Jump to content

BİR BAŞKA ALEVİ TARİHİ.


Recommended Posts

öncelikle araştırmayı beğendiğim için buraya konu açmak istedim, her açtığım başlıka laf edip bidaha provakasyonlu başlık açarsan atarız diyen adminler'e provakasyon amaçım olmadığını belirtmek isterim.

Farklı Alevi tarihi anlatımlarının kolay kolay kabul görmesi mümkün değil. Çokça zaman istiyor. Ama bir gerçek var ki; artık kimse hurafelerden oluşmuş çarpık, tutarsız, eklektik bilgileri bir tarih anlatısı olarak eskiden olduğu kadar kolay anlatamayacak. Erdoğan Çınar’ın tezleri tartışılacak ve zaman içinde taşlar yerine oturacaktır.

Erdoğan Çınar’ın yeni Kitabı “Aleviliğin kökleri- Abdal Musa’nın Sırrı” Kalkedon yayınları tarafından yayımlandı. Bu, Erdoğan Çınar’ın 4. kitabı. İlk kitabından beri ezberleri bozan ve Alevilik konusunda tüm bilgilerimizin yeniden sorgulanmasına yol açan bir yazarla karşı karşıyayız. Açıkça söylemek gerekirse ilk kitabı “Aleviliğin Gizli Tarihi”ni okuduğumda semboller üzerinden yaptığı açıklamalar ilgimi çekmişti ancak bunların Alevilik ile bağlantılarını kurmak biraz zorlama diye düşünmüştüm. Gerçi Alevilikle ilgili bilgilerin söylencelere dayalı olduğunun ve tarihsel kanıtlardan yoksun bir biçimde sunulduğunun farkındaydım ve bu konuda okuduğum tüm kitapların birbirini tekrar ettiği izlenimine sahiptim. Bu açıdan yazarın yaklaşımı ilgimi çekmişti. Hele hele Aleviliğin izlerini Bizans kayıtlarından ve Ortodoks Kilisesi kayıtlarından sürmesi çok ilginç gelmişti.

Anadolu tarihini bu kayıtlardan okumak işin gereği ise de Aleviliğin köklerini buradan çıkartmaya çalışmak orijinal bir fikirdi. Çınar’ın 3. kitabı “Kayıp Bir Alevi Efsanesi”ni okuduğumda Pir Sultan Abdal efsanesinin kayıtlara geçmiş haliyle karşılaştım. Etkilenmedim desem yalan olur. Çeşitli kaynaklara referans verilerek aktarılan bilgiler efsanede anlatılan coğrafyada, Yıldız Dağı eteklerinde aynı efsanede anlatılan biçimiyle yaşanmış bir olaydan ve olayın kahramanlarından söz ediyordu. Zaten öteden beri Pir Sultan Abdal adında hiç isim geçmediğini üç ismin de sıfat olduğunu düşünürdüm. Şimdi anladım ki Aleviler kadim bir bilgiyi isimleri ortadan kaldırarak her döneme uygun bir hale getirmişler ve bu sıfatları aktarımın Anadolu’nun Türk egemenliğine girmesinden zarar görmeden yapılabilmesinin bir yolu olarak kullanmışlar. Bugün artık efsaneyi gizlice anlatmak için uygulanan yöntemin gerçeğin kendisi haline gelmesi ise işin trajik yanı. Yazar bu duruma gerçeğin etrafına bağlanmış kabuk adı veriyor ve kabuğu kaldırarak özü gösteriyor.

Çınar’ın kullandığı yan delillerle birlikte efsanede anlatılan olayların 7. yy da yaşandığı konusunda bir kuşku yok. Burada önemli olan aktarılan tarihin aktarıcılarının güvenli kaynaklar olup olmaması sorunudur. Referans verilen kaynaklar arasında yer alan Bizanslı tarihçi Sicilyalı Peter’in aktardıkları dönemle ilgili sınırlı kaynaklar arasında sayılmaktadır. Batı’da özellikle 1990’lardan itibaren eski Latince ve Yunanca belgelerin İngilizce yayımlanması çalışmaları hız kazanmıştır. Bu nedenle Çınar’ın araştırmalarının önümüzdeki dönemde kaynak sıkıntısı çekmeyeceğini düşünüyorum. Bu konuda çok kaynak kullanmak zaten mümkün değildir. Anılan dönemde birinci el kaynaklar zaten sınırlıdır, İmparatorluk ve Kilise kayıtlarına dayanmak zorundadır. Birinci el kaynaklar üzerinden yapılan ikinci el araştırmaların handikapı bölgeyi yakından tanımamak olarak gözüküyor. Bu nedenle Çınar’ın önemli bir avantajı var; bölgeyi ve insanlarını tanıyor ve gelenek ve göreneklerini kadim tarihi bilgiler ile birlikte değerlendirebiliyor.

Çınar’ın son kitabı “Aleviliğin kökleri- Abdal Musa’nın Sırrı”nda bu özellik açıkça ortaya çıkmış. Yazar bu kitabında artık bir olgunluk dönemine ulaşmış ve olaylar ve olgular arasında diyalektik bir bağ kurarak Anadolu tarihindeki kayıp halkaları birbirine bağlıyor. Yazarın bir tezi var ve tarihe bu tezinin ışığında bakıyor, olguları bu tez ışığında değerlendiriyor. Bir yandan Anadolu’da kesintisiz bir Alevi inanışının varlığını kanıtlamaya çalışırken diğer yandan bugün hala varlığını sürdüren inanışlar, gelenekler ve uygulamaların bu kesintisiz tarihsel inanış ile uyumluluğunu gösteriyor.

