Jump to content

Bir Ateistin, Ateist Olma Süreci Birinci Bölüm (Giriş Bölümü)


Recommended Posts

Bu birinci bölüm, belki de çekirdeğin nasıl kırıldığını size en iyi gösterecek olayların yaşandığı bölüm olacak.

Ben muhafazakar, T.C'nin yüklediği tüm sorumlulukları eksiksiz yerine getiren, toplumun büyük kısmının yüzeyselliğini tek başına temsil edebilecek ebeveynlerin 4. çocuğuyum. Babam eskiden sakal bırakan, şimdilerde ise isyan bayrağını çekmiş emekli bir esnaf. Annem ise batıl dini inançlarla kafayı bozmuş, klasik bir ev hanımı.

Ateizmle tanışma safham çok eskilere dayanıyor ve belki de birçoklarına göre şanslı sayılırım. Bana bunu armağan eden eğitimciye teşekkürlerimi sunuyorum.

Aslında belki de olayı tetikleyen şey daha evvellerine, yani sünnet olduğum güne dayanıyor. Çünkü sünnet dinin bir gereği olarak yapılıyordu ve birçok müslüman çocuğu sünnetten yırtmanın çaresini arıyor.

Nitekim ben de öyle yaptım. Sünnetlik kıyafetlerimizi almaya gittiğim gün babama şöyle dedim:

"Baba madem dediğin gibi azıcık alacaklar bunu kesici olmayan bir aletle yapsalar olmaz mı?"

Babamın cevabı ise rencide ediciydi:

"Sus ulan puşt"

O gün sünnet olmanın nasıl bir dayatma ürünü olduğunu anladım. Ve islamdaki "sünnet" ahlakı, anlayışı kafamda direkt yerle bir oldu. Bundan dolayıdır ki zihnimdeki "ateizm yolculuğunun" ilk adımı bu sayılabilir.

Elbetteki bu yolculuktaki gerçek başlangıç ve önemli hadise sünnet olmamdan çok sonralarına, yani orta okul çağıma dayanıyor. Ve teşekkürlerimi sunduğum eğitimciyi (ne kadar eğitimci olduğu tartışılır gerçi) size tanıtayım:

Kendisi 40-45 yaşlarında, kaytam bıyıklı, göbekli ve hafiften kır saçlı bir din öğretmeniydi. Tok bir ses tonu ile birlikte, boğucu bir aksana sahipti. Bu kişinin ismi Cevdet idi. Ne kadar dikkatli, cingöz birisiymiş gibi gözükmeye çalışsa da hıyarın tekiydi. Bunu, bir gün bahçede takılırken çaycı Ali abiye:

"Yahu Ali bir daha abdest almayla uğraşmayayım diye sabahtan beri çişimi tutuyorum, ikindiye ne kadar kaldı?" dediğinde anlamıştım.

Aslında Cevdet hoca ile iyi anlaşırdık. Ders anlatırken gözlerimin içine bakardı, cennette yapılacak kıyaklara sıra gelince dişlerini göstererek gülerdi bana. Cehennem ve dünyada cezalandırılmayı hak eden kötülüklerden bahsederken ise surat ifadesini birden değiştirirdi. Ses tonunu ve anlatış tarzını iyi ayarlardı.

Günlerden bir gün-ki bu gün ben orta ikinci sınıfa giderken ki 2. dönemin açılış günüdür- sınıfımıza yeni bir kız öğrenci geldi. İsmi Yeliz idi. Saçları ipek gibi ve simsiyah, gözleri bir yaprağın ki kadar yeşil, teni pamuk gibi beyazdı. Sınıfa ilk adım attığında tüm erkek öğrenciler taciz eder gözlerle baktılar. Bırakın güzel kızı, adam akıllı kız bile olmamasının sınıf öğrencilerine verdiği azgınlık, inanın ölçülemeyecek cinstendi. Yeliz bizim için çölde bulunmuş buzlu bir Jack Daniels değeri taşıyordu.

