Jump to content

Recommended Posts

Ben alan ve zaman olgularının BİG bangle başladığını düşünmüyorum-

Ölçülebilir ve tanımlanabilir alan ve zaman tanımları big bang teorisiyle ifade ediliyor yalnız ilk ölçülebilir alan ve zaman(plank uzayı ve plank zamanı) big bangin ve genişlemenin ifadesi açısından gereken tanımlardır.

Big bang öncesinde bizim HİÇLİK diye ifade ettiğimiz oyna ne olduğunu bilmediğimiz bir durumdur.

Evren neyin içinde genişler ne zaman ortaya çıkmıştır soruları ALAN ve ZAMAN olgusunun big bang öncesine de taşınması gerektiğini düşündüren sorulardır.

Alan teorilerini ve Einstein'in kuantumla özdeşik anlattığı alan ile ilgili yorumlarını incelemekte yarar var.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 178
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Posted Images

Zamanın geçme hızını açıklamak aslında çok kolay. Bunu birkaç cümle ile yapabiliriz.

Ama uzunca bir örnekle açıklarsak daha etkili olur diye düşünüyorum. Daha kalıcı bir açıklama olur.

Yine de ben önce kısa açıklaması yapacak, uzun açıklamasına sonra değineceğim. İsteyen istediği açıklamayı okur.

Kısa açıklaması şöyle:

Einstein'a göre zaman ve uzay tek bir antitedir. Hiç bir şeyin hareketi vakümde ışık hızını geçemez. Ama yalnız vakümde. Burası önemli. Çünkü suda geçebilir. Ama orası ayrı bir konu..

Zaman içinde olan hareketle, uzay içinde olan hareketin toplamı ışık hızına eşit olmalıdır. Ondan fazla olamaz.

Uzayda ışık hızında hareket ediyorsanız, zamandaki hızınız sıfırdır. Yani sizin için zaman geçmiyordur. Çünkü uzaydaki hareketin hızı ile zamandaki hızınızın toplamı ışık hızını geçemez. Ve siz zaten ışık hızında hareket ediyorsunuz. Işık hızında hareket eden cisimler için zaman geçmez. Fotonlar için zaman kavramı yoktur.

Uzaydaki hızınız sıfır ise, yani siz olduğunuz yerde duruyorsanız, sizin için zaman ışık hızında geçmektedir.

Hareket ederseniz, zaman sizin için, hareketinizin hızına bağlı olarak, bu iki değer arasnda geçer.

Uzun açıklamasını sonra yapacağım..

Link to post
Sitelerde Paylaş

ZAMANIN GEÇME HIZININ UZUN AÇIKLAMASI...

Uzun açıklamanın bir diğer yararının da, bazı ilginç bilgilere ve gözlemlere yer vermesi olarak kabul edebilirsiniz.

Yani ben bu uzun açıklamayı bu şekilde yasallaştırıyorum.. Umarım bu mazereti de kabul edersiniz.

EİNSTEİN’IN ÖZEL GÖRELİK KURAMI

Einstein özel görelik kuramını 1905 yılında yayınladı. Buna göre:

1.Fizik yasaları her türlü referans noktasından bağımsızdır.

2.Işık hızı uzayda sabittir ve gözlemi yapanların hızından bağımsızdır.

İlkine göre evrenin her yerinde fizik yasaları aynıdır.

İkincisine göre hızınız ne olursa olsun ışık hızını hep aynı ölçersiniz. Bu yazımda ben zamanın uzayda hareket eden her referans noktasına göre geçme hızının ne olduğunu, ışık hızını sabit kabul ederek, açıklamaya çalışacağım. Önce insan sağduyusu ile bağdaşan bir kaç örnek vermek istiyorum.

Size göre saatte 100 km hızla yaklaşmakta olan bir otobüse doğru siz saatte 50 km hızla ilerleyen bir otomobildesiniz. Bu durumda otobüsün size yaklaşma hızını saatte 150 km olarak ölçersiniz.

Aynı şekilde aynı hızla rüzgara karşı koştuğunuzu düşünün. Hızınız rüzgarın hızı oranında yavaşlayacaktır. Rüzgarı arkanıza aldığınız zaman ise hızınız aynı oranda artacaktır.

Her gün sağduyumuzla bağdaşan bunlara benzer gözlemler yapmaktayız. Bu durumda diyebiliriz ki ışığın hızının bizim hızımızdan etkilenmemesi insan sağduyusu ile bağdaşmamaktadır. Böyle şey olmaz. Bu bir yanılsamadır.

Işık hızının uzayda sabit olması gerektiğini ilk ortaya atan Einstein değildir. Bu gözlem Maxwell tarafından yapılmıştır. Newton’un hareketle ilgili yasaları ile, Maxwell’in denklemleri çelişki içerirler. Newton’a göre hareketler birbirlerine eklenirler. Newton fiziğinde ışığa doğru hareket eden birisi ışığın hızını, hareket etmeden duran birisinden daha fazla olarak ölçmelidir. Işık için bu örneği veriyoruz ama, Newton ışığın da bir hızı olduğunu bilmiyordu. Ona göre her olgu evrenin her tarafında aynı anda vuku buluyordu.... Zaman göreli değildi. Işığın hızı yoktu.

Size doğru saatte 100 km hızla gelmekte olan bir otobüsün hızını siz otobüse doğru saatte 50 km hızla hareket ediyorsanız, saatte 150 km olarak saptamanız gerekir.. Maxwell’e göre ise, sizin hızınız ne olursa olsun, ışığın hızı aynıdır. Newton’un doğru, Maxwell’in yanlış olabilmesi için ışığın hızının çeşitli referans noktalarına göre farklı olarak ölçülmesi gerekmektedir.

Albert Michelson önce kendi laboratuvarında, daha sonra Edward Morley ile birlikte başka bir laboratuvarda, dünyaya çeşitli yönlerden ulaşan ışığın hızını karşılaştırmış ve hep aynı olduğunu bulmuştur. Bu gözlem Michelson-Morley deneyi olarak bilinir. Bu deneyde kullanılan inteferometer insanlığın bulduğu en hassas alet olma niteliğini günümüzde bile korumaktadır.

