Jump to content

Taraf'ın Türkiye Cumhuriyeti Düşmanlığı.


Recommended Posts

Cumhuriyet Bayramını kutlamamakla onu sevmek arasında fark vardır.

Bu bir saygıdır,

ABD'nin kuruluşunun coşkuyla kutlandığı 4 Temmuz'u kutlamak istemeyen olabilir,Bu onun ABD'yi sevmediğini göstermez,Ama bu bir saygıdır,Çarşaf çarşaf değil belki bir kutlama mesajı yayınlasan yeter,Filistin bayrakları dağıtıp gazeteni Filistin renklerine boyayacağına küçük bir kutlama mesajı çok fazla değil.

Yayınlamamış sana sormamışlar :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 516
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

burda amed de demedım pkkyı konuya sokanda degılım

lan nasıl bır sekılde okuyorsun sen anlamadım

amed dediğini söylemedim,seninle alakası yoktu son düzlükte yaptığımız konuşmanın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yayınlamamış sana sormamışlar :)

bayrağını dağıtmak için .ıçlarını yırtacak kadar değer veriyorlarsa ve saygı gösteriyorlarsa bu filistine,

orada yaşasınlar ne diyim,küçük bir kutlama mesajını bile çok görmeleri.

küçük bir kutlama mesajı için gelip burada yok mu lan burda demokrasi diye anırmanız,yazık gerçekten,demokrasinin dili olsada konuşsa...

bir bayram mesajında bile olay çıkarmaya fitil yakan zihniyet oldukça demokrasiden çekilecekler var...

bi gün bi diktatör çıkacak,başa geçiçek,tıpkı itilaf devletlerinin adolf hitler gibi kuduz birinin yaratılmasına mekan hazırlaması gibi böyle birinin tepesi atıcak,çok arıyacaksınız bu günleri...

bir ülkenin değerlerini,şerefini,onurunu sıkıştırın bakalım patlayacak biri en sonunda,fitil yakıyorsunuz.''ne kadar sürede tepesi atmış ülkenin .mına koyacak bir diktatör yaratılır'' kuizinde liderliğe koşuyorsunuz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

ya taraf kutlamadı eeee ne oldu degısen ne

halkın sabrını taşırmaktan başka amaçları yok,

destek bekliyoruz ya kötü birşey mi,taraf belki cumhuriyet düşmanı olabilir farklı düşünceleri olabilir Atatürk'ü sevmeyebilir kürtçü olabilir,ama sadece karşılık bekliyoruz sizlerden,

çok mu zor yayınlamak,

sadece insanları gaza getiriyorsunuz,sinirlendiriyorsunuz.

Kürt-Türk kardeş diye bağırdık hep,söyledik biz kardeşiz diye,pkk bizi ayırmaya çalışıyor dedik,ama el uzatmadınız bize,karşılığınızı göremedik.

destek bekliyoruz sadece,sonra birileri çıkıyor faşistliğe ırkçılığa sığınıyor,çünkü tepesini arttırıyorsunuz adamın,onu faşist yapan sizsiniz.

Adam geliyor sana barış eli uzatıyor,bırak pkk yı biz kardeşiz ayırıyor bizi pkk diyor,inadına pkk lehine sloganlar atıp Atatürk'e küfrediliyor,barış eli uzatan adamın o eli havadamı kalıcak sizin keyfinizi mi beklicek ? o adam sinirlenmez mi ?

gerçekten kişisel olarak söylüyorum diğer milliyetçilerin düşüncelerini bilmiyorum ama ben isterim ki kürtlerden destek gelsin bize tıpkı ABD'de martin luther king'in yaptıkları gibi ne diyim yani,bir hayalim var ne diyim.

bende sizden destek bekliyorum çok bir şey değil,hataları birlikte çözelim istiyorum ama ters koşuyorsunuz,hala gerillada ölen kardeşimdir diyorsunuz vs.,ne istiyorsunuz bilmiyorum ki yani nasıl anlatılır başka...

Link to post
Sitelerde Paylaş

halkın sabrını taşırmaktan başka amaçları yok,

destek bekliyoruz ya kötü birşey mi,taraf belki cumhuriyet düşmanı olabilir farklı düşünceleri olabilir Atatürk'ü sevmeyebilir kürtçü olabilir,ama sadece karşılık bekliyoruz sizlerden,

çok mu zor yayınlamak,

sadece insanları gaza getiriyorsunuz,sinirlendiriyorsunuz.

Kürt-Türk kardeş diye bağırdık hep,söyledik biz kardeşiz diye,pkk bizi ayırmaya çalışıyor dedik,ama el uzatmadınız bize,karşılığınızı göremedik.

destek bekliyoruz sadece,sonra birileri çıkıyor faşistliğe ırkçılığa sığınıyor,çünkü tepesini arttırıyorsunuz adamın,onu faşist yapan sizsiniz.

Adam geliyor sana barış eli uzatıyor,bırak pkk yı biz kardeşiz ayırıyor bizi pkk diyor,inadına pkk lehine sloganlar atıp Atatürk'e küfrediliyor,barış eli uzatan adamın o eli havadamı kalıcak sizin keyfinizi mi beklicek ? o adam sinirlenmez mi ?

gerçekten kişisel olarak söylüyorum diğer milliyetçilerin düşüncelerini bilmiyorum ama ben isterim ki kürtlerden destek gelsin bize tıpkı ABD'de martin luther king'in yaptıkları gibi ne diyim yani,bir hayalim var ne diyim.

bende sizden destek bekliyorum çok bir şey değil,hataları birlikte çözelim istiyorum ama ters koşuyorsunuz,hala gerillada ölen kardeşimdir diyorsunuz vs.,ne istiyorsunuz bilmiyorum ki yani nasıl anlatılır başka...

ben kimseyı gaza getırmedım

tamam vahsı bız kurtler pkk yı bıtırelım sız tskyı yenıden yapılandırın

orduya olmasın demıyor elbet olacak ama bu sekıl bır ordu varken valla ne ben ne sen nede tcnın butun kurumları pkkyı cozebılır

bız bır aıleysek pkknın ıcındekılerde bızım evlatlarımız onlar farklı ulkenın ınsanları degıl

sehıt annelerıne de cok kızar oldum

sen evlat kaybetmısın oocunu alın ne oluyor

oc almaya gıdecek erlerden gene olumler olacak

gonul ısterdıkı sehıt annelerı devlet ve tsk basındakılerının cocuklarının nerede askerlık yaptıgını sorgulasaydı

kımsenın sınırda gorev yapmasını ııstemem

ama su devlet basındakılerının ve tsklı ustlulerın cocuklarının sınırda gorev yapmasını ısterım

sız ne kadar savas olmadıgını soyleyın ama ortada bır savas var bu savas hala evlatlarımızı olduruyor

hala anlamıyorum neden ısteklerımızze karsılar

anayasal duzende kurtlugun tanınması yada turkluk kavramının degısmesı

dılımızı ıstedık

egıtım hakkımızı ıstedık

kısacası esıtlık ıstedık

ıkı tarafdan olenlere yazık ıkı tarafda uzaydan gelmedı gene buranın evlatları

halada ıkı tarafı kardesım goruyorum onlar kavgalı kardeslerdır bu kavgalı kardeslerı barıstırmak zorundayız

Link to post
Sitelerde Paylaş

ben kimseyı gaza getırmedım

tamam vahsı bız kurtler pkk yı bıtırelım sız tskyı yenıden yapılandırın

orduya olmasın demıyor elbet olacak ama bu sekıl bır ordu varken valla ne ben ne sen nede tcnın butun kurumları pkkyı cozebılır

bız bır aıleysek pkknın ıcındekılerde bızım evlatlarımız onlar farklı ulkenın ınsanları degıl

sehıt annelerıne de cok kızar oldum

sen evlat kaybetmısın oocunu alın ne oluyor

oc almaya gıdecek erlerden gene olumler olacak

gonul ısterdıkı sehıt annelerı devlet ve tsk basındakılerının cocuklarının nerede askerlık yaptıgını sorgulasaydı

kımsenın sınırda gorev yapmasını ııstemem

ama su devlet basındakılerının ve tsklı ustlulerın cocuklarının sınırda gorev yapmasını ısterım

sız ne kadar savas olmadıgını soyleyın ama ortada bır savas var bu savas hala evlatlarımızı olduruyor

hala anlamıyorum neden ısteklerımızze karsılar

anayasal duzende kurtlugun tanınması yada turkluk kavramının degısmesı

dılımızı ıstedık

egıtım hakkımızı ıstedık

kısacası esıtlık ıstedık

ıkı tarafdan olenlere yazık ıkı tarafda uzaydan gelmedı gene buranın evlatları

halada ıkı tarafı kardesım goruyorum onlar kavgalı kardeslerdır bu kavgalı kardeslerı barıstırmak zorundayız

Anayasal düzende Türklük kavramı tabiki değişebilir bunda o kadar takılacak bir durum yok Türkiye için.

Ne yapılabilir bu madde için :

''Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Türk'tür.'' maddesini değiştirilip ''Anadolu'da yaşayan halklar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdırlar'' maddesi haline dönüştürebilir.

Kürtler bu ülkenin yerel unsurudur yani bu ülkenin azınlığı değil bizzatihi bu ülkenin kurucuları arasındadır. Kürtlere bu bağlamda her türlü hak verilebilmelidir. Sadece Kürtlere de değil, Alevi, Bektaşi, Laz, Boşnak, Çerkezlere de aynı şekilde özgürlükler sağlanmalıdır. Çünkü bu ülkenin doğru veya yanlış yapılandırılmasında hepimizin payı var bu ülkeyi hep beraber kurduk hep beraber yaşattık.

Lakin bu saydığım unsurlara azınlık hakları çerçevesi içerisinde hak verilmemeli onlar bu saydıklarım bu ülkenin asli unsurlarıdır.

