Jump to content

C İ L B A B


Recommended Posts

Ahzab 59- Ey o Peygamber! Zevcelerine ve kızlarına ve müminlerin kadınlarına hep söyle: cilbâblarından üzerlerini sıkı örtsünler, bu onların tanınmalarına, tanınıp da eza edilmemelerine en elverişli olandır, bununla beraber Allah bağışlayandır , merhamet buyurandır."

Ayetin ve Cilbaba Bürünme Emrinin Nüzul Sebebi:

Arap kadınlarının açılıp saçılmak adetleri vardı. Cariyelerin yaptığı gibi yüzlerini örtmezlerdi. Bu ise, erkeklerin onlara bakmalarına ve onlar hakkında çeşitli düşüncelere kapılmalarına sebep oluyordu. Yüce Allah, Rasûlüne, hanımlara dışarıya ihtiyaçlarını görmek üzere çıkmak istediklerinde üzerlerine cılbablarını alarak çıkmalarını emretmesini emretti. (Evlerde) tuvaletler yapılmadan önce ihtiyaçları için meskûn olmayan yerlere çıkar giderlerdi. Verilen bu emir ile hür kadınlar ile cariyeler arasındaki fark ortaya çıkacak, hür kadınlar tesettürleriyle tanınacaklardı. Böylelikle gençler ya da yaşlılar onlara söz söylemekten uzak kalacaklardı.

Bu âyetin nüzulünden önce mü'minlerin hanımlarından herbir kadın ihtiyacını görmek için dışarı çıkar, bazı günahkârlar cariye olduğunu zannederek ona karşı çıkıverirdi. Hanım bunun üzerine sesini yükseltince, o da çeker giderdi. Mü'min erkekler durumdan Peygamber (sav)'a şikâyette bulundular. Âyet-i kerîme de bu sebeble nazil oldu. Bu anlamdaki açıklamaları el-Hasen ve başkaları yapmıştır.

Buhari, Hz. Âişe'den naklediyor: Hz. Şevde örtüsüne büründükten sonra ihtiyacı için dışarı çıktı. Hz. Şevde iri yapılı bir kadın olup kendisini tanıyan kimseler için gizlenemeyecek durumda idi. Hz. Ömer (r.a.) kendisini görmüş ve ona:

- Ya Sevde! Vallahi bize karşı kendini gizleyemiyorsun. Nasıl dışarı çıkacağına dikkat et, dedi.

Hz. Sevde diyor ki: Eve döndüm. O sırada Rasulullah (s.a.) evde idi, akşam yemeği yiyordu. Elinde bir et parçası vardı. İçeri girdim. Peygamberimiz (s.a.)'e:

- Ya Rasulallah! Ben ihtiyacım için dışarı çıktım. Bana Ömer şöyle şöyle dedi, dedim.

Hz. Sevde devam ediyor: Bunun üzerine Allah ona vahiy indirdi. Az sonra vahiy hali kalktı. Et parçası hâlâ elinde idi. Onu yere koymamıştı. Peygamberimiz (s.a.) buyurdu ki:

- Size izin verildi. Ancak ihtiyacınız için dışarı çıkabilirsiniz.

Cilbab:

"Cilbablarını..." buyruğunda geçen "el-celâbib; cilbablar" lafzı "cilbâb"ın çoğuludur. Bu ise, başörtüsünden daha büyükçe bir örtüdür. İbn Abbas ve İbn Mes'ud'dan gelen rivayete göre bu, ridâ (elbisenin üstüne giyilen üst elbisedir, bunun kina' (başörtüsü) olduğu da söylenmiştir. Sahih olan şudur: Cilbab bütün vücudu örten elbise, demektir. Müslim'in Sahih'indeki rivayete göre Ummu Atiyye'den şöyle dediği kaydedilmiştir. Ey Allah'ın Rasûlü dedim: Bizden herhangi birimizin cilbabı yoksa (ne yapsın?) Peygamber: "Kızkardeşi ona kendi cilbabını giyinmek üzere versin." diye buyurdu.

Cilbabın Örtülmesi Keyfiyeti:

İnsanlar cilbabın nasıl örtüleceği hususunda farklı görüşlere sahiptirler, ibn Abbas ve Abîde es-Selmanî şöyle demişlerdir: Kadın sadece kendisiyle önünü görebileceği bir tek gözü dışında bu örtüye bürünür. Yine İbn-Abbas ve Katade şöyle demişlerdir: Kadın bunu alnının üzerinden büker ve bağlar, sonra da burnunun üzerinden onu çevirir. İsterse iki gözü görülsün. Şu kadar var ki, cilbab göğsü ve yüzün büyük bir bölümünü örtmelidir. el-Hasen dedi ki: (Cilbab ile) yüzünün yarısını örter.

