Jump to content

Doç.Dr.Bekir Berat Özipek, Ayn Rand ile Röportaj Yaparsa :)


Recommended Posts

Sevgili arkadaşlar,

Gaziosmanpaşa Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan sevgili hocam Bekir Berat Özipek'ten birşeyler aktaracağım şimdi size: Saygıdeğer hocam, benim 'bebeliğimi' bilir, 14 yaşındaydık biz tanıştığımızda.

O gün bugündür benim üzerimdeki emeğini inkar edemem, hocamın hakkını da ödeyemem.

Kendisi, ünlü siyaset felsefecisi Ayn Rand'la bir röportaj yapmış, gerisini hocama bırakalım mı? :)

xxx

Bu söyleşinin hikayesi

Ayn Randın Capitalism: The Unknown Ideal (Türkçesi: Kapitalizm: Bilinmeyen İdeal, Plato Yayınları, İstanbul, 2004) adlı kitabını okurken, zorunlu askerlikle ilgili fikirleri ilgimi çekmişti. Son derece sağlam ve tutarlı bir mantığa dayalı bu güçlü fikirleri okuyucuyla bir şekilde buluşturmam gerekiyordu.

Önce Ayn Randın Perspektifinden Zorunlu Askerlik konulu bir makale düşündüm; ama böyle bir çalışma, bazı ifadelerin özetlenmesi, dolayısıyla akıcılığının ve çarpıcılığının kaybolması anlamına gelecekti. Üstelik sıkıcı bir çağrışımı olan makale formunun okumayı özendirmeyeceği de açıktı.

Bu riskini göze almak yerine, yazarın ifadelerine hiç müdahale etmeden, araya sorular ekleyerek, bazen de yazarın kendi kendi kendisine sorduğu soruları kullanarak, daha kolay okunabilir bir metin ortaya çıkarmayı tercih ettim.

Bu söyleşideki sorular ve köşeli parantez içindeki okumayı kolaylaştırma amaçlı ifadeler dışındaki bütün metin, Ayn Randın yukarıdaki eserinin Konsensüsün Enkazı başlıklı bölümünden alınmıştır.

Ayn Randla zorunlu askerlik üstüne:

Bedelli çıkacak mı, askerlik süresi kısalacak mı, vicdani retçilerin hakları ne zaman tanınacak gibi sorular gündemdeki yerini koruyor. Aslında bütün bu tartışmalar, Türkiyede askerliğin hala zorunlu olması sorununun ürünü olarak ortaya çıkıyor. Oysa insan haklarına dayalı demokratik rejimlerin çoğu, zorunlu askerliğe son vererek bu sorunu yıllar öncesinden çözmeyi başarmış. Ama biz hala zorunlu askerlik uygulamasının sakıncalarını gereği gibi tartışamıyoruz ve zorunlu askerlik karşıtı argümanlardan da yeterince haberdar değiliz.

İşte bu yüzden, zamanda bir yolculuk yaparak, geçen yüzyıla gittik ve Ayn Rand ile sizler için bu konuda bir söyleşi yaptık. Ünlü düşünür, Bostonda Ford Hall Forumda bir konferans için bulunuyordu. Tarih 18 Nisan 1965ti.

AYN RAND KİMDİR?

Geniş anlamda liberal gelenek içinde yer alan, kendisine özgü objektivist felsefesiyle tanınan Amerikalı bireyci düşünür ve yazar. 1905te doğdu. Ekim Devrimi sonrası ABDye göç etti ve orada kolektivist sistemleri bireyci perspektiften şiddetle eleştiren eserler kaleme aldı.

Kendi içinde tutarlı bir mantık temeli üzerine oturttuğu fikirleri, keskin dili ve romanlarıyla tanındı. Rasyonalizme aşırı vurgusu, Amerikan sağının itici bazı siyasi unsurları ve fikirleriyle yakınlığı ve geçimsiz kişiliğiyle liberal-liberteryen aile içinden de çok eleştiri aldı. Ama seveni de sevmeyeni de onu okudu ve fikirleriyle ilgilendi.

Ayn Rand, 1982de bu dünyadan ayrıldığında, geride ciddiye alınması gereken entelektüel bir miras ve çok sayıda takipçi bıraktı.

* * *

Zorunlu askerlik köleleştirmedir, diyorsunuz. Askerliğin mecburi olmasına neden karşısınız?

Çünkü bireysel hakların devletçi ihlalleri içinde, zorunlu askerlik en kötüsüdür. O, hakların ortadan kaldırılmasıdır.

Hakların ortadan kaldırılmasıdır derken neyi kastediyorsunuz?

