Jump to content

Toprak Reformu'nu Tartışalım


Recommended Posts

Senin yücelttiğin ağalık nedir söyler misin ? Kürt ulusal hareketine destek veren kaç kürt ağası gördün,adlarını,hareket noktalarını,birinci derecede önemsediklerini bir yaz kimlermiş o ağalar...

gercekleri gormek icin at gozluklerinizi cikarin

linc ettiginiz kurd halk onderi seyit rizanin bir mektubu

"İngiltere Dışişleri Bakanlığına;

Yıllardır, Türk Hükümeti Kürt halkını asimile etmeye çalışıyor ve bu amaçla halkı eziyor, Kürtçe yayınları ve gazeteleri yasaklıyor, anadilini konuşan insanlara işkence ediyor ve sistematik olarak insanları Kürdistan’ın bereketli topraklarından söküp, Anadolu’nun çorak bölgelerine göçe zorluyor ve birçoğu oralarda telef oluyor.

Türk Hükümeti son olarak, hükümetle yapılan anlaşma gereği, bu işkencelerin dışında tutulan Dersim’e de girmeye çalıştı.

Bu olay karşısında Kürtler, uzak sürgün yollarında yok olmaktansa, 1930′da Ağrı Dağında, Zilan vadisinde ve Beyazıt’ta yaptıkları gibi, kendilerini savunmak üzere silaha sarıldılar. Üç aydan beri ülkemi, acımasız bir savaş kırıp geçiriyor.

Savaş araçları bakımından eşitsizliğe rağmen ve bombardıman uçaklarının yangın bombaları, zehirli gaz bombaları atmalarına rağmen, ben ve arkadaşlarım Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık.

Direncimiz karşısında Türk uçakları köyleri bombalıyor, ateşe veriyor, savunmasız kadın ve çocukları öldürüyor ve böylelikle Türk Hükümeti, başarısızlığının intikamını tüm Kürdistan’da işkence yaparak almak istiyor.

Hapisler, ağzına kadar masum Kürtlerle doludur. Aydınlar kurşuna diziliyor, asılıyor veya Türkiye’nin ücra köşelerine sürgüne gönderiliyor.

Ülkelerinde bulunan 3 milyon Kürt, barış içinde yaşamak, özgür, kendi ırkını, dilini, geleceğini, kültürünü ve uygarlığını korumak istiyor; benim sesimle ekselanslarınızdan maruz bulunduğu zulüm ve adaletsizliğe son vermek için, Kürt halkını hükümetinizin yüksek ahlakî etkisinden yararlandırmanızı diliyor.

Sayın Bakan, en derin saygılarımızı sunmaktan onur duyarım.

Seyit Rıza"

Senin beğenmediğin ve faşist olarak nitelediğin kadrolar yöredeki feodal izleri yok etmek için onlarca uzmanını bölgeye göndermiş,İsmail Hüsrev Tökin,Celal Bayar,Abidin Özmen,Naşit Hakkı Uluğ,Şükrü Kaya,Esat Uras,Ömer Halis BIYIKTAY,Nizamettin Ataker,cemal Bardakçı hep o dönemin kadrolarından isimler ve neşteri kangrenin doğru yerine vurabilmek için günlerce ter dökmüşler...

bu cemal bardakci,talati,enveri hatta hatta atsizi ove ove bitiremeyen tescilli fasist murat bardakcinin dedesi degilmi?bu kadrolarmi feodalizmi bitirecek? :lol: hic gulecegim yoktu.feodaliteyi hic sanmiyorum ama eger basarili olsalardi tipki ermeniler gibi bolgede kurdlugude bitirecekleri kesindi.

tarihinde Boran Firtinasi tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 44
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

gercekleri gormek icin at gozluklerinizi cikarin

linc ettiginiz kurd halk onderi seyit rizanin bir mektubu

"İngiltere Dışişleri Bakanlığına;

Yıllardır, Türk Hükümeti Kürt halkını asimile etmeye çalışıyor ve bu amaçla halkı eziyor, Kürtçe yayınları ve gazeteleri yasaklıyor, anadilini konuşan insanlara işkence ediyor ve sistematik olarak insanları Kürdistan’ın bereketli topraklarından söküp, Anadolu’nun çorak bölgelerine göçe zorluyor ve birçoğu oralarda telef oluyor.

Türk Hükümeti son olarak, hükümetle yapılan anlaşma gereği, bu işkencelerin dışında tutulan Dersim’e de girmeye çalıştı.

Bu olay karşısında Kürtler, uzak sürgün yollarında yok olmaktansa, 1930′da Ağrı Dağında, Zilan vadisinde ve Beyazıt’ta yaptıkları gibi, kendilerini savunmak üzere silaha sarıldılar. Üç aydan beri ülkemi, acımasız bir savaş kırıp geçiriyor.

Savaş araçları bakımından eşitsizliğe rağmen ve bombardıman uçaklarının yangın bombaları, zehirli gaz bombaları atmalarına rağmen, ben ve arkadaşlarım Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık.

Direncimiz karşısında Türk uçakları köyleri bombalıyor, ateşe veriyor, savunmasız kadın ve çocukları öldürüyor ve böylelikle Türk Hükümeti, başarısızlığının intikamını tüm Kürdistan’da işkence yaparak almak istiyor.

Hapisler, ağzına kadar masum Kürtlerle doludur. Aydınlar kurşuna diziliyor, asılıyor veya Türkiye’nin ücra köşelerine sürgüne gönderiliyor.

Ülkelerinde bulunan 3 milyon Kürt, barış içinde yaşamak, özgür, kendi ırkını, dilini, geleceğini, kültürünü ve uygarlığını korumak istiyor; benim sesimle ekselanslarınızdan maruz bulunduğu zulüm ve adaletsizliğe son vermek için, Kürt halkını hükümetinizin yüksek ahlakî etkisinden yararlandırmanızı diliyor.

Sayın Bakan, en derin saygılarımızı sunmaktan onur duyarım.

Seyit Rıza"

bu cemal bardakci,talati,enveri hatta hatta atsizi ove ove bitiremeyen tescilli fasist murat bardakcinin dedesi degilmi?bu kadrolarmi feodalizmi bitirecek? :lol: hic gulecegim yoktu.feodaliteyi hic sanmiyorum ama eger basarili olsalardi tipki ermeniler gibi bolgede kurdlugude bitirecekleri kesindi.

