Jump to content

Hayat Nedir?


Recommended Posts

1993 Yılında Brandeis Üniversitesinde ''Hayat Nedir?'' balıklı bir sempozyum düzenlenir.

Bu sempozyumda hayatında tanımını yapmak için bir sürü bilim adamı fikirlerini beyan ederler.Sempozyumun sonunda ise şu tanım üzere birleşilir

Hayat, enerji üreten bir dizi ELEKTROKİMYASAL işlemlerdir

Ne kadar basit ve kısa tanımlanmış değil mi?

Peki insan neden ölür?Bu bahsedilen bir dizi elektrokimyasal işlem durdu diye mi?

Bu tanımlamadan sonra ölüm için bu tanım muhakaktır.

Ölüm bu işlemlerin son bulmasıdır..

İnsan vücudu organlarıyla bir fabrika gibi işleyen harika bir makinedir.Her şekilde insanı büyüleyen bu fabrika bir gün malesef duruyor çalışmıyor..

Belliki insan ölünce bu fabrikayı çalıştıran şey gidiyor.

Bugun ölmüş bir insanın vücudunu tekrardan çalıştırmak mümkün değil.Kalp durdumu beyin ölümü gerçekleştimi fabrika kapanıyor.

Bahsi geçen elektrokimyasalişlemleri yapan zerreler ölümden sonra vucudu terkediyor mu?KEsinlikle hayır.Durmuş o fabrikanın işçileri halen daha fabrikada.

O halde fabrikayı çalıştıran şey işçileri değil.İşçiler halen daha orada.Ama fabrika çalışmıyor...

Öyle ise bu fabrikayı çalıştıran nedir?

hmm.. düşünelim bu fabrikanın kuruluşuna gitsek belki birşeyler bulabiliriz..Ana rahmine gidelim..

İnsan fabrikası burada evre evre gelişerek büyüyor.Belliki rahimde bu elektro kimyasal işlemleri başlatan birşeyler var.O birşey evre evre insan vucudunun çalıştırıyor büyütüyor..

Peki nedir o şey?

Ana rahmindede zerreler aynı insan öldükten sonra ki zerrelerde aynı..

Bu fabrikaya Ana rahminde ''Çalış Emrini'' veren nedir?O nedir ki insan öldükten sonra hiçbir insan o emri tekrardan veremiyor?

Malzeme madde ise insanda ki maddenin neyi yetersiz?

Tartışmak istediğim konu bu.

KAnattimce Hayat gerçekten maddeden enerjiden ibaret değildir.Öyle olmuş olsaydı ana rahminde ki ilk emir ne ise onu verebilmemiz gerekirdi.Sonuçta ana rahminde ki malzeme yine elimizde...

Demek hayat tabiattan değil bizzat allahtan geliyor..

Tartışmanın şekline göre fikirlerim değişebilir.Yada duruma bakış açım..

Sevgiler..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Portakal nedir?

Portakal turunçgiller familyasından meyvedir.Sarıdır,yuvarlaktır.Suyunu içeriz.Sadece öylemidir portakal herşeydir portakalsız olmaz,onsuz hayat düşünelemez gibisinden sorgulama olmaz.

Bilimsel açıklamayla yetinmeyip bunun dışında birşeyler arayışına girip anlamlandırmalar gayretine girmek tuzaktan başka birşey değildir.

tarihinde Alphabeta tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Keşke 93 yılında o üniverstedeki sempozyumda olsaydın da o tanımı bişey bildiklerini sanan o insanların boğazına tıksaydın.

''Demek hayat tabiattan değil bizzat allahtan geliyor'' dediğin anda ortada ne tartışma kalırdı ne sorun.

Bu da bizim şansımız onların sehip olamadığı senin gibi bir dehaya biz sahibiz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Portakal nedir?

Portakal turunçgiller familyasından meyvedir.Sarıdır,yuvarlaktır.Suyunu içeriz.Sadece öylemidir portakal herşeydir portakalsız olmaz,onsuz hayat düşünelemez gibisinden sorgulama olmaz.