Rivayette sabit olduğuna göre Peygamber (sav) bir gece uyanmış ve şöyle buyurmuştur: "Allah'ı tenzih ederim. Bu gece ne fitneler indi, bu gece ne hazineler açıldı! Kim şu odalarda yatan kadınları uyandıracak? Dünyada nice giyinik kadın vardır ki ahirette çıplak kalacaktır. "

Rivayete göre Dıhye el-Kelbî, Herakliyus'un yanından geri döndüğünde Peygamber (sav), ona Kubtî diye bilinen bir elbise, vermiş ve şöyle buyurmuştu: "Bunun bir parçasını sen kendine bir gömlek yap. Hanımına da onun bir parçasını ver, onunla örtünsün." Sonra ona şöyle buyurdu: "Ona vücud çizgilerini göstermemesi için bu elbisenin altına bir şeyler giyinmesini de emret. "

Ebu Hureyre hanımların ince elbiseler giymelerini sözkonusu etmiş ve şöyle demiştir: (Böyle giyinenler) giyinmiş çıplaklar, nimet içinde bedbaht olanlardır.

Temimoğullarının hanımları Âişe (r.anha)'ın huzuruna üzerlerinde ince elbiseler bulunduğu halde girdiklerinde Âişe (r.anha) onlara şöyle demiştir: Eğer sizler mü'min hanımlar iseniz şunu biliniz ki, şu elbiseler mü'min hanımların giyecekleri elbiseler değildir. Şayet mü'min değil iseniz bu elbiselerle faydalanıyorsunuz.

Bir gelin Âişe (r.anha)'ın huzuruna getirildi. Üzerinde uspura boyanmış, kubtî bir örtü vardı. Âişe onu görünce, şöyle demişti: Bunu giyen bir kadın en-Nur Sûresi'ne iman etmiyor demektir.

Peygamber (sav)'dan da şöyle buyurduğu sabit olmuştur: "Giyinmiş fakat çıplak, kendisi meyleden ve başkalarını meylettiren, başları hörgüçleri yana yatmış deve hörgüçlerini andıran kadınlar, ne kendileri cennete girerler, ne de cennetin kokusunu alırlar. "

Ömer (r.a) da şöyle demiştir: Bir kadının dışarıda görülecek bir ihtiyacı varsa, onu, kendisinin eski püskü elbisesini ya da komşusunun eski elbisesini giyinip kimseye görünmeden tekrar evine geri dönünceye kadar kimse onun çıkıp gittiğini bilmeden, çıkıp gitmesini engelleyen nedir?

Tanınmamaya Çalışmaları:

"Bu, onların tanınıp incitilmemeleri için daha uygundur" buyruğunda kastedilen, hür kadınlardır. Tâ ki cariyelerle karıştırılmasınlar. Çünkü hür kadınlar olarak tanındıkları takdirde hürlüğün mertebesi göz önünde bulundurularak en ufak bir tepki veya kötü bir davranışla karşılaşmazlar ve böylelikle kimse onlara umutlanarak bakmaz. Burada maksat kadının kim olduğunun bilinmesi değildir. Ömer (r.a) başını örten bir cariye gördüğü takdirde, elindeki asa ile ona vururdu. Böylelikle o, hür kadınların kıyafetinin gereği gibi korunmasına çalışırdı. Şöyle de denilmiştir: Şu anda hür kadın olsun, cariye olsun hepsinin tesettüre bürünmeleri ve başlarını örtmeleri gerekir. Nitekim Rasûlullah (sav)'ın ashabı, Rasûlullah (sav)'ın vefatından sonra hanımların mescidlere gitmelerini engellemişlerdir. Oysa Peygamber (sav): "Allah'ın kadın kullarını, Allah'ın mescidlerine gitmekten alıkoymayınız." diye buyurmuştur. Öyle ki Âişe (r.anha) şöyle demişti: Şayet Rasûlullah (sav) şu çağımıza kadar yaşamış olsaydı, hiç şüphesiz bu kadınları mescide gitmelerini engellerdi.

İbni Sa'd Tabakat'ta Ebû Malik'ten naklediyor: Peygamberimiz (s.a.)'in hanımları geceleri ihtiyaç için dışarı çıkıyorlardı. Münafıklardan bazı kimseler onların peşinden yürüyor, onlar da bundan rahatsız oluyorlardı. Bunu Peygamberimiz'e şikâyet ettiler. Münafıklara bu durum iletildi. Münafıklar: Biz sadece cariyelerin peşinden gidiyoruz, dediler. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.

İbni Abbas diyor ki: Allah müminlerin hanımlarına ihtiyaç için evlerinden dışarı çıktıklarında yüzlerini başlarından itibaren "cilbab" ile kapatmalarını ve sadece bir gözlerini göstermelerini emretti.