Onlara hakları asli unsurlar üzerinden verilmeli. O yüzden sen ben o kadar savaşıp bu ülkenini Kurtuluş Savaşı'nda alın teri dökeceğiz sonra o insanlara azınlık hakkı bağlamında hak vereceğiz olmaz. Asli bir unsur azınlık statüsüne düşürülürse bu bu devletin ayıbı olur bu insanlara verilen haklar yerel unsur üzerinden hak verilmelidir.

Aynı paralellikte bu unsurlara özerklik de onları küçük düşürmek olur. Sen o kadar Türkiye'nin her yerinde bu kadar insanını feda edeceksin, ülkenin her karış toprağında şehidin olacak sonra çıkacaksın küçücük bir yere tıkılıp ancak lütfedilen bir özerklik de yaşayacaksın bu da Kürtlere hakaret kabul edilmelidir. Siz bu ülkenin her karış toprağında hak sahibisiniz, Çerkezler, lazlar aynı şekilde şimdi her yerde hakkınız varken sadece bir bölgede hakkınızın bulunup diğer bölgelerde esamenizin bile okunmayacak olması gerçek Kürt milliyetçisini inciltir.

Kürtlerin Pkk bağlamına da geçelim konu içerisinde. Pkk Kürtlerin 29. isyanının adıdır aslında. Bir ülkede asli unsur 29 kere syan etmiş örgütlenmişse bu devlette bir sorun var derim ben. O yüzden bu, bu devletin sorumsuzluğu, vurdumduymazlığıdır. Kürtler eğer Pkk'ya el açacak duruma gelmişse bu yine bu devletin utanması gereken bir olaydır. Ancak gerçek bir Kürt milliyetçisi Pkk liderlerini kendi temsilcisi olarak görmemelidir çünkü bu halk tarihte Selahaddin Eyyubi gibi bir komutan çapında bir adam çıkardıktan sonra Pkk'nın lideri olduğu söylenen çapsız bir Karayılan'ı kendi temsilcisi olarak görmemelidir. Siz büyük halksınız Selahaddin Eyyubi nerde Karayılan çapsızı nerede dmeek istediğim anlaşılsın lütfen. Kendinize hakaret ediyorsunuz biraz düşününce Pkk'ya destek vererek bunu sana söylemiyorum Pkk'yı destekleyenleredir sözüm. Ben tarihe büyük liderler çıkaracağım sonra çıkacağım Karayılan gibi bir çobanın bizi temsil etmesine müsade edeceğim bu size hakaret olur. Aynnen İran halkının geçmiş tarihinde büyük komutanlar çıkartıp bugün Ahmed çobanının eline düşmesi kadar acı. Kadere bak ki onlar da ynı kaderi yaşıyorlar.

Dtp'de ondan zaten iyi bir oy oranı yakalamıyor. Kürtler bu ülkede en az 20 milyon nüfusa sahiptir eğer Dtp Pkk ile yollarını ayırabilip kafayı kullansaydı tüm Kürtler Dtp'ye oy verir onu tek başına iktidar yapardı eğer bugün Dtp yöneticileri bağımsız adaylıkla ancak mecliste yer bulabilmişlerse hatayı burda arayıp ya sanırım Kürtlerin tümü beni temsilci olarak görmüyor sorun bizde mi diye kendilerine sormalıdırlar.

Bizim Türkiye'deki tüm unsurlara hak vermekbizim onlara ve size olan boynumuzun borcudur.

Burada bir soru işareti oluşabilir acaba barış, azınlık haklarını küçük düşürücü bir hak olarak mı görüyor? diye.

Hayır ben asli bir unsurun azınlık hak statüsüne düşmesini küçük düşürücü olarak görmekteyim.

Son olarak : Kürt çözümü olmalıdır çünkü o bizim devletin ayıbıdr. O bizim sorunumuzdur ve eğer bu sorunu biz çözmezsek gelir başkaları çözer ve bu çözüm Kürtler için de Türkler içinde pek hayırlı olmaz. Osmanlı'yı ele alalım sorunlarını kendileri çözmeyince geldi AVRUPA çözdü ve öyle bir çözdü ki Osmanlı yok oldu, Ortadoğu hala kan içinde, Kafkasya hala karışıklık içinde, Balkanların istikrarı hala sağlanamadı. Evet bunu biz çözmeliyiz onlar bizim Kürtlerimiz, kardeşlerimizdir bu ülkede onların da alın terleri vardır.

Lakin bunu oy kapma aracı rantı haline getirmek ahlaki bir siyasi davranış değildir, Akp ve Dtp bunu yapmaktadır. Akp Dtp'yi devre dışı bırakarak doğudan oy toplama derdinde, Dtp ise bu sorunu devam ettirerek doğu halkının oylarından nemalanma derdinde bu iki partide sorunu arttıracak, oy kazanacak başka bir dertleri yok keşke bu sorunu gerçek anlamda çözüm bazında düşünseler bu partiler de biz de onlara destek verebilirdik. Bu konu partiler üstü konu haline gelmeden, devlet politikası haline gelmeden, oy aracı olarak varlığını sürdürdükçe Pkk sorunu bitse bile başka bir ad altında yeni bir örgüt yapılanması karşımıza çıkacak ve Kürt sorunu devam edecektir ve gerçek anlamda çözüm olmayacaktır böyle devam ettikçe.

Bakmayın siz bana bazen kızarım, ederim Kürt'lerin, Türk'lerin, Ermeni'lerin, Arap'ların yanlışlıklarını pat diye yazarım ama ben severim bu insanları. Bizim toprağımızın bizim ülkemizin insanlarıdır ve onların sorunlarını çözmek bizim boynumuzun borcudur. Onlar bu hakları istemeseler bile, Pkk ve Dtp denen yapılanma olmasaydı bile veya Kürtler böyle bir istekte bulunmasalardı bile biz onlara temel haklarını vermeliyiz bunu yapmak adam olmaktır. Bunu bugüne kadar yapmadığımız ayıptır.

Lakin siz de kendi özeleştirisinizi verin her gelişmiş batı toplumu gibi ne biz ne siz ne Ermeniler ne Araplar kendi özeleştirisni veremeyen toplumlar oldukları için aydınlanma çağına girememektedirler aslında. Çünkü gerçek aydınlanma kişi veya toplumların kendi özeleştirilerini yapmalarıyla olur ve o özeleştirilerine sadık kalıp çözüm üretmeye başlamalarıyla.

İşte benim herkesten farklı mantığım budur, benim üst mantığım bunları söylüyor. Bu konuda yazacak, tartışacak çok analiz var ama şimdilik ana hatlarıyla bu kadar yeterlidir sanmaktayım.

Saygılar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ortanızdan çatır çatır çatlıyorsunuz, hazmedemiyorsunuz değil mi? Taraf, bu ülkedeki cumhuriyet üzerindeki asker vesayetini en ince ayrıntısına kadar, olabildiğince açıklığıyla teşhir eden ve bu tutumuyla, solun tanımı gereği, ana akım medyadaki en sol gazete. Dinden hiç de aşağı kalır yanı olmayan bir takım tabularınızı yerle bir ettiği için katlanamıyorsunuz ve hasetinizden yarılıyorsunuz.

Bitti artık. Geçti o günler. Yansanız da, kahrolsanız da, bitti bu vesayet. Tarihi olarak sonu geldi. Bu ülkeyi bu hale getiren, bir adım ilerlemesine izin vermeyen halk düşmanı anlayış tarihe gömülüyor. Ergenekon yalan dediniz, sahici olduğu, sahinin en sahisi ve bu ülkedeki en büyük gerçek olduğu ortaya çıktı. Salkım salkım silahlar çıktı ortaya. Anlı şanlı "Cumhuriyet"çilerinizin, siz gördünüz mü bilmem, bizim ilk gençliiğimizde faşistlerden dayak yeme pahasına cebimizde gururla taşıdığımız, yüzüne tükürsünler diye Nazım Hikmet'in resmini yayınladığı günlerdeki aslına dönen ve aslında o asıl halinden hiç ayrılmamış olduğu anlaşılan gazetenin yazarlarının bu komplonun içinde olduğu ortaya çıktı. Belge sahte dediniz aslı ortaya çıktı, üstelik ortadan kaldırılması için ne dolapların çevrildiği gerçeği ile birlikte.

Daha ne istiyorsunuz? Sizin taraftakiler, ulusalcılar, neo faşistler, genelkurmay ve postal yalayıcıları, Çölaşan'lar, Özkök'ler, Özdemir İnce'ler, Yılmaz Özdil, Sorner Yalçın, Bekir Coşkun ve benzerleri ne dediyse yalan olduğu apaçık ortaya çıktı. Taraf ne dediyse de doğru çıktı. İşte bunu içinize sindiremiyorsunuz. Bu pis, aşağılık, ayrımcı, çağ dışı imtiyaz düzeninin, bu orta çağdan kalma kokuşmuş yarı ama gerektiğinde açık diktatörlüğün devam etmesini mi istiyorsunuz? Ben istemiyorum; bu ülkenin halkının çoğu da istemiyor. Gerici CHP'ye oyunu vereceğine, başka seçeneği olmadığı için AKP'ye oy veren, ve bunda da yüz kere haklı olan, göbeğini kaşıyan bidon kafalı halk! Sizin telaffuz etmeye çalıştığınız ama dilinizin bile dönmediği sol'dan yüz bin defa daha solda olan halk!

Alın işte kirli savaş da bitiyor. Ne kadar ara verilmiş de olsa, tarihin yönü artık belli oldu. Dün dilini konuşmalarına tahammül edemediklerinizi, varlığını inkar ettiklerinizi paşa paşa tanımak, varlıklarına katlanmak zorunda kalıyorsunuz işte. Yarın, bugün aklınıdan bile geçiremediklerinizi kabul etmek, içinize sindirmek zorunda kalacaksınız. Bu içine sindirme ve tahammül etme konularını öğrenmeye başlarsanız iyi edersiniz. En önce kendi ruh sağlığınız açısından.