Bu mektup kendi halkına zulmeden aşağılık bir derebeyin,kendi ikbalini kurtarmak adına sıraladığı hezeyanlardan ibaret..Ne hazindir ki senin Kürtleri temsil ettiğini düşündüğün insanlar hep benzer ağlak tepkiler veriyor... "Türkleri severim,bir hizmet varsa hazırım,benim annem de Türk " sen hatırlarsın bı tırnak içindeki yazıları..

Neyse bu gecelik sana ayırabileceğim zaman bu kadar...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu mektup kendi halkına zulmeden aşağılık bir derebeyin,kendi ikbalini kurtarmak adına sıraladığı hezeyanlardan ibaret..Ne hazindir ki senin Kürtleri temsil ettiğini düşündüğün insanlar hep benzer ağlak tepkiler veriyor... "Türkleri severim,bir hizmet varsa hazırım,benim annem de Türk " sen hatırlarsın bı tırnak içindeki yazıları..

Neyse bu gecelik sana ayırabileceğim zaman bu kadar...

iddialariniz curutulup geri yutturulunca iste boyle belden asagi vurup kivirtiyor,hakaret ve linc edebiyatina basliyorsunuz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Che'nin çantasından Nutuk çıkması bana da uyrudurmasyon gibi geliyor.

Ama Castro, Türkiye ziyaretinde "Atatürk'ten başka lider aramayın" diyor. O günkü gazetelerde haber olarak geçiyor bu sözler. Ayrıca Lenin'in Atatürk'ü karşı devrimci olarak gördüğü herhangi bir beyanı mevcut değil; tersine yetenekli bir lider olduğundan ve desteklenmesi gerektiğinden söz eder Lenin.

Fakat, M. K. Atatürk elbette bir sosyalist değildir; sadece o günkü koşullar sosyalizme elverişli olmadığından değil, bu sistemi mantıksız ve temelsiz bulmasından ve bu gibi hülyalara kendisini kaptırmayacak kadar gerçekçi ve bilimsel düşünebilen bir kafaya sahip olmasındandır bu. Avcıoğlu da dahil birçok yazar, araştırmacı Atatürk'ün sosyalizme eğilimli olduğu yanılgısının içine düşmüşlerdir. Atatürk'ün "asla Bolşevik olmayacağız" sözlerini adeta yemişlerdir.

Evet.Mustafa Kemal sosyalist değildi olmadığı gibi ileride sosyalizme yol açacak tarzda demokratik devrim filanda yapmaya gerek görmüyordu.Demokratik devrim deyince ülkeye demokratik haklar getirmedi değil tabi.Onun yaptığı batılı tarzda demokrasiydi yoksa solcuların anladığı tarzda demokratik devrim yapmadı.Adamın kafasında böyle şeyler yoktu.Bu nedenle toprak reformu yapmadı.Neden yapsınki hem M.Kemalin toprak reformu yapmak için bir nedeni yoktu.Toprak reformu yapsaydı bunun bedelleri ağır olurdu ülkede yıllarca sürecek bir kıtlık başlardı.Toprak reformunun bedeli kıtlık ve içsavaştır.Bu bedel sosyalistler tarafından göze alınır.Çünkü sosyalistler kuracakları yeni düzen için bu bedeli ödemeye mecburdurlar.Ya M.Kemal neden ülkeyi açlığa ve iç savaşa sürüklesinki onun bu bedeli ödemek için bir nedeni yoktu.

Sadeceateist ve Avcioğlu olaya birazdan bu gözle baksınlar.

Avcioğlundan sorduğum sorunun cevabını ise alamadım.Hangi Türk gazeteci Halkın Mücahitlerinin lideri ile görüşmüşte Halkın Mücahitleri "o" açıklamayı yapmış.

Sovyet delegeleri ve M.Kemal'in konuşmaları ise bana hala anlamsız geliyor.Konuşmadan şüphelenmemi gerektirecek çok şey var.En önemlisi işçi sınıfı ve köylülük üzerine konuşmalar hiçte komunist terminolojiye uymuyor.Rusya'da devrim anında işçi sınıfının güçlü olduğundan hiçbir komunist bahsetmez mesela hatta tam tersidir.Komunistler hala nasıl olduda işçi sınıfının zayıf olduğu Rusya'da bu devrim nasıl olduyu tartışır.Ve Çin devrimi var işçi sınıfının siyasi gücünün sıfıra yakın olduğu bir ülke ve devrimin keskin hatlarının çizildiği büyük devrim.Bunlar delegelerle M.Kemal'in arasında geçen konuşmanın çarpıtıldığı ve abartıldığı izlenimine kapılmama neden oluyor.

Birde şu var tabi ülkenin o zamnki koşullarının sosyalizme elverişli olmadığını bu nedenle M.Kemal'in sosyalist devrimler yapmadığını söyleyenler.Rus devrimininde Çin devrimininde teoriye uymadığını o ülkelerde şartlarının sosyalizme uygun olmadığını göremiyorlar.Zati sosyalistler devrim mücadelesine girişirken şartlar sosyalizme uygunmu diye düşünmezler.Tam tersi bu şartlar altında sosyalist devrimi nasıl yaparıza kafa yorarlar.Sosyalizm kendinden başkasını tanımaz zaten bu yüzden devrimci ideoloji diyoruz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çhe'nin çantasından Nutuk çıkması üzerine şunu söylebilirimki Çhe'nin öldürülüdüğü yıllarda Nutuk'un ispanyolca-İngilizce çevirisi yoktu Çhe ise Türkçe tek kelime bilmiyordu.

Seyit Rıza'nın dediği gibi ben sizin yalanlarınızla başedemedim.....

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çhe'nin çantasından Nutuk çıkması üzerine şunu söylebilirimki Çhe'nin öldürülüdüğü yıllarda Nutuk'un ispanyolca-İngilizce çevirisi yoktu Çhe ise Türkçe tek kelime bilmiyordu.

