Jump to content

Ilımlı Rektör Nasıl Olunur?


Recommended Posts

bilgehan ve nitsugi gereken butun cevaplari vermis, yazmak istedigim herseyide yazmislar..

ifeelgood ise bu kizlarin buhar olup uctugunu söylemis, turbanlilr kullanildi öylemi, akpnin kapatma davasindan bu sonucu cikarmis.. ( ki davanin ciddi bir yaninida anlatsa keske )..

kapatma davasinin ustunden sanirsam daha 1 sene bile gecmedi, okullar yeniden acildi, ve yenide o sorunlar bas göstercektir ki bugun vakit gaztesi yapmis haberini zaten..

o buhar olmus denilen kizlar iste burada..

vakit.jpg

dini bir sembole karsi tavir alanlar, önce kendi inanclarini barindiran sembollerin kamusal alanda ne aradigini anlatsin bize.. ikiyuzlulugun alemi yok..

tarihinde Joosef tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 124
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

bilgehan ve nitsugi gereken butun cevaplari vermis, yazmak istedigim herseyide yazmislar..

ifeelgood ise bu kizlarin buhar olup uctugunu söylemis, turbanlilr kullanildi öylemi, akpnin kapatma davasindan bu sonucu cikarmis.. ( ki davanin ciddi bir yaninida anlatsa keske )..

kapatma davasinin ustunden sanirsam daha 1 sene bile gecmedi, okullar yeniden acildi, ve yenide o sorunlar bas göstercektir ki bugun vakit gaztesi yapmis haberini zaten..

o buhar olmus denilen kizlar iste burada..

dini bir sembole karsi tavir alanlar, önce kendi inanclarini barindiran sembollerin kamusal alanda ne aradigini anlatsin bize.. ikiyuzlulugun alemi yok..

Joosef, AKP o dava sonunda kıl payı kapatılmaktan kurtuldu. Bana göre iyi ki kapatılmadı. Daha önce de söylemiştim bunu.

Ceza aldı, uyarıldı. Hazine yardımı alması engellendi vs..

Türbanla ilgisi var elbette çünkü bu çaplcular türbanı serbest bırakmak için MHP pisliğiyle birlikte Anayasanın 10. ve 41. maddelerinde değişiklik yapmaya kalktı. Ancak o düzenlemenin sadece türbanı değil, geniş kapsamlı özgürlükleri kapsadığı belirtildi. Ve tabii reddedildi mahkemece.

AKP neden ceza aldı?

Mahkeme başkanı Haşim Kılıç denen medeniyet düşmanı şeriatçı dışındaki diğer tüm üyeler (ki 10 kişidir bunlar), AKP'nin "Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu" kararında birleştiler.

Tek nedeni türbanla ilgili çalışmalar değildi tabii ki. Konumuz şu anda türban olduğu için ona değindik.

Mesela Tayyip'in "halk isterse laiklik tabii ki gidecektir. Laiklik dinsizliktir. " sözü, zamanaşımından yararlanılarak değerlendirmeye alınamamıştı.

Veya Arınç denen rezilin TBMM Başkanı iken söylediği “Siz ifade özgürlüğüne tam sahip değilseniz, kapatılmamak için, iktidara giderken bir takoza ayağınız takılıp da düşmemek için yalan söylemeye, takiyye yapmaya mecbursunuz” sözleri, partiye mal edilemez denildi ve değerlendirmeye alınmadı vs..

Resmen ucuz kurtuldular..

Bu adamlar dindar filan değil, dincidir. Ülke de bu adamların elindedir. Türban hikayedir. O kızlar bu dava açılmadan ama açılacağı söylentileri çıktıktan hemen sonra ortadan kaybolmuşlardır. Vakit gazetesinin haberi genel tavrı yansıtmaz.

Sen o dönemki kavgaları, eylemleri hatırlamıyorsun galiba..

Yasalar değiştirilmemeli, eğitim kurumları devlet eliyle, Anayasa eliyle dinciye terkedilmemelidir.

Daha ne kadar batacağız bu din çukuruna?

Aklınızı başınıza almanızı, dincilerin çocuklarından önce kendi çocuklarınızın temel hak ve özgürlüklerini savunmanızı öneririm.

Kendini savunup koruyamayan, başkasına da yardım edemez. Madem onları eğitmeye, düştükleri bu çukurdan çıkarmaya niyetlisiniz, onlar için üzülüyor ve yardım etmek istiyorsunuz, aynı çukura sizi çekip boğmalarına izin vermeyin.

Bu çok basit bir yaşam stratejisidir öyle değil mi?

Aynı enerjiyi benim çocuğumun ahlaksız hocaların girdiği din derslerinden kurtarmak için de harcar, onu da böyle can havliyle destekler misiniz?

Ben, okula yeni tayin olan sapık yüzlü, tarikatçı olduğu açıkça bilinen bir din öğretmeninden şikayetçiyim mesela. Kızımı din derslerine sokmak istemiyorum.

Gidip açıkça konuştum, "biz inançsızız ve kızımızı bu derse sokmak istemiyoruz" dedim.

Üstelik biliyorsunuz ki yasa çıkarıldı. Din dersi zorunlu ders değildir, istemeyenler çocuğunu sokmasın bu derse denildi. AİHM de, Danıştay vs. de onayladı.

Ama sizin özgürlükçüler sümen altı etti, yürürlüğe sokmadı. Açıklama bile yapmadı..

Hadi biraz da benim çocuğumun hak ve özgürlüklerini savunun. Ben şimdi hıristiyan olmaya zorlanıyorum bu sistem tarafından. Bir ateiste "tek ve en kısa yol din değiştirmek" diyor bir başka ateist. Müdür...

Gidip mahkemeye versem sonuç alacağım kesin değil; sonuçlanana kadar çocuk derse girmek zorunda. O arada mimlenecek, başına gelmedik kalmayacak.

Üstelik alevi olmam, alevi kimliğiyle başvuruda bulunmam lazımmış. Ben sadece Sünni İslam istemiyorum demeliymişim.

Bu insanların hak ve özgürlüklerden anladığı sadece dinle ilgilir. Bu tuzaklara düşmeyin.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Notamatik,

Ben de senin yazılarını takip eder ve zevkle okurum. Ancak bu başlığa yazdığın yazıda katılmadığım, somut gerçeklerin dışında olan görüşler var.

Öncelikle;

Ben kendi kişisel tecrübeme değil insanlığın ortak tecrübesine güveniyorum.

Yani tarihte ne olup bitmiş, hangi politilkalar başarılı olmuş, iyi sonuç vermiş, hangileri başarısız olmuş buna bakıyorum. Bireyin kişisel tecrübesi kısıtlıdır; ancak okuma, araştırma yolu ile dünyada şu an ve geçmişte olan bitenden haberdar olabilir. İnsan çevresini gözlemleyen, bilgi biriktiren ve bireyler arası ve kuşaklar arası bilgi aktarımı yapabilen bir canlı. Hiç kimse salt kendi tecrübesi ile ayakta durmuyor.

İkincisi;

Akıl tecrübenin fonksiyonudur.

İnsanı akıllı yapan şey insanın birikimlerini yazdığı beyin kabuğudur. En kıvrak zekalı insan bile daha önce hiç karşılaşmadığı birşeyi anlamak için tanıyabildiği kalıplara (patternlere) böler ve anlamaya çalışır. İnsan bütünü anlamaz, ancak tanıyabildiği kalıpları birleştirir ve tanı koyar. Yanlız biz değil tüm memelilerde bu kalıp arayan (pattern seeking) beyin organizasyonu vardır.

Hayatı boyunca hiç birşey duymamış, görmemiş, okumamış, izlememiş bir birey isterse 100 yaşına gelsin, o bireye yeni bir objeyi, yeni bir kavramı anlatamazsınız. Biz tanımladığımız her objeyi daha önce gördüğümüz objeler üzerinden tanımlarız, burada tanımlama sözcüğünü beynin algılaması anlamında kullanıyorum.

Sosyal olaylar da böyledir; hiçbir insan, insanlığın başına gelen tüm olaylara bizzat tanık olmadı, herkesin kendi kişisel gözlemi ve dolayısıyla tanımlama yeteneği kısıtlıdır. Ancak geçmişten bize aktarılanları da birikimimize katarak gelişen olayları algılayacak ve yorumlayacak akla sahip oluyoruz.

Devrimci, jakoben, indirimeci zihniyetin bir kez olsun başarılı olup olmadığını sormam da bu nedendendir. Bu başlıkta bir yazımda aynen şöyle demiştim;

"Örnek verin, kanlı olsun... Zorbalıkla olsun... Uzun vadede toplumu refaha ulaştırmış bir devrim örneği verin. İnanın tartışmak adına değil, öğrenmek adına soruyorum. Şu devrim mükemmel sonuç verdi diye bir örnek verin."