Çınar’ın tüm kitaplarında olduğu gibi son kitabında da en önemli olguları Alevi deyişleri: Çınar’ın bu deyişleri aktaran diğer araştırmacılardan farklılığı deyişleri “görünen” yüzünden değil “anlam” açısından değerlendirmesi. Çınar’ı okurken okuyucu bir “gizem dünyası” içinde buluyor kendini. Yüzlerce yıl süren ve varlığını korumak için şekilden şekle giren bir halkın gizemli hikâyesinin içinde. Kendini korumak için “sır”ların içine gömülen ve kendi hikâyesini “sır”larla bezeli bir biçimde kuşaktan kuşağa aktaran mazlum bir halkın efsanevi tarihini ortaya çıkarmak için önce gizemi çözmek, sırları aydınlığa kavuşturmak gerekiyor. Çınar’ın amacı da bu: O kendi ifadesiyle “gerçeğin” peşinde. Çünkü dün olduğu gibi bugünde en devrimci olan “gerçek”.

Çınar’ın önceki araştırmacılardan farkı kendini anlattığı şeylerin kadim bağlantılarını kurmasıdır. Bugüne değin okuduğumuz yazarlar Alevi inanışı konusunda çeşitli olguları “olsa olsa şöyledir” bağlamı içinde açıklamakta idi. Zorlama bir ilişki bulma çabası Alevi araştırmacıları tekrara düşmek ve “hurafe”lerle dolu bir tarih oluşturmak zorunda bıraktı. Hurafeler ise “gerçeği” çürüttü.

Luvi/Aluvi

“Aleviliğin kökleri- Abdal Musa’nın Sırrı” kitabı Alevi deyiminin kökleriyle de yakından ilgili bir çalışma. İlk kitabı Aleviliğin Gizli Tarihi’nde Alevi adının Hz. Ali’den gelmediğini fonetik kanıtlarla iddia eden Çınar, yeni kitabında bu ismin Anadolu’nun kadim halkı Luviler’den geldiğini belirtiyor. Tarihçi-araştırmacı Bilge Umar’ın Luvi kültürü ile ilgili araştırmalarının bulgularının da desteğiyle ortaya atılan sav Hitit dönemi kalıntılarındaki görüntülerle de destekleniyor. Bağlama eşliğinde dönülen semah kabartmaları 5000 yıl önceden ses veriyor Erdoğan Çınar’a. Bilge Umar, Luvi dilinde okunmayan bir –A ön ekinden söz ediyor ve beraber okunduğunda Aluvi kelimesi ortaya çıkıyor. Benzerliğe dikkat çeken Çınar, benzerliği sadece bir ses benzerliği olarak görmüyor ve inanç, ibadet, yaşam kültürü ve kurumsallaşma bağlamında değerlendiriliyor. Gerçi Aleviler bu tür ses benzerliklerini zaman zaman kendilerini “sırlamak” için kullanıyorlar ama Çınar Luviler’e Luvi adı başka toplumlar tarafından takılmış olmalı diyor; Luviler kendi dönemlerinde ışık insanları olarak anılıyormuş. Zaten tüm dünya dillerinde de Işık kelimesi Lu kökünden türemiştir: Lüx, Light, Licht gibi. 16. yüzyıla kadar Osmanlı’da Alevi ismi hiç kullanılmamış ve Osmanlı metinlerinde bu insanlar Işık Taifesi olarak adlandırılmışlardır.

Antik Truva kentinin kazı çalışmalarında şehrin bir Luvi kenti olması bu tartışmaya ayrı bir lezzet katıyor. Kazı çalışmalarını yürüten heyetin başında bulunan Prof.Dr. Manfred Korfmann 1995 yılında Almanya’da yaptığı bir konferans sunumunda bu bulguları açıkladı. Korfmann bu açıklamalarını buldukları bir mühre dayandırmaktaydı. Mühür bir yüzünde erkeğin diğer yüzünde kadının bulunduğu bir aile mührü idi. Bu uygulama kadın ve erkek arasındaki mutlak eşitliğe yapılan bir vurgudur. Belki de Homeros ünlü “İlyada” destanında savaşın bir kadın -“Helen”- için çıktığını anlatırken savaşan iki toplum arasındaki farklılığı simgesel bir dille anlatmaktaydı. Kadınının ikinci planda olduğu bir toplum olarak Yunan şehir devletleri ile “Kadın Ana” geleneği içinde kadınlar ile erkeklerin eşit olarak yaşadığı Luvi uygarlıkları arasındaki fark, özgürlüğe kaçan bir Yunan kadını “Helen”den daha iyi nasıl anlatılabilirdi ki?

Lanetten Okunan Tarih

Erdoğan Çınar’ın kitaplarındaki alıntılarda Osmanlı ve Bizans kayıtları Anadolu insanlarını lanetle anmaktadır. Ne gariptir ki lanetle anan ve katliam çağrısı yapan Konsil kayıtları ve imparatorluk belgeleri şimdi bu halkın tarihine ışık tutan tarihi belgeler haline gelmiş, yok etmek istedikleri bir halkın tarihini kendi kayıtları gün ışığına çıkarıyor. Bir kez daha “gerçek” kendini gösteriyor.

“Aleviliğin kökleri- Abdal Musa’nın Sırrı” Truva kentinden “kadın ana” geleneğine, dergâh devletlerinden Abdal Musa’ya, Anadolu ile Mısır arasındaki gizemli bağlantıya dek çok geniş bir kapsama sahip. Çınar’ın Alevilerin köklerini arama çabası ortaya bildiğimizden çok daha farklı bir Anadolu tarihinin çıkmasına da yol açmış. Bir kez daha egemenlerin yazdığı tarih ile yaşananlar arasında bir benzerlik bulunmadığı ortaya çıkıyor. Tarihi kazananlar yapıyor. Aynı ulus devlet oluşum süreçlerinde insanlığın tarihsel belleği nasıl biçimlendiyse görüyoruz ki daha önceki her tarihsel dönüşümde de gelecek kuşaklara aktarılırken tarih aynı biçimde yeniden ve yeniden tasarlanmış. Her yeni egemen, tarihi kendisiyle başlatarak farklı olanı tarihten “silmiş”.