Zorunlu askerlik, insanın hayatının devlete ait olduğu ve devletin, bireyden hayatını savaş alanında feda etmesini talep edebileceği şeklindeki devletçi ilkeye dayanmaktadır. Bir kere bu ilke kabul edildiğinde, gerisi sadece bir zaman meselesidir.

Biraz daha açık söyleyecek olursanız?...

[söyleyeyim.] Eğer devlet, kişiyi anlamadığı veya onaylamadığı bir savaşta şehit olmaya gönderebiliyorsa ve bunun için onun rızasına ihtiyaç duymuyorsa, bu durumda prensipte bu devlette tüm haklar ortadan kaldırılmıştır.

Hak devletin lütfu değil

İyi de hak varsa ödev de yok mu? Zorunlu askerliği haklı göstermek isteyenler, sık sık hakların yükümlülükleri mecbur kıldığını söylüyorlar.

Kime karşı yükümlülükler? Bu, hakların devletin bir lütfu olduğu anlamına gelir. Mantıken, bu fikir bir çelişkidir: tek gerçek fonksiyonu bireyin haklarını korumak olan devlet, bu koruma karşılığında bireyin hayatı üzerinde hak iddia edemez.

Anladım. hakları devlet vermez ki, geri de alsın diyorsunuz. O halde geriye profesyonel veya gönüllü ordu seçeneği kalıyor. Öyle mi?

[Evet.] Gönüllü bir ordu, özgür bir ülkeyi savunmanın tek doğru, tek ahlaki ve tek pratik yoludur.

Eğer ülkesine saldırılırsa, bir kişi gönüllü olmalı mıdır?

Eğer kendi haklarına ve özgürlüğüne değer veriyorsa evet. Özgür, hatta yarı özgür bir ülke, yabancı bir saldırı karşısında asla gönüllü eksikliği duymamıştır. Pek çok askeri otorite, gönüllü bir ordunun, yani ne amaçla ve ne uğruna savaştığını bilen bir ordunun, en iyi, en başarılı ordu olduğunu ve zorla askere alınan bir ordunun ise en az başarılı ordu olduğunu ifade etmişlerdir.

Ya gönüllü asker yoksa

İyi de ya gönüllü bulunmazsa? Ya o ülkenin halkı, vatanlarını savunmak için kılını kıpırdatmazsa?

Böyle olsa bile, bu durum ülkenin geri kalanına ülkenin gençlerinin hayatı üzerinde bir hak sağlamaz. Öte yandan, gönüllü bulunmayışı da iki sebepten ortaya çıkar: Birincisi, o ülkede yolsuzluğa bulaşmış, otoriter bir yönetim varsa, bu ülkenin vatandaşları onu savunmak için gönüllü olmayacaktır. Örneğin, Birinci Dünya Savaşında Çarlık Rusya [ordusun]daki müthiş bozguna bakın.

Siz böyle söyleyince aklıma geldi. Ömrünüz vefa etmediği için göremediniz ama, sizden sonra devletiniz Iraka saldırdığında da diktatörlükten bunalan halkın şiddetli bir direniş ortaya koymadığı söylendi. Her neyse, peki ya ikincisi?

İkincisi, eğer o ülkenin yönetimi, savunma amacı dışında, vatandaşlarının ne kabul ettiği ve ne de anladığı bir amaçla savaşa girişirse, çok fazla gönüllü bulamayacaktır.

Kamu hizmeti de olmaz

Zorunlu askerliği tamamen kaldırmadan, askerlik yapmak istemeyen bireylerin askerlik süresi kadar başka bir kamu hizmeti görmesinin bir çözüm olabileceğini düşünenler var. Ama bildiğim kadarıyla siz buna da sıcak bakmıyorsunuz?

[Elbette bakmıyorum. Zorunlu askerliğin biraz önce ifade ettiğim ahlaki ve hukuki sakıncalarını bir yana bırakalım. Pratik olarak bunun insan kaynaklarının israfı anlamına geldiğini görmüyor musunuz? Düşünün,] pirinç yetiştirmek veya çukur açmak ABDye hizmet oluyor, ama kişinin kendisini üretken bir kariyer için hazırlaması olmuyor. Güneydeki orman köylülerimizi veya şehir gecekondularımızdaki okur-yazar olmayanları eğitmemiz ABDye hizmet oluyor, ama üniversiteye gitmek olmuyor. Zeka özürlü çocuklara sepet dokumayı öğretmek Birleşik Devletlere hizmet oluyor, ama doktora yapmak olmuyor. [saçma değil mi?]

Türkiyenin durumu özel

Siz Türkiyeyi bilmezsiniz. Bizim kendimize özgü koşullarımız var. Devlet büyüklerimiz bizim çok kritik bir bölgede olduğumuzu ve büyük bir orduya ihtiyacımız olduğunu söylüyorlar. Siz onlardan iyi mi bileceksiniz?

