Jump to content

Komünizm nedir ? Sosyalizm nedir ?


Recommended Posts

Yuh be Drekinci.

Yolsuzluk, rüşvet, zimmete para geçirmek falan "kapitalist" davranış biçimi mi? Bunlara niye böyle bir ad takıyorsun? Bunları insan herhangi bir sistemde yapabilir. Çalıştığın özel şirketi de soyarsın, devlet memuru isen devleti de soyarsın. Sen ne diye bunu yapan adam "kapitalist" olmuş gibi aptalca bir laf ettin? "Kapitalist" kelimesinin anlamı "çalıp çırpan" demek galiba sana göre. Tartışmaya zaten böyle aptalca tanımlarla başlarsan bir yere varamayız.

Sevgili Ludwig sen de bana bir kapitalist tanımı yap. Şöyle güzel tarafından.

Sen görmeyebilirsin, ben de sana o kapitalistin nasıl emek sömürüsü yaptığını gözüne sokayım.

Hatırlarsan bir zamanlar işçi tutup hıyar soydurarak para kazanan birini gayet doğal ve masum olduğunu savunuyordun. Ve ben de bu hıyar soydurma işi ile çalışan işçi sırtından nasıl emek sömürüsü yapıldığını anlatmıştım. Amaaa nerde. Bir kulağından girip ötekinden çıkıyor.

Kapitalistin namuslusu mu olurmuş. En namusluğu, sömürdüğü emeği en iyi gizleyendir. Siz görmüyor olabilirsiniz. Gözünüze de soksak görmek istemeyebilirsiniz.

İnsan doğası böyle gariptir işte. Kimileri var olmayanı gördüğünü iddia eder. Kimileri de var olanı gözüne sokarsın görmez.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 238
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Evet gayet güzel söylemişsin. Aslında şu bold yaptığım kısım sosyalist bir ilkeyi anlatıyor. Üretime ne kadar katkı yapmışsan o kadar pay almayı hak etmişsin.

Üretime katkı kafa ve kol emeği ile olur. Başkalarına mal ve hizmet, emek ile sunulur. Ve iki insan arasındaki kafa ve kol emeği farkı, çalışma süresi farkı ne kadarsa bu fark kadar fazla kazanmasına kimsenin itirazı olmaz.

Ancak; üretim araçlarının sahibi olarak, binlerce işçi çalıştırıp, emeklerinin hakkını vermezseniz, hiç emek sarfetmeden de zengin olabilirsiniz. İşte kapitalizmin püf noktası budur. Sorun buradadır. Sen görmeyebilir, farketmeyebilirsin.

Yani ben bir doktor olarak kafa ve kol emeğim ile kazandığım ne ise, sen bir kapitalist, bir fabrika sahibi olarak benden fazla kazanamazsın. Fabrika sahibi olmak kafa ve kol emeği sarfetmek demek değildir. Fabrika sahibi olmak insan olarak benden daha kaliteli biri olman demek değildir. FAbrika sahibi olmak insan kalitesini artıran, verimini artıran, değerini artıran bir özellik değildir.

Eğer fabrika sahibiysen, yukarıdaki iletinin bir anlamı olabilir. Çünkü çalıştırdığın işçilerin sırtından tatlı karlar elde ediyorsundur ve bu nedenle bu işlerliği savunuyorsundur. Ama bir şekilde kafa ve kol emeğini pazarlamak durumunda biriysen, kapitalist ideolojisinden medet uman (birgün bende belki kapitalist olurum) diye hayal kuran, hayalci birisin demektir. Sevgili Asturun böyle bir şansı olabilir belki ama sende hiç umut yok.

Sevgiler.

Üretime katkı falan değil. Sen olayı yanlış anlamışsın.

Kimse sabah kalkarken "üretime katkıda bulunayım bugün" falan diye düşünmez.

Herkesin asıl amacı kendi ihtiyacını karşılamaktır.

Kendi ihtiyacını karşılamak için ise işbölümüne dayalı bu kalabalık ve gelişmiş ekonomide yapman gereken diğer insanlara mal ve hizmet sunmaktır. Bunun karşılığında alacağın parayla da gidip kendi ihtiyacın mal ve hizmeti alabilirsin.

Sen şimdi olaya "mal ve hizmet" olarak bakmak yerine özellikle kafa karıştırıcı "kafa ve kol emeği" laflarını kullanıyorsun. Bu yanıltıcıdır. Çünkü bazı hizmetler vardır ki kafa veya kol emeği harcanarak yapılmaz. Mesela insanlara ihtiyaç duydukları bir şey kiralamak, yani onlara kendine ait olan birşeyi para karşılığı kullanma hakkını bir süreliğine devretmektir. Bu gayet de açık bir şekilde bir hizmet sunmaktır. Ama senin "kafa kol emeği" lafının kapsamına girmiyor, giriyor mu?

Kira vermenin formlarından biri de kredi/borç vermektir. Burda sahip olduğun nakiti belli bir ücret karşılığında başkasının kullanımına sunuyorsun. Bu bir hizmettir.

Senin "kapitalist" diye kıl olduğun insan da temel de parasını bir girişimciye işletmesi için veren kişidir. Girişimci bu parayla bina ve makineler bulur, elektrik öder, hammadde alır, işçilere ücret verir, üretim yapar ve bunu satacak müşteri bulmaya çalışır, ve bir kar etmeye çalışır. Kar ederse sermaye sahibine faiz öder.

