Jump to content

Ataerkillikle mücadelede yeni fikirler...


Recommended Posts

Karşı cinse karşı mücadele etmek aptallıktır.Hem erkek,hem bayan için.Şahsen bayanları cinsel bir objeden öte göremiyorum(Istisnalar hariç,Madame Curie vb). Erkeklerin cinselliğini gideren şeker yapsalar(ve doğurganlıkta sağlıyacak) ve tüm dünya erkek olsa..imagine...

Aynı mantıkla erkekler de kadınlar için cinsel objeden öteye gidemez. Bu nasıl bir mantık?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 214
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Şahsen anaerkil düzeni daha çok severim. Herkes cinselligi yaşasın, çocuğa kadın baksın biz hayatımızı yaşayalım. Tam terside bayanlar için geçerli. Bence çağımızda iki düzende yıkılıp,ortası bişey gelmeli.

Not : Erkek te kendi çocuğuna sahip olabilir,gereken tek şey yumurta, anne karnını yaratacak bi ortam. Yapılabilir bence. Zaten erkeklerin süt vermesi için hormon tedavileri yeterli oluyor galiba.

tarihinde Zugzwangi tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Ataerkil sistemden kurtulmanın tek yolu vardır,biz kadınların birleşerek babasız,yada babasını önemsemediğimiz çocuklar doğurmamız ve yetiştirdiğimiz bu çocukların toplumda çoğunluk olması için mücadele vermemizdir.İlk etapta ataerkil sistem çocuklarımıza piç diyerek aşağılayacak ve linç etmeye çalışacaktır ama birlik olursak bununda üstesinden gelebiliriz.

Babasız çocuk doğurmak saçmalığını savunduğunuza inanamıyorum. O babasyı kadın olarak sen umursama, bu senin hayatın ama ya çocuk?

Bu saçma sapan feminist düşünceler yüzünden bencilleşiyor, durumu salt cinsellik bazında değerlendiriyor ve erkekler üzerinde bir tür tahakküm kurmaya çalışıyorsunuz.

Çocukların ne düşündüğü, ne istediği, neye ihtiyaçları olduğu da kimsenin umurunda değil. Bu hayat biçimi çocuğa zarar verer, mutsuz ve güvensiz çocuklar yetiştirir, gelecek neslinizi rezil edersiniz.

Anne çocuk için şarttır, ideal olan ise anne baba birlikteliğidir. İlişki biter ve kadın yalnız başına da çocuğunu büyütebilir. Zaten bu nedenle ayrılıklarda çocuklar annelerine verilir genellikle. Çocuk, yanında baba olmaksızın da büyüyebilir.

Ama bu, babadan uzaklaştırmak ve çocuktan o yokmuş gibi davrnmasını beklemek anlamı taşımamalıdır. Çocuk anneye olduğu kadar babaya da aittir, anne kadar babanın da hakkı vardır.

Her çocuğun babasını bilme ve tanıma hakkı vardır. Yiyeceği damga filan umurumda değil. Bu reddedilemez bir güdüdür. Her insan geldiği yeri bilmek ister.

O yüzden bu saçmalıkları kafanızdan atın bence ve kendinizi düşündüğünüzün hiç değilse yarısı kadar çocuklarınızı da düşünün. Ama öfke ve egolarınızdan sıyrılarak.

Bunun tek yolu babanın çocuk üzerindeki haklarının yok edilmesidir.Yanlız yaşayan bir kadın için tek başına çocuk büyütmek çok zor olabilir,ama iki kadın bir arada yaşarsa kolaylıkla iki çocuğun bakım yükünü paylaşabilir.Zevkimize hitap etmeyi başaran erkeklerle,sadece gönlümüzü hoş etmek için birlikte olursak ve bu ilişkilerden dünyaya gelecek çocuklarımızı kadın dayanışması içerisinde büyütürsek dünyanın çehresini değiştiririz.Ama bunlar şu an için ütopya

Bunlar ne kadar saçma, ne kadar yanlış düşünceler.. Bencilce düşünüyorsun. Sadece kadını düşünen, kadının çıkarlarını kollayan düşünceler bunlar.

Erkek baskısından kurtulmanın yolu erkeği yok saymak, onu ezmek ve hakimiyeti bütünüyle kadının eline vermek olmamalı. Erkeğin sana yaptığını sen de ona yapıyorsun o durumda. Hiç de eşitlikçi bir tutum olmadığı gibi, çocuk için de zararlı.

