Jump to content

Toprak Reformu'nu Tartışalım


Recommended Posts

"... Örneğin bütün köylüler gibi bir karış tarlası bile olmayan yarıcı ve rençberlere, köylülere de milli meclise seçmek ve seçilmek gibi siyasal egemenlik haklarını vermişiz. Oysa tarlaları olamayan bu zavallılar bir köy ağasının tutsağıdır.

Bazı yerlerde bunlar, evlerini buldukları köyden başka köye taşımak hakkından bile yoksundurlar. Çünkü köy ağası, onları bitmez tükenmez bir borç ile sonu gelmez biçimde kendi köyüne bağlamıştır.

Ekonomik bakımdan herhangi bir bireyin tutsaklığı bu yüzbinlerce köylülerin, siyasal planda egemenlik haklarına sahip çıkmasından ne çıkar?..."

ZİYA GÖKALP

MİLLİ KURTULUŞ TARİHİ DOĞAN AVCIOĞLU SAYFA 466-467

////////////////

Bu kanun TBMM'de görüşülürken Eskişehir milletvekili, toprak ağası Emin Sazak " devlet kimin malını alıp kime veriyor? Devlet benden kanun zoru ile toprakları zorla alamaz" mealinde muhalefet etmişti.

Kaynak : Doğan Avcıoglu - Türkiye'nin Düzeni

Atatürk 1937 yılında, toprak reformunun temel hedeflerinin a) memlekette topraksız çiftçi bırakmamak, B) bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın hiçbir sebep ve suretle bölünmesine izin vermemek ve c) büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliğini, arazinin bulunduğu bölgelerin nüfus kesafetine ve toprak verim derecesine göre sınırlandırmak olacağını açıklamıştır.

Hükümet, 1945 yılının Mayıs ayında “çiftçiye toprak dağıtılması ve çiftçi ocakları kurulması hakkındaki kanun tasarısı”nı Meclise sunmuştur. Tasarıya göre, hazine arazileri ile kamulaştırılacak olan özel araziler, topraksız köylülere dağıtılacaktı. Tek parti döneminin en uzun, en sert tartışmaları, sözkonusu Kanunun mecliste görüşülmesi sırasında geçmiştir. . .

Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, küçük çiftçiye tam anlamıyla büyük toprakların dağıtımını sağlayamamış fakat söz konusu kanun, önemli siyasi sonuçlar doğurmuştur. Öyle ki, Adnan Menderes, Emin Sazak gibi büyük toprak sahipleri Halk Partisi’nden ayrılarak, yönetimin diğer muhalifleriyle birlikte, Demokrat Parti’nin kuruluşuna öncülük etmişlerdir...

//////////////////////

Mustafa Kemal'in, birinci hedef olarak ulusal bağımsızlığı sağlayabilmek için dayanabileceği güçler belliydi: Asker - sivil bürokratlar, ulusal nitelikli ama oldukça zayıf bir kentsoylu kesimi ve büyük toprak sahipleri. Bunun dışında güç alabileceği, örneğin bir işçi sınıfı yoktu. Ulusal bağımsızlık hareketini örgütleyip sonu gelmeyen savaşlardan yorgun düşmüş Anadolu köylüsünü harekete geçirirken bu sacayağına dayanmak zorundaydı. Topluma, yirminci yüzyılın sonlarında bile hiçbir İslam ülkesinin ele almaya cesaret edemediği dönüşümleri kabul ettirebilmekti. Ama örneğin sıra "toprak reformu"na geldiğinde, başaramadı. Çünkü geçmişte dayanmak zorunda kaldığı, hareketinin tabanında yer alan güçlerden biri de "toprak ağaları" idi. Kemalizmin başardıklarını ve başaramadıklarını, 1920'lerin Türkiyesi'nin toplumsal - ekonomik koşullarını ve içinde bulunduğu dünyanın özelliklerini gözönüne almadan yapılan bir değerlendirme bilimsel olamaz.

Fransız araştırmacı François Georgeon şunları yazıyor: "Kemalizm, Avrupa dışında güçlü yankılar uyandırdı. Bugün Üçüncü Dünya adını verdiğimiz, Latin Amerika'dan Uzakdoğu'ya kadar uzanan alanda, Türkiye'nin 1919'dan sonraki atılımı ve uygulanan reformlar çoğunlukla tutku dolu bir dikkatle izlendi. Bağımsızlığı kazanmak, ekonomik - sosyal kalkınmayı sağlamak için uygulanacak reçetelerle ilgili olarak Kemalizm'den alınacak dersler araştırıldı."

İran'lı muhaliflerden, Halkın Mücahitleri örgütünün önderi Mesut Racavi ise bir Türk gazetecisine şöyle diyor: "Ben istemez miyim İran da Türkiye gibi laik bir müslümanlar ülkesi olsun? Ama benim ülkem sizinkinden yüzyıllarca geri kaldı. Bize Atatürk gibi bir önder lazımdı, Şah geldi. Siz çok şanslı bir ülkenin çocuğusunuz..."

A. Taner KIŞLALI - Siyasal Çatışma ve Uzlaşma, 1993, S. 120 - 135 ( Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği )

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 44
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Koy ahalisi muhakkak ziraat ile ugrasak diye bir kanunmu var? Zorlamami var?

Diyelimki var, peki bunlarin ufacik tarlalarindan ne verim alinacak?