Bu gözlemin anlamı nedir? Sizin hızınız ne olursa olsun, size yaklaşmakta olan otobüsün hızını saatte 100 km olarak ölçmek demektir. Otobüs hangi istikametten size yaklaşırsa yaklaşsın, hızı saatte 100 km’yi geçmeyecektir, demektir.

Bu durum insan sağduyusu ile bağdaşmamaktadır. Ayrıca bu durumu açıklamak da kolay olacağa benzememektedir.

Bütün bu gözlemlerin kökeninde esir (ether) teorisi yatmaktadır. Bu kurama göre dünya ve diğer gezegenler, esir denen sihirli bir maddenin içinde hareket etmektedirler. Işık bir dalga olduğundan, yayılacağı ortamın bu dalga hareketini iletme özelliği olmalıdır. O zamanın inanışına göre bunu esir sağlamaktadır. Esirin içinde dalgalar daha hızlı yayıldıklarından sağlam bir dokusu olması gerekmektedir. Bu doku hem çok sağlam olmalıdır, hem de dünya, ay, gezegenler gibi yapıların içinden geçmesine direnç göstermemelidir. Ayrıca ışık Maxwell’in gösterdiği gibi bir dalga hareketinden ibaret olduğundan böyle bir ortama gereksinim vardır. Aksi takdirde ışık evrende yayılamaz. Dünya esirin içinde hareket ederken bir esir rüzgarı oluşturduğuna inanılmaktadır. Bu rüzgara doğru hareket ederken veya onu arkaya alınca dünyada ölçülen ışığın hızı farklı olmalıdır. Michelson- Morley deneyleri bu inanışın doğru olmadığını kanıtlamıştır. Işık hızının neden sabit olduğu ve bunun önemi bilinmemektedir.

Esirin varlığını son bir kere kanıtlamak için Hollandalı fizikçi Hendrik Lorentz ile, İrlandalı fizikçi George FitzGerald bu gözleme kendilerine göre ilginç bir açıklama getirmişlerdir. Bu açıklamaya göre dünya esir içinde ilerlerken, esir rüzgarlarına maruz kalmakta ve fizik olarak sıkıştırılmaktadır. Bu yüzden Michelson-Morley deneyindeki bütün ölçüler sıkıştırılmışlar, kısalmışlardır. Bu iddiaya göre esir içinden geçmekte olan cisimlerin atomları sıkışmaktadır. Bu yüzden dünya sıkışarak küçülmekte ve ışık hızı farklı olarak ölçülmemektedir. Bu Lorentz-FitzGerald kontraksiyonu olarak bilinir. Çok az fizikçi bu düşünceyi kabul etmiştir. Einsten bu yaklaşımın yapay ve zorlama olduğunu ileri sürmüş ve onaylamamıştır. Einstein’a göre ışık hızının değişmemesinin başka nedenleri olmalıdır. Onları Einstein 1905 yılında açıklamıştır. Asıl bu açıklamanın inanılmaz olması gerekmektedir. Ama yapılan deneylerin hepsinde doğruluğu kanıtlanmıştır. Esir yoktur. Çünkü esire gereksinim yoktur.

Einstein’ın Lorentz-FitzGerald kontraksiyonunu alarak kendi kuramına adapte ettiğini ileri sürmek yanlıştır. Einstein da sıkışmadan bahsetmektedir ama, bu sıkışma çok daha farklı bir kavramdır. Lorentz ve FitzGerald sıkışma kavramını Faraday’ın kuramına dayandırmaktadırlar. Faraday’ın bu kuramına göre elektrik yüklü parçacıklar, yani atomlar, hareket ettikleri zaman birbirlerine yaklaşırlar ve sıkışırlar. Bu teoriye dayanan Lorentz ve FiztGerald, kendi sıkıştırılma kuramlarını geliştirmişlerdir. Daha sonra Faraday’ın bu kuramının doğru olmadığı anlaşılmıştır. Yani hareket halinde olan elektrik yüklü parçacıklar sıkışmamaktadırlar. Öyleyse Lorentz-FitzGerald kuramı yanlıştır. Dünyanın fiziksel bir sıkışması söz konusu değildir.

İlginç olarak Einstein da durum muhakemesi yapmış ve Maxwell denklemlerinin ilk ilkesi olan ışık hızının değişmemesinden hareket ederek, matematiksel olarak aynı sonuca varmıştır. Ama cisim değil, uzay sıkışmaktadır. Hızla hareket eden bir cismin içinde bulunduğu uzay, hareket yönünde, gözlemi yapana göre sıkışmaktadır. Einstein’ın matematik hesaplarına göre ayrıca zaman da genişlemektedir. Yani duran bir gözlemciye göre ölçülünce hareket halinde olan saat yavaşlamaktadır. Uzayın çekilmesi (kontraksiyonu) ve zamanın genişlemesi(yavaşlaması) birlikte Lorentz transformasyonu olarak bilinir.

Tabii bu arada hareket eden objelerin hızları ile birlikte ağırlıkları da artmaktadır. Saatte 5 km hızla hareket etmekte olan otomobillerin çarpışması ile, 50 km hızla birbirleriyle çarpışan otomobillerin neden olacakları zarar çok farklıdır. Hareket eden objelerde kinetik enerji artmakta ve bu enerji pratik olarak kütleye dönüşmektedir. 1905 yılında Einstein kütle, enerji ve hızla ilgili bu formülü şöyle ifade etmiştir.

M=E/C2

Yani bir cismin enerjisi E kadar artarsa, kütlesi de bu enerjinin ışık hızının karesine olan oranı kadar artar. Kinetik enerji cisme eklenince kütlesi artar ve simetri olayından dolayı bu artma her türlü enerji için geçerlidir. Einstein bu formül üzerinde iki yıl düşünmüş ve şu sonuca varmıştır.... Eğer her enerjinin kütle olarak karşışığı varsa, her kütlenin de bir enerji olarak karşılığı olmalıdır.

O zaman bu formulü şöyle ifade etmek mümkündür.

E=MC2....

Devam edecek....

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi gelelim asıl konumuza..

Işık hızının gözlemcinin hızından bağımsız olduğunu ve zamanın geçme hızını örneklerle açıklamaya çalışalım......