İbni Cerir'in rivayetine göre Muhammed b. Şirin diyor ki: Abîde es-Selmanî'ye "Dış örtülerini üzerlerine alıp örtsünler." ayetini sordum. Yüzünü ve başını örttü, sadece sol gözünü açıkta bıraktı.

Abdürrezzak ve İbni Ebî Hatim, Ümmü Seleme'den rivayet ediyorlar: Bu ayet, "Dış örtülerini üzerlerine alıp örtsünler." ayeti nazil olunca ensa-rın hanımları sükûnet içerisinde, sanki başlarının üzerinde kargalar varmış gibi, üzerlerinde giydikleri siyah elbiseler olduğu halde dışarı çıktılar.

Şer'î hükümlerin iyice yerleşmesinden sonra inen bu ayetin gayesi emredilen tesettürün mutlaka kapanması gerekli yerlere ilâve olarak emredilen dış örtülerdir. Bu emir kadını töhmet ve kuşkudan uzaklaştıran, fasık erkeklerin sarkıntılıklarından koruyan güzel bir edeptir.

Şer'î tesettür, altındakini göstermeyecek şekilde bir elbise ile vücudun tamamını örten dış elbisedir. Kadın evinde kocasının yanında dilediği şekilde giyinebilir.

1- Örtüye bürünme ve tesettür emri genel bir emir olup bütün kadınları içine almaktadır. Tesettür, kadının vücut hatlarını belirtmeyecek şekilde olmalıdır. Ancak kadının kocasıyla beraber olduğu durum bundan müstesnadır. Bu durumda kadının dilediği şeyi giyme hakkı vardır.

Katade ve İbni Abbas ikinci bir rivayette şöyle diyor: Bu şekil, kadının iki gözü görünse de örtüyü alnının üzerinden geçirip bağlaması, sonra da burnunun üzerinden geçirmesidir. Fakat yüzün büyük bir kısmı ve göğüs örtülecektir. Hasan-ı Basrî diyor ki: Kadın yüzünün yarısını örtecektir.

İbnü'l-Cevzî, Taberî, İbni Kesîr, Ebu Hayyan, Ebu's-Suud ve Cessas, Razî gibi âlim ve müfessirler "cilbabın örtülmesi" ifadesini, yabancı erkeklere karşı, ya da kadınların ihtiyaç için evden çıkmaları anında yüzlerini, saçlarını ve bütün bedenlerini örtmeleri şeklinde tefsir etmişlerdir.

Bakın peygamber efendimiz Ebu Muhammed Abdurrahman Bin Amr Bin el As (r.a) efendimizin rivayet ettiği bir hadislerinde şöyle buyurur:

“Hiç birinizin gönlü, arzusu, hevesi benim getirip tebliğ ettiğim şeylere tabi olmadıkça mü’min olmuş olamazsınız.”

(Buhârî)

Yine bir başka hadislerinde Allah’ın Resûlü şöyle buyurur:

“Sizden biriniz beni nefsinden, ailesinden, çocuklarından ve tüm insanlardan çok sevmedikçe mü’min olamaz.”

(Buhârî, İbni Mâce)

“Üç şey kimde bulunursa, o gerçek imanın tadına ermiştir. Allah ve Resûlünü her şeyden çok sevmesi, sevdiğini Allah için sevmesi, hidâyeti bulduktan sonra küfre dönmekten, ateşe düşmek kadar korkması”

(Ahmed İbni Hanbel Müsnedi)

Hz. Ömer Efendimiz der ki; “Allah ve Resûlünün kötü gördüğü bir şeyi iyi gören mü’min değildir.”

Hz. Ali Efendimiz de buyurur ki; “Her kim ki Allah ve Resûlüne muhabbet iddia ettiği halde, Allah ve Resûlüne muvafık hareket etmezse bu iddiası batıldır.

Kim ki Allah ve Resûlüne isyan eder, Allah ve Resûlünün seçimine alternatif seçimler arayışı içine girerse o kimse apaçık bir şekilde Allah yolundan sapmış ve sapıtmış demektir. Evet Allah ve Resûlüne inandığını iddia ettikten sonra, Allah ve Resûlünü tercih ettikten, müslüman olduktan sonra kim ki Allah ve Resûlüne isyan ederse artık onun Allah ve Resûlüyle hiçbir bağı kalmamış, net bir şekilde İslâm’dan uzaklaşmış demektir.

Nûr sûresindeki âyetlerle birlikte düşünecek olursak, eğer müslüman hanımlar, biz müslümanız diyen kadınlar eğer gerçekten Rablerinin emirlerine boyun eğmek, Rablerinin istediği gibi tertemiz bir hayat yaşamak istiyorlarsa, unutmasınlar ki onların kılık ve kıyafetlerini Allah ve Resûlü belirleyecektir. Yaşadıkları ortam, bulundukları şartlar ve coğrafya ne olursa olsun, hangi zaman diliminde bulunurlarsa bulunsunlar, yaşadıkları çağın ismi ne olursa olsun, insanların benimseyip kabullendikleri hayat tarzı ne olursa olsun hiçbir şey Allah’ın onlar üzerindeki haklarını düşürebilecek değildir.