Zavkle, beğeniyle ve çoğu zaman onaylayarak Taraf okuyorum. Radikal ile birlikte ana medyada okunabilecek iki gazeteden biri.

Sayın Deicide, bu yazınızla resmen taraf olduğunuzu ilan etmiş oluyorsunuz :) Halbuki, uzun yıllardır yazılarınızı zevkle okuyan biri olarak sizden böylesine tarafgir bir yorum beklemezdim. Siz peki, kendinizi tabusuz ilan edebiliyor musunuz?

Birileri ne dediyse yalan, Taraf ise ne dediyse doğru çıktı diyorsunuz, özellikle sizin gibi sağduyusundan emin olduğum birinden böyle tarafgir bir yorum beklemezdim. Aktütün baskınında karakolun hemen dibi diye verdiği fotoğrafların karakola oldukça uzak mesafelerden çekildiği ortaya çıkmıştı. Ya da Şemdinli'de 12 korucunun öldürülmesi haberleri... "Adeta soykırım" diye başlık attı bu gazete. Kazılarda 3 hayvan kemiği, ne olduğu belirsiz diye Adli Tıba gönderilen iki kemik parçasından başka birşey çıkmadı (Bakınız http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=12129356), ıslak imzayı anında! teyid eden Adli Tıptan ise bugüne kadar o kemiklerin ne olduğu açıklaması çıkmamasına rağmen Taraf yazarları yine de ısrarla korucuları askerlerin öldürdüğü hükmünü devam ettirdiler. Taraf olmanın da bir namusu olmalı, hem savcı hem de hakim olunabilir mi? Yani Taraf ne dediyse doğru da çıkmamış hani, yiğidi öldürüyorsunuz da arada hakkını vermeyi unutmayın bari.

Taraf, kurucusunun beyanına istinaden, Ergenekon belgelerini yayınlamak üzere kurulmuş bir gazete, hayırdır inşallah?. Bu arada, dağıtımını bedavaya yapan Albayrak grubu muydu? Haa, bu arada Ergenekon sahici çıktı, sahinin en sahini demişsiniz, neye binaen, savcının Ergenekonuna mı yoksa hakiminkine mi? Bildiğim kadarıyla 3.iddianamenin hem de özetinin okunması henüz bitti, yoksa hakimin kararından da mı eminsiniz? Yoksa hem savcı hem de hakim misiniz? Değilseniz, Ergenekonun sahiciliğini ortaya koymanızı rica edebilir miyim? Yazınızdaki gibi değil ama, iddianameden somut, hukuki delillerle... Örneğin, en basitinden örgütün şemasını ortaya koyabilirsiniz, şimdiye kadar anlamadım ama sahi neymiş bu sahinin de sahisi Ergenekon, anlamış oluruz?

Özetle, Taraf gazetesi gerçeğin değil, pisliklerin temizlenmesinin değil, doğrudan TSK'nın yıpratılmasının peşinde. Bunu demiş olarak postal yalayıcısı olmuş oluyorum muyum, olsun, Amerikan postalı yalamaktan daha kötü olamaz, çünkü Taraf Fetoş destekli bir Amerikan projesidir.

Not: Bu arada son bilmem kaç zamandır aklımda olan üyeliğimin iptali istemini bu vesile ile talep ediyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

herhalde kasıtlı bir cahillik yapıyorsun bu konuda tonlarca makale döktürüldü,

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kaan-arslanoglu/altan-kardeslerin-korkunc-trajedisi-19304 en sonunculardan 1 tanesi,

Ne bu yahu?! On parmağında on kara, pespaye bir dedikodu.. Neymiş, Milliyet Gazetesi darbeyi desteklemiş, Çetin Altan da bu gazetenin yazarıymış, Ahmet-Mehmet Altan da Çetin Altan'ın oğullarıymış.. O kadar destekledi, göklere çıkardı denilen Çetin Altan'ın bula bula Ulusu hükümeti iş başına geçince yazdığı iki cümleyi örnek olarak vermiş bu iftiracı, sahte TKP'nin sahtekar yazarı:

“İş başına gelen Sayın Ulusu hükümetinin yıllardan beri birike birike çığlaşmış karmakarışık sorunlarla uğraşmak zorunda olduğunu bilmeyen yoktur. Bu sorunların ne kadarı gerçekten çözülürse, o dahi küçümsenemeyecek bir başarı olacaktır. Ancak bu arada Sayın Ulusu hükümetinin bir de şansı vardır, bazı pratik alanlarda klasik hükümetlerden daha radikal olabilmek.

Bu olanak, yerinde ve olumlu bir biçimde kullanıldığı takdirde, ilerde dahi unutulmayacak, büyük önemde toplumsal anıtlar yaratılabilir.”

Buymuş, eşi benzeri görülmemiş yardakçılık, yalakalık.. "Ulusu hükümetinin elinde daha önce hiçbir hükümette olmayan yetkiler var, yapsın da görelim bakalım ne yapacaksa" diyorsun ve yıllar sonra utanmaz sıkılmaz bir adam müsveddesi tarafından yalaka ilan ediliyorsun. Ayıp be. İnsan biraz utanır! Ha, hakkını yemeyelim, bir de Çetin Altan'ın yazdıklarından, darbeyi Fransa'dayken ilk haber aldığında "Başka da çaresi yoktu" dediğini bulmuş. Bu da darbeye açık destekmiş, darbenin gerekliliğine bütünüyle adadığı yazısının da en önemli cümlesiymiş!..

Yazının gerisi de sekizinci sınıf bir psikanaliz.. Çetin Altan fanatik kemalistmiş de, oğulları bu yüzden kemalizm düşmanıymış. Falan filan..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir kaç gündür foruma çok kısa sürelerle girebilme fırsatı buldum. Bu arada yazdıklama verilen yanıtlar birikmiş. Hepsine tek tek yanıt vermek yerine toplu bir yanıt yazmak istiyorum.

Öncelikle, her gerçek olgu ve varlıkta çeşitli karşıtlıklar iç içedir. Doğrular ve yanlışlar, iyi ve kötü, olumlu ve olumsuz, çeşitli özellikler, farklı nitelikler çoğunlukla iç içe girmiştir ve biz eğer bunları özenle ayırdetmezsek, metafizik bir yanlışa düşeriz. Benim buna benzer bir hatamı da Birate yakalamış. "Taraf ne dediyse doğru, ulusalcılar ne dediyse yanlış çıktı" demiştim. Aslında mantıksal anlamda tümel bir önermeden çok, genel anlamda

konuşmuştum. Yine de söylediklerim yanlış anlaşılmaya uygun olduğu ve genellikle eleştirdiğim bir hatayı bizzat işlemiş olduğum izleniminin doğmasına kendim sebep olduğum için hatalı olan benim. Düzeltmek de bana düşüyor.

Elbette Taraf'ın her söylediği doğru değil. Olamaz da zaten. Herkes gibi hataları ve yanılgıları var; ayrıca temsil ettiği dünya görüşü dolayısıyla, kasıtlı veya kasıtsız gerçeklerden belirli bir miktar sapışı var. Kastım, Taraf'ın liberalizminin her önermesinin doğru olduğu değildi. Ama Taraf'ın Türkiye'nin gizli iktidar odaklarına karşı olan tutumu ile ilgili başta yalanlanan temel savlarının sonradan sürekli doğru olduğunun ortaya çıkmasıydı. Bu durum, Taraf daha yayın hayatına başlamadan önce, Taraf ile birlikte saf tutanların iddiaları için de geçerliydi. Çabuk unutuyoruz: darbe günlüklerini yayınlaması Nokta'nın sonu olmuştu. Amerika'da CIA tarafından imal edildi denen bu belgelerin sahih olduğu sonradan apaçık ortaya çıkmadı mı? Şemdinli'deki komplo suçüstü kıskıvrak yakalandığında bu komployu duyuranların haberleri yalanlanmamış mıydı? Oysa şimdi bu komplonun kahramanları olan "iyi çocuk"lar yargılanıyorlar. Haklarındaki delillerin yargılanmalarını gerektirecek kadar kuvvetli olduğu anlaşılmadı mı? Ne oldu, hatırlayın. Bu adamlara arka çıkan Büyükanıt hakkında suç duyurusunda bulunan gözüpek savcı, o zamanki güç dengeleri öyle gerektirdiği için apar topar görevden alındı, meslekten atıldı. Şimdi avukatlık dahi yapamıyor. Birilerinin yasalar tarafından açıkça suç olarak tanımlanmış tutumu örtbas edildi, bu suçu ifşa eden ise en acımasız bir şekilde cezalandırıldı. Yalan mı? Daha dün pimi çekilmiş el bombası rezaleti örtbas edilmeye çalışıldı da Taraf'ın ısrarcı tutumu sayesinde, açığa çıkmadı mı?

Alın işte, dün kılıfı hazırlanmış minare olan meşhur belge, bugün çuvala sığmayan mızrağa dönüşüyor. Hep beraber göreceğiz. Sonuçta kıvıran, lafı çeviren, altından kalkmak için çeşitli bahaneler uydurmaya çalışan tarafın hangisi olduğu açığa çıkacak. Çünkü artık bir şeyler açığa çıkmaya başladı. Bu açığa çıkma olgularının rastlantı olmadığı, muhtemelen bu ülke dışında olan perde arkasındaki başka birilerinin politika veya strateji değişikliğinin sonucu ve hatta bazılarının bu aktörlerin istihbarat etkinliklerinin doğrudan ürünü olduğu kısmen doğru. Ama gerçek gerçektir. Eğrisi doğrusuna denk gelir, gerçek ortaya çıkar. Gerçek, onu ortaya çıkaran vesilenin ne olduğundan daha önemlidir. Önce gerçeğe bakılır, sonra onu ifşa edenin niyetine, amacına, hedefine. Önce gerçek anlaşılır, sonra bu gerçeğe göre tutum alınır. Herkes kendi doğrusunu, verili gerçeğe göre yeniden tanımlar. Gerçek gözlerimizi kapattığımızda ortadan kaybolmayan şeydir.