Bilimsel açıklamayla yetinmeyip bunun dışında birşeyler arayışına girip anlamlandırmalar gayretine girmek tuzaktan başka birşey değildir.

Materyalist felsefe neden hep sebebi bulduğunda araştırmayı ve sorgulamayı bıraktırıyor insana?

Elma ağaçtan geliyor tamam bitti gitti allah yok..

Ayrıca sorgulamanın senin yaptığın sorgulamayla alakası yok.Madem hatalı görüyorsun konunun üzerinden sorduğum soruyu yanıtla.Bu şekilde tartışma bir yere gitmeyecek gibi görünüyor..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Keşke 93 yılında o üniverstedeki sempozyumda olsaydın da o tanımı bişey bildiklerini sanan o insanların boğazına tıksaydın.

''Demek hayat tabiattan değil bizzat allahtan geliyor'' dediğin anda ortada ne tartışma kalırdı ne sorun.

Bu da bizim şansımız onların sehip olamadığı senin gibi bir dehaya biz sahibiz.

Hemen hemen müslümanların açtığı her konuyla alay ediyorsun Nihil

Diyecek birşeyin mi yok yoksa egonumu tatmin ediyorsun?O halde başka başlık altında tatmin et çünkü ben fikir arıyorum şaklabanlık değl..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Döllenmiş yumurtanın bölünmesi ve hücrelerin çoğalması için başlat emrine mi gerek var?

Diyelim ki var. Bunu nasıl anlarız?

Mesela yumurta döllenir, sonra birinin başlat düğmesine basmasını mı bekler?

Yoksa DNA molekülü uygun şartlar oluşmuşsa hemen kimyasal kurallar gereği kopyalar oluşturmaya mı başlar?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Alay edilmeyecek bişey olsa... Ama değil ki.

O kadar vasıflı adam sempozyum düzenleyip, düşünüp tartışıp, inceleyip sonunda bir cümle ile karara varıyorlar ama sen oturduğun yerden ''zaten'' kendini bildin bileli kabulünde bulunduğun dogmayı karşısına koyup ''bu kesindir'' diyip çıkıyorsun.

-Ayrıca hiçbir sempozyumun sonunda öyle tek cümleleik bir sonuca varılmaz.Gerçekten ilgileniyorsan tüm sempozyumun özetini bulmalısın.

hem bu ''beden nasıl çalışıyor'' geyiği artık çok az ateistin sabredip cevap verebileceği bir klişe.

Emir nerden geliyor muş. Emir geldiğini nerden biliyorsun, geliyorsa bunun tanrı olduğunu tanrı ise bu tanrının allah olduğunu nerden biliyorsun? vs vs.

Neden böyle hep tek bir perpektiften bakıyorsun?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Alay edilmeyecek bişey olsa... Ama değil ki.

O kadar vasıflı adam sempozyum düzenleyip, düşünüp tartışıp, inceleyip sonunda bir cümle ile karara varıyorlar ama sen oturduğun yerden ''zaten'' kendini bildin bileli kabulünde bulunduğun dogmayı karşısına koyup ''bu kesindir'' diyip çıkıyorsun.

-Ayrıca hiçbir sempozyumun sonunda öyle tek cümleleik bir sonuca varılmaz.Gerçekten ilgileniyorsan tüm sempozyumun özetini bulmalısın.

hem bu ''beden nasıl çalışıyor'' geyiği artık çok az ateistin sabredip cevap verebileceği bir klişe.

Emir nerden geliyor muş. Emir geldiğini nerden biliyorsun, geliyorsa bunun tanrı olduğunu tanrı ise bu tanrının allah olduğunu nerden biliyorsun? vs vs.

Neden böyle hep tek bir perpektiften bakıyorsun?

Kendi görüşümü yazmasaydım da bunun için maddesel bir emir diye bahsetseydim aynı tavrı takınırmıydın?