İşte bu âyetiyle Rabbimiz kadınlara seçtiği hayatı, kıyafeti bildiriyor. Ben sizin için bunu seçtim buyuruyor. Tepeden tırnağa kadar vücutlarınızın hiçbir tarafı görülmeyecek biçimde örtünmeniz gerekmektedir. Elleriniz, yüzleriniz, bedenleriniz belli olmayacak şekilde giyinmeniz gerekmektedir. Tüm bedeninizi bir örtü içine sokup, böylece müslümanların sizi hür ve iffetli olarak tanımaları ve eziyete uğramamanız için bu sizin hakkınızda daha hayırlıdır. Ben Allah’ın benim adıma seçtiğini kabul etmiyorum, ben Allah’ın rubûbiyet ve ulûhiyet’ini kabul etmiyorum diyenler elbette illa ki böyle bir kuralı kabul etmekle zorunlu tutulmayacaklardır. Kimse onları buna zorlamayacaktır.

Rabbimizin temel bir dinî emri olan tesettürü başka türlü anlayarak yasaklamaya çalışıyorlar. Efendim, bu dinî bir özellik taşımı-yor, bu siyasî bir özellik arz ediyor diyorlar. Gerçekten bu, çok utandırıcı bir durumdur. Adamlar hem din adına konuşuyorlar, din adına hüküm veriyorlar, hem de dinden habersizler. Bakın işte bu sûrede, Nisâ sûresinde ve Nûr sûresinde son derece açık bir şekilde ortaya konmaktadır.

Kimi zavallılar da; efendim, tesettür lâikliğe aykırıdır filan demeye çalışıyorlar. Halbuki lâiklik eğer din işleriyle devlet işlerinin birbirlerine karışmaması ise, elbette devlet bir müslümanın dinî inanışını koruması, ona baskı yapmaması gerekir. Öyle değil mi? Lâiklik dinsizlik değildir demiyorlar mı? Öyleyse devleti Allah ile kul arasına sokup bir müslümanın yapması gereken ibadetlerini devlet otoritesi ile engellemeye çalışmak lâikliğin ihlalinden başka neyle izah edilebilir? Şimdi Allah’ın emri gereği başını örten bir kızcağıza; eğer burada okumak istiyorsan başını açmak zorundasın demek, o müslümanı Al-lah’ın emriyle başkalarının emri arasında bir tercihle karşı karşıya ge-tirir. Böyle bir durumda Allah’a Allah’ın istediği gibi inanan, Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilen, O’nun istediği gibi bir hayat yaşamadıkça mü’min olunamayacağının bilincinde olan bir mü’min nasıl olur da Allah’ın emrini terk edip bir Rektörün veya Dekanın emrini tercih edebilir? Peygamberinin; “Allah’a isyan olan hiçbir konuda bir beşere itaat edilmez” hadisini bilen hangi müslüman açabilir başını? Lâikler istedikleri kadar lâik hocalara fetvalar verdirsinler, hiçbir müslüman onların fetvalarına inanmayacaktır.

Peki acaba bu şartlar altında inanmış bir müslüman ne yapmalıdır? Ne yapalım, zaruret var, başımızı açmadan bu okullarda okuyamıyoruz, biz de başımızı açıverelim mi diyeceğiz? Hayır, bu şartlarda avret yerlerini açmak haramdır. Buna zaruret demiyor dinimiz. Zaruret; yasak bir şeyi yapmadığı takdirde helâki gerekli kılan şeydir. Yapmadığı zaman ölümle karşı karşıya kalacaksa kişi, o zaman zaruret var demektir. Değilse ileride İslâm’a hizmet ederiz gayesiyle bu okullarda baş açarak okumanın zaruret kabul edilmesi mümkün değildir.

Çünkü emr-i bil’maruf farz-ı ayın olmadığı gibi, bir müslüma-nın itikadı ve ibadeti için gerekli olan ilimlerin dışındaki bilgileri tahsil etmesi de farz-ı ayın değildir. Kaldı ki mutlaka bilmeleri gereken farz-ı ayın ilimleri başlarını açmadan başka yerlerden de öğrenme imkânı vardır. İslâm’a hizmet mutlaka resmî bir okulda okumayı veya resmî bir dairede çalışmayı gerektirmez. Evet kadınların ilmi yönden yetişmeleri iyidir, ama bu bir haram işlemeyi asla tecviz etmez.