Koylu=Rencber mantigi degilmiki koyluyu bu duruma getirdi ve agalara kul etti. Koy enstitulerini, halk evlerini devre disi birakma nedenleri bu degilmiydiki? Egitimsiz, melseksiz koylu en iyi kole ruhlu insandir stratejisi hala devam ediyor ve bu toprak reformu gibi abuksabuk isler ile pekistiriliyor.

Cok zengin ciftci, melsek sahibi koylu, iste budur Turkiyeyi kurtaracak olan.

tarihinde kutsalyaratik tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 years later...

Son meclis konuşmalarında ,köylünün topraklandırılmasından bahseder Atatürk.Bu öyle kolay da bir iş değildir hani.Kemalizm'in çöküntüye uğramasının en önemli sebebi budur.Devrim ve karşı devrim arasındaki denge unsuru olmuştu.Kimin galip geldiğini söylemeye gerek yok sanırım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aslında uzun zamandan beri geniş bir tartışmaya açmak istediği bir başlık idi bu. Hatırlayanlarımız olacaktır, milli mücadele dönemindeki komünizm cereyanlarını incelerken de- direk toprak devrimden bahsetmesem de- toplumsal bir devrimin o dönemde meclisteki tutucu çoğunluk, ezilen kitlelerin hareketsizliği ve tüm bunlarla beraber Türkiye koşullarının böylesi bir devrime olanak vermediğini bizzat devrim önderlerinin düşünceleriyle açıklamış, daha da ileri giderek günümüzdeki bir takım çevrelerin kasıtlı olarak ilkel bir hale büründürdüğü “Halkçılık Beyannamesinin” ortaya çıkış nedenlerini açıklamıştım.

Zannımca, 1920’li yıllarda toplumsal devrimin şartlarının olgunlaşmadığını düşünen Mustafa Kemal ve ekibine-ki daha sonra Halkçılık Beyannamesi’nden sonra Kemalist kadroyla bütünleşen ve bir süre sonra tutucu güce karşı toplumsal devrimi erteleme gereği duyan Halk Zümresi de bu gruba dahildir- art niyetle veya cahil cesaretiyle yaklaşılmadığı sürece, bazı konularda ortaya çıkan yanlışlarına-eksiklerine rağmen; bu konudaki durdukları yer bence çok yerindedir.

Toprak reformu meselesini de o dönem boyunca toplumsal devrim olsun mu olmasın mı tartışmasından yola çıkarak değerlendirmek ve Türkiye’ye özgü koşulları dikkatle irdelemek gerekiyor. 1920’li yıllardaki bakış ile 1930’lı yıllardaki bakışın geçirdiği devinimi, buna rağmen neden toprak reformunun yapılmadığının-yapılamadığının başka türlü anlaşabilmesi bence mümkün değil. Anca aşırı solculuk yaptığımızı zannederek, Cumhuriyet köylüye özgürleştirmek istemedi gibi bir çıkarımla jakobenizme de çamur atarak var olan sömürü düzeninin lümpen aktörlerinden pek de bir farkımız kalmayacaktır.

Zamanım kısıtlı olduğundan, ihtilalci kadronun bu konudaki fikirlerindeki değişimi kısaca göstermeye ve toprak devriminin neden yapılamadığını açıklamaya çalışacağım. Eğer, konu günümüzde hala var olan soruna gelirse, bu konu hakkında da ileride konuşabileceğimiz düşüncesindeyim.

Avcıoğlu arkadaşın Türkiye’nin Düzeni’nden yaptığı alıntılar doğru olmakla beraber, üzülerek söylemeliyim ki; ahan da işte “toprak reformu” bu yüzden yapılamadı diyebileceğimiz ölçüde sağlam bir veri olarak karşımızda durmamaktadır. (Gerçi bunun sorumluluğu elbette kendisinde değil)

Konuya Kurtuluş Savaşı sırasındaki durumdan girelim. Marksistleri geçtim, kendi içimizdeki bir çok kişi kemalizmin sınıfsal bir kuvvet hesabıyla ortaya çıkmadığını iddia etse de bunun bir safsata olduğunu göstermek adına buradan başlayacağım. Mutafa Kemal iyi bir kurmay askerdir, ama bir o kadar da iyi bir devrimci olduğu su götürmez. “Eldeki veri nedir, Türkiye’yi nereye kadar götürür ve sonucunda ne olur?” gibi soruları her türlü ideolojik kalıbın dışına çıkarak gözlemleyebilmektedir. Türkiye’de bir fikir ve eylem birikimi oluşmamakla beraber yıllardır süregelen yaygın baskı politikası, kazanı şiddetle patlama noktasına getirmemiştir. Bu sebepledir ki, köylü hareketleri yok gibidir. 16 Mart 1923’te Adana’da çiftçilerle yaptığı konuşmada yukarıdaki söylediklerimi tasdikleyen bir Mustafa Kemal vardır:

“Adana İli’nin yalnız ova ve nehirleri arası bile Mısır’dan fazladır. Oysa bir de bu iki yerin nüfusunu düşününüz. Adana’daki 400 bin nüfusa karşılık, Mısır’da 15 milyon nüfus vardır. Bunun 9 milyonu, Anada Ovası’ndan daha küçük Mısır Delta’sında bulunuyor. Demek ki, Delta’nın nüfusu Adana ovasından 20 kat fazladır. Ve demek ki, bu bereketli ilin ovaları daha yirmi kat nüfusu mutlu, zengin etmeye yetecektir. Bu nüfusu bugünkü doğal koşullar ve güçlükler içinde az zamanda sağlama olanağı yoktur. Nüfusu artırmak için bütün tedbirleri almakla beraber, bu tedbirler ne kadar geniş ve kuvvetli olursa olsun, bu nüfus boşluğunu doldurmaya yeterli değildir. Bu boşluğu ancak makine ile gidereceğiz.”