Hayatını büyük oranda eşek şanssızlığıylaa geçirmiş ben için, belki de bir dönüm noktasıydı Yeliz'in önümdeki sıraya oturması. Önümde tek başına bir kız oturuyordu ve Yeliz'in oturabileceği en uygun yer burasıydı. Sınıf öğretmenimiz de bu yönde bir karar vermişti. Ben ve sıra arkadaşım Selçuk bu durumu ağzımızdan salyalar akıtır biçimde bir mutlulukla karşıladık.

Yeliz'in yanına oturduğu Demetle aramız hiçbir zaman iyi olmamıştı. Pek güzel bir kız değildi ve beyni bir mercimek tanesi kadar işe yaramazdı. Bu yüzden Selçukla ona verdiğimiz sayısız rahatsızlıktan ötürü Yeliz'i uyarıyordu. Biz ise Selçukla Yeliz'in bacaklarına bakmak için yere kalem atma seansının vardiyasını tartışıyorduk. Her derste dört kere yere kalem atacaktık. Birinci ve Üçüncü atış hakkı ona; ikinci ve dördüncü ise bana aitti. Ve iki sefer Yelizi arkadan elle dürtüp "Silgin var mıydı?" diye soracaktık. Bir kere o, bir kere ben. Bu adaletli sistemin fikri, aramızdaki çözülemez tartışmanın bitmesi için benden çıkmıştı.

Günlerden yine bir gün-ki bu gün sanırım 2. dönemin 4. haftasının çarşamba gününe denk geliyor-hayatımın geri kalanını derinden etkileyecek, devrim niteliğindeki o vukuatı yaşadım.

Tenefüsteki kovalamacayı sınıfada taşıyarak ikinci zilin, yan öğretmenler zilinin çalmasını bekledik. Cevdet hocanın ayak seslerini duyabiliyordum. Sağlam adımlarla ve ağır ağır yürüyordu sınıfa doğru. Artık nasıl soluduğu hakkında bile fikir sahibi olunacak kadar yaklaştı ve sınıfa adımını attı. O günkü ders konumuz "Zina, Cinsellik ve Namahrem" tarzında birşeydi. Bu sanırım içine düştüğüm açmaz düşünülünce, trajik bir tesadüftü.

Hoca anlatmaya başlamıştı. Konuyu hatırladığıma bakmayın, yalnızca yaşadığım olayın büyüklüğü bana ayrıntıları anımsamam hususunda yardımcı oldu. Oysa ne ben; ne de Selçuk, konuyu takip ediyor değildik. Ama Cevdet Hoca'nın az çok neler gevelediğini hatırlıyorum:

"Bir erkek 13, 14 yaşlarında blu çağına erer ve tüm islami yükümlülüğün bilincinde olmak zorundadır" gibi boktan laflar ediyordu.

Selçuk'un vardiyası başladı ve kalemini yere attı. İyice bir dikizledikten sonra hocanın dikkatini bizim oturduğumuz bölgeye adapte ettiğini gözlemledim. Ancak böyle basit bir konsantrasyonun, sıradışı olaylara mahal vereceği düşüncesi aklımdan asla geçmezdi.

"Taş gibi valla"

Selçuk kalemini kaldırdıktan sonra bunu söylemişti. İştahım kabarıyordu ve nihayet sıra bana gelmişti. Kalemimi yere attım ve ilk fırsatta alma bahanesiyle eğildim. Dikizlemeye başladım ve kendimi alamadığımdan fazladan zaman geçirdiğim söylenebilir. Hala aşağıda dikizleme işlemiyle meşgulken sırtıma bir el dokun ve sertçe dürttü beni. Selçuk'a arada bir böyle yapardım. Kafamdan geçen tek isim Selçuktu ve şöyle dedim:

"Dur lan a,ına koduğum"

Bunu der demez, İsrafil'in sur'ı kızgınca üflediği bir sahneyle karşılaştığımı hissettim ve İsrafil şöyle bağırıyordu:

"Ne yapıyorsun lan hayvaan!"

