Jump to content

Zorla güzellik olur mu?


Recommended Posts

İnsanın duygularının harekete geçmesi onun elinde değildir. Örneğin, bir sınavdan yüksek not aldığımızda hissettiğimiz mutluluk duygusunu ele alalım. Bu duygunun ortaya çıkması için iki koşul vardır: Birincisi, vücudun gerekli uyaran geldiğinde bu duyguyu ortaya çıkarabilecek bir yapıda olması gerekir, ki bunu ayarlamak insanın elinde değildir; ikincisi de, vücudumuzda mutluluk duygusunu sağlayacak bir mekanizme çalışır durumda olsa bile bu potansiyeli harekete geçirecek bir dışsal uyaran gerekir, ki bu da insanın elinde değildir. Sınavdan yüksek not alamamışsak veya almış ama bunu öğrenememişsek mutluluk duygusu bizde ortaya çıkamaz; veya sınavdan yüksek not aldığımızı öğrensek bile eğer vücudumuzda bir sorun varsa ve mutluluk için gerekli hormon salgılanamıyorsa gene bu duyguyu yaşayamayız.

Bunu niçin anlatıyorum?

Şunun için; duyguların ortaya çıkması çok büyük ölçüde insanın elinde değildir. Örneğin, birinden korkmak veya birini sevmek insanın elinde değildir.

Buradan yola çıkarak geleceğim yer herhalde anlaşılmıştır.

Tanrıyı sevmek veya ondan korkmak bizim elimizde değildir. Eğer onu seveceğimiz veya ondan korkacağımız kadar bir uyaranı bize sunamamışsa bu duygular bizde oluşamaz ve bu duyguların yokluğundan ötürü suçlanamayız.

Benzer biçimde, korku ve sevgi için gerekli uyaran tanrı tarafından yaratılmış olsa bile eğer biyolojik yapımızı bu duyguların ortaya çıkamayacağı bir biçimde yaratmışsa gene bunları yaşayamayız.

Ben tanrıyı hiç sevmiyorum ve ondan korkmuyorum. Vücudumda bir sorun mu var, yoksa bu duygular için gerekli dışsal uyaranı tanrı bana ulaştıramıyor mu bilemiyorum.

Fakat hiç kimsenin, bir başkasına, ''beni niye sevmedin'' diye kızmaya hakkı olmadığını biliyorum. Zorla güzellik olmaz. Birini sevip sevmemek kişinin elinde değildir. Sevmediğimiz ve korkmadığımız birine de boyun eğip tapamayız.

O halde neden cezalandırılıyoruz?

''Beni sev, yoksa seni yakarım'' anlayışının sahibi olan bir tanrının kişilik yapısının, platonik aşkı kendisine karşılık vermediği için sokak ortasında aşkının kafasına silah dayayan ve kendisini sevmesi için onu ölümle tehdit eden psikopatlardan ne farkı var?

Sevemiyorum, ne yapayım? Benim elimde değil ki! Beni yaksa da sevemiyorum yakmasa da. Sevdirememiş kendini...

Sevemiyorum diye suç mu işliyorum? Yakılmam mı gerekiyor?

tarihinde Freddie_ tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Dinin amaci da budur zaten. Gunahlar oyle duzenlenmiski, cogu kontrolumuzun disindadir. Allah'in kurallarini ister istemez cigneyip durdugun icin kendini surekli suclu hissetmeye baslarsin, ve bu dunyada hicbir zaman Allah katinda iyi bir kul olamayacagini dusunursun. Insanlari kontrol etmenin en iyi yolu zaten budur: (1)Hayali bir suc/gunah uydaracaksin (2)Sucluluk duygusunu gelistireceksin, ve (3)Bu duygudan kurtulmak icin sihirli formulu onunla paylasacaksin.