Ne Taraf'ın temsil ettiği çizginin tam bir taraftarı, ne de AKP'nin her yaptığının doğru olduğunu öne sürecek birisiyim. AKP ve Taraf da birbirlerinin aynısı, özdeşi değiller. Ortada birbirlerinin somut tavır ve tutumlarını bir ölçüde destekleyen ve bunu da değişik amaçlarla yapan, bu amaçların bir kısmını gizleyip, bir kısmını açık açık söyleyen değişik özneler var. Hatta bir sonraki yazımda daha geniş değineceğim, perde arkasında pek gözükmeyen esas gizli aktörler var.

Ortada bir iktidar mücadelesi ve bunun da temelinde bir sınıf kavgası var. Bu sınıfların kimler olduğunu anlamadan, yaşanan iktidar mücadelesini de anlayamayız ve bunu anlamadan da bilinçli bir tavır geliştiremeyiz.

Önce şunu ayırdedelim: Türkiye'de bugüne kadar iktidarın en önemli bileşeni ve statükonun en önemli temsilcisi ordudur. Bu ülkede yüz yıldan -ve hatta çok daha da eskiden beri- beri ne yapıldıysa, neler yaşandıysa, bunda bir numaralı belirleyici etmen olarak ordunun en önemli payı vardır. Bunu görmemezlikten gelmek de aymazlıktır, bu ülkeyi hiç tanımamaktır.

Görünüşte hükümetler, seçimle gelen ve giden iktidarlar, ülkede olan biteni düzenleyen anayasa ve yasalar vardır. Ama tüm bunların gerisinde, seçimle, demokratik mekanizmalarla uzaktan yakından alakası olmayan, kendi içine kapalı ve gerçek anlamda özerk bir kurum olarak gerçek bir iktidar, ülkenin bütün girdisini çıktısını en ince ayrıntısına kadar yöneten, tam anlamıyla ipleri elinde tutan bir güç ve bu gücün anayasa ve yasalarla ilgisi olmayan, çoğu da yazılmamış kendi hukuku olagelmiştir. Bu gücün merkezi çekirdeğini ordu oluşturur. Zaman zaman çeşitli güç dengeleri dolayısıyla seçimle gelen hükümetlerin bir şekilde ağırlık kazandıkları da olmuştur. Zaman zaman ordu geri plana itilmiş, gücü bir ölçüde perdelenmiş olabilir. Ama bu dönemler bugüne kadar uzun sürmemiş, açık darbeler veya örtülü müdahalelerle, muhtıralarla, esas kimin iktidar olduğu, ipleri esas kimin elinde tuttuğu ele güne gösterilmiştir.

Bir kere şunun kesin ve net olarak anlaşılması gerekiyor: Bu güce karşı çıkmayan ve bu gücü şu veya bu şekilde eleştirmeyen, bu gücün sınırlandırılmasını istemeyen hiç kimse muhalefet değildir. Bir süredir bu ülkede bir tür tatlı su muhalifliği moda oldu. Görünüşte keskin sözlerle iktidarlar, hükümetler, başbakanlar eleştiriliyor ama nedense bu ülkenin esas yöneticisine, olan bitenin esas sorumlusuna toz kondurulmuyor; kondurulmadığı gibi de allanıp pullanıyor, övülüyor, ideolojisi yüceltiliyor. Sanki yüz yıldır bu ülkede başka bir ideoloji söz konusu edilmişçesine, bütün olumsuzlukların sebebinin bu ideolojiden uzaklaşılması olduğu söyleniyor. Devletin resmi ideolojisinin resmi söylemiyle, marşlarıyla, simgeleriyle, sloganlarıyla yapılan şey, muhalefet sayılıyor, daha da komiği bunları dilegetirmek cesaret ve gözüpeklik oluyor. Mide bulandıran bir ucuz kahramanlık, cesaret ve gözüpekliğin yerini aldı. NATO'nun en önemli bileşeni olan ordunun gölgesi altında anti emperyalizmcilik oynanıyor; statükonun en önemli muhafızının sloganlarıyla devrimcilik karikatürü çiziliyor.

En geçerli moda da, Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan gibi devrimciliğin ve düzenden kopuşun simgelerinin bu iki yüzlülüğe alet edilmeye çalışılması. Bu devrimci önderler, kemalizme ilerici bir misyon yüklemişler ve kendilerini onun esas takipçisi saymışlardı, doğrudur. Ama bu kemalizm artık devletin herhangi bir organında olmayan eskiye ait bir şeydi. Kanlı canlı devlettin ve onun en önemli bileşeninin ideolojisi olarak değil, artık cumhuriyetin özünden çıkartılmış bir şeydi onlara göre. Onlar, bugünkü iki yüzlüler gibi ordu şemsiyesi altına sığınmak şöyle dursun, o orduya silah çektiler, namlularını doğrulttular. Bugünküler gibi kurmaylarla aynı masada oturmadılar, yiyip içmediler, devletin bütçesinden ordu için ayrılmış parayla alınmış bir lokma boğazlarından geçmedi. Çatışırken karşılarında üniformalılar vardı; üniformalılar tarafından yakalandılar, üniformalılar tarafından tutuklanıp, üniformalılar tarafından yargılandılar, üniformalıların beklediği hapishanelerde tutuldular ve asıldıklarında da üniformalılar nezaret etti. Bu çocukların teorik ve pratik olmak üzere iki yönleri vardı. Teorik olarak söylediklerinin bir kısmını alıp, pratikte yaptıklarını es geçmenin anlamını sorgulamak lazım. Hemen kısaca değinmek gerekirse, kanımca her iki yönlerinde de ciddi hataları vardı. Teorileri çoğunlukla derinlikten yoksun ve çocukçaydı, pratikleri de kitlelerden kopuk ve maceracı idi. Politikleşmiş askeri savaş stratejisi, öncü savaşı, suni denge gibi tezleri hayatın pratiği tarafından yanlışlanmıştır. İktidar dengesi onların umdukları gibi öncü savaşı ile yıkılabilecek kararsız bir denge değildir. Böyle olmadığı, stratejileri uygulandığı halde o denge her defasında yeniden kurulduğu için apaçık ortaya çıkmıştır. Bu devrimcilerin esas etkileri, yanlışlanmış teorileri ve maceracı pratiklerinden değil, davalarına samimiyetle bağlı olduklarını gözlerini kırpmadan ölmeleriyle kanıtlamış olmalarından ve eski pasif sol gelenekten kopuşlarından ileri gelir. Bir sonraki

kuşağın kitleler halinde devrimci saflara kazandıran, TKP'yi 1973 atılımına zorlayan, işçi hareketini daha önce görülmemiş boyutlara sıçramasını sağlayan, bu kopuşun gençliğin bilincinde ve diğer sol hareketlerde, işçi hareketinin önderlerinde yarattığı depremdir.. Ayrıca bu ikiliyi sayıp, aynı 1971 kopuşunun bu ikiliyle ayrılmaz bir parçası olan İbrahim Kaypakkaya'dan hiç söz etmemek, adını dahi anmamak da ayrı bir tutarsızlıktır.

Tekrar iktidarın esas sahibi olagelmiş ordu konusuna dönecek olursak, yukarıda değindiğim ilke dolayısıyla, bu güç de mutlak olarak olumsuz, kötü ve yanlış değildir. İçinde, monarşinin meşrutiyete dönüşmesinde, batılılaşma ve aydınlanmanın ülkeye taşınmasında, işgale karşı mücadelede, cumhuriyet kuruculuğunda, hızlı bir kalkınma sürecinde.. kendini gösteren ilerici bir damar da vardır. Zaten öyle olmasaydı, ülkenin gereksinimlerinin bir kısmına tekabül etmeseydi, bu gücü uzun süre koruyamazdı. Kısa sürede başarısız olur, işleri eline yüzüne bulaştırırdı. Aslında bu çizgi bir kaç defa ciddi bir şekilde tökezlemiştir de. 1908 ikinci meşrutiyetten kısa bir süre sonra hızla meşruiyetini yitirmiş, Balkanlardaki facianın en önemli sorumlusu olmasının ardından yapılan ve sopalı seçim adıyla anılan 1912 seçimlerini ancak zorbalık ve hileyle kazanmış, Birinci Dünya Savaşına oldu bitti ile ülkeyi sokmuş ve bu savaşın sonunda ülkenin ve ulusun fiziki olarak adeta yokolmasının nedeni olmuştur. Bu noktada, ancak Mustafa Kemal'in manevraları ve bu kadronun önemli kısmını süreç içinde tasfiye etmesi ile toparlanabilmiştir.

İşte bu gücün yaptığı ve yapacağı bu kadardır. Ülkenin son yüz yılında ülkeyi getirebileceği nokta da buraya kadardır. Önce itici ve ülkenin dinamiklerini zorlayıcı bir güç iken, daha sonra gelişen iç dinamikler artık bu gücü geçmiş ve bu güç uzunca bir süredir bu dinamiklerin önünde engel haline gelmiştir. Dolayısıyla artık iktidar odağı dışına alınmalı ve tasfiye edilmelidir. Bütün uygar ülkeler gibi sivil meşru otoriteye bağlı, hükümetin emrinde bir organ haline getirilmelidir. Bu yapılmaz, demokrasinin üzerindeki vesayeti kaldırılmazsa, ikinci sınıf demokrasiden kurtulunamaz. Mevcut durumda ordu, tohum ıslahından kur oranlarına, deniz ticaretinden faiz hadlerine kadar her şeye müdahale etmeyi, her konuda görüş belirtmeyi ve adeta kendi tarzını dikte etmeyi hem hak hem de görev olarak bilmektedir. Böyle bir durum, bu çağda olamaz, kabul edilemez.

