Jump to content

Liberaller, Ellerinden Gelse Atatürk'ü Tarihten Silecek.


Recommended Posts

Drekinci, yanlız bu iddian modern ekonomi biliminde olan birşey değil: "Halbuki fabrikada üretilen metalar üzerinden sağlanan kar tamamen çalışanların emeğinin karşılığıdır. (patronun aldığı maaş da dahil)" Ve gene demişsin: "Aslında pazarlarda satılan üretilmiş meta üzerindeki emektir."

Ama ekonomide üretim faktörleri arasında sadece emek yok. Sermaye ve toprak da var. Ve modern ekonomistler girşimciliği ve "insan sermayesini" de ekliyor. Sonuçta tek girdi emek değil ki çıktı sadece emeğin ürünü olsun.

Şimdi hemen bana yapılştıracaksın tekerlemeyi. "Sermaye birikmiş emektir" diye. Ama bunun ispatı nedir? Bu sadece Marx'ın desteksiz ortaya attığı, gerekçelendiremedği bir iddia. Niye kabul edelim?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 269
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Bir de biz "liboşlara" burda sapık diyorlar. Bir de gelip bu yukardaki yazıyı bir okusunlar. Baksınlar nasıl bir ilerici/aydınlanmacı zihniyet var solcuların saflarında.Hümanist tavırlar takınmaya gerek yok!! Bakın genç kardeşimiz ne kadar güzel anlatıyor bize olayların nasıl olması gerektiğini."Özgürlük ve demokrasi" diyor şiddet yapmadan, despotluk ve jakobenlik yapmadan gelmezmiş.Tabi bu arkadaşın "özgürlük ve demokrasi" kavramlarından ne anladığı tam belli değil. Bizim anladığımızdan farklı şeyler anlıyor olabilir. Mesela Amerikan vatandaşını, Kuzey Kore vatandaşından daha az özgür, İngiltere'yi Küba'dan daha az demokratik buluyor olabilir.Ama her ne düşünüyorsa bile burda göze çarpan Stalinci zihniyete sahip insanların burda söyledikleri laflardan (mesela daha önce Freddie'ninkiler gibi), Atatürk'ün ülkeye "aydınlanma" getirmesi için mecburen despotluk yapması, muhalefeti ve farklı fikirleri ezmesi gerekiyor. Bunda "yanlış birşey yok". Hatta bu arkadaşların standartlarına göre az bile yapılmış. Onlar olsa daha ileri giderlerdi.Peki despotluk yapıp arkasında da tek parti rejimi ve kendini halkın iktidarı üstünde gören bir ordu bırakarak nasıl demokrasi ve özgürlük gelmiş oluyor tam olarak?Atatürk özgürlük ve demokrasi getirememiş ki, The Economist'in 2008 Demokrasi Endexinde 10 üzerinden 5.69 puanla 87. sıradayız. Bu çok partili hale geçmiş, son yıllarda birkaç AB reformu yapmış halimiz olmasına rağmen.http://en.wikipedia.org/wiki/Democracy_Index#2008_rankingFreedie, SadeceAteist, Faithnomore gibi arkadaşların beğendiği Kuzey Kore ise 0.86 puanla listede son sırada.Sınır Tanımayan Gazeteciler kuruluşunun yaptığı Dünya Basın Özgürlüğü Endexinde ise bakın Kuzey Kore'niz nerde:http://en.wikipedia.org/wiki/Press_Freedom_IndexTabiki sondan bir üstte. Güzel, özgür, demokratik Türkiye'miz ise 122. sırada. Yakışıklı katizmatik "devrimci" Che'nin güzel ülkesi de sırada sondan altıncı; 170. sırada. Ne kadar güzel bir ülke.Freedom House kuruluşunun yaptığı Dünyada Özgürlük Raporuna bakalım. Bu rapordaki not sistemine göre 1 en özgür, 7 ise en az özgür anlamına geliyor.http://en.wikipedia.org/wiki/Freedom_in_the_World_%28report%29Bu listede Türkiye politik haklarda (PR) 3 puan, sivil özgürlüklerde (CL) de 3 puan almış. "Kısmen özgür" olarak nitelenmiş. Dikkat ederseniz beraber sıralandığı Avrupa ülkelerinin notları her iki kategori için de 1 puan.Tahmn edeceğimiz gibi ise forumumuzda takılan bu siyaset dehası genç kardeşlerimizin ideal ülke olarak bize gösterdiği Kuzey Kore ise hem politik haklarda hem de sivil özgürlüklerde en az özgür manasına gelen 7 puan almış.Heritage Foundation ve Wall Street Journal işbirliğiyle hazırlanan Ekonomik Özgürlük Endexine bakalım şimdi de:http://www.heritage.org/index/ranking.aspxTürkiye 100 üzerinden 61.6 puan alarak 75. sırada.Kuzey Kore'nin nerden olduğunu tahmin edelim?Ewet iyi bildiniz. 2.0 puanla 179. ve son sırada.Son olarak ülkelerin refah ve zenginlik endexlerine bakalım.Alım gücüne göre kişi başına düşen milli hasıla listesi:http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_countries_by_GDP_%28PPP%29_per_capitaKuzey Kore CIA listesinde 1800 dolar ile 155. sırada. Türkiye ise IMF listesinde 65, World Bank listesinde 51, CIA listesinde 72. sırada.Legatum Institute tarafından hazırlanan Refah Endexinde ise Türkiye 69. sırada:http://www.prosperity.com/rankings.aspxKuzey Kore ise nedense bu listede yok. Ama olsa bile nerede olacağını tahmin edebiliyoruz.Bu listelere bakarken göze çarpan iki olay var bence. Birincisi forumumuzun genç, ateşli, "devrimci", jakoben zihniyet sahibi arkadaşlarımızın sandığının aksine despotluk ve jakobenlikle "aydınlanmayı" ve onların anladığı çarpık anlamıyla "demokrasi ve özgürlüğü" halka zorla dayatmakla birşey kazanılmıyor. Gerçek anlamda demokrasi ve özgürlük sağlanmıyor, ve ülke refah da bulmuyor.Bence ikinci göze çarpan olay ise ekonomik özgürlükle sivil özgürlüklerin ve demokrasinin ne kadar elele gittiğidir. Bunu da "kapitalizm" düşmanları bir dikkate alsın.