Eğer devrim yolu ile gelen bir güzellik, insana kazandırılmış bir iyilik varsa söyleyin ki ben de o devrime sahip çıkayım. Tecrübesizsin demekle olmuyor; yukarıda sorduğum soru tecrübe kazanmak isteyen birinin sorusu. Madem tecrübeniz benden fazla, benimle paylaşın; ben de düşüncelerimi bu yeni birikimime göre şekillendireyim.

Kültürün ataleti

Atalet derken inertia kavramını kastediyorum. Kültürün bir ataleti, bir eylemsizliği vardır. Fiziğin cisimleri için açıkladığı atalet gibi toplumsal birikimin de ataleti vardır. Bir anda harakete geçmez, hareket halindeyken birden yön değiştirmez.

Kültürün yapıtaşı mimlerdir. Bu mimler bireyler arasında -bireyin birikimine, zevkine, keyfine, tercihine göre beğeni görüp- yaygınlaşır ya da terk edilir.

Kültürü oluşturan mimlerin en köklü olanları aile ortamında verilir. Eğer yeni neslin ailesi ile bağlantısını keserseniz geleceğe istediğiniz şekli verirsiniz. Bunun için toplama kampları oluşurup, insanları bu kamplara tıkıp, her doğan bebeği anasının kucağında alıp, kafanıza göre formatlamanız gerekir. Aramızda böyle insanlık dışı bir uygulamayı benimseyecek yoktur diye umuyorum.

Daha insancıl yöntem ise bize göre iyi olan mimlerin aile tarafından çocuklara ev ortamında aşılanmasıdır. Ancak bunun sonuçları çok yavaş alınır. Zira bireyin içine sindirebildiği düşünüş, davranış, giyim vs. bir anda değişmez.

İnsanın birikimi değiştikçe düşünüşü ve buna bağlı olarak davranışı değişir, birikim bir anda değişemeyeceği için davranış da bir anda değişemez. Bireyin zihninin bu ataleti topluma kültürün ataleti şeklinde yansır.

JAKOBENİZM ve Kültürün Ataleti

Bugün gençlerimiz batı müziği dinliyorlar, batılı yaşıtları gibi giyiniyorlar. Demek ki cumhuriyet devrimleri başarılı olmuş!!! (?)

Ama durun bir dakika; bunların dinledikleri batı müziği bizim jakobenlerin istediği klasik batı müziği değil, üstelik giyimleri de o zamanlar bizim jakobenlerin haberlerinin bile olmadığı blue jean ve t-shirt! Üstelik gençlerin hemen hepsi şapka kanununa muhalefet ediyorlar. Demek ki jakobenlerin istediği yönde bir değişim uzun vadede tutmamış. Ama yine de bir dönüşüm yaşanmış. Arada batı müziğini ıskalayıp arabesk dinleyenler de var... Batı tarzı giyimi ıskalayıp çarşaf, cübbe giyenler de var...

Peki arada ne oldu? Bu dönüşüm nasıl yaşandı?

Jakobenizmin yaptığı şey şudur; jakobenler iktidarı bir şekilde ele geçirmiş, kendilerini, ama sadece kendilerini akıllı sanan bir avuç ahmaktırlar. Şunu bir düşünün; siz aptal mısınız? Değilsiniz... Peki iktidara gelip halkın nasıl düşüneceğine karar verdiğiniz bir dönem oldu mu? Olmadı... Ama iktidardakiler sizin nasıl düşüneceğinize, nasıl giyineceğinize dair kararlar verdiler. Peki bu kararlara sizin katkınız ne oldu? Hiç! Hiçbir katkınız olmadı!

Halk değimizi şeyin içinde Notamatik, deicide, mantik, anibal, dehri, Sexy Huri ve Astur da var... IFeelGood ve 1967 de var... Burada adını saymadığım pek çok akıllı forum üyesi halk dedimizi kitleye dahildirler. Forumda yazmayan ama bilge kişilikleri ile kendilerinden feyz aldığımız insanlar var bu halkın içinde...

Peki bu saydıklarımın kaç tanesi iktidara gelip düşüncelerini halka empoze etmiş? Sıfır... Hiçbiri... İsterseniz soralım...

Halk dedimiz şey koyunlardan oluşan bir topluluk değildir. Halkın içinde yukarıda saydığım insanlara benzer, onlar gibi bilge binlercesi var. Ama jakoben tavır bunları görmezden gelip kendi bildiğini ZORLA, ZORBALIKLA dayatmayı uygun görüyor.

Herkesin birikimi itibarıyla ulaştığı bir bilgelik seviyesi var. Bu benim için 10 yıl önce farklıydı, şimdi farklı, eminin 10 yıl sonrada farkı olacak, tabi ölmezsem...

Benim gibi hepiniz kişisel olarak düşünce dünyanızda bir evrim geçiriyorsunuz. Geçirmiyorsanız demek ki çevrenizle hiçbir etkileşiminiz yok, yıllardır okuduğunuz ilk yazı bu... Değişmememek imkansızdır. Yeni bilgiler geldikçe düşünce yapımız değişir (yazının başını anımsayın) düşüncelerimiz değiştikçe davranışlarımız değişir. Bireylerin değişimi topluma yansır, işte bu kültürel evrimdir.

Jakobenizm bu evrimi beklemeden zorlama ile şekli değişiklikler yapar, bu şekli değişiklikler düşünüşe beklendiği gibi yansımaz.

Blue jean ve t-shirt diyorduk... Klasik müzik yerine pop müzik ve arabesk diyorduk.

Olay şudur; toplum kendi değerlerini üretir... Kendi kültürünün yapı taşlarını üretir ve bu yapıtaşları toplum içerisinde beğeniye göre dağılır. Bazen bu kültürel yapıtaşları ithal edilir. Beğeni görüp yaygınlaşır, ya da beğenilmeyip terkedilirler.

Jakobenlerin üretip ya da ithal edip dayattıkları değerler ise kabulleniliyormuş gibi yapılır ama evde yanlız başına, aile ile başbaşa kalınca bir kenara atılır. Çocukların temel eğitimlerini aldıkları aile ortamı jakobenlerin öngördükleri/dayattıkları şeyleri öğretmez. O çocuk büyür, ama jakobenlerin beklediği birey olmaz. Zira anne babası dışarıda farklı evde farklıdırlar. Jakobenlerin bu duruma engel olmak için tek yapacakları şey insanlıktan iyice çıkıp toplama kampı kurmaları ve çocukları ailelerinden koparmalarıdır. Ya da her eve bir adamlarını koyup evi de denetlemeleridir; ki bunun bir örneğini Türklerin bir kısmının müslümanlaştırılmasında görüyoruz.

Bizim jakobenler muassır medeniyeti batı müziği dinlemek sanmışlar. Bu yüzden halk müziğini yasaklamışlar. Bizim halkımız hiç alışık olmadığı batı müziğini çalan Türk radyosu yerine kısa dalgadan Arap radyosunu dinlemişler. Arapların müziğini kendilerine daha yakın hissetmişler. Arap radyosunda dinledikleri şarkıları zamanla benimsemişler ve bunlara Türkçe sözler yazılıp öyle çalınır söylenir olmuş. Bu hibrid müzik zamanla iyice yozlaşarak arabeske dönüşmüş... Yani bugünkü arabeskin sorumlusu bizzat jakobenlerin getirdiği Türk müziği yasağıdır.

Gitar diye bir enstrüman var... Bu enstrüman son yüzyıl içinde muaazzam bir evrim geçirdi. Yüzlerce çeşit gitar var, eğer bilmiyorsanız bir araştırın. Burada yazamayacağım kadar çok... Üzerine ansiklopedi yazılacak kadar çok...

Bizim bağlamaya son yüzyılda ne oldu? Hemen hemen hiç birşey... Dandik bir manyetik takıldı, elektro bağlamamız oldu, en fazla o...

Oysa Türk müziğinin yüzlerce enstrümanı vardı? Nerede bunlar? Yok oldular? Neden? Zira bizim jakobenler en iyi müziğin batı müziği olduğuna karar verip türk müziğini yasaklamışlar. Radyoda Türk müziğinin yasak olduğunu Atatürk sonradan öğrenmiş, talimat verip yasağı kaldırmış. Ama aradan zaman geçmiş tabi...