Bilindiği gibi; “mazarratı def, menfaati celpten daha evlâdır”. Bu bir fıkıh kaidesidir. Dinimizde bir haramla bir emir karşı karşıya geldiği zaman, haram emirden önceliklidir. Allah’ın Resûlü bir hadislerinde bunu şöyle anlatır: “Ben size bir şeyi emrettiğim zaman, gücünüz yettiği kadarını yapın, bir şeyi nehyettiğim zaman da ondan kaçının.” Dikkat ederseniz emirler için “gücünüz yettiği kadar” ifadesi geçerli iken, yasaklar için kesinlik söz konusudur. Meselâ ilim öğrenin der İslâm, ne kadar? Gücünüz yettiği kadar, becerebildiğiniz kadar. Ama içki içmeyin der, ne kadar? Hiç içmeyin, bir damla bile içmeyin der.

Evet, unutmayalım ki bir farzla, bir emirle bir yasak, bir haram karşı karşıya geldiği zaman, haram emirden önceliklidir. Bir harama düşmektense farz terk edilir. Öyleyse velev ki şu anda bu okullarda öğrenilecek bilgiler farz-ı ayın bilgiler olsa bile, bir harama düşürecekse o ilimler terk edilir. Kaldı ki bu ilimler farz-ı ayın ilimler bile değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuran'da başörtüsü yoktur deyip güya açık saçık gezebileceklerini düşünen modernize Kuran yorumcuları cilbab konusunu pas geçiyorlar sürekli.Onlara cilbab ne diye sorsan bikini diyecekler neredeyse :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Kuran'da başörtüsü yoktur deyip güya açık saçık gezebileceklerini düşünen modernize Kuran yorumcuları cilbab konusunu pas geçiyorlar sürekli.Onlara cilbab ne diye sorsan bikini diyecekler neredeyse :)

En son begüzar'la tartışmıştım bu cilbab mevzunu yine sallamıştı bişeyler.

Bu ayete göre aslında kadınların sıkmabaş türbanı bile yeterli olmayabilir. Cilbab, giysinin üzerine giyilen başka bir örtüye, yani çarşafa denk düşer

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuranı kerimin genel mesajlarına, arapçadaki gramer kurallarına ve tüm islam bilginlerinin ortanca bir görüş etrafında birleştirecek hükmünün şu olduğunu düşünüyorum.

1. İslâm erkeklerden de kadınlardan da ortak bir düzenleme önermektedir.

Bu da avret dediğimiz diğer bir ifade ile süs dediğimiz kısımlarının kapatılmasıdır. Oysa gelenekçi uygulama örtünmenin tüm faturasını kadına kesmiştir. Öyleki erkek istediği kadar süslenecek ve giyinecek ama kadın tepeden tırnağa peçenin içine gömülecek. Acaba bu konu ne derece doğru olabilir.

Madem Kuran; hem erkekten, hem kadından iffetlerini korumalarını istemiştir. Buradan erkeğin de kadını zora sokacak giyimler konusunda dikkatli olması gerektiği yorumunu çıkartabiliriz. Bu açıdan tüm her şeyi kadın üzerinde düşünmenin anlamsız olduğunu düşünebiliriz.

2.Örtünme sınırı:

Örtünmenin her iki cinsi de kapsadığını öğrendikten sonra şimdi ikisinde de bunun sınırının ne olduğu konusuna geçebiliriz.Avretin sınırlarının ne olduğu konusu gerek ''süs'' kavramının yoruma açık bir kavram olmasından dolayı tartışılmıştır..Görünen o ki karşı cinsi dürtülere sevk edecek derecede olunca süs olmaktadır..Bu şekilde kadın veya erkek için süsün sadece ''saçtan'' oluşmadığına kanaat getirmek gerekir.Ancak kadının yapısı gereği daha nazik olmasından dolayı süs yerinin daha geniş tutulmasını normal anlamak mümkün..

İslam Bilginleri kadın için belirtilen süs konusunda iki görüş beyan etmişlerdir.

-Süsten maksad saçtır

-Süsten maksad göğüstür.

Süsten maksad saç olsa bile henüz 100 metreden bakışları üzerine çekenlerin iffetlerini ideal anlamda korudukları ve örtündükleri söylenemez. Çünkü bunlar süs alanına giren bölgelerden saç kısmını korumuşlarsa da diğer dürtüleri sevkedici yerleri gizlememişlerdir. Onun için son zamanlarda örtünmeyi sadece saçı gizlemeye dönüştüren bir özentici hareket var. Kanaatime göre saç dahil olsa bile bu insanların bu şekil giyimleri ve süsleri saçtan gelen süsü çok geride bırakmıştır.

Kanaatim saçı da kapsadığı yönde olmakla beraber bazı örf ve iklim şartlarında bunun esneklik sağlanarak kapatılmaması durumunda saygıyla karşılanması gerektiği yönündedir.

