Jump to content

Ilımlı Rektör Nasıl Olunur?


Recommended Posts

bu ne ya :D

dehşetengiz bir gelecek war sizin için

resmen karamsar bir ambians yaratmış çocuklar ha :D

dalga geçilicek bir konu değil yarın öbürgün idam sehpasında bulursun kendini müslüman olmadığın için

bu olay resmen şeriatın ''geliyorum'' sesidir,bunu anladım bugün.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 124
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Çizdiğin tablo karşısında dehşete düşmemek elde değil. O fizik hocan olacak dürzü fiilen yasayı çiğniyor demektir bu ve müdürün de aynı bokun soyu anladığım kadarıyla.

Eğitim Fakültelerini uzun yıllar ellerinde tutan faşist kadronun er ya da geç böyle bir utanç tablosu yaratacakları belliydi zaten.

Zor günlere gebedir zaman...

her eğitim fakültesi öyle değil mrguıtar gerçi vahşi hangi okulda bilmiyorum ama

ama genel olarak eğitim fakülteleri böyle maalesef evet

Link to post
Sitelerde Paylaş
her eğitim fakültesi öyle değil mrguıtar gerçi vahşi hangi okulda bilmiyorum ama

ama genel olarak eğitim fakülteleri böyle maalesef evet

bencil olmasam yaşamımı gelecek nesiller için harcardım,bi gazla siyasete atılırdım,diktatör olurdum,ve bu durumu değiştirirdim,sırf gelecek için.

ama korkuyorum,itiraf ediyorum korkuyorum,bunu yapamam.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İletilerime yanıt ve katkıda bulunan arkadaşlarıma sevgiyle selamlar.. Ve hepinize beni anladığınız için çok teşekkürler.

Sevgili Bilgehan,

Seninle de tartışmak güzel. Sana da çok teşekkür ederim.

Anlattığın kişilerin gelişimini kültürel evrim olarak örnek gösterdin değil mi? O kültürel evrim değil, kültürel kaynaşma, kültürel alış-veriş.

Köylü köyden çıkmış, şehirde şehirliden kültür kapmış gelişmiş. "Böyle bir şey olmaz" diyen yok ki. Ama o evrim değil, alış-veriş, kaynaşma. Yani dışarıdan etki. Ispatı mı? O örnek olarak adlarını verdiğin kişiler, köyde mi gelişmiş, köyde mi değişmiş? Köyden Ali Demirsoy mu çıkmış? Hayır. Köyden çıkan Ali Demirsoy değildi. Ali Demirsoy adında bir çocuk idi. Bana öyle birilerini örnek göstermelisin ki; köyde kaldığı halde, bahsettiğin seviyeye kadar gelmiş olsun.

Şimdi de diyeceksin ki; "köyde o imkanlar olsaydı, köyde de o seviyeye gelirdi." Buna da itiraz eden yok ki. Elbette ki gelirdi. "Köylünün kanı bozuk, geni bozuk, şehirliden fiziksel olarak zeka bakımından doğuştan geridir" diyen yok ki.

Elbette ki; ben de bir köyde doğup şu ana kadar geçmiş yaşantımı orada yaşamış olsaydım, kesinlikle onlardan biri olurdum. Bu; doğuştan ileri zeka olmadığı sürece, herkes için geçerlidir.

Kaldı ki; zor da olsa, bütün yaşamını köyde geçirmiş olduğu halde, şehirliden bile fazla gelişmiş insan bulabilirsin, ama istisnalar kaideyi bozmaz.

Sen şimdilik kültürel evrimi unut, ben sana dışarıdan etki ile kültürel alışverişi, kültürel kaynaşmayı anlatmak istiyorum.

İnsanoğlu, bildiklerini ve davranışlarını kopyalar. Yalnız şuna çok dikkat et, "öğrenir" demiyorum, kopyalar. Yanlış bir şey kopyalamamak adına, bu kopyalamayı, en çok kime güveniyorsa, ondan kopyalar.