Yahu Ludwig, şu yazdıklarına cevap versem ne vermesem ne? Bana karşı söylediğin herhangi bir fikir göremedim. Yine her zamanki gibi, yok Stalin şöyleydi, yok Kore böyle, Küba diktatör gibi tekerlemeleri önüme getirmişsin.

Ahan da siz böylesiniz demenin kıstaslarını da bu tekerlemelere dayandırmışsın. Yazık...

Oysa ki dediklerim gayet açıktı ve netti. Tarihsel olaylardan ve şu anda görünen Batı Medeniyeti'nin bu hallere gelme süreçlerinden bahsetmiştim. Yani demokratik devrimlerden.

Burada demokratik devrimler nasıl olmuşturu mu tartışacağız şimdi? İngiliz ve Fransız devrimlerini mi anlatacağız? Feodallere karşı mücadelelerinden, kralın kellesini uçurmalarından mı söz edeceğiz? Burjuvazinin jakoben tavrının yanlışlığından/doğruluğundan mı?

Bahsetmek için tabi ilk önce demogoji yapmadan kaçınmak gerekiyor ludwig yoldaş. Olmuyor böyle, senin kapasiten daha yükseklerde olması gerekir. Şu anda Batı'daki demokratik rejimleri doğuran demokratik devrimlerin feodalizme karşı mücadelelerini görmezden gelmek sana yakışmıyor. Görmezden geliyorsan, kapitalizmin her hangi bir kazanımını savunmak da yakışmıyor. Karar vereceksin ilk önce neyi savunacağına.

Küba, Kore, Stalin tekerlemelerinin ise cevaplanmaya değecek bir yönü yok. Zira, hem konusu değil hem de saçma argümanlar devam ediyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili ludwig sermaye birikmiş emek değil de nedir? Marks desteksiz atmamış, Kapitali ile, manifestosu ile göstermiştir de. Üstelik sana da örnekleriyle gösterdik, anlamamakta israr ediyorsun.

Hani bir insan tek başına çalışarak bir fabrika kurabilecek kadar birikim sağlayabilirse, sahibinin emeğinin birikmişidir diyelim. Ama öyle değil maalesef. Zaten işçi çalıştırmadan biriktirebilse kim itiraz eder, kim hak iddia eder ki. Kendi pişirmiş kendi yiyor.

İşçi çalıştırmadan da bir insan üretim yapabilir ve bu üretimden kazandığının tümü kendi emeğinin karşılığıdır. Ama ne zaman ki kendi hesabına işçi çalıştırmaya başlıyor o zaman sömürü ortaya çıkıyor.

Her çalışanın kar'a eşit şekilde ortak olması da sömürü mekanizmasını ortadan kaldırır. Çünkü üründeki emek ortaktır, kar da ortak olmalıdır. Böyle olunca 100 kişi boğaz tokluğuna çalışıp bir kişi sermaye biriktiremez. Herkesin birikimi eşit seviyede yükselir. İhtiyaç ve tüketim fazlası birikimlerini özgür iradeleriyle yeni yatırımlara yönlendirip yeni üretim araçlarına ortak olabilirler. Ve topyekün kalkınma sağlanabilir.