Dilimizi düşünün; Atatürk'ün yaptığı dil devriminin kısmen tutmasının tek nedeni şudur... Osmanlı, dandikdili Osmanlıcayı kasabaya köye kadar indirememişti. Türk halkı hala Türkçe konuşuyordu. Büyük oranda okuma yazma bilmiyordu. Atatürk resmi ortamlarda ve az sayıda kişinin ulaşabildiği eğitimden ve yazın sanatından Osmanlıcanın izlerini olabildiğince temizlediğinde ortaya çıkan dil halkın hali hazırda konuştuğu dile yaklaşmış oldu. Halk zaten sarayda kullanılan dili kullanmıyordu, benimsememişti.

Burada halka dil dayatan Farscayı resmi dil yapan Selçuklu ve Arapça farsça kırması dandik bir dil uyduran Osmanlı idi. Dil konusunda jakobenlik yapan bu eski devletlerdi. Türkiye Cumhuriyeti dil konusunda halkına daha yaklaşmış bu sayede dil konusunda değişim daha başarılı olmuştu.

Buradan çıkan sonuç şudur; devlet halka uyacaktır, halk devlete değil... Bireyler devleti kendi güvenlikleri için kurarlar ve devlet bireye hizmet eder.

Benim de jakobenler gibi halk için öngördüğüm şeyler var.

Ancak ben zorlama ile, dayatma ile sonuç alınamadığını gördüm. Tabi zorlamanın dozunu yukarıda bahsettiğim toplama kampı seviyesine getirirseniz sonuç alınır ama o toplumsal travmanın etkilerini nasıl yok edersiniz bilemem.

Halka güvenmeyelim, halk koyundur diyorsunuz. Bahsettiğiniz bilimadamları da, biz de halk içinden çıktık.

Sevgili Notamatik, seni halktan ayıran şey ne? Sen hangi noktada, hangi anda halktan ayrı bir kişi oldun? Ne yaptın da halkın üzerine çıktın? Sen de bizim gibi insan değil misin?

Hatta her haltı bilen ve geleceği öngören ve dayatan jakobenler de uzaydan gelmediler. Kimse süper yetilere sahip değil.

---

İlave olarak şunu söyleyeyim; türbanlı kız ile türbansız kız arasında fazlaca bir fark yoktur. Bizim sınıfımızda tek derdi makyaj yapıp, süslü püslü giyinip dolaşmak olan kızlar vardı, dersle, okulla alakaları yoktu. Ben türbanlı kızları tercih ederim.

Her açık kız süper zeka değildir, her türbanlı kız da rejim düşmanı değildir. Daha önce bahsetmiştim, bunlar cherry picking üstadı, islamı bilmiyorlar bile... Kendilerinde insancıl bir islam yaratmışlar bunu yaşıyorlar. Başörtüsü de bunun bir parçası. Ben başörtülü kızlarla aynı ortamda çok bulundum. Sanıldığı ve bize sunulduğu gibi öcü değil bunlar. Üstelik bunları okula almamakla yok etmiyorsunuz... Bunlar yine var!

Üstelik aynı dine inanan, kız olsaydı başını örtecek olan erkekler okula rahatça giriyorlar... Başörtülüleri almamak ilkel bir cinsiyet ayrımcılığı... Bunu Amerika da yapıyor, Fransa da yapıyor diyerek makul hale getiremezsiniz.

---

Bu kadar yazdım ama kimsenin düşüncesinin bir anda değişmesini de beklemiyorum. Herkes aklındakini ortaya koysun, beğenen alsın, beğenmeyen almasın.

Sevgiler, saygılar

Bilgehan

Link to post
Sitelerde Paylaş

Türban yasağını savunanlar ısrarla neden işin ''erkekler'' kısmından bahsetmiyorlar? Kadınlara baş örtüsü dolayımıyla ''gerici, yobaz ve ilkel'' yaftası koyanlrın bu konuda asıl başat aktör olan erkek cinsini nasıl engellyecekler? Bu durumun kadınlara ilişkin açık bir ayrımcılık ve körlük olduğunu görmemek için ya deli yahut jakaben bir chp'li olmak gerekiyor. Türban sorununun hak ve özgürlükler bağlamının dışında tartışılmak, tartışmayı ısrarla mecradan saptırmak tamamen özel bir strateji meselesidir. Bu tarz konu, muhafazakarların da kullandığı, özgürlük sorununu türban sorununa indirgeyen sığ perspektifi paylaştıkları bir konudur ve her iki kesimin de-farklı paradigmalara sahip olsalar dahi- bu konuda ortak bir bakış açısına sahip olmaları düşündürücüdür.

İşin gerçeği, bu tip konuların hak ve özgürlükler dolayımıyla ''devlet-birey'' ilişkisi bağlamının dışına taşırılması statükocu siyaset tarzının da muhafazakar siyaset aktörlerinin de elindeki değerli bir nimettir. Devlet-birey ilişkilerini tartışmaya açarken bizlerin AKP tuzağına düştüğünü söyleyenlerin acaba içine battıkları 12 eylül tuzağından haberi var mı ola? Üstelik, siyasal İslam'ın da 12 eylülün yedek ideolojik aracı olduğu düşünüldüğünde...

Neden demokrasi ve özgürlük perspektifimizi derinleştirip ''türban özgürlüğü''nden daha ileri adımlar, talepler dile getirmek yerine mevcut olanın korunmasıyla yetinmek zorundayız? Muhafazakar AKP stratejisinin kaypak bir zeminde oynadığını ve özellikle AKP tabanının değişimle mevcut koşullarda zerre kadar ilgisi olmadığını aşikar etmek için demokrasi ve özgürlük taleplerini ileri taşımayı teklif etmekten iyi bir strateji mi olabilir?

Her nekadar AKP-statüko çatışması rejim içi bir çatışmayı işaret etse de AKP ülkenin temel bir gerçeği olan VESAYET olgusundan rahatsız olan/olmuş kesimlerin oylarını almış bir partidir. Devletin birey üzerindeki jakoben tahakkümünün kalmadığı anormal koşullarda bu adamların normalleşme talepleri ''gayet demokrat'' gibi görünse de, bunun içinin ne kadar dolup ne kadar dolmadığını deşifre edecek olan şey gerçekten demokrat ve özgürlükçü taleplerdir...

Türban konusu gündeme geldiğinde laiklerin ''zorunlu din dersleri, diyanete ayrılan bütçe ve imam hatip'' okullarını gündeme getirip özgürlüklerin bununla ibaret olmadığını gündeme getirmesi gerekirken abuk sabuk zeminlere yaslanıyorsunuz...

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte o yüzden bu sorun türban sorunu değildir deyip duruyoruz sayfalardır. Kadınlar ve türban, bu meselede sadece "araç".

Meseleye hak ve özgürlükler kapsamında baktığınız anda bu tuzağa düşenler sizlersiniz zaten.

Mevcut yarım yamalak laikliğin de dincilerin bu tuzağına düşülerek değiştirilmesinin, delinmesinin, bizlerin şu an sahip olduğu tüm hak ve özgürlükleri kökünden yok edeceğini anlatmaya çalışıyoruz.

Onların hak ve özgürlük talepleri samimiyetsiz, gerici, sadece din bazlıdır.

Yukarıda belirttim. Çıkarılmış yasayı bile yürütmeye koymayan, görmezden gelen, ses çıkaranı anında yok eden insanlardır bunlar.

Mesele türban ya da bireysel hak ve özgürlükler meselesi değildir. Israrla o zeminde tartışmak saçmalıktır.

Türbana özgürlük isteyen insanların, benim çocuğumun zorunlu olarak din eğitimi alması istemememe sesleri çıkmadığı gibi, çıkarılan yasayı yürürlüğe neden sokmadıkları tartışılmalıdır.

Aslında tartışmak bile gereksizdir. Ülke açıkça dincilerin elindedir ve her şey gün gibi ortadadır zaten.

Mevcut yasaları öncelikle onlardan korumak zorunda kalmak bile çok acıdır. Gerici ve yetersiz olduğunu bildiğimiz o yasaları ve uygulamaları daha da gerici, daha da dinci hale getirmek isteyenlere karşı yapılacak tek şey şu anda budur.

Ondan sonra geliştirip, demokrasi ve özgürlükler bağlamında değiştirip geliştirilebilirler.

Ayrıca laiklik kötü, yanlış, zararlı bir şey midir de laiklik isteyenleri, laikliğe sıkı sıkı yapışanları, hayati bir mesele olduğunu düşünenleri "laikler" filan diyerek garip bir biçimde aşağılıyorsunuz?

Siz hasta mısınız? Kimin ağzıyla konuştuğunuzun farkında mısınız? Laiklik sadece Türkiye'ye mi özgüdür?