Bu daha bebeklikte başlar ve alışkanlık olarak devam eder. Anadilini öğrenmek de bunlardan biridir. Bir küçük çocuk, konuşmaya başladığı zaman, "dışarda kar yağıyor" kelimesini duyduğunda onu cümle olarak aynen kapar. Bu cümleyi öğrenirken, içindeki, "yağ" kelimesinin, diğer yağlarla alakası olmadığını, yağmak fiilinden türediğini düşünmez.

Bu yöntem, ilk etapda hızlı öğrenmenin(aslında kopyalamanın), en iyi yoludur. Bildiklerimizin ve davranışlarımızın en az %99'u çevremizdeki "güvendiğimiz" insanlardan kopyadır. Okuyanlar belki hatırlar, iletilerimin birinde, şuna benzer bir şey yazmıştım:

"Benim gibi bir manyak bile, bu halktan en fazla %1 farklı iken, anasından babasından, dedesinden, din kapmış, töresinden, geleneğinden, damak tadına kadar her şeyi kapmış ve bunların hepsinin dünyadaki emsallerinden en üstünü olduğunu kabul eden insanlar, nasıl oluyor da "insanların %99,99'u sorgulamadan ebeveynlerinin dinini almış olabilir ama ben farklıyım, dinimi sorguladım ve en doğrusu olduğunu anladım." diyebiliyor? Dedesinden aldığı hiç bir şeyden eksik kalmamış ama o farklıymış."

İşte o bahsettiğim %99 aynı olmak bu idi. Fakat bazı insanlar vardır ki, onlar çok zekidir, onların kopya davranış ve fikirleri %90'lara kadar düşebilir. İşte bu kopya kısımlardan kalan kısımlar, işin asıl püh noktasıdır. Azınlık oran dahi olsa, insanların birbirlerinden asıl farkını bu kopya davranışlardan kalan kısım oluşturur. Bu aynı boy farkına benzer. Örneğin birbirinden sadece %10 boy farkı olan iki insanı yanyana getirdiğinde, kısa olan, uzun olanın yanında cüce gibi kalır. Çünkü emsallerin birbirlerinden farkları az olduğunda, en ufak fark bile büyük gözükür.

Diğerlerinden daha fazla kafa yoran insanlar, bildiklerini aynen diğerleri gibi kopyalamış olsalar bile, sonradan bu kopyaladıklarını inceleme altına alırlar. Ve bu sorgulamaları sonucunda, kopyaladıkları bazı şeylerin doğru şeyler olmadığına kanaat getirirler. Örneğin dinden çıkış bu şekildedir.

Fakat sıradan halk böyle değildir. O, çok ufak tefek şeyler dışında, sonradan da olsa kopyaladığı hiç bir şeyi sorgulamaz. Zekası yetmediğinden değil, üşendiğinden sorgulamaz. O yüzden kopyacılık onun ana ilkesidir. Kolaycılıktır.

Bu kolaycılık, onu iyice sıradanlaştırır ama bu onun umurunda bile değildir çünkü o az kafa yormak uğruna, sıradan insan olmaya razıdır. Tıpkı bir koyun gibidir. Hiç bir koyun riske girip, "acaba biz yanlış yerde mi otlanıyoruz? Şu dağın yamacı sanki daha yeşil gibi gözüküyor, gidip bir baksam mı?" demez. Diğer koyunlar hangi merada otlanıyorsa, aynen onlar gibi, aynı otu ömür boyu yer. Ama bir çobanın aklına gelir. Çoban diğer yamaçtaki otların daha semiz olduğunu gidip bakarak anlar ve bunun ardından, gerek çoban köpeklerine koyunları kovalattırarak, gerek sopası ile koyunları zorla diğer yamaca doğru sürer. Gelmek istemeyen koyunu da sürer, yani jakoben indirme yapar. İnsanoğlu da aynen böyledir işte. Kafasını hiç bir şeye yormadan, ne kadar ot yiyebiliyorsa o kadar yemeye çalışır. Fazlasında gözü vardır, ama zora girmek istemez. Fırsat kollar, eğer "az iş çok aş" fırsatı varsa, sahtekarlık yoluyla, o aşı kapmaya çalışır. O sahtekarlığa bile bile kafa yormaz, diğer sahtekar koyundan kopyalar.

Bu, diğer koyundan kopyalama olayına, kültürel alışveriş denir.

