Jump to content

Tanrı’nın yokluğuna sizi en çok ikna eden argüman hangisidir?


Recommended Posts

2 saat önce, Yeni Üye yazdı:

Ama içimizde bir ateş varsa, aşkın, gözyaşının, aramanın, özlemenin ne olduğunu hayatımızda bir kez olsun tecrübe ettiysek hayvandan fazlası olduğumuzu kabul edelim ve kendimizi aramaya niyet edelim.

 

 Bunların kimyasal faaliyetlerden ibaret olduğunu bilmek için biliminsanı -Veya "bilim insanı"?- olmaya gerek yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 225
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

3 saat önce, Yeni Üye yazdı:

binlerce yıl önce yaşamış hiç bir peygamberden Tanrının şöyle boyu var, şöyle eli var, şöyle gözü var şeklinde bir haber ve rivayet olmaması sizce de ilginç değil mi? 

 

Değil. İnsanlar ilk olarak ruh ve nefes ile hava ve tanrı arasında irtibat kurmuşlardır. Ölünce nefes durur ruh gider havaya karışır hava öfkesini fırtınalarla gösterir ataların ruhları rüzgarlarla dolaşır filan falan... Ruh tanrı ilkel dinlerde de soyut şeylerdir.

 

Totemler filan ruhların ziyaret ettiği içine filan girdiği kutsal nesnelerdir. Ağaca taşa filan tapılmaz. Aynı sizin kara taşı öptüğünüz ve taşa tapmıyoruz ki dediğiniz gibi. Tanrı tasvirleri de hayal gücü ile cisimleştirme, suretleştirme çabasıdır. O yaptıkları heykelin biçiminde olduğuna bile inanmazlar. Sembol olarak yaparlar o heykelleri. Taş tahta olduğunu da pekala bilirler. Alemin akıllısı siz değilsiniz. Size kalsa Atatürk büstlerini heykellerini de tapmak için yapıyoruz! 

 

Hem de Kuran'da var yedullahi fevka eydihim. Allahın eli demek bu! Sembolik dersiniz e iyi işte putlar da sembolik!

Link to post
Sitelerde Paylaş
10 saat önce, Yeni Üye yazdı:

 

 

Tanrı sana rahmet ve şefkatiyle annende görünür. Yardımıyla ve desteğiyle dostlarında görünür. Azabı ve şiddetiyle düşmanlarında görünür. Her şeyde ve her yerde olan ve görünen Odur ama O, o şeylerin herhangi biri değildir. Peygamber de olsa Tanrı, insana hep bir şeyde tecelli eder ve perde gerisinden konuşur. Mesela Musa seni görmek istiyorum dediğinde Tanrı dağa tecelli etti. Hakiki suretini bilmediğin ve senden daha üst gerçekliklere ve boyutlara ait şeyler sana aşina olduğun şeyler suretinde görünürler. Kendi suretlerinde değil.

 

 

Bi hadiste cennete Allahı göreceğimiz yazıyordu. hemde gökyüzündeki ayı görür gibi herkes aynı şekilde aynı mesafede.

 

Herşeye kadir yaratıcı bize hakiki suretinde görünecekmiş cennette. hakiki yada kendi sureti diye bir şey olabilir mi dostum? bizim nasıl göreceğimizi de kendini hangi surette göstereceğinide belirleyen o dur. herşeye kadir yaratıcı hangi surete girerse girsin o sahtedir. öyleyse hakiki suret denilen şeyde mümkün değildir.bizlere görünmeside hakiki değildir.

 

Kendini bil diyorsunuz. bize kim olduğumuzu söyleyecek biri lazım. o da tabiki tanrı. tanrı bize kim olduğumuzu söyledi diyelim. peki tanrı kendinin kim olduğunu söyleyebilecek mi? unutmayın tanrı herşeye kadir! öyleyse tanrı kendini bilebilir mi? ben buyum dediği anda kendini sınırlar. ben buyum ama potansiyellerim sonsuz diyerek bu çelişkiyi gidermek isteyebilir. ama şahsi düşüncem gideremez. tanrıda bizler gibi kendini ancak paradoksal olarak tanıyabilir..bir başka deyişle o da kendini tanıyamaz..