Burda sen sermaye sahibini tamamen işlevi gereksiz, ve üretim üzerinde parazit bir insan olarak görüyor olabilirsin. Belki girişimciyi bile böyle görüyorsun. Belki işletme müdürünü bile böyle görüyor olabilirsin. Ama bunlar aynı Lenin'in ülkeyi yönetmeye başladığında anladığı gibi ve kongrede söylediği gibi cahilce laflar.

Girişimcinin rolünü şimdi burda tartışmayalım. Çünkü heralde sen de kabul ediyorsun ki bu adamlar ekonomide çok önemli rolü üstleniyor. Çünkü fabrikalar, makineler, işçiler ve hammadde kendiliğinden bir araya gelmiyor. Bu sana önemsiz, herkesin yapacağı bir iş gibi gelebilir. Ama bana göre de milletin karnına götüne bakıp ondan para almak çok kolay bir iş gibi geliyor, kusura bakma.

Ama sen asıl sermaye sahibinin girişimciye faizle borç vermesine gıcıksın. Peki düşünelim. Girişimcinin aklında bir üretim planı ve fikri var. İşçi de evinde, Hammadde satan da evinde, bina sahibi de evinde oturuyor. Eğer girişimci elinde bir sermaye olmazsa nasıl bu üretim planını hayat geçirip, bu insanları bir araya getirecek ve üretim başlayacak? Sermaye sahibi burda önemli bir işlevi yerine getiriyor.

Bunun neden önemli olduğunu anlamak için bir düşün bakalım. Faizi yasak etsen ülkenin ekonomisi ne hale gelir. Ekonomik mevzularda atıp tutmak istiyorsan bu tarz bir soruya cevap verebilecek bir hayagücüne sahip olmalısın. Ben sana söyleyim. Faizi yasak edersen piyasada girşimciler kredi bulamaz, ve yeni yatırımlar yapılamaz. Yeni istihdam sağlanamaz, hammadde satılamaz, üretim azalır, ekonomi küçülür. Bu bir ülke için iyi birşey değil. O yüzden faizin haram olduğuna inanan Suudi gibi ülkeler bile "İslami bankacılık" adı altında bir sürü dalavere ile gene piyasada kredi olmasını sağlıyorlar. Bunun aksi düşünülemez. Kredisiz bir ekonomi yürümez.

Sen gene dersin ki "ya bu adamlar çok kolay para kazanıyor, faizle falan." E o zaman ev kira verenlere de gıcık ol. Her türül kira ile yaşayan insanlara gıcıkol o zaman. Bu insanlar ekonomide bir üretim yapmıyor doğru, ama yine de talep edilen bir hizmet sunuyorlar. Ekonomide buna da ihtiyaç var. Tabiki bütün ekonomi birşeyler kiraya vererek yaşayan insanlardan oluşamaz. Girişimcisi de, emekçisi de olmak zorunda. Ama gördüğün gibi piyasa fiyatların cazip ya da tersi olması ile insanların arasında işbölümünü gayet etkili bir şekilde yapıyor. İşler yürüyor mu? Yürüyor.

tarihinde ludwig tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Emek değer teorisini çürütmekten kolay bir şey de yok, hiç işlenmemiş bir arazinin, ya da doğada hiç emek harcanmadan bulunan bir parça altın ya da pırlantanın değeri olabiliyor mu? Olabiliyor. Demek ki emek değer teorisi yanlışlanmıştır. Bir şey içine emek girmeden de değerli olabiliyorsa, değerin kaynağının emek olmadığı açıktır.

Okuduğun okulda modern ekonomi diye bu zırvaları öğreniyorsan. Sana bir şey demem.

Sana diploma veren/verecek olan hocalarından başlarım.

Biz hiç değilse, belli bir saat emek verilmiş bir işe, bu emek sonucu ortaya çıkmış bir metaya değer atfediyoruz.

Sizde değer kavramı yok. Kaça satarsan değeri odur gibi ipe sapa gelmez bir değer icat etmişsiniz.

Zenginlik, sermaye, emek dışından geliyorsa bu kavga gürültü niye?

Hiç işçisiz kapitalist karı olur mu?

Hiç işçisiz fabrika çalışır, üretim yapılır mı?

Bütün değerleri üreten işçiler ve emekçilerdir.

İş olmazsa aş olmaz.

Sen git doğada işlenmemiş toprak bul. Atın bul! pırlanta bul! hiç bizlerle, emekle muhatap olma. Hadi anca gidersin.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Okuduğun okulda modern ekonomi diye bu zırvaları öğreniyorsan. Sana bir şey demem.

Sana diploma veren/verecek olan hocalarından başlarım.

Biz hiç değilse, belli bir saat emek verilmiş bir işe, bu emek sonucu ortaya çıkmış bir metaya değer atfediyoruz.

Sizde değer kavramı yok. Kaça satarsan değeri odur gibi ipe sapa gelmez bir değer icat etmişsiniz.

Zenginlik, sermaye, emek dışından geliyorsa bu kavga gürültü niye?

Hiç işçisiz kapitalist karı olur mu?

Hiç işçisiz fabrika çalışır, üretim yapılır mı?

Bütün değerleri üreten işçiler ve emekçilerdir.

İş olmazsa aş olmaz.

Sen git doğada işlenmemiş toprak bul. Atın bul! pırlanta bul! hiç bizlerle, emekle muhatap olma. Hadi anca gidersin.