tarihinde atheos87 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsanın duygularının harekete geçmesi onun elinde değildir. Örneğin, bir sınavdan yüksek not aldığımızda hissettiğimiz mutluluk duygusunu ele alalım. Bu duygunun ortaya çıkması için iki koşul vardır: Birincisi, vücudun gerekli uyaran geldiğinde bu duyguyu ortaya çıkarabilecek bir yapıda olması gerekir, ki bunu ayarlamak insanın elinde değildir; ikincisi de, vücudumuzda mutluluk duygusunu sağlayacak bir mekanizme çalışır durumda olsa bile bu potansiyeli harekete geçirecek bir dışsal uyaran gerekir, ki bu da insanın elinde değildir. Sınavdan yüksek not alamamışsak veya almış ama bunu öğrenememişsek mutluluk duygusu bizde ortaya çıkamaz; veya sınavdan yüksek not aldığımızı öğrensek bile eğer vücudumuzda bir sorun varsa ve mutluluk için gerekli hormon salgılanamıyorsa gene bu duyguyu yaşayamayız.

Bunu niçin anlatıyorum?

Şunun için; duyguların ortaya çıkması çok büyük ölçüde insanın elinde değildir. Örneğin, birinden korkmak veya birini sevmek insanın elinde değildir.

Buradan yola çıkarak geleceğim yer herhalde anlaşılmıştır.

Tanrıyı sevmek veya ondan korkmak bizim elimizde değildir. Eğer onu seveceğimiz veya ondan korkacağımız kadar bir uyaranı bize sunamamışsa bu duygular bizde oluşamaz ve bu duyguların yokluğundan ötürü suçlanamayız.

Benzer biçimde, korku ve sevgi için gerekli uyaran tanrı tarafından yaratılmış olsa bile eğer biyolojik yapımızı bu duyguların ortaya çıkamayacağı bir biçimde yaratmışsa gene bunları yaşayamayız.

Ben tanrıyı hiç sevmiyorum ve ondan korkmuyorum. Vücudumda bir sorun mu var, yoksa bu duygular için gerekli dışsal uyaranı tanrı bana ulaştıramıyor mu bilemiyorum.

Fakat hiç kimsenin, bir başkasına, ''beni niye sevmedin'' diye kızmaya hakkı olmadığını biliyorum. Zorla güzellik olmaz. Birini sevip sevmemek kişinin elinde değildir. Sevmediğimiz ve korkmadığımız birine de boyun eğip tapamayız.

O halde neden cezalandırılıyoruz?

''Beni sev, yoksa seni yakarım'' anlayışının sahibi olan bir tanrının kişilik yapısının, platonik aşkı kendisine karşılık vermediği için sokak ortasında aşkının kafasına silah dayayan ve kendisini sevmesi için onu ölümle tehdit eden psikopatlardan ne farkı var?

Sevemiyorum, ne yapayım? Benim elimde değil ki! Beni yaksa da sevemiyorum yakmasa da. Sevdirememiş kendini...

Sevemiyorum diye suç mu işliyorum? Yakılmam mı gerekiyor?

fredie fredie fredie bak geçen soruna cevap verdim onu okumadan yeni bir soru sormuşsun

genelde doğru olan şudur

"sevgi ve muhabbet ihtiyari değildir ancak ihtiyar ile ssevgi ve muhabbetin yönü

bir mahbubtan diğerine döndürlebilir"(bediüzzaman)

bu konuda yazdıklarının bir kısmı doğru lakin sorun şu kim sevilir kim sevilmez?

muhabbet 3 şeye dir

1-ihsana

2-güzelliğe

3-kemalata

---

yani insanda yukarıdaki 3 maddeyle karşılaştığında ister istemez bir muhabbet peyda oluyor yani

biri size durupduruken bir ihsanda bulundu bir şey verdi bu maddi bir değer olabileceği gibi bir bilgi ilim vb de olabilir ona muhabbet duyarsınız

güzellik insan fıtratı tarafından bizatihi sevilir güzel bir manzara karşısında buna sevgi ve hayranlık her insdan duyar tabii insansa

kemalat yani mükemmellikte bizatihi sevilir bir insanda bulunan bir yetenek hele faydalı ise kendisini sevmeseniz de yeteneği hürmetine muhabbet edersiniz

----

gelmek istediğim nokta şu:

Cenabı Hak bizatihi kainatta en fazla muhabbete layık olandır çünkü:

Kainattaki her güzellik onun esma ve sıfatlarının bir yansımasıdır

bukadar güzelliği yaratan elbette güzel olmalıdır

bize hayat vücud ve sayılamayacak kadar çok nimeti bahşeden Cenabı Hak nasıl sevilmez?

