Jump to content

Nerden: Kurtuluş savaşı bir DESTAN değil MASALDIR.


Recommended Posts

GERÇEKTE ORTADA BATILI DEVLETLERE KARŞI KAZANILMIŞ BİR BAĞIMSIZLIK OLMAYIP... ÜLKE İÇİNDE İKTİDAR EL DEĞİŞTİRMİŞTİR... YANİ BİRİLERİ BİR İKTİDARI DEVİRİP, KENDİ İKTİDARINI KURMUŞLARDIR.. hepsi bu...

Katılıyorum.

yurt dışında okutulan tarih de böyle anlatıyor..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 615
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Çüşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş gavs Çüşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş

tolonbeg

çıplak hakikat karşısında çüşlemen normal çünkü ben de bunları öğrendiğimde böyle çüşlemiştim..

Yani seni anlıyorum..

tarihinde ikarus tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Aslında başlığı açan arkadaşın haklılık payı yok değil.

Destansı olan devrimlerdir,savaş değil.Kurtuluş savaşı da işgalcilerden çok gerici yobazlara ve gericiliğe,hainliğe ve hainlere,halkını tutsak etmek isteyenlere ve tutsaklığa,sefalete ve ekonomik geriliğe,savaş çığıtkanlarına,hayalcilere ütopyacılara karşı yapılmış bir savaştır.

İlk roundu M.Kemal kazandı ama savaş devam ediyor...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ayrica Osmanli yikildigi zaman bile dunyadaki ilk on devletten biri iken, Tc sonrasi cok kisa bir sure zarfinda yetmis kusuruncu siraya geriledik.

Ya bilader neden açık açık "benim büyük dedem ermeni alaylarındaymış, iki türk askeri yakalamış gangbang yapmış" veya "benim dedem işgale gelen rum askeriymiş, üç türk tenhada kıstırmış deepthroat yapmış" , işte o yüzden düşmanım demiyorsun.

Böyle desen anlarız,eyvellah deriz.

Bir beyinsiz,cahil, kaz kafalı şeriatçı bile yukardaki satırları yazmaz diyeceğim ama cehaletinden dolayı değil bunlar.

Senin kusmuklarına, lağım kokulu ağzına katlanmak zorunda değil bu forum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 3 years later...
  • 2 years later...

Öncelikle, böyle bir konuyu çok sonradan gördüm, bu yüzden yazım geç de olsa isabetli olacaktır.

 

Anti-emperyalist birinci kurtuluş savaşımızın niteliğini küçümseme meselesi, öncelikli olarak Kürt şovenist hareketlerinin anlattığı masallardan kaynaklıdır. Ancak bu masalları derleyip geniş kitlelere ulaştıran, TİİKP yani Doğu Perinçek'in kurduğu ilk partidir. Sonrasında kendileri bu çizgiyi terk ettiler, ancak İbrahim Kaypakkaya, aynı yalanları biraz daha süsleyip tekrarlamaya devam etti. Kendisi hakkında yazılan bir yazıdan, olayın boyutunu paylaşmak isterim.

 

Alıntı

 

İbrahim Kaypakkaya üzerine… 18 Mayıs 2014

 

41 yıl önce, 12 Mart diktatörlüğü tarafından katledilen İbrahim Kaypakkaya hakkında, onu olduğu gibi ortaya koyan bir yazı hazırladık. Günümüzde devrimci kalkışmanın ortaya çıktığı bu günlerde her devrimci önderin olduğu gibi Kaypakkaya’nın teorisinin de olduğu gibi tanınması doğru olacaktır diye düşündük.

Devrimcilerin üstte dövüştüğü günlerdi. “68 kuşağı” gençliğinin büyük çoğunluğu gibi, İbrahim Kaypakkaya da MDD teorisini savunmakta ve TİP’deki kopuş sırasında Türksolu dergi çevresinde yer alan bir gençti. Bu dönemlerde Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya’nın sosyolojik olarak Türkiye’deki meselelere bakış açısı benzerdi. Birinci Kurtuluş Savaşı’na, 27 Mayıs’a, Ordu Gençliği’ne aynı hatta bakmakta ve Devrimci Gençlik Birliği’nde örgütlenmekteydiler.

Mihri Belli’nin teorik olarak Hikmet Kıvılcımlı tarafından “Devrim Zorlaması, Demokratik Zortlama” adlı kitabında boşa düşüşünün ardından, gençlik yeni bir arayışa başladı. O süreçlerde çıkan Aydınlık dergisi ikiye bölündü, İbrahim Kaypakkaya da Proleter Devrimci Aydınlık, yani ak Aydınlık çevresine geçti. Bir süre sonra, aynı dergi çevresi, ÇKP(Çin Komünist Partisi)‘nin görüşlerinden etkilenerek Maocu teoriyi üzerine tartışmalar başlattı. Türkiye’deki parti sorunu üzerine ilk başta Hikmet Kıvılcımlı ile hareket eden bu çevre, bir süre sonra ÇKP’nin görüşlerini hiçbir değişiklik yapmadan savunmaya başladı. Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi adında bir grup partisini kuruldu. Parti, tamamen ÇKP çizgisinde bir hattın savunulmasını ve diğer grupların tamamının revizyonist, oportünist olduğunu ilan edilmesini öne sürüyordu. 12 Mart faşizmi sırasında, Kaypakkaya’nın önderliğinde bir grup, ÇKP’nin resmi görüşü olarak tanımlanan “Marksizm-Leninizm-Mao Zedong düşüncesi”nin TİİKP tarafından saptırıldığı iddiasını öne sürdü ve kopuşma başladı. Kaypakkaya’nın önder olarak yer alışı da bu dönemde ortaya çıkar. 1972’de bu grup partiden ayrılarak TKP/ML adlı bir örgüt kurdu.  Bu örgütün mücadelesi sırasında, İbrahim Kaypakkaya tutsak alınmıştır ve parababaları kulları tarafından sayısız işkencelerden geçirilerek, en sonunda da öldürülmüştür. İbrahim Kaypakkaya, gördüğü işkencelere rağmen ifadelerinde tek bir arkadaşını ele vermemesi üzerine “ser verip, sır vermeyen” lakabını hak etmiştir. Kendisi (Doğu Perinçek dahil) hiçbir yoldaşı ile ilgili en ufak bir bilgiyi vermemiştir. Polise verdiği ifade, bir komünistin nasıl gizlilik yürütmesi gerektiği ile ilgili önemli bir belgedir.

İbrahim Kaypakkaya’nın teorisi, Türkiye Devrimci Hareketi içinde mutlaklaştırılan, birkaç ezbere sözcük ile savunulan ve eleştirilmeyen bir teori olmaktan kurtulamamıştır. Türkiye’ye çeviri, taklit yolu ile giren Maoculuğun tüm hatalarını bünyesinde barındıran TİİKP’den koparken, burjuva sosyalizminin genel geçer hatalarını eleştirme girişimine rağmen, aynı girişimi Maoculuk hakkında yapmamıştır. Bu sebeple sadece burjuva sosyalizmine yaptığı eleştiriler ile sınırlı kalmıştır ve Türkiye’deki devrimci mücadele ile ilgili çizdiği yolun tutarsızlığı ve TİİKP’in 1972 öncesindeki sosyolojik değerlendirmelerindeki hataları aynen kabul edişi, bu söylemlerinin gölgesinde kalmıştır.

Sınıfları kavrama konusunda başarısızdı

İbrahim Kaypakkaya, tıpkı diğer gençlik önderleri gibi, Türkiye’deki sınıfları ve zümreleri kavrayamamıştı. Kürecik raporundaki satırlarında, çobanları tarım proleteryası olarak kabul etmesi buna örnek bir olgudur.

Şimdi çeşitli sınıfları tek tek ele alalım: 

Tarım proletaryası: Tarım proletaryası, yukarıda açıkladığımız nedenlerle oluşmamıştır. Köyde geçimini sağlayacak hiçbir mülkiyeti olmayanlar, genellikle göçmektedir (Antep’e ve İstanbul’a). Göçmeyen çok az sayıdaki aileler ise, 5-10 evin sürüsünü otlatmakta, yani çobanlık yapmaktadır. Bunları, tarım proleterleri sayabiliriz (kendi koyunlarını otlatan bir kısım orta köylüler dışında). Bölgenin en yoksulları başkalarının sürüsünü otlatan çobanlardır. Bunların yıllık gelirleri 4-5 bin lira dolayındadır. Buna ek olarak, sadece çobanın yiyecek ekmeğini vb. de çobanlık ettiği aileler sırayla sağlamaktadır. 

Bölgemizdeki çobanlar, genellikle en devrimci unsurlardır. Bunlar, silahlı mücadelenin en ateşli savunucularıdır. Sinan Cemgil ve arkadaşlarını beslemekten, çoğu, komandoların baskı ve zulmüne uğramış, karakollarda dayağa çekilmiştir. Fakat, çobanlar sağlam bir şekilde dayanmışlar, eğilip bükülmemişlerdir. Ayrıca, Sinan’ların yerini söylemeleri halinde kendilerine yüksek paralar söz verilmiştir, yiyecek ekmeğini zor bulan, cebi beş kuruş para görmeyen bu insanlar, para karşılığı alçalmayı da duraksamasız reddetmişlerdir. Bunlar, araziyi çok iyi tanımaktadırlar. Askeri haritaların almadığı birçok mağarayı, gizlenme yerini vs. bunlar biliyor. Çobanların köylü silahlı mücadelesine çok büyük katkısı olacaktır. (İbrahim Kaypakkaya- Kürecik Bölge Raporu – Ekim 1971)”

Bu dönemde henüz TİİKP ile bağlarını koparmamıştır İbrahim Kaypakkaya, ancak çobanlık gibi antika kökenli bir tabakayı, modern sınıfın bir tabakası olarak kabul etmek, son derece vahim bir sona, çobanların TKP/ML’li gerillaları ihbar etmesi ile sonuçlanmıştır. Köylülük kadar kentliliği de kapsamayan her girişimin başarısız oluşunun başka bir başka örneği olarak devrimci hareketin tarihine işlenecekti bu girişim.

Türkiye’nin ekonomik altyapısını tanımlaması hatalıydı

Türkiye’yi yarı-feodal, yarı-sömürge bir ülke olarak tanımlayarak, MDD teorisinden kalma başka bir hatasını tekrar ediyordu.

Bizim gibi(Türkiye) yarı feodal, yarı-sömürge ülkelerde devrimin kırlık bölgelerden şehirlere doğru gelişmesinin iki nedeni vardır: Birincisi, demokratik devrimin özünün “toprak devrimi” olması, ikincisi de ülkemize hakim olan emperyalizmin ve onun uşaklığını yapan gericilerin (özellikle emperyalizmin) şehirleri ve ileri bölgeleri tamamen kontrolleri altına almış olmalarıdır. Emperyalizmin, yarı-sömürge olmamız dolayısıyla, ülkemiz üzerindeki boyunduruğu da, devrimin geri kırlık alanlarda üsler kurarak oradan şehirlere doğru gelişmesini gerekli kılmaktadır (bizde demokratik devrim, milli devrimle ayrılmaz bir şekilde birleşmektedir).

Yarı-sömürge, yarı-feodal bir ülkede feodalizmin zayıflığı, toprak devriminin görevlerini azaltır veya sınırlarını daraltır, o kadar(İbrahim Kaypakkaya – Başkan Mao’nun Kızıl siyasi iktidar öğretisini doğru kavrayalım – Ocak 1972).”

Türkiye, kendi kaderini tayin etmiş, hatta başka bir halkın kaderini boyunduruk altına almış bir devlettir. Bağımsız bir meclisi vardır ve burjuva devriminin ilk adımı gerçekleşmiştir. Yani 1923’de “milli” devrim tamamlanmıştır.

Tüm devrimci önderler ve Türkiye Komünist Partisi’nin o süreçlerde yaptığı bu netçe duruma rağmen, bu bağımsız meclisin emperyalizm ile yaptığı ticari ve askeri anlaşmalar ile “işbirliği” ve “sömürge olma koşulu” olarak değerlendirilerek, Türkiye’nin yarı sömürge olduğu gibi bir sonuca varılmıştır. Bu noktada Şnurov’un broşürlerindeki tüm değerlendirmeler, olduğu gibi alınmıştır. Bu değerlendirmede eksik olan, Türkiye’nin bağımsız meclis ve burjuva örgütünü, emperyalizmden “evet” almadan oynatamaz hale gelip gelmemesi noktasıdır. Türkiye’nin Kemalist iktidar sürecindeki durumu “sömürge”den çok, ezilen ulus burjuvazisine ait “arada kalma” ve yavaşça işbirlikçiliğe kayma dediğimiz ve sonuç olarak emperyalizmin müttefikliği ile açıklanabilecek bir durumdur. Daha 1923 yılından bu durumun ortaya çıktığını söyleyerek, Türkiye’de tekrardan “milli” devrim yapmaya çalışmak, Kaypakkaya’nın çok eleştirdiği MDD’cilerden aldığı bir mirastır. Aynı tanım hatasını, Maocu teorinin Çin üzerine yaptığı değerlendirmeler doğrultusunda, Lenin, Stalin ve Dimitrov yoldaşları tahrif ederek pekiştirmeye devam ediyor (İbrahim Kaypakkaya – “1.Kemalist Devrime Önderlik Eden Sınıflar”, Tüm Yazıları). Devrimci önderler, ısrarla Mustafa Kemal’in yaptığı devrimin “milli burjuva devrimi” olduğunu belirtirken, kendisi yapılan devrimin komprador burjuvazi tarafından yapıldığını iddia etmekte. Halbuki devrimi gerçekleştiren burjuvazi finans-kapital halini alsa bile, milli olmaktan başka bir özellik taşımaz. Milli olması da, onun artık çağı gereği gerici eylemlere girişimini engellemez. İbrahim Kaypakkaya, kurtuluş savaşı sürecinde Anadolu burjuvazisinin yedek gücü olarak savaşa girmek zorunda kalan, Şefik Hüsnü yoldaşın deyimi ile “devrimcileşmek zorunda kalan” tefeci-bezirgan sermayenin emperyalizm ile uzlaşma çabalarını bütün bir harekete yansıtıyor. Sınıfları doğru tahlil edememe sorunu, bu sorunda da doğru tanım ortaya koymasını engellemiş oluyor. En sonunda da Kurtuluş Savaşı’nı reddedecek dereceye geliyor. TİİKP program taslağının eleştirisinde de sıkça bu eleştiriyi yapıyor. Ayrıca Türkiye’de finans-kapitalin iktidarına rağmen, Türkiye’deki ekonomik altyapının “yarı-feodal” olarak tanımlama hatasını yapıyor. Türkiye’de antika sermayenin kökü kazınamamasına rağmen, yaşamını finans-kapital ile ittifak kurarak sürdürebiliyor, yani ekonominin “temel” belirleyicisi olmuyor.

Sovyet Sosyal Emperyalizmi safsatasını savundu

Emperyalist devletlerin, küçük milletleri ve devletleri ezmeleri, içişlerine burunlarını sokmaları, müdahalelerde bulunmaları, meselâ faşist Hitler köpeğinin, Alman ırkının dünyaya hükmetmek için yaratıldığı zırvaları, ABD emperyalizminin ve Sovyet sosyal emperyalizminin, küçük devletlerin ve milletlerin içişlerine karışmaları, bütün bunlar da emperyalizmin ırkçılık politikasının tezahürleridir (İbrahim Kaypakkaya – TİİKP programı taslağının eleştirisi)”

Maalesef, emperyalizm konusundaki tahlil hatalarından ve yine sınıf, tabaka ve zümreleri bilinmemesinden dolayı, proleterya diktatörlüğünü yoldaşça uyarmak yerine Dünya Komünist Hareketi’nin önderi olmak için küfretmiştir Mao. İbrahim Kaypakkaya da bu eleştiriyi hiçbir değişiklik olmadan kabul etmiştir. “İki Süper Oportünizm” adlı kitapta bu görüşün oportünist yönleri, hem de Sovyetler Birliği’ne çöreklenmiş bürokrasinin, biçimsel sosyalizmin yöntemleri teşhir edilmişti, Sovyet Sosyal Emperyalizmi tezinin anlaşılması açısından bu kitabın okunmasını öneririz.

Ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkı üzerine görüşleri hakkında

İbrahim Kaypakkaya’nın Türkiye’deki ulusal mesele üzerine yazdığı makaleler, o dönemde Hikmet Kıvılcımlı’nın 1933’de yazdığı Yedek Güç: Ulus adlı eseri henüz ulaşılamadığından “ezberleri bozan bir makale” olarak nitelenmişti. Bu yazılarda TİİKP’in ulusal mesele üzerine tezleri eleştirilmişti. Ancak yine Hikmet Kıvılcımlı, burjuva teorisyenleri ile aynı kefeye konuluyor.

Ülkemizde milli baskının asıl şampiyonları, komprador nitelikteki Türk büyük burjuvazisi ve toprak ağaları sınıfıdır. ABD emperyalizmi, bunların milli baskı politikasını ve ırkçılık politikasını desteklemekte ve kışkırtmaktadır. Ama aynı suça, yani milli baskılara, daha sinsi ve daha ince metotlarla, milli karakter taşıyan Türk orta burjuvazisi de iştirak etmektedir. Lenin yoldaşın deyimiyle bunlar:

“Bütün siyasi meselelerde olduğu gibi diller meselesinde de [tabii milli meselenin her alanında] bir elini (açıkça) demokrasiye uzatan ve öteki elini (arkalarında) gericilere ve polis ajanlarına uzatan ikiyüzlü bezirganlar gibi davranmaktadırlar.”

Doğan Avcıoğlu’na, Ecevit’e ve bütün oportünistlerimize, M. Belli’ye, H. Kıvılcımlı’ya bakın! Lenin’in bu tanımına nasıl da uyuyorlar. Bunlar, bir yandan iktidarın elindeki feodal sopaya, bunun işe yaramayacağını ileri sürerek karşı çıkarken, öte yandan milli baskının daha ince ve kibar metotlarını tavsiye etmekten kendilerini alamıyorlar.(İbrahim Kaypakkaya – Türkiye’de Milli Mesele)“

Hikmet Kıvılcımlı, hiçbir zaman Kürt halkı başta olmak üzere, ezilen ulusların haksızlığa uğramasını savunmamakla beraber, onların nasıl haksızlıklara uğradığını da özel toplantılarda yoldaşlarına aktarmıştır. Ancak 12 Mart faşizminin ayak seslerinin ortaya çıktığı dönemde, bu konu üzerine propagandayı neden tercih etmediğini de şu şekilde açıklamıştır:

Gene, ikinci soru: Kürt Sorunu karşısındaki tavır ne olmalıdır? Halk savaşı ve sınıf savaşı nedir? Aynı şeyler midir? Türkiye’deki hakim üretim biçimi ve iktidarın siyasi niteliği nedir?

Şimdi, kardeşlerim. Türkiye’nin bir Doğu trajedisi var. Ve bunu ben, daha açılmadan önce, Doğu “üniversite”sinde dört buçuk sene geceli gündüzlü etüt etmiş bir arkadaşınızım. O trajediyi. O trajedi ölçüsünde bana açılacak suallerin hepsini çok küçük görüyorum. Yani bu sorular, o trajedinin soruları değil. Evvela. Ondan sonra, o konuda, her defa karşılaşıyoruz. Yerden göğe kadar hak veriyorum soran arkadaşlarıma. İçlerindeki acıyı çok iyi biliyorum. Ben de, aynen o acıları dört buçuk sene yaşamış bir arkadaşınızım. Ancak, demin o silahlı savaş, falan filan meselelerinde olduğu gibi, bu konunun da böyle geniş salonlarda, tamamen demokratik bir hava içinde tartışılıp, konuşulup, çözüme bağlanacak konulardan olmadığına kaniim. 
Bana, başka bir arkadaş, İstanbul’da bir seminer sırasında, kalktı: Lenin’den milliyet davası hakkında şöyle beş on tane pasajlar okudu. Bunlar doğru mu? dedi. Tamam, doğru dedim. E, ne susuyorsunuz? dedi. Affedersiniz: “Sıkmıyor, ondan” dedim. Yani, kaba bir söz ama.. 
Şimdi, yani, bu konuda konuşmak, kuru kabadayılık biçimiyle olmaz, arkadaşlar. Zaten bu konuda konuşulacak tek söz de yersiz, boşa söz olur. Bu, ancak eylemlerin konuştuğu bir alandır. Ben bu kadar söylüyorum. Bu konudaki derdimi, arkadaşların açtırmamalarını özür dileyerek rica ediyorum. Halk Savaşı ile Sınıflar savaşı aynı mıdır? diyor. Aynıdır, kardeşim. Bizim için sınıflar savaşı, halk savaşıdır, halk savaşı da sınıflar savaşıdır. Evet, yani bunun açıklanacak bir yanı yok. Doğrudur, öyledir. (Hikmet Kıvılcımlı – Durum Yargılaması)“

Kıvılcımlı’nın bu cevabına karşı, diğer burjuva aydınları ile aynı safta yan yana koyuluşunun, sanırız TİİKP geleneğinden kalma karalama yönteminin bir devamı olduğunu belirtebiliriz.

Komünist önder Hikmet Kıvılcımlı’yı bir çok kez tahrif ederek, burjuva önderleri ile bir tutmuştur

Hikmet Kıvılcımlı’nın ısrarla işçi sınıfı önderliğinde bir demokratik devrimi savunmasına rağmen, onu “Kemalist devrim”i savunduğunu öne sürdü. Aslında bu tavır, sadece İbrahim Kaypakkaya’ya değil, onun teorik olarak öncülüğünü yapan Doğu Perinçek tarafından da sık sık ortaya atılmıştır.

TİP, D. Avcıoğlu, H. Kıvılcımlı, Şafak ve TKP revizyonistlerinin (geçmişte ve bugün) iddia ettiği gibi, Kemalist iktidar, devrimci ve ilerici bir iktidar değildi. Kemalist iktidarla ittifak yapmayı düşünmek, karşı-devrim safına iltica etmek demekti. Çünkü Kemalist iktidarın kendisi, bizzat karşı-devrimi temsil ediyordu. Revizyonistlerin karşı-devrim dediği, cumhuriyet düzeninin yıkılması ve Sultanlığın tesisidir. Oysa böyle bir şey, artık burjuvazinin genç kesimlerinin de işine gelmez, hatta eski Türk büyük burjuvazisinin de…

Hikmet Kıvılcımlı, hiçbir zaman finans-kapital ile işbirliğini savunmamıştır. CHP’nin 1967 sonrası büyük burjuva partisinden küçük burjuva partisine dönüşmesini tespit ettiği yazısı sonrası, kendisini Kemalist olarak tanımlayan küçük burjuvazinin yedek güç olarak müttefik olması gibi çok basit bir olgu, maalesef böyle bir karalama ile çarpıtılmıştır. Aynı görüş, Türkiye’nin sosyolojik durumundan dolayı diğer gruplar da savundu, ancak TİİKP ve TKP/ML örgütleri, bu görüşü ısrarla finans-kapital ile ittifak olarak yorumladılar.

İbrahim Kaypakkaya, karalamakla kalmamıştır, PDA döneminde Kıvılcımlı’ya “deccal” diyerek hareket edecek kadar ileri gitmiştir.

Aydınlık’ın bir de öbür yanı vardır: Yazı Kurulu üyeleri Aydınlık’ın kapısını gümbür gümbür çalan Deccal‘e bütün kapıları, hatta pencereleri ardına kadar açmışlar ve Deccal‘ı baş köşeye oturtmuşlardır. Deccal Mao Zedung’dan, Mao Zedung da Deccal‘den rahatsızdır! Fakat burjuva politikasıyla proletarya politikasını, burjuva dünya görüşüyle proletarya dünya görüşünü birbirine karıştırmak gibi ufak (!) bir gaflete düşen bu baylar, cümle aleme, Mao Zedung ile Deccal‘in ne de güzel anlaştıklarını, hem anlaşmamaları için ortada bir sebep bulunmadığını, Deccal‘in zaten öteden beri (1967’den beri) Mao Zedung’u çok sevdiğini, ve onun izinden yürüdüğünü yutturmaya kalkıştılar! Deccal‘e övgüler düzdüler! Deccal‘in kulaklarına fısıldadığı “Sosyalist Kurultay” mavalını cümle aleme, Mao Zedung damgasıyla okumaya kalktılar! Neredeyse Deccal‘in önünde secdeye inmeyenleri, Mao Zedung’a ihanet suçuyla mahkûm edeceklerdi (Haydar Fırat imzası ile 29 Ağustos 1971’deki mektubu).

