Jump to content

ALLAH AKILLA BULUNUR!


Recommended Posts

ALLAH AKILLA BULUNUR!!!!!!!!!!!!!!

Bir akidenin doğruluğu şuradan anlaşılır:

1.Akla dayalı olması (yani aklın kanaat getirmesi).

2.Fıtrata uygun olması (insanın yaratılışında olan özelliklere ters düşmemesi)

3.Kalbin itminan bulması (akla dayanan ve fıtrata ters düşmeyen akide/inanç kalbede güven verir).

Allah’ın varlığını bulabilmek için kainata bakmaya, onlardaki özellikleri ve bu özelliklerin bir yaratana ihtiyacı olup olmadığını anlayabilmek için aklın esas alınması zarureti vardır. Çünkü akide ancak yakin olandan, şek ve şüphe içermeyenden oluşması gerekir. Bunun tek yoluda aklı esas almak ve ona uygun olmasını sağlamaktır. Zaten islamda iman edilirken üç yerde akıl esas alınır. Bunlar Allah’ın varlığı ve birliği, peygamberlere olan ihtiyaç, Kur’an’ın Allah’tan olması konularıdır. Ama Kur’an’daki tek tek ayetlerinin akla uygunluğu aranmaz. (bu konuya daha sonra değineceğim) Sadece Kur’an Allah’tan gelen bir kitapmı, değil mi bu konu akılla bulunur. Allah’ın varlığının ıspatında ilk olarak üç konuya değineceğim. Bunlar insan, hayat ve kainat konuları, “bunlar nasıl varlıklardır, ne gibi özellikleri vardır?” Kainat denildiğinde insan ve hayatta içerisine dahil olmasına rağmen, bu ikisini ayrı olarak zikrettim. Çünkü bunlar hayatiyet taşıyan konulardır.

İnsan’ dan başlayacak olur isek; insanın nasıl bir varlıktır ne gibi özellikleri vardır diye soracak isek ‘işte etten kemikten bir varlıktır’ dersek elbet tarifini yapmış olmayız. İnsan etten ve kemikten oluşmakla birlikte onda iki tane hayat enerjisi vardır. Yani onda fıtri olarak bulunan ve asla değiştiremeyeceği özellikler vardır. Bunlar organik ihtiyaçlar ve içgüdülerdir.

Organik ihtiyaçlar doyurulması gereken, doyurulmadığı takdirde ölüme sebebiyet veren hayati önem taşıyan ihtiyaçlardır. Misalen; yemek yemek, uyumak, susamak vs.

İçgüdüler ana başlık olarak üç bölümde toplanır.

Nevi içgüdüsü (türeme içgüdüsü)

Beka içgüdüsü (ölümsüzlük içgüdüsü)

Tedeyyün içgüdüsü (dindarlık içgüdüsü)

Nevi içgüdüsü ; erkeğin kadına ilgi duyması veya tamtersi, annenin çocuğuna şefkat duyması, sevgi, merhamet vs. Gibi duygulardır Bütün burda sayılan veya sayılmayan duygular nevi içgüdüsünün tezahürüdür.

Beka içdüsü; hiç ölmeyecekmiş gibi yaşama hissiyatıdır. Bu yüzden insan ölmemek için çalışır, para kazanır. Açıkta kalmamak için kendine mesken bulur. Veya insan kendisine ölüm isabet edecek şeylerden korkar, uçurumdan düşmekten, boğulmaktan, vahşi bir hayvandan korkar. İşte korkuya kapılmak, endişelenmek vs.gibi duygular beka içgüdüsünün tezahürüdür.

Dindarlık içgüdüsü ; insanın acziyetinden kaynaklanan bir içgüdüdür. İnsan herkesin kabul ettiği gibi aciz bir varlıktır. Ve acizliği onda kendisinden daha büyük güce sahip olduğuna inandığı birşeylere sığınma, yardım isteme, birşeylerin uğur getirdiğine inanma, takdis etme gibi duygulara neden olur. Çünkü insan tek başına herşeyin üstesinden gelemez hatta bir çok şeyin. Misalen uçak yolculuğu yapan bir insanı düşünelim; uçak havada olduğu esnada bir arıza meydana gelse ve pilot uçağın düşmekte olduğunu söylese o esnada insanın yapabileceği hiçbirşey yoktur ve başka bir insanda ona yardım edemez. İşte o anda insanda dindarlık içgüdüsü tezahür eder. Ve her insan ister ateist olsun, ister putperest olsun veya müslüman olsun kendinden daha fazla güce sahip ve onu içerisine düştüğü güç durumdan kurtarabilecek olduğuna inandığı birine sığınma ve yardım isteme ihtiyacı duyar. Dindarlık içgüdüsü sırf insan zor durumda kaldığında ortaya çıkmaz. Gündelik hayatta da tezahür eder. Gene misal verecek olursak müslümanım deyipte islamdan uzak yaşayan insanlar dahi bir işe başladıklarında besmele ile başlarlar. O işte gücünün yetmeyeceği kaza, bela, hastalık vs. Gibi durumlarla karşılaşmamak için. Ve şurası çok ilginçtir ben bir yaratıcıya inanmıyorum ben ateistim diyen kişiler kendilerinde var olan dindarlık içgüdülerini birşeylerin kendilerine uğur getirdiğine inanarak tatmin ederler. O yüzden bazıları yanında kendine yardım edeceğine inandığı hergüne ayrı renkte taşla dolaşır. Bazıları çok istedikleri bir işi gerçekleştirmek istediklerinde üzerlerine uğur getirdiğine inandığı kazağı, elbiseyi, ayakkabıyı giyer. Bazıları ilah yoktur der ama bir artisi, sanatçıyı, şarkıcıyı ilahlaştırır vs. Bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür. Kısacası insanda saymış olduğumuz bu özellikler gün gibi aşikar ve inkarı mümkün olmayan fıtri özelliklerdir. Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın her insan yer, içer, uyur, karşı cinse ilgi duyar, ölmekten korkar ve acizliği yaratıcı yoktur desede tapınma içgüdüsünü doğurur. Çünkü insan birşeylere inanmadan, sığınmadan, yardım ettiğini düşünmeden yaşayamaz. Birşeylere inanmadan yaşayabilmesi için aciz olmamasi gerekir. Ama aciz olmak kainattaki her varlığın kaçınılmaz özelliğidir. Ve tarihten bu yana hala insanlar hep doğru veya yanlış birşeylere inanırlar ve bu şekilde kendilerini tatmin ederler. İşte dindarlık içgüdüsü insanın fıtratında varsa ve değiştiremeyeceği bir özellikse komünizm veya ateizm dindarlık içgüdüsünü inkar eder. Ve insanda aslında var olan özelliği inkar etmiş olur. Dolayısıyla fıtratla çeliştiği için komünizm veya ateizm fıtrata aykırı birer akidesi olan ideolojidirler.