Seyit Rıza'nın dediği gibi ben sizin yalanlarınızla başedemedim.....

neden birileri böyle yalanlar söyleme ihtiyacında onu biraz düşünmeli bu kemalistler. biz resmi tarih resmi ideolojidir deyince kızıyorlar ama:) atatürk'ün bilmem hangi tarihte ''köylü milletin efendisidir'' demiş ya: ahanda onu sosyalist ve maraba dostu yapmaya yetiyor bu izahlar <_< islamik anlatılar da kadına ilişkin güzel denebilecek sözlere bezelidir; ama aklı başında hiçbir ateist islam ''kadına eşitlik'' sunmuş demez. bunu ancak dinini savunmak durumunda olanlar der. toprak reformu da buna benziyor işte. onu yapacak adamda önce radikal bir irade ve kararlılık olacak. bir yandan komünistleri zindanlara tıkıp öte yandan toprak reformunu ima etmenin manası yoktur. elbette atatürk de birçok köylünün elinden topraklarının alavere dalavereyle alındığını görmüş olabilir; ancak, bu yeterli değildir.

sadece atatürk'le de düşünmüyelim; zira, bu ülke tarihi atatürk'ten ibaret değil ki. rejimin ana hatları ve pratikleri üzerinden gidecek olursak toprak reformu bir yana, feoadal ağalar daha da güçlenmişlerdir...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çhe'nin çantasından Nutuk çıkması üzerine şunu söylebilirimki Çhe'nin öldürülüdüğü yıllarda Nutuk'un ispanyolca-İngilizce çevirisi yoktu Çhe ise Türkçe tek kelime bilmiyordu.

Seyit Rıza'nın dediği gibi ben sizin yalanlarınızla başedemedim.....

Çapulcu Seyit Rıza'nın bu başlıkta ne işi var arkadaşım.

Seyit Rıza yalanlarla değil kendi hainliği ile baş edemedi.

İngiltere bile onu kurtaramadı ve hak ettiği yeri gönderildi.

Bugün kandırdıkları insanların paralarıyla hain Seyit Rıza'nın heykelini dikenler de aynı yere gönderilecektir, hiç kuşkunuz olmasın.

Seyit Rız gibi bir orta çağ karakterini, despot bir derebeyini toprak reformunun tartışıldığı başlığın içine ustaca monte ediverdin. Dolayısıyla bize de cevap hakkı düştü ve silinecek iletiler yazmaya mecbur kaldık.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çapulcu Seyit Rıza'nın bu başlıkta ne işi var arkadaşım.

Seyit Rıza yalanlarla değil kendi hainliği ile baş edemedi.

İngiltere bile onu kurtaramadı ve hak ettiği yeri gönderildi.

Bugün kandırdıkları insanların paralarıyla hain Seyit Rıza'nın heykelini dikenler de aynı yere gönderilecektir, hiç kuşkunuz olmasın.

Kim yapacak bunu,Seyit Riza nin heykelinden mi korkuyon...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Toprak Reformu başlığını Seyit Rıza gibi çapulcu bir derebeyin adıyla gölgeleyen Kürt ırkçıları, Tunceli'nin yıllar bazında Chp'ye vermiş olduğu desteği neyle açıklıyorlar acaba merak ettim.Hem kesildik,asıldık,sürüldük diyeceksiniz hem de kendi celladınız olduğunu iddia ettiğiniz partiye oy yağdıracaksınız? Ya Kürtler ahmak ya Kürt ırkçılığıyla Kürtleri ahmak yerine koymaya çalışanlar ahmak ...Katliamı (!) yaşayan ve ilk elden hatırlayan kuşak hangi parti veya partilere oy vermiş bir bakalım ;

1954 Seçimleri

Oy Oranı Oy sayısı Milletvekili Adedi

1 CHP 53,47 19.567 2 listesi »

2 DP 46,53 17.024 1 listesi »

3 TKP 0,00 0

4 BAĞ. 0,00 0

5 CMP 0,00 0

1957 Seçimleri

1 CHP 53,52 20.266 3 listesi »

2 DP 34,80 13.178

3 HP 11,67 4.419

4 BAĞ. 0,00 0

5 CMP 0,00 0

1961 Seçimleri

1.)YTP 35,42 15.587 1 listesi »

2 CHP 35,14 15.466 1 listesi »

3 BAĞ. 22,31 9.821

4 CKMP 7,13 3.137

5 AP 0,00 0

1965 Seçimleri

1 CHP 33,50 13.705 1 listesi »

2 AP 26,85 10.985 1 listesi »

3 YTP 21,80 8.916

4 BAĞ. 12,01 4.915

5 TİP 5,84 2.387

6 CKMP 0,00 0

7 MP 0,00 0

1969 Seçimleri

1.AP 23,31 9.972 1 listesi »

2 CHP 18,88 8.080 1 listesi »

3 BAĞ. 17,56 7.514

4 TİP 16,80 7.187

5 YTP 14,92 6.385

6 BP 6,94 2.969

7 GP 1,08 461

8 MP 0,51 219

9 MHP 0,00 0

1973 Seçimleri

1 CHP 69,96 33.003 2 listesi »

2 AP 14,34 6.767

3 BAĞ. 10,62 5.009

4 MSP 2,58 1.219

5 DP 0,91 430

6 TBP 0,60 284

7 MHP 0,51 240

8 CGP 0,47 224

9 MP 0,00 0

Yıl yıl ve il il sonuçlara ulaşabilmek için www.belgenet.net adresinden yararlanabilirsiniz..

Sorum Kürt ırkçılarına,Dersim aşağı Seyit Rıza yukarı diyenlere..Kemalist kadrolar ve Chp zihniyeti bu insanlara bu kadar ızdırap verdiyse eğer bu kadar desteklenmelerinin sebebi ne ? Aptallar mı,balık hafızalılar mı yoksa siz mi abartıyorsunuz...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kendisini sosyalist, anarşist veya ne bileyim hepsinin üstünde hümanist görenlerin, şu konu başlığında yazılan delilleri çürütmek şöyle dursun, zayıflatacak en küçük bir bilgi kırıntısı olmadan laf kalabalığı yapmalarını anlamıyorum.

Yarına büyük ihtimalle toprak reformunun o dönemki serüvenini bitiririm. Ama herkesten ricamdır, adam akıllı herhangi bir katkı sunacak arkadaşlar başlığı doldursunlar. Doğrusuyla yanlışıyla o dönemi değerlendirmek fırsatını bize verebilecek arkadaşları başlığa bekliyorum şahsen.

Yoksa yazılanlara cevap vermek bile artık komiğime gitmeye başladı artık.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Toprak reformu Türkiye'de ilk olarak nasıl başladı?

