Jump to content

Seyit Rıza ve Dersim Olayları


Recommended Posts

Bir kemalistten dersim masalı anlatmasını beklemiyorum açıkçası.Çünkü bu katliamı haklı göstermek için her türlü taklayı atabilir.Hitlerin'de yahudi katliami bir yasaya dayanıyordu.Yasaya dayanan herşey doğrudur demek yanlış.

http://haber.mynet.com/detay/guncel/iste-dersim-1938-gercegi/480817

Öncelikle bu haber başlığından başlayalım.Daha detaylı araştırma yapan arkadaşlar varsa sunsa güzel olur.

Ayrıca forumun genel siyasal meyili gereği bu konuyu objektif tartışabilme yeteneği neredeyse yok denecek kadar azdır.

tarihinde Alphabeta tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 124
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Ben genelleme yaptım Marcos.

Bu demek değildir ki, hiç askere giden yok, hiç vergi veren yok. Ama çoğunluk öyle.

Kaldı ki, bunu Dersim katliamı-soykırımı diye yazan, özel olarak bunun için açılmış sitelerde de görebilirsin.

Dersim.biz adlı site (üstte bir yazınızda da o sitenin linkini vermiştiniz) Dersimlililer tarafından pek kaale alınmıyor.Onlara kalsa 12 Temmuz jenosit günü olarak anılmalı ama Dersimlilerin ne böyle bir isteği var nede 12 Temmuz'un ne anlama geldiğini bilmeleri söz konusu.Kısaca o siteyi boşver.Türklere kafir diyen sünni Kürtleri de Ezidi katlıamlarından dolayı ha bire suçlayan ama Dersimli aşiretlerin birbirlerine yaptıklarından hiç bahsetmeyen bundan bahseden Dersimlileride Dersim karşıtı gösteren tuhaf bir site orası.

Bu tür hikayeler hiç inandırıcı değil.

Bunun gibi yüzlerce uydurma internette dolaşıyor.

Kim anlatmış, kim yazmış belli değil.

Bu Rüstem'in de çocukları, anası bile kurşunlanmış ama hikayesini bilen, anlatan var. Nasıl sağ kaldıysa?

Kanıtı, belgesi olmayan iddiaları getirmeyelim mümkünse.

Bu tarz hikayeler tanık anlatımlarıdır.Bizzat olayları yaşamış kişilerin beyanatlarıdırDersim olayları çok eski değil üzerinden henüz 70 sene geçmiş.Buralarda katlıam tanıklarını bulabilir ve konuşturabilirsiniz.

Neden hükümet arşivleri açmıyor? Gerçek bilgileri sunmuyor?

Herşey çıksın ortaya, bilinsin. Bu yetkiye sahipler.

Tazminat hakkı olanlar, cezalandırılacak olanlar, özür dilenecek olanlar belirlensin.

İşin can alıcı noktası burası zaten.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dersim İsyanı Alişer (Alişir) ve BAytar Nuri'nin "üstün" gayretleriyle husule gelmiştir.

Bu isimler Fransız gizli servisi tarafından kullanılmışlardır. Zaten davalarına dış yardım bulmak için yanıp tutuşmaktadırlar. Koçgiri'de başarısızlığa uğrayınca Dersim'e geçmiş ve 15-16 sene orada kalmışlardır. Seyit Rıza'ya sığınmışlardır. Garibim Seyit Rıza ne olup bittiğini bile anlamamıştır. Nuri Dersimi ve Alişir mütemadiyen ondan gizli manevralar yapmaktadırlar.

Baytar Nuri ve Alişir'in Suriye ile olan ilişkileri derindir. Hatay-Suriye ve Hatay-Fransa ilişkileri aşikardır.

İsyanın Hatay sorununun çözümü arefesinde gündeme gelmesi ayriyeten mühimdir.

Bu alışık olduğumuz bir yoldur. Musul meselesinde de İngilizlerle müzakere ediyorduk. Her ne hikmetse o meselenin çözüme kavuşma arefesinde Şeyh Said isyanı patlamıştı. Bu olayda da İngiliz parmağı vardır.

Dersim'e dönelim.

Dersim'de halk son derece yoksul olduğundan civar illerde soygunlar yapmıştır.