Dergahlar ve Ocaklar

Son kitabın önemli bulgularından biri Bizans döneminde kayıtlarda bulunan dergâhların Osmanlı döneminde de isimlerini değiştirerek de olsa aynı yerde varlıklarını sürdürmeleri. İnanışlar aynı, coğrafyalar aynı, ibadetler aynı, isimler değişmiş. Bu bölümler oldukça ilginç ve üzerinde durulması gereken tarihsel bir sürekliliğe işaret ediyor. Strobon’un anlatımlarından öğrendiklerimiz bu kadim bağlantıya işaret ediyor.

Kitabın ‘Hıristiyanlığın Alevilerden Aldıkları’ isimli bölümünde Hıristiyanlığın bir devlet dini olarak kurumsallaştığı yüzyıllarda Anadolu’daki Işık inancıyla olan mücadelesi ve onların üzerinde kurduğu baskının bugüne değin sonuçları devam eden bir “Alevi gizem okulu”nun oluşmasına yol açması anlatılıyor. Bu okulun Çınar’ın 4 kitabı birlikte okunduğunda 4 kapı 40 basamaktan oluşan bir sırlar öğretisiyle örgütlenen “gizli bir inanış”, “gizli bir tarih” oluşturduğu görülüyor. Kendini korumak ve geleceğe taşımak için uygulanan yöntemler sadece sırlardan oluşmuyor: bir de bu gizlilik içinde şekillenen bir sözlü gelenek oluşmuş. Aktarım bu yolla yapılıyor ve böylece inanış kendisini baskılardan bir ölçüde koruyor.

Aleviler hakkında yaygın şekilde kullanılan suçlamaların (Mum söndü vb.) tarihini bu dönemde görmek ilginç. Bu iftiraların kaynağının bir inanış mücadelesi içinde oluştuğunu görmek işi açıklığa kavuşturuyor. Bir kez daha egemenler iktidarlarını tehdit edenlere yönelik gerçek dışı iftiralarla bu mücadelelerini sürdürüyorlar.

Bu tarz bir mücadele yöntemi bugün için de geçerli değil mi? İstanbul Valisi de 1 Mayıs’ta uygulanan devlet şiddetini açıklarken aynı egemen dili ve iftira yöntemini kullanmıyor mu?

Şimdi tüm bu farklı Alevi tarihi anlatımlarının kolay kolay kabul görmesi mümkün değil. Çokça zaman istiyor. Ama bir gerçek var ki artık kimse hurafelerden oluşmuş çarpık, tutarsız, eklektik bilgileri bir tarih anlatısı olarak eskiden olduğu kadar kolay anlatamayacak. Erdoğan Çınar’ın tezleri tartışılacak ve zaman içinde taşlar yerine oturacaktır. Belki de yayıncının yazdığı önsözde söylediği gibi “kendi topraklarında yabancı gibi yaşamak zorunda bırakılmış bir kültürün yeniden doğuşuna tanıklık ediyoruz. Tanığı olduğumuz bu gelişmenin, bu toprakların üstünü örten, onu güneşsiz bırakan dinsel karanlığın yırtılmasına da katkı sağlaması” mümkün olacaktır.

Ali Galip

tarihinde nihilistkoyun tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu Erdoğan Çınar soytarısı yüzünden artık hiç kimse Aleviliğin İslam dışı kökenlerine dair bir şey söyleyemiyor,ciddiye alınmıyor.

Yazdıklarında üç-beş doğru var elbette,ama bir sürü masal arasında kayboluyor,böylece o doğrular da inandırıcılığını yitiriyor.

Alevi kültürünün oluşumunda birçok etken var,ama Türkmen etkisi yoksayılamayacak kadar fazla.

Aşağıdaki video İran-Türkmenistan sınırındaki Horasan eyaletinden,yani Çınar'ın Divriğisine 3000 km. uzaktan.

Anadolu Alevi müziğinin kökenlerine dair bir ipucu.

Not-Çalınan alet Türkmenlerin geleneksel çalgısı Dutar da bağlamanın atası sayılır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

konuyla ilgili argumanlarınız varsa yazın, yazarı ve yazıyı küçümseyerek bi yere varamazsınız. ittihatçılar'ın anadolu'yu türkleştirme çalışmaları sırasında türk kültürüne yamanmaya çalışılan uydurma alevi tarihinin modası geçmeye başladı artık. aleviliğin yönü ne arap çölleri, nede orta asya'dır, alevilik anadoluda doğmuştur ve eski anadolu medeniyetlerinin birçoğunun mensubu olduğu bi kültür ve yaşayış biçimidir.

bizans ve osmanlı tarih kayıtları aleviliğin gerçek tarihini ortaya çıkarmaya başladı, orta asya ve arap masallarının zamanı geçti artık.

orta asya'da hiç bir zaman alevi'likle ilgili bir şey olmamıştır, alevi kültürünü benimsemiş türkmenleri göstererek tarihi çarpıtmaktan vazgeçin artık.

tarihinde nihilistkoyun tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

konuyla ilgili argumanlarınız varsa yazın, yazarı ve yazıyı küçümseyerek bi yere varamazsınız. ittihatçılar'ın anadolu'yu türkleştirme çalışmaları sırasında türk kültürüne yamanmaya çalışılan uydurma alevi tarihinin modası geçmeye başladı artık. aleviliğin yönü ne arap çölleri, nede orta asya'dır, alevilik anadoluda doğmuştur ve eski anadolu medeniyetlerinin birçoğunun mensubu olduğu bi kültür ve yaşayış biçimidir.

bizans ve osmanlı tarih kayıtları aleviliğin gerçek tarihini ortaya çıkarmaya başladı, orta asya ve arap masallarının zamanı geçti artık.

orta asya'da hiç bir zaman alevi'likle ilgili bir şey olmamıştır, alevi kültürünü benimsemiş türkmenleri göstererek tarihi çarpıtmaktan vazgeçin artık.

Ritüeller, bir dinin gerçeklerinin aydınlatılmasında mutlaka hesaba katılması gereken çok önemli kaynaklardır. Tüm yazılı tarihi çarpıtmak, belgeleri yakıp kül etmek olanaklıdır, ama kulaktan kulağa yayılan nameleri, türküleri yok etmek asla mümkün değildir.