Üretimde sermaye önemli bir girdidir. Ama sermaye kapitalist ekonomide bir tür zoka dır. Bir tür çaresizlikte başvurulan iş kapısıdır. Üstelik sermayenin özeline karşıyız zaten. Yoksa toplumsal sermaye, kamu mülkiyeti sömürü mekanizmasını azaltmanın ve giderek ortadan kaldırmanın bir yoludur. Hatta kamu sermayesi ile özel sermayenin rekabetini de destekleriz. Kamu sermayesi kamu için kamu yararına üretim ve rekabet yapsın, özel mülkiyet te kendi yararına. Eğer, iktidarlar ve devlet Özel sermayenin yönlendirmesine ve çıkarlarına çalışmazsa, zaten herkes, tüm çalışanlar, kamu mülkiyetinin özel mülkiyetten daha yararlı olduğunu görebilir. Kamu sermayesi kamu yararına çalışır, özel sermaye özel kar için.

Zaten uzun süreli örgütlü ve kararlı mücadeleler ile işçi ve emekçiler iktidar ve devlet yönlendirmelerine ağırlıklarını koymaya başladıklarından itibaren, kapitalistler devleti ekonomiden uzaklaştırmak istemeğe başladılar. Kamu İtisadi Teşekküllerini (kamunun elindeki sermayeyi) özelleştirmeye, özel sermayeye peşkeş çekmeye başladılar. İktidarlar ve devlet, işçi ve emekçilerin çıkarlarını gözetmeye başladıkça kapitalist liberaller homurdanmaya başladılar. Kendilerine çalışan devlet tu kaka olmaya başladı. Sizlerdeki siyasi iktidar ve devlete karşı soğukluk bu nedenledir. Devleti ekonomiden arındırıp, yalnız ekonomi patronlarının bekçisi olmasını ister oldular. Son zamanlardaki ordu düşmanlığı benzer bir korkunun ifadesidir. Ordunun sağı solu belli olmaz, şimdiye kadar hep sağdan vurdu, bakarsınız bu kez soldan vurur. Ama korkmayın İşçi ve emekçilerin örgütlü gücüne dayanmayan ordu darbeleri başarısızlığa mahkumdur. Bir çok sosyalist akım önceki darbelerde hep umutlandılar, ama ordu hep sol gösterip sağ vurdu. Ve artık iyice biliniyor ki ordunun en iyi yönetimi, sivil en kötü yönetimden iyidir.

Ordu kendi üstüne vazife olan şeyi yapsın o kadar.

Konu konuyu açıyor. Zaten her şey birbiri ile bağıntılı.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili ludwig sermaye birikmiş emek değil de nedir? Marks desteksiz atmamış, Kapitali ile, manifestosu ile göstermiştir de. Üstelik sana da örnekleriyle gösterdik, anlamamakta israr ediyorsun.

..

Öyle diyorsun ama ben okuduğum bir ekonomist Marx bunu ortaya atıyor ama delil öne sürmüyor diyor.

Keza modern ekonomi biliminde "sermaye birikmiş emektir" diye bir olay yok. Bu sadece Marxist ekonomide var.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Ludwig bırakınız markist ekonomiyi, modern ekonomiyi. Yeryüzünde insan eli ile ortaya çıkarılmış, yapılmış yaratılmış her şey insan kafa ve kol emeğinin ürünüdür. Bizden önce yeryüzündeki doğa ve tabiat varlıklarının, yeraltı ve yerüstü doğal zenginliklerin de sahibi hiçkimse olamaz. Bu dünyaya gözünü açmış herkesindir. Kaldıki bu ekonomik değerler de ham haldedir. İşlenmesi, emek verilerek işe yarar hale getirilmesi gerekir. Bunları da insan kafa ve kol emeği yapıyor.

Mesele hem bu doğal kaynaklara, hem insan kaynaklarına birtakım insanların çöreklenmesindedir.

Modern ekonomi, insan kafa ve kol emeğini dışlayınca mı modern oluyor.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Drekinci, yanlız bu iddian modern ekonomi biliminde olan birşey değil: "Halbuki fabrikada üretilen metalar üzerinden sağlanan kar tamamen çalışanların emeğinin karşılığıdır. (patronun aldığı maaş da dahil)" Ve gene demişsin: "Aslında pazarlarda satılan üretilmiş meta üzerindeki emektir."