Kapitalizm'in afeti ve onun çocuğu olan Emperyalizm ile başlamıştır. Bu ilk İnönü dönemi ile başlar. O zaman Sovyetler'den kaçtıkları için Amerika'ya sığınmışlardır. İlk zenginleri kompradör burjuvazi ile başlamıştır Türkiye'nin malum Zenginleride fakirdir o zaman.. Bu ilk Toprak Reformu'dur.

Günümüzde hala magazinsel konularla medya, sivil toplum var. Ama devam etmez umarım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İtiraf etmeliyiz ki, Cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibaren verilen mücadelelere rağmen, köylerin kalkınması, köylünün özgürleşmesi sağlanamamıştır. Bu başarısızlıklar, Ankara’daki devrimci hükümeti bu konuda daha radikal bir çizgiye getirmiştir.

İsmet İnönü başarısızlığı kabullenir:

“Birkaç senelik tecrübe ve bizzat vaki olan görgü ve tetkiklerimiz göstermiştir ki, sanayade hem istihsalat hem gelir arttığı halde, ziraatte istihsal artmamıştır. Yalnız fiyat yüksekliğinden doğan bir gelir artması vardır, halbuki memleket için ziraatin artma devresine girmesi, hatta sanayinin ilerlemesi ve müdafaa kuvvetlerinin artması için de en sağlam yol ve başlıca şarttır. Bizim 70 kilo aldığımız bir toprak sahasından Danimarkalı, Hollandalı 250’ye yakın almaktadır. Şimdiye kadar şimendifer ve sanayi işlerinde olduğu gibi 1937’den itibaren ziraatimizi ve çiftçilerimizi kalkındırmak için mühim paralar tahsis edeceğiz”

O günlerde, toprak ağalığının da tasfiyesi dahil tarımda köklü değişiklikler düşünülmüştür. Bu yönde adımlar da atılmaya başlanmıştır. Fakat bu köklü devrimler başarıya ulaşılamamıştır. Ama yapılmaya çalışanları yazmak gerektiği kanaatindeyim.

1937’de çıkarılan bir kanun tasarısı köylerin kalkındırılması açısından önemli gelişmeler öngörmekteydi. Dağınık köylerin birleştirilmesiyle köy sayısı azaltılacak ve köy birlikleri kurularak devletin gerekli desteği vermesi beklenmekteydi. Köy Birlikleri’nin teknik iskeletini kurulacak binlerce kombinenin temin edilmesi ve geniş bir örgütlenmenin önü açılacaktı.

İnönü kombinalar için şunları söylemektedir:

“Nasıl kredi ve istihlak kooperatifleri kurulmuşsa, istihsalin tanzim ve teşkili için de planlı ve iştiraklı bir çalışma devresine girmek böylece lazımdır. Yeni aletlerle, harman makineleri, sürme ve sulama tertipleri ile planlı olarak tanzim edilmiş bulunan zirai kombinalar vücuda getirmek istiyoruz. Düşündüğümüz ilk plan 1000 kombina üzerine tesis olunacak ve dört senelik tecrübenin verdiği neticeye göre tamim ve teksir olunacaktır. Bu sistemin remzi, yeni usul ve alet olacaktır.”

Kombinalar konusunda Prof. Reşat Aktan şu bilgiyi vermektedir:

“Küçük ziraat işletmelerinin makine kullanmalarını temin eden üçüncü yol, devlet tarafından traktör ve makine merkezlerinin kurulması ve civardaki çiftçilerin ziraat işlerinin makuıl ücretler tatbiki suretiyle görülmesidir. Bu method, bilhassa Hollanda ve Danimarka’da ve komünist idaresinde bulunan memleketlerde, geniş mikyasta tatbik sahasına konulmuştur.”

Şimdi buraya kalan olanları özet geçelim. Köylerin birleştirilmesi, kombinalar ve Köy Enstitüleriyle(Daha sonra buna da değineceğim) beraber tarım ve köy sorununda köklü devrimlerin alt yapısını oluşturmaktadır. Bunlarla beraber, 1937 yılında Ziraat Bankası’Nın daha geniş olanaklara kavuşturulup devlet teşekkülü haline getirilmesi, 1935 yılında tarım kredi ve tarım satış kooperatiflerinin kurulması, Toprak Ofisinin kurulması, ormanların devletleştirilmesi vb. adımlar bu köklü değişikler için atılan temelleri tamamlamakta idi.

1930’lu yılların ikinci yarısından itibaren yapılmaya çalışılan işler ne yazık ki, havada kalmıştır. 1945’e kadar uğraşlar verilmiştir, fakat atılan adımlar toprak ağalığı sistemini yerle bir etmek şöyle dursun, başından beri bahsettiğimiz tutucu gücün bu devrimci atılımları püskürtmesi gerçek olmuştur. Hatta, şunu da söylemem gerekir ki, bu atılımların bir çoğundan gene beye veya ağaya bağlı köylü değil, bey veya ağa yararlanmıştır.

İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle ise, bir taraftan ağalığı yıkmak için adımlar atan hükümet; bir taraftan da bu savaş sayesinde gücüne güç katan büyük çiftlik sahiplerini karşısında bulmuştur.

Yukarıda söylediklerim biraz teknik kaçmış olabilir, fakat birçok kimsenin iddiasının aksine toprak reformunun “yapılmak istenmediği” bir tarihsel çarpıtmadır. Bu yüzden, direk olarak devrimci kadronun düşüncelerinin nasıl şekillendiğini daha net görebilmek adına; 1934 sonrasından ileriye adım adım tekrar gideceğim. Meclisteki konuşmalar, tartışmalar, verilen tasarılar, başarılar ve başarısızlıklar…Ve tabi o dönem meclisinin durumu….

1934 öncesi devrimci kadronun toprakta mülkiyet ilişkilerine dokunulmadığını, bu konuyla pek alakadar olmadıklarını görmüştük. Amaç, köyün kalkınması olunca ve yaşanan başarısızlıklar sonucu, öncülerin tutumu da değişmiştir.

1933-1934 yıllarında Şükrü Kaya, Nüfus Umum Müdürü Galip Peker’e, toprakların tapusuz kısmını devlete maleden bir tasarı hazırlatmıştır. Bu tasarı, büyük toprak sahiplerinin elindeki önemli miktardaki Hazine topraklarının topraksız köylüye dağıtmak mümkün olacaktı; fakat bu tasarı reddedilmiştir.