Alevi deyişleri de bu kültüre ilişkin köklü bilgiler sunan eşsiz ve en somut kaynaklardandır. Birçoğunu ezberden bildiğim ve arada bir sazla da seslendirdiğim aşağıdaki deyiş gibi Aleviliğin İslam'dan geldiğini kanıtlayan yüzlerce deyiş vardır. Burada sadece birini aşağıya alıntılıyorum:

Bugün bize pir geldi gülleri teze geldi

Önü sıra kamberi ali yel murteza geldi

Eyvallah şahım eyvallah Hak Lailahe İllallah

Eyvallah pirim eyvallah adı güzeldir güzelşah

Sen alisin güzelşah şahım eyvallah eyvallah

Ali bizim şahımız kabe kıble gahımız

Mihraçtaki Muhammet o bizim padişahımız

Eyvallah şahım eyvallah hak Lailahe İllallah

Eyvallah pirim eyvallah adı güzeldir güzelşah

Padişahım yaradan okur aktan karadan

Ben pirimden ayrılmam bin yıl geçse aradan

Her önüne gelen tarih kitabı yazmaya kalkarsa - geçmişte Kazım Mirşan gibilerinden de gayet iyi bildiğimiz gibi - ortaya bu gibi garabetler çıkar işte. Alevilik, İslam'ın değişik bir çeşitlemesidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu "ezber bozma" takıntısıyla nerede ne söyleyeceğini, neyi iddia edeceğini şaşıranlar hakikaten kendilerini komik duruma düşürüyorlar.

Alevilik açık ve net İslam'dır, İslam'ın Türk gelenekleri ve inançlarıyla harmanlanmış garip bir versiyonudur.

Türkler İslamlaştırılmaya çalışılırken her bir boy, anlaşma sağladığı Arap kavimlerinden birinin inançlarını kabul etmiş..

Atıyorum Şah İsmail'in boyu, Arap alevisi, Ali yanlısı bir kavimle anlaşmış, tutmuş alevi olmuş..

Kendi inanç ve gelenekleriyle Arap alevisinin (veya belki şii) inançlarını birleştirince de ortaya Anadolu Alevisi çıkmış.

Yan, bence Emevi müslümanlığını değil de, Ehlibeyt müslümanlığını seçmeleri bile sözkonusu değil. Sadece şartlar daha uygunmuş, tesadüf olmuş vs..

Aleviliği yüceltip sünni İslam'ı yerin dibine batırmak isteyen kafatasçı aleviler, zaten efsanelere dayanana tuhaf bir tarihi iyice içinden çıkılmaz hale getiriyor, uydurup uydurup yazıyorlar.

Hem aleviler de kahkahalarla gülüyorlar bu iddialara. Onlar "Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali" demekte ısrarlılar. Gerçek müslüman biziz diyorlar üstelik.

"Yok, siz yanlış biliyorsunuz, aslında müslüman değilmişsiniz; hemen değiştirin kimliğinizi" filan mı diyeceksiniz?

Allah Allah...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ali yanlısı anlamına gelen Arapça "Alevi" sözcüğünün aslen Türkçe (veya başka bir dil) "alev"den geldiğini savunmak için türlü tombalaklar aşan, Alevilerin bile sallamadığı bir hayalperestin masallarını mı asıl sayacağız? Sen bırak bu ayakları da cevap ver: Kuzey Afrika, Arap ve hatta Hindistan Alevilerini ne yapacaksın? Hangi kalıba sokacaksın?

Bu işler slogan atmakla değil, bilgiyle olur. Slogan atacaksan 1 Mayısta Taksim'e...

alevi kelimesi yeni bi tanımlamadır, aleviler binyıllarca kendilerine ışık insanları demişlerdir. bizans ve osmanlı kayıtlarını incelersen alevi'lerden ışık taifesi diye bahseder. ışık taifesi - luvi - aluvi - alevi diye günümüze gelinmiştir.

alevilik'in şii'lik içinde zamanla önemli bir kısımının asimile olduğunu inkar eden yok zaten. şii denilen insanlarla alevilerin yaşam biçimlerini, gelenek ve göreneklerini incelersen birbirisiyle alakası olmayan inanışlar olduğunu görürsün, ama semboller vasıtasıyla alevilik şiilik içinde günümüze kadar önemli bir asimileye maruz kalmıştır.

aleviliğin alisi muhammedin celladı ali değil, insanı kamil olan ali'dir. osmanlı katliamlarından bi nebze kurtulmak için arap ali'nin bi saklanma, korunma metoudu olarak kullanmışlardır aleviler, ama bu klıfın içinde kendi kendilerini asimile etmeye başlamışlardır.

@MRGuitar

bu deyişler sana gelsin aleviliğin ışık inancı olduğunu kanıtlıyan deyişler:

Aramaynan hak bulunmaz

Bakmaynan göze görünmez

Çıkıp meydanda salınmaz

Aslın Nurdadır sevdiğim

Âşık Senem

Oruç namaz hac gusül hicaptır âşıklara

Aşk ondan münehhez halis heves içinde

Ey âşıklar ey âşıklar ışık mezhebi dindir bana

Yunus Emre

Âşıklarız, Işıklarız elhak gedalarıyız

Şeydalarız felek-zedeler müptelalarız

Gubarî

Ta ezelden kandildeki nurdayım

Binde bir can eremedi bu sırra

Dermanî

Bir kandilden bir kandile atıldım

Türap oldum yeryüzüne saçıldım

Hatayî

Kudret kandilinde bir ışık iken

Ta ol zaman âşık oldum Nura ben

Pervane

Kandilde Nur iken sevmişim seni

Güzel pirim sultan pirim şah pirim

Genç Abdal

Hü diyelim gerçeklerin demine

Gerçeklerin demiNUR’dan sayılır

Hatayî

Yedi kat arşta asılı

Kandildeki NUR’a geldim

Pir Sultan Abdal

Şimdi aklı ve fikri hür bir Alevî genci hemen şöyle der: “İslam’ın orucu,

haccı, namazı yok; evren, insan, canlılık gerçekleri farklı ve bize Müslüman

diyorlar” mümkün değil der. Bir dinin 5 şartı olmayacak ve o dinin kutsal

kitabında yazan var oluş senaryoları farklı olacak sen yinede kendine

Müslüman diyeceksin! Bu; aydın, ilerici, bilim yanlısı ve Alevîliğe bağlı,

Alevîliğe hayran ve onu seven her Alevî torunu için gülünçtür.