Toprak reformu özelinde toplumsal bir devrimin koşullarının olgunlaşmadığını sadece bu konuşmasındaki sınıfsal kuvvet hesabından değil; Aralof ile geçen konuşmalarından da gözlemleyebiliyoruz:

“Sizin Rusya’da mücadeleci, emektar bir işçi sınıfı var. Ona dayanmak mümkündür ve dayanmalıdır. Bizde işçi sınıfı yoktur, köylüye göre ağırlığı çok azdır. Sizde endüstri gelişmiştir. Biz de ise yok gibidir. Fabrikalarımız, parmakla sayılacak kadar azdır.”

Aralof’un köylülerin zor durumundan bahsetmesi üzerine, Mustafa Kemal şöyle sürdürür:

“Evet, orası doğru. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ödevi, köylüyü ağır aşar vergisinden kurtarmak, ona başka kolaylıklar sağlamaktır. Ama şu anda biz bunu yapamayız Bir çok zümrelerin kinini üzerine çekmiş oluruz(Aslında bu mesele çok önemli. Daha sonra da değineceğim. Ulusal Kurtuluş Savaşımız dünyada gerçekleşen diğer ulusal kurtuluş savaşlarının tersine feodalizm desteklidir. Burada kastedilen budur. ) Onlar bizden uzaklaşır ve istilacıları kovmak, halkın kurtuluşunu ve ülkenin bağımsızlığını sağlamak gibi başlıca görevimizi yapmaya engel olurlar. Milli davamızı çözümledikten sonra köylüyle uğraşabiliriz.”

Aralof konuşmanın devamını şöyle anlatır:

“Mustafa Kemal ile bu konuşmayı birlikte aptığımız Abilov yoldaş, milyonlarca köylünün ekonomik baskıdan kurtulduğu takdirde, onların feodalleri yenmekte yardım edeceklerini, Türkiye Büyük Millet Meclisi iktidarını güçlendireceklerini, emperyalistlerin ileride yapacaklarını bütün saldırıları püskürteceklerini anlattı.

Mustafa Kemal, Abilov’un elinden tutarak:

-Şimdi olmaz, dedi. Ama bu olacak”

Toprak reformu özelinde toplumsal devrimi zaferden sonra bırakan Mustafa Kemal, böyle konuşmasına rağmen; kendisi de bilmektedir ki; aslında iş Aralof ve Abilof’u geçtim, kendi söylediği kadar bile basit değildir. Aşar kaldırılacaktır, ama toprak reformuna uzun süreler el atılamayacaktır.

Yine Mustafa Kemal ile Aralof ile geçen bir konuşmada şunlar söylenir:

“Mustafa Kemal¬¬¬- Türkiye’de henüz sınıflar yok, Türkiye’de işçi sınıfı yok, çünkü gelişmiş bir sanayi yok. Bizim burjuvazimizi ise, heniz burjuva sınıfı haline getirmek gerekiyor. Ticaretimiz çok cılız. Yabancılar bizi eziyor. Benim amacım milli ticareti kalkındırmak, fabrikalar açmak, yer altı zenginliklerini meydana çıkarmak, Anadolu tüccarına yardım etmek, zenginleşmesini sağlamaktır. Biz bunları kanunlaştıracağız.

Aralof- Ya köylüler?

Mustafa Kemal- Onlara yardım edeceğiz. Aşarı kaldıracağız.

Aralof- Siz köylüye yardım edene kadar derebeyleri, tefeciler, hocalar onu büsbütün köleleştireceklerdir. Onların, beklemeye hiç niyeti yok., bizim düşüncemize göre sizin dayanağınız köylülerdir. Onları kalkındırınız, onlara toprak veriniz. Onları vergilerden, tefecilerden kurtarınız. Sizde işçi sınıfı çok zayıf, orası öyle. Ama işçileriniz az olmakla beraber güçlü, sağlam ve bilinçlidirler. Onlar hem size destek olur, hem de köylülerin kalkınmasına yardım eder. Bizde Rusya’da işçilerle köylüler, bir daha geri gelmemek üzere Rusya’yı derebeylerden kurtarmıştır.

Mustafa Kemal- Rusya’da iş başkadır. Rusya’yı Türkiye ile karşılaştıramazsınız! Rusya’da işçi sınıfı daha ihtilalden önce örgütlenmiştir. Yüksek bir bilinç düzeyine erişmişti. Sizde dinin halk üzerinde, bizde olduğu kadar büyük bir etkisi yoktur, bağnazlık yoktur. Bunu hesaba katmak gerek.”

Türkiye’yi tanımadan Bolşevik edebiyatı yapan Aralof’un aksine, Mustafa Kemal’in toplumsal kuvvet hesabını iyi yaptığını düşünüyorum. Bunu düşünmemdeki iki etken, zaten şu ana kadar ki söylediklerimden ve yaptığım alıntılardan ortaya çıkmıştır.

Ulusal Kurtuluş Savaşımız, diğer ülkelerdeki gerçekleşen ulusal kurtuluş savaşlarının aksine tam feodalizm karşıtlı bir savaş değil, feodal unsurlarından desteklediği bir savaş olmuştur. Rum ve Ermenilerin Türk ve Müslümanları yok etme politikası, bazı feodal unsurları Kurtuluş Savaşı’nın öncü kadrolarından birisi haline getirmiştir.