 

sonuç : şu kendini bil ! efsane lafı üzerine düşünmenizi tavsiye ediyorum :)

tarihinde Burakey tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
On 10.02.2018 at 15:22, Yeni Üye yazdı:

Ama bunun için bile et, kemik, yağ, sinir, kan vb. şeylerden fazlası olduğumuza inanmamız gerekiyor.

Bilmediğimiz şeylere bir kez olsun bir şeyler uydutmaktan vazgeçsek. Bilmediğimiz şeyler için sezgisel düşünmesek, sistematik akla hitap edecek bir şeyler arasak. Birbirimize sofistike iddialarımız yüzünden bir şeyler isnat etmesek. Sadece bazı şeyler için bile olsa bilmiyorum diyin bir kez için dahi olsa.

tarihinde RedOneTheDiver tarafından düzenlendi
İmla
Link to post
Sitelerde Paylaş
On 10.02.2018 at 11:02, Yeni Üye yazdı:

Bildiğimiz bir şey varsa bu dünya beka(sonsuzluk) ve mükemmellik yurdu değil. Bilakis fena(yok olma) ve noksanlık yurdu. Önce bu dünyayı yaşayacağız. Biz ardından ebediyet ve mükemmelliğin geleceğine iman ediyoruz. Siz iman etmiyorsunuz. Gerekçesi de bu dünyanın mükemmel ve ebedi olmaması.

Mükemmel olmaması değil aslında. Bir şeyin mükemmel olmaması, onun kötü olduğunu göstermez. Sorun gereksiz kötülük olması. Bu örneklendirilebilir ama daha önce verdiğim hayvanlar örneğinden devam edecek olursam, örneğin, Allah isteseydi sucuklar ağaçta yetişmeyecek miydi? Bir canlıya acı çektirmeden "nimetten" yararlanmış olacaktık. Öyleyse niye bunun yerine, hayvanlara acı çektirmeyi seçmiştir? Bu "iyi" olmakla nasıl bağdaşır?

 

On 10.02.2018 at 11:02, Yeni Üye yazdı:

İyi de madem, mükemmellik ve ebedilikten haberdarsınız. Bunu düşünebilecek kadar aklınız var. Bu aklın ve idealin nereden gelmiş olabileceğini neden sormuyorsunuz? Zekası ve işlem yapma yeteneği sizden çok daha fazla gelişmiş bir makine yapsanız, ebediyyet ve mükemmelliği düşünebilir mi sizce? 

Makinenin düşünmesi bizden farklıdır. Kavramsal olarak  kelimeler arasında ilişki kurup mükemmele ulaşabilir, fakat bu, bizim bu kavrama ulaşmamızdan farklıdır. Ama bu bizi çok özel, süper, veya sihirli yapmaz. Kavramlar insan zihninin ürünü, bunu düşünebilmemizin niye özel bir anlamı olsun? Karşılaştırma yeteneğiniz var, öyleyse iyiyle kötüyü ayırt edebilirsiniz. Bu ideal insanın kendisinden geliyor, bu idealin var olması da mükemmeliğin gerçekten var olduğunu anlamına gelmiyor.

 

On 10.02.2018 at 11:02, Yeni Üye yazdı:

Neyse ben ateistleri gerçekten anlayamıyorum. Ama yargılamıyorum da. Kendi adıma şöyle düşünüyorum. İnsanın varlığından emin olduğu tek şey bilincidir derler. Bazen düşünüyorum da deseler ki, aslında sadece sen gerçeksin. Geri kalan her şey ve herkes seni sınamak ve test etmek için tasarlanmış bir deneyin parçası.Bu evrenden sadece sen varsın ve evrendeki diğer herşey bir senaryo ve deneyin gereği. Böyle böyle sınırsız evren var ve her evrende sadece bir kişi test ediliyor. İnanın bu bile mümkün ama Tanrının yokluğu mümkün değil. Çünkü ben varsam O da olmak zorunda. Sadece bir şey varsa bile O da vardır.