Çok ileri teknolojiye sahip bir uygarlıkta yaşadığımızı ve saniyede 250 bin km hızla hareket eden bir uzay gemisi satın aldığımızı düşleyelim. Bu uzay gemisi ile saniyede 300 bin km hızla hareket eden bir ışık huzmesini izlemeye karar veriyoruz. Ayrıca uzay gemisinin hızını kesin olarak bilmiyoruz. Saniyede 250 bin km’den daha hızlı hareket etmesi olasılığı var. Bu vesile ile onun maksimum hızını da ölçeceğiz. Çok güvendiğimiz bir arkadaşımızdan bize start vermesini istiyoruz. Arkadaşımızın elinde bir lazer silahı var. Üçe kadar sayacak ve bu silahı boşluğa doğru ateşleyecek. Biz de aynı anda uzay gemisinin warp motorunu ateşleyeceğiz.

Arkadaş 1, 2, 3 start komutunu veriyor ve lazer silahının ateşliyor. Biz de aynı anda warp motorunu ateşliyoruz. Yarış başlıyor.

Newton’a göre zaman ve uzay absolüdür. Arkadaşımız bizi uzaktan izliyor ve lazer ışık huzmesinin saniyede 300 bin km hızla, bizim ise uzay gemisi ile, ancak saniyede 250 bin km hızla gittiğimizi gözlemliyor. Newton’a göre, arkadaşın ışık huzmesinin bizden saniyede 50 bin km hızla uzaklaştığını görmesi gerekiyor. Ayrıca uzay gemisi ile ışık huzmesini izlemekte olan bizim de aynı şeyi görmemiz, ve ışığın hızını saniyede 50 bin km olarak ölçmemiz gerekir.

Bir süre sonra yarış bitiyor ve arkadaşımızla bir araya geliyoruz. Uzay gemisi ile lazer ışığını izlerken ışığın hızını saniyede kaç km olarak ölçtüğümüzü soruyor arkadaş. Uzay gemisi ile ışığı izlerken bütün çabalarımıza ve warp motorunu zorlayarak hızımızı bir ara saniyede 275 bin km’ye çıkarmamıza rağmen, lazer ışık huzmesinin bizden saniyede 300 bin km hızla uzaklaştığını söylüyoruz. Biz ne kadar hızlı gidersek gidelim, bize göre ölçtüğümüz ışığın hızı hiç değişmiyor. Görünüşe göre biz ışık hızıyla bile gitsek, ışığın hızını saniyede 300 bin km olarak ölçeceğiz.

Bu nasıl olabilir? Biz kendi saatimize güveniyoruz.

Bu durumu Einstein şöyle açıklıyor:

Newton’un absolü zaman ve uzay kavramları yanlış.. Yanlış olması lazım.. Çünkü geçen yüzyıl içinde yapılan yüzlerce deney ışık hızının, ölçenin hızından bağımsız olduğu kanıtlanmış durumda. Burası kesin.. Bilinmeyen bunun neden böyle olduğu..

Einstein’a göre zaman ve uzay relatif.....

Işık hızı sabit ama uzay ve zaman onları ölçenlere göre değişiyor.

Herbirimizde kendimize ait güvenilir bir saat olsun. Onunla aradan geçen zamanı ölçelim. Newton’a göre, diğerlerine göre hareket ettiğimiz zaman bu saatlerin uyuşması lazım ama, nedense bu saatler uyuşmuyor. Hepsi de iki olay arasında geçen zamanı farlı olarak gösteriyor.

Mesafe için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Hareket ederken elimizde güvendiğimiz bir ölçü olduğunu düşünelim. Birbirimize göre hareket etmeye başladığımız an ölçülerin de değiştiğini gözlemliyoruz. Aynı mesafe için farklı ölçüler ortaya çıkıyor. Belli olaylar arasındaki mesafeyi her biri farklı olarak ölçüyor. Uzay ve zaman bu şekilde davrandıkları için ışık hızı değişmiyor. Hep sabit kalıyor. Işık hızını sabit yapmak için uzay ve zaman bu şekilde davranıyor... Einstein’ın iddiası bu......

Bu iddia günlük yaşamımızda karşılaştığımız olgular ve sağduyumuzla çelişiyor.

Einstein’ın bu akıl almaz iddiası nasıl açıklanabilir?

Gelecekte yaşadığımızı düşlediğimiz ileri teknolojiden günümüze dönelim ve kendimize ucuz bir motorsiklet alalım. En fazla saatte 100 km hızla gidebilsin. Onunla kuzeye doğru giden bir yolda, saatte 100 km hızla ilerliyoruz. Bu yol ilerde kuzey-doğuya doğru yönelen başka bir yolla birleşiyor ve bu keresinde kuzey-doğu’ya doğru aynı hızla ilerliyoruz. Bu durumda kuzeye olan hareketimiz artık saatte 100 km değil. Çünkü hızın bir kısmı ile doğu’ya doğru hareket etmeye başladık. Kuzey yönünden hız çaldık. Daha az bir hızla kuzey’e doğru ilerliyoruz. Bu basit gözleme dayanarak Einstein’ın bu ilginç kuramına şöyle açıklayabiliriz:

Objeler uzay içinde ilerlerler.. Bunu çok iyi biliyoruz.. Ama objeler aynı zamanda zaman içinde de ilerlerler. Hiç bir şekilde hareket etmeseniz bile, içinde bulunduğunuz ortamda mevcut objelerle birlikte, zaman içinde hareket halindesiniz. Uzay içinde hareket etmeyebilirsiniz ama, her zaman zaman içinde hareket etmek zorundasınız. Newton zaman içinde hareketin, uzay içindeki hareketten çok farklı olduğuna inanıyordu. Ama Einstein öyle düşünmüyor.. Einstein’a göre uzay ve zaman içinde yapılan hareketler birbirleri ile yakından ilgili.

Sokakta hareketsiz durmakta olan bir otomobile bakın... Uzay içinde hareket etmiyor. Hareketsiz durmasına rağmen otomobil, zaman içinde hareket ediyor. Zaman geçiyor. Otomobil, şöförü, içindeki yolcular, ona bakan siz ve diğerleri hep birlikte zaman içinde senkronize bir hareket halindesiniz. Uzay içinde hareket etmiyorsunuz. Yalnız zaman içinde hareket ediyorsunuz. Yani zaman hepinize göre aynı hızla geçiyor. Her biriniz için aynı saniyeler söz konusu..

