Jump to content

Yaşamın amacı talepleri...


Recommended Posts

  • İleti 41
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Ne dersiniz?

Yeri gelmişken bir de ölümün anlamına göz atalım..

ÖLÜMÜN ANLAMI

İnsanların çoğu ölümden korkarlar. İnsanlar bilmedikleri herşeyden korkarlar. Ölümün ne olduğunu bilseler korkmaya devam ederler mi dersiniz? Diğer canlılar da korkarlar mı ölümden? Bir arslana yavrusunu kaptıran ceylan ölümden korkar mı? Yavrusunun öldüğünü bilir mi? Ölümün anlamı nedir, o ceylan için? Diğer hayvanlar için? İnsanlar için?

Yaşama anlam vermede zorluk çeken insan, ölüme anlam verebilir mi? Ölümden korkmanın nedenini anlayabilir mi? Korkulan ölümün kendisi midir, yoksa sonu ölümle bitecek ağrılı hastalıklar ve doğal süreçler dizisi mi?

Bütün yaşam bu doğal süreçler dizisinin kapsamına girmez mi? O halde yaşamın kendisi ölüme hazırlık değil midir? Yaşamayan varlık ölmez! Yaşam ölümün en önemli nedeni olduğuna göre, yaşamın anlamı ne ise, ölümün de anlamı o olabilir mi? Yaşam ölüme hazırlık olduğundan, ölümün de birşeylere hazırlık olması mümkün müdür? Ölümün, yaşamın son bulduğu bir durum olduğu düşünülürse, ölümün de son bulduğu başka bir aşama var mıdır? Yoksa ölüm son ve nihai aşama mıdır? Bundan nasıl emin olabiliriz? Ölüm bizi neye hazırlar? Kendi yokluğumuzu kabul edebilir miyiz? Kendi ölümümüzü gözlerimizde canlandırabilir miyiz? Kendi ölümümüz için gözyaşı dökebilir miyiz?

Doğmadan önce var olmadığımıza göre, öldükten sonra yok olmayı ve doğmadan önceye dönmeyi neden kabul edemiyoruz ve anlamada zorluk çekiyoruz? Bir kere var olduk diye, neden sonsuzlukta hak iddia ediyoruz? Yoksa bu son varlığımız bundan önceki yaşam ve ölüm döngülerinin devamından başka bir şey değil mi? Daha önce ne idik acaba? Vahşi bir etobur dinozor mu, yoksa uzun bir yaşamdan sonra ayakta ölen ulu bir çınar mı? Çok önceleri ne olduğumuzu bilmek mümkün değil ama, onun şimdiki ölümle değil, şimdiki yaşamla ilgili olduğunu biliyoruz. Vücudumuz bizden milyonlarlarca yıl önce yaşamış canlıları oluşturan atom ve moleküllerden ibaret değil mi? Ölümümüzün ne gibi bir amacı olabilir? Ölerek kimlere veya nelere hizmet edeceğiz?

Bu soruların yanıtını ancak ölüm öncesi dönemine dönerek verebiliriz. Doğaya geri dönecek atomlarımız daha önce mutlaka diğer canlıların yapısına da katılmışlardır.... Kimbilir vücudumuz kimlerin ve nelerin milyarlarca yıl sahip olduğu atomları barındırmaktadır? Bizden önceki varlıkların bir devamı olduğumuza göre, ölümümüzden sonra bizlerin de canlı-cansız, diğer varlıkların yapısına katılacağımızı düşünmek mantıklı değil midir? Öyle ise, ölerek yok olmayacağımızı iddia edebilir miyiz? Belki de sonunda ölerek ölümsüzlüğe kavusacağız... Aslımıza döneceğiz. Yıldız tozuna........ Peki bütün bunlar bizleri neden teselli etmemektedir.

Evet.... Artık gerçekleri görebiliriz. Yaşam ölümle sonlanan süreçler dizisidir. Yaşamlar vardır ama, ölüm yoktur. Çünkü ölüm sonu yaşam vardır. Ölümden önce yaşam olduğu gibi, ölümden sonra da yaşam vardır. Farklı bir yaşamdır o belki ama, yine de bir tür yaşamdır... Ölüm bir son değildir. Farklı olmasına rağmen, çoğu kere kutlanması ihmal edilen, hatta nedense arkasından ağlanılan, korkulan ve istenmeyen yeni bir başlangıçtır.

Evet..... Ölümden sonra yaşam vardır... Canlılar ölümcüldür ama, yaşam ölümsüzdür......