Sevgiler.

Belli bir saat emek verilmesiyle o yapılan şeyin değerli olması arasındaki bağlantı nedir? Sen "değerli" nedir anlıyor musun? Bu kelimenin anlamını hiç düşündün mü? Bir kere bu kelimeye bakan birisinin ilk göreceği şey bu değer olayının her bakanın gözünde farklı olacağıdır. Benim "değerli" gördüğüm şey başkasına değersiz görünebilir. O zaman sen ne diye "emek verilmiş şeyin değer vardır" gibi sanki "değerli" aynı "kırmızı" gibi herkes için aynı olan birşeymiş gibi konuşuyorsun?

Birisi bir şey üretse ve onu satmak istese, ilkönce o şeyin diğer insanlar tarafından değerli bulunması gerekir. Bunlar arasında o şeye en çok değer veren ona en çok fiyatı verir. Burda satan kişi de ona teklif edilen parayı eğer o maldan daha "değerli" görüyorsa orda bir alışveriş meydana gelir.

Burda ilk gözüne çarpacak olan olay şudur. Ürettiğin şeye değer veren senin ona kaç saat emek harcadığın değil. Ona değer veren birşey yok aslında. Çünkü hiçbirşeyin kendine ait sabit bir değeri yok. Değerler sadece insanların gözünde var. Onu isteyen birisi ona belli bir değer verir kendi aklında. İstemeyen birisi ise onu kendi kafasındaki "değerli şeyler" sıralamasında daha aşağı biryere koyar.

tarihinde ludwig tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Ludwig şu uzun iletinde, ıssız adada balta yapan kapitalisti anlatıyorsun.

Hala adam balta yapmış başkasına kiraya verir diyorsun. Kendisi kullanmasa da kimseye kullandırtmaz diyorsun. Kirasını vermeyene vermez diyorsun. Bunların üretimde çare olmadığını, çalışma potansiyeli olan birini sömürme girişimi olduğunu kaç kez söyledik. Kira, rant, tefecilik, bankacılık, finans kapital vs, hepsi emek sömürüsü araçlarıdır. Çalışma potansiyeli olup ta çalışacak iş bulamayanlara, gel ister para vereyim kendi işini kur çalış ama 1000 lira verirsem 1500 lira geri isterim. Veya gel benim fabrikamda çalış yana yevmiye 50 lira vereyim vs. bunların hepsinde emek sömürüsü vardır. Kapitalistlerin, bankaların, tefecilerin, rantcıların vs karları, gelirleri hem emek üzerinden gelir. Boş kalan bir ev gelir getirmez, işçi çalışmayan bir fabrika gelir getirmez, birine borç vermişsen borç alan kişi bununla emek sarfettiği bir iş kurmazsa sana borcunu ödeyemez. vs vs.

Böyle basit şeylerle uğraştırmayın lütfen. Emek ekonominin, üretimin temel taşıdır. Emeğin dışında değer üretilmez. Emeksiz yemek olmaz. İş olmazsa aş olmaz.

Zaten kapitalizmde, çalışma şartlarını kapitaliste bırakmakdır asıl problem. Yeryüzünde işlenebilir topraklar niçin sahiplenilsin ve işlenmesi için sahiplerinden izin alınsın. Niçin sahibi olmayan kamu fabrikaları, kamu işletmeleri kurulamasın. Niçin herkese iş bulunamasın. Yeryüzünde yapılacak o kadar çok iş var ki tüm insanlık seferber olsa yine bitmez.

Bir köye su getirdim diye, bir kapitalist çeşme başına vezne koyarsa, bu bezirgan düzen böyle sürüp gitmez.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ya bak samimi olarak soruyorum. Bu "sömürü" lafını kullanırken ne demek istiyorsun hakkaten anlamıyorum. Bir insanın baltasını kiraya vermesi niçin sömürü oluyor? Bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Bir köye su getiren niye bunun ücretini istemesin? Anlayamıyorum. Şunu bir açıkla bize.

Kendi ağzınla emeği yüceltiyorsun, ve bir insanın diğer insanlara mal ve hizmet sunarak bunun karşılığında diğer insanların mal hizmetinden faydalanmaya imkan bulduğuna dair ettiğim lafı kalınlaştırıp onayladın.

O zaman bir balta imal edip bunu kiralayan adamın da, bir köye bir su getiren adamın da bu hizmetlerinden dolayı ücret almasına niye karşı durup, "bu onlara hak değildir" diyorsun? Niye hak değildir?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili ludwig

değer konusunda yine soyut, bir kritere dayanmayan şeyler söylemişsin.

Diyelim ki sen işçisin emeğini pazarlıyorsun. Çalışmazsan aç kalacaksın. Biri sana iş verdi, 10 kişiyi doyuracak iş yaptın, yalnız kendi karnını doyurabildin. Burada senin emeğinin karşılığı, aldığın ücret midir?

Sen aynı zamanda tüketicisin. Gidip ekmek alacaksın, günde 10 ekmek üretip, bir ekmek parası almışsan ve bu para ile pazara gidip bir ekmek almak istediğin zaman satıcı bu paraya ancak yarım ekmek alabilirsin! derse ne yaparsın. He vallah herkes haklı! mı diyeceksin? Ne yapalım emeğin fiyatı da bu, ekmeğin fiyatı da. diye sineye mi çekeceksin.