Bazı arkadaşlar, "Ergenekon bu ülkenin en sahici gerçeğidir" dememe takılmışlar. Benden hukuki kanıtlama, mahkeme kararıyla tasdik edilmiş deliller istiyorlar. Bu ülkede herhangi bir iddiada bulunmak için mahkeme kararı gerekecekse, neler dile getirilebilir? Kendi iddialarına ait mahkeme kararı var mıymış? Demokratlar hakkında, dürüst aydınlar hakkında ağızlarına geleni söylerlerken, her türlü dezenformasyonu buralara taşırken hangi mahkeme kararına, hangi hukuki kanıta dayanmışlar da bunu benden istiyorlar? Her konuda ağzımızı açmak için mahkeme sürecini mi bekleyeceğiz yoksa? Peki kendi iddiaları ne oluyor o zaman? Ülkedeki işlerin değişmesini ve demokrasi ve insan haklarına, siyasal özgürlüklere dayandırılmasını, ülkenin komşularıyla ilişkisinin düşmanlık ve paranoyadan, işbirliği ve karşılıklı dayanışmaya dönüşecek şekilde normalleşmesini talep eden herkesi emperyalizme uşaklıkla suçlarken, orduya ve statükoya karşı gelen herkesi Fethullahçılıkla itham ederken hangi mahkeme kararına dayanıyorlar?

Benim dayanağım, bu ülkede yıllardır yaşananlar. Gizli ve açık darbeler, muhtıralar, balans ayarları. Faili meçhul cinayetler. Bir takım mafyaya bulaşık yasa dışı güçlerin gizli amaçlarla kullanılması.. Susurluk yalan mıydı? Fasa fiso muydu? Özel harp dairesi, Jitem, bunların silah depoları, bunların kayıt ve nizam dışı eylemleri yalan mıydı? Hizbullahın iti ite kırdırma taktiğiyle beslenmesi yalan mıydı peki? Daha dün emekli generalin birisi, yeni tayin olan ve bunların direktifine aykırı hareket edip hukuk, kanun, usul diye direten hakim ve savcıların, terörist süsü verilmiş bir kaç bomba patlatıldıktan sonra yola geldiklerini, şecaat arzederken sirkatin söyleyen kıpti misali ağzından kaçırmamış mıydı? Ne mahkeme kararından bahsediyorsunuz? Daha iki yıl önce Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde koparılan fırtına herkesin gözü önünde olmadı mı? 27 Nisan muhtırası neydi? Sözümona sivil toplum kuruluşlarıyla orta sınıfın provoke edilmesi, tam da bu sürecin öncesine denk getirilen gazete bombalama, Danıştay saldırısı neydi?

Bugün "irticayla mücadele planı" denen belge inkar ediliyor. Bu bile başlı başına bir gelişmenin, demokrasinin ilerlemesinin ve güçler dengesinin değiştiğinin bir işareti. Dün olsaydı, bu belge gururla sahiplenilirdi. Sanki ortaya çıkarılan bu belge, yıllardır alıştığımız andıçlardan, lahikalardan, memorandumlardan, brifinglerde dağıtılan bildirilerden özünde çok mu farklı?! Batı Çalışma Grubu denen komisyonun raporlarından, eylem planlarından çok mmu farklı bu belge?

Tüm bunlar herkesin gözü önünde yapıldı. Bunların iktidardan habersiz ve onun iradesi dışında yapıldığını öne sürmek saflık ve aymazlıktan başka bir şey olamaz. İktidar da ordudur, ordunun komuta kademesidir. O kademe tarafından kumanda edilen derece derece açık, yarı açık, gizli, yarı yasal, illegal kurumlardır. Bazı arkadaşlar soğuk savaşın sona ermesinden ve bu süreçle ordunun stratejisi ve uluslararası güç odaklarına bağlılığının değiştiğinden söz ediyorlar. Evet, soğuk savaşın sona ermesi bütün dünyada doktrin değişikliğine neden oldu. Bu soğuk savaşın gereği olarak kurulan Gladio gibi örgütler bütün Avrupa ülkelerinde tasfiye edildiler. Türkiye'deki ne zaman tasfiye edildi peki? Hani Pante öyle bir anlatıyor ki, kol kırıldı yen içinde kaldı, doktrin ve strateji değişti, bir anda gizli örgütlenme tariihe karıştı, eski gerici ve darbeci ordu, kemalist, ilerici, antiemperyalist özüne tekrar dönüverdi! Bu kadar kolay mı? Bu kabuk ve kimlik değiştirme sancısız olabilir mi? Gizli örgütler, katman katman organize olmuş, doğası gereği mafyatik uzantıları olan, sivil işbirlikçilere sahip, yasadışı gelirleri, gizli kapaklı bütçesi olan bir yapı sessiz sedasız tasfiye edilebilir mi? Binbir operasyona karışmış, işkencelerde adam öldürmüş, gerektiğinde birbirlerinin kuyusunu kazmış, her türlü pisliğe bulaşmış elemanlara "hadi gidin evinize, oyun bitti" denebilir mi? Bu güce ve kudrete alışmış, üstlendiği işlevin doğası gereği sahip olduğu illegal gelirlerin bir kısmını kendi çıkarı için kullanan örgüt üyeleri dağıtılmaya, tasfiye edilmeye direnmezler, kontrolden çıkıp kendi başlarına işler çevirmeye kalkışmazlar mı?

Yoksa zaten olan biten de bu mu? Hesap tepelerde bir yerlerde gizli buluşmalarda varılan mutabakatlarda zaten kesilmiş olup da, bugün yaşananlar tasfiye sürecinin sancılarının ta kendisi olmasın?!

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ne bu yahu?! On parmağında on kara, pespaye bir dedikodu.. Neymiş, Milliyet Gazetesi darbeyi desteklemiş, Çetin Altan da bu gazetenin yazarıymış, Ahmet-Mehmet Altan da Çetin Altan'ın oğullarıymış.. O kadar destekledi, göklere çıkardı denilen Çetin Altan'ın bula bula Ulusu hükümeti iş başına geçince yazdığı iki cümleyi örnek olarak vermiş bu iftiracı, sahte TKP'nin sahtekar yazarı:

“İş başına gelen Sayın Ulusu hükümetinin yıllardan beri birike birike çığlaşmış karmakarışık sorunlarla uğraşmak zorunda olduğunu bilmeyen yoktur. Bu sorunların ne kadarı gerçekten çözülürse, o dahi küçümsenemeyecek bir başarı olacaktır. Ancak bu arada Sayın Ulusu hükümetinin bir de şansı vardır, bazı pratik alanlarda klasik hükümetlerden daha radikal olabilmek.

Bu olanak, yerinde ve olumlu bir biçimde kullanıldığı takdirde, ilerde dahi unutulmayacak, büyük önemde toplumsal anıtlar yaratılabilir.”

Buymuş, eşi benzeri görülmemiş yardakçılık, yalakalık.. "Ulusu hükümetinin elinde daha önce hiçbir hükümette olmayan yetkiler var, yapsın da görelim bakalım ne yapacaksa" diyorsun ve yıllar sonra utanmaz sıkılmaz bir adam müsveddesi tarafından yalaka ilan ediliyorsun. Ayıp be. İnsan biraz utanır! Ha, hakkını yemeyelim, bir de Çetin Altan'ın yazdıklarından, darbeyi Fransa'dayken ilk haber aldığında "Başka da çaresi yoktu" dediğini bulmuş. Bu da darbeye açık destekmiş, darbenin gerekliliğine bütünüyle adadığı yazısının da en önemli cümlesiymiş!..

Yazının gerisi de sekizinci sınıf bir psikanaliz.. Çetin Altan fanatik kemalistmiş de, oğulları bu yüzden kemalizm düşmanıymış. Falan filan..

Altangiller'in dillere destan olan 12 Eylül yardakçılığı ve paralel Sol düşmanlığı üzerine çokça makale var bu da bir tanesi demiştim, nitekim Ahmet Altan'ın romanları meselesi de var..Aslında tartışma götürmez bir biçimde kişiliksiz olan bu insanları tartışmaya bile lüzum yoktur..

Kaan Arslanoğlu Psikiyatrist olup aynı zamanda iyi bir edebiyatçıdır (Fethi Naci öyle diyor) Senin gibi elit(!) birisine yaranaması nedeniyle oldukça üzüldüm..

Bu sahte dediğin TKP'nin hem Tarafgillere hem de 80 öncesi Sovyetlerin Lobi örgütü olmaktan öte anlamı olmayan TKP'ye kıyasla oldukça gerçekçi, ayakları yere basan ve daha solda olduğu su götürmez bir gerçektir..(En azından UDC ya da CHP'ye sızma gibi garabet politikaları bırakmışlar artık hangi salak Sovyet İdeoloğu onları emretmişse!)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Deicide,

Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş ikilisinin kemalizm konusundaki tutumlarını açıklarken söylediklerine katılıyorum. Gerçekten de anti-emperyalist ve laisist bir kemalizm yorumu yapılacaksa, bu tür bir kemalizm ile orduculuğun aynı şey olmadığını farketmek gerekiyor. Kemalizm adı altında orduculuk yapanların hoşgörülecek tarafları yok. Fakat bu yanlışa dikkat çekmek için bugün ordunun üzerine gidenlere ''demokrat'' namı hediye etmenin de anlamı yok. Zira yaşanan süreç bir demokratikleşme süreci değil, eski tip faşizmde dinin yerinin ''demokratikleşme'' adı altında artırılmasını içeren bir yeni tip faşizmin kuruluş sürecidir. Bunun böyle olması, düzen içi öznelerin dalaşından faydalanıp ordunun elden geldiğince hesap vermesi ve kışlasına tıkılmasını desteklemeyeceğimiz anlamına gelmez elbette. Fakat bu sürecin esas yürütücülerine(AKP-Fettoş ikilisine) 'demokrasi' ve 'özgürlük' payeleri dağıtmak da yanlıştır. Bunların da sürekli olarak teşhir edilmeleri, bugün yapıyor oldukları şeyleri hangi hesapla yaptıkları vurgulanmalıdır. Ve bunların da hesap vermesi sağlanmalıdır. Bu arada, ordu içinde ve orducu kesimlerin içinde sola meyili olan ya da yaşanan süreçte güçten düştüğü için solla ittifaka girebilecek kimselerden de faydalanmak gerekir. Bu da sabah-aşkam kemalizme küfrederek yapılamaz.