Şu çok ilginçtir: Bu var oluşta ki 3 temel inanç ve kabul sadece bilimin

resmen savunduğu bir kabuldür. Ammma bunu Alevîlik kaç bin yıldır söyler.

Bu açıdan bile Alevîlik hayran olunacak bir öğreti, inanç ve felsefedir,

hatta son yüzyıllarda DİN olmuştur. Aslında Alevilik Erkân (Yol) dur..

alevi forumdaki Aluvi - Kartal'ın konusundan alıntılar yaptım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Cihangir Gener, Batıni Ezoterik Doktrinler Tarihi adlı kitapdan..

Luvicede: Luvi: Işık İnsanları

Ma: Ana Tanrıçanın adı ( Ma: Aynı zamanda Mu kıtasını ve

Atlantike gömülmüş olan Atlantis Kıtasını sembolize eder.)

Apollon: Işığın Tanrısı. Simgesi Güneştir.

Mabeth: Tanrının evi. (Mabet gibi)

Luviler, Mu Uygarlığının devamı olarak Batı Anadolu ya

yerleşen Maya-Atlantis insanları.

Yeniden doğuşa inanan Luvilerde en gelişmiş meslek yapı işçiliğidir.

Bilinen en eski duvar örme tekniği onlara aittir. Suda yüzen tuğlaları

çok ünlüdür. Taştan çatı kurma tekniği ilk onlarla kullanılmış, sonradan

çembersel kemere çevrilmiştir. (Alıntı)

Evet.. Yeniden doğuş… Devir… Yukarıda Pir Hünkar’ın Nefesinde de gördünüz.

Hitit zamanında konuşulan diller şunlar:

Hint Avrupa Dilleri: Luvi ( Yerleşim Güney Anadolu), Likya

(Luvi diline yakın), Lidya (Hitit diline yakın), Side (Luvi diline yakın).

(Bu konuyu müsahibim daha iyi bilir... Saygısızlık etmek istemem)

Sami Dilleri: Akad, Babil, Asur, İbranice, Aramca (İsanın devrindeki dil)

Dikkat edin: Luvi, Likya, Lidya… Kök hep: IŞIK anlamında.

Ama şu kesin ki Osmanlı döneminde Işık Taifesi, Işıklar, Işık Ehli deniyordu

bize. Bunu 150 milyonluk dev Osmanlı arşiv belgelerinden buluyoruz.

Zannımca Işık Ehli zamanla yerini Alev Ehline bırakmıştır. Oradan da

Alevîye.. Yorumum, bilgim bu yöndedir. Luvi kelimesi Işık İnsanı

olarak zaten bilimsel bir kabuldür.

Bir ayrıntı daha vardır ki o şaşırtıcıdır. Bilimsel bir gerçek olan Luvi dili

(luwi-li) Hint-Avrupa dil ailesine mensuptur. Türkçe Ural-Altay dil

ailesine mensuptur. Yani Luvili’nin Türkçe olması mümkün değildir.

Mümkününün de mümkünü değildir. Üzgünüm…

Hint–Avrupa Dilleri Ailesi

İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Portekizce,

Katalanca, Ladino, Rusça, Beyaz Rusça,(Sırpça, Hırvatça, Boşnakça)

Makedonca, Slovakça, Çekçe....

La iyice müsahibimin alanına girdim... (İzni ile..)

Dayağı yiycem...

1. Hint–İran dilleri: Sanskritçe, Bengalce, Paştu,

Çingenece, (Hintçe, Urduca), Nepalce, Farsça, Kürtçe, Osetçe.

2. Anadolu dilleri: Hitit dili, Lidya dili, Likya dili.

Luvi dili (artık kullanılmıyorlar)

Ural-Altay Dil Ailesi:

Ural:Lapça, Macarca, Estonca, Fince……

Altay: Moğolca, Türkçe, Tunguzca, Korece, Japonca

Elbette bu dilleri ben uydurmuyorum. Bilimseldir bu bilgiler.

İnternette de dolaşıyor... Müsahip devreye girer sanırım...

Luviler görüldüğü üzere gittikçe önem kazanıyor. Araştırmalar daha da

yoğunlaşacak ve belgeler çözümlendikçe şüphelerin kalkacağından

eminim. Ama yine söyleyeyim şimdilik atalarımızın Luvi olduğunu

söylemek bu bilgiler ile zordur; ama imkânsız da değildir.

Mersin Mut İlçesi ile ilgili bilgi:

Mut’un adı Luvice… Biliyor muydunuz?

M.Ö. 2000: Bu tarihten önce Mut’un ismi geçen ilk sakinlerine,

Luvi’ler deniyor. (Adıyaman Alevi Devleti dereye girer)

M.Ö. 2000 Eti’ler idaresine geçen Luvi arazisinde Etiler’e bağlı

Masa krallığı kuruldu. Baş şehirlerine Yenika adı verildi.

M.Ö.1280 de ise Frigler buraya hakim oluyor ve...

Mut’a İZORYA denmeye başlanıyor.

Daha sonraları Lidyalıların, Perslerin, Makedonların,

Romalıların ve Bizansın eline geçiyor.

M.S 673’te ise Emevi İslam Devletinin eline geçiyor. Daha sonra

Bizanslılar M.S 861 yılında Mut’u tekrar alıyor. Sonrası Selçuklu, Osmanlı…

İlginç olan Mut kelimesinin Luvice olması ve de Vadi, Yüksek yerler

için kullanılması ilginçtir. Alamut, Mercimut, Karmut, gibi. Çok ilginç.