Bırakalım metaları, sence insanlar neye göre değerlendirilir?

ahmetin mehmetten, mehmetin aliden değer farkı var mıdır? Bu fark nasıl oluşur. Bu farkların kriterleri nelerdir? İyi para kazanıyor olmak insanı değerli yapar mı?

Herhangi bir iş kurmanın değeri, herhangi bir meslekten çok mu değerlidir?

İş kurmak para ve sermaye ile olur. Para ve sermaye insan kalitesini yükselten bir kriter midir?

Elbette bir şekilde benden daha değerli olmayan insanların kazançlarını sorgularım. Elbette kendi yeteneği, emeği ve becerisi üzerinden olan kazançları kıskanmam. Ancak başkalarının sırtından geçinen parazitlere geçit vermek istemem. insanın insanı sömürmesine göz yumamam.

İnsan olan böyle düşünmeli böyle olmalı. Ben böyleyim ve böyle düşünen insanlara değer veririm. Sömürüyü, haksız kazancı, adaletsizliği, eşitsizliği makul göstermek isteyen insanlar benim gözümde değersizdirler. Nasıl ki değer kavramını insana, insanın kestirmesine bırakıyorsunuz. Ben de insanı bu özellikler üzerinden değerlendiriyorum.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu "sömürü" lafını kullanırken ne demek istiyorsun hakkaten anlamıyorum. Bir insanın baltasını kiraya vermesi niçin sömürü oluyor? Bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Bir köye su getiren niye bunun ücretini istemesin? Anlayamıyorum. Şunu bir açıkla bize.

Bir insanın kafası kapitalist üretim ilişkileriyle şekillenmiş ise gerçekten anlamaz. Bir orman köylüsüyüz. ormandan odun kesip ihtiyaç gidereceğiz. Senin baltan var. Komşunun yok. Sen diyorsun ki. Al baltamı kullan ama kestiğin odunların yarısını bana ver. Sen kendi mantaliten, dünyaya bakış açından kendini haklı görüyorsun. Komşun bu pazarlığı haksız buluyor. Gidip elleri ve ayaklarıyla odun kırıp getiriyor. Biraz daha fazla çalışıyor ama emeğini sömürtmüyor. Boş zamanlarında o da balta yapmaya girişiyor.

Sonuç itibariyle. Bir balta iki evin de işini görebilecekken, birinin bencilliği yüzünden fazladan bir balta yapılmış oluyor. Ama köyde yalnız iki kişi komşu değil. pekçok hane var. Baltası olmayan diğer köylüler gelip her ikisinden de balta istiyor. Birisi kira istemeye devam ediyor. Diğeri kendi kullanmadığı sürece ücretsiz olarak komşularına veriyor. Birinin baltası odunlukda paslanırken, diğerinin baltası sürekli çalışıp köylülerin emek verimliliğini artırıyor. Diğer köylüler de ellerinde olan kazma, kürek, çift, çubuk, traktör vs ne kadar üretim aracı varsa birbirlerine veriyorlar ve bu üretim araçları sürekli emek verimliliğini artırarak köylüleri topyekün kalkındırıyor.

İşte baltasını paylaşmadan başlayan üretim ilişkileri ürünleri de paylaşmaya kadar işi götürdüklerinde sorunsuz bir üretim ve paylaşım ilişkileri filizlenir.

İlla ben kira isterim derseniz. Yapılan evler tüm nüfusa yetecek kadarken yarısı boş kalır, yarısı evsiz kalır, yarısı gelirinin bir kısmını kiraya vermek zorunda kalır. Vee kapitalist üretim/paylaşım ilişkileri krizlere vesile olur. Bir tarafta zenginlikler öylece durur, diğer tarafta fakirlikler emeklerini sömürtmek zorunda kalır.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili ludwig

değer konusunda yine soyut, bir kritere dayanmayan şeyler söylemişsin.

Diyelim ki sen işçisin emeğini pazarlıyorsun. Çalışmazsan aç kalacaksın. Biri sana iş verdi, 10 kişiyi doyuracak iş yaptın, yalnız kendi karnını doyurabildin. Burada senin emeğinin karşılığı, aldığın ücret midir?

Sen aynı zamanda tüketicisin. Gidip ekmek alacaksın, günde 10 ekmek üretip, bir ekmek parası almışsan ve bu para ile pazara gidip bir ekmek almak istediğin zaman satıcı bu paraya ancak yarım ekmek alabilirsin! derse ne yaparsın. He vallah herkes haklı! mı diyeceksin? Ne yapalım emeğin fiyatı da bu, ekmeğin fiyatı da. diye sineye mi çekeceksin.

Bırakalım metaları, sence insanlar neye göre değerlendirilir?

ahmetin mehmetten, mehmetin aliden değer farkı var mıdır? Bu fark nasıl oluşur. Bu farkların kriterleri nelerdir? İyi para kazanıyor olmak insanı değerli yapar mı?

Herhangi bir iş kurmanın değeri, herhangi bir meslekten çok mu değerlidir?

İş kurmak para ve sermaye ile olur. Para ve sermaye insan kalitesini yükselten bir kriter midir?

Elbette bir şekilde benden daha değerli olmayan insanların kazançlarını sorgularım. Elbette kendi yeteneği, emeği ve becerisi üzerinden olan kazançları kıskanmam. Ancak başkalarının sırtından geçinen parazitlere geçit vermek istemem. insanın insanı sömürmesine göz yumamam.