Yaşamı nasıl ölümden ayırmaya olanak yoksa, ölümü de yaşamdan soyutlamak mümkün değildir. Yaşam gibi, ölüm de kişiye özel ve öznel kavramlar dizisindan başka birşey değildir.

Birbirleri ile taban tabana zıt iki kavramın aynı anlama gelmesi, doğanın ilginç cilvelerinden biridir......

Değil mi?

Belki de onlar, taban tabana zıt bile olsalar, bir paranın iki yüzü gibi bir bütündürler.

Her seferinde sonsuzluğu ikiye bölerler.

WE TRAVEL BETWEEN THE ETERNITIES…

Live and Die There....

Zaman gezmeniyiz...

Yalnız yıldız tozu değiliz!

Canlıyız aynı zamanda….

Sonsuz geçmişle, sonsuz gelecek arasında,

Seyahat ederiz.

Aradaki kısa süreyizdir, belki ama,

Sonsuzu ikiye bölmeye yeteriz….

Bir sonsuzdan gelir,

Diğerine gideriz…

İki sonsuz arasında,

Seyahat ederiz..

Doğarız-ölürüz..

Ölürüz-doğarız...

Ve her seferinde sonsuzu,

Tam ortasından,

İkiye böleriz……..

We travel between the eternities.....

Orada doğar, orada ölürüz....

HACI

Link to post
Sitelerde Paylaş

Konuyu biraz daha açmak gerekiyor....

Yaşamın ne olduğunu araştırırsanız, anlamının da tümüyle materyelistik olması gerektiğini görürsünüz.

Ama en katı ateist bile kendi yaşamının bir taşın yaşamından farklı olmaması durumunu kabul edemez.

Her insan yaşamda bir anlam arar ve hemen her zaman bulur...

Canlı yaratıklar madde ve enerjinin devinimi sırasında açığa çıkmışlarıdr.

Canlıların evrim denen devinimleri, insan denen akıllı hayvanın bilince kavuşması ile sonlanmıştır.

Ve o insan Allah'ı keşfetmiştir..

Allah insanın kendi yaşamına verdiği anlamı üstlenen bir güçtür.

İnsan kendi yaşamına bir anlam verebilmek için önce böyle bir gücü yaratmıştır.

Aslında keşfedilen insanın da bir parçası olduğu, başlangıcı ve sonu olmayan ve tarif edilemeyecek kadar ekzotik, keşfedilen Allah kavramından çok daha görkemli, sürekli olarak şekilden şekle girebilen sonsuz bir enerjidir.

Yaşamın anlamı işte o enerjide saklıdır.

O enerji bilgi şeklinde birikmiş ve sonunda canlıların ortaya çıkacağı bir sofistikasyon kazanmıştır.

Bilgiye dönüştükten sonra onu okuyabilen ve kullanabilen her yaratık için yaşamın anlamı o enerjide saklıdır..

Bu demektir ki insan için yaşamın anlamı ne ise, bir arı ve karınca için de odur...

Yaşayan her canlı aynı enerjinin bilgiye dönüşmesinden ortaya çıkmıştır.

Her canlı için yaşamın kendine göre bir anlamı vardır..

O anlam canlının genlerine bilgi olarak işlenmiştir..

Bir taş ile bir insan ve diğer canlılar arasındaki fark bilgi olarak biriken enerjinin gizeminde saklıdır...

Bundan daha güzel bir tarif anlam düşünemiyorum Sn haci.

İşte o bilgiye güvenmek kadar insanı memnun edebilecek başka bir şey de bilmiyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

doğru ortamda doğru ışıkla çizdiğin taş sanatsal bir değer taşıyabilir ama taşımsılarda öyle bir değer olduğunu sanmıyorum

Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer. Allah, yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer. Allah, yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz değildir.

Taş vardır ki.. Karadır... Kapkara.. Ona tapanların aklı kadar kara...

Müslüman'lar öper, yalar, koklarlar.....

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bana göre, yaşamin herkes tarafından kabul edilebilir evrensel bir anlamı olamaz. Çünkü insanlık ona spesifik anlamlar verecek ortak değerlerden yoksundur. Temel inanış felsefeleri tümüyle farklı olan dinlerin yaşama verdikleri anlam farklıdır. Aslında dinler yaşamdan çok ölüme anlam vermeye çalışan kurumlardır.Öte dünyadaki yaşamı simgeleyen Cennet ve Cehennem kavramları, bütün dinlerin paylaştiği bir ortak değerdir.