Alamut Kalesini anlatmama gerek yoktur her halde! Ünlü Alevî Önderi

Hasan Sabbah’ın mekânıdır ve yüksektedir. Mut İlçesi ise

200–2000 metre arasında değişen arazisiyle ve batı kesimi

Göksu ırmağının kolları olan akarsu, derelerle çevrilidir.

Görüldüğü üzere bağlantılar ilginçtir ve de şaşırtıcıdır.

Konu biraz dağılsa da temelde LUVİler ve Luvi Dili üzerine şekillendiği

için bu doğaldır. Işık Felsefesi, Işık Ehli, Işık İnsanları(Luviler-Aluviler)

Alev Ehli, Alevîler… Çeşitli isimlerle ve konu başlıkları ile bağlantıları ortaya

koydum. Ama şunu bir kez daha söylemek istiyorum ki bilimselleşmeden

Luvileri, Aluvileri, Alevîlerin ataları olarak kabul etmek şimdilik imkânsız.

...

Sırada ne var peki...

...

Luvilerin Kaynağı...

Başlayalım mı...

Yavaştan....?

Ama olmaz...

Hünkâr'ın bir dörtlüğü ile geçelim...

Sakın bir kimsenin gönlünü yıkma

Gerçek erenlerin sözünden çıkma

Eğer insan isen ölmezsin korkma

Aşığı kurt yemez uc’da değildir

Hacı Bektaş Veli

ezberciler, slogancılar, resmi tarihçiler mekke'ye.

Link to post
Sitelerde Paylaş

"Önyargıları parçalıyoruz..."

Labranda bir Yunan kenti değil, Luvi Kenti

Prof. Dr. Fahri Işık*, Labranda Antik Kenti'nde AA muhabirine yaptığı

açıklamada, Milas'taki Labranda Antik Kenti'nin Yunan uygarlığının parçası

olarak bilindiğini, ancak son dönemde yapılan bazı bilimsel çalışmaların

buranın Anadolu uygarlıklarına ait olduğunu ortaya koyduğunu söyledi.

Prof. Dr. Fahri Işık, şöyle konuştu:

''Herkes, Labranda Antik Kenti'nin Yunan uygarlığına ait olduğuna inanır.

Çünkü Batılı kaynaklar 200 yıldır bunu böyle anlatmış. Bu daha çok bir

Yunan yanlılığı veya hayranlığı sonucu böyle bilinmiş. Ama son zamanlarda

Anadolu'nun değişik yerlerinde yapılan kazılar ve araştırmalar ile dil bilimsel

çalışmalar, çoğu Batılı kaynaklarda yazılanın aksine gerek Likya ve Karya,

gerekse Anadolu kıyılarında yaratılan uygarlıkların birer Yunan uygarlığı

değil, Anadolu halklarının kendi yaratısı olduğunu gösteriyor. Labranda da

Anadolu'daki diğer kentler de birer Yunan kenti değil.''

....

Prof. Dr. Işık, Alinda, Labranda ve Alabanda gibi antik kentlerin adının,

Anadolu'nun yerli halkı olan Luvilerin konuştuğu Likçe kökenli olmasına

karşın, Batılı kaynaklarda buralardaki uygarlığın Yunan uygarlığı olduğunun

iddia edildiğini söyledi. Prof. Dr. Fahri Işık, ''Yine kitaplarda Herodot'un bir

Karyalı, bir Halikarnasoslu yani Anadolulu olduğu söylenir. Ama arkasından

da bir Yunan tarihçisi olduğu iddia edilir. Biz bu çelişkileri ortaya koyabilmek,

halkımızı ve bütün dünyayı bu Anadolu gerçeği etrafında birleştirmek,

onları düşündürmek için buradayız'' diye konuştu.

''Ön Yargıları Parçalıyoruz''

Prof. Dr. Fahri Işık, bazı araştırmaların, Likyalılar ve Karyalıların aynı

soydan geldiğini ortaya koyduğunu belirtti.

Prof. Dr. Işık, ''Akrabalık uygarlığın da Anadolu'nun yerli halklarından biri

olarak bilinen Luvi kökenli olmasından kaynaklanıyor. Batılı kaynaklarda

Anadolu'nun batısındaki uygarlıkların Klasik Dönem Yunan uygarlıkları

olduğu öne sürülüyor. Oysa Anadolu halklarının Yunanlılığı bilimsel bir

sonuç değil, hedeftir'' diye konuştu.

Likya uygarlığının Karya uygarlığıyla benzer ve bu iki uygarlığın kökeninin de

Anadolu'daki Luvi uygarlığı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Işık, şöyle dedi:

''Likyalıların konuştuğu Likçe'nin Luvi dilinden kaynaklı olduğu kabul

edilmektedir. Luvilerin yaşadığı kentlerden biri, Luvi dilinin konuşulduğu

Truva'dır. Anadolu'nun en eski dillerinden olan Luvi dilinin ve lehçelerinin

çözülmesi, kültürel gelişimin Mezopotamya'dan veya Yunan yarımadasından

Anadolu'ya değil, Anadolu'dan daha güneye ve batıya doğru yayıldığı tezini

güçlendirdi. Ön yargı Yunan. Batı'da her ne yapılmışsa Yunan ile özdeşleşmiş.

Hepsi Yunan uygarlığının ürünleri olarak bilinir.

Bütün dünya bunu böyle bilir. Ama biz bu ön yargıları parçalıyoruz.''

*Prof. Dr. Fahri Işık: Akdeniz üniversitesi Öğretim üyesi

'Alevi' Sözcüğünün kökeni öncelikle şunu ifade etmekte yarar var ki,

Alevi ismi, Hz.Ali'den yüzyıllarca sonra ortaya çıkan bir kavramdır.

Zor mu anlaması...? Çok mu zor acaba...?