Tanrının yokluğu değil varlığı mümkün değil. Mantıksal tutarlılıkla tanımlanabilen bir varlık bile değil tanrı. Sayın bir_akil_insan ın da bahsettiği gibi, eksiksiz bir varlık eyleme geçmez. Bu yüzden siz varsanız, o olmamak zorunda. Çünkü eksiksiz olsaydı eyleme geçip sizi yaratmazdı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Alaska'da eskiden kalan bir adet vardır..

 

Bri ayı, bildiğin boz ayı, insanlarca bir sebepten avlanır. Öldürülür. Ama avcılar ona saygı duyar, kendisine teşekkür eder, onun sayesinde ailelerini doyuracakları için. Ve hiç bir şeyini ziyan etmemeye çalışırlar, her şeyini yerler. Böylece mümkün olduğunca az ayı öldürmüş olurlar.

 

Ayıdan bahsediyoruz, bildiğiniz bozayı, kara ayı falan.

 

Siz hangi dini gördünüz, öldürdüğü ayıya saygı duymayı emreden?

 

Dinler kötülük emreder, kötüdür, hepsi o.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet doğmatik dinler kötülüğü emreder.Mesela islam da cariyelik,kölelik,inanmayanları öldürmek,cihad dini yaymak,sübyancılık gibi çok kötü şeyler bizzat kuranda var.İncil,tevratta da kötü şeyler oldukça fazla var.Zaten semavi dinler oldukça çok kötülüğü emreder,politeizm çok tanrılı dinler semavi dinlerden biraz daha barışçıl ve sevgidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 10.2.2018 at 13:22, Yeni Üye yazdı:

Tanrıyı bilmek için sorulması ve cevaplanması gereken soru, "Tanrı nerede" sorusu değil, "Ben kimim" sorusu. Tanrıyı bilmek için bilmemiz gereken şey kendimiz. Bu da öyle ateistlikle olacak bir şey değil.  Tanrıyı boş verelim, yapabiliyorsak kendimizi arayalım. Ama bunun için bile et, kemik, yağ, sinir, kan vb. şeylerden fazlası olduğumuza inanmamız gerekiyor. Yoksa ne arayıp, soracağız, hayvan gibi yaşar, hayvan gibi ölürüz.  Ama içimizde bir ateş varsa, aşkın, gözyaşının, aramanın, özlemenin ne olduğunu hayatımızda bir kez olsun tecrübe ettiysek hayvandan fazlası olduğumuzu kabul edelim ve kendimizi aramaya niyet edelim. Bir şeyler bulduğumuzda zaten yolumuz Ona çıkacaktır. Tümden gelemiyorsak, Tüme varalım.

 

Muhterem,
onu bulmak için kendimizi referans alacaksak, bu bizi bir Tanrı´ya götürmedigi gibi, karșımıza berbat bir Tanrı profilini de çıkarıyor. Onun hayata gözlerini açması, bizim elimizdeyse, vay haline böyle aciz bir Tanrı´nın. Bu nedenle hep derim; İnsanların olmadığı yerde Tanrı yoktur, hiç olmamıștır. Hatta kendi farkındalığının farkında olana kadar da, piyasada hiç görünmemiștir.
Dolayısıyla insanların dile getirdikleri Tanrı tasavvurları, olmasını hayal ettiklerinden ileri gidemez.

 

On 10.2.2018 at 13:22, Yeni Üye yazdı:

Tanrı sana rahmet ve şefkatiyle annende görünür. Yardımıyla ve desteğiyle dostlarında görünür. Azabı ve şiddetiyle düşmanlarında görünür. Her şeyde ve her yerde olan ve görünen Odur ama O, o şeylerin herhangi biri değildir. Peygamber de olsa Tanrı, insana hep bir şeyde tecelli eder ve perde gerisinden konuşur. Mesela Musa seni görmek istiyorum dediğinde Tanrı dağa tecelli etti. Hakiki suretini bilmediğin ve senden daha üst gerçekliklere ve boyutlara ait şeyler sana aşina olduğun şeyler suretinde görünürler. Kendi suretlerinde değil.