İkinci tasarı, CHP GRUBU tarafından Mardin milletvekili Ali Rıza Erten’e hazırlatmış, fakat bu tasar da başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Dr. Refik Saydam’ın İskan Kanunu hazırlatma isteği de yarım bırakılmıştır.

Ziraat Vekili Muhlis Erkmen, 1941-1942 yıllarında bir tasarı üzerine çalışmıştır, fakat bu da başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

1945 yılında Şevket Raşit Hatipoğlu’nun tarım bakanlığı sırasında Toprak Kanunu çıkartılmış, fakat uygulanamamıştır.

27 Mayıs’tan sonra da aynı hikaye devam edecek ve hiçbir tasarıyı kanunlaştırmak mümkün olmayacaktır.

Tüm bunlarla beraber, rahatlıkla söylenmelidir ki; özellikle 1936 senesinden sonra toprak reformu davası devrimci kadronun temel amaçlarından bir tanesi haline gelmiştir. Mustafa Kemal’in 1936 Meclis Açış Konuşması’nda söylediği şu sözlerden bunu görebiliyoruz:

“Toprak Kanunu’nun bir neticeye varmasını Kurultay’ın yüksek himmetinden beklerim. Her Türk Çiftçi ailesinin geçineceği ve çalışacağı toprağa malik olması, behemehal lazımdır.”

Yine 1936 yılında Mustafa Kemal şöyle söylemektedir:

“Bir defa memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olanı ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın, hiçbir sebep ve hiçbir surette bölünemez bir mahiyet alması … büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliğini, arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus kesafetine ve toprak verim derecesine göre sınırlamak lazımdır.”

Ve yine 1936 yılında İsmet İnönü bu davayı bırakmama niyetindedir:

“ Yurdumuzda topraksız çiftçinin sayısı, her tasavvurun üstündedir. En ziyade toprağı taksim edilmiş yerlerimizde bile, köylünün yarısına yakını topraksızdır. Başkalarına ait topraklar üstünde, çok ağır şartlar içinde ve çok verimsiz olarak çalışmak mecburiyetindedir.

Hiçbir vakit, hiçbir adamın malını cebren zapt etmek fikrinde değiliz. Fakat, hiçbir surette köylüyü ilelebet topraksız kalmaya mecbur eden dar bir çerçeve içinde bırakmaya razı olamayız. Toprağı köylüye dağıtmak meselesi, medeni memleketlerin birer birer içinden geçtiği ve rejim agrer namına alan zirai bir ilerleme safhası olmuştur. Memleketimizin de bu safhadan geçmesi, bir tekamül eseri olacaktır.”

İnönü daha sonraki yıllarda, “Batakçı toprak ağasının kökünü kazıyacağım” demektedir.

Devrimci kadronun bu fikirlerinin olgunlaşmasından sonra, 1937 yılında 1924 anayasasının çiftlik ağalarına milyarlar ödenmesini gerektirerek olası bir toprak reformunun önüne geçen yasa değiştirilerek, bu konudaki belki de en önemli adımlardan bir tanesi atılmıştır.

CHP’nin o dönemdeki Genel Sekreteri ve İç İşleri Bakanı Şükrü Kaya da toprak reformu davasına sahip çıkan kadroda yer almaktadır:

“ Arkadaşlar, on sekiz milyon Türk’ün on beş milyonu çiftçidir. Bu on beş milyonun bir çoğu kendi toprağında çalışmaz. Çiftçiyi, Türk çiftçisini toprak sahibi yapmak demek, Türk çiftçisini, yani Türk’ün ekseriyet-i azimesini kendi ekonomik mukedderatına hakim kılarak, bu memleket için hayırlı ve aktif bir eleman yapmak demektir. Bu büyük kütleden, eğer büyük bir menfaat bekliyorsak, onu ötekinin berikinin toprağında çalışmaktan kurtarmalı, kendisini kendi topraklarına hakim kılmalıyız”

“Daire-i intihabiyemizin yarı çiftçisi topraksızdır. Çalışmayan ağa oturur, köylü çalışır. Antalya’da da böyledir, Şark vilayetlerimizde de böyledir. Bu memleketin agrer ıstırabı büyük bir ıstıraptır. Eğer, bunu halletmeyeceksek, bir çok topraksız çiftçiyi, Cumhuriyet’in ve İnkılap’ın büyük nimetlerinden mahrum bırakmış olacağız. Eğer o kendi topraklarında ekmeğine hakim olmazsa, bu memlekette daha ne yapmak istiyoruz?”

Daha sonra toprak reformunun amansız karşıtlarından birisi halin gelecek olan Celal Bayar Başbakan olduktan sonra, toprak davasını hükümet programına almıştır.

Devrimci kadronun ısrarlı bir şekilde savunmasuna rağmen, Toprak Kanunu ancak 1945 yılında çıkartılabilecektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bitireceğim demiştim ama ne yazık ki bitiremedim. Bu akşam da fazla kaçırdığım için, fazla devam da edemeyeceğim. Büyük ihtimal, yarın da devam edemeyeceğim. Ama en kısa sürede, bunu bitirmeye çalışacağım.

Üzülerek görmekteyim ki, karşıt en basit bir tez bile bana karşı delillendirilmemiştir, benim tezlerime karşı en ufak bir tez çürütülmemiştir. Sadece laf kalabalığı vardır. Boş zamanım oldukça, bu boş lakırdılara da cevap vereceğim...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Iste böyleee,

Olmayan neyin reformunu yapacan.

Hayvan besi alanlarini bile tarla yapip,hayvancIlIgIn sonunu getirdik.

Yokun reformumu olurmus.

Aslinda 3-5 tarlasi olan bu devirde gecinemez..

Avrupadaki gibi cifliklesmek gerek.

Bugün zireet, Tirektor ister.

Bugün eker bicer döver ister.

3-5-10 tarlasi olan nasil alabilir bunlari.

Köyler ciftlik halini almalI

Nufusu basbakanin dedigi gibi cogaltmaya degil azaltmaya bakmaliyiz.

Gelecekte köylülerin elindeki tarlalar,cocuklar arasinda bölüneceginden,yoksulluk dahada artacaktir.

Belki basbahan Allah riziklarini verir deye düsünüyorya kendilerini örnek görerek.

Artih ALA ALA Allahdada birsey birahmadilar..

Tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...

SadeceAteist olayı gayet güzel ortaya dökmüş.