Ama ekonomide üretim faktörleri arasında sadece emek yok. Sermaye ve toprak da var. Ve modern ekonomistler girşimciliği ve "insan sermayesini" de ekliyor. Sonuçta tek girdi emek değil ki çıktı sadece emeğin ürünü olsun.

Şimdi hemen bana yapılştıracaksın tekerlemeyi. "Sermaye birikmiş emektir" diye. Ama bunun ispatı nedir? Bu sadece Marx'ın desteksiz ortaya attığı, gerekçelendiremedği bir iddia. Niye kabul edelim?

Modern Ekonomi dediğin şey tekil bir şey midir? kendi içinde bile pek çok anlaşılamayan noktaları olan bir konu ayrıca Modern Ekonomi dediğin şey Kapitalizmi ve yasalarını kabul edip ele alan bir mantığa sahiptir yani Burjuva İktisadıdır..

>>Ama ekonomide üretim faktörleri arasında sadece emek yok. Sermaye ve toprak da var. Ve modern ekonomistler girşimciliği ve "insan sermayesini" de ekliyor. Sonuçta tek girdi emek değil ki çıktı sadece emeğin ürünü olsun.

Marx, ilkel sermaye birikimi açıklamış zaten peki senin pek modern muhterem ekonomistlerin nasıl açıklıyorlar sermayeyi? NEreden gelmiş bu sermaye birikimi? yoksa sen bakkaldı sonra gitti fabrikatör oldu hikayeleriyle mi avunuyorsun..

Kapitalizmin kanlı tarihi Afrika'daki kölelerden başlar Chicago'da ezilen İşçilere oradan 29 bunalımında ölen milyonlarca insana kadar uzanır arada Şili'de darbeyle gelen Pinochet'in ekonomi danışmamı Friedman ve sefalete sürüklediği bir ekonomiye kadar gider..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Modern Ekonomi dediğin şey tekil bir şey midir? kendi içinde bile pek çok anlaşılamayan noktaları olan bir konu ayrıca Modern Ekonomi dediğin şey Kapitalizmi ve yasalarını kabul edip ele alan bir mantığa sahiptir yani Burjuva İktisadıdır..

Hahahah. Evrim de burjuva bilimi, onu da reddetsenize?

Ekonomi biliminde tartışılan noktalar var, ama emek değermiş artık değermiş merkezi planlamaymış bunlar ciddiye alınan şeyler değil. Bilim size karşı, hiç ağlaşmayın.

Kapitalizmin kanlı tarihi Afrika'daki kölelerden başlar Chicago'da ezilen İşçilere oradan 29 bunalımında ölen milyonlarca insana kadar uzanır arada Şili'de darbeyle gelen Pinochet'in ekonomi danışmamı Friedman ve sefalete sürüklediği bir ekonomiye kadar gider..

Kölelik, sömürgecilik kapitalizme önceki sistemlerden miras kaldı, kapitalizmde terk edildi. 29 bunalımını kapitalizm değil, devletçilik yarattı. Sovyetler'de 30ların başında Büyük Bunalım döneminde Avrupa ve ABDde ölenden fazla insan açlıktan öldü. Friedman da Pinochet yönetimin ekonomi danışmanı falan değildi. Allende Şili ekonomisini batırmıştı. Şili ekonomisi de şu anda Latin Amerika'nın en gelişmiş ekonomisi, bunu da liberal reformlara borçlu. Öğren bunları bak.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Faithnomore.

Eğer ki modern ekonomi "burjuva ekonomisi" ise yani yanlıysa ve objektif değilse, o zaman Marxism'in de objektif olduğunu sorgulayalım.

Marx demiyor mu bütün fikirler sınıfsal önyargıların ürünüdür diye?

O zaman Marx kendisi nasıl objektif olabiliyor?

Madem herkes yanlı ve önyargılı ise, Marx hazretleri nasıl bu kaidenin üstüne çıkabiliyor?

Onun ekonomisi de kapitalizme kasten bok atıyor o zaman. Objektif değil. Keza daha ekonomi etüt etmeye başlamadan sosyalist davaya baş koymuş olduğunu biliyoruxz.

Ve işin bir diğer ilginç yanı da, böyle bir "kimse objektif olamaz" kaidesinin kendisi nasıl kendi kuralının üstüne yükselip böyle iddialarda bulunabiliyor?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hahahah. Evrim de burjuva bilimi, onu da reddetsenize?

Ekonomi biliminde tartışılan noktalar var, ama emek değermiş artık değermiş merkezi planlamaymış bunlar ciddiye alınan şeyler değil. Bilim size karşı, hiç ağlaşmayın.