Bu mantıkla gidersek;
- Tanrı gıcıklığıyla kız kardeșimi zihinsel engelli yaratırken,  görünür.
- Umarsamazlığıyla Afrika´da insanların açlıktan telef olmasını izlerken, görünür.
- Sadistliğiyle çocukların ve kadınların tecavüze uğramasını onaylarken, görünür.
- Tarafgirliğiyle kendinden olmayanları ötekileștirirken, lanetlerken, hedef gösterirken, görünür.
Bu böyle uzayıp gider; "Benim Tanrı´m iște budur." diyebiliyorsanız, benim için sorun yok.

 

On 10.2.2018 at 13:22, Yeni Üye yazdı:

Mesela beğenmediğiniz, haşa ilkel gördüğünüz ve binlerce yıl önce yaşamış hiç bir peygamberden Tanrının şöyle boyu var, şöyle eli var, şöyle gözü var şeklinde bir haber ve rivayet olmaması sizce de ilginç değil mi? Cebrail ile ilgili rivayetler bile, peygamberin Onu ancak birkaç kez asli suretinde gördüğü yönünde. Resulullah (asm) Cebrail’i (as) altı yüz kanadıyla fıtrî suretinde ancak iki defa görmüştür: Bir defasında Sidretü'l-Müntehâ'da, bir defesında da (Mekke'nin aşağısında) Ciyâd denilen yerde, ufku (her cihetiyle semayı) kaplamış vaziyette." (Tirmizî, Buharî, Müslim)

 

 

Tanrı ile iletișime geçtiklerini, ondan mesaj aldıkların iddia edenler, özünde dürüst değiller. Doğruyu söylemiyorlar.

Hadislere gelince; Onlar bilindiği gibi suyunun suyunun suyuna benzer.

Cereyan ettiği iddia edilen olaylardan çok çok sonraları kaleme alınmıșlardır.

Şaibelidirler, hatta bunu söyleyenler epeyi bir sayıdaki dindar kardeșleriniz.

Yanlıș anlamayın; Amacım kimseyi küçümsemek falan değil, lâkin elimizdeki verilerden bașka bir sonuç çıkmıyor.

 

On 10.2.2018 at 13:22, Yeni Üye yazdı:

 

İnsan zikir, fikir ve ibadetle nefsini arındırıp tezkiye ettiğinde ve kendini bildiğinde Tanrı'yı kendinde görür. İşte Tanrıyı bilmek böyle olur. Çünkü sen kendinde olmayan hiçbir şeyi gerçekten bilemezsin. Ama haşa Tanrı olmazsın. Sadece ayna olursun. Neyse bu, size ve bize çok uzak bir menzildir. Biz daha elif be deyiz. Varlık varsa ve var olan şeylerin herhangi birinin varlığı sebebe bağlı olmaksızın, müstakil değilse, o zaman Var eden de vardırı anlama seviyesindeyiz.

Ben bugüne kadar onu ne gördüm ne de ișittim, ne kendimde ne de bașka bir yerde.

"Aynı durum Sizin için de geçerlidir." desem, beni yine kibirli olmakla suçlayacağınızı tahmin etmek zor değil.

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
20 saat önce, kavak yazdı:

Bu mantıkla gidersek;
- Tanrı gıcıklığıyla kız kardeșimi zihinsel engelli yaratırken,  görünür.
- Umarsamazlığıyla Afrika´da insanların açlıktan telef olmasını izlerken, görünür.
- Sadistliğiyle çocukların ve kadınların tecavüze uğramasını onaylarken, görünür.
- Tarafgirliğiyle kendinden olmayanları ötekileștirirken, lanetlerken, hedef gösterirken, görünür.
Bu böyle uzayıp gider; "Benim Tanrı´m iște budur." diyebiliyorsanız, benim için sorun yok.

Tanrının şiddet sahibi olmadığını iddia etmiyorum. Şiddetlidir. Tuzağı ve Azabı pek çetindir. Hastalık, ölüm her şey ondandır. Ama insanların yaptıkları kötülüklerin hesabı Ona yüklenemez. Hastalık konusunda şu örneği vermek istiyorum. Benim bir akrabam, kırk yıl normal bir ömür yaşadı. Ömrünün son bir kaç yılında kanser oldu. Son aylarda da morfin bantlarının bile geçiremediği dayanılmaz ağrıları vardı. Çok inledi ama şikayet etmedi. Çünkü kendi deyimiyle kırk yıl sağlık vermişken, biraz ağrı verdi diye şikayet mi edecekti. 