Bu yazısı ile, Doğu Perinçek’in henüz önder olmadığı, gençlik hareketinde yer aldığı süreçlerde, Türkiye solunun birlik olmasının da önüne geçmiştir ve Mihri Belli ile birlikte Türkiye’deki proleterya partisinin önüne set çekenlerden biri olmuştur.

Nurullah Ankut’un kaleme aldığı “12 Mart öncesi Sosyalist Hareketin Kısaca Değerlendirilmesi” adlı kitapta da Hikmet Kıvılcımlı’yı eleştirirken nasıl tutarsız, temeli olmayan şekilde çamur attığını da bu yayında bulabilirsiniz.

Doğu Perinçek ile tek fark: Silahlı mücadele

TİİKP programı eleştirisinde, bir çok madde eleştirilmiş olmasına rağmen, Doğu Perinçek’in ilk dönemlerde yayınladığı broşürlere bakarak, Kaypakkaya ve Perinçek arasındaki Türkiye’yi sosyolojik olarak değerlendirme açısından herhangi bir fark bulunmamaktadır. Teorik gidiş farkının en önemli farkı olarak silahlı mücadeleye girilmesi ortaya konulabilir. “Bugün silahlı mücadelenin esas biçiminin gerilla savaşı olduğu mutlaka Programda yer almalıydı.(İ.K. – TİİKP programı taslağı eleştirisi)” şeklindeki notu ile, Türkiye için gerilla savaşı öneren diğer gençlik önderleri ile aynı noktada birleşiyordu. Doğu Perinçek ile olan tartışmaları da genellikle bu noktada ortaya çıkıyordu. Ancak çeşitli kavram tartışmaları ile program eleştirilerek, ayrışmanın temeli sağlanmaya çalışılıyordu. HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut yoldaş, bu konuda şöyle bir açıklama yapar.

Bir de İbo’yu sokuyor araya(SODAP’ın teorisyenlerinden bahsediyor). İbo, tüm yaşamı boyunca, bugün Sevrci Sahte Sol’un savunduğu tezlerin tümünün mucidi PDA’nın, yani Doğu Perinçek’in ideolojik hattında kalmıştır. 12 Mart sonrasında Doğu Perinçek’ten koptuktan sonra bile, onun tezlerini savunmayı sürdürmüştür. Yani İbo’nun tezleri, eski PDA’nın tezleridir. Yani Doğu Perinçek’in tezleridir. İbrahim Kaypakkaya onları savundu. E, işte kitabı, “Bütün Yazıları” meydanda.

Doğu Perinçek’in o zaman yazdığı yazılar, yazıp çizdikleri de meydanda. İşte “TİİKP Savunması” var, “Türkiye Devriminin Yolu” var, “Kıbrıs Meselesi” var. O günkü“Aydınlık”larda, “İşçi-Köylü”de vesaire de yazdığı yayınlar, yazılar var. “Ak Aydınlık”ta, yani“Proleter Devrimci Aydınlık” diye çıkardığı dergide yazdığı yayınlar var.

E, birebir aynısı savunduğu tezler. Ve Kaypakkaya, Kıvılcımlı’ya “Deccal” diye saldıracak kadar da kendini bilmez. Çünkü PDA’cı, Doğu Perinçek’in tezlerini savunuyor. Şimdi onu da sokuyor buraya…

Gençlik önderlerinin tabulaştırılmasına son verilmeli

68 kuşağındaki gençlik önderlerimiz, pratikte bir çok ilham verici eyleme imza atan, yükselen emperyalizme ve faşizme karşı mücadelede ellerinden geleni ardına koymayan yoldaşlarımızdır. Günümüzde açıkça hainliğe ve dönekliğe varanlar dışında (çoğunlukla da bu kişiler Sevrci Sahte Soytarı Sol, İP ve Cumhuriyet gazetesi etrafında toplanırlar) tüm önderlerin saygıyla anılması, hatırlatılması önemli ve gereklidir. Ancak onları olmadığı şekilde daha alçak ya da daha yüksek göstermek, onlara yapılacak olan en önemli haksızlıktır. Aynı olgu devrimci önderlerimiz için de geçerlidir. Bu sebeple İbrahim Kaypakkaya’nın komünistlere özgü bir dirence sahip olmasına rağmen, küçük burjuvalara ait mantık sistemi ile hareket ettiğini de o derece ortaya koymak zorundayız. Tabii ki İbrahim Kaypakkaya, bir kişidir, onun bu teoriyi aldığı yer, yani suyun kaynağı bulanık olunca, Kaypakkaya’nın da hatalı düşünceleri olması kaçınılmazdı. O yüzden bu eleştirilerin kendisinden daha fazla, Maoculuk, Troçkizm, sosyal demokrasi ve günümüzde ortaya çıkan post-modernizme karşı yöneltilmesi, devrimcilerin gerçek görevi olarak durmaktadır.

 

 

Yazının Kaynağı: Türkiye Direniyor

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 8/12/2009 at 11:53, gavs yazdı:

oğuz şu kaynağa bak istersen..

 

 

şuraya bırakalım. kimse tarafından imzalanmayan antlaşma, ingiliz arşivlerinde, katılan tüm taraflarca imzalanmış olarak duruyor ne işse:

 

http://treaties.fco.gov.uk/treaties/treatyrecord.htm?tid=3914&pg=8

http://treaties.fco.gov.uk/docs/pdf/1920/TS0011.pdf

 

hm sanıyorum ki, bir çeviri sıkıntısı var. çünkü, wikinin ingilizce sayfasında şu yazıyor

 

One Allied power, Greece, did not accept the borders as drawn and never ratified the treaty.

 

Yunanistan, çizilen sınırları kabul etmediği içiny antlaşmayı onaylamadı diyor.

 

Söz konusu alıntıda ise şunu yazmışlar

 

Yunanistan dışında hiçbir devlet tarafından kabul edilmediği için yürürlüğe girmemiştir, bu sebeple "ölü antlaşma" olarak bilinir.

 

 

 

 

tarihinde bir_akil_insan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İngilizlerle Yunanlılar arasında ne fark var ki? Her zaman olduğu gibi İngilizler birilerini maşa olarak kullanmış olay bu kadar basit. Yunan ordusu donanım olarak Türk ordusundan çok daha üstündü. Çünkü onları İngilizler destekliyordu.

İşin en ilginç yanı Atatürk İngiliz ajanıydı iddiasını ortaya atan şahıs olan fesli Kadir 12 Eylül'den sonra vatandaşlıktan atılınca İngiltere'ye kaçıyor. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 years later...

Çocuk şöyle dedi: “Ben Allah’ın kuluyum. O, bana kitap verecek ve beni nebi yapacaktır. Çocuk şöyle dedi: “Ben Allah’ın kuluyum. O, bana kitap verecek ve beni nebi yapacaktır. Bana, anama iyi evlat olacağım; zorba ve isyankar olmayacağım bir yapı verdi.”[*] Bana selam (esenlik ve güvenlik) olsun doğduğum gün, öleceğim gün ve yeniden diriltileceğim gün.” 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dediler ki ! bak Nuh ! Bizimle tartışmaya girdin , tartışmayıda çok uzatın ! Söylediğine gerçekten inaniyorsan bize tehdit etiğin şeyi başımıza getir . Nuh dedi ki , gerekeni yapmaya karar verdiğinde , o azabı başınıza getirecek olan yalnız Allah’tır . Siz ona engel olamasınız. Nuh’a şu vahiy edildi , şimdiye kadar inanmış olanlar bir yana , artık halkından kimse inanmayacaktır . Onların yaptıkları yüzünden , sakın kendini harap etme . Gözetimimizde ve vahiyimize göre gemiyi yap . Yanlışlar içindeki o kimseler içinde artık bana baş vurma . Çünkü onlar boğulacaklardır . Nuh gemiyi yapıyordu . Halkın ileri gelenleri oradan her geçtiğinde Nuh ile eğleniyorlardı. Oda şöyle diyordu , siz bizimle eğleniyorsanız , bizde sizinle eğleneceğiz. Tıpkı sızın eğlendiğiniz gibi . Sonunda emrimiz çıktı ve geminin tandırı kaynadı . Nuh’a dedik ki , erkekli dişili her türden birer çifti ve hakkında karar çıkan kişi dışındaki aileni , birde inanıp güvenenleri, gemiye bindir . Pek azı dışında , Nuh ile inanıp güvenen olmamıştı

Link to post
Sitelerde Paylaş

De ki “Ey Halkım! Elinizden geleni yapın; ben de yapacağım. Bu dünyanın sonunun kime yarayacağını yakında öğreneceksiniz. Şurası gerçek ki yanlış yapanlar umduklarına kavuşamayacaklardır . Allah) En’amın bazısını yük ve insan taşıması için, bazısını da sırf eti, derisi ve yünü için oluşturup geliştirmiştir. Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden yiyin. Şeytanın izinden gitmeyin; o sizin için açık bir düşmandır. En’amı) Sekiz eş (olarak yaratmış)tır[*]; koyundan iki, keçiden iki. De ki “Allah iki erkeği mi, iki dişiyi mi, yoksa dişilerin döl yataklarındaki yavruları mı haram kıldı? Eğer samimiyseniz bir bilgiye dayalı olarak söyleyin. Deveden iki, sığırdan iki. De ki “İki erkeği mi, iki dişiyi mi, yoksa dişilerin döl yataklarındaki yavruları mı haram kıldı? Allah böyle buyururken yanın da mıydınız?" Bilgisizlikleri sebebiyle insanları saptırmak için bir yalanı Allah'a atfeden kişiden daha yanlış kim olabilir? Allah yanlışlar içinde olan topluluğu yola getirmez . De ki: “Bana gelen vahiyde yiyen kişiye yemesi haram kılınmış bir şey bulamıyorum; ölü (leş), akmış kan, tam bir zararlı olan domuz eti ya da fasıklık edip Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen hayvan olursa başka. Kim zorda kalır da isyan etmeden ve aşırıya gitmeden bunlardan yerse senin Rabbin onu bağışlar ve ikram eder. Yahudilere tek tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık[*]. Sığır ve koyunların sırtlarına ve bağırsaklarına yapışık olanlarla kemiklerine karışanlar dışında kalan iç yağlarını da haram kıldık. Bu, azgınlıklarına karşılık onlara verdiğimiz cezadır. Biz doğruyu söyleriz

Link to post
Sitelerde Paylaş

iste böyleee,

                      Allahuekber 1 diyorki GAVS Dogru söylüyor.

Bakalim Allahuekber 1 in Allahi gercek Allahmi?

Allahuekber 1 in kitabi diyorki Allahi peydamberler BALDIRINDAN taniyacak.

Gene bu zati möhteremin kitabinda diyorki Muhammet ILK MÜSLÜMAN benim.Buna itirazimiz yok.Gene ayni kitapda Muusa  diyorki ilk müslüman benim. Hoppalaaaa,nasil olur.

Halbuki Musa YAHUDIYYDI nasil müslüman olurdiki.

Sonra Ibrahimde gene ayni kitapda diyorki ilk müslüman benim.

IIbrahimde gercek adi ABRAHAMDIR diyorki ilk müslüman benim.aibrahimde yahudilerin peygamberi,nasi olur müslüman.

Simdi inaniyormusunuz bu 3 ününde ilk müslüman oldugunnaa,Ilk müslümanMuhammet o Dogru.

Alin size arap katibin iki yanlisi daha.

Hakka suresi 40:O (kuran)cok muhterem bir NEBiNiN(peygamberin) sözüdür.

Hakka suresi 43: O (kuran) ALLAHIN  kelamidir(sözüdür)

simdi kurancilar karar verin bu kitap kimin sözüdür MUHAMMEDiNMi yoksda ALLAHINMI?

Allahuekber 1 karar ver hankisi ilk müslüman.

Kuran Muhammedinmi yoksa Allahin sözümü?

 

Gene kuranda Allah diyorki ben size sah damarinizdan yakinim,yani diyorki Allah kuranda BEN SIZIN  iCiNiZDEYiM.

Peki Muhammetin icinde Allah dururken Muhammet ARSA Allahla görüsmeye gitti sözüne nasil inanabilelim?

Birde islamda söyle denir.Allaha yön ve yer gösterilemez.Yani Allah kuzeydedir,güneydedir,batidadir,dogudadir diyemezsiniz,CÜNKÜ O  HERYERDEDiR.

Pekiiiiiii heryerde olani yani icinde,yaninda olan bir gücle ARSDA görüsmeye gitti diye  ulemalik taslayanlar sizce gercekten tanri tanirmi?

                  TANRI muazzamlar muazzami evrenlerin her milimetresindedir.

Araplarla araplasmislara sorarsaniz söyle derler.Efendim peygamber ARSDA görüsdü aralarindada bir perde vardi.

                    Gelde bu TANRI tanimazlarin sözlerine inan,

Bir yerde AK dedigine ötede dönüp kara diyor ve onlar TANRI tanir oluyor bizse dinsiz Kafir oluyoruz.

                 Camilerde NARA atip duruyoruz ,YARABBIM bizi peygamberimizin SAFAATINA NAiL eyyle diye,

                    ilahiyatci profesör degerli HÜSEYIN ATAYIN islamin ELKITABI adinda kitabi var bende.O kitapda Hüseyin ATAY hoca diyorki SAFFAT yalniz ALLAHA mahsusdur,pergambere bu gibi görevler verilmemistir,HATTAAA  PEYGAMBER gidiyim bakiyin surdaki müslümanlar Namaz kiliyorlarmi bile diyemez.Peygamberin tekbir görevi vardir.Bilmeyenlere ayetlerin aciklamasini yapma,Baskada görevi yoktur deye yazmistir kitabinda.

                  Amaaaa yobazlar sürüsü daha TANRIYI bile tanimadan bakin neler uyduruyorlar.

Kuranda ayat diyorki namazini kilmayanim cezasini BEN öte dünyada verecegimm.

Bakalim ALLAHDAN cok bilen TÜRK Ebuhanife kurdugu mezhepde namazini kilmayana ne ceza verdirecek.Namazini kilmayani yakalayin güzel bir pataklayin götürün hapse atin,kilacam deye söz verirse SALIVERiN gitsin.Hanefi yanlis yapmis ama ötekiler gibi AZILI degill.

 

Bakalim KÜRT  imami Safiiye kurdugu mezhepe nasil kural koymus?

Namaz vakti gecene Kadar bekleyin namazini kilmayani öldürün.

Hambeli ve digeride bu kafada.

                 Simdiii,adamlarin daha dinlerinin hicbirseyinden habarlari yok  kalkiyorlar Atatürke atatürkcülere dinsiz diyorlar.

eski tarihlerde cocukkan Cuma namazlarini 16 rekat kildiriyorlardi bize.Meger kac rekatmis aslinda 2 rekatmis,ikide degil Cuma günü millet camide toplanip sorunlarini tartisip cözmeye calisacaklarmis.

Amaaaaaa,müslümanligi YOBAZ putperestler o hala getirmislerki o KIT  uslariyla Islam bir KECi Kadar hafifken onu FiL Kadar agirlastirmislar.

                 Ulan sen suna buna dinsiz imansiz deyecegine arastir bakalim sen dinlimisin yoksa dinsizmi?Senin hacda yaptiklarini daha önce kimler yapiyorlardi biliyormusun.?

                 Kuranda söyle bie ayat var,NAMAZ kilmaynan,ORUC tutmaynan, HACCA gitmeynen ancak müslüman adini alirsin,---Iman ---etmis olamazsin.Dindede esas iman etmektir.Yani TANRIYI gercek yönleriyle tanimak.

                 Sen daha din deye birseyden habarin yok kalkmisin ATATÜRKE,TC ye maval okumaya milleti ayaklandirmaya

 

                 Daha  kurulali 100 yil olmadi isreil, 2000 yillik araplarin agzini burnunu kiriyor müslümanlarin. Isreil 8 milyon ortadogu müslümanlari 530 milyon Türkiye dahil.IIsreil ne yapti filistine yardim götüren gemimizi helikopterlele basip 10 kisimizi öldürdüler naptk biz müslümanlar isreile?Filistinliler 3 isreil askerini öldürünce Isreil KARADAN ,HAVADAN Filistine saldirdi Filistinin 3/1 ini yikti 2000 de filistinliyi öldürdü.

                  Osmanlinin yerle bir olmasinin nedeni hep Kücük bas üstüne calismasidir.Aslinda osmanli kendi kendini yikmistir.

KARISI GAVUR,ANASI GAVUR  olanin ogluda torunuda gavur olur.Vezirlerde gavur,pasalarda gavur,askerin % 60 sida gavur yabanci ülkelere saldirip o ülkelerin gec erkeklerini,karilarini kizlarini toplar ülkeye doldurursan gün gelir adamin seyine korlarkii ormanli bu nedenle yikilip gitti.Tabiki osmanliyi yikan enbüyük neden FELLAHLASMAKTI.

                  Atatürk ve atatürkün düsündügü gibi bütün düsünenler 9 kuvvetinde depremle yikilan osmanli yikintilari arasindan yeni birdevlet ve millet cikardilar ortaya.

                    Tabiki bu kolay olmadi Doguda ermenilerle kürtlerle güneyde araplarla,fiensizlarla egede yunanlilarla italyanlarla,Canakkale ve istanbulda ingilizlerle.Yurdun heryerinde araplasmis seiatcilarla yobazlarla bu millet savasarak bu ülkeyi kurmustur.Son osmanlilar gibi gavurlara sirt verenler sunu unutmasin bu millet 7,000 yildir ayaktadir.Bazan SENDELEMiSTiR ama o sendeletenlere öyle bir TOKAT atmaktadirki.Yaptiklarina yapanlar bin pisman olmaktadirlar.

                        Türk ülkelerine saldirip gencleri köle Edip götüren ülkelerde devletler kuran sanirim tek milletiz.Araplarin Türkistandan götürdükleri Türk köleler Misirda iki Devlet kurmuslardir.kÖLEMENLER devleti.TOLONOGOLLARI devleti.

                        Türkistana arap saldirilarin intikamini almak icin HULAGUHANIN kurdugu yildirim ordusuyla bagdata girer Bagdat sultanina dansöz kiyafetleri giydirip cohcada GÖBEK attirir.Hulaguhan yapmasi gereken herseyi yapar Döner ülkesine ve ikide laf eder.Sakinhaaaaaa birdaha yanlis yapmayasiniz vallaaaa tekrar gelirsem yandim Allah deye bagirtirim sizi dedi ve Döndü türkistana.

Dedeniz

Link to post
Sitelerde Paylaş

iste böyleee,

                       Gelin barabar bahalim KURTULUS  SAVASIMIZI kimlerle nasil yapmisiz

Buyurun:

Türk Kurtuluş Savaşı Saat yönünde : Millî Mücadele'nin amaçlarını saptamak için Sivas Kongresi 'nde toplanan Heyet-i Temsiliye ; savaşta cepheye mermi taşıyan Türk halkı; Ankara Ulus Meydanı'nda savaşa katılacak son birliklerin cepheye uğurlanışı; Kuvâ-yi Milliye 'ye bağlı piyadeler; Türk ordusunun İzmir'e girişi ; düşman peşindeki Türk süvarileri.

  • Bölge: Anadolu ve Trakya
  • Sebep: Türk topraklarının işgali.
Link to post
Sitelerde Paylaş

iste böyleee,

                     

Türk Dilleri Kullanıcı Grubu'nun 1-30 Haziran arasında düzenlediği
ödüllü Türk Dilleri Vikimaratonu 2020 madde yazma yarışmasına davetlisiniz!
 
 

Türk Kurtuluş Savaşı

Vikipedi, özgür ansiklopedi
 
 
Gezinti kısmına atlaArama kısmına atla
Ayrıca bakınız: Bağımsızlık savaşı
Türk Kurtuluş Savaşı
Türk Kurtuluş Savaşı - kolaj.jpg
Saat yönünde: Millî Mücadele'nin amaçlarını saptamak için Sivas Kongresi'nde toplanan Heyet-i Temsiliye; savaşta cepheye mermi taşıyan Türk halkı; Ankara Ulus Meydanı'nda savaşa katılacak son birliklerin cepheye uğurlanışı; Kuvâ-yi Milliye'ye bağlı piyadeler; Türk ordusunun İzmir'e girişi; düşman peşindeki Türk süvarileri.
Tarih 19 Mayıs 1919 – 11 Ekim 1922 (Ateşkes) 24 Temmuz 1923 (Barış)
Bölge Anadolu, Doğu Trakya ve Yukarı Mezopotamya
Sebep Türk topraklarının işgali.
Sonuç Ankara Hükûmeti'nin kesin zaferi
Coğrafi
Değişiklikler
İtilaf kuvvetleri işgal ettikleri topraklardan çıkarıldı.
Taraflar

22px-Flag_of_the_Ottoman_Empire.svg.png Türk Ulusal Hareketi

İçerir:[göster]

22px-Flag_of_Kingdom_of_Kurdistan_%28192 Berzenci Aşireti (El-Cezire Cephesi)[16]
Flag of Kingdom of Syria (1920-03-08 to 1920-07-24).svg Suriye (Suriye Cephesi)

Yunanistan Krallığı Yunanistan

Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti Ermenistan (1920)


Osmanlı İmparatorluğu İstanbul Hükûmeti


Amerika Birleşik Devletleri ABD (deniz harekâtı, 1922)[Not 1][21]


Ayrılıkçılar

Düzenli Ordu Karşıtları


Flag of Georgia (1918–1921).svg Gürcistan (Türk ve Sovyet işgali, 1921)
Komutanlar ve liderler
22px-Flag_of_Kingdom_of_Kurdistan_%28192 Şeyh Mahmud Berzenci
Güçler

22px-Flag_of_the_Ottoman_Empire.svg.png: Mayıs 1919: ~35.000 asker ve milis[24]
Kasım 1920: 86.516 (düzenli ordunun kuruluşu)[Not 2]

Ağustos 1922: 271.000[26][Not 3]

Yunanistan Krallığı: Mayıs 1919: 20.000[27]
Nisan 1920: 90.000[25]
Haziran 1921: 200.000[28]
1922: 225.000-250.000[29][30][31]
Flag of France (1794–1815, 1830–1958).svg: 60.000[32][33]
Flag of the United Kingdom.svg: 40.000[34]
İtalya Krallığı: 17.900[34]
Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti: 10.050[25][35] Güney Cephesi'nde, 20.000[36] Doğu Cephesi'nde.
İç isyancılar: 60.000+[25][37][38]

Toplam: 434.000-458.000
Kayıplar

22px-Flag_of_the_Ottoman_Empire.svg.png:
37.975 ölü[39] [Not 4]
31.173 yaralı[39]
22.000 askeri ve sivil esir[40][41][Not 5]

Toplam: 91.148

Yunanistan Krallığı:
Yunan resmî rakamları:
19.362 ölü, 4.878 savaş dışı ölen, 18.095 kayıp, 48.880 yaralı, 10.000 esir[42]
Başka kaynaklara göre: 120.000-130.000 zayiat[43]
Flag of France (1794–1815, 1830–1958).svg: ~7.000 zayiat
Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti: 1.100+ ölü[44], 3.000+ esir[45]

Toplam: 111.100-141.100

Kurtuluş Savaşı, dört belirgin döneme ayrılabilir:

  1. I. Dünya Savaşı sonrası dönemi: Mondros Mütarekesi'nin yürürlüğe girdiği 30 Ekim 1918'den, Mustafa Kemal Paşa'nın 9. Ordu müfettişi olarak Anadolu'ya yola çıktığı 19 Mayıs 1919'a kadardır.
  2. Örgütlenme dönemi: Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışından, Ankara'daki Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı 23 Nisan 1920'ye kadardır.
  3. Hakimiyetin sağlanması dönemi: 23 Nisan 1920'den, Londra Barış Konferansı'nın ikinci safhasının başladığı Mart 1922'ye kadardır.
  4. Barışın sağlanması dönemi: Mart 1922'den, Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923'e kadardır.
[göster]
Türkiye tarihi
Emblem of Turkey.svg
Selçuklular
Büyük Selçuklu Devleti (1040–1157)
Anadolu Selçuklu Devleti (1060–1308)
Anadolu beylikleri
Osmanlı İmparatorluğu
Kuruluş dönemi (1299–1453)
Yükselme dönemi (1453–1566)
Duraklama dönemi (1566–1683)
Gerileme dönemi (1683–1792)
Dağılma dönemi (1792–1922)
Türkiye Cumhuriyeti
İstiklâl Harbi (1919–1923)
Ankara Hükûmeti
Atatürk Devrimleri
Tek partili dönem (1923–1945)
Çok partili dönem (1945–günümüz)
Konuya göre
Anayasa tarih
Ekonomik tarih
Askerî tarih
Zaman çizelgesi

Türkiye Portalı

Türk Kurtuluş Savaşı, İstiklâl Harbi veya Millî Mücadele, I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun İtilaf Devletleri'nce işgali sonucunda Mîsâk-ı Millî sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak için batıda İtilaf Devletleri'nin harekete geçirdikleri Yunan ordusuna, güneyde Fransız ordusuna, doğuda yeni Kafkas devletlerinden Ermenistan'ın kuvvetlerine ve İtilaf güçlerine yaranarak tahtını korumayı amaçlayan padişahın taraftarlarına karşı 1919-1922 yılları arasında girişilen çok cepheli siyasi ve askeri mücadeledir.[46]

11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile fiilen biten savaş, 13 Ekim 1921'de imzalanan Kars Antlaşması ile Doğu Cephesi'yle sınırlı olmak üzere, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile ise topyekûn sona ermiştir.