Kölelik, sömürgecilik kapitalizme önceki sistemlerden miras kaldı, kapitalizmde terk edildi. 29 bunalımını kapitalizm değil, devletçilik yarattı. Sovyetler'de 30ların başında Büyük Bunalım döneminde Avrupa ve ABDde ölenden fazla insan açlıktan öldü. Friedman da Pinochet yönetimin ekonomi danışmanı falan değildi. Allende Şili ekonomisini batırmıştı. Şili ekonomisi de şu anda Latin Amerika'nın en gelişmiş ekonomisi, bunu da liberal reformlara borçlu. Öğren bunları bak.

LA yavrum yazmayayım yazmayayım diyorum ama beni çıldırtıyorsunuz.

Hadi şu Ludwig'i anladık, beton kafa. Sen nasıl bu hataya düşüyorsun.

Emek değer teorisi bilimsel değilmişmiş, bilim emek değer teorisine karşıymışmış, kim öğretiyor yavrum size bunları!

Adam smith-Ricardo bu bilimin kurucularıdır ve adamlar emek-değer teorisine bağlıdır.

Artı değer kuramı, değer yasası, yani emek değer teorisinin bir cüz'ü değildir. Sizin savunduğunuz subjektif değer cari olsa dahi artı-değer yasası veya sömürüsü geçerli olabilir. Vardır yoktur ayrı tartışma (bal gibi vardır da ayrı mesele) ama birinin varlığı diğerini dışlamaz.

Bugün üniversitlerde hiç emek-değerci iktisatçı kalmamış gibi cahil cahil konuşmuyor musunuz kanser ediyorsunuz adamı.

Bilmeyenler de yumurtladığınız bu herzeleri yiyecek yani!

Link to post
Sitelerde Paylaş

LA yavrum yazmayayım yazmayayım diyorum ama beni çıldırtıyorsunuz.

Hadi şu Ludwig'i anladık, beton kafa. Sen nasıl bu hataya düşüyorsun.

Emek değer teorisi bilimsel değilmişmiş, bilim emek değer teorisine karşıymışmış, kim öğretiyor yavrum size bunları!

Adam smith-Ricardo bu bilimin kurucularıdır ve adamlar emek-değer teorisine bağlıdır.

Artı değer kuramı, değer yasası, yani emek değer teorisinin bir cüz'ü değildir. Sizin savunduğunuz subjektif değer cari olsa dahi artı-değer yasası veya sömürüsü geçerli olabilir. Vardır yoktur ayrı tartışma (bal gibi vardır da ayrı mesele) ama birinin varlığı diğerini dışlamaz.

Bugün üniversitlerde hiç emek-değerci iktisatçı kalmamış gibi cahil cahil konuşmuyor musunuz kanser ediyorsunuz adamı.

Bilmeyenler de yumurtladığınız bu herzeleri yiyecek yani!

Sen bu iddiayı daha önce de kaç kere tekrarladın. Yani artı-değerle emek-değer teorsinin bir bağlantısı olmadığını.

Ama ben ne kadar kaynaktan okuduysam hep senin dediğinin tersini söylüyor.

Bilmiyorum doktoralı insanlara mı inanayım, sen gibi sadece 4 yıl iktisat okumuş birine mi.

Ayrıca Adam Smith ve Ricardo bilimin kurucusu diye onların yanlışları düzeltilemez mi? Yanlış düşünüyorsun.

Newton da modern fiziğin kurucusu ama Einstein ve Quantum'la Newton'u aştık öyle değil mi?

tarihinde ludwig tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Fuzuli açıklasın: Madem ki emek-değer teorisi marjinal teoriye yerini bıraktığında artı-değer denilen "sömürü" teorisine birşey olmuyor, o zaman ne diye modern ekonomide yok bu olay? Gayet basit bir soru.

Sen de kalkıp modern ekonomistleri taraflı olmakla, burjuva çıkarları için yalan söylemekle, gerçeğin üstünü örtmekle, komplo yapmakla suçlamıycaksın ya?

Harun Yahya modern biyologlara komplocu diyor. Siz de modern ekonomistlere. Bir de "ilerici" ve "bilimselsiniz" ya...

tarihinde ludwig tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

LA yavrum yazmayayım yazmayayım diyorum ama beni çıldırtıyorsunuz.

Hadi şu Ludwig'i anladık, beton kafa. Sen nasıl bu hataya düşüyorsun.

Emek değer teorisi bilimsel değilmişmiş, bilim emek değer teorisine karşıymışmış, kim öğretiyor yavrum size bunları!

Adam smith-Ricardo bu bilimin kurucularıdır ve adamlar emek-değer teorisine bağlıdır.