Kopyaladığı şeyin yanlış bir şey olabileceğini içgüdüsel olarak bildiği için, en önemli olanları en güvendiği kişilerden(her kim ise) kopyalar. Daha az önemli şeyleri ise, daha az güvendiği kişilerden kopyalar.

Bir köylünün şehire geldiğinde, şakkadanak şehirli olamamasının, gelişememesinin sebebi budur. Güven meselesidir. Şehirli ona yabancı kişidir. O yüzden ondan bir şey kopyalamak onun için bir risktir. Yanlış bir şey kopyalayabileceğini düşünür. Ama çocuğu onun gibi düşünmez çünkü o şehirde doğduğu için, şehirliyi tam bir yabancı olarak görmez. Fakat köylü aileci yapısından dolayı, çocuğunu da aileci yetiştirmiştir. Bu yüzden çocuğu en güvenilir kişi olarak hala babasını-dedesini görebilir ve bu sebeple en önemli kopyalarını ailesinden yapmaya devam eder. Fakat kalanını hiç olmazsa şehirliden kopyalayarak gelişir.

Yani şehire gelir gelmez, kısa sürede gelişme olmayıp, nesilden nesile geçişe ihtiyacın olma sebebi budur: Şehirdeki insanın kültürünün, aklının, fikrinin daha iyi bir fikir olup olmadığı üstünde düşünmeye üşenmek, düşünmeden kopyalamaya gelince ise, yabancı olduğu için güvenmemek.

Fakat bu güven meselesini yanlış anlamamak gerekir. Çünkü bu güven meselesi, "iyi insan mıdır, kötü insan mıdır? Bana kötülük olsun diye kötü şeyler mi öğretir? Beni sever mi? İyiliğimi düşünür mü? Aldatır mı?" gibilerinden bir güven meselesi değildir.

"Onun yaşantısı, daha yaşanası, daha insanca, daha çağdaş daha akıllı bir yaşantı mı?" , yani "o öyle olmakla doğrusunu mu yapıyor?" Yoksa onlara şehir züppesi diyen, bizim kültürümüz ise en değerlisidir diyen dedem haklı mı?" yönünden güven meselesidir.

Bizden daha gelişmiş AB ülkelerinden örnek vermek gerekirse, köylü oraya göç ettiğinde, daha da içine kapanıyor, medeniyete katılmakta daha da fazla direniyor. Bunun da sebebi, Avrupa insanına şehirdeki Türk milletinden daha da az güvenmesidir. Çünkü o ona daha yabancıdır. Onun medeniyet seviyesinin daha üst olduğunun hesabını nasıl olsa yapmayacak, kafasını yormayacak, kopyalayacak olduğu için, oradaki medeniyetin sonucunu milyon kere gözleriyle gördüğü halde, aklıyla hesaplamayıp, güven meselesinden dolayı direniyor. Şehirdeki züppe ama hiç olmazsa müslüman ama öteki hem züppe hem gavur. Dedesi öyle diyor; en yakınındaki koyun böyle yiyor.

Kültür alışverişi zor da olsa, bazen nesiller gerektirse dahi akışkan bir şeydir. Turan Dursun, Ali Demirsoy vs. gibi Bazı zeki insanlar nesilleri beklemez, kültür ve akıl mukayesesi yaparak, kafasını yorarak, çok kısa sürede kendini geliştirir, şehirliyi de geçer. Ben mağara kültüründen gelip, 10 yıl içinde kendisini şehirliden daha yukarı medeniyete taşıyan insan da gördüm ve geçenlerde bunu yazdım. Bu aslında zeka da olmayabilir, düşünmeye üşenMeMekle de bu başarılabilir.