Devamı gelecek.......

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 287
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Devamını yazmadan önce topiğini kutlamak isterim

Allah Akılla bulunur....

Akıl olmazsa allah yoktur

veya Akıl allahı bulmuştur ...

Diye düzenleyebiliriz.

Şimdi kendi aklımla soruyorum Mücahide (herhalde bayansınız)

aklın olmasaydı allahı bulabilirmiydin ?

Yani (altını çizerek soruoyorum) DOĞUŞTAN ÖZÜRLÜ OLSAYDIN (bu sizin allahınızın ne kadar adaletsiz olduğunu gösterir)

allah senin için bir şey ifade edermiydi ???

Akıl olmasaydı allah olamazdı dolayısı ile insan aklı allahı yaratmıştır. Çünkü öleceğini bilerek yaşayan tek canlı olan

insan doğa ile mücadelesine ölümsüzlük katmak isetmiştir. Tabii ölüm gerçeğini anlayana kadar.

Sizin allahınız MÖ 3000 den (semavi denen batıl inançlar için konuşuyorum) öncesinde insanları dikkate bile almaz.

Neandanterlerin onun için önemi yoktur... Oysa onlarda alet kullanır (en azından akpye oy verenler kadar)

İnanmak kolay olandır, sorgulamak zoru seçmek...

Dinler insanı tembelliğe iter çünkü aklını kullanman gerekmez akide (şekerleri) yeter sana...

Sen şekerini bırak sevgili bacım

Kenyada ölen çocuklar için allahın ne yaptı onu söyle...

Yoksa bu damı deneme sınav...

Denemeyi kendiyarattığı akılların kendi yarattığı potansiyel iman edenleri

yok etmesiyle gerçekleştiren allahınız bence yarattığı akıldan

geri kalmış....

İçgüdüleri olan bir allah ise durum değişir tabiii

özellikle öldürme içgüdüsü...

eee olayı içgüdülerle açıklayacaksak allaha ne gerek var???

Yaşasın ebnim köpeğim, çünkü ben onun allahıyım ... :)

Hem akıl vermediğim bir canlıyada sahip çıkıyorum...

Bence allah evreni kolera virüsü için yarattı.

eh evrendeki büyüklüğümüzü sorgulayınca

bence çok mantıksız değil...

E bir de kolera virüsüne akıl verseydi tadından yenmezdi...

Sevgiler saygılar....

Kolay olan inanmaktır....

Link to post
Sitelerde Paylaş
Yani (altını çizerek soruoyorum) DOĞUŞTAN ÖZÜRLÜ OLSAYDIN (bu sizin allahınızın ne kadar adaletsiz olduğunu gösterir)

allah senin için bir şey ifade edermiydi ???

Cok guzel bir nokta.

mucahide hanim, herhalde "onlar sinav oluyor" diyemezsin. Adam ozurlu. Bu sinav ona uygulanamaz.

"Annesi/babasi sinav oluyor" diyebilirsin. O zaman da, ozurlu adamin sucu ne ki baskasinin sinavina alet ediliyor diye sorarim.

"Onemli degil, ozurlu adam dogrudan cennete gidecek" diyebilirsin belki. Iyi de, cennette adam hala ozurlu ise o cennetin ne anlami var diye sorarim.

"Yok, cennete ona akil verilecek, normale donecek" diyebilirsin. O zaman da, o adam artik farkli bir adam olmus olur, ayni kisi degildir derim. Kaldi ki ayni kisi bile olsa o adam Allah'a "..ya rab, burada huriler, hurmalar filan guzelde, ne demeye beni dunyada 70 yil surundurdun.." diye sormaz mi?

Bu sorulara tek yanitin "..bunu ancak Allah bilir. Biz bilemeyiz..." olacaktir.

Iste boyle, akilla Allah'i bulmaya calisirsan bir noktada tikanir kalirsin. Allah akilla bulunmaz. Allah anca sorgusuz inancla bulunabilir.

Sunu da belirtmek isterim, sana bunlari yazmak beni uzuyor. Bu tur problemli durumlarda Allah'tan baska siginabilecek bir yeri olmayanlarin elinden bu mekanizmayi almak hosuma gitmiyor. Neden yazmak zorunda kaldigimi baska basliklarda gorebilirsin, bu basligi dagitmak istemiyorum.

tarihinde redfinity tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Sunu da belirtmek isterim, sana bunlari yazmak beni uzuyor. Bu tur problemli durumlarda Allah'tan baska siginabilecek bir yeri olmayanlarin elinden bu mekanizmayi almak hosuma gitmiyor. Neden yazmak zorunda kaldigimi baska basliklarda gorebilirsin, bu basligi dagitmak istemiyorum.

Bir ateist olarak bu durum bazen beni de çok düşündürüyor ... Neticede insanları seviyorum, merhamet duyuyorum onlara ve onları cümlelerimle bile olsa üzmek istemiyorum bazen ... Allah inancı bazıları için ciddi bir sığınma noktası çünkü ... Ama bu inanç çoğu zaman diğer insanlara zulmetmek için de bir dayanak olarak kullanılıyor ki işte o zaman daha da kötü oluyorum ...