Büyük, hantal ordular dönemi geçmişte kaldı. Günümüz savaşı bir teknoloji savaşıdır, pasif, düşünmeyen, şaşkın insanlar sürüsü değil, yüksek derecede eğitimli, bilimsel personel gerektirir. Kas gücü değil beyin, körü körüne itaat değil zeka gerektirir. İnsanlara ölmeleri emredilebilir, fakat düşünmeleri emredilemez. Silahlı kuvvetlerimizin Donanma ve Hava Kuvvetleri gibi daha teknolojik branşlarının zorla askere alınmış personel taşımadığına ve gönüllülerden oluştuğuna dikkat edin. Yani [zorunlu askerliğin mevcut olduğu ülkelerde bile], silahlı kuvvetlerin en az etkili ve bugünün şartlarında en az gerekli kısmı olan piyade için geçerlidir. Durum böyleyse, zorunlu askerliği savunan ve destekleyenlerin düşündüğü asıl şey ulusal savunma mıdır?

Yani zorunlu askerliği savunanların asıl dertleri ülke savunması değil mi?

Burada söz konusu olan soru ülke savunması değildir; zorunlu askerliğin destekleyicilerinin asıl ilgilendiği şey de bu değildir. Zorunlu askerliği savunanlardan bazıları rutin, geleneksel fikirler ve korkularla yönlendiriliyor olabilirler; fakat ulusal düzeyde daha derin bir dürtü söz konusudur.

Amaç savunma değil

Açık konuşun Sayın Rand. Nasılsa Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değilsiniz ve nasılsa hali hazırda hayatta değilsiniz. Dolayısıyla çekinmenize gerek yok. Daha derin derken neyi kastediyorsunuz? Zorunlu askerliğin ülke savunmasından başka ve daha derin hangi anlamı olabilir?

[Şöyle izah edeyim:] Yaklaşık on beş yaşından yirmi beş yaşa kadar olan yıllar bir insanın hayatındaki kritik şekillendirici yıllardır. Bu zaman, insanın dünya, diğer insanlar ve içinde yaşadığı toplum ile ilgili izlenimlerini teyit ettiği, kişinin bilinçli kanaatler edindiği, ahlaki değerlerini tanımladığı, tercihlerini seçtiği ve şevk kazanarak veya kaybederek geleceğini planladığı zamandır. Bu yıllar insanı yaşama hazırlayan yıllardır. [Zorunlu askerliğin olduğu ülkelerde] insanın, hiçbir şeyi planlayamayacağını, hiçbir şeye güvenemeyeceğini, seçeceği herhangi bir yolun her an anlaşılmayan bir güç tarafından engellenebileceğini, bilme dehşeti içinde geçirmeye zorladığı yıllar da bu yıllardır. Bu tip bir baskı, konuyu anlıyorsa, genç bir insanın psikolojisi için mahvedicidir, konuyu anlamazsa bu daha da kötüdür.

Peki neden bazı devletler bu mahvedici süreci yaşatıyorlar kendi vatandaşlarına? Asıl amaç ülke savunması değilse, askeri amaçlar değilse, profesyonel ordu daha etkili ve başarılı ise, zorunlu askerliğin temel nedeni ne?

Zorunlu askerlik, askeri amaçlardan dolayı gerekli değildir, bu ülkenin korunması için gerekli değildir, fakat devletçiler zorunlu askerliğin kendilerine sağladığı gücü bırakmamanın, hepsinden de öte kişinin hayatının devlete ait olduğu prensibinden vazgeçmemenin mücadelesi veriyorlar. Asıl mesele ve tek mesele budur.

Yani zorunlu askerlik, tam kişiliğinin şekilleneceği ve hayatını kuracağı dönemde bireyi belirsizliğe mahkum etmek, sonra onun kişiliğini ezmek ve devletçi tahakkümü sürekli kılmak için kullanılıyor demek istiyorsunuz. Peki bizim gibi askerliğin zorunlu olduğu ülkelerde, bu uygulamaya hangi temelde karşı çıkmamızı öneririniz?

Zorunlu askerliğin kaldırılmasının başarılmasının, insanın kendi yaşamı üzerinde hakkı olduğu prensibini savunmak dışında hiçbir yolu yoktur. Tam ve tutarlı bir ahlaki-siyasi ideoloji olmaksızın bu hakkı savunmanın yolu yoktur.

Peki laiklik ne olacak? Cumhuriyetin kazanımları tehlikeye mi girsin istiyorsunuz?

[Ne alakası var? Sorunuzu anlamadım?]