Fakat bütün bu anlattıklarımın bir de üzerinde düşünülmeyen bir yanı var. Kültür akışkan bir sıvı olduğu için, çağdaş kültür çağ dışı kültüre doğru akarken, çağ dışı kültür de çağdaş kültüre doğru akar. Çünkü sadece köylü değil, şehirli de kopyacı koyundur. O da bir şeyi kopyalarken, doğru bir şey olup olmadığını düşünmeye üşenir. Zaten onun, köylüden daha yüksek seviyede olmasının tek sebebi, kopyaladıklarını şehirde kopyalamış olmasından ibarettir. Elbette ki; cahil bir köylü köyden gelip, şehirdeki yetişmiş insanı direk olarak kendisi gibi yapamaz ama şehirde çoğalıp onun gözünü öyle şeylere alıştırır ki; mutlaka, ister istemez ondan bir şeyler götürmüş olur. En azından, hiç bir kendi çağ dışı kültürünü hiç aşılmasa dahi, dolu olması gereken alanları bedeniyle bir hiçlik, bir boşluk olarak doldurur ve böylelikle, o şehirlinin o boşlukta olması gereken kişi ile kültür alışverişini de engellemiş olur. Örneğin bir bakkala girdiğinizde dahi, karşındaki bakkalın seviyesi ne kadar yüksekse farkında olmadan sizin seviyeniz de yükselir. Düşükse farkında olmadan sizinki de düşer. Konuşulan iki kelime ve davranışlar birbirleriyle reaksiyona girer. Dalayısı ile, eğer köylü böyle doğurgan olmayıp da, köye sığmayacak kadar doğurup, o köyün ekonomik getiri kapasitesini aşacak kadar doğurup, böylece şehirlere göç yoluyla şehire de sürekli cehalet pompalamasa, ülkemiz şimdiki seviyesinden çok daha ileri seviyede olurdu. Mesela kesinlikle İslam denen din ortalıktan silinirdi. Çünkü İslamı köydeki cehaletiyle, yeşertip yeşertip, göç yoluyla şehire taşıyan köylüden başkası değildir.

Köylüden başka hiç bir yerden tek bir imam, tek bir tarikat lideri çıkmaması boşuna değildir. Diyanet çalışanlarının tamamının, hiç istisnası bile olmadan, başkanından çaycısına kadar köylü olması bir tesadüf değildir. Aynı Diyanet, şehirde şehirlinin çocuğuna da okulda cehalet aşılıyor. O şehirli büyüyünce köylünün getirdiği o cehaleti de aşmak zorunda kalıyor. Eğer böyle bir şey olmasaydı, yani kültürler böyle istenmedik şekilde tersine de akmamış olsaydı, şimdiki şehirli de şimdikinden çok daha ileri olurdu. Ateistler bile daha ileri olurdu.

Din meselesi sadece bir örnek, köylü gelirken, silah kültürünü de, kan davası kültürünü de, doğaya ve çevreye ve hayvanlara saygısızlık kültürünü de beraberinde getirerek ortak kültür havuzuna karıştırıyor. Her şehirliye tamamen bulaştıramasa da, onun güzünü alıştırıp, olaya karşı tepkisizleştiriyor.

Suç köylünün mü? Hayır. Suç köyün ve İslamın. İnsanın az olduğu yerlerde bilgi havuzu dar olur. Dolayısıyla o insanlar orada dünyadan uzaklaşıp cahilleşir. Cahilleştikçe bilgi havuzu daha da daralır. En gelişmiş insanları seçin, bir köyde yaşamaya mahkum edin, en geç birkaç nesil sonra o köydeki insanların diğer köylerdeki insanlardan bir farkı kalmaz. Sürüden ayrılan koyunları kurt kapar. Sürüden ayrılan insanları ise İslam kapar.

Sevgili ve değerli BilgeHan kardeşim. Sen bu konuda inat yapıyorsun, yazılanların hepsi boşa gidiyor. Öyle ki soruları bile cevaplamıyorsun. İlla ki "benim akrabam türbanlıdır ama gelişmiştir, o yüzden bütün türbanlılar üniversiteye girsin" diyorsun.

Sen cevaplamasan da ben sana soru sormaya devam edeceğim.

* Önceki iletilerinden birinde dedin ki; "türbanlı üniversiteye girsin ben ona okulda evrimi anlatırım, gelişir, girmezse karşı tarafta nefer olarak kalır."

1- Akrabalarının arasında türbanlılar da varmış. Neden onlara evrimi anlatıp da türbanını çıkartırmıyorsun? Mutlaka üniversitede mi anlatman gerekiyor?

2- Madem ki evrimi anlatınca türbanı çıkaracak, neden evrimi lisede anlatmıyorsun da üniversiteye bırakıyorsun?