Bu mücadelenin Batı Cephesi Yunan millî belleğine "Küçük Asya Felaketi" (Yunanca: Μικρασιατική καταστροφή: Mikrasiatiki katastrofi) adıyla kazınmıştır.[46]

İçindekiler

I. Dünya Savaşı sonrası, Ekim 1918 - Mayıs 1919[değiştir | kaynağı değiştir]

I. Dünya Savaşı'na Almanya ile birlikte giren Osmanlı Devleti, Çanakkale Savaşı'ndaki başarılı savunmaya, Irak'ta Kût'ül-Amâre'de Britanya ordusunu kuşatıp esir almasına ve savaşın son aylarında Kafkasya Cephesi'ndeki başarılara rağmen savaşın son günlerinde Filistin Cephesi'nde Edmund Allenby komutasındaki Birleşik Krallık ordularına karşı Nablus Hezimeti'ne uğramıştı. Yıldırım Orduları Grubunun 18 Eylül 1918'deki bu bozgundan sonra Liman von Sanders komutanlıktan istifa etmiş ve yerine Padişah tarafından kendisine Yaver-i Fahri Hazret-i Şehriyarı unvanı da verilen Mustafa Kemal Paşa atanmıştı. Mamafih 1 Ekim 1918'de Şam, 16 Ekim 1918'de Hama ve Humus, 25 Ekim 1918'de de Halep kaybedildi.

Suriye cephesinin çöküşü üzerine İttihat ve Terakki hükûmeti 8 Ekim 1918'de istifa etti. Hükûmet ileri gelenlerinden Talat, Enver ve Cemal Paşalar yurt dışına kaçtılar. Genel af ilan edilerek, sürgün ve hapisteki muhaliflerin İstanbul'a dönüşüne izin verildi. 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi ile Osmanlı hükûmeti yenilgiyi kabul etti.

Mondros Mütarekesi gereğince İtilaf Devletleri'ne güvenlikleri gereği istedikleri yerleri işgal etme yetkisi tanınıyordu. 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandığında Musul ve çevresi henüz Ali İhsan Sabis Paşa komutasındaki Türk birliklerinin idaresindeydi. Ateşkesten sonra Britanyalılar, Musul ve Zaho'daki sivil Hristiyanların topluca öldürüldüğünü iddia ederek Türk birliklerinin Musul'u terk etmesini istediler. Ali İhsan Sabis Paşa, bu isteği reddetti ancak Suriye ve Şam cephesinde Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Yıldırım Orduları grubu daha fazla kayıp vermemek için Adana'ya kadar çekilmesi neticesinde demiryolu ikmal hatlarının kesilmesi üzerine ve İstanbul hükûmetinin de bu yolda emir vermesinden sonra Musul'u bırakıp Nusaybin'e kadar çekildi. Britanya askerleri hiçbir direnişle karşılaşmadan Musul'a girdiler. İstanbul'dan benzer bir emir Mustafa Kemal Paşa'ya da Çukurova bölgesini terk etmesi için gelmişse de Mustafa Kemal Paşa, Adana'yı boşaltmamış ve Harbiye Nezaretiyle yaptığı telgraflaşmalarda emrin kanunsuz olduğunu söyleyerek emre direnmişti. Harbiye Nezareti, kendisini görevden alıp karargaha çağırdığında ordunun bir kısım silahlarını halka dağıtarak düşman eline geçmesine mani olmuştu. Bazı silahlar ise, Anadolu'da bir düşman direnişinde kullanılmak üzere Teşkilat-ı Mahsusa elemanları tarafından daha güvenli olan Doğu Cephesi'ne taşınmıştı. Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'a dönmesinden sonra Ali Fuat Paşa, emrindeki 20. Kolordu'yu teçhizatıyla birlikte önce Konya'ya sonra da Ankara'ya getirerek İstiklal Savaşı hazırlıklarına başladı. Bu sırada Kâzım Karabekir Paşa da emrindeki 15. Kolordu'yu terhis etmemiş ve Erzurum'da savaşa hazır tutmaktaydı.

İstanbul'un işgali, Kasım 1918[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: İstanbul'un işgali
200px-RHS_Lemnos.jpg
 
Yunan zırhlı "Kilkis" (yanında muhrip Dafni)
200px-RN_Roma_at_Constantinople_1918.jpg
 
İtalyan zırhlı RN Roma (İstanbul, 1918)

1918 yılı sona ererken Osmanlı payitahtı İstanbul ile Çanakkale Boğazı bölgesi 50.000 kadar İtilaf askeri tarafından işgal edildi.[46] 6 Kasım'da Boğazlar silahsızlandırıldı. 7 Kasım'da işgal güçleri Çanakkale'den geçti. 13 Kasım 1918 günü, İtilaf Devletlerinin 61 parça harp gemisinden oluşan bir donanması, mütareke şartlarının kendilerine verdiği yetkiye dayanarak, İstanbul önlerine gelip demir attılar. Bu donanmada 15 muharebe gemisi, 11 kruvazör, 29 muhrip ve 6 denizaltı gemisi bulunuyordu.[47] Aynı gün Boğazdan 11 harp gemisi ile Yunanların bir zırhlısı daha giriş yapmış ve toplam gemi sayısı 73'e çıkmıştır.[47] 13 Kasım'da İtilaf filosundan 2.616 Birleşik Krallık, 540 Fransız ve 470 İtalyan askeri olmak üzere toplam, 3.626 asker İstanbul'a çıkarıldı.[47] 23 Kasım 1918'de Ahmet İzzet Paşa yeni hükûmeti kurdu. 9 Şubat'ta Hadisat gazetesinde Süleyman Nazif 'Kara Gün' başlıklı bir yazı yazdı. Türk milletinin böyle bir işgali yaşamadığını ve bunu kaldıramayacağını söyledi. İtilaf Devletleri Türk halkının tepkisini çekmemek ve işgalin haklılığını kanıtlamak için işgalin geçici olduğunu amacının Padişahlığı, halifeliği, azınlıkları korumak olduğu. Padişahlık makamının kaldırılmadığını ve İstanbul'dan verilecek kararların geçerli olduğunu ilan etti.

Çoğunluğu Britanyalılardan oluşan bir subay grubu ve asker grubu meclisi bastı ve kapattı. Böylece TBMM açılana kadar halkın sesi kesildi. Milliyetçi ve millî mücadelenin devamını sağlamak amacını güden milletvekillerini Malta'ya sürgüne gönderdiler. Bu vekillerin bir kısmı 1921'de bir kısmı da 1922-1923 arasında Anadolu'ya döndüler.

Kuvâ-yi Milliye[değiştir | kaynağı değiştir]

Ana madde: Kuvâ-yi Milliye

İttihat ve Terakki yönetiminin, gizli bir teşkilat olan Teşkilat-ı Mahsusa vasıtasıyla Anadolu ve Rumeli'de savaş sonrası bir direniş hareketi örgütlediği anlaşıldı. Direnişin amacı, doğu illerinin Ermenilere, Ege bölgesinde bazı yerlerin Yunanlara ve Adana yöresinin Fransa kontrolündeki Suriye'ye verilmesini öngören girişimlere karşı mücadele etmekti. Yanı sıra, savaş yıllarında çeşitli yöntemlerle önemli servete ve yerel iktidara kavuşan İttihat ve Terakki yanlısı zümrelerin konumlarının korunması, savaş sırasında sürülen gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarının geri dönmesinin önlenmesi, bundan dolayı çıkabilecek karışıklıklar nedeniyle Müttefik Devletler'in olası müdahalesine karşı konulması amaçlanmaktaydı.

1919 başlarından itibaren Kuvâ-yi Milliye (millî kuvvetler) adıyla silahlanan bazı gruplar, Ege ve Karadeniz bölgesinde Rumlara, Güneydoğu'da ise Ermenilere karşı çatışmalara girdiler. Bu grupların çoğu 50 ila 200 kişilik düzensiz kuvvetlerden oluşmakta ve Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olduğu bilinen kişilerce yönetilmekteydi.

1919 Şubat ayında Müttefik İşgal Kuvvetleri Yüksek Komutanı Edmund Allenby, Anadolu'da asayişi sağlamak ve henüz teslim olmamış olan Ali Fuat Paşa komutasında Ankara'daki 20. ve Kâzım Karabekir Paşa komutasında Erzurum'daki 15. kolorduların teslim olmalarına ikna edilmeleri amacıyla, Birleşik Krallık ordusunun Suriye cephesinde Türk kuvvetlerini kısa sürede nasıl yendiğini bilen üst düzey bir Türk komutanının özel yetkilerle donatılarak Anadolu'ya gönderilmesini önerdi. 15 Mayıs 1919'da "Anafartalar Kahramanı" ve "Yaver-i Fahri Hazret-i Şehriyari (Padişahın Onursal Yaveri)" Mirliva Mustafa Kemal Paşa, 9. Ordu komutanı ve Anadolu Genel Müfettişi sıfatıyla, padişah VI. Mehmet Vahdettin tarafından Anadolu'ya gönderildi.

İzmir'in işgali, Mayıs 1919[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: İzmir'in İşgali ve Urla Olayları
200px-Greek_occupation_troops_in_Anatoli
 
Yunan işgal kuvvetleri Anadolu'da

İzmir'in işgali düşüncesi 1919'un Şubat ortalarında Yunanistan başbakanı Venizelos'un önerisiyle, Birleşik Krallık başbakanı Lloyd George tarafından ortaya atıldı. İzmir'in İşgali, I. Dünya Savaşı sonrasında Paris'te toplanan uluslararası barış konferansının kararıyla ortaya çıktı. ABD başkanı Wilson bu öneriye önce kesinlikle karşı çıktı, ancak 25 Mart olayında daha esnek bir tavrı benimsedi. 7 Mayıs'ta Birleşik Krallık, ABD ve Fransa, Yunanistan donanmasının İzmir'e gönderilmesinde mutabık kaldılar.

İzmir'in işgali kansız başladı. Hatta İzmir'in işgalini 1 gün önceden bildiğinden İzmir'deki Osmanlı ordusuna karşılık vermemesini emretmiştir. Böylece İzmir'deki Osmanlı ordusu hareketsiz kaldı ve Yunanlara teslim oldu.

İşgal günü Yunan ordusunun en yaman birlikleri olan evzon askerleri şehirde zafer turu attılar. Bu zafer turu sırasında Türk subayları sahil şeridine dizdiler. Aziz Nesin bu olayı daha sonra araştırmalarına dayanarak kitabında anlatacaktı: Bir Türk subayı Evzon askerinin "Zito Venizelos (Yaşasın Venizelos)" diye bağırmasını istediği halde yapmadığı için öldürüldü. Evzon askerleri şehri her gezdiklerinde ve subaya geri döndüklerinde bir kez süngüleniyordu. Bu Türk subayı 22 kez süngülendi ve öldürüldü. Yunanlar daha ilk gün birçok Türk asker ve vatandaşı öldürdü. Böylece işgal daha ilk günde 400 kişiye mâl oldu.

İzmir'in işgali ile Türk halkında var olan fakat yetersiz komutanlar yüzünden kullanılamayan mücadele yeteneği tekrar uyandı ve İzmir'deki bir kısım asker istifa ederek Millî Mücadele'ye katıldı. Aynı zamanda İzmir'de kalan Türkler de işgalin getirdiği huzursuzluğa dayanamadı ve Anadolu'ya göç etti. Kalmakta ısrar eden Türk ailelerse Yunan askerinin tavırlarına ve yaptıkları eziyetlere daha fazla dayanamayıp Anadolu'daki millî mücadeleye destek vermek amaçlı olarak göç ettiler.

200px-Greek_soldiers_preparing_for_the_c
 
Yunan askerleri telsiz hattı kurulumunda çalışıyor

"Türk asker ve subayları dipçiklenerek, süngülenerek öldürülüyor, üzerilerindeki kıymetli eşyalar zorla alınıyordu. İşgale karşı boyun eğmiş bulunan Ali Nadir Paşa yerde sürüklenerek tekmeleniyordu. Türk subayları "Zito Venizelos" diye bağırmaya zorlanıyor, ağır hakaretlere uğruyorlardı. Bağırmayı reddedenler ise süngüleniyordu. Reddedenlerden Albay Fethi Bey de süngülenerek öldürüldü. Şehrin diğer yerlerinde de olaylar, yağma, öldürme ve tecavüz olayları başladı. Türklere ait evler ve iş yerleri Rumlar tarafından yağmalanıyor, canını, malını, namusunu korumak isteyen Türkler öldürülüyordu. Bütün bu olaylar "uygar ulusların temsilcilerinin" gözleri önünde, "uygar devletlerin" izniyle yapılıyordu. Lord Curzon'un 18 Nisan 1919 tarihli bildirisinde "Selanik kapılarının 5 mil dışında asayişi sağlayamayan Yunanistan'ın Aydın Vilayeti'nde (İzmir o tarihte Aydın Vilayeti içinde idi.) barış ve güvenlik sağlamakla görevlendirilmesini" uygun görmediğini açıkladığı Yunanlar ilk gün 400 Türk öldürmüşlerdi. Çevre köy ve kazalardaki olaylarla bir iki gün içinde 5.000 kadar Türk öldürüldü."

İzmir kenti ile birlikte Ayvalık, iki kent arasındaki sahil şeridi, Çeşme yarımadası ve Belkahve'ye kadar İzmir'in hinterlandı da işgal edilmiştir. 23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasından sonra Yunan ordusu İzmir'den harekete geçerek, Sevr Antlaşması ile İtalyan bölgesi olarak kabul edilen Manisa, Uşak, Denizli, Balıkesir, Bursa şehirlerini de işgal etmiştir. Bu sebeple Yunanistan ile arasında ihtilaf çıkan İtalya ise bu işgalden sonra Kurtuluş Savaşı müddetince Ankara hükûmetini desteklemiş ve askeri yardım da yapmıştır.

Örgütlenme dönemi, Mayıs 1919 - Mart 1920[değiştir | kaynağı değiştir]

200px-Hal%C3%A2sk%C3%A2r%C3%A2n-%C4%B1_%
 
Samsun'da basılan Kurtuluş Savaşı propaganda afişi Halâskârân-ı İslâm
200px-Yunan_Ordusunun_Panormos_%28Band%C
 
Yunan ordusunun Bandırma'ya girişi
200px-YorukAliKucukGrup.jpg
 
Yörük Ali Efe grubu
200px-Mustapha_Kemal_Pasha_%26_members_o
 
Sivas Kongresi delegeleri toplu halde

Paris'te toplanan uluslararası Barış Konferansı, o günlerde açıklanması beklenen Türk Barış Antlaşmasını, 1919 Mayıs başlarında belirsiz bir geleceğe erteledi. 15 Mayıs'ta Yunan kuvvetleri, Müttefik Devletler'in kararıyla İzmir'i işgal etti. Ulusal bir felaket olarak görülen bu olay, Türkiye çapında müthiş bir ulusal tepkiye yol açtı. 23 Mayıs'ta Fatih ve Sultanahmet'te Türk siyasi tarihinin o güne kadarki en büyük kitle gösterileri düzenlendi. Direniş fikri, İttihat ve Terakki yandaşlarının görüşü olmaktan çıkarak tüm ülke sathına yayıldı.

21 Haziran'da Mustafa Kemal, Anadolu'daki en önemli askeri birliklerin komutanları olan Kâzım Karabekir, Refet ve Ali Fuat Paşalar ve Ege bölgesinde asayişi sağlamakla görevlendirilen Rauf Bey ile Amasya'da buluşarak Amasya Tamimi'ni yayımladı. Bildiri, ulusal bağımsızlığın ancak ulusun "azim ve iradesi" ile sağlanacağını vurgulayarak, ülke çapında bir direniş hareketinin işaretini vermekteydi Kâzım Karabekir'in öncülüğünde Erzurum'da toplanan Doğu İlleri Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti Kongresi, askeri görevlerinden istifa eden Mustafa Kemal'i kongre başkanı seçti. Kongre, Doğu illerinin Ermenistan'a verilmesi olasılığına karşı direnme kararı alırken, Türkiye'nin kalkınması için Amerikan mandası fikrine açık kapı bırakmamaktaydı.

4 Eylül 1919'da Türkiye'nin her yanından gelen delegelerin katılımıyla Sivas'ta toplanan kongrede, genel seçimler yapılıp yeni Mebusan Meclisi kuruluncaya kadar İstanbul hükûmetiyle tüm resmî bağların kesilmesi kararlaştırıldı. Ülke çapında yeni bir idari ve siyasi örgütlenme kurmak amacıyla bir Heyet-i Temsiliye kuruldu.

Kasım ayında Adana, Maraş, Antep ve Urfa'nın Fransızlarca işgali üzerine, Heyet-i Temsiliye tarafından yönlendirilen direniş hareketi başlatıldı. Direniş umulmadık bir hızla başarıya ulaşarak 1920 mayısında Fransızları ateşkese zorladı.

Osmanlı Meclisi'nin açılması ve Mîsâk-ı Millî, Kasım 1919 - Ocak 1920[değiştir | kaynağı değiştir]

Aralık ayında yapılan genel seçimler sonucunda son Osmanlı Meclis-i Mebusanı (1920) oluştu. Meclise Anadolu'dan sadece Millî Mücadele yanlısı milletvekili adayları seçildi. İki ayrı ilden milletvekili seçilen Mustafa Kemal Paşa'nın hakkında çıkartılan tutuklama emri sebebiyle İstanbul'a gitmemesi üzerine, Sivas Kongresi başkan vekili olan Rauf Orbay Meclis reisliğine seçildi. 28 Ocak 1920'de Mebusan Meclisi daha sonra Mîsâk-ı Millî adıyla anılan “Ahd-ı Millî Beyannamesi”ni kabul etti. Beyanname, Mondros Mütarekesi sınırları içinde tam bağımsızlık sağlanıncaya kadar mücadeleye devam etmeyi öngörmekteydi.

Osmanlı Meclisi'nin kapatılması, Mart 1920[değiştir | kaynağı değiştir]

16 Mart 1920'de Meclis-i Mebusan da dahil olduğu halde Babıali ve bütün hükûmet daireleriyle beraber İstanbul, Britanyalılar tarafından cebren ve resmen işgal edilmiştir. Birleşik Krallık birlikleri İstanbul'da bulunan, başta Rauf Bey olmak üzere önde gelen Millî Mücadele yanlısı milletvekillerini tutukladılar. Ayrıca telgrafhaneler de işgal altına alınmış ve resmî makamlar arasında iletişim imkânı kalmamıştı. Bu şartlara göre, Anadolu, İstanbul ve resmî makamlarla ortak hareketten mahrum kalmıştı.

İstanbul'daki olağanüstü hal, ortaya Osmanlı Devleti'nin kimin idaresi ve hangi güçlerin kanunlarının geçerli olduğu sorunu ortaya çıkarmıştır. Bu durumda Mustafa Kemal, Temsil Heyeti'nin başkanı olarak, "Bu hareketin Anadolu'da Osmanlı Kanunlarının yürürlüğünü engellemeyeceğinden ve her ne şekilde olursa olsun alınacak önlemlere Osmanlı milleti uygarlık yeteneği özellikle dikkat çekici bulunduğundan kanun dışında hiçbir işlem yapılmaması ve bütün görevlerin özenle yapılması hayatımızın gereklerindendir" diye genelge yayınlamıştır.[48]

Bunun üzerine Meclis 18 Mart 1920 tarihinde toplanarak kendini feshettiğini açıkladı. Meclisin kendini feshettiği açıklaması padişahın 11 Nisan 1920'de ikinci meşrutiyetin sona erdiğini açıklaması ile bir başka Meclis oluşturma yolunu kapatmıştır. Aynı gün Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah'ın, Padişah ve Halife kuvvetleri dışındaki millî kuvvetleri kâfir ilan eden ve katlinin vacip olduğunu bildiren fetvası Takvim-i Vekayi'de yayınlandı. Padişah Osmanlı Devleti'nin tarihinde bir bölümü kapatmayı amaçlamış ve kendi otoritesi dışında bulunan bütün güçlerin (millî kuvvetleri) devlet karşıtı olduğunu ilan etmiştir. Padişah ve atadığı hükûmetler Osmanlı devletinin idaresine tek otorite durumuna gelmişlerdi.

Hakimiyetin sağlanması, Mart 1920 - Mart 1922[değiştir | kaynağı değiştir]

200px-Prayers_in_the_front_of_BMM.jpg
 
Büyük Millet Meclisi'nin açılışı
200px-Execution_of_a_Kemalist_Turk_in_Iz
 
Kemalist bir Türk'ün İzmit'te İngiliz kuvvetlerince infazı (1920)
200px-Yunan_Ordusunun_Edirneye_giri%C5%9
 
Yunan ordusunun Edirne'ye girişi (12 Temmuz 1920)
200px-Commanders_of_the_Independence_War
 
Kurtuluş Savaşı komutanlarından bazıları, birinci sıra: Ferik Ali Fuat (Cebesoy), Ferik Cevat (Çobanlı), Müşir Fevzi (Çakmak), Ferik Kâzım Karabekir, Ferik Fahrettin (Altay); ikinci sıra: Mirliva Kazım (İnanç), Mirliva Ali Sait (Akbaytogan), Mirliva Ali Hikmet (Ayerdem), Mirliva Kemalettin Sami (Gökçen), Mirliva Cafer Tayyar (Eğilmez), Mirliva İzzettin (Çalışlar), Mirliva Şükrü Naili (Gökberk); üçüncü sıra: Mirliva Asım (Gündüz), Albay Alaaddin (Koval), Mirliva Mehmet Sabri (Erçetin), Albay Sabit (Noyan), Albay Ömer Halis (Bıyıktay); son sıra, soldan 3 Kaymakam (Yarbay) Hayrullah (Fişek).

Bu dönemde Büyük Millet Meclisi'nin etkinlikleri karşı taraflara Anadolu'yu kendisinin temsil ettiği ve onun içinde olmadığı hiçbir barışın geçerliliği olmadığını kabul ettirmesi çabasıdır. Bir yandan uluslararası destek ve yardım arayışına girilerek, Batum'un geri verilmesi karşılığında Sovyetler Birliği'nden mali yardım sağlandı. Öbür yandan Anadolu'nun çeşitli yörelerindeki düzensiz direniş gruplarını tasfiye ederek düzenli bir ordunun kurulması için adımlar atıldı. Askeri olarak karşısına çıkacak bütün güçlerle baş edebilecek düzeyde olduğunu kanıtladı.

Büyük Millet Meclisi'nin açılması, 23 Nisan 1920[değiştir | kaynağı değiştir]

Osmanlı Meclisi'nin feshedilmesi yeni bir meclisin, bir kurucu meclisin, gerekliliğini doğurmuştu. Kurucu Meclis ve seçimlerle ilgili 19 Mart 1920'de bir bildiri yayınladı. Sultan İstanbul'da idi ve Mustafa Kemal "olağanüstü yetkilere sahip bir meclis" olarak takdim etti. Seçimlerin yapılması için yayınlanan bu bildiri uyarınca, yurdun her yerinde seçimler yapıldı. 16 Mart 1920'deki baskından kurtulan milletvekilleri gizlice Ankara'ya geçtiler. Bolu Düzce, Hendek bölgesinde başlayan ve Nallıhan, Beypazarı çevresine sıçrayan ayaklanma olayları oldu. Bu olaylardan dolayı, seçilen milletvekillerinin tümünün gelmesi beklenilmeden, Millet Meclisi'nin açılma hazırlıkları yapıldı.

Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de Ankara'da Mustafa Kemal Paşa önderliğinde toplandı. Bu tarihten itibaren İstanbul hükûmetinin etkisi İstanbul kenti ve çevresiyle sınırlı kalırken, Ankara'da oluşturulan Meclis ve hükûmet, fiilen Türkiye'nin yönetimini ele aldı. Mustafa Kemal 24 Nisan 1920'de Meclis Başkanı seçildi.

İç Cephe[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: İç Cephe-Ayaklanmalar

1920 yılında Kurtuluş Savaşı ve sırasında ayaklanma çıkaran ve yağmaya girişenleri, bozguncuları, orduya ait silah ve mühimmatı çalanları, casusları, asker kaçaklarını, Millî Mücadele'yi engelleme amacıyla propaganda yapanları yargılamak için İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Yine Ağustos 1921'de Tekalif-i milliye Kararları yayımlandı ve halk ulusal yükümlülüklerini yerine getirmeye teşvik edildi. Bazıları Anadolu topraklarının bir bölümünde yeni bir devlet kurmayı amaçlayan, bazıları ise saltanat ve hilafet yanlısı olanlar tarafından çıkarılan isyanlar bastırıldı. Ülke içindeki Ermeni ve Rum azınlıkların dış destekli isyanları da büyümeden bastırıldı.

Doğu Cephesi[değiştir | kaynağı değiştir]

200px-Karabekir_at_Pasinler_plain_in_191
 
Kâzım Karabekir Gümrü Antlaşması'nı imzalamak için yola çıkmadan önce

Dünya Savaşı sonunda Kuzeydoğu Cephesi Müttefik Devletler'in talebi doğrultusunda 1914 Osmanlı-Rus sınırına çekilmişti. Bu sınır Ardeşen-Yusufeli-Oltu-Bayezit hattından geçiyordu. Sınırın öte yanında 1918'de Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti kuruldu. Doğu Cephesi'ndeki gelişmeler Rus İmparatorluğu'nun 1917 yılından sonra içinden geçtiği süreçle çok yakından alakalıdır. Şubat Devrimi ile yıkılan Çarlık rejimi Ekim Devrimi ile birlikte yerini Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'ne bırakır. Bu iktidar değişikliği hem Rusya içinde hem de uluslararası güçler nezdinde direnişle karşılaşır. Patlak veren ve çok kanlı geçen Rus İç Savaşı bu döneme denk düşer.

1920 Eylülünde Türk-Sovyet mutabakatının sağlanması üzerine 28 Ekim 1920'de Kâzım Karabekir komutasında harekete geçen Türk kuvvetleri, 10 gün süren bir harekât sonunda Ermenistan'ı kesin yenilgiye uğrattı. Bu harekâtta Türk tarafından 6 asker öldü, Ermeniler tarafında ise 95 asker öldü.[49] Ermenilerin talebi üzerine 3 Aralık'ta[46] imzalanan Gümrü Antlaşması ile Türk-Ermeni sınırı, 1878 öncesindeki Osmanlı-Rus sınır hattına çekildi. Bu sınır, bugünkü Türkiye-Ermenistan sınırıdır. 2 Aralık'ta Kızıl Ordu, Ermenistan'ı işgal ederek bağımsız Ermenistan'ın varlığına son verdi. Sonrasında 16 Mart 1921 günü imzalanan Moskova Antlaşması da iki ülke arasında önem taşıyan belgelerdendir. Bu antlaşmalar sürmekte olan Türk Kurtuluş Savaşı sırasında uluslararası kamuoyunda yasal olarak tanınan İstanbul Hükûmeti'ne rağmen Ankara Hükûmeti tarafından uluslararası alanda imzalandığı için diplomasi alanında da çok önemli yer tutar. Kazım Karabekir Paşa'nın kazandığı bu zafer sayesinde Kurtuluş Savaşı'nın cephelerinden biri ortadan kalkmış, böylelikle de Batı Cephesi'ne kuvvet ve silah kaydırılması mümkün hale gelmişti.

El-Cezire Cephesi[değiştir | kaynağı değiştir]

200px-Ali_Ihsan-Dadayli_Halid.jpg
 
Ali İhsan Paşa, Dadaylı Halid Bey ve Birleşik Krallık temsilcileri (Kuzey Irak, Kasım 1918)
Bu alt başlık {{{1}}} tarihinden beri geliştirilmeye ihtiyaç duyuyor.
Bu alt başlığın geliştirilmesi gerekiyor.

Birleşik Krallık ateşkes imzalanmasından sonra ilk iş olarak Musul'u işgal etti. Britanyalıların buraya gelmesi Musul Vilayetinde yaşayan insanları mutsuz etmişti. İnsanların ayaklanması pek de uzun sürmemiş, 23 Mayıs 1919'da Zaho'da Şeyh Mahmut Berzenci'nin önderlik ettiği bir ayaklanma meydana gelmişti. Birleşik Krallık modern silahları ile bu ayaklanmayı bastırmışlardı. Ancak bu ilk direnişin ardından 1920 yılında Telafer'de ayaklanma meydana geldi. Ancak yedek kuvvetlerin gecikmesi sonucunda ayaklanma İngilizler tarafından bastırıldı. Bu sıralarda dağlarda direniş devam ediyordu. Direniş sonucunda Revanduz kurtarılmıştı. Özdemir Bey komutasındaki Kuvâ-yi Milliye birliği ve Kürt Aşiretleri ile Musul bölgesine taarruza geçmiş ve Britanyalıları Derbent Muharebesinde bozguna uğratmıştı. Özdemir Bey'in kuvvetlerini bölmek için Britanyalılar sürgündeki Mahmut Berzenci'yi çağırmış. Fakat Mahmut Berzenci, Özdemir Bey ile anlaşmış ve isyan etmiştir. Bunun üzerine Birleşik Krallık geri çekilmiş ve aşiretler Süleymaniye'ye girmiştir. Fakat Boğazlar bölgesinde oluşan savaş durumu yüzünden buradaki birliklerin çoğu o bölgeye gitmiş ve kalan birlikler ile Britanyalılar arasında çatışma çıkmıştır. Çıkan çatışma sonucunda Özdemir Bey'in birlikleri Birleşik Krallık ordusu tarafından mağlup edilmiş ve Özdemir Bey İran'a çekilmiştir.

Güney Cephesi[değiştir | kaynağı değiştir]

Türk-Fransız Cephesi de denilen Güney Cephesi, millî kuvvetlerin Fransız, Cezayir ve Ermeni askerlerinden oluşan Fransız lejyoner birliklerine karşı verdikleri savaşı kapsamaktadır. Birleşik Krallık Musul, İskenderun, Kilis, Antep, Maraş, Elbistan ve Urfa’yı işgal ettiler. Fransızlar ise Adana, Mersin ve Osmaniye’yi işgal ettiler. İşgalin sonlandırılmasında Molla Mehmet Karayılan 6400 civarında şehit vererek Fransızlara kendi birliğinin onlarca misli kayıp verdirdi. Böylece Karayılan, Antep'te efsane oldu. Bugünkü Adana'nın ilçeleri Haçin (Saimbeyli), Sis (Kozan) ve Pozantı'da Fransızların halka büyük zulmü oldu; Fransızlar Haçin'de annelerinin gözleri önünde çocukları kaynattılar ve büyük mücadeleler cereyan etti. En sonunda yörenin yönetim merkezi olan Sis (Kozan) Sancağı 2 Haziran 1920 günü yöre insanlarınca kurtarıldı.[50]

Maraş’ta, Sütçü İmam’ın önderliğini yaptığı mücadele sonunda Maraş’ta tutunamayan düşman şehri terk etmek zorunda kaldı (12 Şubat 1920). Urfa şehrinde Ali Saip (Ursavaş) Bey tarafından teşkilatlandırılan Türk direnişi başarıyla sonuçlandı. Fransızlar 11 Nisan 1920’de şehri boşalttı. Antep halkı 1 Nisan 1920’de Fransızlara karşı ayaklandıysa da 9 Şubat 1921’de teslim oldu. Fransa, TBMM ile Ankara Anlaşması’nı imzalayarak Güney Bölgesi'nden çekildi.

Batı Cephesi[değiştir | kaynağı değiştir]

200px-British_landing_on_Mudanya.jpg
 
25 Haziran 1920'de Mudanya'ya çıkmayı bekleyen İngiliz askerleri
200px-Eski-S%C3%A9hir._Une_fil%C3%A9e_du
 
20 Temmuz 1921'de işgal edilen Eskişehir'deki Yunan birliği
200px-Turkish_infantryman_during_the_War
 
Türk piyadeler
200px-Atat%C3%BCrk_asker%C3%AE_birlikler
 
Kemal Paşa Türk kuvvetlerini denetliyor, İzmit, 18 Haziran 1922

Buradaki savaşlar, İzmir-Bursa-Balıkesir-Kütahya-Eskişehir hattında gerçekleşti. Müttefik Devletler tarafından 18 Nisan 1920'de Paris'in Sèvres banliyösünde ilan edilen Sevr Antlaşması Türkiye'den önemli bazı toprakların alınmasını ve Türk devletinin Müttefikler kontrolü altında bir tür yarı-bağımsız statüde yönetilmesini öngörmekteydi. Türk tarafının anlaşmayı imzalamayı Mîsâk-ı Millî'ye karşı bulduğu için Müttefikler, Yunan ordusunu Anadolu içine sevk ettiler.

Temmuz ayında Bursa, Ağustos'ta Uşak Yunanlar tarafından işgal edildi. Yunanlılar şehrin kuzey cenahını koruyabilmek için 13. Tümenlerini buraya konuşlandırdılar. Batı Cephesi'ndeki kuvvetlere komuta eden Ali Fuat Paşa, Gediz'deki tümeni baskın şeklinde bir saldırı ile yok etmeyin planlıyordu. Saldırı 24 Ekim 1920'de başladı ancak 11. ve 61. Fıkra'ların aynı anda harekete geçememesi, sis nedeniyle 11. Fıkra'nın ön hatlarında irtibat kurulmaması ve de Çerkez Ethem'in kuvvetlerinin saldırıya olumlu katkıda bulunamamaları sonucu taaruz başarısızlıkla sonuçlandı.[46] Bu başarısızlık düzenli ordunun gerekliliğini ortaya koydu.

Gelinen noktada Mustafa Kemal Paşa 9 Aralık 1920'de Ali Fuat Paşa'yı görevinden azledip Moskova'da elçi olarak görevlendirdi. Hemen ardından da Batı Cephesi'ni ikiye böldü. Cephenin kuzey kısmındaki birliklere Miralay İsmet Bey, güney kısmındaki birliklere ise Miralay Refet Bey komuta edecekti.

200px-After_Greek_atrocity_August_1922.j
 
Mağlup olup çekilirken Türk kasaba ve köylerini ateşe veren Yunanların ardından cepheye yetişen Türk sıhhiye birlikleri yaralıları taşıyor, Ağustos 1922
200px-T%C3%BCrk_s%C3%BCvari_birliklerini
 
Türk ordusunun İzmir'e girişi (9 Eylül 1922)

Batı Cephesi komutanlığına atanan İsmet Bey, Ocak 1921'de Birinci İnönü Muharebesi ve Mart 1921'de İkinci İnönü Muharebesi'nde Yunan ilerlemesini durdurdu. İnönü zaferleri, millî ordu projesinin başarısını kanıtlayarak TBMM hükûmetinin otoritesini pekiştirdi, Millî Mücadele'nin nihai zaferine olan güveni sağladı. 27 Mart'ta Afyon'un kaybedilmesi bu zafer duygusunu ancak kısmen gölgeleyebildi. Temmuz 1921'de Yunan Kuvvetleri Garp Cephesi ordularını Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde yenilgiye uğratarak çevirme harekatıyla yok etmek üzereyken, komutayı bizzat ele alan Mustafa Kemal ve Fevzi Paşa, Türk birliklerini süratle geri çekerek Sakarya nehri kıyılarına çektiler. Ancak 23 Ağustos - 13 Eylül arasında süren Sakarya Meydan Muharebesi ile Yunan taarruzu püskürtüldü.Halkın kendine güveni tazelendi,ayrıca kaybedilen subay sayısı fazla olduğu için Gazi Mustafa Kemal Paşa zaferden sonra bu savaşı "Subaylar Savaşı" olarak nitelendirdi. Bu zafer nedeniyle Başkomutan Mustafa Kemal Paşa TBMM tarafından Mareşal rütbesine yükseltildi ve Gazi payesi verildi. Nihayet 26 Ağustos 1922'de Afyon'un doğusundaki mevzilerden taarruza geçen Türk ordusu, 30 Ağustos'taki Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde Yunan ordusunu kesin yenilgiye uğrattı. Tamamen dağılan Yunan ordusunun boşalttığı Ege bölgesi birkaç gün içinde Türk kuvvetlerinin eline geçti. Nihayet 9 Eylül'de Türk orduları İzmir'e girerek Yunan işgaline son verdi.

Londra Barış Konferansı, Şubat 1921 ve Mart 1922[değiştir | kaynağı değiştir]

1921 yazında Londra Barış Konferansı ile müttefikler Sevr Antlaşmasını Ankara hükûmetine kabul ettirmek istediler. TBMM hükûmetinin kesin tavrı karşısında Yunan ordusu bu kez Ankara'yı ele geçirmek üzere harekete geçti. Sakarya Meydan Muharebesi bir güç gösterisi olarak gerçekleşti. Sonraki yıl 1922'nin ilk yarısı sonuçsuz barış müzakereleri ile geçti. Bu dönemde değiştirilmiş Sèvres Antlaşması ortaya atıldı. Bu yeni çözüm Sèvres hükümlerini yumuşatılmış şekli olmaktaydı.

Barışın sağlanması, Mart 1922 - Ekim 1923[değiştir | kaynağı değiştir]

Bu dönemde Büyük Millet Meclisi'nin etkinlikleri çizilen sınırların dünyaca kabulünü ve bu sınırlar içinde Cumhuriyet ile yönetilecek devletin ilanını kapsamaktadır.

Çanakkale Krizi ve Mudanya Mütarekesi, Eylül-Ekim 1922[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: Çanakkale Krizi ve Mudanya Mütarekesi

İzmir'in kurtuluşundan sonra Fahrettin Altay komutasındaki TBMM Süvari Kolordusu kuzeye yöneldi ve birkaç gün sonra Birleşik Krallık işgalinde bulunan Çanakkale Boğazı karşısında mevzilenerek Britanyalıların çekilmesi için bir ültimatom verdi. Çanakkale Krizi adı verilen bu olay üzerine, 15 Eylül'de başbakan David Lloyd George başkanlığında toplanan Birleşik Krallık kabinesinin Liberal Partili bazı üyeleri ültimatomu reddederek, Birleşik Krallık ile Türkiye arasında savaş çıkmasına yol açacak bir politika[51] benimsedi. Ancak Britanya kamuoyunun sert tepkisi üzerine koalisyon ortağı olan Muhafazakâr Parti hükûmetten çekildi. Lloyd George hükûmeti 19 Ekim'de düştü. 11 Ekim'de Birleşik Krallık ile Ankara hükûmeti arasında Mudanya'da ateşkes imzalandı. Ateşkes anlaşması en kısa zamanda İsviçre'nin Lozan (Lausanne) kentinde bir barış konferansı toplanmasını öngörüyordu. Bu süreçte ABD de bölgede bulundurduğu gemileri artırma yoluna gitmiştir. İzmir kurtarıldıktan 19 gün sonra ABD, 13 yeni savaş gemisinin Türkiye sularına gönderilmesini kararlaştırmıştır.[52] Toplam sayıları 20'yi aşan bu gemiler ancak Lozan Antlaşması'nın imzalanması ardından Türk denizlerinden çıkmışlardır. Zaten USS Scorpion adlı gemileri 1908-1923 arası Amiral Bristol komutasında istihbarat görevi dahil olmak üzere İstanbul'da bulunmuştur.

Saltanatın kaldırılması, 1 Kasım 1922[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: Saltanatın Kaldırılması
200px-Sultanvahideddin.jpg
 
Sultan Vahideddin İstanbul'dan Malta'ya gitmek üzere ayrılırken

1 Kasım'da TBMM, İstanbul hükûmetinin hukuki varlığına son vererek Türkiye'nin tek ve tartışmasız hakimi oldu.

Şeklen "halife" unvanını koruyan VI. Mehmet Vahdettin 10 Kasım'da son cuma selamlığına katılmış, ancak yaşamına ve özgürlüğüne yönelik tehditleri gerekçe göstererek 17 Kasım sabahı Boğaziçi'nde demirli bulunan Britanya zırhlısı ile Malta'ya gönderilmiştir. Bunun üzerine 19 Kasım'da TBMM, veliaht Abdülmecit Efendi'yi halife ilan etmiştir.

Lozan Barış Konferansı, Kasım 1922[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: Lozan Barış Konferansı

20 Kasım 1922'de toplanan Lozan Barış Konferansı'nda Türk delegeleri İsmet Paşa ve Dr. Rıza Nur Bey idi. 4 Şubat 1923'te konferans anlaşma sağlanamadan dağıldı. Türkiye'de, müzakere edilen anlaşmanın Mîsâk-ı Millî sınırlarından taviz verdiğini belirterek dayatılan koşullara direnen Meclisin feshedilerek yeni Meclis üyelerinin seçilmesi üzerine, 23 Nisan'da yeniden toplanan konferans, 24 Temmuz 1923'te Lozan Barış Antlaşması kabul edildi.

Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: Lozan Antlaşması

Bu antlaşma ile Türkiye Hicaz, Mısır, Suriye, Filistin, Irak, Kıbrıs ve On İki Ada üzerindeki tüm haklarından vazgeçti; Batı Trakya'da da bazı koşullarla Yunan egemenliğini kabul etti. Türkiye ayrıca İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının silahsızlandırılarak uluslararası bir komisyonun yönetimine bırakılmasını da kabul etti. Osmanlı borçlarının bir kısmı silinirken, bakiyesinin uzun vadede ve uygun koşullarla Türkiye tarafından ödenmesi de kabul edildi.

Türkiye'deki gayrimüslim azınlıklara uluslararası hukukun koruması altında bazı haklar tanındı. Buna karşılık Türkiye'nin idari, hukuki, adli ve mali konulardaki bağımsızlığı onaylandı. Ekonomik ve siyasi kapitülasyonlar ise tamamıyla kaldırıldı.

Antlaşmaya ekli bir protokolle, Türkiye'deki Rum azınlığı ile Yunanistan'daki Müslüman Türk azınlığın (bazı istisnalarla) zorunlu mübadelesine karar verildi.

Cumhuriyetin ilanı, 29 Ekim 1923[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: Türkiye'de cumhuriyetin ilanı

29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan "Cumhuriyet" önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verdi. Meclis önergeyi kabul etti. Böylece, Türkiye devletinin yönetim biçimi "Cumhuriyet", adı ise "Türkiye Cumhuriyeti" olarak belirlendi. Atatürk, kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk "Reis-i Cumhur"u (Cumhurbaşkanı) oldu.

Yardımlar[değiştir | kaynağı değiştir]

Sovyet yardımları[değiştir | kaynağı değiştir]

225px-Western_Front_31_March_1922_bis.jp
 
Kurtuluş Savaşı'nın sürdüğü sırada, Afyonkarahisar'da Mustafa Kemal Atatürk Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti heyetiyle çay molasında. Soldan sağa; Batı Cephesi Komutanlığı Kurmay Başkanı Asım Gündüz, Batı Cephesi Komutanı Tümgeneral İsmet İnönü, Sovyet Rusya temsilcisi K.K. Zvonarev, Sovyet Rusya büyükelçisi Semyon Aralov, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti temsilcisi İbrahim Ebilov ve Birinci Ordu Komutanı Ali İhsan, 31 Mart 1922 günü sabahı.
225px-Mustafa_Kamal_pa%C5%9Fa%2C_%C4%B0b
 
Savaşta Ankara Hükûmeti'ne destek veren Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin Türkiye temsilcisi İbrahim Ebilov (sağdan ikinci), Azerbaycan-Türkiye dostluk ilişkilerinin güçlendirilmesinde önemli bir rol oynadı. Girişimi ile Trabzon ve Samsun şehirlerinde Azerbaycan konsoloslukları açıldı. Ebilov'un verimli diplomatik faaliyeti ve doğrudan katılımı sayesinde Sovyet cumhuriyetleri ile Türkiye arasında bir dizi ikili ve çok taraflı antlaşma imzalandı. Nahçıvan'ın özerkliğinin temelini oluşturan 1921 Moskova ve Kars antlaşmalarını diğer Nahçıvanlı diplomat, Sovyet-Türk müzakerelerinde Azerbaycan delegasyonunun başkanı Behbud ağa Şahtahtinski ile birlikte Ebilov da imzaladı.

1917 yılında gerçekleşen Ekim Devrimi'nin ardından kurulan Sovyetler Birliği, Rus İç Savaşı (1918-1922) sürerken aynı yıllarda Anadolu süren Kurtuluş Savaşı'na yardımlarda bulundu. Bu dönemde yeni kurulan Sovyetler, batılı devletler ile savaşan Türkiye heyeti ile diplomatik ilişkiler geliştirdi ve Türkiye'ye para ve silah yardımı gönderdi.[53]

Moskova'dan gelecek yardımları organize edip ilk resmî sevkiyatı gerçekleştiren kişi Halil Kut oldu.[54] İstanbul'da tutuklu olan Halil (Kut), kaçarak Sivas'a geldi. Mustafa Kemal tarafından Nahçıvan üzerinden Azerbaycan'a gönderildi. Halil Kut, Dışişleri Bakanı Çiçerin ve yardımcısı Lev Karahan'la görüşüp antiemperyalist bir cephe önererek askerî ve mali yardım talep etti. Ardından Harbiye Komiseri Lev Kamenev ile de görüşülerek, gizli tutulmak kaydıyla bir milyon altın lira, 60 bin tüfek, 108 sahra topu ve 12 ağır top yardımı yapılmasında uzlaşıldı. Azerbaycan'daki (Enver Paşa'nın üvey kardeşi) Nuri (Killigil) Bey'in faaliyetleri[55] nedeniyle bir gecikme yaşansa da 2 Temmuz 1919 tarihinde yardım heyeti yola çıktı. Heyet yardımın ilk taksidi olan (125.000 lira karşılığı) 500 kg altın ve Çiçerin'in Mustafa Kemal'e yazdığı mektubu da yanında taşıyordu.[56] Halil Kut, 3 Ağustos 1920 tarihindeki raporunda, 6 sandık içinde, 500 kg altın para ile yola çıkıldığını, yanlarında iki müslüman Kızıl Ordu kurmay subayı ve 20 kadar asker olduğunu da yazmıştır.[57] Azerbaycan üzerinden Anadolu'ya geçerken Ermeni saldırıları nedeniyle yardımın tümünün toplu biçimde ulaştırılması mümkün olmadı. Heyet bölündü ve altınların üçte biri[58] Halil Kut tarafından Karaköse'de (bugünkü Ağrı) Tümen komutanı Cavit Bey'e (bir başka kaynağa[59] göre ise Kâzım (Orbay) Bey'e) teslim edildi.[60][61][62]

27 Ağustos günü Karaköse'ye varan Sovyet heyetinin getirdikleriyle birlikte toplam altın miktarı 400 kg oldu. Altının bir kısmı yolda terk edilmek zorunda kalmıştı.[56] Cavit Bey Sovyet heyetini 8 Eylül günü Erzurum'a ulaştırdı. Heyeti karşılayan Karabekir hemen Ankara'ya telgraf çekerek olumlu haberi bildirdi, 200 kg altını Doğu Cephesi'nin gereksinimleri için ayırdıktan sonra kalan 200 kg altını Sovyet heyetiyle birlikte Ankara'ya gönderdi.[57] Halil (Kut)'un olumlu görüşmelerinin ardından Anadolu mücadelesi için kritik önemde olan 4-11 Eylül 1919 tarihlerindeki Sivas Kongresi'ne Mahmudov adında bir Sovyet temsilcisi katıldı.[63][64]

Yardımların toplam miktarları hakkında kesin bilgiler yoktur ve var olan bilgi ve belgeler arasında tutarsızlıklar bulunmaktadır. Bunun temel nedeni, Ankara Hükûmetinin alınan yardımları mümkün olduğu kadar gizli tutmak istemesiydi. Özellikle Karadeniz yoluyla gelen yardımların bilinmesinin denetimleri artıracağından, bunun da yardımların ulaşmasında güçlük çıkaracağından endişe ediliyordu.[65] Ayrıca özellikle teslim sırasında kayıt tutulmadığı durumlar, askeri malzemelerin farklı isimlerde kaydedilmesi gibi unsurlar da belgelerdeki istatistiklerin birbiriyle uyumlu olmamasına yol açmıştır. Fakat genel kabul gören Sovyet belegelerine göre Sovyetler tarafından Kurtuluş Savaşı için yapılan toplam 125.000 TL değerindeki altın yardımının yanında, gönderilen silah ve mühimmat listesi şöyledir:[66][67][68]

Malzeme Adet
Tüfek 39.000
Makineli tüfek 327
Top 54
Fişek 63 milyon
Top mermisi 147.000
Avcı botu 2
El bombası 4.000
Kılıç 1.500
Gaz maskesi 20.000

1921 yılında da nisan, mayıs ve kasım aylarında üç bölüm şeklinde toplamda 6.500.000 altın ruble yardımı yapılmıştır. Sovyetler'in bu süre zarfında verdiği altın ruble yardımı toplamda 17.500.000 rubleyi bulmuştur.[69] 1922 yılında Josef Stalin ve Grigol Orconikidze gibi Gürcü liderler yardımın kesilmesini savunmuşlarsa da, Vladimir Lenin ve Lev Troçki yardımın sürmesini sağlamışlardır.[66]

Atatürk'ün Sovyet yardımları sonrasındaki görüşü şöyledir:[70]

  « Eğer Rusya’nın desteği olmasaydı yeni Türkiye’nin … istilacılar üzerindeki zafer kıyaslanmayacak kadar çok daha büyük kayıplarla kazanılabilirdi veya belki de hiç mümkün olmazdı. Rusya Türkiye’ye hem manevi, hem de maddi yardım göstermiş ve milletimizin bu yardımı unutması suç olur. »
 

Sovyetler'in Kurtuluş Savaşı'na katkısı, Büyük Taarruz öncesindeki rakamlara göre %35 dolayında olmuştur. Asıl büyük kazanımlar, başta İstanbul olmak üzere işgal altındaki yerlerden kaçırılan silah ve mühimmat, satın alımlar, imalat-ı harbiye ve Tekâlif-i Milliye Emirleri yoluyla temin edilmiştir.[71][72] Ayrıca 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması ile verilen siyasi destek de çok önemlidir.