Link to post
Sitelerde Paylaş

evet doğru söylemişsin mucahide kolay olan inanmaktır ;)

allah akılla bulunmaz korkularla güçsüzlkle kendi kafanda oluşur :)

iyi ki böyle bir allahım yok :)

allah sizin korkularınızla istedkleriniz oğludur :)

tarihinde AlchollicA tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Anlaşılan buraya yorum yazanlar ya konunun içeriğini anlamamışlar, yada konuyu okumadan yorum yapmışlar. Ateist düşüncenin fıtratla çeliştiği ile ilgili birşeyler yazdım. Bununla ilgili görüşler belirtilmemiş.

Oğuz demiş ki;

Tam tersi; akıl Allah'ı reddeder.. Düşünen insan sorgular.. Sorgulayan da redde ulaşır.. Allah'a inanmak düşünmekten kaçmak, doğumdan sonra dayatılan bir kavrama teslim olmaktır..

Sence yukarıda yazılanlar sorgulamayan, teslimiyetçi bir tavrın ürünümü?

Yoksa sorgulayan, düşünen bir zihnin ürünümü?

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsan aklını belli bir standartla düşünmüşsün sanırım mücahide..Evet herkes aklıyla aslında bir veriye ulaşır..Ama sorun da burda başlıyor.Akıl var akılcık var birde akıl akıldan üstündür var?

Selamlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi kendi aklımla soruyorum Mücahide (herhalde bayansınız)

aklın olmasaydı allahı bulabilirmiydin ?

Yani (altını çizerek soruoyorum) DOĞUŞTAN ÖZÜRLÜ OLSAYDIN (bu sizin allahınızın ne kadar adaletsiz olduğunu gösterir)

allah senin için bir şey ifade edermiydi ???

Doğuştan özürlü olsaydım aynı hayvanlar veya bitkiler gibi mükellef bir varlık olmazdım. Ama şuan aklım var ve aklımı kullanmak ve gerçeği bulmak konusunda mükellefim. Niye bazı insanların aklı var da bazılarının yok, niye ben bir ağaç, çiçek veya böcek değilimde insanım? Niye dünyada iyilikle kötülük var, neden hem güzel hemde çirkin var, niye hem zengin hemde fakir var? gibi soruların cevabı yaşadığımız yerin bir dünya olduğu cennet olmadığı manasına gelir. Ve Allah varsa ve birse ve herşeyi yaradansa, (akıl bunu idrak edebilir) biz Allah'ın mülküyüz ve sen bunu niye böyle yarattında böyle yaratmadın diye bir sual yöneltemeyiz. Ve Allah aklı olan insanları bir imtihan aklı olmayan insanları veya diğer bütün varlıklarıda ibret olsun veya onların hizmetlerine sunulsun, yararlansınlar, Allah'ın gücünü ve kudretini onun herşeye kadir olduğunu (iyiyide kötüyüde yaratmaya)düşünüp anlasınlar diye yaratmıştır. Allah hiçbir zaman adaletsiz değildir. Allah kimsenin güzelliğine, çirkinliğine, fakirliğine, zenginliğine bakmaz. Allah herkesin amellerine bakar. Ve amellerine göre hüküm verir.

“Her kim zerre miktarı hayır işlerse onu görecek. Her kim de zerre miktar şer işlerse onu görecek.” Zilzal Suresi- Ayet 7-8

Ama senin bütün bunları anlayacağını sanmıyorum. Çünkü sen Allah yoktur diye şartlanmışsın.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Cok guzel bir nokta.

mucahide hanim, herhalde "onlar sinav oluyor" diyemezsin. Adam ozurlu. Bu sinav ona uygulanamaz.

"Annesi/babasi sinav oluyor" diyebilirsin. O zaman da, ozurlu adamin sucu ne ki baskasinin sinavina alet ediliyor diye sorarim.

"Onemli degil, ozurlu adam dogrudan cennete gidecek" diyebilirsin belki. Iyi de, cennette adam hala ozurlu ise o cennetin ne anlami var diye sorarim.

"Yok, cennete ona akil verilecek, normale donecek" diyebilirsin. O zaman da, o adam artik farkli bir adam olmus olur, ayni kisi degildir derim. Kaldi ki ayni kisi bile olsa o adam Allah'a "..ya rab, burada huriler, hurmalar filan guzelde, ne demeye beni dunyada 70 yil surundurdun[/size].." diye sormaz mi?

Bu sorulara tek yanitin "..bunu ancak Allah bilir. Biz bilemeyiz..." olacaktir.

sonsuz bir ömrün yanında 70 yıl senin için ne ifade ediyor?

özürlü hiç bi günahı olmadan direk cennete giderdi ama eğer normal bir insan olsaydı acaba ne kadar günah işleyecekti ve bütün hayatı sınav içinde geçecekti.70 yıl normal bir ömür mü? sonsuz bir safa mı? diye önünüze 2 seçenek koysalardı hanginiz 70 yılı seçerdi?

siz sadece somut kanıt istediğiniz için böyle dedim ama siz zaten kendi yolunuzu seçmişsiniz...

hepinizi de ölüm döşeğinde (eceliniz geldiğinde) surat ifadenizi görmeyi çok isterdim doğrusu

Link to post
Sitelerde Paylaş
Nihil senin ateist ahlakın bak ne kadarda muhteşem ne kadarda çok terbiye almışsın. E aciz insan kendi kendini yaratıcı olarak görürse onun ahlakıda anca bu kadar olur.

Haklısın bende ahlaktan eser bulamazsın! Canımın istediği kurala uyarım istemediğini sallarım.Ben böyleyim.Ama benim kötü olmam ateizmi etkilemez.Bu benim kişiliğim sadece.

Link to post
Sitelerde Paylaş
sonsuz bir ömrün yanında 70 yıl senin için ne ifade ediyor?