AKP'nin yürüttüğü süreç demokratikleşme süreci değildir, sadece kendi kafasındaki gerici dönüşümün önünü açmaktadır. Elbette bu süreci yürütürken sahiplenip kullandığı demokrasi başlığı onlara bırakılmamalıdır ve bu iş de demokrasiye bazı sol örgütlerin(ki bunların içinde bugünkü TKP de var) baktığı yerden bakarak yapılamaz. ''Derin'' işlere bulaşmış generaller yargılanıyor diye üzülmek olacak şey değildir; ama sadece kendini hedef almasından korktuğu darbecileri tasfiye eden dincilere demokratlık atfedip onlarla yan yana yürümek de olacak şey değildir. Herşeyden evvel demokrasi savunusununun ayakları sınıfsallıktan koparılmamalıdır. Aksi halde metafizik bir yanlış yapılmış olur. Lenin'i inkar edip, ilericiliğini yüz sene önce bırakmış bir sınıfa(burjuvaziye) demokratikleşmenin motoru gözüyle bakılmamalıdır. Emperyalist AB'den demokrasi beklenip liberallerle aynı pozisyona düşülmemelidir.

PASS, Suni Denge v.b. konulardaki bilginin ise sadece çarpıtmaya yetecek kadar olduğu anlaşılıyor. Eski TKP geleneğinden gelen biri için şaşırtıcı değil. Siz eskiden de devrimcilere ''goşist'' deyip dururdunuz. Neyse, bu ayrı bir başlığın konusu.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Teorileri çoğunlukla derinlikten yoksun ve çocukçaydı, pratikleri de kitlelerden kopuk ve maceracı idi. Politikleşmiş askeri savaş stratejisi, öncü savaşı, suni denge gibi tezleri hayatın pratiği tarafından yanlışlanmıştır.

Konu buraya nasıl geldi ilginç.. Taraf gazetesi eleştirisinden PASS'a gelmek ayrı bir kabiliyet olsa gerek. "Denizler Mahirler, gerçek devrimcilerdi ama gittikleri yol yanlıştı. Gençliklerinin etkisiyle maceracı hareket ettiler."..

Böyle bir bakış açısını okuyan biri, sözün sahibini, geçmiş devrimci değerlere nasıl da sahip çıkıyor diye düşünür. Yo burda sahiplenme değil küçümseme var... "iyi çocuktular".. Hayır Ne Çayan, Ne Gezmiş ne de Kaypakkaya sizin anladığınız anlamda iyi çocuk olamadılar. Zaten iyi çocuk olmaya hiç mi hiç niyetleri olmadı ki... olsalardı tarih sayfalarındaki yerlerini alamazlardı da. Türkiye DEvrim tarihindeki en önemli kopuşu çocukca olarak nitelendirmek "çocukça" bile olamaz. Çünkü çocuklukta saflık vardır, samimiyet vardır. Bu bakış açısı ise taban tabana zıttır. Mahirler çocukça hareket etti de olgun tavrı Mihri Belli'ler mi temsil ediyordu...

PASS'ı ve diğerlerin ihayat nerede yanlışlaşmış Bu yanlışlamayı hayat mı yapmış yoksa bu gerçekliği taşıyamayan yüreğimiz mi? Zaten sorun yüreğimiz değil mi. Yüreğimizin götürebildiği yere kadar gidebiliyoruz.. Ondan bir adım ötesi yok..

PASS, Suni Denge v.b. konulardaki bilginin ise sadece çarpıtmaya yetecek kadar olduğu anlaşılıyor. Eski TKP geleneğinden gelen biri için şaşırtıcı değil. Siz eskiden de devrimcilere ''goşist'' deyip dururdunuz.
Kesinlikle...
Link to post
Sitelerde Paylaş

Konu buraya nasıl geldi ilginç.. Taraf gazetesi eleştirisinden PASS'a gelmek ayrı bir kabiliyet olsa gerek. "Denizler Mahirler, gerçek devrimcilerdi ama gittikleri yol yanlıştı. Gençliklerinin etkisiyle maceracı hareket ettiler."..

Böyle bir bakış açısını okuyan biri, sözün sahibini, geçmiş devrimci değerlere nasıl da sahip çıkıyor diye düşünür. Yo burda sahiplenme değil küçümseme var...

Konu bağlantısının yanında "son güncelleyen Hallac" ibaresini okuyunca "ulan" dedim, "acaba Hallac'ın tepkisi nasıl oldu?" Tıklayıp sayfanın açılmasını beklerken, Hallaç'ın konunun özüyle ilgili tek bir laf etmeyip, özellikle Çayan ve PASS ile ilgili söylediklerime takılacağını, hemen anladım ve yanılmadığım ortaya çıktı.

"iyi çocuktular".. Hayır Ne Çayan, Ne Gezmiş ne de Kaypakkaya sizin anladığınız anlamda iyi çocuk olamadılar. Zaten iyi çocuk olmaya hiç mi hiç niyetleri olmadı ki... olsalardı tarih sayfalarındaki yerlerini alamazlardı da. Türkiye DEvrim tarihindeki en önemli kopuşu çocukca olarak nitelendirmek "çocukça" bile olamaz. Çünkü çocuklukta saflık vardır, samimiyet vardır. Bu bakış açısı ise taban tabana zıttır. Mahirler çocukça hareket etti de olgun tavrı Mihri Belli'ler mi temsil ediyordu...

Ben de zaten iyi çocuktular demedim ki.. Tam tersine, bugün moda olan anlayışın tersine, düzenle alakalarının olmadığını ve düzene karşı radikal bir tavır güttüklerini söyledim. Önemli olan da buydu zaten. Evet, çocuktular, saftılar ve samimiydiler. Bundan da gocunmak niye? Kaşarlanmış kışkırtıcı-bölücü Mihri Belli'den elli kat daha samimiydiler.Çocukluklarını Mihri Belli gibilerin olgunluklarına da yüz kere tercih ederim. Bunların dinamizmi ve kabına sığmayan heyecanları, hareketi bölmek, bu çocukları ölüme itmek için değil, dinamizm getirmek için kullanılmalıydı tam tersi oldu!

PASS'ı ve diğerlerin ihayat nerede yanlışlaşmış Bu yanlışlamayı hayat mı yapmış yoksa bu gerçekliği taşıyamayan yüreğimiz mi? Zaten sorun yüreğimiz değil mi. Yüreğimizin götürebildiği yere kadar gidebiliyoruz.. Ondan bir adım ötesi yok..

Haaa, gelelim Hallaç'ın kuyruk acısına ve karşı çıkmamsının esas sebebine. 71'i biraz bilen biri, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya'nın temsil ettikleri anlayışların birbirlerinden apayrı olduğunu çok iyi bilmelidir. Her üçünün teorisi, üçü birden doğru olamaz. Hatta bunlardan herhangi ikisi aynı anda doğru olamaz. Çünkü bu üçü teorik konularda birbirleriyle bağdaşmayan bir çok özelliğe sahiptir. Öyle bile olsa, bu üçünü ortaklaştıran bir öz vardır ve bu da teoride söyledikleri değil, pratik tutumları, samimiyetleri, birbirleriyle dayanışmaları ve yürekleridir. Demek ki teorilerinin yanlış olmasının, tyanlışlanmış olmasının çok da önemi yokmuş.

PASS ve suni denge tezleri yanlıştır. Çünkü bu teori, Türkiye'nin emperyalizmin zayıf halkası olduğuna, oligarşinin kurduğu dengenin oynak ve kararsız olduğuna dayanır. Bu teoriye göre bu denge o kadar suni ve kırılgandır ki, toplum en ufak bir kıvılcımla patlamaya hazırdır. Bir avuç devrimcinin fedakarca öncülik etmesi, bu kıvılcımı sağlayacak ve denge bozulup oligarşinin düzeni alaşağı olacaktır.

Teorilere, henüz sınanmadıkları zamanda inanmak makul sayılabilir. Ama sınanıp hayatın terazisine vurulduktan ve yanlış çıktıkları defalarca görüldükten sonra bile hala inatla doğru olarak değerlendirilmeleri, fanatizmdir, dogmatizmdir. Bu nasıl "suni" bir dengedir ki, geçmiş kırk sene boyunca, Mahir Çayan'ın öngördüğünden yüz kat daha kitlesel öncü eylemler yapıldığı halde bu denge hala daha da güçlenmiş olarak kırk yıldır yerinde durmaktadır?! Hallaç ile Freddie gerçekten inanıyor mu, toplam bir kaç yüz kişi silahı eline alıp "öncü" gerilla eylemi yaptığında, grevlere, işçi sınıfının örgütlenmesine, kitlelerin harekete geçirilmesine hiç gerek kalmadan oligarşinin düzeni yıkılıverecek? Bu ikinci gruptaki dönüşümler kendiliğinden oluverecek?