Artı değer kuramı, değer yasası, yani emek değer teorisinin bir cüz'ü değildir. Sizin savunduğunuz subjektif değer cari olsa dahi artı-değer yasası veya sömürüsü geçerli olabilir. Vardır yoktur ayrı tartışma (bal gibi vardır da ayrı mesele) ama birinin varlığı diğerini dışlamaz.

Bugün üniversitlerde hiç emek-değerci iktisatçı kalmamış gibi cahil cahil konuşmuyor musunuz kanser ediyorsunuz adamı.

Bilmeyenler de yumurtladığınız bu herzeleri yiyecek yani!

Ciğerim,

Smith ve Ricardo gibi klasik ekonomistlerin de bu emek değer teorisini kabul ettiklerini elbette biliyorum, o isimleri forumda aratırsan bunu forumda defalarca dile getirdiğimi görürsün. O dönem kabul edilen teori oydu, Marx da onu kabul etti, ama Marx Kapital'in ikinci cildini yayınlamadan Avusturya ekolü ekonomistleri bu emek değer teorisini 1870lerde yanlışladılar, ekonomi tarihinde Marginal Revolution denen hadise yaşandı. Ludwig'in bu konuda verdiği Einstein-Newton örneği gayet yerinde.

Artı-değer teorisi ile emek-değer teorisi de birbirlerine göbekten bağlı teoriler; bir malın değerinin tek kaynağının işçilerin emeği olduğu düşüncesi olmadan, emek değer teorisine dayanan matematiksel hesaplar falan olmadan sömürü argümanının altındaki tüm temel kayıp gidiyor. Bir malın değeri verilen emek ile değil piyasa koşullarında oluşan fiyatı ile belirleniyorsa, kimin ne kadar hak ettiğini vs. nasıl hesaplayacaksınız söyleyin, ona göre bakarız sömürü var mı yok mu.

Emek-değerci iktisatçı olabilir tabi üniversitelerde, hala çevrede yaratılışçı akademisyenler(!) falan da dolaşıyor, aslında uğraşsak Lamarckçı bile buluruz belki, ama bu ne ifade eder?!

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu adamlar diyor ki "biz işçinin emeğinin ne kadar ettiğini objektif olarak hesaplayabiliyoruz". Nasıl? Emek-değer teorisinin varsayımlarına göre bir işçinin emeğinin değeri o işçiyi "üretmek" için yani bir gün boyunca bunun yemesi içmesi barınması vs ihtiyaçlarının değerine göre bilinirmiş.

Peki bunların değerini nasıl biliyorsun? Gene o mallara harcanmış emeğin miktarı kadar. Peki o emeğin değeri nedir? Başa dönüyoruz.

Olay tamamen döngüsel.

İkinci olarak bu adamlar zaten girişimcinin hakkını, sermaye sahibinin faizini falan hak görümüyor ki daha baştan. Zaten daha baştan bunlar demiyor mu "ne kadar zenginlik varsa hepsi işçi tarafından üretilmiştir" diye? Ondan sonra da diyorlar ki "bak girişimci ve sermayedar para kazanıyor, ama tüm zenginlik işçinin üretimi ve onun hakkıdır, demekki bunlar işçinin hakkını aldılar!!"

Ama gördüğün gibi ispat etmedikleri bir varsayım üzerine birşeyler bina edip kendi kendilerine heyecanlanıyorlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yeryüzünde insan eli ile ortaya çıkarılmış, yapılmış yaratılmış her şey insan kafa ve kol emeğinin ürünüdür.

Bu yaklaşım objektif bir yaklaşımdır. Ve doğrudur.

Kapitalist birikmiş sermayesinin kendi kafa ve kol emeğinin ürünü olduğunu savunur. Kar'ını da yine bu sermaye sayesinde kendi hak edişi sayar.

Görüldüğü gibi kapitalist te sermayesinin emek ürünü olduğunu ve bu emeğin kendi emeği olduğu bilir ve bunun üzerinden savunma yapar.

Emeğin değeri ise ürün satıldıktan sonra ortaya çıkar. Ürün satılmadan saptanan emek değeri bazan kapitalisti yanıltır ve zarara sokar. Ama çoğunlukla işçi emeğini ucuza pazarlamış olur. Ki bundan dolayi kapitalist kar eder.

Bir başka kriter. İşçi çalıştırmadan sağlanabilecek kar'dır. Eğer patronların karları işçi emeğinden kaynaklanmıyorsa! İşçi çalıştırma gereği neden ortaya çıkıyor? Çalıştırmadan da aynı karı sağlasınlar da görelim.