özürlü hiç bi günahı olmadan direk cennete giderdi ama eğer normal bir insan olsaydı acaba ne kadar günah işleyecekti ve bütün hayatı sınav içinde geçecekti.70 yıl normal bir ömür mü? sonsuz bir safa mı? diye önünüze 2 seçenek koysalardı hanginiz 70 yılı seçerdi?

siz sadece somut kanıt istediğiniz için böyle dedim ama siz zaten kendi yolunuzu seçmişsiniz...

hepinizi de ölüm döşeğinde (eceliniz geldiğinde) surat ifadenizi görmeyi çok isterdim doğrusu

Mükafat olmasa kim takar Allah'ı mı demek istiyorsun?

Link to post
Sitelerde Paylaş

ALLAH AKILLA BULUNUR! (2)

İnsan hayat ve kainatın bir bütün olarak ne gibi özellikleri vardır bunları incelemek icap eder. Bir yaratıcıya ihtiyaç varmı yoksa raslantı sonucu oluşabilirmi sorusunun cevabı kainatın ve onun içindeki herşeyin özelliklerinin irdelenmesiyle verilebilir.

Aklın idrak ettiği şeyler insan, hayat ve kainata bakacak olur isek onlarda şu özelliklerin olduğunu görürüz; sınırlı olmak, muhtac olmak, eksik olmak, aciz olmak. Mesela, insan sınırlıdır , çünkü bütün özellikleri belli bir sınıra kadar gelişir ve o sınırı geçemez. Belli bir zamana kadar yaşar, gözü belli bir sınıra kadar görür, aklı belli bir sınıra kadar kavrar, herşeyi algılayamaz. Hayatta sınırlıdır zira onun varlığı ferdidir, hisle müşahede edilen gerçekte onun fertte sona erişidir. Daha açık tabirle hayat insanın doğumundan ölümüne kadar geçirdiği zamandır. Kainatta sınırlıdır, kainat sınırlı yıldızlar topluluğundan oluşur. Ve her yıldızın bir sınırı vardır, sınırlı yıldızlar topluluğundan oluşan kainatta sınırlıdır. Ve kainat ezeli değildir, ezeli olmayan birşey ebedi de olamaz. Yani kainatın bir başlangıcı varsa akıl ölçülerine göre sonuda olmalıdır. Zaten sınırlı olmayan birşey ne ezeli nede ebedi olabilir.

Muhtac olma konusuna değinecek olur isek insan muhtaç bir varlıktır, havaya, suya, yemeğe, güneşe vs. herşeye muhtaçtır. Ve kainatta ki herşey sadece insan değil birbirlerine muhtaçtır. Şimdi burada kalkıp dünyanın ve maddenin ezeli ve ebedi olduğunu iddia edenler şöyle diyebilir “Evren başkasına muhtaç değildir, bilakis evren, kendi kendine yeter. Çünkü dünyada var olan şeyler maddenin sayısız şekillerinden ibarettir. Dolayısıyla bunların hepsi maddedir. Birbirine muhtaç olması ise maddenin muhtaç olduğu anlamına gelmez. Çünkü bir şeyin kendisine muhtaç olması, onun muhtaç olduğunu göstermez. Zira madde kendi kendine yeterli olduğu için başkasına muhtaç değildir. Bu nedenle de madde ezelidir, onun başlangıcı yoktur. Çünkü madde, yani evren kendi kendine yeterli olmasından dolayı ezelidir, sonsuzdur ve başkasına da muhtaç değildir.” Böyle bir iddia birkaç yönden çürütülebilir;

İlk olarak Kainatta bulunan herşey ister tek başına ister bütünüyle herhangi birşeyi yoktan varedebilme gücüne sahip değildir. Yaratmaktan aciz olan birşeyi başka şeyler her yönden tamamlasalar, eksikliğini giderselerde hem birşey hemde bütünüyle hepsi birarayada gelseler yoktan birşeyi yaratamazlar. Kainatta olan herşey birbirini tamamlasada yoktan var edememe özelliği aciz olma anlamına gelir. Yaratamama acizliği o şeyin ezeli olmadığı anlamına gelir. Çünkü ezeli, olanda, yani başlangıcı olmayanda acizlik sıfatının bulunmaması tam tersine yoktan var etme, yaratma gücünün bulunmasını gerektirir. Sonradan çıkan şeylerin hepsi ona dayanmalıki ezeli olabilsin. Kısacası yaratmaktan aciz olan kainat ne ezeli olabilir nede ebedi.

İkinci yönden; madde birbirini tamamlarken, karşı koyamadığı, güç yetiremediği belli bir kurala, yasaya,orana gerksinim duyması o şeyin muhtaç olmasının delilidir.

„A B’ye ve B de C’ye muhtaç ise dolayısıyla A da C’ye muhtaçtır. Bu muhtaçlık silsile halinde böylece devam eder. Birinin bir başkasına muhtaç olması onlardan her birinin ezeli olmadığının delilidir. Birbirini tamamlaması veya birinin diğerinin ihtiyacını gidermesi mutlak değil belirli bir oranla sınırlıdır. Yani belirli bir tertibe, düzenlemeye göre olur. Tamamlama işlemi ancak bu düzenlemeye göre olur veya madde, bu düzenleme dışına çıkmaktan aciz kalır, çıkamaz. Böylece tamamlanan şey kendi kendini tamamlayamaz. İhtiyacını tek başına karşılayamaz. İhtiyacını ancak, kendisi dışında tespit edilmiş olana boyun eğmek zorunda bırakıldığı düzenlemeye göre giderebilir. Dolayısıyla da hem tamamlanan hem de tamamlayanın her ikisi de ihtiyacı karşılanıncaya kadar belirli düzenlemeyi yapana muhtaçtırlar. Bu düzenlemeye aykırı hareket edemezler. Bu düzenleme dışında da ihtiyaç karşılanamaz. Bu nedenle düzenlemeye uymak mecburiyetinde olan, onu koyana muhtaçtır. Böylece eşyaların tamamı birbirlerini tamamlasalar dahi kendileri dışındaki varlığa muhtaç olmaktan kurtulamazlar. Yani şeyler belirli düzenlemeyi yapıp ona boyun eğmeye zorlayana muhtaçtırlar. Örneğin; suyun buza dönüşebilmesi için belirli bir ısı derecesine gereksinim vardır. Burada ise şöyle diyorlar:

“Su, ısı ve buz birer maddedirler. Maddenin bir halden bir başka hale dönüşmesinde ihtiyaç yine maddeyedir. Sonuçta madde başkasına değil yine kendisine muhtaç olmaktadır.”