Link to post
Sitelerde Paylaş

zalim joosef kardeşcim,

ben de türban yasağını hiç de adil bulmayan biriydim.Ve bu yasağa her fırsatta karşı çıkardım..ama ifeelgood gibi ileri görüşlü değilmişim,bunu anladım.

görünürde bir adaletsizlik var bu doğru.ama her geçen gün ifeelgood'un söylediği şeylerin vuku bulduğunu görüyorum..anlattıklarının fazlası var eksiği yok yani..

sen dünyanın öbür ucunda yaşıyorsun zalim..burda olsan anlrdın ne demek istediğimi.

bursa'da yaşıyorum.burası evvel eski muhafazakar bir şehirdir zaten..ama Akp iktidarıyla beraber o eski muhafazakar günlerini bile mumla arıyoruz..gecen gün kardiyolog doktor bir bayan arkadaşım çalıştığı hastenenin muhafazakar başhekimi tarafından "doktor hanım kılık kıyafetimize biraz daha dikkat edelim lütfen"şeklinde uyarılmış..üstelik arkadaşım nerede ne giyileceğini cok iyi bilen,çizgi dışına çıkmayan bir bayan olmasına rağmen.

gene bu ampul iktidarıyla birlikte türbanlı kadın sayısı 20 katına çıktı nerdeyse..neden bu kadar arttı?akp den önce müslüman değilmiydi bu kızlar?açıkcası mantar gibi türeyen bu türbanlı kızların mücadelesini ne özgürlük olarak görüyorum ne de dini bir vecibe olarak..çevremizde görüyoruz fabrikasyon seri üretim gibi aynı model kızları..bu örtünmenin nesi gelenek?

bence mazlum edebiyatı yapmaya hiç gerek yok.tamam,Anadolu'dan çıkmış gelmiş,geleneksel olarak taktığı örtüğü çıkaramayan ve bu sebeple eğitim hakkı elinden alınan masum insanlarda var..ama bu kızların sayısı hiç de fazla değil.

söylemeden geçmeyeyim,

kısa bir süre önce türkiyenin en büyük sanayici ailelerinden birinin özel bir daveti oldu..

efendim peygamber efendimizin sakalı şerifleri açılacakmış özel olarak evlerinde.!

bu nasıl bir sakalı şerifmişki ev ev gezmeye başlamış..duyunca şoke oldum ve sadece "teşekkürler ama.."diyebildim.

bu insanlar çok iyi eğitim almış insanlar üstelik..kabus gibi.

sistem kangren olmuşsa hastalıklı bölgeyi kesip atmak gerekli diye düşünüyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Her na kadar türban yasağını kesinlikle onaylamasamda, onların haklarını savunmak içimden gelmiyor nedense. Kendimi biraz enayi gibi hissediyorum sanırım. Ben onların eğitim hakları için mücade ederim ama onlar ellerinden gelse benim gırtlağımı kesecek insanlar ( örn:illegaltm) . Bu kesimin içinde çok büyük bir nefret var, nasıl ıslah olurlar emin değilim

Link to post
Sitelerde Paylaş
ben de türban yasağını hiç de adil bulmayan biriydim.Ve bu yasağa her fırsatta karşı çıkardım..ama ifeelgood gibi ileri görüşlü değilmişim,bunu anladım.

görünürde bir adaletsizlik var bu doğru.ama her geçen gün ifeelgood'un söylediği şeylerin vuku bulduğunu görüyorum..anlattıklarının fazlası var eksiği yok yani..

Sevgili zensen,

Aynen senin de dediğin gibi gün be gün kötüye gidiyoruz. Sinsice dincileştiriliyoruz ve kimse ciddiye almıyor sanırım. İşin kötüsü anlatınca da ciddiye almıyorlar ve ısrarla aynı minval üzere düşünmeye devam ediyorlar.

Sen bir müslüman olarak bile rahatsızsın, korkuyorsun. Ben de. Korkmakta, ülke için de kendimiz için de endişelenmekte haklıyız çünkü şu güne kadar gelişen her şey bizi haklı haklı çıkarıyor ne yazık ki.

Ateistler bile göremeyip inat ediyor.. Hayret ediyorum doğrusu.

İşin bir diğer yönü de inançlı ya da inançsız, türbana özgürlük isteyenlerin genel olarak erkekler olması. Bu çok ilginç aslında. Kadınlar genel olarak desteklemiyor, kesin ve kararlı konuşuyor.

Çünkü biliyor, görüyor...

Kimi Atatürkçü ve laiklik eleştiricileri bir cümle yazarlar hani.. Bu forumda çok sık okumuşumdur o cümleyi.

"Atatürk'ün taştan mezarına, o puta eğilip secde eden, taşı öpen yaşlı teyzeler" der, onları aşağılarlar.

Çünkü o kadınlar annelerinin, anneanne ve babaannelerinin kötü öykülerini dinlemişlerdir. Onların hayatlarını yakından bilir ve acı duyarlar. Kendileri onlara göre daha insancıl, daha çağdaş yaşamışlardır ve onu kaybetmekten korkmaktadırlar..

Ağlamalarının nedeni budur. Yoksa o insanların taşla, mezarla ne işleri olsun. O yaşlı kadınların hepsi mi deli, hepsi mi Kemalist, jakoben veya bilmeme ne.. Hayatlarında politikayla ilgileri bile olmamıştır onların. Bu sözcükleri bile duymamışlardır.

Bunu Atatürk veya Atatürkçülük adına filan anlatmıyorum. Türban ve dinciler arasındaki sıkı politik ilişkiyi kadınların, tanımlayamayacak durumda olsalar bile gördüğünü, hissettiğini ve endişelendiğini anlatmaya çalışıyorum.

Senin ve benim değindiğimiz ülke gerçekleri, onları da bizi de endişelenmekte haklı çıkarıyor, ötesine de geçiyor.

Gel de anlat...

Link to post
Sitelerde Paylaş
zensen, o kesip atma işlemini nasıl yapacaksın? Bi tarif eder misin?

elimize alıcaz bir kasap bıçağı türbanlıların arasına dalacaz... :)

sevgili bilgehan,

düşüncem şudur..laik bir devlette irticai faaliyetlere ve dini insanlar üzerinde bir baskı aracı olarak kullanma potansiyeline karşı gerekli önlemler alınmalı ve bazı yasaklamalar yapılmalıdır..fakat bu düzenlemeleri yapacak kadro, akp hükümeti tarafından tasfiye edilmektedir malesef.. türban günümüz koşullarında hak ve özgürlük kapsamında değerlendirilmemelidir..ve bu koşullarda kesinlikle siyasi bir semboldür..taviz tavizi getirecektir ki örneklerini görüyoruz..

Link to post
Sitelerde Paylaş
elimize alıcaz bir kasap bıçağı türbanlıların arasına dalacaz... :)

sevgili bilgehan,

düşüncem şudur..laik bir devlette irticai faaliyetlere ve dini insanlar üzerinde bir baskı aracı olarak kullanma potansiyeline karşı gerekli önlemler alınmalı ve bazı yasaklamalar yapılmalıdır..fakat bu düzenlemeleri yapacak kadro, akp hükümeti tarafından tasfiye edilmektedir malesef.. türban günümüz koşullarında hak ve özgürlük kapsamında değerlendirilmemelidir..ve bu koşullarda kesinlikle siyasi bir semboldür..taviz tavizi getirecektir ki örneklerini görüyoruz..

Sevgili zensen,

İrticai faaliyeti yürütenler bellidir. Ülkemizde insanları hedef gösteren gazeteler, dergiler yayındadır, kapatılmamaktadır, bunlara karşı bir toplumsal tepki gösterilmemektedir.

"Kanlı mı olacak, kansız mı olacak" diyen liderlerin partileri bukalemun gibi renk değiştirip şekilden şekile girip yine bildikleri haltı yemektedirler.

Bunlara gösterilen her türlü tepki ise bunlara prim yaptırmaktadır. Zira biz bir ezberi tutturduk laiklik de laiklik gidiyoruz.

İnsanlar laiklik lafından birşey anlamıyorlar... Zira içi boşaltılmış... Laiklik deyince insanların aklına türban yasağı geliyor.

Laiklik yasak koymak demek değildir. İnsanlara laikliği yeniden anlatmamız gerekiyor.

Laiklik inanç özgürlüğünün güvencesidir. Laiklik farklı inanç ve düşüncelerdeki insanların kendilerini ifade edebilmelerinin güvencesidir. Laiklik devletin bir inancı diğerine üstün tutup kayırmayacağının güvencesidir.

Biz ateistler birleşip devlet kursak laiklik diye bir ilkeye gerek duymayız. Zira din diye bişey olmaz. Devletin eğilim göstereceği ya da bastıracağı bir din olmaz.