Bölgeye gelen devlet temsilcileri halk nazarında güven uyandıramamıştı...

Dersim'de asırlar boyu devlet yoktu. Haliyle bireysel silahlanma had safhadaydı. Aşiretler kendi güvenliklerini kendileri sağlardı.

Baytar Nuri ve Alişir Ermeni tehcirine benzer bir olayın Dersimlilerin de başına geleceği yönünde bölgede propaganda yapıyorlardı.

Devletin gelip karakollar kuracağı, insanların mallarına ve namuslarına el uzatmaya başlayacağı söylenceleri halk arasında yayılıyordu. Bölgede bir tane bile karakol yoktu. Bu açıdan bakın meseleye. Seyit Rıza ve diğer aşiretler Dersim isyanı'dan 7-8 sene evvel Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlılıklarını bildirmişlerdi.

Dersimli ile Atatürk arasında sorun yoktur.

Sivas kongresine giden Mustafa Kemal'i tutuklamak ve hatta öldürmek isteyen Istanbul Hükümeti'nin komplosunu boşa çıkaran Diyap Ağa önderliğindeki Dersim birlikleridir.

Bugün bile Dersim yaşlıları büyük oranda Atatürk'e bağlıdır.

Katliamda Atatürk'ün bilgisi ve dahli olmadığına inanırlar. Zaten Atatürk hastalığıyla boğuşmaktadır.

Olay Celal Bayar ve İsmet'in işidir.

Seyit Rıza'nın ısrarla Atatürk ile görüştürülmemesi ve bir kaç gün erkenden, hatta bir pazar gecesi, mahkemesi görülerek sabaha karşı alelacele asılması ve teslim olduğu ilk andan itibaren Ankara ve Mustafa Kemal'le görüşmek istemesi bu olayın bir komplo olduğunun kanıtıdır.

Son söz: çatılmış dar ağacına kendi çıkan ve celladına siktir çekip sandalyesine tekmeyi kendisi vuran bir yiğit hain olamaz. O davasının ne olduğundan bağımsız olarak mübarek adamdır. xxx Pante duysun bunu. Kimin kahraman kimin hain olduğuna Pante xxx karar veriyor ise vay halimize! Anzaklar'ın cesareti bile Mustafa Kemal tarafından takdir edildiyse bu yiğit adam, Seyit Rıza, daha layıktır övülmeye! Ruhu şad olsun!

tarihinde murteddd tarafından düzenlendi
İfadelerimize dikkat edelim!
Link to post
Sitelerde Paylaş
Son söz: çatılmış dar ağacına kendi çıkan ve celladına siktir çekip sandalyesine tekmeyi kendisi vuran bir yiğit hain olamaz. O davasının ne olduğundan bağımsız olarak mübarek adamdır. xxx Pante duysun bunu. Kimin kahraman kimin hain olduğuna Pante xxx karar veriyor ise vay halimize! Anzaklar'ın cesareti bile Mustafa Kemal tarafından takdir edildiyse bu yiğit adam, Seyit Rıza, daha layıktır övülmeye! Ruhu şad olsun!

Şu seviyesizliğe, şu rezil yoruma bakın ve nasıl bir önyargı ile yazıldığını görün.

Bunun arkasında yatan tam bir şovenizmdir.

Şoven bağlılıklarından kurtulamayan, tabularını aşamayan ve özgürce düşünemeyen zihniyetin çarpıtmasıdır.

Seyit Rıza gibi bir çapulcu eşkiyayı kafalarından atamayan, Atatürkten daha övgüye layık olduğunu bile söyleyebilecek kadar alçalabilen bu zihniyete Seyit Rıza'nın gerçek yüzünü gösterelim:

Bu çapulcu idama giderken "Evladı Kerbelayız, zulümdür, günahtır" demiş ya;

Zulümden şikayet eden bu eşkiyadan daha zalimi çıkmamıştır Dersim'den.

Seyit Rıza'nın oğlu Bava bir görüşmeden dönerken pusuya düşürülerek öldürülür.

Katilinin Sadoğlu aşiretinden olduğu söylenir.

Seyit Rıza silahlı adamlarıyla aşiretin köyünü basar.

Herkesi çoluk-çocuk-kadın-yaşlı demeden katleder.

Evleri yakar. Taş üstünde taş bırakmaz.