Elbette ana babamızdan evvel bizi yoktan vardeedn ölçülü ve mükemmel bir vücud giydiren Kadiri Küllü Şey muhabbete en layıktır

çünkü insana ihsanı saymakla bitmez.Bu ihsanı hem bu dünyada hem ahirettedir ayrıntılara girmeyeceğim çok uzun çeker.

Cenabı Hak mükemmellik açısındanda muhabbete en layıktır.

Kainatta görülen esma ve şuunatı buna en açık delildir.

Tabii sen sorunu dinsiz ama geçici süre için müslüman ağzıyla sormuşsun

yani müslüman olsam nasıl severim diye bu sorunun cevabını ancak yine geçici süre müslüman gibi düşünerek alabilirsin

yoksa benim yazdıklarıma dinsiz nazarla bakacaklsan beni boş yere yordun demektir

yazdıklarımdan hiçbir şey anlayamazsın

vesselam

(bu sorunun cevabı Mehdii Azam Bediüzzamnın Risalei Nur külliyatında etraflıca anlatılmaktadır örnekler Risalei Nurdan alınmıştır.)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Eğer nefsine tapıyorsan tabi ki de allah ı sevemezsin, sevmek istemezsin, işine gelmez. nefsin buna engel olmak ister fakat şunu bil ki o taptığın nerfsini yaratan da allah tır. o nefsinin isteklerini sana güzel göstermesini sağlayan da allah tır. neden güzel gösterir? çünkü seni allah yolundan ve ahiretten saptırmak, dünya hayatına bağlanmanı ister. bu da allah ın bir imtihanıdır. acaba bu dünyanın gelip geçici zevklerine mi? yoksa sonsuz bir ödüle mi meyil edecek diye? yani bir nevi kim akıllı kim ahmak? diye imtihan eder. işte aklını kullananlar gelip geçici ve sonu yokluk olan bir hayatı, sonsuz bir cennete veya cehenneme tercih etmezler. bugün dinin dışında güzel, iyi denen ve dine aykırı herşey nefsine hizmet eder. bu dünyada nefsimize karşı koymayıp, keyfimizce yaşayacaksak, bu nasıl bir imtihan olur? hangi mücadaleyle, hangi yüzle bir cennet isteyebiliriz? hiç mi utanmamız yok? bu kadar mı yüzsüzüz?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir de aynı rolü kendin oynamak istemesen Freddie, o zaman tam olacak. Zorla güzellik gerçekten de olmaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

zorla güzellik olmaz tabi...

bunu kuranda söyler dinde zorlama yoktur diye...

zorla tanrıyı seveceksin filan değil meselemiz...

hangimiz daha güzel işler yapacak diye denenmek için bu dünya serüvenine getirildik...

burada kim daha güzel işler yaparsa onun kalıcı olan yeri makamı daha güzel olacak...

kim daha kötü işler çevirirse de onun kalıcı yurdu daha kötü şartlar taşıyacak...

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsanın dış ortamda yaşadığı, hissettiği olaylara ne reflex göstereceği bedeni ve dış ortam ile ilgili iletişime bağlıdır.

Bu iletişimde(dialektik) bir sorun var ise yanlış reflex ortaya çıkar.Dinler,öğretiler,toplumun bilgisi vs bu dialektiğe bir plan çizmektedir.İnsanın bedeni ile dış ortam(evren) arasındaki dialektiğin en doğru kurulması gerek.

Çünkü zaten bir zorlamaya belli kurala tabidir.Ateşe elini sokarsa yanacaktır,zehirli mantar yerse zehirlenecektir.

Doğru olan ZORLUYOR olsa bile doğru olanı yapmak esastır.

İşte elimizde olmayan denilen şeyler(fizik kurallar) bize zorlanan şeylerdir.

tarihinde Alphabeta tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

gelmek istediğim nokta şu:

Cenabı Hak bizatihi kainatta en fazla muhabbete layık olandır çünkü:

Kainattaki her güzellik onun esma ve sıfatlarının bir yansımasıdır

bukadar güzelliği yaratan elbette güzel olmalıdır

(...)