 

İnançların asıl etkisi inanan üzerindedir. Bizim hayatı his edişimizi, duyuşumuzu, algılayışımızı şekillendirirler. İnananlar ve inanmayanlar farklı dünyalarda yaşamazlar. Ama farklı görürler. Farklı duyarlar ve hissederler. Bir süre sonra da herkesin dünyası gördüğü, duyduğu, hissettiği gibi olur. Zaten ölümden sonra da öyle olacak. Burada cehennemi gören orada Onu yaşayacak. Burada cenneti gören orada Onu yaşayacak.

 

Önce inanırız, sonra inandığımızı görürüz, sonra da gördüğümüzü yaşarız. İnanırsak sadece bir nefesin bile dünyanın bütün hazinelerine değişilmeyecek bir lütuf ve ikram olduğunu görürüz. İnanmazsak ta kırk yıllık sağlığı şükür vesilesi kılmayız da birkaç aylık acıyı nankörlük bahanesi yaparız. Bunca güzel renk, bunca güzel ses, bunca güzel koku varken, her şey ne kadar çirkin ve kötü deriz. Varlıktaki ve hayattaki onca sanat, onca acaiplik, onca güzellikten anlamsızlık çıkarırız. Tanrı bize güzellik ve ebediyet vaat eder, biz kendimizi çirkinliğe ve yokluğa layık görürüz.   

 

Ve hala mesaj bekleriz. Bana niye mesaj gelmiyor deriz. Yok canım, olsa mesaj gönderir deriz. Mesaj aldığını söyleyenler değil, almadığını söyleyenler hem kendilerine karşı hem de kendileri dışındaki her şeye karşı dürüst ve samimiyetten uzaktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
4 saat önce, Yeni Üye yazdı:

  

Ve hala mesaj bekleriz. Bana niye mesaj gelmiyor deriz. Yok canım, olsa mesaj gönderir deriz. Mesaj aldığını söyleyenler değil, almadığını söyleyenler hem kendilerine karşı hem de kendileri dışındaki her şeye karşı dürüst ve samimiyetten uzaktır.

 

Dostum bu buyuk bir yaftalama. bir inanan olarak inanmayanları yaftalamak zorundasın. bizler bir yerde hata yapmış,günah işlemiş veya art niyetli davranmış olmalıyız ki yüce tanrı bize imanı nasip etmiyor. bende öyle yaftalardım,birazda kendimi rahatlatmak ve inancımı korumak için tabiki.. ama şunu bilinki tüm iyi niyetim ve samimiyetimle anlamaya ve inanmaya çalıştım..sonuç malum:) sözün özü hatayı bizde aradığınız kadar inancınızın temeli kutsal metinlerde de arayınız lütfen..

 

not: forumdaşlar en çok size yazıyor. bu tabiki düşünceleriniz,samimiyetiniz ve tavrınızdan kaynaklı. teşekkürler . 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 2/5/2018 at 20:07, ŞüpheciTürk yazdı:

 

Senin kafanda her şey baş aşağı duruyor.

 

Her bir fizik kanunu dinleri, tanrıları alaşağı eden bir idam fermanıdır.

 

Bilim her zaman din zehrinin, tanrı safsatasının panzehiri olmuştur.

Tam olarak soylemek istedigim seyi anlamamissin. Dinler ve tanrılari gayet tabi analiz edilip yalanlanabilirler. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 saat önce, Yeni Üye yazdı:

Tanrının şiddet sahibi olmadığını iddia etmiyorum. Şiddetlidir. Tuzağı ve Azabı pek çetindir. Hastalık, ölüm her şey ondandır. Ama insanların yaptıkları kötülüklerin hesabı Ona yüklenemez. Hastalık konusunda şu örneği vermek istiyorum. Benim bir akrabam, kırk yıl normal bir ömür yaşadı. Ömrünün son bir kaç yılında kanser oldu. Son aylarda da morfin bantlarının bile geçiremediği dayanılmaz ağrıları vardı. Çok inledi ama şikayet etmedi. Çünkü kendi deyimiyle kırk yıl sağlık vermişken, biraz ağrı verdi diye şikayet mi edecekti. 