Diğer[değiştir | kaynağı değiştir]

220px-Burnt_Locomotive%2C_U%C5%9Fak.jpg
 
Uşak'ta 6 Ocak 1923'te çekilmiş bir fotoğraf (Frédéric Gadmer, Albert Kahn Koleksiyonu). Yunan ordusu 1922 sonbaharında batıya doğru kaçarak kırları yok etti. Uşak'taki bu lokomotif, Yunan ordusunun geri çekilmesi sırasında bu bölgede meydana gelen tahribatı göstermektedir.

Birleşik Krallık, Batı Anadolu'yu işgal eden Yunanistan kuvvetlerine politik ve parasal destek vermiş fakat Yunan hükûmetinin ısrarlı talebine rağmen Yunan ordusunda danışman ve subay bulundurmaktan kaçınmıştır. Yunanistan'a Birleşik Krallık'ın askeri yardımı 1922 başlarında kesilmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında düzensiz Türk kuvvetleri Adana, Maraş, Antep ve Urfa'yı işgal eden Fransız ordusuna karşı savaşmıştır. Aralık 1919-Mayıs 1920 arasında altı ay süren çatışmalar, 31 Mayıs 1920'de ateşkes ile sonuçlanmıştır. Bu tarihten sonra Fransa uluslararası planda genellikle Ankara Hükümetini desteklemiş, Ekim 1921'de Anadolu'dan çekilen Fransız kuvvetleri, Türk tarafına önemli boyutta silah ve mühimmat teslim etmiştir.

1919 mayısında İzmir'in Yunanlarca işgalini kendi çıkarlarına yönelik bir saldırı olarak değerlendiren İtalya, Kurtuluş Savaşı süresince Türk tarafını desteklemiştir. 1919 yazında Kuşadası cephesinde Yunan ve İtalyan kuvvetleri çatışmıştır.

220px-Memory_of_Victory%2C_1925.jpg
 
1925'te Hasan Sabri tarafından hazırlanmış Hatıra-i Zafer. Başkumandan Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) üstte ve diğer generaller altta, soldan sağa: Halid Paşa (Karsıalan), Kemaleddin Sami Paşa (Gökçen), Nureddin Paşa (Konyar), Kâzım Paşa (Özalp), Ali İhsan Paşa (Sâbis), Kâzım Karabekir Paşa, İsmet Paşa (İnönü), Fevzi Paşa (Çakmak), Muhiddin Paşa (Akyüz), Refet Paşa (Bele), Cafer Tayyar Paşa (Eğilmez), Cevat Paşa (Çobanlı) ve Selahattin Âdil Paşa.
225px-Mill%C3%AE_M%C3%BCcadelenin_Y%C3%B
 
Türkiye hükûmeti tarafından savaşın 100. yılı için hazırlanmış logo

İlgili marşlar[değiştir | kaynağı değiştir]

Dipnotlar[değiştir | kaynağı değiştir]

  1. ^ Ayrıntılı bilgi için Türk Kurtuluş Savaşı ve Amerika Birleşik Devletleri maddesi okunabilir.
  2. ^ Düzenli ordu kurulduğunda birliklerdeki mevcut subay ve er sayıları:[25]
    Batı Cephesi Komutanlığı: 1.728 subay ve 27.571 er
    Doğu Cephesi Komutanlığı: 1.425 subay ve 20.181 er
    Elcezire (Diyarbakır) Cephesi Komutanlığı: 700 subay ve 6.066 er
    3. Kolordu Komutanlığı: 477 subay ve 9.256 er
    Adana Havalisi K. Komutanlığı: 360 subay ve 11.212 er
    Kastamonu Havalisi Komutanlığı: 143 subay ve 2.527 er
    Ankara Komutanlığı: 399 subay ve 4.471 er
    --- Toplam: 5.232 subay ve 81.284 er (=86.516 asker)
  3. ^ Büyük Taarruz öncesi Ankara Hükûmeti'nin eli altında bulunan 6 milyona yakın halktan 270.000 kadar insan silah altına alınmıştı. Bu nüfustan 23 piyade tümeni, 6 süvari tümeni örgütlenmişti. Ayrıca 3 piyade alayı, 5 zayıf mevcutlu sınır alayı, bir süvari tugayıyla üç süvari alayı hesaba katılırsa 24 piyade ve 7 süvari tümeni eşdeğerinde sayılabilirdi. Doğu Cephesi'ne 2 piyade, 1 süvari tümeni, Erzurum ve Kars müstahkem mevkileri ve 5 sınır alayı (29.514 insan); El-Cezire Cephesi'ne (Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Fırat nehrinin doğusu) 1 piyade tümeni ve 2 süvari alayı (10.447 insan); Merkez Ordusu bölgesine 1 piyade tümeni ile 1 süvari tugayı (10.000 insan); Adana Dolayları Komutanlığı bölgesine 2 tabur (500 insan); Gaziantep bölgesine 1 piyade ve 1 süvari alayı (1000 insan); yurt içi birlik ve kurumlarına 12.000 insan ve birlik bırakıldıktan sonra Batı Cephesi'ne 18 piyade tümeni ve 5 süvari tümeni (bağımsız tugay ve alaylarla 19 piyade tümeni ve 5,5 süvari tümeni eşdeğerindedir) 207.942 asker getirilmişti.[26]
  4. ^ Savaş meydanında ölenler: 9.167 (662 subay ve 8.505 er)
    Yaralanma sonunda hastanede ölenler: 2.474 (75 subay ve 2.399 er)
    Hastalıktan hastanede ölenler: 22.690 (147 subay ve 22.543 er)
    Askere alma mıntıkalarında ölenler: 2.956 (118 subay ve 2.838 er)
    Kıtalarda muhtelif sebepten ölenler: 688 er
    --- Toplam: 37.975 ölü[39]
  5. ^ Yunanistan’ın elinde bulunan Türk harp esirleri konusunda Türk ve Yunan tarafları farklı rakamlar vermişlerdir. Yunan Kızılhaçı Türk esir sayısını 510 subay, 6.012 asker 309 sivil olmak üzere 6.813 olarak verirken, mübadeleye esas olan Türk esir sayısı ise 329 subay, 6.002 asker ve 15.742 sivil esir olarak belirtilmiştir. Fakat başka kaynaklara göre farklı esir sayıları mevcuttur.[41]

Ayrıca bakınız[değiştir | kaynağı değiştir]

Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

  1. ^ Jelavich, Barbara (1983). History of the Balkans: Twentieth century. Cambridge University Press. s. 131. ISBN 978-0-521-27459-3. 
  2. ^ "Внешняя политика Азербайджана в годы cоветской власти" (PDF). 21 Aralık 2014 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Aralık 2014. 
  3. ^ "Atatürk, Nerimanov ve Kurtuluş Savaşımız". 24 Aralık 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Aralık 2014. 
  4. ^ Andican, A. Ahat (2007). Turkestan Struggle Abroad From Jadidism to Independence. SOTA Publications. s. 78–81. ISBN 908-0-740-365. 
  5. ^ Özbekistan'dan Gelen Bir Haber
  6. ^ a b c http://www.abdulvahapkara.com/tuerkstan-tuerklernn-kurtulu-savaina-ve-cumhuryete-katkilari/
  7. ^ The Place of the Turkish Independence War in the American Press (1918-1923), Bülent Bilmez: "...the occupation of western Turkey by the Greek armies under the control of the Allied Powers, the discord among them was evident and publicly known. As the Italians were against this occupation from the beginning, and started "secretly" helping the Kemalists, this conflict among the Allied Powers, and the Italian support for the Kemalists were reported regularly by the American press." ("...Batı Türkiye'nin İtilaf Devletleri'nin kontrolündeki Yunan ordularınca işgal edilmesi(nin yarattığı) ihtilaf aşikardı ve herkesçe biliniyordu. İtalyanlar bu işgale başından beri karşı çıktıklarında ve Kemalistlere "gizlice" yardım etmeye başladıklarında, İtilaf Devletleri arasındaki bu çatışma ve İtalyanların Kemalistlere verdiği destek, Amerikan basını tarafından düzenli olarak rapor edildi.")
  8. ^ Mütareke Döneminde Mustafa Kemal Paşa-Kont Sforza Görüşmesi, Mevlüt Çelebi
  9. ^ "Mustafa Kemal Paşa – Kont Sforza ve İtalya İlişkisi". 23 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ağustos 2019. 
  10. ^ "Türk İstiklal Savaşı'nda Ekonomik Sıkıntılar (10) Dış Ülkelerden Yapılan Para ve Silah Yardımları (b) Fransa'nın Yardımları". 22 Ocak 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Ocak 2020. 
  11. ^ Madagaskar Müslümanları İstiklal Savaşı’nda yanımızdaydı
  12. ^ "İki Halk Kahramanı M. Kemal Atatürk ve M. Ali Cinnah". 20 Eylül 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Eylül 2018. 
  13. ^ "Hindistan Müslümanlarının Milli Mücadelede Türkiye'ye Yardımları". Elbistan Kaynarca. 13 Aralık 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Haziran 2015. 
  14. ^ Raşid, Harun (1983). Patanların Tarihi (Cilt 3). 
  15. ^ https://www.dunyabulteni.net/tarihten-olaylar/dunya-muslumanlari-turkiyeye-boyle-yardim-etmisti-h312082.html
  16. ^ "Mustafa Kemal'in gizli Kuzey Irak harekâtı". 19 Aralık 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Aralık 2007. 
  17. ^ a b c d Western Society for French History. Meeting: Proceedings of the ... Annual Meeting of the Western Society for French History, New Mexico State University Press, 1996, sayfa 206.
  18. ^ Briton Cooper Busch: Mudros to Lausanne: Britain's Frontier in West Asia, 1918-1923, SUNY Press, 1976, ISBN 0-87395-265-0, sayfa 216.
  19. ^ "British Indian troops attacked by Turks; thirty wounded and British officer captured-- Warships' guns drive enemy back," New York Times (June 18, 1920).
  20. ^ "Allies occupy Constantinople; seize ministries; Turkish and British Indian soldiers killed in a clash at the War Office," New York Times (March 18, 1920).
  21. ^ "ABD "Türkiye'nin paylaşılması"nda nasıl rol almıştı". Odatv. 19 Mart 2014. 9 Temmuz 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 31 Mayıs 2016. 
  22. ^ https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/73976
  23. ^ İdris Yücel, Fransız Belgelerinde Son Halife Abdülmecid ve Türkiye'de Hilafetin Kaldırılması, Atatürk Yolu Dergisi, Sayı 61, Güz 2017.
  24. ^ News Times, sayı 6, sayfa 6, Şubat 2011 27 Nisan 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  25. ^ a b c d Genelkurmay Başkanlığı, Türk İstiklal Harbinde Batı Cephesi, C.II, 2. Kısım, Ankara 1999, sayfa 225
  26. ^ a b Celâl Erikan, Rıdvan Akın: Kurtuluş Savaşı tarihi, Türkiye İş̧ Bankası Kültür Yayınları, 2008, ISBN 9944884472, sayfa 339
  27. ^ Lord Kinross, Ataturk, 1969, ISBN 0-688-01084-9, sayfa 154
  28. ^ Ground Warfare: an International Encyclopedia, 1, ABC-CLIO, 2002, s. 337, ISBN 1-57607-344-0 .
  29. ^ Atilla Kollu, Büyük Zafer (Öncesi ve Sonrası İle) 10 Haziran 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Atatürk Araştırma Merkezi, (Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı 24, Cilt VIII, Temmuz 1992), Kaynaktan= Türk ordusu: 8.658 subay ve 199.283 er (=207.941 asker), Yunan ordusu: 6.546 subay ve 218.432 er (=224.978)
  30. ^ A. A. Pallis: Greece's Anatolian Venture - and After, Taylor & Francis, sayfa 56 (dipnot 5). (İngilizce)
  31. ^ T. Walter Williams: When Greek meets Turk; How the Conflict in Asia Minor Is Regarded on the Spot - King Constantine's View, The New York Times, 10.09.1922 tarihli makale. (İngilizce)
  32. ^ Isaiah Friedman: British Miscalculations: The Rise of Muslim Nationalism, 1918-1925, Transaction Publishers, 2012, ISBN 1412847109, s. 239.
  33. ^ Charles à Court Repington: After the War, Simon Publications LLC, 2001, ISBN 1931313733, s. 67.
  34. ^ a b Ronald L. Tarnstrom: Balkan battles, Trogen Books, 1999, ISBN 0922037140, s. 107.
  35. ^ Halil Aytekin, Kıbrıs’ta Monarga (Boğaztepe Ermeni Lejyonu Kampı), Türk Tarih Kurumu Basımevi-2000, s. 97.
  36. ^ Anahide Ter Minassian: La république d'Arménie. 1918-1920 La mémoire du siècle., éditions complexe, Bruxelles 1989 ISBN 2-87027-280-4, p. 220
  37. ^ Dr. Yunus Kobal: Milli Mücadele'de İç Ayaklanmalar, Hacettepe Üniversitesi
  38. ^ kurtulussavasi.org, Savaşlar ve Antlaşmalar: TBMM'ye karşı ayaklanmalar 13 Ekim 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  39. ^ a b c Ergün Aybars, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 1, Ege Üniversitesi Basımevi, 1986, ss. 341-348.
  40. ^ Osman Akandere, 1923 Yılı Ortalarında Uluslararası Kızılhaç Komitesince Görevlendirilen Heyetin Anadolu’daki Teftiş Gezileri ve Hazırladıkları Rapor, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 53, Cilt: XVIII, Temmuz 2002
  41. ^ a b Ahmet Özdemir, Savaş esirlerinin Milli mücadeledeki yeri, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Cilt: 2 Sayı: 6 Yayın Tarihi: 1990, ss. 325-333 (PDF ss. 5-13).
  42. ^ Επίτομος Ιστορία Εκστρατείας Μικράς Ασίας 1919–1922 (Abridged History of the Campaign of Minor Asia), Directorate of Army History, Athens, 1967, Table 2 (Yunanca)
  43. ^ Ali Çimen, Göknur Göğebakan: Tarihi Değiştiren Savaşlar, Timas Yayınevi, ISBN 9752634869, 2. Cilt, 2007, s. 321.
  44. ^ Pars Tuğlacı: Tarih boyunca Batı Ermenileri, Pars Yayın, 2004, ISBN 975-7423-06-8, s. 794.
  45. ^ Christopher J. Walker, Armenia: The Survival of a Nation, Croom Helm, 1980, s. 310.
  46. ^ a b c d e Jowett, S. Philip, Kurtuluş Savaşı’nda Ordular 1919-22, çev. Emir Yener, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015.
  47. ^ a b c Zekeriya Türkmen İstanbul’un İşgali ve İşgal Dönemindeki Uygulamalar (13 Kasım 1918-16 Mart 1920), ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 53, Cilt: XVIII, Temmuz 2002
  48. ^ "Temsil Heyetinin 16 Mart 1920 Tarihli Genelgesi". 22 Haziran 2002 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Haziran 2002. 
  49. ^ İSTİKLÂL HARBİ'NİN ANA HATLARI 14 Ağustos 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Türk Tarih Kurumu
  50. ^ Tarihçi Cezmi Yurtsever
  51. ^ İşgal Kuvvetlerinde Ek Donanma ve Birlikler
  52. ^ İzmir'in Kurtuluşundan 19 Gün Sonra Gönderilen 12 ABD Gemisi
  53. ^ 29 Mayıs 2020 tarihli soL Haber Portalı haberi, 29 Mayıs 2020 tarihinde erişilmiştir
  54. ^ Pakman, Bülent (Aralık 2015). "Kurtuluş Savaşına Sovyet Yardımı". 22 Temmuz 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Temmuz 2017. 
  55. ^ Yüceer, Nasır (2002). Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Ordusu'nun Azerbaycan ve Dağıstan Harekâtı. Ankara: Gnkur. Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı yayınları. s. 44. ISBN 9789754090758. 
  56. ^ a b Yerasimos, Stefanos (2000). Kurtuluş Savaşı'nda Türk-Sovyet İlişkileri. İstanbul. ss. 150-151. 
  57. ^ a b Karabekir, Kâzım (1988). İstiklâl Harbimiz. İstanbul. s. 799. 
  58. ^ Atakan, Rauf (1988). "Türk İstiklâl Harbinde İdarî Faaliyetler ve Lojistik". Askeri Tarih Bülteni, 25. Ankara. s. 104. 
  59. ^ Aslan, Yavuz (2002). "Bolşeviklerle İlişki Kurmak Amacıyla Oluşturulan Bir Siyasi Kuruluş: Türk Komünist Fırkası (1920)". Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 6. İstanbul. s. 45. 
  60. ^ Cebesoy, Ali Fuat (1982). Moskova Hatıraları. Ankara. ss. 177, 428, 452. 
  61. ^ Çalışkan, Ülkü (2006). "Türk Kurtuluş Savaşında Sovyet Rusya'nın Malî ve Askerî Yardımları". Karadeniz Araştırmaları, 9. ss. 36-42. 
  62. ^ TBMM Gizli Celse Zabıtları I. İstanbul. 1999. ss. 72,73. 
  63. ^ Kaymak, Erol. Sultan Galiyev ve Sömürgeler Enternasyonali. s. 78. 
  64. ^ Benhür, Çağatay. "1920'li Yıllarda Türk-Sovyet İlişkileri: Kronolojik Bir Çalışma". Türkiyat Araştırmaları Dergisi. s. 279. 
  65. ^ Mütercimler, Erol (1992). Kurtuluş Savaşı'nda Denizden Gelen Destek Sovyetler Birliği'nden Alınan Yardımlar Kuva-yı Milliye Donanması. İstanbul. ss. 110-112. 
  66. ^ a b Armaoğlu, Fahir (1975). Siyasi Tarih 1789-1960. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi yayınları. s. 634. 
  67. ^ Çukurova, Bülent (1994). Kurtuluş Savaşı'nda Haber Alma ve Yeraltı Çalışmaları. Ankara: Ardıç Yayınları. s. 81. ISBN 9789757902164. 
  68. ^ Göktaş, Faysal (7 Mart 2014). "Türkiye Kurtuluş Savaşı'nda S.S.C.B yardımları". Sol.org.tr/. 25 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Temmuz 2017. 
  69. ^ Müderrisoğlu, Alptekin (1990). Kurtuluş Savaşı'nın Malî Kaynakları. II. Ankara. ss. 522-523. 
  70. ^ "Rusya Federasyonu Türkiye Büyükelçiliği internet sitesi". Rusya Federasyonu'nun Türkiye Büyükelçiliği. 9 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Temmuz 2017. 
  71. ^ Ataşer, Rıfkı (2003). Milli Mücadele Döneminde Sovyet Yardımı ve Türk-Rus İlişkilerinde Kafkasya'nın Yeri. Ankara. ss. 530-531. 
  72. ^ Aydın, Mesut (1992). Milli Mücadele Döneminde TBMM Hükümeti Tarafından İstanbul'da Kurulan Gizli Gruplar ve Faaliyetleri. İstanbul: Boğaziçi Yayınları. s. 267. ISBN 9789754510737. 
  73. ^ TRT Haber, Erişim: 13.11.2008

Dış bağlantılar[değiştir | kaynağı değiştir]

Vikipedi'nin kardeş projelerinden
Türk Kurtuluş Savaşı
hakkında daha fazla bilgi edinin
Commons'ta ara Commons'ta dosyalar
Vikisöz'de ara Vikisöz'de alıntılar
[göster]
Kavramlar
Millî uyanış
Konular
Cepheler
 
Trakya ve Boğazlar
İç Cephe
Doğu Cephesi
Güney Cephesi
Batı Cephesi
El-Cezire Cephesi
 
Katliamlar
 
Türk Ulusal Hareketi tarafından
İtilaf Devletleri tarafından
 
Konferanslar
ve antlaşmalar
 
İtilaf
İstanbul
Ankara
 
[göster]

 

Türkiye Türkiye konuları
Tarih 
(Zaman çizelgesi)
 
Erken tarih
Osmanlı
Cumhuriyet
Konusuna göre
 
Emblem of Turkey.svg
Siyaset ve yönetim
Yargı teşkilatı
Siyaset
 
Coğrafya
Yerler
 
Ekonomi
Toplum
Kültür
Demografi
 
Semboller
<img src="//tr.wikipedia.org/wiki/Special:CentralAutoLogin/start?type=1x1" alt="" title="" width="1" height="1" style="border: none; position: absolute;" />
Link to post
Sitelerde Paylaş
18 saat önce, tolonbey yazdı:

iste böyleee.