Link to post
Sitelerde Paylaş

PASS ve suni denge tezleri yanlıştır. Çünkü bu teori, Türkiye'nin emperyalizmin zayıf halkası olduğuna, oligarşinin kurduğu dengenin oynak ve kararsız olduğuna dayanır. Bu teoriye göre bu denge o kadar suni ve kırılgandır ki, toplum en ufak bir kıvılcımla patlamaya hazırdır. Bir avuç devrimcinin fedakarca öncülik etmesi, bu kıvılcımı sağlayacak ve denge bozulup oligarşinin düzeni alaşağı olacaktır.

Söz konusu teori senin dediklerini de içermekle birlikte bu teoride esas vurgu Türkiye'de sürekli bir bunalım durumunun olduğudur. Sürekli bunalım durumu yüzünden suni bir denge kurulmuştur. Sürekli bunalım tezi doğrudur. Türkiye, merkez ülkelere göre çok daha sık krizlere girmektedir. Suni denge tezinin doğruluğu gerek ülkemizde geçmiş gerilla mücadelelerinin kitleselleşmiş ve etkili olmasından gerekse de Küba ve Vietnam devrimlerinden anlaşılıyor.

Teorilere, henüz sınanmadıkları zamanda inanmak makul sayılabilir. Ama sınanıp hayatın terazisine vurulduktan ve yanlış çıktıkları defalarca görüldükten sonra bile hala inatla doğru olarak değerlendirilmeleri, fanatizmdir, dogmatizmdir. Bu nasıl "suni" bir dengedir ki, geçmiş kırk sene boyunca, Mahir Çayan'ın öngördüğünden yüz kat daha kitlesel öncü eylemler yapıldığı halde bu denge hala daha da güçlenmiş olarak kırk yıldır yerinde durmaktadır?! Hallaç ile Freddie gerçekten inanıyor mu, toplam bir kaç yüz kişi silahı eline alıp "öncü" gerilla eylemi yaptığında, grevlere, işçi sınıfının örgütlenmesine, kitlelerin harekete geçirilmesine hiç gerek kalmadan oligarşinin düzeni yıkılıverecek? Bu ikinci gruptaki dönüşümler kendiliğinden oluverecek?

Suni dengeyi savunmak için oligarşinin -Mahir'in yaşadığı dönemde- en büyük ve öne çıkmış metodu faşizmdi, halkı hedef alan şiddetti. Bu yüzden Mahir, öncü savaşına vurgu yaptı. Fakat günümüzde üretim tarzındaki gelişmeler dolayısıyla oligarşi sadece silahlı baskı değil başka yollarla da(özellikle ideolojik mekanizmalarla) suni dengeyi koruyor. Kitle iletişim araçlarının artan gücünün ve kapitalist işin insan yaşamındaki belirleyiciliğinin artık boş vakitlerimizi de hakimiyeti altına almasının(yani üretken olmayan emeğin de tahakküme girmesinin) bunda büyük rolü var. Bu durum, günümüz için gerilla savaşını yadsımaz ama onu temel diğer mücadele biçmlerini tali bırakan anlayışı yadsır. Bence günümüzdeki suni dengeyi kırmak için sadece gerilla savaşı değil ideolojik/entelektüel mücadele de hayati önemdedir.

Zaten sen Mahir'in görüşlerini çok karikatürize ederek anlatmışsın. Bir avuç öncü silah sıktı diye düzenin değişeceği umulmaz bu görüşte; öncü savaşı halk savaşının fitili olarak değerlendirilir. Devrim halk savaşıyla sonuçlandırılır.

Kuşkusuz günümüz Türkiye'sinde kır temelli bir mücadele biçimi olan halk savaşı artık savunulamaz. Şehir temelli bir ayaklanma ile devrim gerçekleşecektir. Bunun için emeğin kendi örgütlenmelerini bugünden kurmak ve ikili iktidar durumu yaratmak gerekir. Bu yüzden sınıfı ideolojik ve örgütsel olarak düzenden bağımsızlaştırmak şarttır. Bu da hala sınıfın en bilinçli kesimlerinin çabasını gereksinir. Öte yandan suni denge ve bunun gereği olarak faşizm hala söz konusudur ve buna karşı öncü savaşı da hala günceldir. Elbette artık kır değil şehir temelli bir öncü savaşı olacaktır. Zira oligarşik dikta, işçi sınıfının mücadelesini faşizan yöntemlerle bastırmaya devam edecektir. Faşizmin olduğu yerde devrimci şiddet meşrudur. Bu şiddetin kitleselleşebilmesi için de birilerinin öncülük etmesi gerekir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Konu bağlantısının yanında "son güncelleyen Hallac" ibaresini okuyunca "ulan" dedim, "acaba Hallac'ın tepkisi nasıl oldu?" Tıklayıp sayfanın açılmasını beklerken, Hallaç'ın konunun özüyle ilgili tek bir laf etmeyip, özellikle Çayan ve PASS ile ilgili söylediklerime takılacağını, hemen anladım ve yanılmadığım ortaya çıktı.

Ben de zaten iyi çocuktular demedim ki.. Tam tersine, bugün moda olan anlayışın tersine, düzenle alakalarının olmadığını ve düzene karşı radikal bir tavır güttüklerini söyledim. Önemli olan da buydu zaten. Evet, çocuktular, saftılar ve samimiydiler. Bundan da gocunmak niye? Kaşarlanmış kışkırtıcı-bölücü Mihri Belli'den elli kat daha samimiydiler.Çocukluklarını Mihri Belli gibilerin olgunluklarına da yüz kere tercih ederim. Bunların dinamizmi ve kabına sığmayan heyecanları, hareketi bölmek, bu çocukları ölüme itmek için değil, dinamizm getirmek için kullanılmalıydı tam tersi oldu!

Haaa, gelelim Hallaç'ın kuyruk acısına ve karşı çıkmamsının esas sebebine. 71'i biraz bilen biri, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya'nın temsil ettikleri anlayışların birbirlerinden apayrı olduğunu çok iyi bilmelidir. Her üçünün teorisi, üçü birden doğru olamaz. Hatta bunlardan herhangi ikisi aynı anda doğru olamaz. Çünkü bu üçü teorik konularda birbirleriyle bağdaşmayan bir çok özelliğe sahiptir. Öyle bile olsa, bu üçünü ortaklaştıran bir öz vardır ve bu da teoride söyledikleri değil, pratik tutumları, samimiyetleri, birbirleriyle dayanışmaları ve yürekleridir. Demek ki teorilerinin yanlış olmasının, tyanlışlanmış olmasının çok da önemi yokmuş.

PASS ve suni denge tezleri yanlıştır. Çünkü bu teori, Türkiye'nin emperyalizmin zayıf halkası olduğuna, oligarşinin kurduğu dengenin oynak ve kararsız olduğuna dayanır. Bu teoriye göre bu denge o kadar suni ve kırılgandır ki, toplum en ufak bir kıvılcımla patlamaya hazırdır. Bir avuç devrimcinin fedakarca öncülik etmesi, bu kıvılcımı sağlayacak ve denge bozulup oligarşinin düzeni alaşağı olacaktır.

Teorilere, henüz sınanmadıkları zamanda inanmak makul sayılabilir. Ama sınanıp hayatın terazisine vurulduktan ve yanlış çıktıkları defalarca görüldükten sonra bile hala inatla doğru olarak değerlendirilmeleri, fanatizmdir, dogmatizmdir. Bu nasıl "suni" bir dengedir ki, geçmiş kırk sene boyunca, Mahir Çayan'ın öngördüğünden yüz kat daha kitlesel öncü eylemler yapıldığı halde bu denge hala daha da güçlenmiş olarak kırk yıldır yerinde durmaktadır?! Hallaç ile Freddie gerçekten inanıyor mu, toplam bir kaç yüz kişi silahı eline alıp "öncü" gerilla eylemi yaptığında, grevlere, işçi sınıfının örgütlenmesine, kitlelerin harekete geçirilmesine hiç gerek kalmadan oligarşinin düzeni yıkılıverecek? Bu ikinci gruptaki dönüşümler kendiliğinden oluverecek?

Benim de hep şu dikkatimi çekmiştir:

Bugün solun kemalizmle ittifak tezleri geliştiren, hatta sermayenin dizilerinde bile yer bulan deniz/mahir ikilisi bir biçimde sürekli olarak görünür olmakla birlikte İbrahim Kaypakkaya , ''kemalizm üzerine eleştirileri'' dolayısıyla( -ki bugün bakıldığında diğer ikisinden çok doğrulanmış teorik eleştiriler/analizler olduğunu düşünüyorum) gündeme hiç gelmemektedir :)

Kaldıki Türkiye sosyalist hareketinin önemli bir kısmında 70'lerden sonra ciddi bir kopuş yaşanıyor. Bir yandan denizler/mahirlerin temsil ettiği gelenek daha da militan bir çizgiye kayıyor diğer yandan ibo'nun temsil ettiği -yine militan ancak- bambaşka bir çizgi daha oluşuyor. Ben İbo'nun çizgisinin RESMİ İDEOLOJNİN POLİTİK ELEŞTİRİSİ'nin günümüzde geldiği önemli entellektüel tartışmalardan dolayı daha doğru eleştirileri/analizleri yaptığını düşünüyorum. Bugün bu çizginin en önemli entellektüel tartışmaları bir grup akademisyenin türkiye'yi yıllardır sarsan resmi ideoloji ve neoliberalizm eleştirileri bağlamında yapıldığını görmekteyim.(özgür üniversite forumu ki eski komünist devrimler ve yanlışları da ciddi ölçüde eleştirmiş bir gelenektir)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Benim de hep şu dikkatimi çekmiştir:

Bugün solun kemalizmle ittifak tezleri geliştiren, hatta sermayenin dizilerinde bile yer bulan deniz/mahir ikilisi bir biçimde sürekli olarak görünür olmakla birlikte İbrahim Kaypakkaya , ''kemalizm üzerine eleştirileri'' dolayısıyla( -ki bugün bakıldığında diğer ikisinden çok doğrulanmış teorik eleştiriler/analizler olduğunu düşünüyorum) gündeme hiç gelmemektedir

Gündeme hiç gelmemesinin nedeni sadece Kemalizm konusunda saçmalaması değil ki.