Oysa gerçek böyle değildir. Su, buhar haline gelirken sadece ısıya değil, belirli bir derecedeki ısıya muhtaçtır. Isı bir şeydir. Ancak belirli bir dereceye ulaştığında etki etmesi ise daha başka bir iştir. Bu ise ısıdan başka bir şeydir. Isının etkileyebilmesi, suyun da etkilenebilmesi için ısıya zorla uygulanan oran otomatik olarak “su”dan ileri gelmemektedir. Yoksa su, istediği şekilde etkilenebilirdi. Bu oran ısıdan da kaynaklanmamaktadır. Öyle olsaydı bu sefer de ısı dilediği gibi etkileyebilirdi. Kısacası oran maddenin kendisinden kaynaklanmamaktadır. Aksi takdirde madde, dilediği gibi etkileme ve etkilenme gücüne sahip olurdu. Bu oran elbette ki maddenin dışında belirlenmektedir. Bu durumda da madde, madde üzerinde etki bırakacak ve madde için belirli oranı tespit edecek olana muhtaç olmuş olur. Bu oran madde dışında bir varlık tarafından tayin edilmektedir. Dolayısıyla madde başkasına muhtaçtır. Öyleyse madde ezeli değildir. Çünkü başlangıcı ve sonu olmayan demek başkasına muhtaç olmayan, bütün şeylerin kendisine muhtaç olduğu varlık demektir. Maddenin başkasına muhtaç olması, maddenin ezeli olmadığının kesin delilidir. Öyleyse madde yaratılmıştır. Kâinata şöyle bir göz atan insan, şeylerin -ister bir yer işgal etsin isterse enerji gibi bir yer işgal etmesin- yoktan var edilmesinin, ancak duyu organları ile algılanabilen şeyler arasında belirli bir düzenlemenin bulunması ile tamamlanabileceğini kavramaktadır. Dolayısıyla bu kâinatta şeyler tarafından yoktan var edilen bir nesne yoktur. Ve yine belirli bir orana boyun eğmeden şeyler tarafından icat etmek de yoktur. Yani bu kâinatta şeyler tarafından yoktan var edilen oransız ve düzensiz olarak yaratılmış bir şey yoktur. Bu nedenle de kâinatta var olan ve var edilen bütün şeyler başlangıçsız ve sonsuz değildir.” Islam sahsiyeti cilt 1 s.37-38

devamı gelecek.....

Link to post
Sitelerde Paylaş
“Her kim zerre miktarı hayır işlerse onu görecek. Her kim de zerre miktar şer işlerse onu görecek.” Zilzal Suresi- Ayet 7-8

Peki bunlar ne oluyor?

Al-i İmran-3/21. Allah'ın âyetlerini inkar edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap ile müjdele. 22. Onlar, amelleri, dünyada da, ahirette de boşa gitmiş kimselerdir. Onların hiç yardımcıları da yoktur.

Araf 7/147. Âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar ancak yapmakta olduklarının cezasını çekerler.

Bakara 2/217. .... Sizden kim dininden döner de kafir olarak ölürse öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Peki bunlar ne oluyor?

Al-i İmran-3/21. Allah'ın âyetlerini inkar edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap ile müjdele. 22. Onlar, amelleri, dünyada da, ahirette de boşa gitmiş kimselerdir. Onların hiç yardımcıları da yoktur.

Taraziye konulur , bir tarafta "Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler " bir tarafta işledikleri ameller (bilemeyiz) sence hangisi ağır basar.

Araf 7/147. Âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar ancak yapmakta olduklarının cezasını çekerler.

Bakara 2/217. .... Sizden kim dininden döner de kafir olarak ölürse öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.

Amelin anlamını da ayriyeten bilmelisin. İyilik yada kötülük anlamına gelmez. Amel defteri vardır. Her yaptığının yazdığı defter.

İnanmayanların her yaptığı boşa gitmiştir. Günahı çoksa , yaptığı iyilikte boşa gitmiştir.

Zilzâl 7

Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür.

Zilzâl 8

Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.

Görecek derken ne sanıyorsun, iyilik yaptı ise iyi şeyler yaşayacak anlamında değil ki, sadece yaptıklarının her şeyi ona gösterilecek , kanıt olacak cehennemi ya da cenetti kazandığı

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsan aklını belli bir standartla düşünmüşsün sanırım mücahide..Evet herkes aklıyla aslında bir veriye ulaşır..Ama sorun da burda başlıyor.Akıl var akılcık var birde akıl akıldan üstündür var?

Her insanda farklı tarzda akıl yoktur. Bilakis her insanda aynı akıl vardır. Her insanın aklı aynı şekilde anlar,sezer, yargılar, sebep-sonuç ilişkisini kurar. Sadece kimi insanlar daha çabuk anlar, daha çabuk yargıya varır, daha çabuk sezer yani daha fazla zekidir veya az zekidir. Bu aynı şunun gibidir; her insanın pazusu vardır ama kiminin kuvvetlidir, kiminin daha kuvvetlidir gibi. Kısacası yukarıda yazılanlarda senin gibi aklı olan ve aklını kullanan bir insan tarafından çıkmıştır. Umarım ateizmin fıtratla çeliştiği ile ilgili yazılanları değerlendirirsiniz.

Nihil demiş ki;

Ateizm tabiki fıtratla çelişir, çelişmemesi beklenemez.Fıtrat dediğin islamın uydurduğu bir şey, ee islam da uydurma bi din olduğuna göre??????