Evet, yaşamın bir anlamı yoktur. Ama sadece başlangıcının... Başka bir deyişle yaşam, belli bir anlamla birlikte gelmemektedir. Yaşam eğer böyle bir anlamla birlikte geliyor olsaydi, ona o anlamı verenler bizler olmayacaktık.. Bizim yerimize dinler ve Tanrı gibi dış güçler olacaktı. Dinlerin yaşamın anlamını ne kadar farklı bir şekilde yorumladığı anımsanırsa, evrensel insan yasamının böyle güçler tarafından yeterince anlamlandırılamayacağı, daha doğrusu, anlamlandırılmaması gerektiği gerçeği, ortaya çıkmaktadır. Bu durumda görüldügü üzere, yaşamın başlangıcının, doğanın verdiği anlam dışında, hiç bir anlamı olmamalıdır.

Doğa yaşama yalnız bir anlam verdiği ve o, "canlılar ölümcül, yaşam ise ölümsüz" olduğu için, yaşamin "başlangıcının" insanlar için hiç bir anlamı olmamasi gerektiği sonucuna varabiliriz.

Peki öyleyse; "başlangıçtan ölüme kadar süren bölümünün ve sonunun" da mı bir anlamı yoktur, yaşamın?

Herşeyden önce, yaşamın anlamsız bir başlangıcının olması, onun bütün esprisi ve gerçek anlamıdır.

Başlangıçta bir anlamla gelmiş olsaydı yaşam, ona biz istediğimiz anlamı veremeyebilirdik.

Yaşamı boş bir kaset teyp olarak düşünebiliriz. Belli bir erişgin yaşa ulaşmayı başaran hemen herkes, birlikte doğduğu boş kaseti istediği ve sevdiği müzikle doldurabilir. Bu yaşama kendine göre bir anlam vermek demektir. Herhangi birinin bu firsatları kullanamaması, yaşamın onun için tümüyle anlamsız kalması ile sonlanacaktır. Dinler o kaseti dine ve Tanr'ya inananlar adına doldurmakta ve inananların yaşamına kendilerine göre bir anlam vermektedirler. Din ve Tanrı’ya inanmayan ve o kaseti diledikleri müzikle doldurmak olanağını zamanında kullanamayan ateistler için ise, artık yaşamın değil, ölümün anlamı söz konusudur. Yaşamı anlamlandıramayan bu gafillerden, ölümü anlamlandırmaları beklenmemelidir. Aslında zaten onlara göre, yaşamın olmadığı gibi, ölümün de bir anlamı yoktur. Ateistlerin arkasından dua eden inanırlar, bu çabalarının nafile olduğunu bilmeden, onların yaşamlarına olduğu kadar, ölümlerine de bir anlam vermeye çalışırlar. Ama bilmezler ki, anlamı olmayan bir yaşam başlangıcının, sonunun da bir anlamı olmamalıdır. Bütün anlam, ikisi arasinda yaşanan kısa dönemde, varlığı anlaşılmadan geldiği gibi hızla geçip giden bir kavramdır. Bu durumda yaşamın her insan için bir düş kırıklığından başka ne gibi bir anlamı olabilir ki?

Yaşama anlam vermek, onu tüm insansal yetileri kullanarak özgür, kaygısız ve dolu dolu yaşamak demektir. Bu da ancak, bir dogmaya ömür adayarak değil, ateizmle sağlanır.

Adalet insanların ortak değeridir.Yaşama hakkı ortak değerdir.

Canlıların ölümcül yaşamın ölümsüzlüğü bence mevlanın en temel düşüncesi.Gerçek hayata teslim olmak.Yazık ki anlaşılamamış bir gözlem.Aslında ne kadar paralel bir düşünce olduğunu bilmiyorum farkında mısınız ?

İnsan hayatının başlangıcnın bir anlamı olmadığını düşünmüyorum.İki insanın sevgi ve alakasından başlar yaşamımız.Ve kadın ile erkek aslında bir elmanın iki yarısı gibidir.Sürekli ayrılır birleşirler.Kadın ve erkek birbirinin tamamlayıcısıdır.

Hayatın tesadüfen oluşmasıda bir dogmadır.Her türlü dogmadan kurtulup o sözettiğiniz kasedi güzelliklerle doldurmak gerekir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yaşamda anlam arayan tek canlı türü, doğal olarak, yalnız insanlardır. İnsanların yaşamda anlam araması, yaşamda bir anlamın olmasını gerektirmezse de, aranan anlamların, arayanların bir çoğu tarafından bulunması, böyle bir anlam olmasa bile, en azından olmasının istendiğine işaret etmektedir.

Ama yine de bir ateist olarak düşünüyorum ki, yaşamın belli bir anlamı olamaz ve olmamalıdır.