Birde süs göğsü ifade etmiş olabilir.Bu görüşte olanlar azınlıkta iseler de Kuranda sınırın net çizilmemiş olması ve Belki de ilahi fermanların terbiyevi yönü kadına avret veya göğüs ile söylenecek yaklaştırmayı süsü ile belirtmiş olmasından dolayı göğüs kastedilmiş olabileceğidir.de.Şu aşamada saçın belki bir yerde yüz kadar bile çekici olmayabileceğini söyleyebiliriz.

Ama küçük bir kısımkadını tamamen kapatmak gerekir demişlerse de çok zayıf olarak kalmıştır.Yüz en çekici alan bile olsa bir olumsuz tavır artık erkeği sorumlu yapar,bunun çaresi o kadının yüzünü de kapatmak değildir.

3.İslam, güzel giyinmeye ve süslenmeye karşı değildir.

Onun için müslüman erken veya bayan, ilkel, bayağı bir giyimle kendilerini çirkinleştirmemelidir. Temiz ve güzel giyinmek inananlara helâldir ve Allah’ın emridir.Önemli olan süslenmeyi eşine yapabilmesi ve başkalarının yanında da en azından temiz ve bakımlı bir şekilde bulunmasıdır..

Link to post
Sitelerde Paylaş
En son begüzar'la tartışmıştım bu cilbab mevzunu yine sallamıştı bişeyler.

Bu ayete göre aslında kadınların sıkmabaş türbanı bile yeterli olmayabilir. Cilbab, giysinin üzerine giyilen başka bir örtüye, yani çarşafa denk düşer

Bergüzar sallar çünkü kendisi başörtüsü yok diyen bir New age Quranalonecidir.

Cilbab dış giysi diye çevrilmeye başlandı son yıllarda yeni akım Kurancılar tarafından.Oysa bugün hangi Arab'a cilbab desen sana ne olduğunu anlatır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

carsaf1.jpg

İslam dininin kadınlara müstahak gördüğü uygulama budur. Modernistler yada islami yorumcular ne derse desin ben Muhammed dönemindeki uygulamanın bu şekilde olduğundan eminim. Arabın dinini onlardan daha iyi bilmemiz imkansız zaten

Link to post
Sitelerde Paylaş
Buhari, Hz. Âişe'den naklediyor: Hz. Şevde örtüsüne büründükten sonra ihtiyacı için dışarı çıktı. Hz. Şevde iri yapılı bir kadın olup kendisini tanıyan kimseler için gizlenemeyecek durumda idi. Hz. Ömer (r.a.) kendisini görmüş ve ona:

- Ya Sevde! Vallahi bize karşı kendini gizleyemiyorsun. Nasıl dışarı çıkacağına dikkat et, dedi.

- Ya Rasulallah! Ben ihtiyacım için dışarı çıktım. Bana Ömer şöyle şöyle dedi, dedim.

Hz. Sevde devam ediyor: Bunun üzerine Allah ona vahiy indirdi. Az sonra vahiy hali kalktı. Et parçası hâlâ elinde idi. Onu yere koymamıştı. Peygamberimiz (s.a.) buyurdu ki:

- Size izin verildi. Ancak ihtiyacınız için dışarı çıkabilirsiniz.

Ömer (r.a) da şöyle demiştir: Bir kadının dışarıda görülecek bir ihtiyacı varsa, onu, kendisinin eski püskü elbisesini ya da komşusunun eski elbisesini giyinip kimseye görünmeden tekrar evine geri dönünceye kadar kimse onun çıkıp gittiğini bilmeden, çıkıp gitmesini engelleyen nedir?

İbni Sa'd Tabakat'ta Ebû Malik'ten naklediyor: Peygamberimiz (s.a.)'in hanımları geceleri ihtiyaç için dışarı çıkıyorlardı. Münafıklardan bazı kimseler onların peşinden yürüyor, onlar da bundan rahatsız oluyorlardı. Bunu Peygamberimiz'e şikâyet ettiler. Münafıklara bu durum iletildi. Münafıklar: Biz sadece cariyelerin peşinden gidiyoruz, dediler. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.

bütün olay kadinlarin tuvalete gitme ihtiyac gidermelri yuzunden cerayan etmis demekki.

muhammedin alacagi karilar icin bile ayet indiren allahin aklina dört yani duvarla cevrili kapali bir yer gelmemismidir acaba?

gelmemistir tabi. allah nerden bilsin? daha önce arabistanda tuvaletmi görmüstü.

tuvaletin ne ise yaradigini bilmeyen allah, careyi kadinlari kapamakda bulmus.

tarihinde DaLGaLaR tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Hz. Ömer Efendimiz der ki; “Allah ve Resûlünün kötü gördüğü bir şeyi iyi gören mü’min değildir.”

muhammed tuvaletin ne oldugunu bilmiyordu. dolayisi ile onu iyi yada kötü oldugunuda bilmiyordu. simdiki müslümanlarin evlerinin icinde tuvalet var. allahin ve peygamberin istemedigi seyi yapinca nasil hala mumin kaliyorlar? allahina ve peygamberine yaranmak icin cikip sokaklara sicsinlar. yoksa darilir muhammed. :D:lol: :yahoo: :yahoo:

Link to post
Sitelerde Paylaş

bu ne yaman çelişkidir ..