Toparlamak gerekirse Toprak Reformu'nun yapılamayaşının temel nedenleri;

1) Özellikle çok geniş bir arazinin boş ve işlenmiyor oluşu. Bunun için nüfus artırma çabaları var. 10 yılda 15 milyon nüfusa ulaşılmış olmasından övünülüyor 1933'de.

2) Milli Mücadele'nin feodal olarak tabir ettiğimiz unsurlarla beraber verilmiş olması. Yani o dönemin meclisinde, CHP'sinde ciddi manada bir ağalar gücü var. Nitekim onlar da daha fazla durmayıp muhalefeti oluşturuyorlar.

Bu olumsuz etmenler Toprak Reformu'nu engellemiş ve ülkenin o günden beri dengesiz gidişinin temel etmenleri olmuştur. Feodalizm'in tasfiye edilemeyişine çok partili yaşamla Küçük Amerika olma süreci de eklenince, ipler bir de emperyalizme verilmiş ve işin içinden çıkılmaz bir hal alarak bugünlere gelmiştir.

Bu dengesiz gelişim öyle bir hal almıştır ki ülkemizde; ilericilerin statükocu, gericilerin demokrat gözükmesi gibi bir garabet bile ortaya çıkmıştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Biraz geciktiğimin farkındayım. Hem biraz tembellik hem de sıcaklardan fazlasıyla bunalmam sebebiyle, şu sıralar fazla kitap okuyamıyorum, okuyamadığım için de konuyla fazla ilgilenemedim.

Önceki yazılarımda da belirtmiştim. 1945’e kadar doğrudan toprak reformuna giden bir kanun tasarısının çıkarılması başarılamamıştır ve bunun sebeplerini dillendirmiştim.

Bu kanunun çıkış sürecine değinmek istiyorum. Adnan Menderes’in toprak reformu yaptığı iddiasına karşı, Adnan Menderes, Celal Bayar, Emin Sazak gibi isimlerin başını çektiği toprak reformu aleyhtarlarının görüşlerini de böylelikle öğrenebileceğiz.

Tasarı kabul edilmeden önce, aslında İsmet İnönü’nün bu konuda çok iddialı ve radikal olduğunu söylemeden edemem. Tabi o dönemin başbakanı olan Şükrü Saraçoğlu’nu da dikkate almak gerekecektir.

Toprak reformu yapılması amacıyla ilk başta, bir köylü çocuğu olan Şevket Raşit Hatipoğlu Tarım Bakanlığı’na getirilir. Köyden gelme birisi olarak, bu soruna daha sıkı sarılacağı ve İsmet İnönü ve Şükrü Saraçoğlu’nun kafasındaki esaslı bir toprak devrimini gerçekleştirebileceği düşünülmüştür.

Fakat görülmüştür ki, Raşit Hatipoğlu’nun fikirleri, İnönü ve Saraçoğlu’nunkilerin yanında ılımlıdır. Büyük toprak sahiplerine bırakılacak toprak miktarının büyük olması, dağıtılacak toprak karşılığında ödenecek bedelin yüksekliği gibi konulardaki ılımlı tavrı tasarıya yansıyacaktır.

Öyle ki, Saraçoğlu’nun “Devlet Hazinesini ağalara peşkeş mi çekiyorsun” diyerek bakanına destek vermesi dahi bu durumu değiştirmeyecektir.

Fakat, hazırlanan bu ılımlı tasarı dahi, meclisteki tutucu çoğunluğun gazabına uğramaktan kurtulamamıştır. Meclis komisyonunda Emin Sazak ile olan tartışmalar bence mühimdir:

Emin Sazak- Tasarıyı geri al. Sen bunu İnönü’nün emriyle yapıyorsun. Tasarı geri alınırsa, Beylikköprü’deki 30 bin dönümü hibe ediyorum.

Raşit Hatipoğlu- Kanunla alsak ne olur?

Emin Sazak- Kanunla olmaz. Devlet araziyi zorla alırsa, Eskişehir havalisinde Emin Sazak ölür.

Emin Sazak mecliste de bu aleyhtarlığını sürdürür. “Bu düzene dokunmayın” diye feryat etmiştir: “Ben köyde karısı ölene tekrar yardım eder, evlendiririm. Öküzü ölene öküz veririm, biz yüze gelmiş insanlarız, bu düzeni bozarsanız vallahi arkadaşlar ilayevmülkıyame size memleket beddua eder”

Komisyonda Adnan Menderes kurnazlığıyla kanun tasarısını işlemez hale getirir. Toprak reformunun önüne geçilmiş ve her defasında Hatipoğlu bu ılımlı tasarıda dahi yalnız kalmıştır.

Hükümet baktı ki bu şekilde tasarının içine edilmiştir, bizzat İnönü tasarıya 17. maddeyi ekler:

“Topraksız veya az topraklı ortakçılar, kiracılar veya tarım işçileri tarafından işletilmekte olan arazi, o bölgede 39. madde gereğince dağıtılmaya esas tutulan miktarın kendi seçtiği yerde 3 katı sahibine bırakılmak şartıyla yukarıda yazılı çiftçi ve işçilere dağıtılmak suretiyle kamulaştırılabilir.

Sahibine bırakılacak arazi 50 dönümden aşağı olamaz.

Bu madde hükmünün uygulanmasında, 15. ve 16. madde hükümleri işlemez.

Geçici mevsim işçileri hakkında bu hüküm uygulanmaz.”

Ilımlı tasarıda oldukça radikal bir maddedir bu. Menderes’in görevinden istifa etmesine sebep olan maddedir aynı zamanda: “ Bu takrir, kiracılık, ortakçılıkla işlenilenin değil, 50 dönemden fazla olan arazinin, sahipleri tarafından düzenli ve teknik işletilmesine bakılmaksızın elli dönümden fazla olan kısmının kamulaştırılabileceği hükmünü taşımaktadır.”

Emin Sazak da aynı şeyleri hisseder:

“İnsanların çamurunu değiştiremeyiz ki… Birisi kumandan olur, mareşal olur, öbürü de nefer olur. Hepsini mareşal yapamayız. Arkadaşlar bu amele işi köyleri alt üst eder. Çiftçiler kendini nispeten kurtarır. Ama bu prensip kabul edilince, yarın amelenin şu apartmanın bir odasını da isteme hakkı olacaktır. Böyle bir prensip kabul ediyoruz birader.”