Benim emirden kastım ya hayatın sahibi üstün bir varlığın emri yada maddesellikte berile n bir uyarı..Tıpkı beynin uyarması ve bazı işlemlerin vucudta başlaması gibi..Örneğin midenin asit salgılaması..

Hayat içinde böyle bir emir mevcutmudur?Yani madde cihetinde beynin emir vermesi gibi maddeninde bir emri muhakakmıdır?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi yorumlarını ılımlı hale getirme hiç.

Biliyoruz zaten.

Şöyle oluyor:

''Şimdi adam ölmüş, bu adamın tüm organlarını sağlam şekilde yeniden eyrleştirdik kanı pompaladık ama yine de yaşamıyor neden?

Çünkü görünmeyen bişeyi eksik.

Bu da ancak ruh olabilir.

Ruh varsa tanrıda vardır

Tanrı varsa bu kesin allahtır.

Muhmmet kesin doğru kurtarıcıdır.

O halde said nursi de kesin haklıdır ve o da bir ilahtır

hadi tapalım''

Şimdi, beni çok şiddetli eleştirecek ve sözde müslümanlara (nurculara) hiçbişey bilmeden, anlamaya çalışmadan, gözü kapalı saldırdığımı filan iddia edeceksin. İnançlarınız ve ''derin'' felsefeniz hakkında daha çok şey öğrenmem gerektiğini söyleyeceksin. falan filan.

Ama tecerübe yanılmaz.

Ne kadar derine insek de senin gibilerle ne kadar tartışsak da yukardakinden farklı bişeyle karşılaşmayacağımız değişmez bir geçektir.

Bir müslüman için tüm dünyanın bilimi bir hiçtir, kimse onun bildiğinden daha iyisini bilemez düşünemez.

tarihinde NiHiL tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Döllenmiş yumurtanın bölünmesi ve hücrelerin çoğalması için başlat emrine mi gerek var?

Diyelim ki var. Bunu nasıl anlarız?

Mesela yumurta döllenir, sonra birinin başlat düğmesine basmasını mı bekler?

Yoksa DNA molekülü uygun şartlar oluşmuşsa hemen kimyasal kurallar gereği kopyalar oluşturmaya mı başlar?

''Kimyasal Kurallar'' kavramında bir duralım.

Demekki insan fabrikası kimsayal kuralların zorunluluğu ile çalışıyor..Rahimden itibaren hücreler herşeyi kendilerini zorunda hissetikleri için yapıyor anlaşılan..

Peki ölümde bu zorunluluk kurallar neden yıkılır?Hücre aynı hücre DNA aynı DNA bilgi Aynı bilgi..

Oysa fabrika çalışmıyor durmuş.Anlaşılan hücreler paydos zilini çalıyor artık kendilerini bir takım zorunluklara köle etmemeye karar veriyor..

Sanırım ölümsüzlüğün sırrı hücreleri iknada yatıyor..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi yorumlarını ılımlı hale getirme hiç.

Biliyoruz zaten.

Şöyle oluyor:

''Şimdi adam ölmüş, bu adamın tüm organlarını sağlam şekilde yeniden eyrleştirdik kanı pompaladık ama yine de yaşamıyor neden?

Çünkü görünmeyen bişeyi eksik.

Bu da ancak ruh olabilir.

Ruh varsa tanrıda vardır

Tanrı varsa bu kesin allahtır.

Muhmmet kesin doğru kurtarıcıdır.

O halde said nursi de kesin haklıdır ve o da bir ilahtır

hadi tapalım''

Şimdi, beni çok şiddetli eleştirecek ve sözde müslümanlara (nurculara) hiçbişey bilmeden, anlamaya çalışmadan, gözü kapalı saldırdığımı filan iddia edeceksin. İnançlarınız ve ''derin'' felsefeniz hakkında daha çok şey öğrenmem gerektiğini söyleyeceksin. falan filan.

Ama tecerübe yanılmaz.