Şimdi her şeyin dururken yalnız otobobilin hareket ettiğini düşünün.. Bu durumda diyebiliriz ki otomobil yalnız zaman içinde değil, aynı zamanda uzay içinde de hareket ediyor. Otomobilin zaman içinde yaptığı hareket ne ise (ki bu durumda hareketsiz durmak) o, bu keresinde, uzay içinde yapılan bir harekete de katılıyor. Uzay içinde yapılan hareket, zaman içindeki hareketten çalıyor. Kuzey istikametine giderken, doğuya dönmenin, kuzeye gitmeden çalması gibi, uzay içinde yapılan hareket, zaman içinde yapılan hareketten çalıyor. Hareketsiz durmak da bir tür harekettir. Sıfır harekettir. Yani matematik olarak böyle ifade edilebilir. Hareketin yavaş olduğu ve sonra hızlandığı da düşünülebilir. Kuzeyden doğuya doğru dönünce nasıl kuzeye doğru olan hızınız azalıyorsa, zaman içinde hareket ederken, uzay içinde de hareket etmeye başlayınca, zaman içindeki hareketimiz yavaşlıyor.. Otomobil hareket etmeye başlayınca zaman içinde yapılan hareketin bir kısmı uzay içinde de yapılmaya başlıyor. Bu demektir ki, otomobilin zaman içindeki hızı, uzay içinde hareket ettiği zaman yavaşlıyor. Otomobil içinde olan için, dışarda hareketsiz duran size ve diğerlerine oranla zaman, daha yavaş geçmeye başlıyor. Aynı olguyu otomobilin içinde ve dışında olanlar farklı hızlarla algılıyorlar.

Motorsikletle kuzeye doğru giderken doğu yönüne dönmeniz örneğine geri dönelim. Saatte 100 km’den daha hızlı gidemiyorsunuz. Eğer gidebilseydiniz, doğuya doğru dönünce hızınızı biraz artırabilir ve kuzeye doğru olan hızınızdan fedakarlık yapmazdınız. Ama hızınızı artıramadığınıza göre, kuzeyden ne kadar çok saparsanız, kuzeye doğru olan hızınızdan o kadar çok kaybedeceksiniz.. Kuzeye ve doğuya olan hızlarınızın toplamı saatte 100 km’yi geçemez. Bu sizin motorsikletin hız limiti.. Hepsi o kadar. Dolayısıyla doğuya doğru olacak her sapma, kuzeye olan hızdan çalacaktır. Buna mecburdur.

Işık hızı sabit olmasaydı, Einstein’ın bu kuramı doğru olmayacaktı. Ama ışık hızı sabit olduğundan uzay ve zaman içinde yapılan hareketlerin toplamı ışık hızını aşamaz. Veya bunu şöyle de ifade edebiliriz. Uzay ve zaman içinde yapılan hareketlerin toplamı ışık hızı ile sınırlıdır. Işık hızını geçemez.

Bu durumda biz bir objenin zaman ve uzay içinde yaptığı hareketten bahsediyoruz. Bu hareketler birbirlerini tamamlıyorlar. Duran otomobil harekete geçince onun zaman içinde yaptığı ışık hızı ile ilgili hareketinin bir kısmı, uzay içindeki hareketine dönüşeceği ve bu iki değerin toplamı ışık hızını geçemeyeceği için, otomobilin zaman içinde yapacağı hareketin hızı yavaşlamak zorundadır...

Biraz uzun oldu ama, umarım bu ilginç konu anlaşılmıştır..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Prof.Dr.Fred Hoyle'a göre Kara Delik singularite'sinde Quantum Mekaniğinin işlememesi düşüncesi Fizik'in uzun süreçler boyunca Uzay-Zaman hakkında yeterli araştırmaların ve teorilerin üretilmesini engellemişti. Ta ki Stephen Hawking'in 1969 yılında Roger Penrose ile Einstein'ın Uzay ve Zamanı kapsayan Genel Görelilik Kuramının, Big Bang'le başlayıp karadeliklerle sonlandığını gösterene kadar.

Kendisi de büyük bir yanılgıya düşmüştü elbette, özellikle 'Solucan Deliği' hipotezini 30 yıl şiddetle savunup 2004 yılında bir Bilim Kongresinde kendi kendine reddetmesi ve Fizik Dünyasını şaşkınlığa uğratması gibi.

Kara Delik'ler ne Hoyle'un iddia ettiği gibi Quantum Mekaniğinin işlemediği, ne de Hawking'in iddia ettiği gibi Farklı Paralel Evrenlere açılan bir kapı değildir.

Kara Delik'ler, madde'yi soğuran ve yüksek g kuvveti baskısı altında sıkıştırdıktan sonra Madde'nin doğası gereği farklı bir formatta 'Hawking Işıması' yaparak Uzay'a geri püskürten bir yapıdır.

Bu durumda Madde'nin nasıl bir yapıda bu singularite'den kurtulduğunu bilmiyoruz. Karanlık Madde midir ? Yoksa Anti-Materyal mi ? ya da Materyal midir ? buna verecek bir cevabımız henüz yok.

Öte yandan, Karadelik'lerde momentum orbit bir yön takip ettiği ve ışık hızını dahi kırabilecek kadar güçlü bir gravitasyon uyguladığından dolayı Teorik olarak Zaman'ın karadelik'ler de durduğunu ve işlemediğini söyleyebiliriz.

O zaman yine aynı kapı'ya, yani EINSTEIN evrenine doğru yol alıyor ve Zaman'ın Evren'in her koordinatında g - m - v üçgeni içerisinde farklı şekilde işlediği, yavaşladığı, ve durduğunu görüyoruz.

Kısacası; Zaman görelidir, ölçümü için referans noktası olmalıdır. Momentum ve dolayısıyla madde'nin olmadığı bir ortamda Zaman kavramından söz etmek farazidir. Zaman bir sabit değildir, bununla birlikte Planck Zamanı t(p) aralıkları'da sadece refere edilmiş total zaman'ı bölümlere ayırır.

Saygılarımla.

tarihinde Deus tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

ZAMANLA İLGİLİ BAZI SAYILAR

Günümüzde zamanı ve mesafeyi ölçmek için ışık hızından yararlanılır.

Bir metre ışığın belli bir zaman diliminde geçtiği mesafedir. Bu metre için bir standardtır.