“Şimdi … elli dönüm gibi bir şeye inince, benim gibi acısı duyup da deli olmamanın imkanı yoktur”

Alaattin Tiritoğlu’na göre bu maddenin ilk şekli çok daha radikaldir: “ Bu kanunun neşri tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti hudutları dahilinde, herhangi bir tarım toprağını fiilen işleyen ortakçı, yarıcı ve tarım işçisi otomatik olarak işlediği toprağa sahip olur. Mahalli tapu idareleri, bunlara derhal tapu vermekle mükelleftirler. Mülk sahipleri, bu kanunla istimlak edilmiş bulunan mallarının bedellerini devletten alır” Bu madde, CHP içindeki ileri gelen tutucu kadronun muhalefetiyle yumuşatılmak zorunda kalmıştır. Ama o yumuşatılmış maddenin mecliste onaylanması dahi, İnönü’nün ağırlığını koymasıyla olur.

İnönü partisi içindeki muhalefeti baskı altında tutarak, bu maddenin kanunlaştırılmasında önemli bir rol oynamıştır diyebiliriz. Bu madde, 1950 yılına kadar yürürlükte olmasına rağmen, uygulanamamıştır. Bundan sonraki süreçte, İnönü tüm çabalarına rağmen, eşrafın karşısında yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmıştır. Zaten, DP’nin kuruluşuna giden süreç de buna tekabül eder.

Sözü Şevket Süreyya’ya bırakalım:

“Şeyh Sait isyanından sonra, 500 kadar ağa ve şeyh, Batı illerine göçürüldüler. Bunların toprakları köylüye verilecekti. Fakat toprak dağıtımı gerçekleşmedi. Hele tapu verilmediği gibi, daha sonra 1934’te çıkarılan 2510. kanunla Batı illerine nakledilen ağalar, şeyhler yerlerine nakledildiler. Tabi topraklarını da aldılar. Irak’a, Suriye’ye kaçan ve oralarda mülklerini idareye devam eden beyler de yerlerine dönebildiler. Zaten daha, 1924’ten itibaren ve Medeni Kanunu’nun 639. maddesine dayanarak, ağalar, beyler ve şeyhler Doğu ve Güneydoğu illerinde pek çok toprakları şahsi mülkiyetine geçirmişlerdi. 2510 sayılı kanundan sonra , dağıtıma tabi tutulmuş toprakları iade eden maddelerden de faydalandılar. Bütün mer’aları ve göçmen yerleştirilmiş toprakları da aldılar. Bu arada henüz tapuya bağlanmamış toprakların iade edilmesi kaydından da faydalandılar. Çünkü, 20 seneden beri iskan edilmiş göçmenlere bile tapu verilmemişti. Kars vilayetinden başka hiçbir Doğu vilayetinde valiler, tapu işlerini ele almamışlardı. Nihayet CHP iktidarının son yıllarından çıkartılan bir Devlet Şurası tefsir kararı ile ise, tapuya bağlanmış toprakların da yeni tapu sahiplerinin ellerinden alınması ve eski sahiplerine iadesi yolu bulundu. Ve Doğu bölgesini ıslah etmek, Türkleştirmek gibi sloganlar. Böylece hazin bir yenilgiyle sona erdi.”

Bu konudaki son sözü zaten kitaplarından faydalanarak yazdığım Doğan Avcıoğlu’na vermek istiyorum:

“Toprak davasındaki hezimet, başta İnönü olmak üzere, az sayıda milliyetçi-devrimci bir kadronun, bürokrasinin tutucu kadrosu ve büyük şehir tüccarı ile ittifak halindeki eşraf karşısında, aşağıdan hissedilir bir tepki gelmeyen bir ortamda kaçınılmaz görünen yenilginin ifadesidir. Bu ters şartlarda, bu köklü reforma teşebbüs edilmesi dahi, az sayıda milliyetçi devrimci kadronun şeref hanesine yazılacak bir davranıştır.”

Link to post
Sitelerde Paylaş

Başlıkta bazen konuyla alakasız olsa da, bazı itirazlar olmuş. Onlara da sözüm üzerine değineyim. Konunun Seyit Rıza ile bir ilgisi genel olarak yok. Özel olarak Seyit Rıza'nın yüzlerce köye hükmetmesi üzerine gidebiliriz. Sovyetlerin veya Komintern'in her tespitini sözüm ona ayet gibi gören ve devamlı olarak Türk Devrimi ilediğer büyük devrimleri karşılaştıran arkadaşlar, acaba nedendir Dersim İsyanı ile ilgili değerlendirmeler karşısında sessiz kalıyorlardır? Veya Seyit Rıza, neden Sovyetlerden değil de, İngiltere'den yardım isteğinde bulunma girişiminde bulunmuştur? Vs. Soruları çoğaltabiliriz, ama konuyla direk bir alakası yok.

Ki devrimlerin karşılaştırılması da anlamsız. Sırf var olan konuşmaları "elde somut veriler" olmasına rağmen, yalanlamak adına; yok efendim Rusya'da işçi sınıfı yokmuş, terminolojiye uymuyormuş gibi alakasız çıkarımlarla kendi devrimine karşı cephede yer almak da manasız. Hadi, Sovyet Devrimi'ni geçtim, işin içine Türkiye koşullarına biraz daha benzesin diye Çin Devrimi'ni de katarak; ahan da orada da köylülük güçlüydü ama sosyalizm geldi demek iyice bir manasız. Gerçi, çokça söyledim; sosyalizm ile toprak reformunun doğrudan bir alakası bulunmuyor. İş köylülüğe gelince, Türkiye'deki ulusal kurtuluş savaşının kendi iç dinamiklerini; burada uzun uzadıya değerlendirdim. Hala Çin Devrimi'yle ve koşullarıyla benzeştirmek yanlıştır.

Toprak devrimini, emperyalizm ve kapitalizm yapmıştır ve hem de İnönü zamanında demiş arkadaş. Tarihsel bir safsata. Türkiye, emperyalizmin güdümüne girmeden, ulusal bir ekonomi kurma çabaları mevcutken toprak reformu çabaları olmuştur. 1945 yılında bu kanun çıkarılmıştır. Ne zaman ki, Türkiye; bu yoldan çıkmıştır ki, bunun tarihi de 1945'tir; bu kanun dahi uygulanamaz hale getirilmiş ve toprak reformu başka başka baharlara ertelenmiştir. Bu iddia da komiktir.