Özetle ekonomiden emeği soyutlarsanız, elinizde bir şey kalır ama ne olduğunu söylemeyeyim. Onu da siz bulun. :lol:

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Drekinci, peki olayı analiz ederken hiç risk alma, şimdiki faydalanmayı öteye bırakma, innovasyon ve üretim organizayonu gibi olgulardan niye bahsetmiyorsun? Bu kadar basit mi olay? "Kafa kol emeği" gibi muğlak bir laf olayı açıklamaya yetiyor mu?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Ludwig risk alma kumarda olur. Ortaya bir değer koyarsın, başkaları da koyar. Sonra kumarın sonucuna bakılır. Kuralın sonucuna göre birileri kazanır, birileri kaybeder. Kapitalist ekonomide işçiye ücret biçilirken her iki taraf için de risk sözkonusudur. Buna yukarıda değinmiştim. Piyasadeki raiçi bilmeden, işçiye fazla ücret vermişsen zarar edersin. Ama piyasanın nabzını da kapitalistler ellerinde tuttukları zaman (ki zaten piyasa böyle bir şeydir. Kapitalist arzı istediği gibi "talepden daha az olarak" kısabilir ve böylece fiyat mekanizmaları da kapitalistin eline ve inisiyatifine geçmiş olur. Risk ancak piyasayı etkileyemeyen küçük sermaye grupları için sözkonusudur ki zaten bunlar sürekli iflas eder ve etmektedir.

İnovasyon sayesinde emeğin verimliliği artar. Bu verimlilik emeğe yansımayınca yine kapitalistin kasasında birikir. Emeğin verimliliğini artırmak ta patrona ve patronluğa özgü bir yetenek değildir.

Aynı şekilde; üretim organizasyonu sermayeden bağımsız bir iştir. ağırlıklı olarak kafa emeğidir ve bir parasal karşılığı vardır.

Üretim organizasyonunu patronun kendisi yapabildiği gibi yetenekli birine de yaptırır ve ücretini öder. Üretim organizasyonu patronlara has, yalnız onların yapabileceği bir iş değildir. Ki bu nedenle sermaye biriktirmiş olsun.

Üretim organizasyonu denilen şey; zaten kapitalist ekonomide işçiyi sömürebilme yeteneğidir. İşçinin emeğinden fazla ürün alıp az ücret vermek anlamı da taşır.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Peki işçi ücretinin de bir piyasası yok mu? Patron kendi kafasına göre işçiye ücret biçebilir mi?

Ve işçinin ve girişimcinin meslekleri arasındaki temel farkın birisinin riskli bir iş yapması, diğerinin sabit ücret alması değil mi?

Kendin demiyor musun pek çok insan iflas ediyor diye?

Bu adamlar da zaman harcıyor. O zamanda daha güvenli bir iş tutabilirdi. Mesela o da bir işçi olabilirdi. O zaman harcadığı zaman karşılığında eline birşey geçmemesi gibi bir risk almamış olurdu.

Bu adam zarar ve iflas ederse kimse buna "vah zavallı, sömürüldü, onun hakkını işçi aldı" falan demez. Herkes der ki "bak kendi eliyle risk aldı, ve kaybetti, haketti" der. O zaman bu adam eğer girdiği işte zarar değil, kar ederse niye diyelim "bak işçiyi sömürdü, o yüzden elinde para var"? Niye bunun için de demiyelim "walla, adam risk aldı, kazandı, haketti."

Ve burda kazanan sadece girişimci değil, aynı zamanda sermaye sahibi de kazanıyor. Sen "şimdiki faydalanmayı öteye bırakma" dediğim şeye hiç dokunmadın. Bu demektir ki şu an faydalanabileceğim bir şeyimden şimdilik feragat ediyorum, ve gelecekte daha fazla bir faydaya razı olup da bunu yapıyorum. Bunun ismi faizdir.

Sermayedar ortaya parasını koyuyor, ve girişimci bunla bir üretimhane kuruyor. Müdür de bunu işletiyor. Burda üçü aynı kişi de olabilir. Ama hepsinin ayrı ayrı kazancı vardır. Ve hepsinin kazancı da haklı bir kazanç.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ve ekliyeyim Drekinci..

İnsanın zarar etmesi de şöyle oluyor. Aklıma gelen iki örneği vereyim.

Mesela bu adam diyor ki "ya aklıma süper bir fikir geldi, tahtadan tuvalet fırçası üretecem, çok şık duracağı için herkes alacak, zengin olacam" diye dşünüyor.