Türk Kurtuluş Savaşı
Vikipedi, özgür ansiklopedi
 
 
Gezinti kısmına atlaArama kısmına atla
Ayrıca bakınız: Bağımsızlık savaşı
Türk Kurtuluş Savaşı
Türk Kurtuluş Savaşı - kolaj.jpg
Saat yönünde: Millî Mücadele'nin amaçlarını saptamak için Sivas Kongresi'nde toplanan Heyet-i Temsiliye; savaşta cepheye mermi taşıyan Türk halkı; Ankara Ulus Meydanı'nda savaşa katılacak son birliklerin cepheye uğurlanışı; Kuvâ-yi Milliye'ye bağlı piyadeler; Türk ordusunun İzmir'e girişi; düşman peşindeki Türk süvarileri.
Tarih 19 Mayıs 1919 – 11 Ekim 1922 (Ateşkes) 24 Temmuz 1923 (Barış)
Bölge Anadolu, Doğu Trakya ve Yukarı Mezopotamya
Sebep Türk topraklarının işgali.
Sonuç Ankara Hükûmeti'nin kesin zaferi
Coğrafi
Değişiklikler
İtilaf kuvvetleri işgal ettikleri topraklardan çıkarıldı.
Taraflar

22px-Flag_of_the_Ottoman_Empire.svg.png Türk Ulusal Hareketi

İçerir:[göster]

Yunanistan Krallığı Yunanistan

Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti Ermenistan (1920)


Osmanlı İmparatorluğu İstanbul Hükûmeti


Amerika Birleşik Devletleri ABD (deniz harekâtı, 1922)[Not 1][21]


Ayrılıkçılar

Düzenli Ordu Karşıtları


Flag of Georgia (1918–1921).svg Gürcistan (Türk ve Sovyet işgali, 1921)
Komutanlar ve liderler
22px-Flag_of_Kingdom_of_Kurdistan_%28192 Şeyh Mahmud Berzenci
Güçler

22px-Flag_of_the_Ottoman_Empire.svg.png: Mayıs 1919: ~35.000 asker ve milis[24]
Kasım 1920: 86.516 (düzenli ordunun kuruluşu)[Not 2]

Ağustos 1922: 271.000[26][Not 3]

Yunanistan Krallığı: Mayıs 1919: 20.000[27]
Nisan 1920: 90.000[25]
Haziran 1921: 200.000[28]
1922: 225.000-250.000[29][30][31]
Flag of France (1794–1815, 1830–1958).svg: 60.000[32][33]
Flag of the United Kingdom.svg: 40.000[34]
İtalya Krallığı: 17.900[34]
Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti: 10.050[25][35] Güney Cephesi'nde, 20.000[36] Doğu Cephesi'nde.
İç isyancılar: 60.000+[25][37][38]

Toplam: 434.000-458.000
Kayıplar

22px-Flag_of_the_Ottoman_Empire.svg.png:
37.975 ölü[39] [Not 4]
31.173 yaralı[39]
22.000 askeri ve sivil esir[40][41][Not 5]

Toplam: 91.148

Yunanistan Krallığı:
Yunan resmî rakamları:
19.362 ölü, 4.878 savaş dışı ölen, 18.095 kayıp, 48.880 yaralı, 10.000 esir[42]
Başka kaynaklara göre: 120.000-130.000 zayiat[43]
Flag of France (1794–1815, 1830–1958).svg: ~7.000 zayiat
Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti: 1.100+ ölü[44], 3.000+ esir[45]

Toplam: 111.100-141.100

Kurtuluş Savaşı, dört belirgin döneme ayrılabilir:

  1. I. Dünya Savaşı sonrası dönemi: Mondros Mütarekesi'nin yürürlüğe girdiği 30 Ekim 1918'den, Mustafa Kemal Paşa'nın 9. Ordu müfettişi olarak Anadolu'ya yola çıktığı 19 Mayıs 1919'a kadardır.
  2. Örgütlenme dönemi: Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışından, Ankara'daki Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı 23 Nisan 1920'ye kadardır.
  3. Hakimiyetin sağlanması dönemi: 23 Nisan 1920'den, Londra Barış Konferansı'nın ikinci safhasının başladığı Mart 1922'ye kadardır.
  4. Barışın sağlanması dönemi: Mart 1922'den, Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923'e kadardır.
[göster]
Türkiye tarihi
Emblem of Turkey.svg
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye Portalı

Türk Kurtuluş Savaşı, İstiklâl Harbi veya Millî Mücadele, I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun İtilaf Devletleri'nce işgali sonucunda Mîsâk-ı Millî sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak için batıda İtilaf Devletleri'nin harekete geçirdikleri Yunan ordusuna, güneyde Fransız ordusuna, doğuda yeni Kafkas devletlerinden Ermenistan'ın kuvvetlerine ve İtilaf güçlerine yaranarak tahtını korumayı amaçlayan padişahın taraftarlarına karşı 1919-1922 yılları arasında girişilen çok cepheli siyasi ve askeri mücadeledir.[46]

11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile fiilen biten savaş, 13 Ekim 1921'de imzalanan Kars Antlaşması ile Doğu Cephesi'yle sınırlı olmak üzere, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile ise topyekûn sona ermiştir.

Bu mücadelenin Batı Cephesi Yunan millî belleğine "Küçük Asya Felaketi" (Yunanca: Μικρασιατική καταστροφή: Mikrasiatiki katastrofi) adıyla kazınmıştır.[46]

I. Dünya Savaşı sonrası, Ekim 1918 - Mayıs 1919[değiştir | kaynağı değiştir]

I. Dünya Savaşı'na Almanya ile birlikte giren Osmanlı Devleti, Çanakkale Savaşı'ndaki başarılı savunmaya, Irak'ta Kût'ül-Amâre'de Britanya ordusunu kuşatıp esir almasına ve savaşın son aylarında Kafkasya Cephesi'ndeki başarılara rağmen savaşın son günlerinde Filistin Cephesi'nde Edmund Allenby komutasındaki Birleşik Krallık ordularına karşı Nablus Hezimeti'ne uğramıştı. Yıldırım Orduları Grubunun 18 Eylül 1918'deki bu bozgundan sonra Liman von Sanders komutanlıktan istifa etmiş ve yerine Padişah tarafından kendisine Yaver-i Fahri Hazret-i Şehriyarı unvanı da verilen Mustafa Kemal Paşa atanmıştı. Mamafih 1 Ekim 1918'de Şam, 16 Ekim 1918'de Hama ve Humus, 25 Ekim 1918'de de Halep kaybedildi.

Suriye cephesinin çöküşü üzerine İttihat ve Terakki hükûmeti 8 Ekim 1918'de istifa etti. Hükûmet ileri gelenlerinden Talat, Enver ve Cemal Paşalar yurt dışına kaçtılar. Genel af ilan edilerek, sürgün ve hapisteki muhaliflerin İstanbul'a dönüşüne izin verildi. 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi ile Osmanlı hükûmeti yenilgiyi kabul etti.

Mondros Mütarekesi gereğince İtilaf Devletleri'ne güvenlikleri gereği istedikleri yerleri işgal etme yetkisi tanınıyordu. 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandığında Musul ve çevresi henüz Ali İhsan Sabis Paşa komutasındaki Türk birliklerinin idaresindeydi. Ateşkesten sonra Britanyalılar, Musul ve Zaho'daki sivil Hristiyanların topluca öldürüldüğünü iddia ederek Türk birliklerinin Musul'u terk etmesini istediler. Ali İhsan Sabis Paşa, bu isteği reddetti ancak Suriye ve Şam cephesinde Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Yıldırım Orduları grubu daha fazla kayıp vermemek için Adana'ya kadar çekilmesi neticesinde demiryolu ikmal hatlarının kesilmesi üzerine ve İstanbul hükûmetinin de bu yolda emir vermesinden sonra Musul'u bırakıp Nusaybin'e kadar çekildi. Britanya askerleri hiçbir direnişle karşılaşmadan Musul'a girdiler. İstanbul'dan benzer bir emir Mustafa Kemal Paşa'ya da Çukurova bölgesini terk etmesi için gelmişse de Mustafa Kemal Paşa, Adana'yı boşaltmamış ve Harbiye Nezaretiyle yaptığı telgraflaşmalarda emrin kanunsuz olduğunu söyleyerek emre direnmişti. Harbiye Nezareti, kendisini görevden alıp karargaha çağırdığında ordunun bir kısım silahlarını halka dağıtarak düşman eline geçmesine mani olmuştu. Bazı silahlar ise, Anadolu'da bir düşman direnişinde kullanılmak üzere Teşkilat-ı Mahsusa elemanları tarafından daha güvenli olan Doğu Cephesi'ne taşınmıştı. Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'a dönmesinden sonra Ali Fuat Paşa, emrindeki 20. Kolordu'yu teçhizatıyla birlikte önce Konya'ya sonra da Ankara'ya getirerek İstiklal Savaşı hazırlıklarına başladı. Bu sırada Kâzım Karabekir Paşa da emrindeki 15. Kolordu'yu terhis etmemiş ve Erzurum'da savaşa hazır tutmaktaydı.

İstanbul'un işgali, Kasım 1918[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: İstanbul'un işgali
200px-RHS_Lemnos.jpg
 
Yunan zırhlı "Kilkis" (yanında muhrip Dafni)
200px-RN_Roma_at_Constantinople_1918.jpg
 
İtalyan zırhlı RN Roma (İstanbul, 1918)

1918 yılı sona ererken Osmanlı payitahtı İstanbul ile Çanakkale Boğazı bölgesi 50.000 kadar İtilaf askeri tarafından işgal edildi.[46] 6 Kasım'da Boğazlar silahsızlandırıldı. 7 Kasım'da işgal güçleri Çanakkale'den geçti. 13 Kasım 1918 günü, İtilaf Devletlerinin 61 parça harp gemisinden oluşan bir donanması, mütareke şartlarının kendilerine verdiği yetkiye dayanarak, İstanbul önlerine gelip demir attılar. Bu donanmada 15 muharebe gemisi, 11 kruvazör, 29 muhrip ve 6 denizaltı gemisi bulunuyordu.[47] Aynı gün Boğazdan 11 harp gemisi ile Yunanların bir zırhlısı daha giriş yapmış ve toplam gemi sayısı 73'e çıkmıştır.[47] 13 Kasım'da İtilaf filosundan 2.616 Birleşik Krallık, 540 Fransız ve 470 İtalyan askeri olmak üzere toplam, 3.626 asker İstanbul'a çıkarıldı.[47] 23 Kasım 1918'de Ahmet İzzet Paşa yeni hükûmeti kurdu. 9 Şubat'ta Hadisat gazetesinde Süleyman Nazif 'Kara Gün' başlıklı bir yazı yazdı. Türk milletinin böyle bir işgali yaşamadığını ve bunu kaldıramayacağını söyledi. İtilaf Devletleri Türk halkının tepkisini çekmemek ve işgalin haklılığını kanıtlamak için işgalin geçici olduğunu amacının Padişahlığı, halifeliği, azınlıkları korumak olduğu. Padişahlık makamının kaldırılmadığını ve İstanbul'dan verilecek kararların geçerli olduğunu ilan etti.

Çoğunluğu Britanyalılardan oluşan bir subay grubu ve asker grubu meclisi bastı ve kapattı. Böylece TBMM açılana kadar halkın sesi kesildi. Milliyetçi ve millî mücadelenin devamını sağlamak amacını güden milletvekillerini Malta'ya sürgüne gönderdiler. Bu vekillerin bir kısmı 1921'de bir kısmı da 1922-1923 arasında Anadolu'ya döndüler.

Kuvâ-yi Milliye[değiştir | kaynağı değiştir]

Ana madde: Kuvâ-yi Milliye

İttihat ve Terakki yönetiminin, gizli bir teşkilat olan Teşkilat-ı Mahsusa vasıtasıyla Anadolu ve Rumeli'de savaş sonrası bir direniş hareketi örgütlediği anlaşıldı. Direnişin amacı, doğu illerinin Ermenilere, Ege bölgesinde bazı yerlerin Yunanlara ve Adana yöresinin Fransa kontrolündeki Suriye'ye verilmesini öngören girişimlere karşı mücadele etmekti. Yanı sıra, savaş yıllarında çeşitli yöntemlerle önemli servete ve yerel iktidara kavuşan İttihat ve Terakki yanlısı zümrelerin konumlarının korunması, savaş sırasında sürülen gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarının geri dönmesinin önlenmesi, bundan dolayı çıkabilecek karışıklıklar nedeniyle Müttefik Devletler'in olası müdahalesine karşı konulması amaçlanmaktaydı.

1919 başlarından itibaren Kuvâ-yi Milliye (millî kuvvetler) adıyla silahlanan bazı gruplar, Ege ve Karadeniz bölgesinde Rumlara, Güneydoğu'da ise Ermenilere karşı çatışmalara girdiler. Bu grupların çoğu 50 ila 200 kişilik düzensiz kuvvetlerden oluşmakta ve Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olduğu bilinen kişilerce yönetilmekteydi.

1919 Şubat ayında Müttefik İşgal Kuvvetleri Yüksek Komutanı Edmund Allenby, Anadolu'da asayişi sağlamak ve henüz teslim olmamış olan Ali Fuat Paşa komutasında Ankara'daki 20. ve Kâzım Karabekir Paşa komutasında Erzurum'daki 15. kolorduların teslim olmalarına ikna edilmeleri amacıyla, Birleşik Krallık ordusunun Suriye cephesinde Türk kuvvetlerini kısa sürede nasıl yendiğini bilen üst düzey bir Türk komutanının özel yetkilerle donatılarak Anadolu'ya gönderilmesini önerdi. 15 Mayıs 1919'da "Anafartalar Kahramanı" ve "Yaver-i Fahri Hazret-i Şehriyari (Padişahın Onursal Yaveri)" Mirliva Mustafa Kemal Paşa, 9. Ordu komutanı ve Anadolu Genel Müfettişi sıfatıyla, padişah VI. Mehmet Vahdettin tarafından Anadolu'ya gönderildi.

İzmir'in işgali, Mayıs 1919[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: İzmir'in İşgali ve Urla Olayları
200px-Greek_occupation_troops_in_Anatoli
 
Yunan işgal kuvvetleri Anadolu'da

İzmir'in işgali düşüncesi 1919'un Şubat ortalarında Yunanistan başbakanı Venizelos'un önerisiyle, Birleşik Krallık başbakanı Lloyd George tarafından ortaya atıldı. İzmir'in İşgali, I. Dünya Savaşı sonrasında Paris'te toplanan uluslararası barış konferansının kararıyla ortaya çıktı. ABD başkanı Wilson bu öneriye önce kesinlikle karşı çıktı, ancak 25 Mart olayında daha esnek bir tavrı benimsedi. 7 Mayıs'ta Birleşik Krallık, ABD ve Fransa, Yunanistan donanmasının İzmir'e gönderilmesinde mutabık kaldılar.

İzmir'in işgali kansız başladı. Hatta İzmir'in işgalini 1 gün önceden bildiğinden İzmir'deki Osmanlı ordusuna karşılık vermemesini emretmiştir. Böylece İzmir'deki Osmanlı ordusu hareketsiz kaldı ve Yunanlara teslim oldu.

İşgal günü Yunan ordusunun en yaman birlikleri olan evzon askerleri şehirde zafer turu attılar. Bu zafer turu sırasında Türk subayları sahil şeridine dizdiler. Aziz Nesin bu olayı daha sonra araştırmalarına dayanarak kitabında anlatacaktı: Bir Türk subayı Evzon askerinin "Zito Venizelos (Yaşasın Venizelos)" diye bağırmasını istediği halde yapmadığı için öldürüldü. Evzon askerleri şehri her gezdiklerinde ve subaya geri döndüklerinde bir kez süngüleniyordu. Bu Türk subayı 22 kez süngülendi ve öldürüldü. Yunanlar daha ilk gün birçok Türk asker ve vatandaşı öldürdü. Böylece işgal daha ilk günde 400 kişiye mâl oldu.

İzmir'in işgali ile Türk halkında var olan fakat yetersiz komutanlar yüzünden kullanılamayan mücadele yeteneği tekrar uyandı ve İzmir'deki bir kısım asker istifa ederek Millî Mücadele'ye katıldı. Aynı zamanda İzmir'de kalan Türkler de işgalin getirdiği huzursuzluğa dayanamadı ve Anadolu'ya göç etti. Kalmakta ısrar eden Türk ailelerse Yunan askerinin tavırlarına ve yaptıkları eziyetlere daha fazla dayanamayıp Anadolu'daki millî mücadeleye destek vermek amaçlı olarak göç ettiler.

200px-Greek_soldiers_preparing_for_the_c
 
Yunan askerleri telsiz hattı kurulumunda çalışıyor

"Türk asker ve subayları dipçiklenerek, süngülenerek öldürülüyor, üzerilerindeki kıymetli eşyalar zorla alınıyordu. İşgale karşı boyun eğmiş bulunan Ali Nadir Paşa yerde sürüklenerek tekmeleniyordu. Türk subayları "Zito Venizelos" diye bağırmaya zorlanıyor, ağır hakaretlere uğruyorlardı. Bağırmayı reddedenler ise süngüleniyordu. Reddedenlerden Albay Fethi Bey de süngülenerek öldürüldü. Şehrin diğer yerlerinde de olaylar, yağma, öldürme ve tecavüz olayları başladı. Türklere ait evler ve iş yerleri Rumlar tarafından yağmalanıyor, canını, malını, namusunu korumak isteyen Türkler öldürülüyordu. Bütün bu olaylar "uygar ulusların temsilcilerinin" gözleri önünde, "uygar devletlerin" izniyle yapılıyordu. Lord Curzon'un 18 Nisan 1919 tarihli bildirisinde "Selanik kapılarının 5 mil dışında asayişi sağlayamayan Yunanistan'ın Aydın Vilayeti'nde (İzmir o tarihte Aydın Vilayeti içinde idi.) barış ve güvenlik sağlamakla görevlendirilmesini" uygun görmediğini açıkladığı Yunanlar ilk gün 400 Türk öldürmüşlerdi. Çevre köy ve kazalardaki olaylarla bir iki gün içinde 5.000 kadar Türk öldürüldü."

İzmir kenti ile birlikte Ayvalık, iki kent arasındaki sahil şeridi, Çeşme yarımadası ve Belkahve'ye kadar İzmir'in hinterlandı da işgal edilmiştir. 23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasından sonra Yunan ordusu İzmir'den harekete geçerek, Sevr Antlaşması ile İtalyan bölgesi olarak kabul edilen Manisa, Uşak, Denizli, Balıkesir, Bursa şehirlerini de işgal etmiştir. Bu sebeple Yunanistan ile arasında ihtilaf çıkan İtalya ise bu işgalden sonra Kurtuluş Savaşı müddetince Ankara hükûmetini desteklemiş ve askeri yardım da yapmıştır.

Örgütlenme dönemi, Mayıs 1919 - Mart 1920[değiştir | kaynağı değiştir]

200px-Hal%C3%A2sk%C3%A2r%C3%A2n-%C4%B1_%
 
Samsun'da basılan Kurtuluş Savaşı propaganda afişi Halâskârân-ı İslâm
200px-Yunan_Ordusunun_Panormos_%28Band%C
 
Yunan ordusunun Bandırma'ya girişi
200px-YorukAliKucukGrup.jpg
 
Yörük Ali Efe grubu
200px-Mustapha_Kemal_Pasha_%26_members_o
 
Sivas Kongresi delegeleri toplu halde

Paris'te toplanan uluslararası Barış Konferansı, o günlerde açıklanması beklenen Türk Barış Antlaşmasını, 1919 Mayıs başlarında belirsiz bir geleceğe erteledi. 15 Mayıs'ta Yunan kuvvetleri, Müttefik Devletler'in kararıyla İzmir'i işgal etti. Ulusal bir felaket olarak görülen bu olay, Türkiye çapında müthiş bir ulusal tepkiye yol açtı. 23 Mayıs'ta Fatih ve Sultanahmet'te Türk siyasi tarihinin o güne kadarki en büyük kitle gösterileri düzenlendi. Direniş fikri, İttihat ve Terakki yandaşlarının görüşü olmaktan çıkarak tüm ülke sathına yayıldı.

21 Haziran'da Mustafa Kemal, Anadolu'daki en önemli askeri birliklerin komutanları olan Kâzım Karabekir, Refet ve Ali Fuat Paşalar ve Ege bölgesinde asayişi sağlamakla görevlendirilen Rauf Bey ile Amasya'da buluşarak Amasya Tamimi'ni yayımladı. Bildiri, ulusal bağımsızlığın ancak ulusun "azim ve iradesi" ile sağlanacağını vurgulayarak, ülke çapında bir direniş hareketinin işaretini vermekteydi Kâzım Karabekir'in öncülüğünde Erzurum'da toplanan Doğu İlleri Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti Kongresi, askeri görevlerinden istifa eden Mustafa Kemal'i kongre başkanı seçti. Kongre, Doğu illerinin Ermenistan'a verilmesi olasılığına karşı direnme kararı alırken, Türkiye'nin kalkınması için Amerikan mandası fikrine açık kapı bırakmamaktaydı.

4 Eylül 1919'da Türkiye'nin her yanından gelen delegelerin katılımıyla Sivas'ta toplanan kongrede, genel seçimler yapılıp yeni Mebusan Meclisi kuruluncaya kadar İstanbul hükûmetiyle tüm resmî bağların kesilmesi kararlaştırıldı. Ülke çapında yeni bir idari ve siyasi örgütlenme kurmak amacıyla bir Heyet-i Temsiliye kuruldu.

Kasım ayında Adana, Maraş, Antep ve Urfa'nın Fransızlarca işgali üzerine, Heyet-i Temsiliye tarafından yönlendirilen direniş hareketi başlatıldı. Direniş umulmadık bir hızla başarıya ulaşarak 1920 mayısında Fransızları ateşkese zorladı.

Osmanlı Meclisi'nin açılması ve Mîsâk-ı Millî, Kasım 1919 - Ocak 1920[değiştir | kaynağı değiştir]

Aralık ayında yapılan genel seçimler sonucunda son Osmanlı Meclis-i Mebusanı (1920) oluştu. Meclise Anadolu'dan sadece Millî Mücadele yanlısı milletvekili adayları seçildi. İki ayrı ilden milletvekili seçilen Mustafa Kemal Paşa'nın hakkında çıkartılan tutuklama emri sebebiyle İstanbul'a gitmemesi üzerine, Sivas Kongresi başkan vekili olan Rauf Orbay Meclis reisliğine seçildi. 28 Ocak 1920'de Mebusan Meclisi daha sonra Mîsâk-ı Millî adıyla anılan “Ahd-ı Millî Beyannamesi”ni kabul etti. Beyanname, Mondros Mütarekesi sınırları içinde tam bağımsızlık sağlanıncaya kadar mücadeleye devam etmeyi öngörmekteydi.

Osmanlı Meclisi'nin kapatılması, Mart 1920[değiştir | kaynağı değiştir]

16 Mart 1920'de Meclis-i Mebusan da dahil olduğu halde Babıali ve bütün hükûmet daireleriyle beraber İstanbul, Britanyalılar tarafından cebren ve resmen işgal edilmiştir. Birleşik Krallık birlikleri İstanbul'da bulunan, başta Rauf Bey olmak üzere önde gelen Millî Mücadele yanlısı milletvekillerini tutukladılar. Ayrıca telgrafhaneler de işgal altına alınmış ve resmî makamlar arasında iletişim imkânı kalmamıştı. Bu şartlara göre, Anadolu, İstanbul ve resmî makamlarla ortak hareketten mahrum kalmıştı.

İstanbul'daki olağanüstü hal, ortaya Osmanlı Devleti'nin kimin idaresi ve hangi güçlerin kanunlarının geçerli olduğu sorunu ortaya çıkarmıştır. Bu durumda Mustafa Kemal, Temsil Heyeti'nin başkanı olarak, "Bu hareketin Anadolu'da Osmanlı Kanunlarının yürürlüğünü engellemeyeceğinden ve her ne şekilde olursa olsun alınacak önlemlere Osmanlı milleti uygarlık yeteneği özellikle dikkat çekici bulunduğundan kanun dışında hiçbir işlem yapılmaması ve bütün görevlerin özenle yapılması hayatımızın gereklerindendir" diye genelge yayınlamıştır.[48]

Bunun üzerine Meclis 18 Mart 1920 tarihinde toplanarak kendini feshettiğini açıkladı. Meclisin kendini feshettiği açıklaması padişahın 11 Nisan 1920'de ikinci meşrutiyetin sona erdiğini açıklaması ile bir başka Meclis oluşturma yolunu kapatmıştır. Aynı gün Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah'ın, Padişah ve Halife kuvvetleri dışındaki millî kuvvetleri kâfir ilan eden ve katlinin vacip olduğunu bildiren fetvası Takvim-i Vekayi'de yayınlandı. Padişah Osmanlı Devleti'nin tarihinde bir bölümü kapatmayı amaçlamış ve kendi otoritesi dışında bulunan bütün güçlerin (millî kuvvetleri) devlet karşıtı olduğunu ilan etmiştir. Padişah ve atadığı hükûmetler Osmanlı devletinin idaresine tek otorite durumuna gelmişlerdi.