"Verilen bu emir ile hür kadınlar ile cariyeler arasındaki fark ortaya çıkacak, hür kadınlar tesettürleriyle tanınacaklardı. Böylelikle gençler ya da yaşlılar onlara söz söylemekten uzak kalacaklardı."

Link to post
Sitelerde Paylaş
bu ne yaman çelişkidir ..

"Verilen bu emir ile hür kadınlar ile cariyeler arasındaki fark ortaya çıkacak, hür kadınlar tesettürleriyle tanınacaklardı. Böylelikle gençler ya da yaşlılar onlara söz söylemekten uzak kalacaklardı."

Evet örtünme emri sadece hür kadınlar için. Bir başka hadiste Ömer'in yolda çarşafla örtünmüş bir cariye gördüğü ve onu tanıdığında neden hür kadınlar gibi giyindi diye dövdüğü anlatılır mesela

İslamda kadın köleler alınıp satılabilmektedir. Satış işlemi şu şekilde yapılır, tamamen islami kurallara uygun bir alışveriştir

slavemarketjeanleongero.jpg

Link to post
Sitelerde Paylaş
Hz. Sevde diyor ki: Eve döndüm. O sırada Rasulullah (s.a.) evde idi, akşam yemeği yiyordu. Elinde bir et parçası vardı. İçeri girdim. Peygamberimiz (s.a.)'e:

- Ya Rasulallah! Ben ihtiyacım için dışarı çıktım. Bana Ömer şöyle şöyle dedi, dedim.

Hz. Sevde devam ediyor: Bunun üzerine Allah ona vahiy indirdi. Az sonra vahiy hali kalktı. Et parçası hâlâ elinde idi. Onu yere koymamıştı. Peygamberimiz (s.a.) buyurdu ki:

- Size izin verildi. Ancak ihtiyacınız için dışarı çıkabilirsiniz.

Ya kusur bakmayın da hemen aklıma aşağıdaki video geldi alıntıladığım paragrafı okuyunca..

Konuyu böldüğüm için özür dilerim...

http://www.youtube.com/watch?v=Bq9pLUGAUfs...feature=related

Youtube izleyemeyenler için:

http://videonuz.ensonhaber.com/23299_Haber...usma-ani__1.htm

tarihinde Jeriko tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

bu cilbab ci erkeklerin kendileri amerikanci ve avrupaci giynirler , hanimlarida cadira sokarlar , cübbeli sokakda cübbe giyermisiniz ???

----------------------------------

ahzab 59

Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve [öteki] bütün mümin kadınlara [toplum içine çıktıklarında] dış kıyafetlerini üzerlerine almalarını söyle: bu, onların [temiz kadınlar olarak] tanınmalarını ve rahatsız edilmemelerini temin eder.74 Ama [unutma ki] Allah, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır!75

Muhammed Esed tevsiri

75 Yukarıdaki ayetin spesifik ve zamanla kayıtlı ifade tarzı (ki Hz. Peygamber'in eşlerine ve kızlarına atıfta bulunmasından açıkça bellidir) ve kadınların toplum içine çıktıklarında “dış kıyafetlerini (min celâbîbihinne) üzerlerine almaları” tavsiyesindeki bilinçli müphemlik, bu ayetin, terimin genel, zaman ve mekan üstü anlamıyla, bir hüküm ifade etmekten çok, zamanın ve sosyal çevrenin sürekli değişmesi karşısında uyulması gerekli ahlakî bir rehber anlamı taşıdığını gösterir. Ayetin sonunda Allah'ın affediciliğine ve rahmetine yapılan atıf da, bu görüşü desteklemektedir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
ahzab 59

Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve [öteki] bütün mümin kadınlara [toplum içine çıktıklarında] dış kıyafetlerini üzerlerine almalarını söyle: bu, onların [temiz kadınlar olarak] tanınmalarını ve rahatsız edilmemelerini temin eder.74 Ama [unutma ki] Allah, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır!75

Muhammed Esed tevsiri

75 Yukarıdaki ayetin spesifik ve zamanla kayıtlı ifade tarzı (ki Hz. Peygamber'in eşlerine ve kızlarına atıfta bulunmasından açıkça bellidir) ve kadınların toplum içine çıktıklarında “dış kıyafetlerini (min celâbîbihinne) üzerlerine almaları” tavsiyesindeki bilinçli müphemlik, bu ayetin, terimin genel, zaman ve mekan üstü anlamıyla, bir hüküm ifade etmekten çok, zamanın ve sosyal çevrenin sürekli değişmesi karşısında uyulması gerekli ahlakî bir rehber anlamı taşıdığını gösterir. Ayetin sonunda Allah'ın affediciliğine ve rahmetine yapılan atıf da, bu görüşü desteklemektedir.