Daha sonraki süreç de, bu verilen desteklerden dolayı; hayli güçlü bulunan bu tutucu ve gerici grubun Anadolu köylüsünün üzerine çörekleneceğini detaylarıyla inceleyeceğiz. Böyle bir dönemde, toprak reformu hamlelerini de tabi ki.

Diğer etken ise, toprak reformunun yapılabilmesinin en önemli şartı, köylülerin böyle bir isteğinin olmasıdır. Türkiye’de o dönemde böyle bir köylü hareketi gözlemlenmemiştir. İsmail Hüsrev, Kadro’da Türk Köylüsü Toprak Devrimi İstiyor diye yazsa da, bu hareketlenmeler bile jakobenizmin 1930’lı yılların ortalarından sonra getirdiklerinin ürünüdür ve bunlar da cılız kalmıştır.

Devrimci kadronun jakoben şekilde gerçekleştirdikleri devrim ve reformlarda toprak ve köylü konusuna dair yaptıklatını da daha sonra yazmaya çalışacağım. Zira zamanım olmadığı gibi çok da terlemiş durumdayım.

Fakat, şunu söylemeden edemeyeceğim, her işi tepeden inme yapan Mustafa Kemal, neden elinde “gücü” varken-ki ne gücü vardır veya bu gücü o dönem nereden geliyordu tahlil edilmeden- neden toprak reformu yapmadı diyen arkadaşları çok ciddiye alıp da cevap vermeyi düşünmüyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İran'lı muhaliflerden, Halkın Mücahitleri örgütünün önderi Mesut Racavi ise bir Türk gazetecisine şöyle diyor: "Ben istemez miyim İran da Türkiye gibi laik bir müslümanlar ülkesi olsun? Ama benim ülkem sizinkinden yüzyıllarca geri kaldı. Bize Atatürk gibi bir önder lazımdı, Şah geldi. Siz çok şanslı bir ülkenin çocuğusunuz..."

Hangi Türk gazeteci sarı çizmeli memet ağamı

bırakın bu işleri sadete gelin.

Toprak reformu anlatılıyor yapılamayışı mazur gösteriliyor.Makale Halkın Mucahitlerinin liderinin Atatürk hayranlığı ile bağlanıyor.Laiklik varya yetere getiriliyor.

Bu makaleleri kim yazıyor Türkiyenin en saygın Prof.ları vah vah vah.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Marcos, kemalist devrimin en büyük bahtsızlığı bu olmuştur. Toprak üzerindeki mülkiyetin değiştirilememesi, 1937'lerde büyük umutlarla başlatılan, "köye doğru, halka doğru" gibi amaçlarla hedeflenen devrimler gerçekleştirelememiştir.

Bu yüzden, katılıyorum sana. Toprak reformunu yapamadık, ama laiklik bize yeter demek saçmalıktır.

Ama, şartları değerlendirmeden, verilen mücadeleleri irdelemeden, başarısıyla-başarısızlığıyla, eksiğiyle-fazlasıyla yanlışıyla-doğrusuyla bu süreci araştırmadan; Kemalist devrimin öncülerine vurmak da bana çok saçma geliyor.

Doğu illerinde, şu anda dahi devam edegelen bir sorunu konuşuyoruz. Bence konuşmaya devam da etmeliyiz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Daha önce de değindiğim gibi toplumsal devrimin şartlarının olgunlaşmadığını düşünülmektedir. Fakat, buna rağmen “Köy ve köylü” sorununun önemsenmediğini söylemek pek doğru olmaz. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren “Anadolu’nun ortasında kurulmuş bir köylü hükümetiyiz” söylemiyle yola çıkan devrimci kadro, köy sorununa çözüm bulmak için çoğu zaman İstiklal Harbi’ni beraber verdikleri sınıflara karşı radikal devrimci tavırlar takınmışlardır.

Bu uygulamaların hemen bir anda yapılmadığını, yapılmaya aslında teşebbüs edilmediğini de gözlemliyoruz. 1930’lı yılların ortalarına denk, tarımda mülkiyet ilişkilerine dokunulmadan, tarım ve köy kalkınmasının gerçekleştirilmek istendiğini görüyoruz. Aşar kaldırılmıştır, fakat aşarın kaldırılmasını toprak reformuna giden yolda bir adım olarak değerlendirmemek gerekir. Aşarın kaldırılmasını bizzat büyük köy ve çiftlik sahipleri de desteklemişlerdir.

Ziraat Bankası sermayesi ve kredileri artırılmış, kooperatifleşme yolunda “İtibar-ı Zirai Birlikleri” ve 1929 yılında ise “Zirai Kredi Kooperatifleri” kanunları çıkartılmıştır. 1923-1934 yılları arasında topraksız veya az topraklı çiftçiye 731 bin dönüm devlet arazisi, göçmen ve mübadillere 6 milyon dönümden fazla toprak dağıtılmıştır.

İlk yıllardan itibaren makineleşme önemsenmiştir. 1930 yılına kadar Türkiye’ye 2500-3000 traktör girmiştir. Dünya krizine kadar tarımda nisbeten ilerlemeler gerçekleştirilmiş olsa bile, en başta belirttiğim gibi tarımdaki mülkiyet ilişkilerine dokunulamamıştır.

Dokunulamadığı içindir ki, yukarıda kısaca yazmakla yetindiğim bir çok kanun, kredi, makine, akaryakıt ödeneği vb. kolaylıklar; büyük çiftçilerin işlerini kolaylaştırmaktan öteye gidememiştir.