3- Diyelim ki; üniversiteden başka yerde anlatmayı kabul etmiyorsun. O türbanlı hukuk fakültesine veya güzel sanatlar akademisine girdiği zaman sen ona üniversitede yine de evrimi mi anlatacaksın?

* Diyorsun ki; "ilk nesil kapalıydı, ikinci nesil biraz daha açıldı. 4.üncü nesilde ise türban olayı %0 .

1- Eğer şehire göç eden, ilk nesil değil de, 4.üncü nesil olsaydı, şu anda o 4.üncü nesilin türban oranı %0 olur muydu? Olmazdıysa neden? Hani kültürel evrim? Olurduysa; 1400 yıldır o köylerdeki baş örtüsü neden çıkmadı da tam tersine bir de daha da sıkılarak türbana döndü? Hani kültürel evrim?

2- Anlattığına göre, bu kültürel evrim, şehire göç edildiği halde yaklaşık 70 yıl sürmüş. Bu 70 yıl sence önemli bir direnme süresi değil mi? Değil diyelim. Pekiyi; üniversitelere, köyden henüz göç etmiş(birinci nesil oluyor bunlar), türbanlıları da alalım mı? Yoksa "sizin evriminize daha çok var, 50 yıl sonra, tam açılmak üzereyken gel" mi diyelim?

** Atatürk'e karşı değilsin ama jakoben indirmelere karşısın.

1- Dünya'da gelmiş geçmiş tüm insanlar içinde Atatürk kadar jakoben devrim, indirme, bindirme yapan var mı? Onun yaptığı zoraki devrimlerin yarısının yarısı kadarını yapmış başka bir kimse var mı? Devrim deyince, jakobenizm denince dünyada ilk akla gelen kişi Atatürk'tür yahu. Hatta o, yaptığı savaşlardan çok, jakoben indirmeleriyle dünyada tanınır. Devrimlere karşıyım demek, adını söylemeden, "Kemalizme karşıyım" demektir. Yoksa sen; "o hariç kimse jakoben indirme yapamaz" mı demek istiyorsun? Bunu da söylemen için, onun bir deha olduğunu söylemen lazım ama onu da söylemiyorsun, laf oraya gelince susuyorsun. Atatürk'e karşı bir şey söylemiyorsun ama öyle bir tavrın var ki; tıpkı, "ben söyleyemiyorum ama siz anlayın" der gibisin. Sen bir ateist olduğuna göre, Atatürk ile din konusunda bir derdin olamaz. Etnik durumunu bilmiyorum ama senin onunla bir etnik derdin mi var? Var ise söyle ona göre konuşalım. Eğer yok ise, Atatürk ve jakobenizm konusuyla alakalı birkaç satır yazar mısın? Yaz ki ona göre anlaşalım.

Sevgili BilgeHan,

Kamplaşmadan yakınıyorsun. Kamplaşan biz değiliz. Biz kamp kurmadık, bizim kampımız zaten vardı. Asıl kamplaşanlar, bizim kampımızı reddedip, ayak uyduramayıp daha önce olmayan türban kampını kuranlardır. Kendilerine özel tarikatler, hatta dinci marketler kuran, tesettür otelleri açan, halkın içine karışmayıp, kurtarılmış mahalleler kuran, İmam olmayacağı halde imam-hatipe kaçan, kendi kendisini toplumdan ayıranlar kamplaşanlardır. Bizim kampımız herkese açık. Sadece kuralları var. Kurallara uymayacak kadar geri kalmışsa, bu geri kalmanın bedelini ödeyecek. Anlatarak anlamıyorsa, aşağılanarak ödeyecek. Eşitlik olsun diye kurallara uyan ve uymayan eşitlenemez. Eşitlik olsun diye geri kalmış olan ile çağdaş yaşama uymaya çabalayan eşitlenemez. Eşitlik isteyen önce eşit seviyeye gelsin. Anadolu kadınıymış, o öyle giyinirmiş. Ama seviyesi aynıymış. Seviye emek ister. Emeği verisen seviyeyi de aşarsın. Vermezsen, değil Anadolu, Aden kadını olsan havagazıdır. Fikri, görgüsü ve kültürü seviyesinin derecesi 2 mi? O 2'dir. Öbürü 3 mü? O da 3 dür. Zoraki yollarla özel kutsiyet yükleyerek 2 ile 3 eşitlenemez. Anadolu kutsal bir yer değildir.(ki; Anadoluya kutsaliyet verirken hep köylüsü yüceltilir nedense. Sanki Anadoluda köyden başka bir şey yokmuş gibi.)