Ne kadar derine insek de senin gibilerle ne kadar tartışsak da yukardakinden farklı bişeyle karşılaşmayacağımız değişmez bir geçektir.

Bir müslüman için tüm dünyanın bilimi bir hiçtir, kimse onun bildiğinden daha iyisini bilemez düşünemez.

Böyle önyargıların varsa neden başlığa yazıyorsun?

Alay etmek için.O halde senden rica ediyorum önyargılarının doğru çıktığı müslümanlarla alay et..

Link to post
Sitelerde Paylaş

''Kimyasal Kurallar'' kavramında bir duralım.

Demekki insan fabrikası kimsayal kuralların zorunluluğu ile çalışıyor..Rahimden itibaren hücreler herşeyi kendilerini zorunda hissetikleri için yapıyor anlaşılan..

Peki ölümde bu zorunluluk kurallar neden yıkılır?Hücre aynı hücre DNA aynı DNA bilgi Aynı bilgi..

Oysa fabrika çalışmıyor durmuş.Anlaşılan hücreler paydos zilini çalıyor artık kendilerini bir takım zorunluklara köle etmemeye karar veriyor..

Sanırım ölümsüzlüğün sırrı hücreleri iknada yatıyor..

Hayatın sona ermesinin çok yolu var. İnsanlar sudan sebeplerle ölebiliyor. (gerçekten de fazla su içerseniz ölebilirsiniz)

Ölüm anında hücrelerin hepsi birden şalter inmiş gibi sebepsiz yere çalışmayı bırakmıyor ki.

Ne tür ölümlerden bahsediyoruz burada?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili ikigözüm illegal, şaklabanlık istemem diyorsunda, eğer o toplantıya gitseydin mesela, söyleseydin seni şaklabanlık yaptığın için kafese koyarlardı..

Tezinin temelini şu oluşturuyor:

>>> İnsan vücudu organlarıyla bir fabrika gibi işleyen harika bir makinedir.Her şekilde insanı büyüleyen bu fabrika bir gün malesef duruyor çalışmıyor.. Belliki insan ölünce bu fabrikayı çalıştıran şey gidiyor.

Bilimsel olarak bu şaklabanlık demektir, çünkü bir gözlem vs. içermez.

Peki nedir aslı?

Fabrika çalışmıyor, sebebi ise, fabrikanın yıkılmış olması.

Bak önündeki bilgisayar ne güzel çalışıyor di mi? Şimdi onu sağlam bir poşete koy, 5. kata çıkıp aşağıya at gitsin. İn arkasından, ama sen atlama, asansörle, merdivenden filan in haaa!

Şimdi o poşeti aç, o bilgisayar için var olan her ne varsa, hepsi işte orada. ama bilgisayar çalışmıyor. Acaba sence eksik olan ne? İntel veya ASUS neyse, bilgisayarın içine hangi efsunlu ruhu koymuş olabilir ki, her şey orada olduğu halde çalışmıyor, kırılınca yok olup gidiyor?

Vücut dediğin fabrikanın çalışması için, o halinin muhafazası gerekiyor. Sende kış geldi diye sobanı yakıp uyuyorsun. Gece lodos esiyor. Bak ne oluyor? Odana karbonmonoksit doluyor.

Bu gaz kanına süratle geçer. Kanından her hücrene oksijen taşıyan hemoglobine bağlanır ve carboxyhemoglobin olur. Artık kanında oksijen taşıyan bir şey kalmaz. Kaslaırndaki miyoglobine bağlanır, bunların işlevini bozar. Hücrelerindeki mitokondiryi etkiler, ATP sentezini perişan eder, hücrelerin ölmeye başlar. Beyninde bir tür peroksidasyona yol açar, beyin hücrelerin yıkılır.