Çünkü yaşam istem dışı süreçler dizisidir.

Bu tür süreçlerde anlam aranmamalıdır.

Ayın, yıldızların ve güneşin anlamı ne ise, yaşamın anlamı da o dur.

sana katılmıorum istemdışı süreçler dizisi olduğu konusunda hacı amca başımıza gelen her olayın bizim yada başka insanların seçimleri sonucunda geldiğini düşünüyorum =)

Link to post
Sitelerde Paylaş

sana katılmıorum istemdışı süreçler dizisi olduğu konusunda hacı amca başımıza gelen her olayın bizim yada başka insanların seçimleri sonucunda geldiğini düşünüyorum =)

Zannedersem burada yaşam ve yaşam kavramları birbirlerine karışmış...

Burada iki ayrı kavram var.

Biri doğanın bize sağladığı yaşam.....

Diğeri ise bizim deneyimlediğimiz yaşam.

İlki istemdışı süreçler dizisidir. Yaşamımızın başlangıcı (yaratılışımız) bizim elimizde değildir.

Diğeri ise istemli sayılabilir. Ya da bizim tarafımızdan az çok kontrolü mümkündür. Kendi spesifik yaşamımızı deneyimlerken aldığımız kararlardan elbette sorumluyuz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Zannedersem burada yaşam ve yaşam kavramları birbirlerine karışmış...

Burada iki ayrı kavram var.

Biri doğanın bize sağladığı yaşam.....

Diğeri ise bizim deneyimlediğimiz yaşam.

İlki istemdışı süreçler dizisidir. Yaşamımızın başlangıcı (yaratılışımız) bizim elimizde değildir.

Diğeri ise istemli sayılabilir. Ya da bizim tarafımızdan az çok kontrolü mümkündür. Kendi spesifik yaşamımızı deneyimlerken aldığımız kararlardan elbette sorumluyuz.

yanlış anlamışım seni biraz hacı amca =) cübbeli kuranı sündürdüğü gibi senin yorumunuda sündürmüş o zaman =)

yaşamımızında annemizin babamızın seçimi olduğunu düşünüyorum(istemezlerse aldırıyorlar yani :))..yaşamı çok beğenmeyen intihar ediyor zaten(oda seçimini o yönde yapıyor) =)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Herkes tarafından kabul edilen, yaşamın amacına dair bir cevabın olmaması yaşamın amacının olmadığını göstermez.

Bireysel olarak kabul edilen bir cevap da, yaşamın amacının o cevap olduğunu göstermez.

Bu iki durum karşında net bir şey söylemek mümkün değil.

Ama yaşamın bir amacı var mı yok mu tartışmaları biz insanların canlılığına bir amaç teşkil ediyor.

Sonsuz enerji denizini dalganladırıp, ortaya çıkan evrende, bizim gibi kendini ve evreni gözlemleyen varlıkların ortaya çıkma(ma) ihtimalinin olduğunu deneyebilseydim, belki o zaman hayatın bir anlamı olmazdı benim için.

Ortaya sürdüğüm sebep doğru olmayabilir ama yanlış olması hayatın bir amacı olmadığını söylebilmemem için yeterli bir sebep değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evrende amaç, anlam ve değer diye bir şey varsa; ki var. O da yaşamın ta kendisidir.

Yaşamın amacı yaşamda kalmaktır.

Sonsuza kadar yaşamda kalmaya gücümüz yetmiyor. Bireysel olarak sahip olduğumuz yaşam bir gün tükenecek, kabul etmekten başka çaremiz yok.

Tek tesellimiz insan ırkının sürekliliği. Bizler öleceğiz ama yerimize bizden sonra yaşayacak insanlar bırakıp gideceğiz.

Öteki dünya kendimizi kandırdığımız bir masaldır.

Cübbeli yine kurnazlık yapıyor.

"tüm teistlere sormak istiyorum, samimi olarak düşünmenizi istiyorum ; eğer cennet ve cehennem olmasaydı ölüm sadece bir son olsaydı yine de mevcut dininize inanmaya devam edermiydiniz?

Sana şöyle cevap vereyim. Eğer biran için perde açılsa ve Levhi Mahfuz'a bakma imkanı bana verilse ve ben kendimi cehennemliklerden bile görsem yine Rabbime ibadete devam ederim.

Cehennemlik olmak bile sonsuz yaşama isteği karşısında kabul edilebilir. Hiç ölmeyeyim de yeterki cehennemde yaşayayım.