İsmail Hüsrev durumu şöyle değerlendirir:

“Çünkü kooperatiflerin ekserisinin Meclis-i İdarelerine murabahacılar ve mutavassıt tüccarlar girerek kooperatifleri kendi menfaatlerine alet yapmışlardır. Köylü, kooperatiften aldığı krediyi, kooperatif kapısından çıktıktan sonra, Meclis-i İdare azası olan murabahacıya borcuna mukabil teslim etmektedir. Kooperatiflerin mühim bir kısmı, adeta murabahacıların teşkilatı haline gelmiştir.”

Böyle bir durumda Doğu’daki derebeylik düzeni ve ülkeye yaygın toprak ağalığı düzeni önemli değişiklere uğramadan uzun yıllar devam etmiştir. Köylü, beylere karşı çalışma, vergi ödeme, üründen belli pay verme gibi yükümlülüklerini yerine getirmekte ve bunun normal karşılandığı; beye veya ağaya olan bağlılığın şehirlere giden köylüler tarafından dahi devam ettirildiği bir dönemden bahsediyorum.

Bir çok arkadaşımızın bilinçli veya bilinçsiz olarak “sol” adına savunduğu Seyit Rıza 230 köye hükmetmektedir. Bunun normal olduğunu biliyoruz zaten ama başından beri değindiğim bir köylü hareketinin olmadığını göstermek adına bu örneği önemli görüyorum. Kürt isyanları üzerine, bir takım bey ve ağaların sürülmesi üzerine dahi, köylü, soydan gelen yeni beye vergisini düzenli bir şekilde ödemiştir.

Orta ve Batı Anadolu’daki durum Doğu ve Güneydoğu illerinden biraz daha farklıdır. Sert bir derebeylik rejiminden söz edemeyiz ama köylülerin bağımlılığı konusunda hiçbir şüphe de yoktur.

Tarımda kapitalist bir gelişmeden söz edebilir miyiz, çok az sayıda bulunan örnekler dışında edemeyeceğiz kanaatindeyim. Bundan dolayı büyük toprak sahiplerinin arazinin büyük kısmını mera olarak bıraktığı, az bir kısmına ekim yaptığını ve tarımdaki gelişmenin önünün tıkandığı bir gerçektir.

Böyle olunca, tamamen karnını doyurmak için çalışmaya mecbur bırakılan çok geniş bir köylü kitlesinin var olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek. Maraba ve ortakçı yoluyla çalışma usulü, büyük toprak sahipleri için en faydalı yöntem olarak görülmekle beraber, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren makineleşme hedefini de baltalamaktadır. Aynı zamanda, köylülerin kapitalist çiftliklerde işçi olarak çalıştırılmasının yolu da ağaların gücü sayesinde kapatılmıştır.

Bu yüzden, tarımdaki gelişmeler ve köylü sorunun kısmi çözümler anca Çukurova ve Ege’deki kapitalist işletmelerde görülür.

Arazi yağması ise, bu dönemlerde devam etmiştir. Toprak sahibi edilen köylü, kendi mülkiyetinden emin olamamaktadır. Bataklıkların kurutulmasıyla ekime açılan toprakların , imar edilen arazilerin aniden nüfuslu sahipleri türemiş ve köylünün emeği ile kendi toprağını işlemesinin önü bin bir sebepten dolayı engellenmiştir.

Bu durumu Ulusal Kurtuluş Savaşı esnasında feodal beylerin, eşrafın verdiği desteklerin bir sonucu olarak görmek, bence en geçerli tahlildir. İsmail Hüsrev’e tekrar dönersek:

“Bugün bazı mıntıkalarda köylünün istihsal tekniğinin ıslahından kaçmakta olduğu da müşahede edilmektedir. Bunun sebebi, topraksız köylüye, yahut muhacirlere devlet tarafından toprak verilen yerlerde köylü uzun seneler arazinin bataklıklarını kuruttuktan, araziyi imar ve ıslah ettikten sonra bir gün işlediği arazinin bir sahibi ile karşılaşmakta ve toprak sahibi, toprağının kendisine ait olduğunu iddia ederek işlenmiş, ıslah edilmiş araziyi köylüden alarak, köylüyü ortakçı olarak kullanmaktadır. Köylü senelerce emek sarf ederek işlediği toprağın, böyle bir kalemde elinden gittiğini görünce, tabii bir daha toprakla, mahsulle alakadar olmuyor, herhangi bir yeniliğe karşı pasif kalıyor. Bundan maada, bu akıbeti gören diğer köylüler de edindikleri toprağı ıslahtan çekiniyorlar.”

Bunlar ne yazık ki, o dönemin gerçekleridir. Ama karıştırmamak gerekir, devrimci kadronun bundan memnun veya hoşnut olduğu sonucu çıkaramayız. 15 Haziran 1934 yılında İçişleri Bakanı Şükrü Kaya gerçeklerden haberdardır ve şikayetçidir:

“Devlet, araziyi metruk arazi diye muhacire veriyor. Onlar da imar ediyorlar. Sonra herhangi bir sahibi çıkıyor ve diyor ki, bu benim mülkümdür. Tapusunu gösteriyor ve muhaciri sokağa atıyor… Trabzon’da arazi çok dardır. On dönüm, yirmi dönüm araziye sahip olan kimse, büyük arazi sahibi ve zengin sayılır. Birisi çıktı 200 bin dönüme sahip olduğuna dair ilam gösterdi ve köylüleri oradan çıkardı. Hat boyundan geçerken Sazılar köyü vardır. Burası muhacirlerindi. Emin Bey’e sorarım, kimin namına mukayyettir ve ne zaman ona geçmiştir. Böyle kaç tane arazinin sahibi çıkmıştır. Gedikabat körfezinde yerli halk, bataklığı kuruttu. Burada sıtma vardı. Bunlar her türlü tehlikeyi göze alarak bataklığı kuruttular ve yerleştiler. Ektiler, biçtiler, çalıştılar, kanallar açtılar. Bir zat geldi, bu toprakların kendisine ait olduğunu söyleyerek, bunları buradan çıkardı. Halk yine topraksız kaldı. Dağlara sığındılar, çalı çırpı toplayarak geçinmeye başladılar”

Bu arazi yağması gittikçe şiddetlenecektir, Buna karşı, devrimci kadroların da tutumlarının değiştiğine daha sonra değineceğim. Toprak reformu konusu, ilk defa zaten 1934 yıllarından dillendirilmeye başlanmıştır. Bunu daha sonra değerlendirmeye çalışacağım.

Kısaca özetlemek gerekirse, 1923-1929 arasında mülkiyet ilişkilerine dokunulmadan kapitalist işletmelerde tarımda az buçuk ilerlemeler başarılmıştır. Gelen dünya buhranı, Türkiye’de tarıma ağır bir darbe vurmuştur. Bu krizden, büyük toprak sahibi, çiftlik sahipleri, kapitalist işletmeler; hepsi zarar görmüştür. Ama, feodal beylerin, toprak ağalarının, büyük toprak sahiplerinin Anadolu köylüsü üzerindeki baskısında bir değişiklik görülmemiştir., Anadolu’da köylünün bu baskı altında ezildiği, hareketsiz kaldığı ve özellikle derebeyliğin güçlü olduğu Doğu illerinde bu hareketsizliğin sadakat ile bütünleşmesi söz konusu olmuştur.

Umarım devamı gelecektir…

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Marcos, kemalist devrimin en büyük bahtsızlığı bu olmuştur. Toprak üzerindeki mülkiyetin değiştirilememesi, 1937'lerde büyük umutlarla başlatılan, "köye doğru, halka doğru" gibi amaçlarla hedeflenen devrimler gerçekleştirelememiştir.

Bu yüzden, katılıyorum sana. Toprak reformunu yapamadık, ama laiklik bize yeter demek saçmalıktır.

Ama, şartları değerlendirmeden, verilen mücadeleleri irdelemeden, başarısıyla-başarısızlığıyla, eksiğiyle-fazlasıyla yanlışıyla-doğrusuyla bu süreci araştırmadan; Kemalist devrimin öncülerine vurmak da bana çok saçma geliyor.

Doğu illerinde, şu anda dahi devam edegelen bir sorunu konuşuyoruz. Bence konuşmaya devam da etmeliyiz.

Uzun uzun yazmışsın senmi derledin biryerden alıntımı bilmem ama Sovyet delegelerle M.Kemal'in arasında geçen konuşmalar spükülasyon kokuyor.Ortalıkta bu ve buna benzer dedikodular çokca dolaşıyor.Fidel'in Kemal varken Türk gençliği neden Marks'ın fikirleri peşinde koşuyor anlam veremiyorum filan deyişi Mao'nun Kemal'i örnek alışı Che'nin çantasından Nutuk çıkışı filan bunlar hep uydurma.Asıl gerçek Lenin'in Stalin'in kitaplarında M.Kemal'e açıkca küçük burjuva milliyetcisi denmesi köylü ve işçilerin devrimine düşman olduğunun söylenmesi bunlar gerçektir.Toprak reformu filan bunlar tamamen uydurma.

Yıl 2010 ve hala toprak reformu tartışılıyorsa uyanın arkadaşlar.Yapılamadı değil yapılmadı iş bu kadar yalın bu kadar sade.Tabi o dönemde toprak reformu yapılmadı daha sonra başa geçenler Menderes ve peşinden gidenler ise toprak reformunu yaptılar.Kapitalizm bu süreci tamamladı.(ufak tefek pürüzler var)2010 da hala toprak reformu üzerine politik duruş belirlemek anlamsız.

Yok hala ülkemizin toprak reformuna ihtiyacı var diyorsanız Cumhuiyetin 90 yılda ülkeyi anca Nepal seviyesine getirdiğini kabüllenmiş olursunuz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Alıntılamıyorum, okuyup kendim derliyorum. Türkiye'nin Düzeni ve Milli Kurtuluş Tarihi; iki referans kitabım.

Sovyet delegelerle olan konuşmalar gerçek, kaynağı mevcut. Bizzat Aralof'un kendi hatıralarından alınma. Doğan Avcıoğlu, aynı konuşmaları hem Milli Kurtuluş Tarihi'nde hem de Türkiye'nin Düzeni'nde kullanmış. Ve kaynaklandırmış. (Aralof, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları)

Fidel'in Mustafa Kemal'i örnek alması, Mao'nun devrimci kişiliğine saygı duyması, Lenin ve Stalin ile kurduğu devletler düzeyinde dostluklar vb. bunların hepsini bir şekilde şurada gösteririm de bunların konuyla ne alakası var?

Hem Che, Mustafa Kemal'i övse ne küfretse ne? Bize ne?

Benim yaptığım alıntılarda, Mustafa Kemal'i öven bir Aralof ve Abilov mu mevcut yoksa Türkiye gerçeğinden kopuk aklınca Mustafa Kemal'e devrimcilik dersi vermeye kalkan Aralof ve Abilov mu mevcut?