Dış giysi çok yuvarlak bir ifade. Sonuçta herkes dışarı çıkarken üzerine bişeyler giyer, neden özellikle belirtme ihtiyacı duysun? Demek ki orda ekstra bişeyler istiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
En son begüzar'la tartışmıştım bu cilbab mevzunu yine sallamıştı bişeyler.

Bu ayete göre aslında kadınların sıkmabaş türbanı bile yeterli olmayabilir. Cilbab, giysinin üzerine giyilen başka bir örtüye, yani çarşafa denk düşer

Teyzeme kalsa neler olmaz ki kendisi başı açık namaz da kılıyor.

carsaf1.jpg

İslam dininin kadınlara müstahak gördüğü uygulama budur. Modernistler yada islami yorumcular ne derse desin ben Muhammed dönemindeki uygulamanın bu şekilde olduğundan eminim. Arabın dinini onlardan daha iyi bilmemiz imkansız zaten

Bu nedir? Kinder sürpriz tarzı. Bu bayanlar plajda güneşlenenleri görünce neler düşünüyor acaba? Yoksa bunu da Allah için yapıyoruz deyip de eziyete devam mı ediyorlar?

bu cilbab ci erkeklerin kendileri amerikanci ve avrupaci giynirler , hanimlarida cadira sokarlar , cübbeli sokakda cübbe giyermisiniz ???

----------------------------------

ahzab 59

Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve [öteki] bütün mümin kadınlara [toplum içine çıktıklarında] dış kıyafetlerini üzerlerine almalarını söyle: bu, onların [temiz kadınlar olarak] tanınmalarını ve rahatsız edilmemelerini temin eder.74 Ama [unutma ki] Allah, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır!75

Muhammed Esed tevsiri

75 Yukarıdaki ayetin spesifik ve zamanla kayıtlı ifade tarzı (ki Hz. Peygamber'in eşlerine ve kızlarına atıfta bulunmasından açıkça bellidir) ve kadınların toplum içine çıktıklarında “dış kıyafetlerini (min celâbîbihinne) üzerlerine almaları” tavsiyesindeki bilinçli müphemlik, bu ayetin, terimin genel, zaman ve mekan üstü anlamıyla, bir hüküm ifade etmekten çok, zamanın ve sosyal çevrenin sürekli değişmesi karşısında uyulması gerekli ahlakî bir rehber anlamı taşıdığını gösterir. Ayetin sonunda Allah'ın affediciliğine ve rahmetine yapılan atıf da, bu görüşü desteklemektedir.

Ayetleri kesin olarak tefsirlerle açıklama zorunluluğu yok mu adamı öldürür. Allah ayetleri her müminin anlayacağı şekilde açıklayamıyor mu? Yani demem o dur ki kaç tane tefsirci var hepsinin yorumu aynı mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu ayete göre aslında kadınların sıkmabaş türbanı bile yeterli olmayabilir. Cilbab, giysinin üzerine giyilen başka bir örtüye, yani çarşafa denk düşer

1400 yıl önce neye cilcab dendiğini.. cilcabın 1400 yıl süresince anlamında ne gibi değişimler yaşandığını saptamak ve bilmek o kadar kolay değil...

üstelik 1400 yıl önce kaç çeşit elbise vardıki.. cilcabtan kastı 1400 yıl önceki haliyle şimdi de kabullenelim..

mesela diyelim.. bundan 1400 yıl önce alt bedenimize giyebilecğeimiz iki tür elbise var. biri kilot diğeri şalvar

ve ayette diyorki.. "hey erkekler dışarı , insan içine çıktığınızda sadece kilotla çıkmayın üstüne şalvarlarınızıda giyin dese.."

şimdiki çağda yaşayan biri.. ayette kilot üzerine illa şalvar mı giymeyi doğru kabul etmeli yoksa.. böyle bir ayetten, sadece kilotla çıkmanın doğru değil.. onunda üstüne, şalvar,, pantolon, kot, şort gibi bir şeyi giymeyimi anlamalı..????

eğer biri kilodun üstüne kot pantolon giyerek insan içine çıkarsa... bu ayetle ters mi düşmüş olur?????

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> "hey erkekler dışarı , insan içine çıktığınızda sadece kilotla çıkmayın üstüne şalvarlarınızıda giyin dese.."

İyide,böyle demiyor.. Böyle dense, niyet anlaşılır..

Ama dense? Denseydi eğer, allahın meramını aciz zavallı bir şey olduğunu görürdük.. Bu cümle böyle kurulmaz.. Misal şöyle denebilir:

insan içine çıktığınızda bacaklarınızı örtün.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...