Ben kadınların erkekleri ezebildiği ve çocuklarını dahi ellerinden alma ve onları yok sayma haklarının olduğu bir dünya istemem. Kadın ve erkeğin birlikte, eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğu bir dünyadan yanayım.

Erkeklere de şiddet uydulanmamalı. Kocalarından ayrılan kadınların kullandığı en büyük silah çocuktur. Bu da erkeğin uğradığı şiddettit mesela..

Ve sanılanın aksine, erkekler de çok fazla şiddete maruz kalmakta ve sömürülmekteler. Hem kendi hemcinsleri, hem de kadınlar tarafından.

Yukarıdaki düşünceler sonsuza kadar ütopya olarak kalmaya devam etsin..

Dünya kadından ibaret değil. Bizim erkeklere, erkeklerin de bize ihtiyacı var. Çocuklarınsa her ikisine birden...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gördüğüm kadarıyla beni bir tek Jadı anlamış.

Roq ve FaithNoMore ise anlamışlar ama eksik ve yanlış anlamışlar; biri, erkeklere üstünlük kurma peşinde olduğumu düşünmüş -aslında fena fikir değil-, öbürü de, bu ataerkil kültür karşıtı hareketleri sınıfsal temelinden soyutladığımı sanmış.

Jadı'nın da belirttiği gibi, erkek egemenliğinin kaynağında, tarihin bir aşamasında kadının eviçi emeğinin değerinin önemsizleşmesi ve erkeğin ev dışı emeğinin değerinin çokça artması, ev dışı üretim araçlarının onu kullanan erkeklerde toplanması, böylece özel mülkiyetin ortaya çıkıp erkeklerin elinde toplanması ve adamın bu mülkleri miras bırakmak istemesi, bu amaçla tek kocalı evliliğe doğru ilerlenmesi, miras alacak çocuğun babasının belli olması için kadının sadakatine aşırı bir vurgu ve kadın zinasının şiddetle cezalandırılması, buradan türetilmiş bir ahlak ve namus anlayışıyla ataerkil kültürün oluşması ve binlerce yıl içinde git gide tabulaşarak günümüze kadar taşınması vardır. Eviçi emeğin değerinin düşüklüğü ve geleneksel olarak bu işlere kadınların bakması, onları hayvan kertesine indirmiş, metalaştırmış ve kadını evde erkeğinin kölesi haline getirmiştir.

İşin kökeninde mülkiyetin erkekte toplanması, kadının ekonomik yaşamdan dışlanması, ataerkil tabu ve inançların etkisi, erkek egemenliğini her nesilde yeniden üreten en küçük birim olan tek kocalı aile yapısı ve babanın belli olmasına dayanan ahlak anlayışı vardır. Eğer özgürlük ve eşitlik istiyorsak bunları toptan hedef almak durumundayız. çünkü bunlar iç içe geçmiştir. Birbirlerinden soyutlanıp ayrı ayrı ele alınamazlar. Birine karşı çıkıp da öbürüne ses çıkarmamazlık yapılamaz. İşte bu yüzden işi salt çalışma yaşamına katılımla veya eğitimle sınırlı tutmak yanlıştır. Çünkü herşey birbiriyle ilintilidir ve bu yüzden herşey değiştirilmelidir. Aksi halde diyalektik değil metafizik düşünmüş oluruz.

Nasıl ki mirasın ortadan kalkmasını, mülkiyetin herkesin olmasını ve herkesin ev dışı emek sürecine eşitçe katılmasını istiyorsak, aynı biçimde tek kocalı aile ve ahlak anlayışının ortadan kaldırılmasını da savunmak gerekecektir. Zaten mülkiyetin ve dolayısıyla mirasın ortadan kaldırılması ne demek? Eğer miras bırakma veya aile içinde kadını ikincilleştiren rolleri çocuğa aktarma amacı güdülmemesini hedefliyorsak o halde çocuğun babasının belli olmasının veya karı-koca ailesinin ne önemi kalacak ki? Mülkiyeti ortaklaştığımızda, mirası kaldırdığımızda, çalışma yaşamına eşitçe katıldığımızda ve ataerkil cinsiyet rollerini kırmak hedefini önümüze koyduğumuzda -ki hepsi birbirini doğurmuştur- bugünkü aileyi ortadan kaldırmak ve babanın bilinir olmasını önemsizleştirmekten başka şansımız yok. Yapılması gereken budur.