Ama seni gören hiç kimse, gözle görülmeyen (+mikroskop dahil) bu yıkımı göremez. Karşıdan bakınca ölüm sebebin neyse, ama sanki o insan fabrikan aynıymış gibi. Ama işte protein seviyesine inince, o fabrikanın hali 6 ağustos 1945 saat 08:16'da Hiroşima'nın haline benzemiş. Sen ise çıkmış, amanda fabrika yerinde de, işleten gitmiş diyorsun..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili ikigözüm illegal, şaklabanlık istemem diyorsunda, eğer o toplantıya gitseydin mesela, söyleseydin seni şaklabanlık yaptığın için kafese koyarlardı..

Tezinin temelini şu oluşturuyor:

>>> İnsan vücudu organlarıyla bir fabrika gibi işleyen harika bir makinedir.Her şekilde insanı büyüleyen bu fabrika bir gün malesef duruyor çalışmıyor.. Belliki insan ölünce bu fabrikayı çalıştıran şey gidiyor.

Bilimsel olarak bu şaklabanlık demektir, çünkü bir gözlem vs. içermez.

Peki nedir aslı?

Fabrika çalışmıyor, sebebi ise, fabrikanın yıkılmış olması.

Bak önündeki bilgisayar ne güzel çalışıyor di mi? Şimdi onu sağlam bir poşete koy, 5. kata çıkıp aşağıya at gitsin. İn arkasından, ama sen atlama, asansörle, merdivenden filan in haaa!

Şimdi o poşeti aç, o bilgisayar için var olan her ne varsa, hepsi işte orada. ama bilgisayar çalışmıyor. Acaba sence eksik olan ne? İntel veya ASUS neyse, bilgisayarın içine hangi efsunlu ruhu koymuş olabilir ki, her şey orada olduğu halde çalışmıyor, kırılınca yok olup gidiyor?

Vücut dediğin fabrikanın çalışması için, o halinin muhafazası gerekiyor. Sende kış geldi diye sobanı yakıp uyuyorsun. Gece lodos esiyor. Bak ne oluyor? Odana karbonmonoksit doluyor.

Bu gaz kanına süratle geçer. Kanından her hücrene oksijen taşıyan hemoglobine bağlanır ve carboxyhemoglobin olur. Artık kanında oksijen taşıyan bir şey kalmaz. Kaslaırndaki miyoglobine bağlanır, bunların işlevini bozar. Hücrelerindeki mitokondiryi etkiler, ATP sentezini perişan eder, hücrelerin ölmeye başlar. Beyninde bir tür peroksidasyona yol açar, beyin hücrelerin yıkılır.

Ama seni gören hiç kimse, gözle görülmeyen (+mikroskop dahil) bu yıkımı göremez. Karşıdan bakınca ölüm sebebin neyse, ama sanki o insan fabrikan aynıymış gibi. Ama işte protein seviyesine inince, o fabrikanın hali 6 ağustos 1945 saat 08:16'da Hiroşima'nın haline benzemiş. Sen ise çıkmış, amanda fabrika yerinde de, işleten gitmiş diyorsun..

Verdiğin bilgisayar örneği çok başarısız fakat şu soba zehirlenmesi üzerinde durabiliriz..

Soba zehirlenmesinde Karbonmonoksit Kanda ki ve beyinde ki hücreleri öldürüyor.Peki her hücre ölüyor mu?Yani kısacası bizim ölümümüz fabrikamızda ki her işçinin ölümüyle mi gerçekleşiyor?

Sen bana şunu cevabını ver anibal.

Soba zehirlenmesinden ölmüş bir kişinin kanında veya beyninde canlı hücre yokmudur?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hayatın sona ermesinin çok yolu var. İnsanlar sudan sebeplerle ölebiliyor. (gerçekten de fazla su içerseniz ölebilirsiniz)

Ölüm anında hücrelerin hepsi birden şalter inmiş gibi sebepsiz yere çalışmayı bırakmıyor ki.

Ne tür ölümlerden bahsediyoruz burada?

Şapka anibalin yazdığı iletiden devam edlim hem senin ölüm çeşidi sorunada bakıyor...