Eğer bir toplumda din varsa laiklik olmalıdır. Laiklik dini de koruyan bir ilkedir. Müslümanlara bunu anlatmak, laikliği böyle öğretmek gerek.

Bizim anayasamızda laiklik var ama tanımı yok... Laikliğin tanımı anayasaya konmalıdır; ve laiklik hoşgörü olarak tanımlanmalıdır.

Yani inananı, inanmayanı hoşgörmek zorundasın...

Aslında anayasamızda çok güzel bir madde var. 25. madde

Anayasa`nın 25. Maddesi :

VII. Düşünce ve Kanaat Hürriyeti

Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.

Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.

Ne güzel değil mi? İşte buna laiklik diyelim.

Ben bizim argümanlarımızın güçlü olduğunu düşünüyorum. Eğer toplumda hoşgörüyü yayarsak kendimizi ifade etmekte güçlük çekmeyiz. Böylece daha çok insana ulaşırız.

"Üniversiteli biz kaptık, imam hatipler onlarda kaldı... Biz imamhatipleri kapatmaya çalışalım, bu arada üniversitelere girilmesin" şeklinde değil tüm ülkeyi içine alan genel bir iyileştirme üzerinde çalışmalıyız.

Olayı bir cehpe savaşı olarak değil belli hatların korunması olarak değil genel bir hareket olarak görmeliyiz. Yani "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdaffa vardır, o satıh bütün vatandır".

Ancak bu kez her karış toprağı vatandaşın kanı ile ıslatmamıza gerek yok. Savaşmadan, didişmeden, kavga etmeden halledelim.

Sevgiler,

Bilgehan

Link to post
Sitelerde Paylaş

sevgili bilgehan,

elbette toplumda hoşgörüyü yaymak esas amaç olmalıdır..yasaklamalar kesin çözüm değildir ama bu hoşgörü "ideal koşullar"da gerçekleşebilir..mevcut koşullar bunun aksi yönde malesef..

teorik olarak haklısın ama pratik olarak çok zor bilgehan..

türkiye hala cumhuriyeti, laikliği ve hatta dini bile içselleştiremedi.

mustafa kemal neden kılık kıyafet devrimi yaptı?neden herkesi özgür bırakmadı?çünkü mevcut durumdaki zihniyetin değişmesi gerekiyordu..ve bence o zamandan bu zamana koşullarda ve zihniyette cok fazla değişiklik olmadı..

bu akşam bile iş çıkışı uğradığım bir alışveriş merkezinin tek katında iki mescid gördüm..3-4 sene önceye kadar bu adamlar ateist miydiler?

türban şu an bayrak haline gelmiş..şu anda türbana verilmiş bir özgürlük bu zihniyetin zaferinin bir ilanı olacak sadece..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili zensen,

Fethullahcılar heryeri sarmış. Türbanlıların sayısı artıyor, alışveriş merkezlerine mescitler açılıyor. Peki çözüm ne? Yasa çıkarmak mı? Yasak koymak mı? İktidarda AKP var. Sizce bizim istediğimiz yönde bir düzenlemeyi yaparlar mı?

Tamam durum hiç istediğimiz gibi değil... Hatta daha da kötüye gidiyor. Ama bizim elimizden gelen ne?

Yasağı koyacak ve uygulayacak olan Zensen, IFeelGood, 1967 ve Notamatik'den oluşan bir ekip mi? Yanlış anlama ama siz kimsiniz? Hükümet misiniz? Ordu musunuz? AIHM misiniz? Siz de benim gibi bir vatandaşsınız. Sizin de elinizde süper yetkiler yok.

Türbanı yasaklayalım... Kim yapacak? Oyla iktidar gelen parti yapacak... Türbanı yasaklayacak partiye oyu kim veriyor? O kadar türban karşıtı var mı Türkiye'de?

Bildiğim kadarı ile biz azınlığız. Ben yokken çoğunluk mu olduk?

Şaka bir yana biz yasaklama yönünde tavır takınırsak islamcılar da bizim değerlerimize karşı tavır alacaklar. Bizim birinci değerimiz ne? Özgürlük... Düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü... İşte bu özgürlüğü biz sadece kendimiz için değil başkaları için de istemeliyiz.

Şöyle düşün, bu tartışmayı okuyan bir müslüman ne düşünür?

Bilgehan azılı kafirdir, çok iyi tanıyoruz, her fırsatta Allah'a peygambere söver, dine sataşmadığı bir gün yoktur, maymundan geldiğimizi anlatmak için sayfalarca yazı yazar. Ama görüyorum ki tıpkı benim gibi alkol karşıtı. Alkol karşıtlığını alkolün sağlığa zararlarına dayandırıyor. Başörtüsü ise serbest olsun diyor. Bilgehan'ın düşüncelerini hiç sevmiyorum ama en azından bu ikisi bana uyuyor.

Peki müslüman sizin hakkınızda ne düşünür?

Bunlar hem din düşmanı hem de türbanı yasaklayıp dinimizin vecibelerin yerine getirmemize fiilen engel olmaya çalışıyorlar. Bunlar camimizden, mescidimizden rahatsız oluyorlar. İbadetimizden rahatsız oluyorlar. Bunlarla aynı ülkede yaşanmaz.

Müslüman böyle düşünür. İstersen sor... İstersen İslami forumlara git sor... Eğer eskiden müslümansan eski kendine sor...

Bizi kötü insanlar olarak görmelerine neden olmayın. Güç bizim elimizde değil. Çoğunluk onlarda... İsteseler bizi bir anda ezerler. Nefes aldırmazlar... Biz azınlığız unutma.

Gerçi çoğunluk olsak da prensip değişmez ama şu anda takınmamız gereken tavır insana yaraşır tavırdır. Zorbalık insana yaraşır bir tavır değildir. Biz güzelliğe, iyiliğe örnek olalım. Bu insanların hepsi kötü değil. Bu forumda kendisi ateist olan ama annesi babası müslüman olan yüzlerce kişi var. Benim ailem de müslüman. Anneme sorsam başörtüsü konusunu "girsinler işte, ne var ki" der...

Akli selim ile bir düşünün, zorbalıkla elde edilmiş tek bir güzellik var mı bu dünyada?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Yasağı koyacak ve uygulayacak olan Zensen, IFeelGood, 1967 ve Notamatik'den oluşan bir ekip mi? Yanlış anlama ama siz kimsiniz? Hükümet misiniz? Ordu musunuz? AIHM misiniz? Siz de benim gibi bir vatandaşsınız. Sizin de elinizde süper yetkiler yok.

Türbanı yasaklayalım... Kim yapacak? Oyla iktidar gelen parti yapacak... Türbanı yasaklayacak partiye oyu kim veriyor? O kadar türban karşıtı var mı Türkiye'de?

Bilgehan,

Acaba diyorum, iki gündür başka başka şeylerden mi sözediyoruz da anlaşamıyoruz?

Bizlerin türbanı yasakladığı yok. Yasa çıkarmak gibi bir isteği, önerisi veya girişimi de yok. Türban mevcut yasalarda yasak.

O yasak türbana özel bir yasak da değil. Resmi kurumlarda ve tün okullarda dini semboller yasak. Ayrıca kılık kıyafet yasası var, orada da dini kıyafet yasak. Sadece İslam'a ya da onun temsil edildiği giysilere değil...

Çok absürd kıyafetler de yasak mesela..

Yani türban devlet kurumlarında, eğitim kurumlarında yasak zaten. Biz yeni bir yasa yapalım ve türbanı yasaklayalım demiyoruz. O yasaları değiştirmek isteyenlere "dokunmayın" diyoruz. Bunun nedenlerini de sayfalardır anlattık durduk.

Anayasanın değiştirilemeyen, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen birkaç maddesi var, oralara kadar değiyor bu değiştirilmek istenenen maddeler. Geniş kapsamlı çünkü. Yani çok önemli olan laiklik ilkesini deliyor. O nedenle değiştiremediler. Yani bu mevcut yasalardaki en küçük bir oynama, türbana direkt ilköğretimin yolunu açıyordu, tarikatlere açıkça yol veriyordu.