Aile kurumu, ''karar veren baba'' ile sadece kocası ve çocukları için yaşayan, önceliği hiçbir zaman kendinin olmayan, bedavadan hizmetçilik yapan ''köle ruhlu anne'' rollerini yeni doğanlara aktarıyor, oğlanları ve kızları bu toplumsal cinsiyet rolleri içinde biçimlendiriyor ve böylece ataerkilliği her yeni nesilde yeniden üretiyor. Bu aktarımı kırmadan -ki bu ancak aileyi yıkmakla mümkündür- ataerkilliği geriletmenin olanağı yoktur. Yine, kadının sadakatsizliğini kabul edemeyen ahlak ve namus anlayışının temelinde erkeğin kime miras bırakacağını bilme isteğinden dolayı kimin kendi özçocuğu olduğundan emin olma gereksinimi yattığına göre, babası belli olmayan çocukların çoğalması, ataerkil kültürü olduğu gibi onun temeli olan sömürü düzenini de tehdit edecektir.

Elbette kadının ekonomik haklarının bile kısıtlı olduğu bir düzende(örneğin Güneydoğu'da) bu tür bir mücadele vermek sadece o kadını ve çocuğunu yıpratmaya yarayacaktır. Bu mücadeleyi mülkiyet karşıtı bir mücadeleden, ekonomik-sınıfsal mücadeleden koparmak da benzer bir olumsuz etki yaratacaktır. Fakat bu kültürel özgürlük mücadelesini sosyo-ekonomik yapıya karşı da bir devrimci mücadeleyle bileştirirsek işte o zaman sonuç elde ederiz. Yani feminist mücadelenin zemini mutlaka sosyalist mücadeleyle doldurulmalıdır, aksi halde ayakları havada kalır.

Öte yandan, ''özel mülkiyet kalkıp herkes çalışma yaşamına eşitçe katılınca ve miras da kalkınca zaten babanın bilinmesi gereksinimi zayıflayacak ve erkek egemenliği sarsılacak, aile ortadan kalkacaktır; o yüzden biz şimdiden 'kadın özgürlüğü' adına yerleşik ahlaka muhalefet etmek yerine emekçilere dayanıp siyasal iktidarı ele geçirmeye bakalım, kültürel dönüşümü sonra düşünürüz'' diye düşünüp, kadının özgürleşmesini(yani ailenin ve kadın sadakatine dayalı ahlak anlayışının ortadan kaldırılmasını) sosyo-ekonomik devrimin sonrasına ertelemek de doğru değildir. Klasik marksistler bunu böyle algılardı, böyle ertelemeci bir anlayışları vardı. ''Ataerkilliğin yıkılması ve yeni bir kültür için mutlaka önce mülkiyet ilişkilerini değiştiren bir devrim olmalıdır, bu olmadan ne yapsak boş iştir'' türü bir ertelemeci zihniyet vardı. ''Devrim sonrası hallolur nasılsa'' derlerdi. Konuyu bu yüzden açmıştım. İşi sadece devrim sonrasına bırakmamak, daha bugünden erkek egemen kültüre muhalefet etmek gereklidir. Bu yüzden şimdiden bir cinsel özgürlük, çalışma yaşamına mümkün olduğunca katılma, eşit işe eşit ücret, babasız çocuk büyütme ve evliliği dışlama mücadelesi yükselirse, zaten devrime de o kadar yaklaşırız. Bugünden hiçbir mücadele vermeden devrimci mücadele de yükselemiyor zira.

Fakat bu kültürel mücadelede tam sonuca ancak bir devrimle sosyo-ekonomik düzen tümden değiştirildiğinde ulaşacağımız ise açıktır elbette. Bugünkü mücadelemiz ister-istemez belli sınırlara gelip duracak, daha fazlası için devrim gerekecektir. Kısacası ben bu konuyu, altı sosyalizmle doldurulmamış bir feminizmin soyut kalacağını, buna karşın, ortodoks marksist görüşün de kadın sorununa ertelemeci bir yaklaşımda bulunmaması gerektiğini vurgulamak için açmıştım.

tarihinde Freddie tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

>>>>>bugünkü aileyi ortadan kaldırmak ve babanın bilinir olmasını önemsizleştirmekten başka şansımız yok. Yapılması gereken budur.