Evet, Cevdet Hoca'nın sesiydi bu. Az önce ki küfürlü cengaverliği Selçuk'a değil de, din öğretmenim Cevdet'e yapmıştım ve olaylar gelişti:

"Hocam kusura bakmayın arkadaş zannettim."

"Kes ulan, senin var ya ananı ........" (Bu sırada tokat attı)

"Hoca düzgün konuş, ne yaptık yaa" (Kırmızı bir surat, sinirli ama bezgin bir ifade ile)

"Kızlara edepsizlik yapıp, bir de öğretmenine edepsizlik yapıyorsun, senin ağzına........" (Kulağımı çekiştirerek)

"Çeksene elini lannnnn. Ne biçim din öğretmenisin?" (Ağlamaklı, hırçın ve fütursuz bir çaba ile)

"Böğoorkrkkkkkkk" (Bir yaratık edası ile)

********* Flaşlar patlar *********

Link to post
Sitelerde Paylaş
Günlerden bir gün-ki bu gün ben orta ikinci sınıfa giderken ki 2. dönemin açılış günüdür- sınıfımıza yeni bir kız öğrenci geldi. İsmi Yeliz idi. Saçları ipek gibi ve simsiyah, gözleri bir yaprağın ki kadar yeşil, teni pamuk gibi beyazdı. Sınıfa ilk adım attığında tüm erkek öğrenciler taciz eder gözlerle baktılar. Bırakın güzel kızı, adam akıllı kız bile olmamasının sınıf öğrencilerine verdiği azgınlık, inanın ölçülemeyecek cinstendi. Yeliz bizim için çölde bulunmuş buzlu bir Jack Daniels değeri taşıyordu.

Hahahhaa

Betimlemeler süper :D

Devamını bekliyoruz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Bilgehan'ın dediği gibi, hikaye burada bitmiyor arkadaşlar. Her insanın başından, bu tür fikir değişiklikleri sırasında böyle şeyler geçmiştir. Hem psikolojik açmazlar ve iç çatışmalar, hem de pratikte yaşanılan sorunlar. Kolay değil gerçekten.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili Bilgehan'ın dediği gibi, hikaye burada bitmiyor arkadaşlar. Her insanın başından, bu tür fikir değişiklikleri sırasında böyle şeyler geçmiştir. Hem psikolojik açmazlar ve iç çatışmalar, hem de pratikte yaşanılan sorunlar. Kolay değil gerçekten.

Bence kızı boş bir sınıfa çağırıp neden bu kadar güzelsin demeliydin? Sonra vereceği tepkiye göre ya herro ya da merro olurdu:).

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bence kızı boş bir sınıfa çağırıp neden bu kadar güzelsin demeliydin? Sonra vereceği tepkiye göre ya herro ya da merro olurdu:).

Samimi olmadığın bir kızı boş bir sınıfa çağırırsan ve o da gelirse, zaten ortada herro merro gizemi kalmazdı sanırım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

hep derim. Sevgisiz büyüyen çocuklar ateist olur diye, işte ispatı:

Nitekim ben de öyle yaptım. Sünnetlik kıyafetlerimizi almaya gittiğim gün babama şöyle dedim:

"Baba madem dediğin gibi azıcık alacaklar bunu kesici olmayan bir aletle yapsalar olmaz mı?"

Babamın cevabı ise rencide ediciydi:

"Sus ulan puşt"

Link to post
Sitelerde Paylaş
hep derim. Sevgisiz büyüyen çocuklar ateist olur diye, işte ispatı:

Nitekim ben de öyle yaptım. Sünnetlik kıyafetlerimizi almaya gittiğim gün babama şöyle dedim:

"Baba madem dediğin gibi azıcık alacaklar bunu kesici olmayan bir aletle yapsalar olmaz mı?"