Gerçekten bu zor mu..? Okusak ya...

Hz.Ali döneminde ve sonraki yüzyıllarda, tarihsel kaynaklarda Alevi

ismine rastlanmaz. Ta ki, 1000'li yıllarda tek tük aydın isimlendirmesi

ve 18.yüzyıllardaki genel bir adlandırılmaya kadar..

Rastlayan varsa yazsın lütfen... Bilelim...

400 yıl var arada en az... 10 değil 20 değil...

100 değil 200 değil...

400 YIL...

Neden Alevi ismini almak için 400 YIL bekler ki bi topluluk..?

Türkçe, dil olarak özellikle de Osmanlı döneminde Farsça ve Arapça'dan fazlasıyla etkilenmiştir.

Köken olarak Farsça olan Alev kelimesinin Farsça'daki karşılığı 'Alaw'

dır. 'Allawi' kelimesi, Farsça olarak 'Işığa ait olan, ateşten olan, ışığa veya ateşe tapan' anlamlarına gelir.

Konuyla ilgili olarak şunu ifade

etmekte yarar vardır. Alevilikte 'IŞIK / IŞK / NUR' kavramı, genel öğretinin

içinde önemli bir yer tutar. Bunu Alevi nefeslerinde SIKLIKLA görmek

mümkündür. Bu konuda sayısız örnek verilebilinir. Zira Kaygusuz Abdal'ın

deyişiyle: 'İnsan Nur-ı Kadimdir.' Ayrıca Osmanlı döneminde (henüz Alevi

isminin bilinmediği dönemlerde) , Osmanlı kaynaklarında Aleviler için

'IŞIKLAR, IŞIK TAİFESİ, IŞIK İNSANLARI, IŞIK MEZHEBİNDEN OLANLAR'

tanımlamaları kullanılmıştır.

asimile türk - islam saçmalığı masalları okunmaya devam edilirse, gerçekleri öğrenmeye devam.

tarihinde nihilistkoyun tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Alevilik dedğimiz olgu Hititlerin bintanrı inancı, Kürtlerin Zerdüştlük, Türkmenlerin ruhculuk anlayışının harmanıdır.

Işık inancı Dersim bölgesinde çok yaygın bir şekilde görülür.Dağların ışığı ilk alan yerleri kutsal ziyarettir.Su kaynakları ışığı yansıtma özelliklerinden dolayı kutsaldır.Aslında ışığı ilk alan yerler tanrıların mekanıdır.

Bu inançları İslamla bağdaştırma zorlamadan başka birşey değildir.İslamda dikili taşlar üzerine kesilen hayvanların etleri haram kılınmışken aleviler dikili taşlar üzerine kurban keserler.Bu rütüel islamla değil Hitit inancıyla ilgilidir.Namaz oruç gibi İslam dünyasında tartışılmayan rütüeller alevilier tarafından tartışılmaya açılır.Kuran ve hadislerle sabit olan 5 vakit namaz alevilerde cemde yapılan halka namazı gibi olgulara indirgenir.30 günlük oruç hiçbir gerekçe gösterilmeden komik gerekçelerle rededilir.Oysa ramazan orucu Kuran'da sabittir.

Raa haqi inancı hakkında bir link http://www.aleviforum.com/showthread.php?t=12679

Link to post
Sitelerde Paylaş

Alevilik ile Yezidiligin yani sira Islami olmadi halde Müslümanlik catisi altinda gösterilmeye calisilan bir diger dinsel ögreti de Ahlê Haq tir. Ali ilahilik, Ali Haqlik ,Yarsanilik ve Kakilik (kardeslik) olarak adlandirilan örgütlü bu din Alevilik ve Yezdilik melek kültüne bagli kardes dinler kategorisindendir

1- Alevilik de bugün kizilbaslik, Bektasilik vb. bircok ögretinin ortak adi olmus Ahle Haqlik da Yarsanilik ve Tayifsanlik gibi bir cok ögretinin ortak adidir.

2- Alevilik özellikle mezopotamyada Ali ilahi kizilbasligi olarak adlandirilir. Ahle Haq ise ayni zamanda Ali ilahilik ve Ali haqlik olarak da adlandirilir.

3- Her iki ögretinin de gercek izleyicileri bilgilenme ve olgunlasma sürecinin Kanun - Yol- Marifet asamalarini geride birakip Hakikat asamasina ulastiklarina inanirlar.

4- Alevilikte 12 Imamligin yerini Ahle Haq da 12 Hanedan ve silsile aliyor. Zaten 12 imam da bir silsile ile baglaniyor.

5- Ahle Haq inancinda Tanrinin ilk donu (görünümü) kabul edilen "dünyanin yaraticisi" ikinci asamada ise yerini Aliye birakir.Bilindigi Gibi alevilikte Ali Tanrisal bir güctür, Tanrinin bir görünümüdür. Yezidilikte Seyh Adi bin Musafir´in öne cikmasi alevilikte alinin öne cikmasi, Ahle haq dada öne cikan Sultan Sohak adi öne cikan simgesel güctür.

6- Sultan Sohak in karisindan varettigi "kutsal yediler" ayni zamanda Haq dinininin 7 kolunun kurucularidir. Bu alt kollar ocak diye adlandirilir ve daha sonra sayisi 12 ye cikarilmistir. 12 halifelikte oldugu gibi. Bilindigi gibi Alevilikte 12 temel dede ocagi vardir ve bunlarin hepsi dersim kaynaklidir.

7- Alevilikteki "kirklar meclisi" bu dinde "Kirk güc"tür

8- Alevilikteki 72 millet bu dinde yerini 72 ler grubuna birakir.

9- Alevi töre ve inancindaki hizmet kapilarindan bazilari Ahle Haq da 72 korumaci 366 cesur savasci 444 ciragci 9900 hizmetci bicimiyle yasar.

10- Gizli din kategorisindeki iki din ögretisinde ibadet bicimi olarak bircok benzerlik vardir.

11- Ikiside ceme cok büyük önem verir.