Tutarsız bir adam. Perinçek gibi sürekli fikir değiştirmiş. 3-4 yıl içinde 3-4 çeşit şekle girmiş.

Yaşasaydı kimbilir kaç kez değiştirecekti fikirlerini.

Hem dünyada, hem de Türkiye'de devrim için objektif şartların son derece elverişli olduğunu söylemişti.

Bu mu tutarlılık?

Tam tersi oldu.

O bunları söylerken dünyanın yarısı sosyalistti. Şimdi nerdeyse hiç kalmadı.

Bırak dünyayı, 35- 40 sene geçti, tek bir ülkede bile devrim olmadı.

Faşistlerin dedikleri daha doğru çıktı.

Bu kadar yanlış bir tahlili yapan adamın Kemalizm tahlili doğru olabilir mi?

Onun görüşleri Kürtçülüğe gider ki gitmiştir, PKK'nın en yakın olduğu görüş Kaypakkaya'dır.

"Devrimci kitleleri, bilinçlenmeyi, eğitimi, örgütlenmeyi reddeden, yeter ki eli silah tutsun, askere-polise sıkacak anlayışta olsun, sosyalizmi, devrimciliği bilmesi gerekmez" diyen bir kafa, ancak eşkiya sürüsü edinir ve ortalığı sürekli kana bular. Bu devrimcilik değil, terörizmdir, eşkiyalıktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gündeme hiç gelmemesinin nedeni sadece Kemalizm konusunda saçmalaması değil ki.

Asıl derdinin bu olduğu, bundan sonra sıraladığın ciddi ölçüde abartılı ve dayanaksız ithamlardan belli :)

Tutarsız bir adam. Perinçek gibi sürekli fikir değiştirmiş. 3-4 yıl içinde 3-4 çeşit şekle girmiş.

Yaşasaydı kimbilir kaç kez değiştirecekti fikirlerini.

Hem dünyada, hem de Türkiye'de devrim için objektif şartların son derece elverişli olduğunu söylemişti.

Bu mu tutarlılık?

Tam tersi oldu.

O bunları söylerken dünyanın yarısı sosyalistti. Şimdi nerdeyse hiç kalmadı.

Bırak dünyayı, 35- 40 sene geçti, tek bir ülkede bile devrim olmadı.

Faşistlerin dedikleri daha doğru çıktı.

Marks'ın da geleceğe dönük ön görülerinde yanıldığı noktalar oldu, peki bu onu değersiz mi kılıyor :D Öncelikle sosyal/toplumsal yaşam denen şeyi binlerce farklı etmen/dinamik angaje etmektedir. Bu bağlamda, toplumsal analizler, öncelikle somut durumun somut tahliline ve tabi geçmişte olmuş olana yöneliktir. Gelecekte olacak olana dair yaptığımız her öngörüdeyse hata paylarımız olabilecektir; zira, hiçkimse, toplumsal dinamiklerin tam olarak ne doğrultuda evrimler geçireceğine dair kesin bir zamansal analiz yapamaz. Sosyal bilimlerden az çok haberi olan biri için tarihin seyri doğrusal bir çizgiden ibaret değildir...

Bu kadar yanlış bir tahlili yapan adamın Kemalizm tahlili doğru olabilir mi?

Başta, asıl yaranın bu olmadığını söyleyerek dikkatleri birtakım itham ve retoriklerle başka yere çektin; şimdiyse konunun özüne geri döndün :) Kemalizm tahlilinin doğru olduğunu değil İBO ve bazı marksistler, siyasalbilimler fakültelerinde okuyan aklı başında atatürkçüler bile bilir. Nitekim Doğu Ergil dahi, kemalizmin basbayağı bir modernist/burjuva hareketi olduğunun hakkını teslim eder :) O'nun anti-emperyalistliğiyse, işgale karşı fiili bir direnç hareketinden ibaret olmasıdır; zira kemalizmin kavramın hakiki manasıyla ''anti-kapitalist bir anti emperyalist'' olduğu iddiasını dillendirecek adamı üniversitelerde bilim namına bir şey kaldıysa davul/zurnayla kovarlar ! Uzun lafın kısası kemalizm anti-kapitalist olmadığı için kavramın hakiki manasıyla anti/emperyalist de değildir. Peki, İbo'nun, türkiye egemen sınıflarının farklı iktidar bloglarının bir bileşeni olduğu tezinin neresi yanlıştır? Bugünün neoliberal muhafazakarları değil mi ki geçmişin antikomünist islamcıları, darbe şakşakçıları? Bugünün tusiad'ı değil mi ki geçmişin 12 eylül şakşakçısı/destekçisi? Bu ordu NATO ordusu değil mi ki emperyalizmin çıkarlarının jandarması olan?

Onun görüşleri Kürtçülüğe gider ki gitmiştir, PKK'nın en yakın olduğu görüş Kaypakkaya'dır.

"Devrimci kitleleri, bilinçlenmeyi, eğitimi, örgütlenmeyi reddeden, yeter ki eli silah tutsun, askere-polise sıkacak anlayışta olsun, sosyalizmi, devrimciliği bilmesi gerekmez" diyen bir kafa, ancak eşkiya sürüsü edinir ve ortalığı sürekli kana bular. Bu devrimcilik değil, terörizmdir, eşkiyalıktır.

Terör'e hiç girme, bu tartışmayı ne sen ne de bu forum kaldırabilir Pante :) İkinci dediğinse safsatadan ibaret, sadece sloganlarla konuşuyorsun; böyle safsatalarla ne toplum ne insan anlaşılır. İşçi dediğimiz insan, neticede ezildiğinin farkında olabilen bireydir; ha, bundan çıkışın yollarını bilebilir, bilemez, orası ayrı bir tartışma konusu. Ancak, bu zaten adı üzerinde ''politikleşmiş bir savaş''tır. Savaşlarsa insan zihnini travmatize edebildiği gibi, algı eşiklerini yükselterek algılama düzeyini yukarı da çekebilir. Şiddet , bir tehdit/baskı/yıldırma olduğu kadar ''görünür kılınmanın, anlaşılmanın ve politize olmanın'' da bir aracıdır. Askeri bir savaş stratejisi izleyecek birinin de arkasına somut halk kitlelerini almadan, almayı düşünmeden ve onları politik bir örgütlenmeye dahil etmeden hareket etmesi düşünülemez. Zira, burada şiddet amacın kendisinden ziyade araçtır; amaçsa, mevcudu değiştirmek üzere kitleselleşmektir.

İBO'nun ardılı denebilecek en önemli fraksiyon TİKKO'dur, onun ardından da MLKP gelir. Bunun anlamı devrimci hareketin ezilen, varlığı dahi inkar edilen kürt halkını da kucaklamasıdır ve ''sosyalizm gelsin, çaresine bakarız'' gibisinden değil; bizzatihi somut hak ve talepleri de içine alan bir devrimci çizgide. Ötesi hikayedir, tevatürdür.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gündeme hiç gelmemesinin nedeni sadece Kemalizm konusunda saçmalaması değil ki.

Tutarsız bir adam. Perinçek gibi sürekli fikir değiştirmiş. 3-4 yıl içinde 3-4 çeşit şekle girmiş.

Yaşasaydı kimbilir kaç kez değiştirecekti fikirlerini.

Hem dünyada, hem de Türkiye'de devrim için objektif şartların son derece elverişli olduğunu söylemişti.

Bu mu tutarlılık?

Tam tersi oldu.

O bunları söylerken dünyanın yarısı sosyalistti. Şimdi nerdeyse hiç kalmadı.

Bırak dünyayı, 35- 40 sene geçti, tek bir ülkede bile devrim olmadı.

Faşistlerin dedikleri daha doğru çıktı.

Bu kadar yanlış bir tahlili yapan adamın Kemalizm tahlili doğru olabilir mi?

Onun görüşleri Kürtçülüğe gider ki gitmiştir, PKK'nın en yakın olduğu görüş Kaypakkaya'dır.

"Devrimci kitleleri, bilinçlenmeyi, eğitimi, örgütlenmeyi reddeden, yeter ki eli silah tutsun, askere-polise sıkacak anlayışta olsun, sosyalizmi, devrimciliği bilmesi gerekmez" diyen bir kafa, ancak eşkiya sürüsü edinir ve ortalığı sürekli kana bular. Bu devrimcilik değil, terörizmdir, eşkiyalıktır.

yanlıs anlama ama devrımı pkk yaacak bu ulkede oyle gozukuyor

solun en guclu oldugu donemde turk solu denızlerın arkasında durmadı duramadı

eger sen dusuncelerını herseye ragmen savunmasan devrımı nasıl beklersın kı

sasırtıcı olan o zaman asker cuntasından tarbe yıyen turk solu sımdı askerıyeden bırseyler beklıyor :D

kaypakkayayı neden bu kadar elestırdıgınızı cok ıyı bılınırken barı lafı dolandırmayın

ukkth

ama o bazı kafasız solcular gıbı sıstemın solcuları olsaydı sımdı saygıyla anardınız kaypakkayayı

ortalıgı kana buluyan hakkında kısa bılgı

1925 sonrası dıyarbakırı kana bulayanlar

1938 dersımı kana buluyanlar

ermenı katlıyamı

rumların surulmesı gerekırse oldurulmesı

sıvas maras corum

bu kadar katlıyamların oldugu bır ulkedeyız ve hala :D yok teror yok bılmem ne

devlet teroru karsısında baska terorlerı uretır buda gayet normaldır

tarihinde seyitriza tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...