Yoksa türban resmi kurumlar dışında her yerde serbest, İstedikleri gibi, özgürce(!) örtünüyorlar, çarşaflarını giyiniyorlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Müzik,sinema ve televizyonda din olgusunun ezildiğini hissediyorum.Bu hissi başka hisseden varsa,yazmasını isterim.Sanat hayatımızın vazgeçilmez bütünü,dinle karşıt bir gelişim içindedir.Bu gelişim,populitesi ile birlikte geniş kitlelere hitap etmektedir.Nasıl ki ülkemizin dini kökenli bir parti ile yönetilmesi,dini yönde eğilimi artırıyor ise sanat ve bilimde aynı şekilde dini baskı altına almaktadır.Yeni nesil insanlarımız dini düşünmek istemiyorlar,bu konudaki düşüncelerini bilinçaltına atıyorlar.Ailesel baskılar,mahalle baskıları olmasa süreç biraz daha hızlanacak.Türban olayınında yeni jenerasyonda güncelliğiini yitireceğini düşünüyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili BilgeHan,

"Tecrübelerinizi neden anlatmıyorsunuz?" demişsin. Anlatayım ama faydası olacak mı? "Bir müsibet, bin nasihatten iyi anlatır" demişler. Doğru demişler. Malesef insanlar birbirlerine tecrübelerini kolay aktaramazlar. Eğer tüm tecrübelerini kolayca bir sonraki nesile aktarabilmiş olsalardı, her nesil çağ atlaya atlaya giderdik. 15-20 yaşlarındaki gençler, önceki tüm nesillerin tecrübelerini kaparak, kendilerinden bir önceki nesilin en aydınlarından bile aydın olurlardı. Filozof olurlardı bütün çocuklar. Bu konuda gençlere hak vermiyor da değilim çünkü bütün zamanını önceki nesilin anlattıklarıyla geçiremez ve ayrıca o anlatılanları da deneyip, test edip kendisi de doğruluğuna emin olması lazımdır. Fakat ben yine de özellikle aklına güvendiğim kendimden büyük insanları dinlemekten büyük keyif alırım. Ne kadar yaşlıysa o kadar can kulağımla dinlerim.

Her neyse, ben yine de anlatayım. Gençler anlamasa da benim yaşıtlarımın hafızaları tazelenmiş olur.

Şimdi sana türbanın çıkışını birinci elden anlatacağım.

Neden birinci el olduğumu da söyleyeyim. Çünkü ben türban çıktığında, türbanın çıktığı yerdeydim.(Türban İstanbuldan çıkmıştır) Ayrıca o yıllarda, az çok neyin ne olduğunu anlayabilecek ve de daha da önemlisi ilgilenebilecek yaştaydım. Bundan daha da önemlisi, türban benim ilgi alanımdı. Çünkü çocukluğumdan bu yana, baş örtüsü, çarşaf, sakal, bıyık ,hacı, hoca, köylü, maganda(O zamanlar maganda yoktu, kro deniyordu), kısacası şark'a dair ne varsa, ne kadar oryantal varsa hepsine feci bir şekilde gıcık olurdum. İşte bu gıcıklığımdan dolayı ilgi alanımdı.

Türban nedir biliyor musun? Köylünün baş örtüsünün sıkılmış halidir.

Şimdilerde olduğu gibi, bundan 25-30 yıl öncesinde de İstanbula köylü akını vardı. O köylüler köyden baş örtüsüyle gelirlerdi. Fakat öyle gelir gelmez baş örtülerini çıkaramıyorlardı. Çünkü gerek köydeki geri kalan akrabaları olsun, gerek varoşlardaki kendileri gibi yeni gelmiş komşuları olsun, onlara sözlü veya kötü bakışlarla baskı yapıyorlardı. "Şeğere gidince gabak çiçeği gibi açıldı. Sosyete garısı oldu ırıspı" gibilerinden.

Koca ve baba baskısı da cabası tabii ki.

Fakat bütün bu baskılara rağmen, köylü eninde sonunda dayanamayıp en geç 1-10 yıl arası başını açıyordu. Çünkü şehirlinin baskısı canına tak ettiriyordu.

Şehirlinin köylüye baskısı ne şekilde oluyordu? Onu aşağılıyorlardı. Direk baş örtüsüne laf eden yoktu ama her hareketinde, "vay köylü ayı, vay andavallı, vay kro. Bundan başka İstanbul yok ulan." gibi sözlerle azarlıyorlardı.

Köylünün böyle durumlarda, kafasına en çok takılan şey, o şehirlinin onu neden ve nasıl azarladığı değil de, onun köylü olduğunu nasıl anladığı idi. Çünkü ona, köylü, andavallı, kro diye hitap ediyordu, tanımadığı insan bile.

Onun köylü olduğunu nereden biliyor olabilirdi.? Elbette ki en başta kafasındaki baş örtüsünden.(Kadınların durumundan bahsediyorum)

Bu aşağılamalar öyle abartılıydı ki, bazen aynı şeyi bir şehirli yapsa kimse sesini çıkarmıyordu, cesaret edemiyorlardı. Elbette ki köylü bunu da görüyordu. Kendi düşüncesine göre, onun tek suçu köylü olmaktı ve onun köylüğünü elen veren ilk şey baş örtüsuydü.

Sadece bu da değil. Hiç kötü bir şey yapmasa bile, köylü şehirdeki bazı yerlere alınmıyordu. Mesela lüks bir restoranta veya lüks bir otele köylü giremezdi. Konserlere köylüler alınmazdı. İstemeden alınsalar dahi içerde kendilerine ters ters bakanlar yüzünden rahatsız olurlardı. (Bu aşağılamaları eski Türk filmlerinde de görebilirsin)

Bundan daha da beteri; bırak lüks bir binanın içerisine girebilmeyi, lüks semtlere bile girseler, sanki çıplak gezen birisiymiş gibi bütün insanların gözleri köylülerin üzerinde olurdu. Bundan da rahatsız olup lüks semtlere gitmezlerdi. Örneğin Nişantaşı, Bağdat caddesi, Bebek, Fenerbahçe, Moda ve hatta Kadıköy'ün merkezi(Merkez olduğu halde); buralarda köylü görmek çok nadir bir olaydı.

Köylü resmen ikinci sınıf bile değil, 4.üncü sınıf insan muamelesi görürdü.

İşte şehirlinin köylüye baskısı bu şekildeydi. Köylüyü gerçekten canından bezdirip en sonunda başını açtırıyordu.

Sonra ne oldu?

Erbakanın sayesinde yeşil sermaye diye bir şey çıktı. Hem deniz fenerine benzeyen kirli paralar ve hem de Diyanet yoluyla dini çevrelere aktarılan katrilyonlarca liranın sayesinde bu yeşil sermaye büyüdükçe büyüdü. Bu yeşil sermaye sayesinde dinci türedi zenginler ortaya çıkmaya başladı.

Bu dinciler zengin oldular çünkü yeşil sermaye onların ellerinde dönüyordu.

Ve bu zengin dinciler, "sizin paranız varsa bizim de var" fikriyle sosyeteye özendiler. Fakat sosyetenin her hareketini taklit etseler de, dincilikten geçindikleri için başlarını açamadılar. Çarşaf çok çirkin kaçıyordu. Köylü baş örtüsü ise anlattığım sebeplerden dolayı sorunluydu. İşte tam bu fikirle, türbanı icad ettiler. Türban güya modern kapanma şekli oluyordu. Türbanın altına da en pahalı kumaşlardan elbiseleri giydiler. Klasik renk olayını da kırdılar, sırf modern gözükebilmek amacıyla, en pahalı parfümleri, çantaları, saatleri, makyaj malzemelerini kullandılar.

Köylü henüz hala hiç bir yere giremiyordu ama bu İslami burjuva paranın gücü sayesinde her istediği yere girebiliyordu. Yani adam yerine koyuluyorlardı. Dahası, köylünün giremediği yerlere bu burjuva malsahibi oldu. Kendilerine ait lüks siteler, klüpler, oteller, lüks restorantlar, lüks binalar inşaa ettiler.

Bu burjuva yokken köylü modern şehirliye özeniyordu fakat bunun da bir bedeli vardı çünkü başını açarsa mahalle baskısı vardı Fakat bu burjuva çıktıktan sonra, köylünün artık şehirliyi taklit etmesine gerek kalmadı. Bu burjuvayı taklit etmeye başladılar. Çünkü bu burjuva istediği her yere girebiliyordu, bu burjuva her yerde adam yerine koyuluyordu, üstelik sosyete olarak bile adı geçiyordu. Üstelik de köylü bu burjuvayı taklit ederse, başını açtığı için baskı görmeyecekti. Yapacağı tek bir hareket vardı; baş örtüsünün içine bir bone takıp, baş örtüsünü sıkmak.

Kısa etek giyip, mahallelisinden ve köydeki köylüsünden laf yemeye de ihtiyacı da yoktu. Tam aksine etekler biraz daha uzayacaktı.