Allah size akıl versin. Ya da Marx... Birinden biri versin de, hangisi olduğunun önemi yok. Bu cümleden sonrasını okumadım zaten.

Sağlıklar dilerim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Çünkü herşey birbiriyle ilintilidir ve bu yüzden herşey değiştirilmelidir. Aksi halde diyalektik değil metafizik düşünmüş oluruz.

İşin komiği ne biliyormusun , yahudi ezoterizmini (diyalektik) bilimsellik diye yutturulmaya çalışılması. Halbu ki bu düşünce sistematiğinin Romadan beri çalışmadığını göremiyor Komünistler, yada görmezden geliyor. Adı bilimsellik kendisi Determinist. :lol:

Aristo mantığı dünya üzerinde henüz ispatlanamadı fredi...

Link to post
Sitelerde Paylaş
>>>>>bugünkü aileyi ortadan kaldırmak ve babanın bilinir olmasını önemsizleştirmekten başka şansımız yok. Yapılması gereken budur.

Allah size akıl versin. Ya da Marx... Birinden biri versin de, hangisi olduğunun önemi yok. Bu cümleden sonrasını okumadım zaten.

Sağlıklar dilerim.

Levy Karl Marks

Link to post
Sitelerde Paylaş
İşin komiği ne biliyormusun , yahudi ezoterizmini (diyalektik) bilimsellik diye yutturulmaya çalışılması. Halbu ki bu düşünce sistematiğinin Romadan beri çalışmadığını göremiyor Komünistler, yada görmezden geliyor. Adı bilimsellik kendisi Determinist. :lol:

Aristo mantığı dünya üzerinde henüz ispatlanamadı fredi...

Ya onlar zati komünist değilse "o" bahsettiğin gürüh tarafından siz komünistsiniz diye uyutuldularsa.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ya onlar zati komünist değilse "o" bahsettiğin gürüh tarafından siz komünistsiniz diye uyutuldularsa.

Komünizm uyutma sanatıdır zaten. Ele verir salkımı kendi yer salkımı, aileyi devleti yıkmaya çalışır sonra döner İsrailcilik oynar.kendi saf olmayanlarını katleder, saflara baskı yapar filistine gönderin devlet kurdurur, Siyon protokollerini alır manifesto yazar ,ne olacak bu dünyanın hali. :lol:

Link to post
Sitelerde Paylaş
>>>>>bugünkü aileyi ortadan kaldırmak ve babanın bilinir olmasını önemsizleştirmekten başka şansımız yok. Yapılması gereken budur.

Allah size akıl versin. Ya da Marx... Birinden biri versin de, hangisi olduğunun önemi yok. Bu cümleden sonrasını okumadım zaten.

Sağlıklar dilerim.

O cümlenin nesine itiraz ettiğini de bir anlasam?

''Çocuk için sağlıklı olan, normal olan....'' v.s. diye lafa başlayıp işi gene anne-baba figürlerinin çocuk için gerekli olduğuna getirme ama.

Anne-baba figürleri, ancak şu anki toplumda yaşayan çocuklar için ''normal'' ve -normal kabul edilmesinden dolayı- ''sağlıklı'' olabilir.

Fakat biz şu anki toplumu da değiştirmeyi hedefliyoruz; aileyi ve babanın bilinirliğini ortadan kaldırmayı, toplumu tümden değiştirmenin birer aracı olarak ele alıyoruz.

Toplum değiştiğinde onun normal kabul ettiği ölçütler de değişecek nasılsa.

Tüm çocukların anne-baba ikilisini gördüğü bir toplumda, buna sahip olmayan bir çocuk olumsuz etkilenebilir; ama tüm çocukların babasız olduğu bir toplumda sorun kalmayacaktır.

Çünkü o toplumda ''normal'' olan artık babanın belli olmaması ve ailesizlik olacaktır.

İnsan bilinci içinde bulunduğu ortamda şekillenir. Bugünkü toplum ataerkilliği ve onun eşitsizlikçi toplumsal cinsiyet kalıplarını benimsemiş çocuklar üretiyor.