İnsan olan böyle düşünmeli böyle olmalı. Ben böyleyim ve böyle düşünen insanlara değer veririm. Sömürüyü, haksız kazancı, adaletsizliği, eşitsizliği makul göstermek isteyen insanlar benim gözümde değersizdirler. Nasıl ki değer kavramını insana, insanın kestirmesine bırakıyorsunuz. Ben de insanı bu özellikler üzerinden değerlendiriyorum.

Sevgiler.

Sömürüye, adaletsizliğe, haksız kazanca hepimiz karşıyız. Ama eşitsizliğe değil (yasa karşısında eşitsizlik manasında kullanmıyorum bunu bu arada). Çünkü eşitsizlik demek adaletsizlik demek değildir.

En basitinden senin mesleğine bakalım.

Sen bir doktorsun. Senin hastanede hastabakıcılar da var. Sen bir hastabakıcı ile anatomi ve tıp bilgisi konusunda, yeteneklerin konusunda, cerrahsan operasyon yapma kabiliyeti ve bilgisi konusunda, vesair eşit değilsin. Ve büyük ihtimalle de bu hastabakıcı ile eşit ücret almayı da kabul etmezsin.

Eğer ki dersen ki ben onla eşit ücret alayım, o zaman kimse 15 yılını verip doktorluk eğitimi almaz. Niye yapsın ki? Madem 2 senelik hastabakıcılık okuyup aynı parayı kazanmak varken?

Şimdi sen tıp konusunda herkesin aynı kabiliyete ve eğitime sahip olmadığını kabul edersin. Hatta herkesin aynı eğitimden geçse bile eşit derecede iyi bir doktor olmayacağını bile kabul edersin. Cerrahlık konusunda özellikle bir el yatkınlığı, kan görmeyi midenin kaldırması gibi herkeste eşit olmayan doğal özelliklere gerek var.

Peki sence tıpçılık mesleğinde böyle bir yetenek gerekiyorsa, bir işletme kurmak ve onu işletmek için niye gerekmesin? Sence herkes bir işletme kurup onu işletebilir mi? Mesela sen istesen yapabilir misin?

Parayı yönetmek kolay bir iş değildir. Paranın miktarı arttıkça da onu yönetmek zorlaşır. Çok insan varki bir iki bin lirayı yönetemez. Bazıları var ki milyar dolarları yönetebilir. Bunun da bir kabiliyet meselesi olduğunu kabul edemez misin?

Lenin ülke yönetimini ele geçirdikten sonra bu işlerin çarpım tablosunu bilen herhangi birinin yapabileceği birşey olduğuna dair devrim öncesi fikirlerini değiştirdi. Bunu bir kitapta okudum, bunu sen de bana güvenmiyorsan kendin bir araştır derim.

Safça "ah kardeşçe üretip yaşayalım" falan demek kolay. Lenin de öyle diyordu. Ama yönetime gelince kazın ayağının öyle olmadığını gördü. Ekonomiyi dibe vurdurduktan sonra, kendisinin en büyük destekçisi işçilerin bile ayaklanmasından sonra mecburen komunizmi bırakıp karma ekonomiye döndü. Daha önce işletme yönetimimin çarpım tablosu bilen herkesin yapabileceğini zanneden adam, daha sonra "kabiliyetli yöneticilerden" falan bahsetmeye başladı. "Kabiliyet"?? Hani herkes eşitti?? Hani girşimci üretim zincirinde gereksiz bir parazitti?? Hani ameleler herşeyi hallederdi??

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir insanın kafası kapitalist üretim ilişkileriyle şekillenmiş ise gerçekten anlamaz. Bir orman köylüsüyüz. ormandan odun kesip ihtiyaç gidereceğiz. Senin baltan var. Komşunun yok.

..

Peki ya adam derseki "baltamı kullandığın her gün için iki dal odun ver"? Ki varsayalım ki bir günde yüzlerce dal odun kesilebiliyor. Bu nasıl bir alışveriş mesela? Adamın eliye odun kırmasından, yahut günlerce zaman verip balta imal etmesinden daha karlı olmaz mı onun için?

Demekki senin karşı çıktığın istenen ücretin fazlalığı. Belli bir seviyenin altına inen ücret ise makul olur. Sen bile bu örnekteki alışverişe "sömürü" diyemezsin. Hatta baltayı kiraya veren için aptal ve hatta alıcı onu sömürüyor bile diyebilirsin.

Demekki burda senin asıl gıcık olduğun olay aslında birşey kiraya vermek değil, bu kiraya verme olayının fahiş bir fiyata olması.

Zaten nedense verdiğin örneklerde hep böyle fahiş fiyatlar kullanıyorsun, sanki gerçek hayatta olaylar bu şekilde gelişiyor.

Senin hayali ekonominde ise nedense safın biri beleşe baltasını kullandırıyormuş. Böyle insanlar yok bu dünyada. Sen beleşe hasta bakıyor musun?

Eğer ki sen beleşe hasta bakıyorsan bile bizden de herkese beleşe mal ve hizmet vermemizi talep etme hakkın var mı? Böyle bir tavsiyede bulunabilirsin sadece. Ama bizi zorlayamazsın. Ama komunizm denilen olayda herkes bu tarz bir davranışa zorlanmak isteniyor. Bu yanlış değil mi sence?

tarihinde ludwig tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili ludwig

Şu doktorluk meselesini sevgili hacı ile de tartışmıştık.