Öyle bir kindir, öyle bir zalimliktir ki bu hırsını alamaz, köy mezarlığına bile saldırırlar.

Mezar taşlarını yerlerinden söker, mezarları parçalar, dağıtırlar.

Yani sağ olanların canını almakla yetinmemiş, geçmişteki ölülerine bile saldırmıştır.

Üstelik katlettiği insanlar da Alevidir.

Bu bilgiyi Alevilerden saklarlar. Açığa vurulsa bir anda gözden düşecektir ama siyaseten gizlerler.

O dönemin ünlü bir Alevi ozanı vardır Dersim'de, adı Sey Qaji.

Seyit Rıza, bu ozandan oğlu bava için bir ağıt yazmasını ister.

Ancak Sey Qaji kabul etmez: "Sen ki Sin'i yaktın, ben senin acına rağmen oğluna ağıt yakamam" der.

Şimdi bu ilkel feodal aşiret reisini, bu katliamcı, soyguncu alçağı yüceltmeye devam edebilirsiniz.

tarihinde murteddd tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kurtuluş Savaşı sırasında İngilizlerin kışkırtmasıyla çıkarılan Koçgiri İsyanının elebaşılarından Alişer ile Baytar Nuri'yi devlete teslim etmeyip, onlarla yeni bir isyana hazırlanan çapulcu Seyit Rıza'nın hainliğini görelim şimdi:

Tarih: 21 Eylül 1937

"Büyük Britanya Dışişleri Bakanlığına,

Yıllardır, Türk Hükümeti Kürt halkını asimile etmeye çalışıyor ve bu amaçla halkı eziyor, Kürtçe yayınları ve gazeteleri yasaklıyor, anadilini konuşan insanlara işkence ediyor ve sistematik olarak insanları Kürdistan’ın bereketli topraklarından söküp, Anadolu’nun çorak bölgelerine göçe zorluyor ve birçoğu oralarda telef oluyor.

Türk Hükümeti son olarak, hükümetle yapılan anlaşma gereği, bu işkencelerin dışında

tutulan Dersim’e de girmeye çalıştı. Bu olay karşısında Kürtler, uzak sürgün yollarında yok olmaktansa, 1930′da Ağrı Dağında, Zilan vadisinde ve Beyazıt’ta yaptıkları gibi, kendilerini savunmak üzere silaha sarıldılar. Üç aydan beri ülkemi, acımasız bir savaş kırıp geçiriyor. Savaş araçları bakımından eşitsizliğe rağmen ve bombardıman uçaklarının yangın bombaları, zehirli gaz bombaları atmalarına rağmen, ben ve arkadaşlarım Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık. Direncimiz karşısında Türk uçakları köyleri bombalıyor, ateşe veriyor, savunmasız kadın ve çocukları öldürüyor ve böylelikle Türk Hükümeti, başarısızlığının intikamını tüm Kürdistan’da işkence yaparak almak istiyor.Hapisler, ağzına kadar masum Kürtlerle doludur. Aydınlar kurşuna diziliyor, asılıyor veya Türkiye’nin ücra köşelerine sürgüne gönderiliyor. Ülkelerinde bulunan 3 milyon Kürt, barış içinde yaşamak, özgür, kendi ırkını, dilini, geleceğini,

kültürünü ve uygarlığını korumak istiyor; benim sesimle ekselanslarınızdan maruz bulunduğu zulüm ve adaletsizliğe son vermek için, Kürt halkını hükümetinizin yüksek ahlakî etkisinden yararlandırmanızı diliyor. Sayın Bakan, en derin saygılarımızı sunmaktan onur duyarım."

Seyit Rıza Dersim Başkomutanı

Bu mektubun aslı Londra'da, 'Public Record Office' arşivleri arasındadır. O yüzden inkar edemiyorlar ama Seyit Rıza'yı kurtarmaya çalışan zihniyet, mektubu onun yazmadığını, Nuri Dersimi'nin yazdığını iddia ederler. Diğer yalanları gibi bu da yalandır. Bu mektup, işbirlikçi ihanetin belgesidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

pante benım ıcın ısım onemlı degıl

ya tamamda bu ısyan eden kısıler hıc bırı bu devletı kendı devletı olarak gormedı

benım olmayan bırseye karsı savasmak benı haın etmezkı

İlginç. Şimdi ben devlete isyan etsem hain olmuyorum.

