Jump to content

Allah neden kendi zatına hamd ediyor?


Recommended Posts

Allahu Teala'nın Kuranı Kerim'deki ilk sure olan Fatiha'nın ilk ayetinde kendi zatına hamdetmesini bazı ateist arkadaşlar çirkin bulmuş ve bu konuyu foruma taşımışlardı. Onlara göre Allah niye kendisini methediyor, buna niye ihtiyaç duyuyor haşa bu megolamanlık değil de nedir diye bize karşı Allah'ı aciz göstermeye çalışmışlardı.

Üstelik İslam dininde biz müslümanların kendimizi övmesi yasaklanmışken:

"O halde kendinizi övmeyin (temize çıkarmayın). O, takva sahibi olanları, en iyi bilendir." (en-Necm, 53/32)

Hatta Peygamberimiz de el-Mikdad'ın rivayet ettiği bir hadisinde:"Övücülerin yüzlerine toprak saçınız." diye buyurmuşken Allah niye kendi zatına hamd ederek Kuran'a başlıyor.

Buna göre "el-hamdülillahi rabbi'l-âlemin (hamd âlemlerin Rabbi Allah'adır)" buyruğunun anlamları:

1- Âlemlerden hiçbir kimse bana hamdetmeden önce ben kendi zatımı hamd etmiş (övmüş) bulunuyorum. Ezelden beri benim kendime hamdedişim herhangi bir sebebe bağlı değildir. Fakat insanların bana hamdetmelerinin birtakım sebeplerle yapılma şaibesi vardır.

2- Şanı yüce Allah, kullarının kendisini hamdetmekten aciz olduklarını bildiğinden dolayı ezelde kendi zatını kendi zatı ile ve kendi zatı için hamdetmiştir. O bakımdan onun kulları bu konuda bütün güçlerini ortaya koyacak olsalar dahi O'na hamdetmekten aciz kalırlar. Peygamber efendimizin: "Ben sana yapılması gereken bütün övgüleri sayıp dökemem" buyruğu ile bu konudaki aczini nasıl ortaya koyduğuna dikkat çekelim.

3- Yüce Allah kullarına nimetlerinin çokluğunu onların ise gereği gibi kendisine hamdedebilmekten acizliklerini bildiğinden dolayı - lütuf ve minnetin ağırlığını üzerlerinden kaldırdığı için sahip oldukları nimetlerden daha rahat ve huzurlu bir şekilde faydalanabilsinler diye -onlar yerine kendi zatını ezelde hamdetmiş, övmüştür.

4- Şanı yüce Allah'ın kendi zatını övüp senada bulunması, bunu kullarına öğretmek içindir. Buna göre "el-hamdülillah"ın manası: "el-hamdülillah deyiniz" şeklinde olur. Taberî der ki: "el-hamdülillah" şanı yüce Allah'ın kendisine yaptığı bir sena ve övgüdür. Ayrıca bunun kapsamı içerisinde kullarına kendisine övgüde bulunmalarını emretmektedir. Adeta: el-hamdülillah deyiniz, demiş gibi olur.

5- Sanki kul, "Bana ister ver, ister verme, senin nimetlerin bütün âlemlere ulaşıyor Sen, en büyük hamde lâyıksın" der.

6- Hamd-ü sena Allahu Teâlâ'nın hakkı ve mülküdür. Muhakkak ki Cenâb-ı Hakk, kullarına olan sonsuz nimet ve lütufları sebebiyle hamde lâyık ve müstehak olan yegâne varlıktır.

Eğer, "Nimet veren, kendisine nimet verilenden; hoca, öğrenciden ve âdil hükümdar da halkından gelecek hamde müstehak değil midir? Nitekim Hz. Peygamber (sas) "İnsanlara hamdetmeyen (teşekkür etmeyen), Allah'a da hamdetmemiş olur buyurmuştur, denilirse deriz ki; nimet vermek suretiyle başkasına in'âm eden herkes bilmelidir ki, gerçek nimet veren Allah Teâladır. Çünkü, şayet Cenâb-ı Hakk, başkasına ın'âmda bulunan kimsenin kalbinde bu temayülü yaratmamış olsaydı, o kişi ikramda bulunmaya yönelmezdi; şayet Allah Teâlâ, bu nimeti yaratmasa, nimet veren kimseyi bu nimete mâlik kılmasaydı ve kendisine nimet verilen kimseye de bu nimetten istifade imkanı vermeseydi, bu nimetten faydalanamazdı. İşte bu sebeble, gerçek nimet verenin sadece Allah Teâlâ olduğu ortaya çıkar.

Şayet Allah Teâlâ, nimet veren kimsenin kalbinde, nimet verme duygusunu yaratmamış olsaydı, o kimse nimet vermezdi. Öyleyse, gerçekte nimet veren, bu duyguyu yaratan Allahu Teâlâ'dır.