Doktorluk bir meslektir. İnsan sağlığını konu alan değerli bir meslektir. Arzu edilen o ki. Hasta ile doktor arasına ticari ilişki girmesin. Doktor kendine muracaat eden her hastayı iyileştirmek için bütün bilgi ve becerisini kullansın. Ve de geçim sıkıntısı çekmeyecek, ekonomik sorunlara yol açmayacak bir geliri olsun. Bu gelir devlet hastanelerinde çalışırken de olabilir, özel hastanelerde de. Elbette aldığı eğitim, kazandığı yetenek gereği yardımcı personellerden daha fazla kazancı olabilir. Bu kazanca diğer personeller de itiraz etmez. Burada bir çelişki yok. Ancak özel bir hastane düşün. Sahibi de doktor. Her branştan doktor çalıştırıyor, yardımcı personel çalıştırıyor, kendisi de çalışıyor. Ancak gel gör ki. hastanenin gelirlerinin paylaşım inisiyatifi hastane sahibinde. Hastane sahibi hem doktor olarak yaptığı işten bir gelir elde ediyor, hem de hastane sahipliğinden kaynaklanan paylaşma inisiyatifini kendi lehine kullanıyor. Ve bu mülkiyet avantajindan dolayı diğer meslektaşlarından çok çok fazla kazanabiliyor. Peki bu fazla kazançta bir adaletsizlik yok mu? yaptıkları meslek aynı, iş aynı, ama patron doktora düşen pay çok fazla. Peki bu fazlalığin kaynağı ne. İşte bu fazlalağın kaynağı o özel hastanede çalışan diğer doktor ve yardımcı personelin emeğidir. Çünkü herkese çalıştığı ve ürettiği miktar üzerinden gelir verilecek olursa patron konumundaki doktor da diğer doktorlar kadar (yönetici konumundan dolayı, belki biraz fazla) kazanabilecektir.

Paranın yönetiminde bir kabiliyet yatmaz. Eli sıkılık, cimrilik, daha fazla sömürü isteği, daha az ücretle işçi çalıştırma kabiliyeti yatar. Hatta çoğu kez senin gibi, astur gibi patron hayranı, yardımcı yöneticiler bulur çalıştırır, sizlerin yeteneğinden yararlanır, kendi yan gelip yatar. Sizler de her yılbaşı gider işletmenin blançosunu patrona sunar ne kadar fazla kazandırdığınızı anlatırsınız.

Kendiniz patron karşısında amele konumunda olduğunuz halde, amelelere burun kıvırır, kendinizi patron sanarsınız.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

..

Ancak özel bir hastane düşün. Sahibi de doktor. Her branştan doktor çalıştırıyor, yardımcı personel çalıştırıyor, kendisi de çalışıyor. Ancak gel gör ki. hastanenin gelirlerinin paylaşım inisiyatifi hastane sahibinde. Hastane sahibi hem doktor olarak yaptığı işten bir gelir elde ediyor, hem de hastane sahipliğinden kaynaklanan paylaşma inisiyatifini kendi lehine kullanıyor. Ve bu mülkiyet avantajindan dolayı diğer meslektaşlarından çok çok fazla kazanabiliyor. Peki bu fazla kazançta bir adaletsizlik yok mu? yaptıkları meslek aynı, iş aynı, ama patron doktora düşen pay çok fazla. Peki bu fazlalığin kaynağı ne.

..

Hayır. Yaptıkları meslek ve iş aynı değil. Kendi ağzınla önce diyorsun ki bu adam hem doktor hem de hastanenin işleticisi. Demek ki bu adam tek meslek ve iş yapmıyor. İki meslekli ve iki işli bir adam. Normal olarak iki işinden de ayrı ayrı kazancı var. Bu kadar basit bir mesele senin kafanı nasıl karıştırıyor hayret.

..

Paranın yönetiminde bir kabiliyet yatmaz. Eli sıkılık, cimrilik, daha fazla sömürü isteği, daha az ücretle işçi çalıştırma kabiliyeti yatar.

..

Bu senin kendi fikrin. Bu fikrine katılmadığım gibi seni de bazı meslek sahiplerine nefret dolu bir insan olarak görüyorum. Sen bazı insanlar doktorlar için böyle atıp tutsa hoşuna gider mi? Mesela deseler ki doktorlar sapıktır, kadınları çocukları elliyor falan.

Paranın yönetimi de, işletme kurmak da, işletmek de kabiliyet isteyen işlerdir. Öyle olmasa ne diye büyük şirketlerin CEO'ları hayvan gibi maaşlar alıyor? Bu şirketlerin başına sokaktan herhangi bir adam koysalar da olucaksa, ne diye uğraşıp eğitimli, zeki, kabiliyetli adamlar arayıp buluyorlar, ve bunlara bir dolu para veriyorlar? Madem bu işleri herkes yapabilecekse, o zaman bu tarz bir işe sahip olmayan bir genç ne diye eğitimine özel bir yatırım yapıp kendini yetiştirmeye çalışıyor?

Sen bana şu kadarını söyle. Sen kendinde bir hastane işletecek kabiliyeti görüyor musun? Sen istesen o işi yürütebilir misin? Bana duygusal geyikler yapma "ben sömürmem kimseyi" falan değil. Sadece sende o kabiliyet olduğuna inanıyor musun?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Demekki burda senin asıl gıcık olduğun olay aslında birşey kiraya vermek değil, bu kiraya verme olayının fahiş bir fiyata olması.