Uzundan kısaya doğru zamanı şöyle sıralayabiliriz.

Bir saniye.. Aşağı yukarı iki kalp atışı arasında geçen zaman

Milisaniye= 10^-3 saniye. Saniyenin binde biri.

Mikrosaniye=10^-6 saniye

Nanosaniye=10^-9 saniye

Pikosaniye=10^-12 saniye

Femtosaniye=10^-15 saniye

Attosaniye?10^-18 saniye

Planck zamanı=10^-49 saniye. Big Bang'den sonraki en kısa zaman..

Bu zamanda kütleçekim diğer kuvvetlerden ayrılmıştır. İlk ayrılan kuvvettir.

Mümkün olduğu kadar kısa aralarla geçen zamanı ölçmenin ne gibi bir yararı olabilir diye sorabilirsiniz. İnsan yaşamında kısa zamanların hiç bir önemi yoktur ama, atomların birbirleri ile yaptığı tepkileşmelerde kısa zamanların önemi vardır. Bazı kimyasal reaskiyonların doğasını başka türlü anlamaya olanak yoktur. Fotosentez ve diğer moleküler tepkileşmeler femtosaniye içinde gerçekleşmektedirler. Kimyasal tepkileşmelerin femmtosaniye önce ve sonra resimler çekilmekte ve sonuç incelenmektedir. Böylece femtokimya doğmuştur. Bu kimyasal olayları başka türlü anlamaya olanak yoktur.

1999 yılında Caltehc bilim adamı Ahmed Zewai, kimyasal tepkileşmelerin 100-200 femmtosaniye içinde kurulup, çözüldüğünü zarif bir şekilde demonstre ettiği için Nobek Kimya ödülünü kazanmıştır.

Femmtosaniye ile uğraşan bilim adamlarının kullandığı lazer ışınları ile bazı göz ameliyatları yapılmaktadır. Korneadaki pürüzler femtosaniye lazerleri ile tedavi edilmekte, korneanın ön kısmındaki ince ve nazik epitel tabakası bu tedavi sırasında zedelenmemektedir. Bu tedavi sırasında ortama dışardan çok az enerji girmekte ama, yine de atomların düzeni sağlanmaktadır. Yani bu yöntemle atomlar manüple edilmektedirler. Ortamda fazla ısı oluşmadığından ikincil zedelenme minumum bir düzeyde tutulmaktadır.

Son zamanlarda kimya attosaniye düzeyine inmiştir. Femmtosaniye lazer ışını birçok attosaniye süren şualara ayrılmış ve attosaniye süren lazer araştırmaları başlamıştır. Attosaniye lazer ile ışıklandırılan elektronlar bazı sırlarını ifşa etmeye zorlanmaktadırlar.

Femtosaniye hakkında bir fikir vermek istiyorum.

90 saniye evrenin yaşı olan 15 milyar için ne ise, bir femtosaniye de 90 saniye için o dur.

Siz artık attosaniyeyi imgeleyin......

Link to post
Sitelerde Paylaş

...

Zamanın geçme hızı nedir?

Haci "zamanin gecme hizi" diye bir sey olurmu bilmiyorum. Hiz denen sey zaten zamana göre ölcülüyor. Bir seyin hizi demekle aslinda o seyin birim zamandaki degisimi demis olmuyormuyuz? Bilim dilinde hacinin dedigi "zamanin gecme hizi" degilde "zaman genlesmesi" seklinde ifade edildigini duydum.

SAYGILAR

Link to post
Sitelerde Paylaş

Haci "zamanin gecme hizi" diye bir sey olurmu bilmiyorum. Hiz denen sey zaten zamana göre ölcülüyor. Bir seyin hizi demekle aslinda o seyin birim zamandaki degisimi demis olmuyormuyuz? Bilim dilinde hacinin dedigi "zamanin gecme hizi" degilde "zaman genlesmesi" seklinde ifade edildigini duydum.

SAYGILAR

O zaman bize bi zahmet zamanın genişlemesinden bahseder misin?

Link to post
Sitelerde Paylaş

O zaman bize bi zahmet zamanın genişlemesinden bahseder misin?

Genislemesi demedim. "Zamanin Genlesmesi" dedim. Bilinen diger adi "Özel Görelilik". Özet olarak; hareket eden cisimlerin icinde zamanin daha yavas gectiginden bahsedilir.

Bu konuyu Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi - Mart 2008 de konu edinmisti. Bu yaziyi asagidaki sitede okuyabilirsin.

Özel Görelilik

SAYGILAR

Link to post
Sitelerde Paylaş

Genleşme, genişleme aynı şey.. Time dilation....

Yukarda değindik ona..

Onlar zamanın geçme hızı ile ilgili kuramlar..

Yani zamanın geçme hızı onları da kapsıyor zaten ve daha geniş ve ayrı bir olgu olarak düşünülebilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Genleşme, genişleme aynı şey.. Time dilation....

Yukarda değindik ona..

Onlar zamanın geçme hızı ile ilgili kuramlar..

Yani zamanın geçme hızı onları da kapsıyor zaten ve daha geniş ve ayrı bir olgu olarak düşünülebilir.

Genlesme ile genisleme ayni sey gibi evet. Neyse zaten dedin zor bir konu. Ben ancak baskalarinin arastirmalarini okuyarak bir seyler anladim. Halada kafamda netlestiremedim. Bu basligi takip ediyorum. Faydali olacagi kesin.

SAYGILAR

Link to post
Sitelerde Paylaş

Maddenin hareketi zamanı hangi nedenle yavaşlatıyor olabilir ?

Maddenin hareketi de zamanı yavaşlatıyor, maddenin kendisi de..

Madde ne kadar hızlı hareket ediyorsa, zaman o kadar yavaşlıyor.

Madde ne kadar büyükse, etrafında zaman o kadar yavaş geçiyor.

Peki uzayda ışık hızı ile hareket etmekte olan bir gemide zaman neden yavaşlıyor?

Bunun zamanın ışık hızı ile ilgili olduğunu gösteren ilginç bir açıklaması var.

Işık hızı ile hareket sırasında ışığın dalga boyu uzuyor ve dolayısıyla zaman daha yavaş geçmeye başlıyor.