12- Cemlere kadinlar da katildigi icin kadin erkek esitliginin kabul etmeyen Sünni inanclardan her ikiside mum söndürmekle suclanmistir.

13- Ahle Haq da dervisler saz ile zikr yaparlar. Her dervisin piri ve mürsidi olmasi gerekir. Ayni seyi Alevilikte pir yada zakir yapar

14- Elle ates tutma yada kurban etini kaynar kazandan elle cikarmaya ikisinde de rastlanir.

15- Musahiplik kurumu her iki dinde de vardir. Yezidilikte bu ahiret kardesligi ismini alir.

16- Her iki dininde belli bir kutsal kitabi yoktur. Ahle hak kendine "gerceklerin dini" adini verir aleviler "hakikatin nuru"

Kaynak Mehmet Bayrak

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kürtlerin Zerdüştlük,

Şuna biz Perslerin Zerdüştlüğü desek daha uygun olur.

Artık Orta Asyadan Türk göçü efsanesinden bende şüphe duymaya başladım,

Şuan Türkçe konuştuğumuza göre göç olmuş ama genetik yapıyı değiştirecek kadar değil,

genetik yapı Anadolu yerlileri ile aynı gerek egedeki köylüler ile Etrüsklerin genetiğinin aynı çıkması,

gereksede Timuçin Binderin yayınlamış olduğu makalesi.Fizikende Yunanlılara daha yakın olmamız,

Orta Asyalılarla fiziken hiç alakamızın olmaması beni günümüz Türk insanının kökeninin yerli Anadolular olduğu düşüncesini kabul ettirdi.

Modern Alevilik ise birçok kültürün birleşmesinden meydana gelmiştir.

Arap kültürü, Türk kültürü, Yunan, Pers ve daha nicesi...

Aleviliği İslamla başlatmak bencede yanlıştır.

Zira semahlı, içkili, müzikli ayinler islamla alakası yoktur.

Ama Allah-Muhammed-Ali üçlemesi Aleviler gizlenmesi için kullandıkları birer semboldü.

Panenteist bir görüşe sahip olan Yeni-Plantonculuğun gizlenmiş şekliydi Allah-Muhammed-Ali,

ama zamanla Alevilerin birçoğu bu sebeble asimile oldu.

Bilim, Humanizm gibi dünya görüşleri varken sarılacak geri bir dinsel öğreti aramak anlamsızdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yada ne Kürt ne Pers diyelim Zaza diyelim.Sonuçta Avesta'nın dili Zazaca'ya çok yakın.Fakat Kürtlerin İslamdan önce Zerdüşt dininde olduğunuda unutmamak kaydıyla.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ali yanlılarını ışık tayfası şekline çevirmek için ıkınanların yazılarını kes yapıştır yapmak gerçeği değiştirmez.

Aleviler MUhammed'in ölümünden sonra Al'nin mirasçı olduğu savıyla ortaya çıkmış ilk İslam mezhebinin inanırlarıdır. Zamanla değişik kültürlerle ulanarak farklı şekiller almışlar, zamanla Ali'ye tanrı payesi verip, işi ona tapar hale getirmişlerdir...

Lam'ı cim'i masalcıların yazılarını bırakın da, Kuzey Afrika ve Hindistan Alevilerine bir açıklık getirin bakalım. Sizin bildiğini Erdoğan Çınarın söylediklerinden fazla olmadığından, isterseniz ona sorun...

sizde son 80 yılda yaratılan çakma tarihi savunmaktan vazgeçin, ittihatçıların politiklarını copy paste yapıp durmayın başımıza. alevilerin şii asimilasyonuna maruz kaldığını söyledik ama daha çok semboller vasıtası ile, yaşam stilleri, gelenek, görenekleri ile alevilerin şii sembolleri dışında kuzey afrika ve hindistantaki ve dünyadaki bütün şiilerle ilgisi, alakası yoktur.

alevilik anadolu halklarının ışık yolu'dur, gerisi palavradan öte değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Nihilistkoyun sadece anadolu ile alakalı değil mezopotamya kökenli bir inanç Aryan'ların inancı mezopotamya ve iç anadoludan doğuya doğru yayılmış bir inanç Mani inancıda kökenini bu Işık inancından alır.Bu inanç İslam dünyasının 100 de birini dahi oluşturmuyor zaten artık yok oluyor yok olmayada mahkumdür.Kendisini İslam görmek isteyen alevi gençleri hızla bu inançtan uzaklaşıyor.İnançlarında ısrar edip İslam kimliğinide bırakmayanlar ya tarihsel sünni düşmanlığını içlerinden atamayanlar yada bazı siyasal akımlara kendilerini fazla kaptıranlar dır.

Sadece Hindistan, K.Afrika değil Tacikistan, Afganistan gibi ülkelerdede bu inancın etkileri var.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuzey Afrika, Hindistan ve Arap Alevileri diyorum efendi, sağırmısın, yoksa biraz daha mı bağırayım?

(Not: ittihatçılar ne alaka? Ancak 5-10 sene iktidar yaşamış işttihatçılar işi gücü bırakıp Alevi tarihini değiştirmeyle uğraştılar demek, cahillikten öte bir şey değildir. Ayrıca bu kadar sığ bir tarihi bilgisi olanla, tarihi mevzuları konuşmak da gereksizdir. Şimdi sen git, kes/yapıştır yaptığın bu iddiaların sahibini getir...)

oğuz bey siz sağırmısınız? 2'dir semboller hariç ortak bi yönleri yok diyip açıklama yapıyorum hala hindistan, kuzey afrika diyosunuz. ittihatçıların alevi politikasını öğrenin önce, aleviliği yoğun bi şekilde türklüğe yamama çalışmaları yapmışlardır, orta asya masallarını kimin çıkardığını sanıyosunuz? böyle küçümsemelerle bi yere varamazsınız, koyun ortaya orta asya, arap ali masallarının gerçeğinide görelim, boş laflarla olmaz bu işler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...