Burjuva devrimcilerini ve demokratik devrimleri bir alçalış olarak göstermen de konuyla alakasız. Ama çok güldüm, Mustafa Kemal'den Sosyalist Devrim felan yapmasını beklememiz gerekiyordu herhalde. Her neyse, demokratik devrimin alt yapısını kuramamışız, neden kuramadığımızı tartışırken; konu nerelere geldi?

Uyanmak gerekiyor evet haklısın. Kafalarımızı kumlardan çıkarıp, yanlışa yanlış doğruya doğru diyebilmemiz gerekiyor. Diyebilelim ki, 1945'te Toprak Kanunu görüşülürken; en büyük muhalif olan ve kapitalist çiftçilik yolunda ilerleyen Menderes gibileri için toprak reformunu onlar yaptılar demeyelim.

Cumhuriyetimizin çok ileride olduğunu felan mı iddia ettim bir yerde, onu da hatırlamıyorum. Kabul etsek de etmesek de, toprak reformu Cumhuriyet'in başarısızlığıdır. Burada tartıştığım, başarma şansının olup olmadığıdır?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Uzun uzun yazmışsın senmi derledin biryerden alıntımı bilmem ama Sovyet delegelerle M.Kemal'in arasında geçen konuşmalar spükülasyon kokuyor.Ortalıkta bu ve buna benzer dedikodular çokca dolaşıyor.Fidel'in Kemal varken Türk gençliği neden Marks'ın fikirleri peşinde koşuyor anlam veremiyorum filan deyişi Mao'nun Kemal'i örnek alışı Che'nin çantasından Nutuk çıkışı filan bunlar hep uydurma.Asıl gerçek Lenin'in Stalin'in kitaplarında M.Kemal'e açıkca küçük burjuva milliyetcisi denmesi köylü ve işçilerin devrimine düşman olduğunun söylenmesi bunlar gerçektir.Toprak reformu filan bunlar tamamen uydurma.

Yıl 2010 ve hala toprak reformu tartışılıyorsa uyanın arkadaşlar.Yapılamadı değil yapılmadı iş bu kadar yalın bu kadar sade.Tabi o dönemde toprak reformu yapılmadı daha sonra başa geçenler Menderes ve peşinden gidenler ise toprak reformunu yaptılar.Kapitalizm bu süreci tamamladı.(ufak tefek pürüzler var)2010 da hala toprak reformu üzerine politik duruş belirlemek anlamsız.

Yok hala ülkemizin toprak reformuna ihtiyacı var diyorsanız Cumhuiyetin 90 yılda ülkeyi anca Nepal seviyesine getirdiğini kabüllenmiş olursunuz.

Che'nin çantasından Nutuk çıkması bana da uyrudurmasyon gibi geliyor.

Ama Castro, Türkiye ziyaretinde "Atatürk'ten başka lider aramayın" diyor. O günkü gazetelerde haber olarak geçiyor bu sözler. Ayrıca Lenin'in Atatürk'ü karşı devrimci olarak gördüğü herhangi bir beyanı mevcut değil; tersine yetenekli bir lider olduğundan ve desteklenmesi gerektiğinden söz eder Lenin.

Fakat, M. K. Atatürk elbette bir sosyalist değildir; sadece o günkü koşullar sosyalizme elverişli olmadığından değil, bu sistemi mantıksız ve temelsiz bulmasından ve bu gibi hülyalara kendisini kaptırmayacak kadar gerçekçi ve bilimsel düşünebilen bir kafaya sahip olmasındandır bu. Avcıoğlu da dahil birçok yazar, araştırmacı Atatürk'ün sosyalizme eğilimli olduğu yanılgısının içine düşmüşlerdir. Atatürk'ün "asla Bolşevik olmayacağız" sözlerini adeta yemişlerdir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Doğan Avcıoğlu, nerede yemiştir Atatürk'ün Bolşevizmle ilgili eleştirilerini? Anadolu'daki komünizm cereyanlarında da yukarıda linkini verdiğin kitabın ikinci cildinden yararlanmıştım çoğunlukla ve hiç yediği bir şey yok. Her şeyi olduğu gibi, anlatıyor. Doğan Avcıoğlu, bırak Atatürk sosyalist devrimci olmasını, adam akıllı burjuva demokratik devrimin koşullarının oluşmadığından yakınır devamlı bu eserlerinde. Ki zaten kendisi de demokratik devrimi savunur.

Hem toprak reformunun sosyalizmle ne ilgisi var ki, konu sosyalizme geldi? Konu toprak reformu, o dönem koşullarında verilen mücadeleler. Bu mücadelelerin başarılmasının mümkün olup olmadığının araştırılması.

tarihinde SadeceAteist tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

nedense turklerin aklina sadece soz konusu kurd ulusal hareketine destek veren kurd agalar olunca toprak reformu gelir.onun disinda bu konu ve genelinde kurdler umurlarinda olmaz.dolayisiyla bu dusuncenin asil amacini gorebiliyoruz.amac feodaliteyi kaldirma maskesi altinda asimilasyona karsi direnc gosteremiyecek hamur gibi yogurulabilecek bir kitle olusturabilmek.tipki diger asimile olmus turkiye halklari gibi.tabi buna destek vermek mumkun degil.agalik muessesi gericilik olabilir.ama bu gericiligi,kimligimizi yok sayan ve yok etmeyi amaclayan bir "ilerici" harekete yeglerim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

nedense turklerin aklina sadece soz konusu kurd ulusal hareketine destek veren kurd agalar olunca toprak reformu gelir.onun disinda bu konu ve genelinde kurdler umurlarinda olmaz.dolayisiyla bu dusuncenin asil amacini gorebiliyoruz.amac feodaliteyi kaldirma maskesi altinda asimilasyona karsi direnc gosteremiyecek hamur gibi yogurulabilecek bir kitle olusturabilmek.tipki diger asimile olmus turkiye halklari gibi.tabi buna destek vermek mumkun degil.agalik muessesi gericilik olabilir.ama bu gericiligi,kimligimizi yok sayan ve yok etmeyi amaclayan bir "ilerici" harekete yeglerim.