Bunu değiştirmek için farklı bir toplum kuracak ve yeni bir insanın inşasını başlatmış olacağız. Çünkü yeni bir toplum, yeni insanlar yaratacak.

Ailesiz ve babasız doğan çocuklar, kültür olarak bunu yoğunlukla görecekleri için, bu durumu hiç de garipsemeyecekler. Böylece ataerkillik tarihe gömülecek.

Zaten erkeklerin babalık baskısından kurtulmaları onları da özgürleştirecektir. Bunları sadece kadını kurtarmak için istiyor değiliz yani.

tarihinde Freddie tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

daha önceki yazımda bireysel hak ve yaşam tarzı bakımından kadın sorununa odaklanmaya çalışmış;tarihselliği bilinçli bir biçimde göz ardı etmiştim. tarihsellik, geçmişten bu yana gelen sorunlardaki bazı ''süreklilik'' ilişkilerini izah etmeye çalışsa da, her sosyal olay ana özgü bir yeniden üretim olduğu için eksik kalacaktır.

kadın sorununun ana saç ayaklarından biri de bireyin gündelik yaşamına ilişkin ''bastırılmış/sıkıştırılmış'' duygusudur. bunun birçok sebebi olsa da, temel olarak içinde yaşadığımız kültür şartlarıyla doğrudan ilintili bir durumdur. benim bakış açıma göre, bu sorunu çözecek ana etmenlerden biri, hatta en önemlisi kadının bireyselliğine dönüşüdür. ana hatlarıyla bakacak olursak, mevcut sosyo-kültürel yapıda erkeklerin kadınlara nazaran daha özgür ve rahat oldukları ortadadır. bununla ilgili gündelik yaşamdan onlarca örnek gösterilebilir. istisnalar bir yana (ki onlar da kaideyi doğrulamak içindir) günümüzde pek çok kadın içinde yaşadığı kültüre/ahlaki yapıya bağlı olarak birey kimliğinden ödün vermek zorunda kalmaktadır. öyle ki, ekonomik bağımsızlığa sahip kadınlar bile kolay kolay bu yapının dışına çıkamamaktadırlar. o yapı ki, kadının attığı her adımda kendine karşı soyut yahut somut olabilen ahlaki yaptırımlar/yargılar silsilesini ihtava ederek kadının gündelik yaşamında hareketlerine cddi bir otosansür uygulaması, onlara uymadığı durumlarda dışlanabilmesi, kişilik haklarına ilişkin sözlü/fiili saldırılara uğrayabilmesi sonucunu doğurmaktadır. feminist hareketin cinsellik üzerinde durmasının sebeplerinden biri de mevcut ahlaki/kültürel yapı olup bu yapı genellikle, yani büyük oranda kendini kadının bedeni üzerinden var etmektedir. kadın kendi bedeni üzerrindeki tasarruf hakkını kullanırken ahlaki manada ciddi baskılarla/yargılarla/dayatmalarla karşılaşmaktadır. o halde, kendi varoluşsal haklarına sahip bireyin mevcud olanın kısıtlayıcı tabuları yerine kendi özgün ilke ve prensiplerini yaratarak ahlakın kendine ve tabi tüm topluma biçtiği kalıpları/deli gömleğini parçalamasıdır. hadi daha açık olalım, ahlaki reddetmeliyiz,ahlakın içine etmeliyiz ki özgürlük ahlaksızlıktadır!

jadı'nın tespitlerine kesinlikle katılıyorum, kadın çocuk doğurma makinesinin ötesinde de bir varoluştur. kadın istemiyorsa doğurmak zorunda değildir, kadın tüm hayatını tek bir erkeğe paralamak zorunda değildir, kadının ailenin ''hanım hanımcık kızı'' hiç değildir. i feel ablamız çocuğun geleceğinin olumsuz etkileneceği varsayımından buna itiraz etmektedir; doğrudur, bu olasılık vardır, ancak cadının dediği gibi bu durum ''normallik/anormallik' gibi mevcuda özgün değerlerin çocuğa dayatıldığı için de ortaya çıkabilir pekala. ''normal'' olarak birtakım ucu bucağı belirsiz değerler belirlenip bireyin bunlara uyması isteniyor, uymuyorsa anormal/deli ilan edilerek bireyin varoluşu sınırları birileri tarafından sınırlanıyor... oysa sormak gerekir: normal nedir, kim yapabilmiştir bunun kesin ve net bir tanımını? daha normalin bile tanımının yapılamadığı bir çalışma alanına bakarak kadınların yaşamayı arzu ettikleri hayat gayrı meşru/kötü ilan edilebilir mi?