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Soba zehirlenmesinde Karbonmonoksit Kanda ki ve beyinde ki hücreleri öldürüyor.Peki her hücre ölüyor mu?Yani kısacası bizim ölümümüz fabrikamızda ki her işçinin ölümüyle mi gerçekleşiyor?

Tıp açısından, beyin hücrelerinin makul miktarının ölümüyle kişinin ölümü ilan edilir.

Ama mesela kalbi yaşamaya devam eder, sende onu keser çıkarır, kalp hücreleri iflas etmiş birine takarsın, o yaşamaya devam eder.

>>> Soba zehirlenmesinden ölmüş bir kişinin kanında veya beyninde canlı hücre yokmudur?

Olması farketmez. Eğer temel faaliyetleri sağlayan kalbi attırna solunumu sağlayan vs. beyin hücrelerinin işi bitmişse, o kişininde işi bitmiştir. Zira, soluk almayan, kalbi atmayan kişinin diğer hücrelerinin ölümü an meselesidir. Ve her geçen saniye büyük bir kısmı daha ölmüş olacaktır zaten.

elbette, o görevi bir yaşam makinesına yaptırıp, yapay solunum ve kalple öbür tarafı çok uzun müddet yaşatabilme şansın var. Ama o yaşamda bitecek bir gün ve asla o kişi o makinedeki "yaşayan ölü" halinden geri dönemeyecektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gayet güzel anibal buraya kadar yazdıklarını anladım.Yazdıklarında bir çelişki göremedim.Fakat yazdıkların doğrultusunda sorularım var..

Beyin ölümü gerçekleşen bir insanın beyninde ki %60 hücrenin öldüğünü varsayalım.Ölesine bir rakam bu olay çıkartmazsın umarım..

Ancak %40 Hücremiz halen daha sağ bulunuyor.Beyinde çalışan 100 işçimizden 60'ını kaybettik 40 işçi halen daha varlığını sürdürüyor..

Aynı şekilde vücudta halen daha bir çok hücre hayatta yaşıyor.

Bilirsin İnsan vucudu kendini onarabilen bir yapı.Bir yerin kesilse yada parmağını ezsen o noktada ki hücreler ölür.Ancak diğer hücreler bölünür çoğalır ölen hücrelerin yerlerini yenileri alır herkeş eski haline döner.

Peki beyinde ki 40 hücremizin bir eksiğimi var?Ölen hücrelerin yerleri çoğalarak doldurulamaz mı?

İşin ilginç tarafı şu bir analoji kuralım daha bariz görünsün..

100 usta ile 5 katlı bir biina dikiyoruz.Her katını özenle döşüyoruz.Harika müthiş bir apartmanımız var.Ama gün geliyor 4 şiddetinde bir deprem oluyor.Apartmanımızın bir çok yerinde çatlaklar oluşuyor.Ustalarımız yine iş başına geçerek çatlakları kapatıyor.Daha sonra 8 şiddetinde bir deprem oluyor ve alttaki iki kat üstteki üç katın altında kalıyor.Binayı sıfırdan baştan harika bir şekilde diken ustalarımız bu kez 2 kat dahi yapamıyor.yıkılan katların yeri doldurulamadığı gibi kalan 3 katta zamanla çürüyüp gidiyor.

Koskoca binayı sıfırdan diken hasarını onarabilen ustalar hasar büyüdüğünde onaramıyor..

Küçücük bir damladan koskoca bir fabrika inşa eden onu hasar gördüğünde onaran hücreler hasar büyük olunca eli kolu bağlı duruyor.

Bunun sebebi nedir?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Materyalizm vücudu canlandıran ''şey'' ne ise onu çözemez veya o ''şey''le ilgilenmez onun ilgi alanına girmez.

Şu anda bu gücün ne olduğunu bilmememiz de onun Tanrı olduğunu ispatlamaya yetmez.

Ama tabi akla gelen ''şey'' bu gücün Tanrı gücü olduğudur bunu da bendeniz inkar etmez.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...