Biryerden borç alıp, ya da kendi birkimini kullanıp bu dediği şeyi üretmek için bir yer kuruyor. Malı üretiyor ve bir iki satıyor. İnsanlar bakıyor ki, bu tahta su çekiyor ve kokuyor (mesela). Ve bunun bu yeni fikri tutmuyor. Bunun malı elinde kalıyor. İşçiler her ay maaşını aldı ve gitti. Ama bu elinde mallarla kaldı, ve işletmesinin kapısını kapattı. Girişimi fiyasko oldu.

Veya sen CRT (tüplü) bilgisayar monitörü üretiyorsun. İşler iyi gidiyor. Ama başka bir girişimci LCD ekranı icat ediyor ve piyasaya sürüyor. Herkes LCD almaya başlıyor. Senin CRT'lerin satışı gitgide düşüyor. Artık zararına satmaya başlıyorsun. Belki sonunda iflas ediyorsun.

Bu adamlar harcadıkları zaman ve emeği sabit ücretli bir işe de harcıyabilirlerdi. Peki bu riski niye alsın? Eğer ki büyük ya da en azından sabit ücretten fazla kazanma gibi bir ihtimal yoksa ne diye kimse yeni bir üretimhane kurma, yeni bir üretim tekniği ya da metotu deneme, yeni bir ürün dizayn etme ve üretme, piyasada kendine bir yer açmaya çalışma olaylarına girişsin? Herkes o zaman sabit iş arar. Millet aptal mı ki sabit ücret kadar kazandıracak riskli işe girişsin? Hem de sabit ücretli işte ne yapacağın sana söyleniyor. Ama girişimcinin bir vizyon ortaya koyup yeni bir şey ortaya koyması gerekiyor. Niye uğraşsın ki kimse?

Ve eğer sermaye sahibi bugün verdiği borç parayı 1 yıl sonra aynı miktar olarak (enflasyona ayarlanmış olsa bile) geri alacaksa ne diye borç versin ki? Aptal mı? Kazancı yoksa ne diye parasını kendi kullanmak yerine millete versin?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Ludwig risk alma kumarda olur.

Hayatta yaptığımız her harekette büyük ya da küçük riskler var. Her evden çıktığında araba altında kalma, domuz gribi olma gibi riskler de beraberinde gelmiyor mu? Ekonomik eylemler de aynı şekilde, her eylemde farklı boyutlarda riskler var. Her hareketinin de bir fırsat maliyeti var. Üniversitede A mı okusam B mi okusam? C işyerinde mi çalışsam D işyerinde mi? Paramı şu yatırım aracına mı yatırsam buna mı? Hayat bu şekilde seçimlerle dolu. Her biriyle de gelen riskler ve maliyetler var. A okursan B okuyamazsın. Hem C işyerinde çalışırsan Dde çalışamazsın. C de D de iflas edebilir. Kar da edebilir. Terfi de alabilirsin, kovuladabilirsin.

Kumarın farkı riskler büyük, kazanan da iyi kazanıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili ludwig ve astur. Sonuç itibariyle kapitalistlerin kar etmelerini risk almaya bağlıyorsunuz. İflas edenleri de bak bu iş'te kazanmak da var kaybetmekte diyerek risk faktörünü dayanak gösteriyorsunuz. Yani; genel olarak kapitalist ekonomiyi, risk alma üzerinde inşa edip, kazanmayı da kaybetmeyi de doğal karşılıyorsunuz. Ben de farklı bir şey söylemiyorum ki. Tüm kapitalist ülkeler devasa bir kumarhane. Tüm değerleri yaratanlar bir kenara atılmış, Tüm değerleri yaratanların üzerinden sermaye ve zenginlikler biriktirilmiş. Bunlar üzerinden kumar oynanıyor. Kaybedenler pişman, kazananlar paraların üstüne konuyor. Bu işleyişte bir terslik yok mu? Niçin birileri kaybetsin ve birileri haketmediği değerlere sahip olsun. Kumarhane işleyişi kazancı meşru ve makul kılar mı?

Size bir örnek vereyim.

1990 lı yıllarda kumarhaneler (Casino)lar serbest idi. 5 yıldızlı otellerde casino lar da vardı. Buraya kazanmak için gelen orta gelirli vatandaşlar soyulup soğana çevrilerek gönderilirdi. Bu nedenle beş parasız kalan insanlar bilirim. Sonra yasaklandı ve insanların söyüşlenmesine son verildi.

Eh kapitalizmi böyle büyük bir kumarhane olarak görünce. Bizler de bu kumarhaneyi kapatmak istiyoruz. Kötü mü olur?

'Modern' ekonomi, emeği dışlayınca geriye kumarhane ekonomisi kalır. Sizlere öğretilen de bu kumarhane ekonomisi.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...