Zaten nedense verdiğin örneklerde hep böyle fahiş fiyatlar kullanıyorsun, sanki gerçek hayatta olaylar bu şekilde gelişiyor.

Senin hayali ekonominde ise nedense safın biri beleşe baltasını kullandırıyormuş. Böyle insanlar yok bu dünyada. Sen beleşe hasta bakıyor musun?

Evet bu kiraya verişler öyle bir iki dal odunla olmuyor. Bir iki dal odunla milyarlar biriktirilmez. Tam da söylediğim gibi fahiş fiyatlarla oluyor.

Ben bunca sene çalıştım ücret aldım. Bunca emeğim, bilgim ve becerim şişlide bir apartmanın kirası düzeyinde bile değil. Bunca sene çalışıp prim ödedim, aldığım emekli aylığı asgari ücreten biraz fazla. Ne çalışırken iki yakam bir araya geldi, ne emekliliğimde. Önümüzdeki dönem iş bulamazsam geçim sıkıntısı yolumu bekliyor. Sırtımdan kazananlar oldu, ama kimseyi sömürmedim, kimseyi kendi adıma ücretli çalıştırmadım. Ve aldığım ücretlerden de şikayetçi olmadım. Çünkü sorun bende değil. Sorun mevcut düzende.

Senin anlamadığın şey; yardımlaşmanın, dayanışmanın, ortaklaşmanın beleşe geldiğini zannetmendir. Halbuki yardımlaşmada en adil paylaşım ve en adil hakedişler yatar. Yardımlaşmalarda, dayanışmalarda yarınlara duyulan endişe daha da azalır. Daha çok sevgi daha çok insani ilişkiler filizlenir. Her şey paraya tahvil edilmez. Parası olmayan umarsız, çaresiz avare kalmaz. Bir şekilde elinden tutulur. İnsanın insana baskısı, hükmetmesi yok olur, insan daha özgürleşir, yeteneklerine göre, topluma katkısına göre değer verir, değerlendirilir. Üretim araçları sahibine değil tüm topluma çalışır, emeğin verimliğinini olabildiğince artırır ve bu verimlilik toplumun tümüne yansır.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Öncelikle,Bilgehan’ın yazısından dolayı kendimden utandım.Ne varki bugüne kadar devletin yönetim şekli,ekonominin kendisi,uyguladığı ekonomi politikaları,siyaset vesair ilgimi hiç çekmiyordu.

Bilgi verenlere teşekkürler.

Özellikle ludwig’in doktor hastabakıcı örneğinden yola çıkarak sosyalizm-komünizm(hemen hemen aynı demişsiniz) ‘in “pratikte“ daha tembel bir toplumu meydana getireceği,dolayısıyla ekonomi ile birlikte aynı zamanda bilim ve teknolojide gelişmenin olabileceğinden daha düşük seviyede kalmasına neden olabileceği kanısı oluştu bende.Üretim gelirleri belki daha adaletli paylaşılıyor ama totalde toplumu olabileceğinden daha alt seviyede yaşatıyor ve gelişmenin önünü tıkıyor.

Yani bir nevi doğaya aykırı bir düzen ve teorideki güzellik uygulamada sınıfta kalıyor (mu) ??

Öte yandan basit bir örneklendirme ile Fatih Terim 1 milyon dolar alamayacaktı :lol: Kapitalist sistem böyle saçma dengesizlikler oluşturuyor.

Sosyalizm-komünizmde ne üretileceğini,ne kadar üretileceğini,kimin üretimin hangi aşamalarında ne iş yapacağını,ne kadar ücret alacağını,üretilen malın fiyatını hep devletin bürokratları belirliyor.Aynı zamanda devlet bu üretim tesislerininde sahibi,özel şirketlere izin vermiyor, insanlar da mülkiyet edinemiyor (mu) ? Al şu ev senin ,şu araba senin diye paylaştırıyor extra mülk edinemiyorsun.

Kapitalizmde ise mülkiyet serbest,devlet üretime mümkün olduğunca hiç karışmıyor.Peki fırsat eşitliği yaratacak yasalar falan çıkartmıyor mu ?

Doğru anlamışmıyım ?

tarihinde Tanri tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu senin kendi fikrin. Bu fikrine katılmadığım gibi seni de bazı meslek sahiplerine nefret dolu bir insan olarak görüyorum. Sen bazı insanlar doktorlar için böyle atıp tutsa hoşuna gider mi? Mesela deseler ki doktorlar sapıktır, kadınları çocukları elliyor falan.

Paranın yönetimi de, işletme kurmak da, işletmek de kabiliyet isteyen işlerdir. Öyle olmasa ne diye büyük şirketlerin CEO'ları hayvan gibi maaşlar alıyor? Bu şirketlerin başına sokaktan herhangi bir adam koysalar da olucaksa, ne diye uğraşıp eğitimli, zeki, kabiliyetli adamlar arayıp buluyorlar, ve bunlara bir dolu para veriyorlar? Madem bu işleri herkes yapabilecekse, o zaman bu tarz bir işe sahip olmayan bir genç ne diye eğitimine özel bir yatırım yapıp kendini yetiştirmeye çalışıyor?

Sen bana şu kadarını söyle. Sen kendinde bir hastane işletecek kabiliyeti görüyor musun? Sen istesen o işi yürütebilir misin? Bana duygusal geyikler yapma "ben sömürmem kimseyi" falan değil. Sadece sende o kabiliyet olduğuna inanıyor musun?