Boşverin. Bizim ülkede ne zaman kayda değer bir reform önerisi gündeme gelse bunları söyleyeceklerini bildiğim için kendi kendime söyleniyordum. Teşekkürler...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili arkadaşlar,

MA başvuruları gereği almak zorunda olduğum şu askerlik belgesini elde edebilmek için, tam 3 gün anamdan emdiğim süt burnumdan geldi. 1,5 gün milim dahi ilerlemeyen bir sırada bekledim, sonra 'torpille' binaya girmeyi başarabildim, son derece yavaş ilerleyen kuyruklarda, 'haydi asker, dayan asker, hazır ol asker' nidalarıyla ona, buna belgelerimi imzalatma derdi içinde, yer yer soyunarak, yer yer 'komutanım' diyip, selam çakarak 'tecil belgemi' alabildim :)

Hayatımda o binadan çıktığım anki kadar mutlu olduğum bir başka an yoktur herhalde. :) (Bu konuda espri yapacak arkadaşları şimdiden uyarırım, hayır düşünmedim değil o espriyi)

Ben, hiç bu kadar eziyet görmedim. Adamlar sürekli hata yapıyor, online sistem sürekli çöküp, duruyor. Böyyük komutanlar imza atma işine ancak 11'de başlıyor, 12'de yemek için paydos ediyorlar.

Hatta bir anektot anlatayım: Orada formları bilgisayara girmekle 'memur' olan hanım kız bana, 'Bak ben 10 sene önce girdim şubeye, ben bu şubeye girdiğimde bu online sistem 'geliyordu', daha 1-2 ay evvel geldi' dedi. Bir de bana, 'Bilmiyorum bilgin var mı, niye Nüfus İdaresi'nde herkes aynı anda sisteme login olduğunda sistem bu kadar sık çökmüyor ve bu denli yavaş çalışmıyor da, bizde bu işler böyle oluyor?' diye sordu. Gülümsedim :)

Hayatımda duymadığım kadar çirkef 'motorcu' fıkralarını sağlık raporumu onaylattığım askeri doktorlardan dinledikten sonra, 'bak bu kadar uğraşıyoruz senin için, sonra askerden kaçma' esprisiyle uğurlandım. Orada benimle birlikte sıra bekleyen çocuklardan birinin, 5 gün sonra Harvard Üniversitesi'nde ilk yüksek lisans dönemi başlıyordu.

Tam bu dönemde, Bekir Berat Hoca'nın çalışmasına rastlamış olmam, beni ziyadesiyle sevindirdi.

Bu bağlamda tartışmaya açmak istiyorum: Zorunlu askerlik gerekli midir? Gerekliyse, neden? Zorunlu askerliğe dayalı bir ordu mu, yoksa profesyonellere ve(ya) gönüllülere dayalı bir ordu mu daha tercihe şayandır? Yoksa ordu olmasın mı? :)

Ordunun sosyo-politik ve sosyo-ekonomik bir işlevi var mıdır? Hukuk nedir, uygun bir hukuk felsefesi nasıl formüle edilebilir ve silahlı kuvvetlerin bu formülasyonda yeri ve hukuki ilişkilerin tesisindeki rolü nedir?

Buyrun, sizi dinliyorum :)

tarihinde Roquentin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Senin şu Profu tokatlasam kızarmısın Roq. Ayn Rand ile yapa yapa bu reportajımı yapmış yuh yani

Yok kızmam, ama ondan alıntıladığı pasajları soru-cevap formatına oturtmuş sadece :)

Bence fena bir çalışma da olmamış. Belki de bu 'askerlik tecrübemden sonra' bana öyle geliyor :D

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yazı bu siteden, bu sitedeki yazıları da bu vesile ile forumdaşlara tavsiye etmiş olayım:

http://3hhareketi.org/index.php?option=com...33&Itemid=4

Yazının orjinali de, bu röportaj haline getirilen hali de çok güzel, Rand'e de Özipek hocaya da teşekkürler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Yazı bu siteden, bu sitedeki yazıları da bu vesile ile forumdaşlara tavsiye etmiş olayım:

http://3hhareketi.org/index.php?option=com...33&Itemid=4

Yazının orjinali de, bu röportaj haline getirilen hali de çok güzel, Rand'e de Özipek hocaya da teşekkürler.

Olm kimse benim 'askerlik anılarımla' ilgilenmemiş, ne iş? :(:)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Olm kimse benim 'askerlik anılarımla' ilgilenmemiş, ne iş? :(:)

Senin için özel olan bu tarz şeyler yurdum erkeklerinin büyük çoğunluğu için(ne yazık ki) oldukça olağan, ondan olabilir bence :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...