Anadolu 2'si + normal 3 = 6

şeklinde bir matematik hesabı yoktur. Böyle zoraki bir eşitleme olamaz.

Ne o? Mermi taşımış.

Mermi taşımış 2 + mermi taşımamış 2 = 5

Böyle bir hesaplama yöntemi yok. Mermi taşımasına rağmen seviyesi hala 2 ise o yine 2'dir. Yok mermi taşıdığı için seviyesi 3'e çıkmış ise o takdirde seviyesi Anadolu 2'si değil, bildiğimiz 3'dür. O halde mermi taşımak seviye yükseltiyorsa, seviyesini aklıyla, bilgisiyle, çağdaş kültürüyle ispatlaması gerekir. Mermi taşımakla seviye yükselseydi, hepimiz yanımızda mermi taşırdık.

Atatürk'ün annesi de türbanlı değildi ama saçı bile gözükmeyecek kadar kapalıydı.

Ne yaptı? "Yahu benim anam da kapalı, benim annem şahane kadındır. Ne demekmiş kıyafet devrimi? Bekleyelim kültürel evrimi" mi dedi? Demedi. Neden demedi? Çünkü o kendi annesinin de cehaletini kabul ediyordu da ondan. O da kendi annesini kayırma kaygısıyla o beğenmediğin jakoben indirmeleri yapmasaydı, bu gün senin şehire göç yoluyla 4 nesilde kültür alışverişi yoluyla bahsettiğin seviyelere gelen, şehirlinin de çoğunluğunu geçmiş olan ailen, şu şekilde evrimleşecekti:

Resim-edirnekapi-jpg.jpg

beyazid1.jpg

32555924pa7.png

adnanavci_eski_uskudar_mutarekeyillari_u

Neden bu şekilde evrimleşecekti biliyor musun? Çünkü Ata biz şehirdekilere jakoben indirmeleri zorla bindirmeseydi, bizim şehirdeki halimiz buydu. O resimlerde gördüğün yerler İstanbulun orta göbeği. İşte o resimde gördüklerin de benim dedelerim. Nasıl? Afganistan gibi değil mi? Develer, kavuklar, leş kokan bezler, sarıklar. O fotoğraflar bin yıllık değil, jakoben indirmeleri yemeden hemen öncesi.

Ata'm olmasaydı, ben de aynen o resimde gördüklerin gibi olacaktım. Kuran okumaktan beyni sulanmış olan, dedelerimin cehaletinin yardımıyla.

Benim değerli, güzel, canım kardeşim. Sen madem ki, köyden geldin bu seviyelere kadar ulaştın, beni bile geçtin. Benim gözümde benden çok daha değerlisin. Ama benim senden tek ricam, sen kendin bu seviyeye geldin diye, akrabalarından bazılarının durumuna üzüntü duyup, onları da bedavadan medeniyet trenine bindirme. Biletlerini alsınlar, trenden ben inerim onlar binsinler. Önce yolculuk yapıp sonra trene binmek yok. önce bilet, sonra tren.

Her koyun kendi bacağından asılır. Sen başka senin akraban başka. Ben başka benim anam babam başka.

Sen medeniyet biletini almışsın. Şu akrabam da biletsiz binsin diyorsun. Hatta o akrabanı kurtarmak için, biletli yolculuk kaldırılsın diyorsun. Biletsiz yolcu olmaz. O da alsın biletini girsin.

Bundan hiç alınacak darılacak bir şey yok.

Jakoben indirmelerin yapılmadığı İslam ülkelerinin hali ortada, gizli değil. Eğer evrim geçirselerdi onlar geçirirdi. Bizim onlardan bir üstün yanımız yok. Üstün yanımız olsaydı, 1000 yıldır, jakoben indirmelere kadar beklemezdik.

Saygı ve sevgilerimle.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...