Hakimiyetin sağlanması, Mart 1920 - Mart 1922[değiştir | kaynağı değiştir]

200px-Prayers_in_the_front_of_BMM.jpg
 
Büyük Millet Meclisi'nin açılışı
200px-Execution_of_a_Kemalist_Turk_in_Iz
 
Kemalist bir Türk'ün İzmit'te İngiliz kuvvetlerince infazı (1920)
200px-Yunan_Ordusunun_Edirneye_giri%C5%9
 
Yunan ordusunun Edirne'ye girişi (12 Temmuz 1920)
200px-Commanders_of_the_Independence_War
 
Kurtuluş Savaşı komutanlarından bazıları, birinci sıra: Ferik Ali Fuat (Cebesoy), Ferik Cevat (Çobanlı), Müşir Fevzi (Çakmak), Ferik Kâzım Karabekir, Ferik Fahrettin (Altay); ikinci sıra: Mirliva Kazım (İnanç), Mirliva Ali Sait (Akbaytogan), Mirliva Ali Hikmet (Ayerdem), Mirliva Kemalettin Sami (Gökçen), Mirliva Cafer Tayyar (Eğilmez), Mirliva İzzettin (Çalışlar), Mirliva Şükrü Naili (Gökberk); üçüncü sıra: Mirliva Asım (Gündüz), Albay Alaaddin (Koval), Mirliva Mehmet Sabri (Erçetin), Albay Sabit (Noyan), Albay Ömer Halis (Bıyıktay); son sıra, soldan 3 Kaymakam (Yarbay) Hayrullah (Fişek).

Bu dönemde Büyük Millet Meclisi'nin etkinlikleri karşı taraflara Anadolu'yu kendisinin temsil ettiği ve onun içinde olmadığı hiçbir barışın geçerliliği olmadığını kabul ettirmesi çabasıdır. Bir yandan uluslararası destek ve yardım arayışına girilerek, Batum'un geri verilmesi karşılığında Sovyetler Birliği'nden mali yardım sağlandı. Öbür yandan Anadolu'nun çeşitli yörelerindeki düzensiz direniş gruplarını tasfiye ederek düzenli bir ordunun kurulması için adımlar atıldı. Askeri olarak karşısına çıkacak bütün güçlerle baş edebilecek düzeyde olduğunu kanıtladı.

Büyük Millet Meclisi'nin açılması, 23 Nisan 1920[değiştir | kaynağı değiştir]

Osmanlı Meclisi'nin feshedilmesi yeni bir meclisin, bir kurucu meclisin, gerekliliğini doğurmuştu. Kurucu Meclis ve seçimlerle ilgili 19 Mart 1920'de bir bildiri yayınladı. Sultan İstanbul'da idi ve Mustafa Kemal "olağanüstü yetkilere sahip bir meclis" olarak takdim etti. Seçimlerin yapılması için yayınlanan bu bildiri uyarınca, yurdun her yerinde seçimler yapıldı. 16 Mart 1920'deki baskından kurtulan milletvekilleri gizlice Ankara'ya geçtiler. Bolu Düzce, Hendek bölgesinde başlayan ve Nallıhan, Beypazarı çevresine sıçrayan ayaklanma olayları oldu. Bu olaylardan dolayı, seçilen milletvekillerinin tümünün gelmesi beklenilmeden, Millet Meclisi'nin açılma hazırlıkları yapıldı.

Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de Ankara'da Mustafa Kemal Paşa önderliğinde toplandı. Bu tarihten itibaren İstanbul hükûmetinin etkisi İstanbul kenti ve çevresiyle sınırlı kalırken, Ankara'da oluşturulan Meclis ve hükûmet, fiilen Türkiye'nin yönetimini ele aldı. Mustafa Kemal 24 Nisan 1920'de Meclis Başkanı seçildi.

İç Cephe[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: İç Cephe-Ayaklanmalar

1920 yılında Kurtuluş Savaşı ve sırasında ayaklanma çıkaran ve yağmaya girişenleri, bozguncuları, orduya ait silah ve mühimmatı çalanları, casusları, asker kaçaklarını, Millî Mücadele'yi engelleme amacıyla propaganda yapanları yargılamak için İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Yine Ağustos 1921'de Tekalif-i milliye Kararları yayımlandı ve halk ulusal yükümlülüklerini yerine getirmeye teşvik edildi. Bazıları Anadolu topraklarının bir bölümünde yeni bir devlet kurmayı amaçlayan, bazıları ise saltanat ve hilafet yanlısı olanlar tarafından çıkarılan isyanlar bastırıldı. Ülke içindeki Ermeni ve Rum azınlıkların dış destekli isyanları da büyümeden bastırıldı.

Doğu Cephesi[değiştir | kaynağı değiştir]

200px-Karabekir_at_Pasinler_plain_in_191
 
Kâzım Karabekir Gümrü Antlaşması'nı imzalamak için yola çıkmadan önce

Dünya Savaşı sonunda Kuzeydoğu Cephesi Müttefik Devletler'in talebi doğrultusunda 1914 Osmanlı-Rus sınırına çekilmişti. Bu sınır Ardeşen-Yusufeli-Oltu-Bayezit hattından geçiyordu. Sınırın öte yanında 1918'de Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti kuruldu. Doğu Cephesi'ndeki gelişmeler Rus İmparatorluğu'nun 1917 yılından sonra içinden geçtiği süreçle çok yakından alakalıdır. Şubat Devrimi ile yıkılan Çarlık rejimi Ekim Devrimi ile birlikte yerini Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'ne bırakır. Bu iktidar değişikliği hem Rusya içinde hem de uluslararası güçler nezdinde direnişle karşılaşır. Patlak veren ve çok kanlı geçen Rus İç Savaşı bu döneme denk düşer.

1920 Eylülünde Türk-Sovyet mutabakatının sağlanması üzerine 28 Ekim 1920'de Kâzım Karabekir komutasında harekete geçen Türk kuvvetleri, 10 gün süren bir harekât sonunda Ermenistan'ı kesin yenilgiye uğrattı. Bu harekâtta Türk tarafından 6 asker öldü, Ermeniler tarafında ise 95 asker öldü.[49] Ermenilerin talebi üzerine 3 Aralık'ta[46] imzalanan Gümrü Antlaşması ile Türk-Ermeni sınırı, 1878 öncesindeki Osmanlı-Rus sınır hattına çekildi. Bu sınır, bugünkü Türkiye-Ermenistan sınırıdır. 2 Aralık'ta Kızıl Ordu, Ermenistan'ı işgal ederek bağımsız Ermenistan'ın varlığına son verdi. Sonrasında 16 Mart 1921 günü imzalanan Moskova Antlaşması da iki ülke arasında önem taşıyan belgelerdendir. Bu antlaşmalar sürmekte olan Türk Kurtuluş Savaşı sırasında uluslararası kamuoyunda yasal olarak tanınan İstanbul Hükûmeti'ne rağmen Ankara Hükûmeti tarafından uluslararası alanda imzalandığı için diplomasi alanında da çok önemli yer tutar. Kazım Karabekir Paşa'nın kazandığı bu zafer sayesinde Kurtuluş Savaşı'nın cephelerinden biri ortadan kalkmış, böylelikle de Batı Cephesi'ne kuvvet ve silah kaydırılması mümkün hale gelmişti.

El-Cezire Cephesi[değiştir | kaynağı değiştir]

200px-Ali_Ihsan-Dadayli_Halid.jpg
 
Ali İhsan Paşa, Dadaylı Halid Bey ve Birleşik Krallık temsilcileri (Kuzey Irak, Kasım 1918)
Bu alt başlık {{{1}}} tarihinden beri geliştirilmeye ihtiyaç duyuyor.
Bu alt başlığın geliştirilmesi gerekiyor.

Birleşik Krallık ateşkes imzalanmasından sonra ilk iş olarak Musul'u işgal etti. Britanyalıların buraya gelmesi Musul Vilayetinde yaşayan insanları mutsuz etmişti. İnsanların ayaklanması pek de uzun sürmemiş, 23 Mayıs 1919'da Zaho'da Şeyh Mahmut Berzenci'nin önderlik ettiği bir ayaklanma meydana gelmişti. Birleşik Krallık modern silahları ile bu ayaklanmayı bastırmışlardı. Ancak bu ilk direnişin ardından 1920 yılında Telafer'de ayaklanma meydana geldi. Ancak yedek kuvvetlerin gecikmesi sonucunda ayaklanma İngilizler tarafından bastırıldı. Bu sıralarda dağlarda direniş devam ediyordu. Direniş sonucunda Revanduz kurtarılmıştı. Özdemir Bey komutasındaki Kuvâ-yi Milliye birliği ve Kürt Aşiretleri ile Musul bölgesine taarruza geçmiş ve Britanyalıları Derbent Muharebesinde bozguna uğratmıştı. Özdemir Bey'in kuvvetlerini bölmek için Britanyalılar sürgündeki Mahmut Berzenci'yi çağırmış. Fakat Mahmut Berzenci, Özdemir Bey ile anlaşmış ve isyan etmiştir. Bunun üzerine Birleşik Krallık geri çekilmiş ve aşiretler Süleymaniye'ye girmiştir. Fakat Boğazlar bölgesinde oluşan savaş durumu yüzünden buradaki birliklerin çoğu o bölgeye gitmiş ve kalan birlikler ile Britanyalılar arasında çatışma çıkmıştır. Çıkan çatışma sonucunda Özdemir Bey'in birlikleri Birleşik Krallık ordusu tarafından mağlup edilmiş ve Özdemir Bey İran'a çekilmiştir.

Güney Cephesi[değiştir | kaynağı değiştir]

Türk-Fransız Cephesi de denilen Güney Cephesi, millî kuvvetlerin Fransız, Cezayir ve Ermeni askerlerinden oluşan Fransız lejyoner birliklerine karşı verdikleri savaşı kapsamaktadır. Birleşik Krallık Musul, İskenderun, Kilis, Antep, Maraş, Elbistan ve Urfa’yı işgal ettiler. Fransızlar ise Adana, Mersin ve Osmaniye’yi işgal ettiler. İşgalin sonlandırılmasında Molla Mehmet Karayılan 6400 civarında şehit vererek Fransızlara kendi birliğinin onlarca misli kayıp verdirdi. Böylece Karayılan, Antep'te efsane oldu. Bugünkü Adana'nın ilçeleri Haçin (Saimbeyli), Sis (Kozan) ve Pozantı'da Fransızların halka büyük zulmü oldu; Fransızlar Haçin'de annelerinin gözleri önünde çocukları kaynattılar ve büyük mücadeleler cereyan etti. En sonunda yörenin yönetim merkezi olan Sis (Kozan) Sancağı 2 Haziran 1920 günü yöre insanlarınca kurtarıldı.[50]

Maraş’ta, Sütçü İmam’ın önderliğini yaptığı mücadele sonunda Maraş’ta tutunamayan düşman şehri terk etmek zorunda kaldı (12 Şubat 1920). Urfa şehrinde Ali Saip (Ursavaş) Bey tarafından teşkilatlandırılan Türk direnişi başarıyla sonuçlandı. Fransızlar 11 Nisan 1920’de şehri boşalttı. Antep halkı 1 Nisan 1920’de Fransızlara karşı ayaklandıysa da 9 Şubat 1921’de teslim oldu. Fransa, TBMM ile Ankara Anlaşması’nı imzalayarak Güney Bölgesi'nden çekildi.

Batı Cephesi[değiştir | kaynağı değiştir]

200px-British_landing_on_Mudanya.jpg
 
25 Haziran 1920'de Mudanya'ya çıkmayı bekleyen İngiliz askerleri
200px-Eski-S%C3%A9hir._Une_fil%C3%A9e_du
 
20 Temmuz 1921'de işgal edilen Eskişehir'deki Yunan birliği
200px-Turkish_infantryman_during_the_War
 
Türk piyadeler
200px-Atat%C3%BCrk_asker%C3%AE_birlikler
 
Kemal Paşa Türk kuvvetlerini denetliyor, İzmit, 18 Haziran 1922

Buradaki savaşlar, İzmir-Bursa-Balıkesir-Kütahya-Eskişehir hattında gerçekleşti. Müttefik Devletler tarafından 18 Nisan 1920'de Paris'in Sèvres banliyösünde ilan edilen Sevr Antlaşması Türkiye'den önemli bazı toprakların alınmasını ve Türk devletinin Müttefikler kontrolü altında bir tür yarı-bağımsız statüde yönetilmesini öngörmekteydi. Türk tarafının anlaşmayı imzalamayı Mîsâk-ı Millî'ye karşı bulduğu için Müttefikler, Yunan ordusunu Anadolu içine sevk ettiler.

Temmuz ayında Bursa, Ağustos'ta Uşak Yunanlar tarafından işgal edildi. Yunanlılar şehrin kuzey cenahını koruyabilmek için 13. Tümenlerini buraya konuşlandırdılar. Batı Cephesi'ndeki kuvvetlere komuta eden Ali Fuat Paşa, Gediz'deki tümeni baskın şeklinde bir saldırı ile yok etmeyin planlıyordu. Saldırı 24 Ekim 1920'de başladı ancak 11. ve 61. Fıkra'ların aynı anda harekete geçememesi, sis nedeniyle 11. Fıkra'nın ön hatlarında irtibat kurulmaması ve de Çerkez Ethem'in kuvvetlerinin saldırıya olumlu katkıda bulunamamaları sonucu taaruz başarısızlıkla sonuçlandı.[46] Bu başarısızlık düzenli ordunun gerekliliğini ortaya koydu.

Gelinen noktada Mustafa Kemal Paşa 9 Aralık 1920'de Ali Fuat Paşa'yı görevinden azledip Moskova'da elçi olarak görevlendirdi. Hemen ardından da Batı Cephesi'ni ikiye böldü. Cephenin kuzey kısmındaki birliklere Miralay İsmet Bey, güney kısmındaki birliklere ise Miralay Refet Bey komuta edecekti.

200px-After_Greek_atrocity_August_1922.j
 
Mağlup olup çekilirken Türk kasaba ve köylerini ateşe veren Yunanların ardından cepheye yetişen Türk sıhhiye birlikleri yaralıları taşıyor, Ağustos 1922
200px-T%C3%BCrk_s%C3%BCvari_birliklerini
 
Türk ordusunun İzmir'e girişi (9 Eylül 1922)

Batı Cephesi komutanlığına atanan İsmet Bey, Ocak 1921'de Birinci İnönü Muharebesi ve Mart 1921'de İkinci İnönü Muharebesi'nde Yunan ilerlemesini durdurdu. İnönü zaferleri, millî ordu projesinin başarısını kanıtlayarak TBMM hükûmetinin otoritesini pekiştirdi, Millî Mücadele'nin nihai zaferine olan güveni sağladı. 27 Mart'ta Afyon'un kaybedilmesi bu zafer duygusunu ancak kısmen gölgeleyebildi. Temmuz 1921'de Yunan Kuvvetleri Garp Cephesi ordularını Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde yenilgiye uğratarak çevirme harekatıyla yok etmek üzereyken, komutayı bizzat ele alan Mustafa Kemal ve Fevzi Paşa, Türk birliklerini süratle geri çekerek Sakarya nehri kıyılarına çektiler. Ancak 23 Ağustos - 13 Eylül arasında süren Sakarya Meydan Muharebesi ile Yunan taarruzu püskürtüldü.Halkın kendine güveni tazelendi,ayrıca kaybedilen subay sayısı fazla olduğu için Gazi Mustafa Kemal Paşa zaferden sonra bu savaşı "Subaylar Savaşı" olarak nitelendirdi. Bu zafer nedeniyle Başkomutan Mustafa Kemal Paşa TBMM tarafından Mareşal rütbesine yükseltildi ve Gazi payesi verildi. Nihayet 26 Ağustos 1922'de Afyon'un doğusundaki mevzilerden taarruza geçen Türk ordusu, 30 Ağustos'taki Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde Yunan ordusunu kesin yenilgiye uğrattı. Tamamen dağılan Yunan ordusunun boşalttığı Ege bölgesi birkaç gün içinde Türk kuvvetlerinin eline geçti. Nihayet 9 Eylül'de Türk orduları İzmir'e girerek Yunan işgaline son verdi.

Londra Barış Konferansı, Şubat 1921 ve Mart 1922[değiştir | kaynağı değiştir]

1921 yazında Londra Barış Konferansı ile müttefikler Sevr Antlaşmasını Ankara hükûmetine kabul ettirmek istediler. TBMM hükûmetinin kesin tavrı karşısında Yunan ordusu bu kez Ankara'yı ele geçirmek üzere harekete geçti. Sakarya Meydan Muharebesi bir güç gösterisi olarak gerçekleşti. Sonraki yıl 1922'nin ilk yarısı sonuçsuz barış müzakereleri ile geçti. Bu dönemde değiştirilmiş Sèvres Antlaşması ortaya atıldı. Bu yeni çözüm Sèvres hükümlerini yumuşatılmış şekli olmaktaydı.

Barışın sağlanması, Mart 1922 - Ekim 1923[değiştir | kaynağı değiştir]

Bu dönemde Büyük Millet Meclisi'nin etkinlikleri çizilen sınırların dünyaca kabulünü ve bu sınırlar içinde Cumhuriyet ile yönetilecek devletin ilanını kapsamaktadır.

Çanakkale Krizi ve Mudanya Mütarekesi, Eylül-Ekim 1922[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: Çanakkale Krizi ve Mudanya Mütarekesi

İzmir'in kurtuluşundan sonra Fahrettin Altay komutasındaki TBMM Süvari Kolordusu kuzeye yöneldi ve birkaç gün sonra Birleşik Krallık işgalinde bulunan Çanakkale Boğazı karşısında mevzilenerek Britanyalıların çekilmesi için bir ültimatom verdi. Çanakkale Krizi adı verilen bu olay üzerine, 15 Eylül'de başbakan David Lloyd George başkanlığında toplanan Birleşik Krallık kabinesinin Liberal Partili bazı üyeleri ültimatomu reddederek, Birleşik Krallık ile Türkiye arasında savaş çıkmasına yol açacak bir politika[51] benimsedi. Ancak Britanya kamuoyunun sert tepkisi üzerine koalisyon ortağı olan Muhafazakâr Parti hükûmetten çekildi. Lloyd George hükûmeti 19 Ekim'de düştü. 11 Ekim'de Birleşik Krallık ile Ankara hükûmeti arasında Mudanya'da ateşkes imzalandı. Ateşkes anlaşması en kısa zamanda İsviçre'nin Lozan (Lausanne) kentinde bir barış konferansı toplanmasını öngörüyordu. Bu süreçte ABD de bölgede bulundurduğu gemileri artırma yoluna gitmiştir. İzmir kurtarıldıktan 19 gün sonra ABD, 13 yeni savaş gemisinin Türkiye sularına gönderilmesini kararlaştırmıştır.[52] Toplam sayıları 20'yi aşan bu gemiler ancak Lozan Antlaşması'nın imzalanması ardından Türk denizlerinden çıkmışlardır. Zaten USS Scorpion adlı gemileri 1908-1923 arası Amiral Bristol komutasında istihbarat görevi dahil olmak üzere İstanbul'da bulunmuştur.

Saltanatın kaldırılması, 1 Kasım 1922[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: Saltanatın Kaldırılması
200px-Sultanvahideddin.jpg
 
Sultan Vahideddin İstanbul'dan Malta'ya gitmek üzere ayrılırken

1 Kasım'da TBMM, İstanbul hükûmetinin hukuki varlığına son vererek Türkiye'nin tek ve tartışmasız hakimi oldu.

Şeklen "halife" unvanını koruyan VI. Mehmet Vahdettin 10 Kasım'da son cuma selamlığına katılmış, ancak yaşamına ve özgürlüğüne yönelik tehditleri gerekçe göstererek 17 Kasım sabahı Boğaziçi'nde demirli bulunan Britanya zırhlısı ile Malta'ya gönderilmiştir. Bunun üzerine 19 Kasım'da TBMM, veliaht Abdülmecit Efendi'yi halife ilan etmiştir.

Lozan Barış Konferansı, Kasım 1922[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: Lozan Barış Konferansı

20 Kasım 1922'de toplanan Lozan Barış Konferansı'nda Türk delegeleri İsmet Paşa ve Dr. Rıza Nur Bey idi. 4 Şubat 1923'te konferans anlaşma sağlanamadan dağıldı. Türkiye'de, müzakere edilen anlaşmanın Mîsâk-ı Millî sınırlarından taviz verdiğini belirterek dayatılan koşullara direnen Meclisin feshedilerek yeni Meclis üyelerinin seçilmesi üzerine, 23 Nisan'da yeniden toplanan konferans, 24 Temmuz 1923'te Lozan Barış Antlaşması kabul edildi.

Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: Lozan Antlaşması

Bu antlaşma ile Türkiye Hicaz, Mısır, Suriye, Filistin, Irak, Kıbrıs ve On İki Ada üzerindeki tüm haklarından vazgeçti; Batı Trakya'da da bazı koşullarla Yunan egemenliğini kabul etti. Türkiye ayrıca İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının silahsızlandırılarak uluslararası bir komisyonun yönetimine bırakılmasını da kabul etti. Osmanlı borçlarının bir kısmı silinirken, bakiyesinin uzun vadede ve uygun koşullarla Türkiye tarafından ödenmesi de kabul edildi.

Türkiye'deki gayrimüslim azınlıklara uluslararası hukukun koruması altında bazı haklar tanındı. Buna karşılık Türkiye'nin idari, hukuki, adli ve mali konulardaki bağımsızlığı onaylandı. Ekonomik ve siyasi kapitülasyonlar ise tamamıyla kaldırıldı.

Antlaşmaya ekli bir protokolle, Türkiye'deki Rum azınlığı ile Yunanistan'daki Müslüman Türk azınlığın (bazı istisnalarla) zorunlu mübadelesine karar verildi.

Cumhuriyetin ilanı, 29 Ekim 1923[değiştir | kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: Türkiye'de cumhuriyetin ilanı

29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan "Cumhuriyet" önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verdi. Meclis önergeyi kabul etti. Böylece, Türkiye devletinin yönetim biçimi "Cumhuriyet", adı ise "Türkiye Cumhuriyeti" olarak belirlendi. Atatürk, kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk "Reis-i Cumhur"u (Cumhurbaşkanı) oldu.

Yardımlar[değiştir | kaynağı değiştir]

Sovyet yardımları[değiştir | kaynağı değiştir]

225px-Western_Front_31_March_1922_bis.jp
 
Kurtuluş Savaşı'nın sürdüğü sırada, Afyonkarahisar'da Mustafa Kemal Atatürk Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti heyetiyle çay molasında. Soldan sağa; Batı Cephesi Komutanlığı Kurmay Başkanı Asım Gündüz, Batı Cephesi Komutanı Tümgeneral İsmet İnönü, Sovyet Rusya temsilcisi K.K. Zvonarev, Sovyet Rusya büyükelçisi Semyon Aralov, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti temsilcisi İbrahim Ebilov ve Birinci Ordu Komutanı Ali İhsan, 31 Mart 1922 günü sabahı.
225px-Mustafa_Kamal_pa%C5%9Fa%2C_%C4%B0b
 
Savaşta Ankara Hükûmeti'ne destek veren Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin Türkiye temsilcisi İbrahim Ebilov (sağdan ikinci), Azerbaycan-Türkiye dostluk ilişkilerinin güçlendirilmesinde önemli bir rol oynadı. Girişimi ile Trabzon ve Samsun şehirlerinde Azerbaycan konsoloslukları açıldı. Ebilov'un verimli diplomatik faaliyeti ve doğrudan katılımı sayesinde Sovyet cumhuriyetleri ile Türkiye arasında bir dizi ikili ve çok taraflı antlaşma imzalandı. Nahçıvan'ın özerkliğinin temelini oluşturan 1921 Moskova ve Kars antlaşmalarını diğer Nahçıvanlı diplomat, Sovyet-Türk müzakerelerinde Azerbaycan delegasyonunun başkanı Behbud ağa Şahtahtinski ile birlikte Ebilov da imzaladı.