Işığın dalga boyu ile zamanın geçme hızı arasında bir ilişki olabilir.

Dalga boyu uzayan ışığın rengi, enerjisi daha düşük olan kırmızıya kayıyor.

Bizden uzaklaşan yıldız ve galaksilerden gelen zayıf ışığın spektrumu kırmızıya kayıyor.

Bize doğru yaklaşmakta olan galaksilerin spektrumu ise, daha güçlü olan maviye kayıyor.

Belki de maviye kayma durumunda zaman daha hızlı geçiyor.

Görüldüğü üzere açıkça zamanla ışık hızı arasında entrikalı bir ilişki var..

Ayrıca kara deliklerin etrafında zaman yavaşlıyorsa, madde ile de zamanın geçmesi arasında bir ilişki var.

Bütün bunlar Einstein'ın teorilerinden elde edilen çıkarımlar.

Ve ilginç olarak pratikte kullanılıyorlar. Çünkü bunları sayı ve formüllerle ifade etmek mümkün.

Bir şeyi sayıya dökünce de, onu pratikte kullanmak mümkün....

Einstein bunları bulmasaydı, bunlar belki de hala bulunmayacaklardı..

Adamın büyüklüğü burada işte.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Zamanın geçme hızının en fazla ışık hızı olması da bize bir şey ifade etmiyor.

Çünkü onu manüple edemiyoruz.

Zaman manüplasyonu olmayan bir kavram. Bir sayı bile olsa, onu kullanamıyor, geçmişe veya geleceğe gidemiyoruz.

Ayrıca bir de Planck zamanı var. Big Bang'den sonraki 10^-49 saniye.

Bir iddiaya göre zaman da quanta dan oluşuyor ve her quantum 10^-49 saniye sürüyor...

Zamanda bu süreden daha önceye gitmek mümkün değil. Çünkü o zaman singulariteye ulaşılıyor.

Bütün hesaplar karışıyor.

Big Bang'in öncesine giderken imajinasyonumuzu kullanmak zorundayız. Bilimle oraya gidemiyoruz.

Evren en büyük gizemini bizden saklıyor ve ulaşmamızı da önlüyor.

Şimdiki ve gelecek zaman kavramları da pek işe yaramıyor.

Çünkü şimdiki zaman anında geçmiş zaman oluyor ve gelecek zamanın geleceğinin bir garantisi yok.

Bu durumda zaman yalnız geçmiş zaman olarak birikiyor. Ona da gitmek mümkün değil.

Belki de biz zaten geçmişte yaşıyoruz bile diyebilirsiniz...

Link to post
Sitelerde Paylaş

ZAMANIN QUANTUM MEKANİK TANIMI.

Böyle bir tanımı hiç duymadığınıza eminim.

İlginç bulabilirsiniz...

Atomaltı evrende zaman var mıdır? Elektronların aynı anda birçok yerde bulunması ve tek elektronun iki yarıktan aynı anda geçmesi bu ortamdaki düzenin zamana bağlı olmadığının kanıtı olabilir mi?

Zamanın durumunu incelemek için kuramsal olarak atomaltı evrene girelim ve oradaki quantum mekanik süreçlerden bazılarına kısa bir göz atalım. Bu arada önce bu fizik türüne neden quantum dendiğini de hatırlayalım.

Atomaltı evrende enerji etrafa quantum (kuantum) denen ve daha küçüğü olmayan birimler, zerreler, (üniteler) şeklinde yayılır. Quantum’un çoğulu quanta dır.. Bu birimler farklı enerji düzeylerine sahip olabilirler ama, bunların daha küçüğü, yani küsürü olamaz.

Atom çekirdeğinin titremesi son derece güçlü gama ışınlarının oluşmasına neden olacaktır. Atom çekirdeğine en yakın elektronun bir üst yörüngeye tırmanması ve sonra eski yörüngesine geri dönmesi, etrafa X ışınlarını yayacaktır. Diğer elektronların yörünge değiştirmesi de mor ötesi, kızıl ötesi ve görülebilen ışınların etrafa yayılmasına neden olacaktır. Bu ışınlar etrafa foton denen quanta şeklinde yayılacaklardır.

Atom çekirdeğinde proton ve nötronları bir arada tutan Güçlü Nükleer Kuvvet de quanta olarak mevcuttur. Etki alanı son derece dar olup, çekirdeğin dışına yayılamaz.

Atomun düzenli bir şekilde çözünmesine yardım eden Zayıf Nükleer Kuvvet de görevini quanta olarak yerine getirir.

Atomüstü evrende ısı da etrafa ısı quantumları şeklinde yayılır.

Bütün bunları kendine konu edinen fizik için quantum mekaniği denir.

Atomaltı dünyada zaman akmaz. Yani orada zaman yoktur. Bir elektronun aynı anda birden fazla yerde bulunması demek, onun atomüste evrende doğasını bildiğimiz zaman kavramına uymaması demektir. Atomaltı evrende zaman olmayınca, atomüstü evrende gözlemlenen birçok garip süreçler vuku bulabilir. Zamanın ışık ve ışık hızı ile de bir ilişkisi olduğuna değinmiştik. Her ne kadar bu ilişkinin doğası açık değilse de, olmadığını iddia etmek mümkün değildir. Atomaltı evrende ışık yoktur. Bu nedenlerden orada zamanın akışı olmamalıdır diyebiliriz.. Zamandan yoksun ve karanlık bir dünyadır orası. Zaman olmadığı gibi, ne alt vardır, ne de üst. Ne sağ vardır ne de sol… Sihirli bir alemdir orası.

Atomüstü alemde ışık hızı referansına bakarak zamanı değerlendirebiliriz. Atomaltı evrende öyle bir referans noktası yoktur. Hareketi referans olarak almamız gerekir ama, Heisenberg’in belirsizlik ilkesi zamanı kesin olarak saptamamızı önler. Hareketin belirsizliği vardır. Hiç bir şey kesin değildir. Herşey mümkündür.

Yine de zamandan yoksun bu karmaşık fiziksel süreçlerin toplamı atomüstü aleme bir düzen şeklinde yansır. Kaosdan düzen doğar.

Işığın kaynağı olan atomlar kendi dünyalarını onunla aydınlatamazlar belki ama, bazı ilginç quantum mekanik davranışlarıyla atomüst dünyadaki her türlü düzenin ve dengenin, tek kelime ile simetrinin, tesisini sağlarlar.