Kürt ırkçılığı senin aklını başından almış ,ne söylediğini ,ne savunduğunu bilemez bir hale gelmişsin.Bir yandan sosyalist jargon bir yandan feodaliteye ve kürt ırkçılığına güzellemeler, hepsini aşure yapmışsın hatta yaptığın aşure avatarına bile yansımış..Kendini düşünceler yoluyla değil sloganlar yoluyla ifade etmeye çalıştığın için zırt pırt atılıyorsun,bu atılışları kendi çapsızlığına değil hala forumun yönetim anlayışına yoruyorsun.

Senin yücelttiğin ağalık nedir söyler misin ? Kürt ulusal hareketine destek veren kaç kürt ağası gördün,adlarını,hareket noktalarını,birinci derecede önemsediklerini bir yaz kimlermiş o ağalar...Tahire soyuna veya aşerei mübeşşire soyuna mensup olma iddiasıyla dinsel köklere yaslanan ,marabalarını mezralarda barındırıp arazisinde köpek gibi çalıştıran,yüzlerce köye hükmeden,buralarda seyahat edenlerden bile ayak bastı parası alan Seyit Rıza mı ?

Yoksa İngilizlerin kucağında oturduğu Komintern belgelerine bile geçmiş ve din elden gidiyor diye ayaklanan Şeyh Sait mi ? Kim...? Senin beğenmediğin ve faşist olarak nitelediğin kadrolar yöredeki feodal izleri yok etmek için onlarca uzmanını bölgeye göndermiş,İsmail Hüsrev Tökin,Celal Bayar,Abidin Özmen,Naşit Hakkı Uluğ,Şükrü Kaya,Esat Uras,Ömer Halis BIYIKTAY,Nizamettin Ataker,cemal Bardakçı hep o dönemin kadrolarından isimler ve neşteri kangrenin doğru yerine vurabilmek için günlerce ter dökmüşler...Senin köpekliği reva görerek şovenist bir aidiyet duygusu,körü körüne bir öfkeyle farklılaştırmaya çalıştığın ve BİZ diye adlandırarak namlarına konuştuğun insanların hayatlarını feodal köklerden koparmak ve onlara insanca bir yaşam sunmak isteyen isimler.

Şimdi sen bana söyle seni bugün itibarıyla temsil ettiğini düşündüğün legal veya illegal oluşumlar;

*Kürt halkını bir birey bir fert haline getirmek ve onlara insanca bir yaşam sunmak için ne yaptı ?

*Töre cinayetleri,çocuk yaşta evlilikler ve berdeller için ne yaptı ?

*Topraksız köylüyü topraklandırmak için ne yaptı ?

* Kaç aşiret ağası kaç şeyhle ters düştüler ?

* Partinizin düne kadar genel başkanı olan adamın bir ağa olması partinin söylemleriyle çelişmiyor mu ?

Önce kendine ve forumdakilere bu soruların cevabını ver ondan sonra slogan at..Sen köpek gibi yaşamayı içselleştirmiş olabilirsin ama bütün Kürtler adına böyle aşağılık bir saptamayı yapamaz ve onları alçaltamazsın..

Irkçlığı bu noktaya taşıdığınız için orta ve üst sınıf Kürtler nezdinde desteklenmiyorsunuz ve Türklerin tepkisini çekiyorsunuz...Biraz kendinize gelin..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu yüzden, katılıyorum sana. Toprak reformunu yapamadık, ama laiklik bize yeter demek saçmalıktır.

Bu söz yalan..

Toprak reformu yapılmıştır ve onbinlerce dönüm toprak bir kaç kıç yalayıcısına verilmiştir..

Bunun da sebebi kıç yalayıcı güçlü olacak o güçle devletin ulaşamadığı yerlere devlet otoritesini kendi şahsında götürecek..

Cumhuriyetin yaptığı toprak reformu feodalizmi doğurmuştur(Önceleri de vardı ama azınlıktaydı. Ermeni toprakları bunlara tapulatılıp palazndılar)..

tarihinde Prometus tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu söz yalan..

Toprak reformu yapılmıştır ve onbinlerce dönüm toprak bir kaç kıç yalayıcısına verilmiştir..

Bunun da sebebi kıç yalayıcı güçlü olacak o güçle devletin ulaşamadığı yerlere devlet otoritesini kendi şahsında götürecek..

Cumhuriyetin yaptığı toprak reformu feodalizmi doğurmuştur(Önceleri de vardı ama azınlıktaydı. Ermeni toprakları bunlara tapulatılıp palazndılar)..

cok dogru.iste karsi ciktigim sey bu.devlet bir taraftan kendisine calisan ve kurdlerin kanini emen cahslari dahada basimiza musallat etmisken diger taraftan kurd hareketine destek veren agalarin toprak reformu,feodalite bikbik denerek linc edilmeye calisilmasini kabul etmek mumkun degil.bu ikiyuzlulugun otesinde trajikomik bir durum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...