1917 yılında gerçekleşen Ekim Devrimi'nin ardından kurulan Sovyetler Birliği, Rus İç Savaşı (1918-1922) sürerken aynı yıllarda Anadolu süren Kurtuluş Savaşı'na yardımlarda bulundu. Bu dönemde yeni kurulan Sovyetler, batılı devletler ile savaşan Türkiye heyeti ile diplomatik ilişkiler geliştirdi ve Türkiye'ye para ve silah yardımı gönderdi.[53]

Moskova'dan gelecek yardımları organize edip ilk resmî sevkiyatı gerçekleştiren kişi Halil Kut oldu.[54] İstanbul'da tutuklu olan Halil (Kut), kaçarak Sivas'a geldi. Mustafa Kemal tarafından Nahçıvan üzerinden Azerbaycan'a gönderildi. Halil Kut, Dışişleri Bakanı Çiçerin ve yardımcısı Lev Karahan'la görüşüp antiemperyalist bir cephe önererek askerî ve mali yardım talep etti. Ardından Harbiye Komiseri Lev Kamenev ile de görüşülerek, gizli tutulmak kaydıyla bir milyon altın lira, 60 bin tüfek, 108 sahra topu ve 12 ağır top yardımı yapılmasında uzlaşıldı. Azerbaycan'daki (Enver Paşa'nın üvey kardeşi) Nuri (Killigil) Bey'in faaliyetleri[55] nedeniyle bir gecikme yaşansa da 2 Temmuz 1919 tarihinde yardım heyeti yola çıktı. Heyet yardımın ilk taksidi olan (125.000 lira karşılığı) 500 kg altın ve Çiçerin'in Mustafa Kemal'e yazdığı mektubu da yanında taşıyordu.[56] Halil Kut, 3 Ağustos 1920 tarihindeki raporunda, 6 sandık içinde, 500 kg altın para ile yola çıkıldığını, yanlarında iki müslüman Kızıl Ordu kurmay subayı ve 20 kadar asker olduğunu da yazmıştır.[57] Azerbaycan üzerinden Anadolu'ya geçerken Ermeni saldırıları nedeniyle yardımın tümünün toplu biçimde ulaştırılması mümkün olmadı. Heyet bölündü ve altınların üçte biri[58] Halil Kut tarafından Karaköse'de (bugünkü Ağrı) Tümen komutanı Cavit Bey'e (bir başka kaynağa[59] göre ise Kâzım (Orbay) Bey'e) teslim edildi.[60][61][62]

27 Ağustos günü Karaköse'ye varan Sovyet heyetinin getirdikleriyle birlikte toplam altın miktarı 400 kg oldu. Altının bir kısmı yolda terk edilmek zorunda kalmıştı.[56] Cavit Bey Sovyet heyetini 8 Eylül günü Erzurum'a ulaştırdı. Heyeti karşılayan Karabekir hemen Ankara'ya telgraf çekerek olumlu haberi bildirdi, 200 kg altını Doğu Cephesi'nin gereksinimleri için ayırdıktan sonra kalan 200 kg altını Sovyet heyetiyle birlikte Ankara'ya gönderdi.[57] Halil (Kut)'un olumlu görüşmelerinin ardından Anadolu mücadelesi için kritik önemde olan 4-11 Eylül 1919 tarihlerindeki Sivas Kongresi'ne Mahmudov adında bir Sovyet temsilcisi katıldı.[63][64]

Yardımların toplam miktarları hakkında kesin bilgiler yoktur ve var olan bilgi ve belgeler arasında tutarsızlıklar bulunmaktadır. Bunun temel nedeni, Ankara Hükûmetinin alınan yardımları mümkün olduğu kadar gizli tutmak istemesiydi. Özellikle Karadeniz yoluyla gelen yardımların bilinmesinin denetimleri artıracağından, bunun da yardımların ulaşmasında güçlük çıkaracağından endişe ediliyordu.[65] Ayrıca özellikle teslim sırasında kayıt tutulmadığı durumlar, askeri malzemelerin farklı isimlerde kaydedilmesi gibi unsurlar da belgelerdeki istatistiklerin birbiriyle uyumlu olmamasına yol açmıştır. Fakat genel kabul gören Sovyet belegelerine göre Sovyetler tarafından Kurtuluş Savaşı için yapılan toplam 125.000 TL değerindeki altın yardımının yanında, gönderilen silah ve mühimmat listesi şöyledir:[66][67][68]

Malzeme Adet
Tüfek 39.000
Makineli tüfek 327
Top 54
Fişek 63 milyon
Top mermisi 147.000
Avcı botu 2
El bombası 4.000
Kılıç 1.500
Gaz maskesi 20.000

1921 yılında da nisan, mayıs ve kasım aylarında üç bölüm şeklinde toplamda 6.500.000 altın ruble yardımı yapılmıştır. Sovyetler'in bu süre zarfında verdiği altın ruble yardımı toplamda 17.500.000 rubleyi bulmuştur.[69] 1922 yılında Josef Stalin ve Grigol Orconikidze gibi Gürcü liderler yardımın kesilmesini savunmuşlarsa da, Vladimir Lenin ve Lev Troçki yardımın sürmesini sağlamışlardır.[66]

Atatürk'ün Sovyet yardımları sonrasındaki görüşü şöyledir:[70]

  « Eğer Rusya’nın desteği olmasaydı yeni Türkiye’nin … istilacılar üzerindeki zafer kıyaslanmayacak kadar çok daha büyük kayıplarla kazanılabilirdi veya belki de hiç mümkün olmazdı. Rusya Türkiye’ye hem manevi, hem de maddi yardım göstermiş ve milletimizin bu yardımı unutması suç olur. »
 

Sovyetler'in Kurtuluş Savaşı'na katkısı, Büyük Taarruz öncesindeki rakamlara göre %35 dolayında olmuştur. Asıl büyük kazanımlar, başta İstanbul olmak üzere işgal altındaki yerlerden kaçırılan silah ve mühimmat, satın alımlar, imalat-ı harbiye ve Tekâlif-i Milliye Emirleri yoluyla temin edilmiştir.[71][72] Ayrıca 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması ile verilen siyasi destek de çok önemlidir.

Diğer[değiştir | kaynağı değiştir]

220px-Burnt_Locomotive%2C_U%C5%9Fak.jpg
 
Uşak'ta 6 Ocak 1923'te çekilmiş bir fotoğraf (Frédéric Gadmer, Albert Kahn Koleksiyonu). Yunan ordusu 1922 sonbaharında batıya doğru kaçarak kırları yok etti. Uşak'taki bu lokomotif, Yunan ordusunun geri çekilmesi sırasında bu bölgede meydana gelen tahribatı göstermektedir.

Birleşik Krallık, Batı Anadolu'yu işgal eden Yunanistan kuvvetlerine politik ve parasal destek vermiş fakat Yunan hükûmetinin ısrarlı talebine rağmen Yunan ordusunda danışman ve subay bulundurmaktan kaçınmıştır. Yunanistan'a Birleşik Krallık'ın askeri yardımı 1922 başlarında kesilmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında düzensiz Türk kuvvetleri Adana, Maraş, Antep ve Urfa'yı işgal eden Fransız ordusuna karşı savaşmıştır. Aralık 1919-Mayıs 1920 arasında altı ay süren çatışmalar, 31 Mayıs 1920'de ateşkes ile sonuçlanmıştır. Bu tarihten sonra Fransa uluslararası planda genellikle Ankara Hükümetini desteklemiş, Ekim 1921'de Anadolu'dan çekilen Fransız kuvvetleri, Türk tarafına önemli boyutta silah ve mühimmat teslim etmiştir.

1919 mayısında İzmir'in Yunanlarca işgalini kendi çıkarlarına yönelik bir saldırı olarak değerlendiren İtalya, Kurtuluş Savaşı süresince Türk tarafını desteklemiştir. 1919 yazında Kuşadası cephesinde Yunan ve İtalyan kuvvetleri çatışmıştır.

220px-Memory_of_Victory%2C_1925.jpg
 
1925'te Hasan Sabri tarafından hazırlanmış Hatıra-i Zafer. Başkumandan Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) üstte ve diğer generaller altta, soldan sağa: Halid Paşa (Karsıalan), Kemaleddin Sami Paşa (Gökçen), Nureddin Paşa (Konyar), Kâzım Paşa (Özalp), Ali İhsan Paşa (Sâbis), Kâzım Karabekir Paşa, İsmet Paşa (İnönü), Fevzi Paşa (Çakmak), Muhiddin Paşa (Akyüz), Refet Paşa (Bele), Cafer Tayyar Paşa (Eğilmez), Cevat Paşa (Çobanlı) ve Selahattin Âdil Paşa.
225px-Mill%C3%AE_M%C3%BCcadelenin_Y%C3%B
 
Türkiye hükûmeti tarafından savaşın 100. yılı için hazırlanmış logo

Dipnotlar[değiştir | kaynağı değiştir]

  1. ^ Ayrıntılı bilgi için Türk Kurtuluş Savaşı ve Amerika Birleşik Devletleri maddesi okunabilir.
  2. ^ Düzenli ordu kurulduğunda birliklerdeki mevcut subay ve er sayıları:[25]
    Batı Cephesi Komutanlığı: 1.728 subay ve 27.571 er
    Doğu Cephesi Komutanlığı: 1.425 subay ve 20.181 er
    Elcezire (Diyarbakır) Cephesi Komutanlığı: 700 subay ve 6.066 er
    3. Kolordu Komutanlığı: 477 subay ve 9.256 er
    Adana Havalisi K. Komutanlığı: 360 subay ve 11.212 er
    Kastamonu Havalisi Komutanlığı: 143 subay ve 2.527 er
    Ankara Komutanlığı: 399 subay ve 4.471 er
    --- Toplam: 5.232 subay ve 81.284 er (=86.516 asker)
  3. ^ Büyük Taarruz öncesi Ankara Hükûmeti'nin eli altında bulunan 6 milyona yakın halktan 270.000 kadar insan silah altına alınmıştı. Bu nüfustan 23 piyade tümeni, 6 süvari tümeni örgütlenmişti. Ayrıca 3 piyade alayı, 5 zayıf mevcutlu sınır alayı, bir süvari tugayıyla üç süvari alayı hesaba katılırsa 24 piyade ve 7 süvari tümeni eşdeğerinde sayılabilirdi. Doğu Cephesi'ne 2 piyade, 1 süvari tümeni, Erzurum ve Kars müstahkem mevkileri ve 5 sınır alayı (29.514 insan); El-Cezire Cephesi'ne (Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Fırat nehrinin doğusu) 1 piyade tümeni ve 2 süvari alayı (10.447 insan); Merkez Ordusu bölgesine 1 piyade tümeni ile 1 süvari tugayı (10.000 insan); Adana Dolayları Komutanlığı bölgesine 2 tabur (500 insan); Gaziantep bölgesine 1 piyade ve 1 süvari alayı (1000 insan); yurt içi birlik ve kurumlarına 12.000 insan ve birlik bırakıldıktan sonra Batı Cephesi'ne 18 piyade tümeni ve 5 süvari tümeni (bağımsız tugay ve alaylarla 19 piyade tümeni ve 5,5 süvari tümeni eşdeğerindedir) 207.942 asker getirilmişti.[26]
  4. ^ Savaş meydanında ölenler: 9.167 (662 subay ve 8.505 er)
    Yaralanma sonunda hastanede ölenler: 2.474 (75 subay ve 2.399 er)
    Hastalıktan hastanede ölenler: 22.690 (147 subay ve 22.543 er)
    Askere alma mıntıkalarında ölenler: 2.956 (118 subay ve 2.838 er)
    Kıtalarda muhtelif sebepten ölenler: 688 er
    --- Toplam: 37.975 ölü[39]
  5. ^ Yunanistan’ın elinde bulunan Türk harp esirleri konusunda Türk ve Yunan tarafları farklı rakamlar vermişlerdir. Yunan Kızılhaçı Türk esir sayısını 510 subay, 6.012 asker 309 sivil olmak üzere 6.813 olarak verirken, mübadeleye esas olan Türk esir sayısı ise 329 subay, 6.002 asker ve 15.742 sivil esir olarak belirtilmiştir. Fakat başka kaynaklara göre farklı esir sayıları mevcuttur.[41]

Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

  1. ^ Jelavich, Barbara (1983). History of the Balkans: Twentieth century. Cambridge University Press. s. 131. ISBN 978-0-521-27459-3. 
  2. ^ "Внешняя политика Азербайджана в годы cоветской власти" (PDF). 21 Aralık 2014 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Aralık 2014. 
  3. ^ "Atatürk, Nerimanov ve Kurtuluş Savaşımız". 24 Aralık 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Aralık 2014. 
  4. ^ Andican, A. Ahat (2007). Turkestan Struggle Abroad From Jadidism to Independence. SOTA Publications. s. 78–81. ISBN 908-0-740-365. 
  5. ^ Özbekistan'dan Gelen Bir Haber
  6. ^ a b c http://www.abdulvahapkara.com/tuerkstan-tuerklernn-kurtulu-savaina-ve-cumhuryete-katkilari/
  7. ^ The Place of the Turkish Independence War in the American Press (1918-1923), Bülent Bilmez: "...the occupation of western Turkey by the Greek armies under the control of the Allied Powers, the discord among them was evident and publicly known. As the Italians were against this occupation from the beginning, and started "secretly" helping the Kemalists, this conflict among the Allied Powers, and the Italian support for the Kemalists were reported regularly by the American press." ("...Batı Türkiye'nin İtilaf Devletleri'nin kontrolündeki Yunan ordularınca işgal edilmesi(nin yarattığı) ihtilaf aşikardı ve herkesçe biliniyordu. İtalyanlar bu işgale başından beri karşı çıktıklarında ve Kemalistlere "gizlice" yardım etmeye başladıklarında, İtilaf Devletleri arasındaki bu çatışma ve İtalyanların Kemalistlere verdiği destek, Amerikan basını tarafından düzenli olarak rapor edildi.")
  8. ^ Mütareke Döneminde Mustafa Kemal Paşa-Kont Sforza Görüşmesi, Mevlüt Çelebi
  9. ^ "Mustafa Kemal Paşa – Kont Sforza ve İtalya İlişkisi". 23 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ağustos 2019. 
  10. ^ "Türk İstiklal Savaşı'nda Ekonomik Sıkıntılar (10) Dış Ülkelerden Yapılan Para ve Silah Yardımları (b) Fransa'nın Yardımları". 22 Ocak 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Ocak 2020. 
  11. ^ Madagaskar Müslümanları İstiklal Savaşı’nda yanımızdaydı
  12. ^ "İki Halk Kahramanı M. Kemal Atatürk ve M. Ali Cinnah". 20 Eylül 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Eylül 2018. 
  13. ^ "Hindistan Müslümanlarının Milli Mücadelede Türkiye'ye Yardımları". Elbistan Kaynarca. 13 Aralık 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Haziran 2015. 
  14. ^ Raşid, Harun (1983). Patanların Tarihi (Cilt 3). 
  15. ^ https://www.dunyabulteni.net/tarihten-olaylar/dunya-muslumanlari-turkiyeye-boyle-yardim-etmisti-h312082.html
  16. ^ "Mustafa Kemal'in gizli Kuzey Irak harekâtı". 19 Aralık 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Aralık 2007. 
  17. ^ a b c d Western Society for French History. Meeting: Proceedings of the ... Annual Meeting of the Western Society for French History, New Mexico State University Press, 1996, sayfa 206.
  18. ^ Briton Cooper Busch: Mudros to Lausanne: Britain's Frontier in West Asia, 1918-1923, SUNY Press, 1976, ISBN 0-87395-265-0, sayfa 216.
  19. ^ "British Indian troops attacked by Turks; thirty wounded and British officer captured-- Warships' guns drive enemy back," New York Times (June 18, 1920).
  20. ^ "Allies occupy Constantinople; seize ministries; Turkish and British Indian soldiers killed in a clash at the War Office," New York Times (March 18, 1920).
  21. ^ "ABD "Türkiye'nin paylaşılması"nda nasıl rol almıştı". Odatv. 19 Mart 2014. 9 Temmuz 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 31 Mayıs 2016. 
  22. ^ https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/73976
  23. ^ İdris Yücel, Fransız Belgelerinde Son Halife Abdülmecid ve Türkiye'de Hilafetin Kaldırılması, Atatürk Yolu Dergisi, Sayı 61, Güz 2017.
  24. ^ News Times, sayı 6, sayfa 6, Şubat 2011 27 Nisan 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  25. ^ a b c d Genelkurmay Başkanlığı, Türk İstiklal Harbinde Batı Cephesi, C.II, 2. Kısım, Ankara 1999, sayfa 225
  26. ^ a b Celâl Erikan, Rıdvan Akın: Kurtuluş Savaşı tarihi, Türkiye İş̧ Bankası Kültür Yayınları, 2008, ISBN 9944884472, sayfa 339
  27. ^ Lord Kinross, Ataturk, 1969, ISBN 0-688-01084-9, sayfa 154
  28. ^ Ground Warfare: an International Encyclopedia, 1, ABC-CLIO, 2002, s. 337, ISBN 1-57607-344-0 .
  29. ^ Atilla Kollu, Büyük Zafer (Öncesi ve Sonrası İle) 10 Haziran 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Atatürk Araştırma Merkezi, (Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı 24, Cilt VIII, Temmuz 1992), Kaynaktan= Türk ordusu: 8.658 subay ve 199.283 er (=207.941 asker), Yunan ordusu: 6.546 subay ve 218.432 er (=224.978)
  30. ^ A. A. Pallis: Greece's Anatolian Venture - and After, Taylor & Francis, sayfa 56 (dipnot 5). (İngilizce)
  31. ^ T. Walter Williams: When Greek meets Turk; How the Conflict in Asia Minor Is Regarded on the Spot - King Constantine's View, The New York Times, 10.09.1922 tarihli makale. (İngilizce)
  32. ^ Isaiah Friedman: British Miscalculations: The Rise of Muslim Nationalism, 1918-1925, Transaction Publishers, 2012, ISBN 1412847109, s. 239.
  33. ^ Charles à Court Repington: After the War, Simon Publications LLC, 2001, ISBN 1931313733, s. 67.
  34. ^ a b Ronald L. Tarnstrom: Balkan battles, Trogen Books, 1999, ISBN 0922037140, s. 107.
  35. ^ Halil Aytekin, Kıbrıs’ta Monarga (Boğaztepe Ermeni Lejyonu Kampı), Türk Tarih Kurumu Basımevi-2000, s. 97.
  36. ^ Anahide Ter Minassian: La république d'Arménie. 1918-1920 La mémoire du siècle., éditions complexe, Bruxelles 1989 ISBN 2-87027-280-4, p. 220
  37. ^ Dr. Yunus Kobal: Milli Mücadele'de İç Ayaklanmalar, Hacettepe Üniversitesi
  38. ^ kurtulussavasi.org, Savaşlar ve Antlaşmalar: TBMM'ye karşı ayaklanmalar 13 Ekim 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  39. ^ a b c Ergün Aybars, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 1, Ege Üniversitesi Basımevi, 1986, ss. 341-348.
  40. ^ Osman Akandere, 1923 Yılı Ortalarında Uluslararası Kızılhaç Komitesince Görevlendirilen Heyetin Anadolu’daki Teftiş Gezileri ve Hazırladıkları Rapor, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 53, Cilt: XVIII, Temmuz 2002
  41. ^ a b Ahmet Özdemir, Savaş esirlerinin Milli mücadeledeki yeri, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Cilt: 2 Sayı: 6 Yayın Tarihi: 1990, ss. 325-333 (PDF ss. 5-13).
  42. ^ Επίτομος Ιστορία Εκστρατείας Μικράς Ασίας 1919–1922 (Abridged History of the Campaign of Minor Asia), Directorate of Army History, Athens, 1967, Table 2 (Yunanca)
  43. ^ Ali Çimen, Göknur Göğebakan: Tarihi Değiştiren Savaşlar, Timas Yayınevi, ISBN 9752634869, 2. Cilt, 2007, s. 321.
  44. ^ Pars Tuğlacı: Tarih boyunca Batı Ermenileri, Pars Yayın, 2004, ISBN 975-7423-06-8, s. 794.
  45. ^ Christopher J. Walker, Armenia: The Survival of a Nation, Croom Helm, 1980, s. 310.
  46. ^ a b c d e Jowett, S. Philip, Kurtuluş Savaşı’nda Ordular 1919-22, çev. Emir Yener, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015.
  47. ^ a b c Zekeriya Türkmen İstanbul’un İşgali ve İşgal Dönemindeki Uygulamalar (13 Kasım 1918-16 Mart 1920), ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 53, Cilt: XVIII, Temmuz 2002
  48. ^ "Temsil Heyetinin 16 Mart 1920 Tarihli Genelgesi". 22 Haziran 2002 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Haziran 2002. 
  49. ^ İSTİKLÂL HARBİ'NİN ANA HATLARI 14 Ağustos 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Türk Tarih Kurumu
  50. ^ Tarihçi Cezmi Yurtsever
  51. ^ İşgal Kuvvetlerinde Ek Donanma ve Birlikler
  52. ^ İzmir'in Kurtuluşundan 19 Gün Sonra Gönderilen 12 ABD Gemisi
  53. ^ 29 Mayıs 2020 tarihli soL Haber Portalı haberi, 29 Mayıs 2020 tarihinde erişilmiştir
  54. ^ Pakman, Bülent (Aralık 2015). "Kurtuluş Savaşına Sovyet Yardımı". 22 Temmuz 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Temmuz 2017. 
  55. ^ Yüceer, Nasır (2002). Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Ordusu'nun Azerbaycan ve Dağıstan Harekâtı. Ankara: Gnkur. Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı yayınları. s. 44. ISBN 9789754090758. 
  56. ^ a b Yerasimos, Stefanos (2000). Kurtuluş Savaşı'nda Türk-Sovyet İlişkileri. İstanbul. ss. 150-151. 
  57. ^ a b Karabekir, Kâzım (1988). İstiklâl Harbimiz. İstanbul. s. 799. 
  58. ^ Atakan, Rauf (1988). "Türk İstiklâl Harbinde İdarî Faaliyetler ve Lojistik". Askeri Tarih Bülteni, 25. Ankara. s. 104. 
  59. ^ Aslan, Yavuz (2002). "Bolşeviklerle İlişki Kurmak Amacıyla Oluşturulan Bir Siyasi Kuruluş: Türk Komünist Fırkası (1920)". Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 6. İstanbul. s. 45. 
  60. ^ Cebesoy, Ali Fuat (1982). Moskova Hatıraları. Ankara. ss. 177, 428, 452. 
  61. ^ Çalışkan, Ülkü (2006). "Türk Kurtuluş Savaşında Sovyet Rusya'nın Malî ve Askerî Yardımları". Karadeniz Araştırmaları, 9. ss. 36-42. 
  62. ^ TBMM Gizli Celse Zabıtları I. İstanbul. 1999. ss. 72,73. 
  63. ^ Kaymak, Erol. Sultan Galiyev ve Sömürgeler Enternasyonali. s. 78. 
  64. ^ Benhür, Çağatay. "1920'li Yıllarda Türk-Sovyet İlişkileri: Kronolojik Bir Çalışma". Türkiyat Araştırmaları Dergisi. s. 279. 
  65. ^ Mütercimler, Erol (1992). Kurtuluş Savaşı'nda Denizden Gelen Destek Sovyetler Birliği'nden Alınan Yardımlar Kuva-yı Milliye Donanması. İstanbul. ss. 110-112. 
  66. ^ a b Armaoğlu, Fahir (1975). Siyasi Tarih 1789-1960. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi yayınları. s. 634. 
  67. ^ Çukurova, Bülent (1994). Kurtuluş Savaşı'nda Haber Alma ve Yeraltı Çalışmaları. Ankara: Ardıç Yayınları. s. 81. ISBN 9789757902164. 
  68. ^ Göktaş, Faysal (7 Mart 2014). "Türkiye Kurtuluş Savaşı'nda S.S.C.B yardımları". Sol.org.tr/. 25 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Temmuz 2017. 
  69. ^ Müderrisoğlu, Alptekin (1990). Kurtuluş Savaşı'nın Malî Kaynakları. II. Ankara. ss. 522-523. 
  70. ^ "Rusya Federasyonu Türkiye Büyükelçiliği internet sitesi". Rusya Federasyonu'nun Türkiye Büyükelçiliği. 9 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Temmuz 2017. 
  71. ^ Ataşer, Rıfkı (2003). Milli Mücadele Döneminde Sovyet Yardımı ve Türk-Rus İlişkilerinde Kafkasya'nın Yeri. Ankara. ss. 530-531. 
  72. ^ Aydın, Mesut (1992). Milli Mücadele Döneminde TBMM Hükümeti Tarafından İstanbul'da Kurulan Gizli Gruplar ve Faaliyetleri. İstanbul: Boğaziçi Yayınları. s. 267. ISBN 9789754510737. 
  73. ^ TRT Haber, Erişim: 13.11.2008

Dış bağlantılar[değiştir | kaynağı değiştir]

Vikipedi'nin kardeş projelerinden
Türk Kurtuluş Savaşı
hakkında daha fazla bilgi edinin
Commons'ta ara Commons'ta dosyalar
Vikisöz'de ara Vikisöz'de alıntılar

ı

 
   
   
 

 

 
 
 
 
 

 

 

 

 
 
 
 

 

 

 

 

 

 
 
 
 
 
 

 

 

 

 

 

   
 
 
 

 

 

 

 
 

 

 

 

 
 

 

 
   
 

 

 
 

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...