Bak sen fıtratın ne anlama geldiğini bilmiyorsun herhalde dur ben sana anlatayım. Fıtrat; varlıkların doğuştan itibaren üzerlerinde barındırdıkları ve değiştiremedikleri özellikleridir. Öğrendin mi şimdi ? Dolayısıyla fıtratın varlıklarla ilgisi vardır. Ve ateizm fıtratta olan bir özelliği inkar ediyor. Bu ateizmin fıtrata aykırı olduğunu göstermez mi?

ayrıca demişsin ki;

Haklısın bende ahlaktan eser bulamazsın! Canımın istediği kurala uyarım istemediğini sallarım.Ben böyleyim.Ama benim kötü olmam ateizmi etkilemez.Bu benim kişiliğim sadece.

Ateizmin ahlak kuralları olmadığı için sende ahlakın eserini görmek mümkün değildir zaten. Ateizm beşer ürünü olduğu için her yanden eksikleri olacaktır. Çok doğal.....

Link to post
Sitelerde Paylaş

Anlaşıldı.. Yazdıklarının ardında duramayacaksın. Daha önce yazdıklarına yanıtlar verdik, tartışmaya devam edeceğine, sağdan soldan kopyala yapıştır yapıyorsun.

Aklın idrak ettiği şeyler insan, hayat ve kainata bakacak olur isek onlarda şu özelliklerin olduğunu görürüz; sınırlı olmak, muhtac olmak, eksik olmak, aciz olmak. Mesela, insan sınırlıdır , çünkü bütün özellikleri belli bir sınıra kadar gelişir ve o sınırı geçemez. Belli bir zamana kadar yaşar, gözü belli bir sınıra kadar görür, aklı belli bir sınıra kadar kavrar, herşeyi algılayamaz. Hayatta sınırlıdır zira onun varlığı ferdidir, hisle müşahede edilen gerçekte onun fertte sona erişidir. Daha açık tabirle hayat insanın doğumundan ölümüne kadar geçirdiği zamandır. Kainatta sınırlıdır, kainat sınırlı yıldızlar topluluğundan oluşur. Ve her yıldızın bir sınırı vardır, sınırlı yıldızlar topluluğundan oluşan kainatta sınırlıdır.

Ne var bunda? Her şey sınırlı ve sonlu.. Bakalım ardından ne yumurtalar gelecek?!

Ve kainat ezeli değildir, ezeli olmayan birşey ebedi de olamaz. Yani kainatın bir başlangıcı varsa akıl ölçülerine göre sonuda olmalıdır. Zaten sınırlı olmayan birşey ne ezeli nede ebedi olabilir.

Desteksiz sallamalar. Ezeli olmayan bir şey neden ebedi olamasın? Başlangıca sahip olmak sonlu olmayı neden zorunlu olarak gerektirsin? Üstelik kozmolojiye de aykırı. Evrenin genişleme hızına ve toplam kütlesine bakarak, sonsuza kadar genişleyeceği, bir sonunun olmayacağı hesaplanıyor. Ayrıca sınırlı olmayan.. diye yanlış yazmışsın. Herhalde "sınırlı olan birşey ne ezeli nede ebedi olabilir." demek istedin. Boyutça sınırlılıkla zamanca sınırlılık arasında ne gibi zorunlu bir bağlantı var? Sonlu büyüklükteki bir şey neden ezeli veya ebedi olamasın? Bunu olanaksız kılan ne? Kerameti kendinden menkul üfürmeler mi?

dünyanın ve maddenin ezeli ve ebedi olduğunu iddia edenler şöyle diyebilir “Evren başkasına muhtaç değildir, bilakis evren, kendi kendine yeter. Çünkü dünyada var olan şeyler maddenin sayısız şekillerinden ibarettir. Dolayısıyla bunların hepsi maddedir. Birbirine muhtaç olması ise maddenin muhtaç olduğu anlamına gelmez. Çünkü bir şeyin kendisine muhtaç olması, onun muhtaç olduğunu göstermez. Zira madde kendi kendine yeterli olduğu için başkasına muhtaç değildir. Bu nedenle de madde ezelidir, onun başlangıcı yoktur. Çünkü madde, yani evren kendi kendine yeterli olmasından dolayı ezelidir, sonsuzdur ve başkasına da muhtaç değildir.” Böyle bir iddia birkaç yönden çürütülebilir;

İlk olarak Kainatta bulunan herşey ister tek başına ister bütünüyle herhangi birşeyi yoktan varedebilme gücüne sahip değildir. Yaratmaktan aciz olan birşeyi başka şeyler her yönden tamamlasalar, eksikliğini giderselerde hem birşey hemde bütünüyle hepsi birarayada gelseler yoktan birşeyi yaratamazlar. Kainatta olan herşey birbirini tamamlasada yoktan var edememe özelliği aciz olma anlamına gelir. Yaratamama acizliği o şeyin ezeli olmadığı anlamına gelir. Çünkü ezeli, olanda, yani başlangıcı olmayanda acizlik sıfatının bulunmaması tam tersine yoktan var etme, yaratma gücünün bulunmasını gerektirir. Sonradan çıkan şeylerin hepsi ona dayanmalıki ezeli olabilsin. Kısacası yaratmaktan aciz olan kainat ne ezeli olabilir nede ebedi.

Ikınma ve sıkınmadan sonra yumurtlama: yoktan yaratma gücü olmayan bir şey ezeli olamazmış.. Yoktan yaratma nereden çıktı? Neden yoktan yaratma diye bir şey sözkonusu olsun? Neden yoktan yaratma gücü olmayan bir şey ezeli veya ebedi olamasın?

karşı koyamadığı, güç yetiremediği belli bir kurala, yasaya,orana gerksinim duyması o şeyin muhtaç olmasının delilidir.

İhtiyaç, muhtaç.. biz insanlara özgü kavramlar.. Taşın toprağın canı mı var da ihtiyaç duyuyor, muhtaç oluyor? Böyle antroposentrik saçmalıklarla bir yere varılmaz.