7- Başkasına nimet veren herkes, buna ister mükâfaat ister övgü, ister bir hakkı elde etmek, isterse nefsini cimrilik ahlâkından kurtarmak için olsun, bir karşılık ister. Yaptığına bir karşılık isteyen kimse ise, ın'amda bulunmamış olur Binâenaleyh gerçekte hamde müstehak olamaz. Cenâb-ı Hakk ise zatı gereği kâmildir. Zatı gereği kâmil olan, kemâl istemez. Çünkü elde edilmişi elde etmek imkânsızdır. Öyleyse O'nun ikram ve bağışları sırf cömertlik ve katıksız ihsandır. Bu sebeble de O, hamde müstehaktır. Böylece hamde ancak Allah Teâlâ'nın müstehak olduğu ortaya çıkar

8- Her nimet, varlığı mümkün olan mevcudat zümresindendir. Her varlığı mümkün olan ise, ister doğrudan, ister dolaylı olsun, Hakk Teâlâ'nın yaratmasıyla var olur. Bu da her nimetin Allah'tan olduğu neticesini verir. Cenâb-ı Hakk: "Sizde olan her nimet Allah'tandır" (Nahl. 53) ayeti de bu manayı teyid etmektedir. Hamdin manası, ancak ın'âma karşılık bir övgü ve senadır, in'âm, ancak Allah Teâlâ'dan olduğuna göre Allah'dan başka hamde müstehak olan hiç bir varlığın olmadığını kesin olarak söylemek gerekir.

9- Allah Teâlâ'nın insana olan nimetleri, insan aklının vâkıf olamayacağı kadar çoktur. Nitekim Cenâb-ı Hakk, "Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız." (Nahl 18) buyurmuştur. İnsanın Allah'ın nimetlerine vâkıf olması imkânsız olunca, bu nimetlere lâyık bir hamde, şükre ve sena'ya muktedir olamayacağı da ortaya çıkar.

10- İnsanın, Allah'a karşı hamd ve şükrü eda edebilmesi, ancak Allah'ın onu buna muktedir kıldığında mümkün olur. Allah Teâlâ, onun kalbinde hamd ve şükre yönelik bir duygu yarattığında ve önündeki bütün engeller kalktığında, bunların hepsi Allah'ın birer inâmı olur. Buna göre, kulun, Allah'ın şükrünü edâ edebilmesi, ancak Allah Teâlâ'nın ona vereceği büyük bir nimet sayesinde mümkün olabilir.

11- Cenâb-ı Allah, "Hamd Allah'a mahsustur" sözünün yerine, "Allah'a hamdediniz" dememiştir. Çünkü O "Allaha hamdediniz" demiş olsaydı, insanlara güçlerinin yetmeyeceği bir mükellefiyet vermiş olurdu. Ama, "Hamd Allah'a mahsustur" deyince bunun manası, tam hamd, O'nun hakkı ve mülküdür. İnsanlar, ister yerine getirebilsinler ister getiremesinler, bu böyledir.

Dâvûd (a.s.)'un şöyle dediği nakledilir: "Yâ Rabbi, Sana nasıl şükretmiş olurum ki! Benim Sana şükrüm de, ancak Senin nimet vermenle tamamlanır. Bu nimet de beni bu şükre muvaffak kılmandır."

Bunun üzerine Hakk Teâlâ şöyle nıdâ etti: "Bana şükretmekten âciz olduğunu anladığına göre, takatin ve gücüne göre şükretmiş oldun."

"Hamd Allah'a mahsustur" lafzı çok şerefli ve yüce bir kelimedir. Ancak yerinde kullanmak gerekir Aksı halde elde edilmek istenene ulaşılmaz.

es-Serıyyü's-Sakatî'ye "Taatı nasıl yapmak gerekir'' denildi de O; "Bir kere elhamdülillah" dediğim için, otuz yıldır Allah'a istiğfar ediyorum" dedi.

Ona; "Bu nasıl iş?" denilince, şu cevabı verdi: "Bağdad'da bir yangın çıkmıştı. Birçok dükkan ve ev yandı. Bana, dükkânımın yanmadığı haber verilince "Hamd Allah'a mahsustur" demiştim. Bunun manası, bütün dükkânlar yanarken, dükkânımın yanmamış olmasına sevinmemdı. Halbuki din kardeşliği ve insaniyet bu hale sevinmememi gerektiriyordu, işte bundan dolayı, bu hamdim sebebiyle otuz senedir istiğfar ediyorum. Bu sebeble hamd her ne kadar kıymeti yüce bir kelime ise de onu yerinde söylemek gerekir."

12- Atamız Hz. Âdem'in söylediği ilk söz Elhamdulillah dır. Cennetliklerin söylediği son söz de Elhamdulillah dır. Birincisi şöyle olmuştur: Ruh Hz. Ademin göbeğine ulaşınca, aksırdığında, dedi. İkincisi ise, Cenâb-ı Hakk'ın " "Cennetliklerin en son duaları, Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur, demeleridir" (Yûnus. 10) sözüdür. Buna göre, bu âlemin başlangıcı ve sona erişi de, Hamd'e dayanır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...