 

İnançların asıl etkisi inanan üzerindedir. Bizim hayatı his edişimizi, duyuşumuzu, algılayışımızı şekillendirirler. İnananlar ve inanmayanlar farklı dünyalarda yaşamazlar. Ama farklı görürler. Farklı duyarlar ve hissederler. Bir süre sonra da herkesin dünyası gördüğü, duyduğu, hissettiği gibi olur. Zaten ölümden sonra da öyle olacak. Burada cehennemi gören orada Onu yaşayacak. Burada cenneti gören orada Onu yaşayacak.

 

Önce inanırız, sonra inandığımızı görürüz, sonra da gördüğümüzü yaşarız. İnanırsak sadece bir nefesin bile dünyanın bütün hazinelerine değişilmeyecek bir lütuf ve ikram olduğunu görürüz. İnanmazsak ta kırk yıllık sağlığı şükür vesilesi kılmayız da birkaç aylık acıyı nankörlük bahanesi yaparız. Bunca güzel renk, bunca güzel ses, bunca güzel koku varken, her şey ne kadar çirkin ve kötü deriz. Varlıktaki ve hayattaki onca sanat, onca acaiplik, onca güzellikten anlamsızlık çıkarırız. Tanrı bize güzellik ve ebediyet vaat eder, biz kendimizi çirkinliğe ve yokluğa layık görürüz.   

 

Ve hala mesaj bekleriz. Bana niye mesaj gelmiyor deriz. Yok canım, olsa mesaj gönderir deriz. Mesaj aldığını söyleyenler değil, almadığını söyleyenler hem kendilerine karşı hem de kendileri dışındaki her şeye karşı dürüst ve samimiyetten uzaktır.

Muhterem;
Size somut örnekler vermeme rağmen, onları görmezden gelmeye yeğliyorsunuz.

"Benim Tanrı´m gıcıktır, umursamazdır, sadisttir, tarafgirdir." deme cesaretini gösteremiyorsunuz.
Halbuki bunlar günbegün cereyan eden olaylardır. Varsa șayet, bunların bir numaralı sorumlusudur.

 

Eğer ki birisinin 100 yașına kadar yașamasına izin veriyorsa ve bunu diğerlerine çok görüyorsa (mesela küçük yașta öldürülen ve tecavüze çocuklara), ben bu Tanrı´nın adaletinden șüphe ederim. "Vay efendim, bunlar otomatikman cennetlik." gibi fasa fisoyla gelmeyin. Yemezler.    

 

Arkadaș; bu mâlum Tanrı en basitinden insanları ikiye ayırmıștır, düșmanlık tohumunu ekmiștir, ötekileștirmiștir.

Ben kasti olarak sıkıntılı örnekler verdim ki, umulur ki bir nebze olsun samimi olarak sorgulamaya bașlarsınız.

 

Size verdiğim 1. örneği boșuna vermedim, çünkü kendi kız kardeșim zihinsel engelli olarak doğdu.

Yani ömür boyu bizlere ve bașkasına muhtaç olarak, ölene kadar yașayacak.

Öyle bahsettiğiniz gibi birkaç aylık bir zulüm degil. Böyle bir yașamı düșmanıma bile layık görmem.

Adalet bunun neresinde, muhterem ?

 

Hasılı bana dürüstlükten, samimiyetten bahsetmeyin, çünkü bayağı yavan kaçıyor.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dinlerin saçmalığını anlayınca Tanrı’ların bir hayal ürününden başka bi şey olmadığını anlarsın.. benim evrimi kabul etmemle başladı 300 bin yıllık(Fas’ta bulunan insan fosili belki daha fazla)  1400 yıllık kitap  bunu açıklamıyor birde mitolojiyi bilimsel perspektifle okuyunca kemikleşiyor:)

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, kavak yazdı:

 

Ben kasti olarak sıkıntılı örnekler verdim ki, umulur ki bir nebze olsun samimi olarak sorgulamaya bașlarsınız.