O burjuva, köylünün gözünde modern idi. Çünkü köylü o burjuvanın magandalıklarını göremezdi. Çünkü o magandalıkları o kendi köyünde de görüyordu. Zaten o burjuva da o köylüden 15-20 yıl önce gelmiş varoş idi. Yaklaşık aynı insanlar oldukları için, o burjuvada her hangi bir eksiklik göremiyordu. Nihayetinde, o burjuva da aynı o sosyete gibi, pahalı bir yaşam sürüyordu. Hatta sıradan şehirliden daha da pahalı giyiniyorlar, pahalı yaşıyorlardı. Köylüye göre, pahalı yaşamak, zengin olmak şehirli olmaya yetiyordu. İşte, özenecek adamı buldu. O özendiği kişiler ise, oy sevdası yüzünden köylüyü dine de bulaştırdı. Köylü zaten dine hiç uzak değildi; cehaletinden dolayı.

Bütün bunların neticesinde; köylü artık başını açmaz oldu. Daha da kapanır oldu.

Bundan 30-35 yıl önce; Kadıköy'de işlek bir kaldırımda 1 saat beklesen belki yüzlerce insanın içinden tek bir köylü görürdün, o da türbanlı değil baş örtülü olurdu. Şimdi ise, 1 saat içinde en az 100 civarında türbanlı geçiyor.

Eğer bu burjuva çıkmasaydı ne olacaktı? 1 saat içinde yine 100 köylü geçecekti ama bu defa hepsi başı açık geçecekti. Çünkü şehirli köylüyü baş örtüsünden dolayı yine aşağılayacaktı.

Pekiyi şehirli türbanlıyı neden aşağılamıyor? Çünkü malesef bu türbanın baş örtüsüne nazaran modern ve çağdaş kıyafet olduğu numarasını şehirli de yuttu. Yutmasının en önemli sebebi ise; şehirlinin kendisinin de en az yarısının taze varoş olmasıydı. Yani onun da kültürü baş örtüsüne veya türbana veya dine çok uzak değildi. Köylü dün geldiyse, kendisi de evvelsi gün gelmişti. Diğer bir sebebi ise, köylü olduğu pek anlaşılamayan eski varoşun, bu türbanlı yeni varoşla kaynaşması sonucu, eski varoşun, yeni varoşu koruma amacıyla çakma demokrasi icad etmesi ve bu çakma demokrasiyi öne sürerek türbanlıyı utandıran, şehirliyi utandırmasıydı.

Yani gerçek şehirlinin şehirli sandığı eski varoş türbanlıya arka çıkınca, gerçek şehirli de türbanlıyı aşağılamaktan vaz geçti. En azından, içinden aşağılasa bile, antidemokratik olarak suçlanmamak için, dışından ses etmedi.

Böylelikle köylünün açılma ve aşağılanma ve baskı görme problemleri ortadan kalkmış oldu. Bunun ardından türban hızla yayılmaya başladı.

Fakat kimlerin arasında yayıldı? Sadece köylünün arasında yayıldı. Türbanı takanların en az %96'sı köylüdür. %3 ise eski varoşlardandır. Kalan %1 ise, şehir denilemeyecek kadar geri kalmış, köy kültürlü şehirlerdendir.

Örneğin türban takan tek bir tane İstanbullu bayan yoktur. Bak bu lafımı yabana atma, çok iddialı bir laf bu. 15-20 tane yoktur filan demiyorum; "tek bir tane bile yoktur" diyorum. Ve bu kadar emin konuşuyorum, istersen araştır. "Ben İstanbulluyum" diyen türbanlıya da inanma, nerede doğduğunu sor. Anasının babasının nerede doğduğunu sor. En az %95'i falanca yerden diyecektir. Kalan %10'un ise anne ansesini, baba annesini ve iki dedesinin nerede doğduğunu sor, tek bir tanesinin bile İstanbullu olmadığını göreceksin. Daha da ötesini sormana gerek yok. Çünü büyük ebeveynleri de İstanbul doğumlu ise, o kişi artık İstanbullu sayılır. Ama böyle bir tek türbanlı asla bulamayacağına adım kadar emininim. Diğer şehirleri o kadar iyi bilmiyorum. Ama eminim oralarda da olsa olsa tek tük türbanlı şehirli bayan vardır.

Türban budur işte. Salt din kaynaklı değil yani.

Bütün bunlar neyi gösteriyor? Cahile laf anlatmak diye bir şey olmadığını gösteriyor. Dayak atacaksın. Nasıl dayak atacaksın? Onu aşağılayacaksın. Tıpkı daha önce şehirlinin köylüyü baş örtüsünden dolayı aşağılaması gibi. Ayıp mı bu? Hiç de ayıp değil. Madem ki o laftan anlamıyor, aşağılanmaktan anlıyor, onu adam etme pahasına, onu aşağılayacaksın, böyle dayak atacaksın.

Açık baş neden bu kadar önemli? Açık başa siyasi İslam denen pislik giremez de ondan. Siyasi olmöayan İslam denen pislik de ancak bir yere kadar girebilir. Şehirliliğe ilk adım atılır, sonra alışınca diğer adımlar da atılır. Ama ilk adımı atmaya mecbur kalmazsa, ikinci adıma gerek duymaz. Çünkü ikinci adımlarda mecburiyet de yoktur. İlk adımı atması için ise, gördüğün gibi, onu aşağılamak gerekiyor, aksi halde laftan sözden anlamayıp, daha da kapanıyor.

Şimdi sana biraz tavsiyem var. Şunları kendi kendine bir düşün.

** Şimdiye kadar hiç bir türbanlıya türbanını laf anlatarak çıkartırabildin mi?

** Atatürk'ün ölümünden sonraki tarihi şöyle bir gözden geçir. O tarihten bu yana dinin aleyhinde tek bir gelişme olmuş mu?

"Dinin lehinde olmuş mu?" diyeceksin. Sana anlatayım.

1- Ata öldüğünde, imam-hatip okulları yoktu, şimdi var.

2- İmamlar camilerde yetişiyordu ve bu imamların lise bitirseler dahi, değil üniveristeye girmek, üniversite imtihanına bile girme hakları bile yoktu. Şimdi var.

3- Okulların hiç birinde zorunlu veya zorunsuz din dersleri yoktu. İlk önce seçmelisi çıktı, şimdi zorunlusu var.

4- Diyanetin tek görevi, zararlı faaliyet yürütmemeleri için camileri denetlemekti. Misyonerlik hakkı yoktu, dini yayınlar yapma hakkı yoktu. Şimdi var.

5- Çarşaf yasaktı. Şimdi serbest.

6- Cübbe ile sokakta gezmek yasaktı. Şimdi de yasak ama fiilen serbest.

Şu anda hepsi aklımda değil ama daha bunlara benzer din lehine atılmış bir sürü adım var. Hakikatten kendine sor; din adına geri adım atılmış ne oldu şimdiye kadar? Eğer bulamazsan, bil ki din adım adım, göz alıştıra alıştıra geliyor.

* Diyelim ki türban serbest kaldı. Daha sonrasında sarık ve çember sakalı ne hakla yasaklayacaksın? O da mı girsin diyeceksin?

Pekiyi ondan sonra, lisede ne hakla yasaklayacaksın? İslamda bir kız çocuğunun ergenliğe girer girmez kapanma zorunluluğu var. Sen bu kapanma zorunluluğunu ne hakla 17 yaşına çıkaracaksın?

15-16 yaşlarında bir lise talebesinin, çember sakal bırakıp, cübbe giyerek okula gitmesinde ne gibi bir sakınca öne süreceksin? Yoksa "bu şekilde girsin de ben de okulda ona evrimi anlatayım" mı diyeceksin? Sen bunlara evrimi filan anlatamazsın. Evrimi onlara kim anlatır biliyor musun? Hacı-hoca, imam anlatır. Senin dilinde tüy biter yıllarca anlatamazsın ama bir cami imamı çıkıp tek bir vaazda, "bizim dinimizde evrim vardır" dese, bir de kurandan birkaç ayeti çarpıtıp, "aha işte bak 1400 yıl öncesinden evrimi açıklıyor" dese; o tek bir vaazda evrim kabul edilir. Üstüne üstlük, evrimi Kuranın mucizeleri diyerek her yerde anlatmaya başlar.

* Kara çarşaflıyı, peçeliyi üniversiteden veya liseden nasıl uzak tutacaksın? Ne hakla bunu yapacaksın? Üniversitedeki türbanlı, o çarşaflıya arka çıkmayacak mı sanıyorsun? Arka çıkacak çünkü o kara çarşaf onun gözünde senin gözündeki kadar iğrenç değil. Türbanlının da, "çarşaflı gelsin de ona dinin daha güzel ve modern olanını anlatayım" diyecek.