„A B’ye ve B de C’ye muhtaç ise dolayısıyla A da C’ye muhtaçtır. Bu muhtaçlık silsile halinde böylece devam eder. Birinin bir başkasına muhtaç olması onlardan her birinin ezeli olmadığının delilidir. Birbirini tamamlaması veya birinin diğerinin ihtiyacını gidermesi mutlak değil belirli bir oranla sınırlıdır. Yani belirli bir tertibe, düzenlemeye göre olur. Tamamlama işlemi ancak bu düzenlemeye göre olur veya madde, bu düzenleme dışına çıkmaktan aciz kalır, çıkamaz.

Boş saçmalamalar. Sanki maddenin iradesi var da aciz kalıyor..

Örneğin; suyun buza dönüşebilmesi için belirli bir ısı derecesine gereksinim vardır. Burada ise şöyle diyorlar:

“Su, ısı ve buz birer maddedirler. Maddenin bir halden bir başka hale dönüşmesinde ihtiyaç yine maddeyedir. Sonuçta madde başkasına değil yine kendisine muhtaç olmaktadır.”

Oysa gerçek böyle değildir. Su, buhar haline gelirken sadece ısıya değil, belirli bir derecedeki ısıya muhtaçtır.

Bir fizik karacahilinin zırvalamaları. Isı ile sıcaklık arasındaki farkı bilmeyen bir zavallı, cehaletine bakmadan sefil bir felsefe yapmaya çalışıyor. Isının derecesi olmaz. Sıcaklığın derecesi olur. Isı, kalori ile, joule ile ölçülür. Santigradla, fahrenhaytla ölçülen ısı değil, sıcaklıktır. Ortaokul fen bilgisi düzeyinden mahrum zavallı, zırvalarına devam ediyor:

Isı bir şeydir. Ancak belirli bir dereceye ulaştığında etki etmesi ise daha başka bir iştir. Bu ise ısıdan başka bir şeydir. Isının etkileyebilmesi, suyun da etkilenebilmesi için ısıya zorla uygulanan oran otomatik olarak “su”dan ileri gelmemektedir. Yoksa su, istediği şekilde etkilenebilirdi. Bu oran ısıdan da kaynaklanmamaktadır. Öyle olsaydı bu sefer de ısı dilediği gibi etkileyebilirdi. Kısacası oran maddenin kendisinden kaynaklanmamaktadır.

Isıya zorla uygulanan oran.. Saçmalamanın vardığı raddeye bakın. Adeta doruklarda dolaşıyor.

Aksi takdirde madde, dilediği gibi etkileme ve etkilenme gücüne sahip olurdu. Bu oran elbette ki maddenin dışında belirlenmektedir. Bu durumda da madde, madde üzerinde etki bırakacak ve madde için belirli oranı tespit edecek olana muhtaç olmuş olur. Bu oran madde dışında bir varlık tarafından tayin edilmektedir.

Hokus pokus, yumutlanan herzelerin ardından, madde dışında bir varlık'a vardık.. Bu zavallı bilmiyor ki, suyun hangi sıcaklıkta kaynayacağını, molekülleri arasındaki elektromanyetik çekim kuvveti belirler. Isının ne olduğundan, sıcaklığın ne olduğundan zerre kadar haberi olmayan bir karacahilden başka ne beklenir? Olsa olsa bir varlık suya, "ey su kulum, şu dereceye ulaştığında kayna" diye vahyediyordur..

Dolayısıyla madde başkasına muhtaçtır. Öyleyse madde ezeli değildir. Çünkü başlangıcı ve sonu olmayan demek başkasına muhtaç olmayan, bütün şeylerin kendisine muhtaç olduğu varlık demektir. Maddenin başkasına muhtaç olması, maddenin ezeli olmadığının kesin delilidir. Öyleyse madde yaratılmıştır.

Ardı ardına zincirleme zırvalamalar.. Muhtaç olduğu için ezeli değilmiş! Neden? Çünkü başlangıcı ve sonu olmayan muhtaç demekmiş. Buna nereden vardık? Nereden olacak, işkembeden. Ayrıca ezeli olmayan bir şey neden irade sonucu yaratılmak zorunda olsun? Bunu zorunlu kılan ne? İşkembe tabi..

Kâinata şöyle bir göz atan insan, şeylerin -ister bir yer işgal etsin isterse enerji gibi bir yer işgal etmesin- yoktan var edilmesinin, ancak duyu organları ile algılanabilen şeyler arasında belirli bir düzenlemenin bulunması ile tamamlanabileceğini kavramaktadır.

Kainata şöyle bir göz atınca, yoktan varolma diye bir şey filan görmüyoruz.. Nerede kaldı, duyu organları ile algılanabilen şeyler arasında belirli bir düzenlemenin bulunması ile tamamlanabilmesini kavramak?! Bu arada kurulan cümlenin içeriksizliğine lütfen dikkat: duyu organları ile algılanabilen şeyler arasında belli bir düzenleme bulunurmuş, eeee, yoktan varedilme de böyle tamamlanırmış.. Kaç kere yoktan varedilme gördün de bunun duyu organları ile algılanan şeyler arasında belli bir düzenlemenin bulunmasıyla tamamlandığına hükmettin? Üfür üfür ipe diz.. Nasıl olsa beyni uyuşmuşlar arasından tumturaklı bir şeyler söylediğini sanıp adam yerine koyanlar bolca bulunur..

Dolayısıyla bu kâinatta şeyler tarafından yoktan var edilen bir nesne yoktur. Ve yine belirli bir orana boyun eğmeden şeyler tarafından icat etmek de yoktur. Yani bu kâinatta şeyler tarafından yoktan var edilen oransız ve düzensiz olarak yaratılmış bir şey yoktur. Bu nedenle de kâinatta var olan ve var edilen bütün şeyler başlangıçsız ve sonsuz değildir.” Islam sahsiyeti cilt 1 s.37-38
devamı gelecek.....