İşte yaşamın değeri hakkında güzel bir yaklaşım. Yaşamda daha değerli hiçbirşey yoktur.

Ey yaşam! Sen o kadar değerlisin ki! Seni daim kılmak için öteki dünya masalları icat ettik ve bu masallara inandık.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir tasavvuf talebesi vardır ki, hocasından çok istifade eder. Derecesi o kadar yükselir ki, “Levh-i mahvuz”u (olmuşların ve olacakların, zamandaki bütün anların ve mekandaki bütün varlıkların, kısacası, her şeyin yazılı bulunduğu ilâhî muhafaza levhası) dahi keşfedecek hale gelir. Bir bakar ki hocasının ismi şakiler arasında yazılıdır. Yani cehennemlikler listesindedir hocası!.. “Beni bu duruma getiren hocam ne hikmettir ki cehennemlikler arasında oluyor?” diye, üzüntüden deli divane olur, yataklara düşer...

“İsminiz şakiler defterinde!”

Talebe çok üzüntülüdür fakat hocasına da bu konudan hiç bahsedememektedir. Ancak daha fazla tahammül edemez ve bir gün durumu hocasına anlatmaya karar verir. Huzuruna varır ve yutkunarak şöyle der:

-Efendim, maalesef durumunuza vâkıf oldum. İsminiz şakiler defterinde yazılı!

Hocası acı bir tebessümle cevap verir:

-Oğlum, senin gördüğünü, ben tam kırk yıldır görüyorum.

Talebe bu sefer daha büyük bir hayretle sorar:

-O halde nasıl ümitsizliğe düşmüyor da yine tam bir sebatla devam ediyorsunuz efendim?

Hocasının cevabı bir ibret vesikasıdır:

-Ne yapayım evladım, gidecek başka kapı mı var ki?

Ve şöyle devam eder sözlerine:

-Biliyorum ki O, yanlış yazı yazmaz. Bir insan neye layıksa onu yazar! Demek ki benim layığım şimdilik budur. Ben hâlimi değiştirir de iyiye layık olursam yazı da hâlime göre değişir, iyi yazılabilir. Onun için iyiye layık hâle gelmeyi bekliyor, ümidimi kaybetmiyorum.

O sırada gözyaşları içinde hocasını dinleyen talebe “Levh-i mahvuz”a bakar ki yazı değişmiş! Cehennemlikler listesinden çıkarılan hocası cennetlikler listesine yazılmış. Şöyle deniyor yazıda:

“Bu sebatı hürmetine onu artık şakiler listesinden çıkarıp saidler listesine kaydettik. Sebatıyla buraya layık olduğunu gösterdi, biz de adaletimizle onu layık olduğu yere yazdık!”

Talebesinin gördüğü yazıyı zaten o anda hocası da görmüş ve şükür secdesine kapanmıştır. Ama ne kapanış!.. Bir daha doğrulamaz. Orada ruhunu teslim eder...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Cübbeli ne güzel anlatıyor. Düpedüz masal. Üstelik akla zarar bir masal.

Levh-i mahvuz (ne demekse) Öteki dünyada nereye gideceğinizin yazıldığı defter olsa gerek. Vee sanki yaz-boz defteri. Önce cehenneme gideceği yazılıyor sonra cennete. Tam bir film senaryosu.

Vee işin en ilginç tarafı bizim müslümanlar bu şekilde uydurulmuş masallara inanıyorlar.

Allah akıl versin deyince de kızıyorlar.

Akıl vermiş te aha böyle akıl.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Cübbeli yine kurnazlık yapıyor.

Cehennemlik olmak bile sonsuz yaşama isteği karşısında kabul edilebilir. Hiç ölmeyeyim de yeterki cehennemde yaşayayım. İşte yaşamın değeri hakkında güzel bir yaklaşım. Yaşamda daha değerli hiçbirşey yoktur.

Ey yaşam! Sen o kadar değerlisin ki! Seni daim kılmak için öteki dünya masalları icat ettik ve bu masallara inandık.

Sevgiler.

Drekinci, bu güzel ve derin bir analiz. Var olma içgüdüsünü işkence bile caydıramıyor.

Bu olay galiba Stockholm sendromuyla bağlantılı. Yaşamak için ölümü göze almak, ya da

var olmak için en kötü şartlara bile adaptasyon sağlamak.

Bu olay bana, 11 eylül fekaketini hatırlattı. Yanan kulelerde ki İnsanlar, ölmemek için

50. kattan aşağıya atlamışlardı. Şimdi Cübbeli de, cehennem ateşini görünce kaçacak delik

aramasın sakın..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...