Cenabı Hak mükemmellik açısındanda muhabbete en layıktır.

Kainatta görülen esma ve şuunatı buna en açık delildir.

(...)

şimdi ben, afrikada tek derdi karnını doyurabilmek olan bir çocuğun adına

sövülmeye en layık olanın allah olduğunu söylesem haksız sayılır mıyım?

bunca çirkinliği yaratan allah elbette çirkin olmalıdır.

ama onlar zahiren kötü, gerçekte öyle değiller, bana ne ben annemi isterim...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Duygularımızı büyük ölçüde kontrol edemediğimizide nereden çıkarttınız

Bu zaten çok açık.

Örneğin, sokakta önüne gelene aşık olabilir misin?

Elbette hayır. Aşk bizim elimizde değildir. Hiç anlaşamadığımız ve sonradan beş para etmez olduğuna hükmedeceğimiz kişilere bile aşık olabiliriz.

Benzer biçimde, herhangi bir kadını anneni sevdiğin gibi sevebilir misin?

Yanıt yine hayırdır. Bu duygular içimizden gelir ve bizim elimizde değildir.

Tanrıyı sevip sevmemek de bizim elimizde değildir. Zaten hiç tanımadığımız birini ne kadar sevebiliriz ki?

Tanrıyı sevmek kişinin içinden gelmiyorsa yapacak birşey yoktur. Tanrının, bu kişiye ''beni nasıl sevmezsin!'' diye kızmaya hakkı da yoktur.

Çünkü böyle yaparsa, bunun, psikopat aşıkların aşklarına karşılık bulamadığı için sevdiklerini öldürmelerinden farkı kalmaz.

Sevmediğimiz birine sırf bize cennet vereceği için, yani menfaatimiz için tapınmak ise kişiliksizliktir.

Dahası, o kişinin gözünde de bunun bir değeri olmaması gerekirdi.

Sevilmeye önem veriyorsa tabi. Yok eğer tek amacı boyun eğdirmekse, o zaman zaten pisliğin teki demektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuranda kaç tane sevgi-sevmek kelimesi geçtiğini saydınız mı ?

Yaklaşık 85-90 civarı.

Bunlardan max 10 tanesi insanın insana duyduğu sevgi anlamında (cinsellik değil)

Geri kalan 75-80 sevmek kökünden kelimenin ;

>yarıdan fazlası sevmenin olumsuzu sevmemek olarak kullanılmış. (Allah onu sevmez şunu sevmez,ötekini sevmez,berikinden nefret eder vs.)

>mal-mülk sevgisi olarak kullanılmış (bunun da hemen hemen hepsi olmusuz çekimde sevmemek olarak ,sevmemeyi öğütleyen tarzda)

>allahı sevmek anlamında kullanılmış

>pek azında da allahın insana (inanana) sevgisi olarak kullanılmış.

tarihinde Tanri tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

DSİP'nin sitesindeki şu yazıyı bir oku da sonra karar ver kanka: http://www.dsip.org.tr/content/iktidari-almadan-dunyayi-degistirebilir-miyiz

Okudum, hatalar içerse de genel olarak katılabileceğim noktalar pek çok.

Negri misal; iktidarın parçalanmışlığı ve çokmerkezliliğini öne çıkararak, iktidarın toplumsallaşmasına vurgu yapıyor; diğer yandan hem bu iktidar toplumsallaşmasının tüm toplumu çepeçevre sarmasının, işçi sınıfının otonom gücünü büyüttüğünü iddia ediyor -yani toplumsal/tarihsel belirlenimin dışına kaçma olanağına vurgu yapıyor ki, Foucault'dan beri gelen modernizm eleştirisinin içine eder bu yaklaşım, 'toplumun fabrikalaşması' argümanını sakatlıyor-, hem de Marksist bir kavrayışı koruyabilmek için, ekonomi-politiğin merkeziliğine vurgu yapıyor.

Bu sorunlu bir temel nokta, Deleuze'le Negri ve Negri'yle onu önceleyen operaismo arasındaki farklılık/çatışma noktalarına işaret ederek; Negri'yi bu ikisi için reddeden tiplerin makalelerini okuyorum son dönemde.