 

 

aklın bildiğini,kalbin hissettiğini inkar etmek veya hissetmediğini söylemektir samimiyetsizlik. ama inanç öyle bir şeydir ki bazı şeyler içten içe dile gelsede dışarı çıkmalarını engeller. bu inanca özel karmaşık bişi.  inanan kişi inandığı dışında bir şeyi görmek istemez. ama bu görmediği anlamına da gelmez.

tarihinde Burakey tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
56 dakika önce, Scapula1903 yazdı:

Dinlerin saçmalığını anlayınca Tanrı’ların bir hayal ürününden başka bi şey olmadığını anlarsın.. benim evrimi kabul etmemle başladı 300 bin yıllık(Fas’ta bulunan insan fosili belki daha fazla)  1400 yıllık kitap  bunu açıklamıyor birde mitolojiyi bilimsel perspektifle okuyunca kemikleşiyor:)

 

Tanrı yok demek için fosili mi bekliyordun? peygambere inanmıyorsun da çürümüş fosile mi inanıyorsun?

 

o fosile selam söyle. bir de 300 bin yıldır, yatıyorsun, kalk artık diril, deyiver. ya da evrimciymişsin sen uyandırıver, fosil putunu..

Link to post
Sitelerde Paylaş
23 dakika önce, FETİH yazdı:

 

peygambere inanmıyorsun da çürümüş fosile mi inanıyorsun?

 

 

İyi de, muhterem.

Nerede bu sözde elçinin fosili ?

Yanılmıyorsam, nerede yattığı biliniyor.

Var mı, Sizin diyarda bunu bilimsel araștıracak bir babayiğit ? :D

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
28 dakika önce, FETİH yazdı:

 

Tanrı yok demek için fosili mi bekliyordun? peygambere inanmıyorsun da çürümüş fosile mi inanıyorsun?

 

o fosile selam söyle. bir de 300 bin yıldır, yatıyorsun, kalk artık diril, deyiver. ya da evrimciymişsin sen uyandırıver, fosil putunu..

Höh! Peki sana tersten bir soru sorayım kuranda veyahut incilde tevratta dünyanın 4,5 milyar yıllık tarihi yazıyor mu? Homo sapiens in   300 bin yıl önce fasta yaşadığını ? :)

tarihinde Scapula1903 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
1 dakika önce, Scapula1903 yazdı:

Höh! Peki sana tersten bir soru sorayım kuranda veyahut incilde Tevrat’ta dünyanın 4,5 milyar yıllık tarihi yazıyor mu? Homo sapiens in   300 bin yıl önce fasta yaşadığını ?

 

yahu sen ne diyorsun. tevratta sennin yaşadığın da yazılı değil. ee şimdi tevratı mı yalanlıyalım, seni mi? böyle iş mi olur?

 

kutsal kitapta her şey yazar diye bir kural mı var?

 

4,5 milyar yıl evrenin saatidir. şimdi mesela saat soran yoksa neden saati söylesin. kaldı ki saatin ne önemi var. sen iman et. saati ne yapacaksın.

Link to post
Sitelerde Paylaş
17 dakika önce, FETİH yazdı:

 

yahu sen ne diyorsun. tevratta sennin yaşadığın da yazılı değil. ee şimdi tevratı mı yalanlıyalım, seni mi? böyle iş mi olur?

 

kutsal kitapta her şey yazar diye bir kural mı var?

 

4,5 milyar yıl evrenin saatidir. şimdi mesela saat soran yoksa neden saati söylesin. kaldı ki saatin ne önemi var. sen iman et. saati ne yapacaksın.

Burada çelişkiye düşmüyor musun? Sana göre tanrı herşeyi bilen değil mi? Eee 4,5 milyar yıl dünyanın yaşı.. kutsal kitabında 6 günde yerler gökleri yaratan değil mi? Çelişkinin alası bu!

 

 

Andolsun ki biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattık, Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı.

 

Görüyor musun ?

tarihinde Scapula1903 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...