Aynı şekilde zaman da, quantum aleminde olmayan ama, oradaki quantum mekanik etkinliklerden kaynak alan ışık aracılığı ile atomüstü evrene yansıyan bir değerdir diyebilir miyiz?

Bu durumda zaman, atomaltı dünyadaki quantum mekanik süreçlerden kaynak alan bir tür artekfat olarak tanımlanabilir mi?

Zamanın kuantum mekanik tanımı üzerinde biraz durmamış gerekiyor.

Konu sanıldığından daha da ilginç olabilir.

Atomaltı evrende zaman varmıdır? diye sordun beni kalbimden vurdun :) uzun zamandır araştırdığım ve taktığım konulardan biri idi forumda açılmasına çok sevindim.. Maalesef arkadaş grubunda herkesle konuşılacak konular değil :( Baştan şunu belirtmek isterim hayatı boyunca sözel ve edebiyat eğitimi almış bir insanım fizik ve pozitif bilimler yaklaşık 2 yıldır ilgilendiğim

bir konu o nedenle sorularım çok basit veya anlamsız olabilir bu nedenle baştan özür dilerim...

Atomaltı dünya ile ilgili kasettiklerimiz proton, elektron, nötron, foton, bozon, mezon, fermiyon, baryon ve graviton sanırım eğer doğru ise atomaltı evrende ışık yoktur demişsiniz ama bu parçacıklarıdan eğer fotonu ele alırsak Einstein ve Planck ışığın parçacıklar halinde ilerlediğini belirtmişti ve bu durumda ışığın parçacıklarının altevreninde de ışık yoktur mu demiş oluyoruz?

Belki sana alakalı gelmeyebilir ama yazdıklarını okuduğumda Sicim teorisi ve Hawkins'in teorisi oluşturan 11 boyut veya paralel evrenlerin yaratana yapı taşlarının aslında bir zamanı olmadığını anlamış oluyorum ben. Zaman olmayan bir altbirimlerin oluşturduğu içiçe geçmiş boyutlar oluşturuyorlar bu bana inanılmaz gelmişti ama sonrasında "Zaman olmadığı gibi, ne alt vardır, ne de üst. Ne sağ vardır ne de sol… " dediğinde sanki bu teori daha bir doğrulanmış oldu gözümde.

Konu şimdiden çok ilgilinç konu ile ilgili bulabildiğin linkleri paylaşırsan sevinirim. İngilizce de olabilir.

Sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş

Zamanın ne olduğu iyi bilinmediği için, zamanla ilgili süreçleri incelenirken bazı anlaşmazlıklar ortaya çıkmaktadır.

Zaman yoktur gibisine negatif yorumların yapılmasının nedeni budur.

Zaman aslında çekim gücü gibi, evrendeki düzenden sorumludur.

Zaman olmasaydı herşey bir anda olup biterdi.

Zamanı kimyasal tepkileşmelerle de açıklamak mümkün....

İki kimyasal maddeyi bir araya getirin..

Onlar hiç tepkileşmezlerse zaman sonsuzdur.

Eğer anında tepkileşirlerse, yani tepkileşmeleri için aradan zaman geçmezse, zaman yoktur.

Zamanı bir katalizör olarak da nitelendirmek mümkündür.

Ona birazdan değineceğim.

Şimdilik şunlara da işaret etmek istiyorum.

Kuantum alemde zaman yok dedim. Ama kuantum süreçleri açıklayan formüllerde zaman geçiyor.

Her ne kadar fotonlar için zamanın bir anlamı yoksa da, kuantum fiziğinde zaman kavramı var.

Ama bu zaman ileriye de gidebiliyor, geriye de....

Hatta bazıları antimaddenin zamanda geriye gittiği iddiasını ileri sürüyorlar.

Bunun doğru olmadığını başka bir başlık altında yazdım. Ama biraz daha açıklanın gerekli olduğunu da gördüm.

Madde zamanda ileri giderse, antimadde zamanda geri gitmelidir.. Değil mi?

Bunda bir garabet yok.

Yoksa var mı?

İlginç olarak zamanda geriye giden yalnız antimadde değil.

QED başlığı altında ona ayrıca değineceğim.

Önce zamanın neden bir katalizör olduğuna değinmek istiyorum.

ZAMANI BİR KATALİZÖR OLARAK DÜŞÜNEBİLİR MİYİZ?

Katalizörlerin görevi malum. Kimyasal tepkileşmelerin hızını ve etkinliğini artırmak..

Kimyasal tepkileşmeler zamana bağlı olduklarından, zamanı tek başına ayrı ve ek bir katalizör olarak düşünebilir miyiz?

Zamanın katalizör olmasının ne gibi bir önemi ve anlamı olabilir?

Zaman kullanılan bir değerdir. Her tepkileşmeye, her süreçe zaman da katılır. Onsuz hiç bir şey gerçekleşmez. Zamanın olmaması demek, kimyasal bir tepkileşme sırasında aradan hiç zaman geçmemesi demektir. Bu durumda tepkileşme anında vuku bulmaktadır. Evrende böyle bir durum söz konusu değildir. Aynı analojiyi kullanırsak, zamanın sonsuz olması demek, tepkileşmenin hiç vuku bulmaması anlamına gelmelidir. İki kimyasal madde tepkileşmeyecekse bunların tepkileşmesi için aradan geçecek süre sonsuz zaman olarak kabul edilebilir.

Evrende zaman bu iki değer arasında yer alır. Her kimyasal süreç için farklı bir zaman değeri kullanılmaktadır. Onlar tepkileşmeyeceklerse tepkileşmenin mümkün olmadığı değil de, gerçekleşmesi için sonsuz zamana gerek olduğu söylenebilir.

Zaman ayrıca uzay dokusunun öğelerinden biri olarak da düşünülebilir.

Bu dokunun diğer öğeleri arasında çekim dalgaları ile elektromanyetik radyasyon vardır.

Zamanı ışık hızına indekslediğimiz zaman ortaya ilginç gözlemler çıkmaktadır. Zaman görelilik kazanmakta, uzay genişlemektedir. Kimyasal tepkileşmelerin olduğu gibi, hareketin de zamanla bir ilişkisi vardır. Hareket ne kadar ışık hızına yakınsa, uzay o kadar genişlemektedir. Einstein’ın görelilik kuramının bütün esprisi budur.