Sevgili Ludwig hayvan gibi maaş alan CEO ların kabiliyetini bana birkaç kelime ile özetle bakalım neymiş? Ben o CEO lar ile çok karşılaştım. Hem sendikal çalışmalarım sırasında, hem işyeri hekimliğim sırasında. İşçinin tuvalette geçirdiği dakikaları bile sorgulayan kabiliyetlerdi onlar. İşçileri en sağlıksız koşullarda çalıştırıp itiraz ettirmeyen CEO lardı. Evet patronların bunlara verdiği hayvan gibi ücretlerin neyin karşılığı olduğunu biraz da sen düşün. Ben neyin karşılığı olduğunu biliyorum.

Bunlar patrondan çok patronun çıkarlarını savunan, patrondan çok patrona gelir sağlayan, patrondan daha acımasız, patrondan daha cimri, patrondan daha çok ağzı laf yapan ve patrondan daha çok baskıcı tiplerdir.

Ben bir hastane işletmede karın kaynağının nerede olduğunu bildiğim için işletmem. Hatta hiçbir kapitalist işletme kurmam. Belki bir kooperatif yönetim kurulunda görev alırım ancak ücretli işçi çalıştırmam. Kapitalist te olsa kamu işletmelerinde görev almak isterim. Veya kendim çalışıp, kendim üretip kendim tüketeceğim bir iş yaparım.

Ancak bir kapitalist işletmede nasıl başarılı olunacağını bilirim. Cüzdanımı vicdanımdan üstün tutabilir, ahlaksızlığı, adam kazıklamayı, ucuz işçi çalıştırmayı matah bir şey olarak görebilsem "başarılı" bir patron da olabilirim.

Asıl sizin sorununuz bunları başarmış bir patronu adamdan saymanız.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

..

Kapitalizmde ise mülkiyet serbest,devlet üretime mümkün olduğunca hiç karışmıyor.Peki fırsat eşitliği yaratacak yasalar falan çıkartmıyor mu ?

..

Fırsat eşitliği sadece şöyle olabilir benim bildiğim: feodal bir toplumdan geçiş yaparken toprak ağalarının toprağını alıp köylüye dağıtabilirsin mesela. Buna "toprak reformu" denir. Bu genelde adil birşey olabilir çünkü çoğunlukla toprak ağalarının atalarının bu toprakları nasıl ele geçirdiği şaibelidir. Genelde bu insanlar gaspetme yoluyla bütün bir toprağa hakim olmuşlardır.

Gelişmeye yeni başlayan bir ülkede toprak reformu yapılabilir. Tabi bizim ülkemizde artık geç bu olay için. Söz konusu değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Değerin kaynağı sübjektif olursa sömürü kuramı yanlışlanmış olmuyor ki :)

Değerin kaynağı her ne olursa olsun; mal/hizmetler aracılığıyla ve dolayımında somutlaşan belirli bir miktar fiyatın ancak küçük bir kısmı işçilere gitmektedir; işveren ise, emeğinden dolayı değil, belirli bir tür hukuki ilişkide suretlenen hiyerarşik yapılanmanın tepesinde bulunduğu için kar etmektedir.

Gerisi fasa fiso :)

Hangi emeğin nereye, ne ölçüde tahsis edileceğinden tut, vardiya saatlerinin nasıl belirleneceğine kadar her tür kararı tek bir kişi varırken, neden diğer insanlar bu karara boyun eğmek zorunda hisseder acaba?

Link to post
Sitelerde Paylaş

İki sorum var:

1) İşçiler neden elde edilen karın bir kısmını ücret olarak geri alabilirler?

2) Sübjektif-değer teorisi; neden patronun kar elde etmesini yasaklamaz da, işçinin emek ürünlerinin tamamına el koymasını yasaklar?

Link to post
Sitelerde Paylaş

..

Senin anlamadığın şey; yardımlaşmanın, dayanışmanın, ortaklaşmanın beleşe geldiğini zannetmendir. Halbuki yardımlaşmada en adil paylaşım ve en adil hakedişler yatar. Yardımlaşmalarda, dayanışmalarda yarınlara duyulan endişe daha da azalır. Daha çok sevgi daha çok insani ilişkiler filizlenir. Her şey paraya tahvil edilmez. Parası olmayan umarsız, çaresiz avare kalmaz. Bir şekilde elinden tutulur. İnsanın insana baskısı, hükmetmesi yok olur, insan daha özgürleşir, yeteneklerine göre, topluma katkısına göre değer verir, değerlendirilir. Üretim araçları sahibine değil tüm topluma çalışır, emeğin verimliğinini olabildiğince artırır ve bu verimlilik toplumun tümüne yansır.

Sevgiler.

Sana sorduğuma cevap vermedin. Dedim ki sen istiyorsan millete beleş hizmet ver. Ama beni niye bu tarz bir "yardımlaşma" olayına mecbur tutmak istiyorsun?

Ayrıca bu dediğin "İnsanın insana baskısı, hükmetmesi yok olur," olayı ne diye Bolşevik devriminden beri dünyada süregelmiş komunist ülkelerde olmadı? Benim bildiğim bu ülkelerin hemen hepsinde bir diktatörlük, gizli polis, politik baskı, hak huku saymama, hatta toplama kampları, infazlar, idamlar, işkenceler vardı. Hani insanın insana baskısı hükmetmesi yok olurdu?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...