ahlak adında uymamız gereken, uymazsak yaşayamıyacağımız evrensel kurallar bütünlüğü yoktur. her birey kendi kuralını kendisi belirleyip arzu ve istekleri doğrultusunda yaşayabilir hayatını. zor, ama imkansız değil... ahlaki kutsal otoriteler ait oldukları bok çukurlarına gömülüp üzerine sifonlar çekilmelidir. savaşın ve şiddetinjkutsallaştırıldığı günümüz sistem paradigmalarında, özellikle devlet menşeili şiddet ve militarist öğretileri de çöpe atılması gerekenlerden biridir. insanlık ne savaşlara ne ordulara ne disipline ne de otoritelere mahkumdur. insanlığın ''kırmızı çizgilere, ulusal çıkarlaraı, uluuu önderlere, hikmetinden sual olmaz bilimcilere, yüce yaratıcılara, elçilere, meleklere...'' ihtiyacı yoktur... görüldüğü gibi kadın sorunu öncelikle bir evrensel birey/insanlık sorunu(tür gözetmeden); aynı zamanda da savaş/şiddet/baskı/tahakküm sorunudur da. zira ben, binlerin tepesine düşünmeden bombaları atan bir faşist, düşünce fakiri ve insanlık kenesi bir babanın çocuğu olmaktansa özgür,kendi olmayı başarabilmiş ve asi bir kadının ''piç''i olmayı tercih ederdim...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bize aterkillikle nasıl mücadele edilebilir diye sordunuz,bizde sorunun nedenini anlatıp reçetenin ne olduğunu yazdık.Yok baba figürüymüşte,yok çocuğun psikolojisiymiş,bunların hepsi masal,mevcut ataerkil toplumun size öğrettiği şeyler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bize aterkillikle nasıl mücadele edilebilir diye sordunuz,bizde sorunun nedenini anlatıp reçetenin ne olduğunu yazdık.Yok baba figürüymüşte,yok çocuğun psikolojisiymiş,bunların hepsi masal,mevcut ataerkil toplumun size öğrettiği şeyler.

Tabi canım

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bize aterkillikle nasıl mücadele edilebilir diye sordunuz,bizde sorunun nedenini anlatıp reçetenin ne olduğunu yazdık.Yok baba figürüymüşte,yok çocuğun psikolojisiymiş,bunların hepsi masal,mevcut ataerkil toplumun size öğrettiği şeyler.

http://forum.ateizm2.org/index.php?showtop...mp;#entry447835

Link to post
Sitelerde Paylaş

Arkadaşlar konuyu somutlaştıralım bence....Olabildiğince soyutlama yapıp, entel ahkamlar kesmekle bir sonuca varılamıyor..

Bugün, halen Görücü usulü evlilik denen bir kurum var, bunu bırakalım, modern hayata uyum sağlamış iş güç sahibi eğitimli kızlar bile erkek arkadaşlarına Ailemle Tanış, beni isteyin vs diyebiliyor...BENİ İSTEYİN ne demek bir düşünün bakalım..

Benim gözlemim, Kadınların bireyselleşmes süreçlerinin erkeklere göre daha eksik ilerlediği bunun en önemli nedeninin de Gelenekler ve toplumsal baskıdan olduğunu düşünüyorum.

Bizde Evlilik kurumu da bir acaiptir, batıdaki gibi iki insanın birbiriyle uyum sağlayıp anlaşıp evlenmesi gibi değil, bir ulvi amaçtır...Ritüelleri çoktur ve artık pahalıdır..

yok sözü, yok nişanı,yok kınası, yok evlenmesi o kadar çok süreç varki, sonrasında ne oluyor sırf gelenekler için evlenen çiftler 2 yıl sonra birbirlerine uygun olmadıklarını düşünüyorlar..

Boşanma sayıları epey arttı mesela..

Konuyu daha somut tartışırsak tartışma niteliği artar...bakıyorm Popper-Marx muabbetleri bile başlamış (ki yanlışlarla dolu kısa muabbetler)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...