Evrende şeyler tarafından değil, herhangi bir şey tarafından yoktan varedilen bir şey yok. Oransız ve düzensiz olarak yaratılmak da ne demekse bu arada, ondan da yok, çünkü böyle ucube bir tanıma uyacak bir şey herhalde olamaz.

Zırvalıkların devamı gelecek demek..

Yalnız Mücahide, burası çöplük değil. "Vayanasina com.tr!!! ne güzel şakımış!!" diye her gördüğünü buraya getirip yapıştıramazsın. Yapıştırdığın zırvaların arkasında duracaksan dur, adam gibi tartışacaksan da tartış. Yoksa İnternet'in çöplüğünde her sayfasında dandirik cep telefonu melodileri reklamı olan paylaşım forumlarından bolca var. Gider oraya yapıştırırsın, saftiriklerden de bolca allah rızası duası alırsın. Burası oralara benzemez, yazdıklarını tek tek yedirirler, haberin olsun!

Link to post
Sitelerde Paylaş
Taraziye konulur , bir tarafta "Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler " bir tarafta işledikleri ameller (bilemeyiz) sence hangisi ağır basar.

Orada sadece ""Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler "" yok en başta "Allah'ın âyetlerini inkar edenler" de var.

Amelin anlamını da ayriyeten bilmelisin. İyilik yada kötülük anlamına gelmez. Amel defteri vardır. Her yaptığının yazdığı defter.

İnanmayanların her yaptığı boşa gitmiştir. Günahı çoksa , yaptığı iyilikte boşa gitmiştir.

Zilzâl 7

Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür.

Zilzâl 8

Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.

Görecek derken ne sanıyorsun, iyilik yaptı ise iyi şeyler yaşayacak anlamında değil ki, sadece yaptıklarının her şeyi ona gösterilecek , kanıt olacak cehennemi ya da cenetti kazandığı

Yukarıda Mücahide öyle demiyordu.. Allah'ın adaletinden söz ederken bu ayeti vermişti.. Zerre kadar iyiliğin karşılığını görecek anlamında..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bakın akıldan bahsederken biraz da kendi aklımıza

gelenleri konuşalım eğer bizim (hepimize ait ayrı) aklımız olduğuna inanıyorsan Mücahide...

Eğer allah (dikkat ettim küçük harfle yazmışım aşağılamak için değil sadece aklın bir ürünü olduğu ve özel isim olmadığı için tabiiki bence)

yarattığı insanlara verdiği akıldan üstünse, o aklı sınamak için daha üstboyutta bir akla sahip olmalıdır. Şimdi kuranı iniş sırasına göre okursak

akıldan çok inanca değer verdiğini çok net görürsün. Dolayısı ile diğer kutsal olduğuna inanılan kitaplar gibi kuran da insan aklı ürünüdür.

Çünkü aklı öne alsaydı gelişinden itibaren akla önem verirdi. Ve allah peygamberine ben sana darılmadım (uzun bir süre ayet indiremediği için)

demezdi...

Bir kere islamın peygamberinin dönemine göre çok zeki ve karizmatik biri olduğunu kabul etmek gerekir. Muammed yetenekli ve zeki bir insandı

öyle olmasaydı 1400 yıl insanları sorgulamaktan mahrum bırakamazdı... Bıraktığı dönemler aslında olmuştur. İbni sina, Ahmet Yesevi, Biruni ve bir

sürü çağcılları gibi yunan felsefesini (yani tamamen insan aklı odaklı) kaynak alan insanların, ismaililerin dürzilerin ve hatta müslümanlık öncesi

o coğrafyada bulunan sabiilerin bu işte payı vardır. Yani pagan kaynaklı inanç sistemlerinin önce çıktığı her dönemde islam kültürü o dönemdeki bağnaz hristiyan ve yahudü kültürünün çok önüne geçmiştir. Ne zamaki senin yaptığın copy pastelerdeki gibi sorgulamadan bir görüşün kesin doğruluğuna inanmak

ki buna dogmatizm denir ağırlık kazanmıştır o görüşler hep geri kalmış ve tarihte yok olmuştur ve yok olacaktır.

Marxism felsefesi üzerine yazılanlar kuran felsefesinden daha fazladır. İslami yönetim tarzı 13 yüzyıldan sonra bilgiye hiç önem vermemiştir. Hatta daha öncelerinde de İskenderiye Kütüphanesini yaktıkları gibi...

İsa'nın anlatımı bile bir öncesini kabul eden semavi dinlerin aslında nasıl çeliştiğini gösterir, ama sizin için cevap kolaydır hristiyanlık bozulmuştur.

O zaman islamacevap sitesini ziyaret edip biraz okuyun ama okusanızda anlamazsınız demiyorum bak...

Ben allah olsaydım allahın sözlerinin olduğuna inanılan kurandaki temel mantık hatalarını yapmazdım....

Hele Nihil'e yönelttiğin ahlaksızlık suçlaması var ya aslında en yumuşak karnınız, fakat nickinden de belli olduğu üzere

savaşarak diğer görüşleri yok etmeye çalışan bir sistem (kendi içinde mantıklı tabi devam etme kaygısı ile) bana ahlakı anlatmasın.

Cariyeliği ve köleliği yani insan aklının yarattığı kötülükleri esas alan değiştirmeye çalışmayan

bir felsefe lütfen ahlaktan bahsetmesin. Kadın çocukve özürlü haklarına değinmiyorum bile... Çünkü iniş sırasına göre senin dinin sana deyip sonunda müşrikleri öldürün diyen felsefenin bana olan sahipliğini reddediyorum kendi aklımla, ve ölürken de yüzmüz görmek isteyen arkadaşa

şunu söylemek istiyorum, hiç merak etme başımız dik ve insanlık onuru ile ölürüz, bizim kimseye (allah dahil) yaranma kaygımız yok çünkü...

Netice de keşke insanca yaşayabilseydik tüm tarihimizle ve insanüstü değerler olmasaydı insanlığımızı zedeleyen...

Sevgi ve saygılarımla...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...