Deleuze, akış ve oluş ilişkilerinin altkümesi olarak 'öznelliklerden' bahsediyor, onların ontolojik ikincilliğini vurguluyor; Negri ise, akış ve oluş ilişkilerini öznellikler çerçevesinde sabitliyor. Toplumun fabrikalaşması, olsa olsa Althusserci anlamda 'tarih, öznesiz bir süreçtir' yaklaşımının benimsenmesine yol açabilir.

Öznelliklerin oluşumu, otonomistlerin entelektüel gelişimi boyunca iktisadi gelişmelere koşut olarak ele alınmıştır; aynı anda iktidarın merkezsizliğine de vurgu yapıyorlar. Sakat bir durum :) Bir yandan ekonomi-politiğe 'merkezi' vurgu yapılıyor, diğer yandan 'iktidarın yeri yok' deniyor yani.

Bu aralar Harvey'e sardım biraz da, hayırlısı :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu aralar Harvey'e sardım biraz da, hayırlısı :)

Tabii mesleki ilgilerim beni en çok Terry Eagleton amcayı okumaya yönlendiriyor, hayranım herifin kafasının çalışma tarzına :)

Onun şu üç kitabını tavsiye ederim:

http://www.idefix.com/kitap/edebiyat-kurami-terry-eagleton/tanim.asp?sid=MLH5CI8BQE2KBGW7YHIX

http://www.idefix.com/kitap/ideoloji-terry-eagleton/tanim.asp?sid=P6GIFQ67XD8ISGJ3FFPB

http://www.idefix.com/kitap/postmodernizmin-yanilsamalari-terry-eagleton/tanim.asp?sid=CE66O174QP2NS1J1Z5DY

Bir de tabii Zizek'ten gelsin:

http://www.idefix.com/kitap/paralaks-slavoj-zizek/tanim.asp?sid=Y8VUXB46B0UK7M6XRDDU

En son, sevgili hocam Bülent Somay'dan:

http://www.idefix.com/kitap/cok-bilmis-ozne-bulent-somay/tanim.asp?sid=RNT7G8CJTB3BLJ0250BY

Lacan-Zizek-Somay-Eagleton çizgisinde ilerliyorum bu aralar; Deleuze/Foucault yerine, Lacan'a güvenmeyi bana öğreten de Judith Butler oldu tabii. 'Cinsiyet Belası' adlı kitabı var onun da, güzeldir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

zorla güzellik olmazmışmış da; dinde zorlama yokmuş da...

geçiniz bunları...

ben hasta Fenerliyim diyelim. Gsli arkadaşıma diyorum ki, gel FBli ol. Adam da diyor ki; hayır, olmam.

ne derim? siz olsanız ne dersiniz Fbli olmayı kabul etmeyen bu arkadaşınıza?

zorlama yoksa; iyi o zaman biraderim, sen bilirsin. kalkıp da ; lanetler okumaz, envayi çeşit hayvan sıfatıyla hakaret etmez, sonsuz ceza ile tehdit etmezsiniz değil mi?

dinde zorlama yoksa; neden inanmayanlara ayet ayet lanet okunmakta, sayısız kere hayvanlı hakaretler edilmekte?

palavrayı bırakalım.

dindeki hoşgörü sadece aynı dinin diğer mensuplarına vardır. onun dışında inanmayana ya da diğer din mensubuna , hiçbir konuda hiçbir hoşgörü falan yoktur. var diyenin içinden çıkamayacağı o kadar çok ayet var ki...

"hristiyan ve yahudilerle dost olursanız, onlar gibi olursunuz" bu bile yeter. bu bile.

Link to post
Sitelerde Paylaş

insanı daha iyi olmak için zorlayamazsınız...

ama kötülüğü bırakması için zorlayabilirsiniz ve zorlamalısınız...

hırsızlık yapan birini bıraktırmak adam öldüren birini vazgeçirtmek için zorlama yapılır...

ama daha iyi huylu daha sevecen daha ahlaklı olması için zorlama yapılmaz...

kimseye zarar vermemesi zorlama yapmamak için yeterli...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...