Burada, ben var olan gerçeklerin üzerine kapatmaya çalışmıyorum. Ki zaten böyle bir şey olmadığı açık. Eğer böyle bir amacım olsaydı, bunu da çok rahatlıkla yapabilirdim, çoğu kimsenin yaptığı gibi. Ama ben bu başlıkta var olan bir süreci, koşulların değişkenliğine göre değerlendirmeye çalıştım. Eğer, bu konuda farklı düşünen arkadaşlarımız varsa; bizi bilgilendirirlerse; ben kendi adıma teşekkür ederim ve bundan dolayı mutlu olurum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 8 months later...

Adnan Menderes (toprak ağası), Emin Sazak (toprak ağası) ve Celal Bayar (işbirlikçi, satılmış ve hain devletadamı) Türkiye'de Karşı Devrim sürecenin baş aktörleri de olan üç Truva Atı'dır!

Bu üç isim aynı zamanda CHP içinden çıkıp CHP'ye alçakça muhalefet edecek olan DP'nin de kurucusudur.

Demokrat Parti, ismi itibariyle Türkiye'de çok partili düzene geçişi demokrasi ile özdeşleştirerek yola çıkmış ancak icraatlarıyla Atatürk Devrimlerini sırtından bıçaklamış, demokrasinin önkoşulu olan laikliği ve toprak devrimini unutturmuş ve Atatürk ile O'na bağlı Türk devrimcilerinin özveriyle yaşama geçirmeye çalıştıkları Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu şeklinde ifadesini bulan Toprak Devrimini bu kanunu iptal ederek katletmiştir.

Bu hain oluşum, Toprak Devrimi'nin fiiliyattaki en önemli ayağı olan Köy Enstitülerini de kısa bir süre sonra tümüyle tarihe gömecektir.

Ve bütün bunlar yapılırken Atatürk'ten bayrağı devralanlar ne acıdır ki kendi partilerinde azınlık olmuşlar ve bizzat CHP içinde büyüyüp güçlenen gerici oligarşiye karşı boyun eğmek zorunda kalmışlardır. Bunlardan en ileri geleni İnönü, kendisine Toprak Reformu'nun baltalanması karşısında niçin etkisiz kaldığı sorulduğunda bu acı gerçeği şu sözlerle ifade etmiştir:

" ...ben Köy Enstitüsü fikrine inanmışımdır. İnanmış bir insan sonuna kadar bunu yürütür; idealizmde, felsefede bu böyledir; ama ben bir politikacıyım, bir uygulayıcıyım. Ben gücüme göre, gücümün var olduğu yerde, gücümü gösterebilirim ... Benim gücüm o zaman nereden geliyordu? Partiden, parti meclis grubundan, gücümü ben buradan alıyordum. Bu konuda bütün bu organlarda gücümü kaybetmiştim.... artık Köy Enstitülerini eski gücüyle, eski ruhuyla devam ettirmek olanakları benim elimden çıktı."

Böylece bir daha anlaşılır ki, Türkiye'de ipler çok partili düzeni başlatıp demokrasi kahramanı ilan edilen, ülkeye (sözde) demokrasiyi getiren bu adamın elinde değildir! Meğer herşey İnönü'nün dışında gelişiyormuş...

Paralardan Atatürk resimlerini kaldırıp kendi resimlerini koyanların, devraldıkları siyasi gücün adım adım kendi ellerinden yitip gitmesine bile engel olamayışları, tek başına yola çıkan Mustafa Kemal'in iradesi ve dehası yanında ne kadar sönük ve kişiliksiz kaldıklarının resmi değil midir?

tarihinde Gevheri tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Toprak reformu deyince ne anlıyoruz?

Köylü var, toprak var, Ürün var, toprak ağası var.

Burada amaç nedir? Ticari açıdan ürünün işlevselliği ile milli ekonomiye katkısı - köylünün toprak ağasına göre bağımsız bir yaşam kazanabilmesi.

Karadeniz bölgesinde fındık üreticisinin bir ağası yoktur ancak toptancısı vardır. Mesela fındığı toplayan köylü fiskobirliğe ürünü satamaz. Toptancıya satar ve toptancı köylülerden topladığı fındığı fikobiliğe satar. Yani ağadan kurtulduğunuzda yeni ağa toptancıdır.

Cips üreticileri, süt üreticileri vb. karlarını artırmak için toptancıyı aradan çıkartmaları gereklidir. Bu sanayi-çiftçi iş birliği ile çiftçi yeni nesil üretim yapmak durumdadır. Ancak bu üretim beraberinde yüksek maliyetler getirmektedir. Bu maliyetleri nasıl karşılayacak? Ağa yok, toptancı yok kim var? BAnka kredisi var. Yani banka yeni ağadır.

Toprak reformuyla ilgili kim köylüye iki çift laf söyler? Tabiki sol düşünce. Sol düşünce = kominizm = dinsizlik = şeytanlık. İşte köylünün algısı budur. Yani dinsizlik yerine beğımlı olmalıdır köylü. Yıllardır köylüye işlenen budur.

Peki biz gerçekten toprak ülkesimiyiz? Yıllık toprağımıza düşen su miktarı diğer ülkelere göre nedir? Çiftçi doğru ürünümü ekiyor? işte bütün bunlarda cevap verilmesi gereken sorulardır.

1920 lerde köylü - ağa - ürün düzeni günümüzün çalışan - iş adamı - ürün üçgeni ile ayıdır. Siz bırakın köylüyüde şehire inin. Şehirde imalat içindeki asıl kölelerden bahsedin. Köylü şehiri değiştiremiyormuş. Halk şu anda kredi kartı dolandırıcılığından sokağından dışarı çıkamıyor. Bırakın toprak reformunu oturacak daire reformunu konuşun biraz da. 50000 tl maliyetteki evin satışının 100000 tl olup bunuda banka ile halka 150000 tl ile bilmem kaç yılda köleleştrildiğini yazın. Köylü dağlarda ıslık çalar da bedava iletişim kurar. Şehre inelimde internet, cep tel, evtel... ile insanların birbirleri ile iletişiminin nasıl satın alındığını konuşalım. Bu ülkede en şanslılar köylülerdir. ÖZgürce doğada yaşarlar. Geri kalanlar bankaların ve iş adamlarının merkez bankası dolandırıcılığı köleleştrilenlerdir. Asıl reform gerekenler şehirdekilerdir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...