* Türbanlıyı üniversiteye soktun. Haydi diyelim bir yolunu bulup çarşaflıyı ve çember sakallı cübbeliyi sokmadın. Türbanlının kamu kuruluşunda türbanıyla çalışmasına nasıl engel olacaksın? Diploman mı yok diyeceksin? Kamusal alan dersen; o da sana "üniversite kamusal alan değil miydi? demeyecek mi?

Diyelim ki polis akademisini bitirdi. Sana "bana türbanımla polislik okuttun. Ben boşuna mı okudum?" demeyecek mi?

* Diyelim ki bütün bunları yaptın ve işler umduğun gibi gitmedi. Durum kötüye gidiyor. O türbanlıyı o üniversiteden nasıl çıkaracaksın? Neyi öne süreceksin? Yaptığın şey jakoben indirme olmayacak mı? Bu jakoben indirmeyi şimdiye kadar Atatürkten başka kim yapabilmiş? Dine karşı bu ülkede Ata'dan başka kim tek bir adım atabilmiş? Kim buna cesaret edebilir? Eğer savaştan kahraman olarak çıkmasaydı, o bile o kadar yaptırım gücüne sahip olamazdı. İslama karşı adım atabilmek için diktatör olmak şart. Nereden gelecek o diktatör? Nereden bulacak o kadar yetkiyi ve cesareti? Darbe yapanların da ne yaptığını gördük. Onlar bile zorunlu din dersi getirdi.

İşte böyle dostum. Çevrende dikkat et; türbana destek olanların veya kayıtsız kalanların çoğu 25-30 altı gençler.

Çünkü onlar dünü gözleriyle görmedikleri için bu gün ile farkını ancak okuduklarıyla anlayabildikleri kadar anlıyorlar. Yazılanlarda ise dinin adım adım her 10 yılda biraz daha yaklaştığı yazmıyor. Gençler sadece kendi dünleri ile bu günlerin farkını görüyorlar ve bu da onlara büyük bir fark gibi gelmiyor çünkü kendilerinden öncekini de hesaba katmıyorlar.

Senin çocukluğunda 10 türbanlı vardı, 20 oldu bu senin için büyük bir fark değil.

Ama senden 10 yaş büyük birisinin çocukluğunda, 1 türbanlı vardı, şimdi 20 türbanlı var. Bu onun için büyük bir fark.

Benim çocukluğumda ise hiç türbanlı yoktu, dolayısıyla benim için çok daha büyük fark.

Benim zamanımda din dersi seçmeli idi şimdi ise zorunlu. Bu benim için çok büyük bir fark değil ama benden 20 yaş büyüklerin döneminde seçmeli din dersleri de yoktu, bu zorunlu din derleri onlar için büyük bir fark.

İşte bu yüzden, türbanı çoğunlukla gençler destekliyor.

Bir de ailesi veya yakınları türbanlı olan türbansızlar var. Onların da hepsi varoş. Bir de onlar destekliyor. Çünkü onların başlarında türban olmasa dahi, kültürlerinde baş kapatmak var. En azından kültürlerine çok uzak değil.

En azından türbanı aşağılık bir şey olarak göremiyor çünkü kendisi veya eşi türbanlı olmasa bile, annesi baş örtülü eski varoşlardan, teyzesi baş örtülü, halasının kızı türbanlı. Teyzesinin de gelinlerinden biri belki de çarşaflı.

Eminim sen hala "biz de deneyelim. Bana bir şey olamzmış gibi geliyor. Denemekten zara çıkmaz." veya "o kadardan bir şey olmaz" diye düşüneceksin. Ama unutma ki; senden önceki nesilller de aynı senin gibi düşündüğü için, imamların üniversiteye girebilmesi kanununa ses etmediler. "O kadardan bir şey olmaz" dediler. Bunun karşılığında Refah partisi ve devamında AKP çıktı. Din adına yukarda bazılarını anlattaığım gibi, onlarca önemli ve yüzlerce ufak tefek adımlar atıldı, her nesil bir önceki neslin döneminde atılmış adımları görmediği için, "bir adımdan bir şey olmaz, bir deneyelim. Hem şunların yaygarasından kurtuluruz" dediler. Bir sonraki nesil ise şimdiki günleri gözleriyle görmedikleri için, türbana gözleri alışmış olacak ve böylece, "çarşafa müsade edelim, bu kadarcıktan bir şey olmaz" diyecekler. Üstelik de o nesil, dinin daha yaklaşmış sebebiyle daha dine yakın olacağı için, çarşafı senin bizim gördüğümüz kadar iğrenç görmecek ve böylece daha da kolay kabul edecek.

Yasakçıya yasak koyacaksın. Antidemokrata anti demokrasi uygulayacaksın. O senin dilinden anlamaz, çünkü onun dininde demokrasi yok. Şu internet bile en basit örneklerinden biri. İnternet ilk çıktığında köylere ve varoşlara henüz girmemişti. O zamanlar çok rahattık. Ne zaman ki, köylüler, varoşlar ve sadece ve sadece bunların içinden çıkan dinciler ortaya çıktı, yavaş yavaş interneti de öldürmeye başladılar. İlk önce çocuk pornosunu bahane ederek, bütün porno siteleri yasaklamaya başladılar. Ardından erotik siteleri de yasaklamaya başladılar. Onun ardından şimdi de normal öpüşmeli tv dizilerine de şifre koyma hazırlığına girdiler. Ateist siteleri kapattılar. Youtube, vs. önemli siteleri Atatürk'ü bahane ederek yasakladılar.

Ve dikkat edersen, bu sansürleri kendi ailelerinin korunması için değil, senin yaşamını yasaklamak için koyuyorlar. Aksi söz konusu olsaydı, site kapatmak yerine, servis sağlayıcılara iki çeşit paket mecburiyeti getirirlerdi; birisi kapatılan siteli, öbürü kapatılan sitesiz. Kendileri de o sansürlü bağlatıyı alırlrdı, mesele biterdi. Ama onların asıl amacı kendi aileleri değil, senin benim hayatıma müdehale etmek.

Bu insanları daha fazla anlatmama gerek yok. Bu zaten dinin doğasında var. "yakaladığın yerde öldür" diyen bir dine nazaran azını bile yapıyorlar.

Bunlara kültürel evrim filan sökmez. Onların kültürel evrimi, taş devrine doğrudur. Taş devrine gidemezlerse tek sebep, 1400 yıl öcesine vardıklarında, İslamın onların İslam öncesine gitmesine müsade etmemesidir.

Güzellik filan yok. İndirme var. Yasakçıya yasak, hayvana hayvanlık var. Demokrasi düşmanlarına anti demokratlık var.

Türban yasağı filan yeterli değildir. Bir fırsatı çıksa, bunların bütün ocaklarını yok edip, bir daha filizlenmeyecekleri şekilde yasaklar getirmek lazım. Bırak türbanla üniveristeye girmek istemeyi tartışmayı, "türbanla üniversiteye girmek istiyorum" diyeni hapsetmek, ağır cezalar vermek lazım. İşte o zaman türban sorunu ortadan kalkar. Aslında şu anda da anayasanın laiklik ilkesine muhalefet kanununa göre, türban talep edeni hapse atMaMak da suçtur. Onu hapise atmayanı da hapise atıp, en az 15 yıl yatırmak lazım.

Sadece türban değil, zorunlu din dersleri de anayasanın laiklik ilkesine muhalefet suçudur. Bu müfredatı çıkaranı da, çıkarılıktan sonra kaldırmayanı da çok ağır hapsi cezalarına çarptırmak lazım.

Daha o ileriye doğru atılması gereken bir sürü adım varken, bir adım daha geriye doğru atamayız.

Benden bu kadar. Anlatacağımı anlattım. Yavaş yavaş bizim devrimiz geçiyor, bundan sonra sizin lafınız geçecek. Bir deneyin bakalım belki bir adımdan bir şey olmaz. Kendi tecrübelerinizi kazanırsınız, bir denemiş olursunuz. Sonra sizden sonraki nesil de bir adıma daha müsade etsin, onlarda tecrübe kazanmış olur. Biz sizden önceki nesil olarak, verdiğimiz taaavizlerden dolayı suçluyuz. Ama bizim zamanımızda internet yoktu. Bize bunları, kendi eski tecrübelerini anlatacak kimse yoktu. Ana baba desen, hepsi kendi havasındaydı. Gerçekleri anlatan kitaplar toplatılıp yakılıyordu. Ama sizin durumunuz öyle değil. Denemeleriniz tutmazsa, sizin verdiğiniz taaavizlerin hesabını sizden sonraki nesiller size sorar. "Bak internette şunları bunları size anlatmış ağabeyleriniz. Niye dinlemediniz?" derler. Denemelerinizi bunu göze alarak yapın.

Saygılar, sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...