Babamın cevabı ise rencide ediciydi:

"Sus ulan puşt"

Evet haklısın.Küçükken camiye giderdim.Duaları okuyamadığım zaman aziiiiz hoca, cetvelle(sert tahta) tırnak uçlarımı birleştirdikten sonra 1.2.3........29.30 derdi. Hep derim sevgiyi de saygıyıda camilerde öğrendik.Bugün ateist isem bunlara borçluyum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Evet haklısın.Küçükken camiye giderdim.Duaları okuyamadığım zaman aziiiiz hoca, cetvelle(sert tahta) tırnak uçlarımı birleştirdikten sonra 1.2.3........29.30 derdi. Hep derim sevgiyi de saygıyıda camilerde öğrendik.Bugün ateist isem bunlara borçluyum.

Geçen haberlerde çıktı, imam Kuran kursuna gelen talebeler için Caminin bahçesine salıncak ve kaydırak koydurmuş. Güzel bir düşünce.

Link to post
Sitelerde Paylaş
hep derim. Sevgisiz büyüyen çocuklar ateist olur diye, işte ispatı:

Nitekim ben de öyle yaptım. Sünnetlik kıyafetlerimizi almaya gittiğim gün babama şöyle dedim:

"Baba madem dediğin gibi azıcık alacaklar bunu kesici olmayan bir aletle yapsalar olmaz mı?"

Babamın cevabı ise rencide ediciydi:

"Sus ulan puşt"

Evet, haklısın. Biz hepimiz ilgisiz, sevgisiz, baskı ve şiddetle büyüdük. Kimse adam yerine koymadı, hep aşağılanıp küçümsendik.

Okulda öğretmenlerimiz de bizi hiç sevmedi, çok fazla dayak bile yedik. O yüzden okuyamadık da... Okuldan da soğuduk, okumadan da. Ondan sonra da buralara düştük işte..

Sevgi dolu, yüreği pırıl pırıl müslüman kardeşlerimiz gelse de başımızı okşasa, bize şefkat gösterse dedik..

Onlar büyük bir sevgiyle ve güvenle, bilimle ve bilgiyle büyütülmüşlerdi çünkü.. Onların güzeller güzeli Allah'ı vardı. Oysa biz bu sevgisizlik yüzünden ona da isyan etmiştik. Zaten sırf bu yüzden ateist olmuştuk hepimiz.

Hatta bu yüzden öldürmek, kan akıtmak, katletmek sözcükleri ağzımızdan hiç düşmez, aklımızdan bir an olsun çıkmaz. Nefret doluyuzdur nefret..

İşte böyle Cübbeli..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Evet, haklısın. Biz hepimiz ilgisiz, sevgisiz, baskı ve şiddetle büyüdük. Kimse adam yerine koymadı, hep aşağılanıp küçümsendik.

Okulda öğretmenlerimiz de bizi hiç sevmedi, çok fazla dayak bile yedik. O yüzden okuyamadık da... Okuldan da soğuduk, okumadan da. Ondan sonra da buralara düştük işte..

Sevgi dolu, yüreği pırıl pırıl müslüman kardeşlerimiz gelse de başımızı okşasa, bize şefkat gösterse dedik..

Onlar büyük bir sevgiyle ve güvenle, bilimle ve bilgiyle büyütülmüşlerdi çünkü.. Onların güzeller güzeli Allah'ı vardı. Oysa biz bu sevgisizlik yüzünden ona da isyan etmiştik. Zaten sırf bu yüzden ateist olmuştuk hepimiz.

Hatta bu yüzden Öldürmek, kan akıtmak, katletmek sözcükleri ağzımızdan hiç düşmez, aklımızdan bir an olsun çıkmaz. Nefret doluyuzdur nefret..

İşte böyle Cübbeli..

:cray:

MÂİDE suresi 74- Hâlâ mı Allah’a tövbe etmezler ve O’ndan bağışlanma istemezler? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...