Bu gözlemler karşısında zamanın katalizör olması ne demektir?

Zamanın bir katalizör değil de, kimyasal tepkileşmeler veya maddenin ve ışığın hareketi sırasında kullanılan bir değer olduğu ileri sürülebilir. Ya da zaman bir kofaktör’dür. Ama yine de vazgeçilmez bir faktördür. Olmasa olmaz.......

Neden hiç bir şey zamansız olmamaktadır?

Zaman var olduğu için mi evrenin böyle bir düzeni vardır?

Evrende vuku bulan her türlü hareket ve fiziko-kimyasal tepkileşmeleri zaman düzenlemektedir. Bu düzenleme zamanın dışında bir olgu da olsa, zamanla ilgili ve ona bağımlıdır. Hiç bir hareket ve tepkileşme kendini zamandan soyutlayamaz.

Zaman ölçülmekte, biçilmekte, sayılmakta ve kullanılmaktadır. Ayrıca tekarlanmakta, algılanmakta ve kaydedilmektedir. Stephen Hawking’e göre zamanın şekli bile vardır. Bu şekil armuta benzer.. (Stephen Hawking, the Universe in a Nutshel.. Page 29)

Her ne kadar zaman göreli ise de, aynı zamanda bazı absolü değer ve niteliklere de sahiptir. Yani vardır. Varlığı absolüdür. Kesindir. Mutlaktır. Kendisi ise soyuttur. Yine de somut süreçleri anlamlandırılmakta kullanılmakta, onları etkilemektedir. Başka bir deyişle zaman onlara anlam vermekte, onlar tarafından kullanılmakta ve onların yapısına katılmaktadır. Soyut zamanın tek başına bir anlamı yoktur. Zaman ancak madde ile, yani somut değerlerle birlikte bir anlam kazanmaktadır. Kendisi bir anlam kazanırken, onlara da bir anlam kazandırmaktadır. Aradan geçen zamanı değerlendirerek hareketlerin ve tepkileşmelerin doğası hakkında bir fikir sahibi olunabilir. Öyle ise zamanın madde ile olan ilişkisi sanıldığından çok daha derindir. Madde varsa zaman da vardır.

Zaman hiç kuşkusuz vazgeçilmez, olmazsa olmaz bir katalizördür.

Evet madde ileri antimadde geriye doğru ilerler hatta bunu biraz daha genişletirsek, Big Bang'in ardında iki evren vardır diyebiliriz, aynı yerde ama farklı zamanlarda... Guth'un şişme teoreminide katarsak işin içine biri zamanda geriye (-28 milyar yıl) diğeride ilerid giderek (+28 milyar yıl ) genişlediler.

Birbirinin içinden geçen iki ayrı evren çifti :))) Ama -1 ve +1 toplandığında 0 olur yani bu durumda bir ben varım bu evrende birde antimaddeden oluşan ve geriye giden evrende ki ben var.... Asla karşılaşmayacağız çünkü yanyana geldiğimizde küçük bir kıyamet oluşur ve beraber yok oluruz...ÖTEKİ BEN'i asla merak etmemeliyim, İKİMİZDE GERÇEK olduğunuz halde herkes kendi evreninde BEN GERÇEĞİM öteki yok! der. Ama proton ve antiproton gibi... İKİMİZ DE VARIZ! İkimiz de gerçeğiz. Bir şey dışında... İki zıt (eşlenik) gerçek toplandığında SIFIR GERÇEK olur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuantum fiziği için zaman kavramı, Einstein fiziği için olan anlamından farklıdır.

Ama o kavrama değinmeden önce Mare'nin sorduğu bir soruyu yanıtlamak istiyorum.

Atomaltı evrende ışık neden yoktur?

Çünkü o alemdeki fotonlara etrafı aydınlatmazlar. Onlar elektromanyetik kuvvetin iletilmesine aracılık eden, ışık fotonlarından farklı fotonlardır.

Atomaltı evren karanılıktır belki ama, sürekli enerji dönüşümlerinin vuku bulduğu gizemli bir mekândır.

Eğer zaman gerçekten atomaltı evrenden atomüstüne bir artefakt olarak yansıyorsa, ışık gibi zaman da atomaltı evrende var olmamalıdır.

Gerçekten bazı kuantum fenomenlerde zaman, ya hiç yoktur, ya da ileri geri hareket eden matematiksel bir değerdir.

Onlara daha sonra işleyeceğim QED (Quantum electrodynamic) konusunda değineceğim. QED zamanla ilgili önerileri olan bir fizik türü olduğundan burada incelenmesinin yararlı olacağını düşünüyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

grasia...

Bu arada aslında aralarındaki farkı en basit cümlelerle şöyle açıklayabiliriz diye düşünüyorum, einstein'in teorisi daha büyük cisimler için uzay için kuantum mekaniği ise atom ve atom altı için geçerli teorilerdir..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuantum fiziği için zaman kavramı, Einstein fiziği için olan anlamından farklıdır.

Ama o kavrama değinmeden önce Mare'nin sorduğu bir soruyu yanıtlamak istiyorum.

Atomaltı evrende ışık neden yoktur?

Çünkü o alemdeki fotonlara etrafı aydınlatmazlar. Onlar elektromanyetik kuvvetin iletilmesine aracılık eden, ışık fotonlarından farklı fotonlardır.

Atomaltı evren karanılıktır belki ama, sürekli enerji dönüşümlerinin vuku bulduğu gizemli bir mekândır.

Eğer zaman gerçekten atomaltı evrenden atomüstüne bir artefakt olarak yansıyorsa, ışık gibi zaman da atomaltı evrende var olmamalıdır.

Gerçekten bazı kuantum fenomenlerde zaman, ya hiç yoktur, ya da ileri geri hareket eden matematiksel bir değerdir.

Onlara daha sonra işleyeceğim QED (Quantum electrodynamic) konusunda değineceğim. QED zamanla ilgili önerileri olan bir fizik türü olduğundan burada incelenmesinin yararlı olacağını düşünüyorum.

bu arada QED : ''Quod erat demonstrandum'' demektir latince de.. Yani kesin kanıt demektir.:)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...