Amma kıvırıyorsunuz yaw. Devlete isyan eden o devlete göre haindir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İlginç. Şimdi ben devlete isyan etsem hain olmuyorum.

Amma kıvırıyorsunuz yaw. Devlete isyan eden o devlete göre haindir.

Bu hain tanımını ve isyan tanımını tartışmakta yarar var.

Devletin bir kurumunun çıkardığı yasaya itiraz etmek hainlik midir?İsyan mıdır?

Ayrıca isyan ve başkaldırı demokrasi çerçevesinde yapıldığında bana göre makuldür.Yoksa devletin her çıkardığı yasaya koyun sürüsü gibi uymak uygarca değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsanlar koyun sürüsü olmayacak diye eline silah alıp terör de estiremez. Burda karşı tarafın haklarını savunuyoruz da terör katliamına maruz kalmışların haklarını neden göz ardı ediyoruz? O insanların ne suçu var?

Devletle sorunun varsa öldürülen doktorun, öldürülen mühendisin ne suçu var?

Her iki tarafa da makul yaklaşmak tek pencereden basit dar bakış açısıyla bakmamak, çok boyutlu düşünmek her zaman zordur ve bunu başarabilenler ancak üstün başarılı bir mücadele sürdürebilirler ve devrim yapabilirler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsanlar koyun sürüsü olmayacak diye eline silah alıp terör de estiremez. Burda karşı tarafın haklarını savunuyoruz da terör katliamına maruz kalmışların haklarını neden göz ardı ediyoruz? O insanların ne suçu var?

Devletle sorunun varsa öldürülen doktorun, öldürülen mühendisin ne suçu var?

Her iki tarafa da makul yaklaşmak tek pencereden basit dar bakış açısıyla bakmamak, çok boyutlu düşünmek her zaman zordur ve bunu başarabilenler ancak üstün başarılı bir mücadele sürdürebilirler ve devrim yapabilirler.

Bir demokratik isyana karşı devlet silah doğrultursa?Ortada demokratik uzlaşma müzakere olanağı bırakılmamışsa terör doğar.Terörizmin ortaya çıkışında devletler sanıldığı kadar masum değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir demokratik isyana karşı devlet silah doğrultursa?Ortada demokratik uzlaşma müzakere olanağı bırakılmamışsa terör doğar.Terörizmin ortaya çıkışında devletler sanıldığı kadar masum değildir.

Elbette hiç bir devlet masum değildir hiç bir terör örgütü de masum değildir bunu da herkesin kabul etmesi gerekir.

Ama her devletin getirdiği sistemi korumakla yükümlü olduğunu bilirsin. İngiltere'de de bu böyledir, ABD'de de. Sistem yanlış kurulmuşsa tartışılmalı düzeltilmelidir. Bunun için gerekli siyasi ortam kurulmamışsa o sistem eleştirilmelidir ama karşı tarafın istekleri arasında devletin kabul edemeyeceği istekler varsa ve askerleri çatır çatır öldürülüyorsa devlete yapacak pek bir şey de kalmıyor. Keşke her şey basit olsa keşke sadece kültürel anlamda tartışsak hakları versek bunun yanında bu ülkenin dış politikada eli kolunu bağlayacak istekler sunulmuştur, Ermeni soykırımını kabul et isteği, Pontus soykırımını kabul et isteği, 1974 Kıbrıs harekatında Rum soykırımını kabul et isteği, Kürdistan'ı kur isteği, bunlar yenilir yutulur şeyler değil Alpha.

Masumiyete denilmişken masumiyetin tanımına yeniden göz gezdirmek gerekir.

Son dönem Türkiye içerisinde aydınların TSK kendini savunmasın, silahla karşılık vermesin teröre isteklerini zaten saymıyorum. Artık insanların kendini teröre karşı savunması da tartışılır hale geldi, en temel hak yaşam hakkı kabul edilir hukuklarda bu bile artık tartışıldı ülkede, askerin de aslında sivilden kopup gelen bir insan olduğu es geçilip onlara robot muamelesi yapılmaı aydınlanma da oldu. Terör eylemleriyle hayatını kaybedenlerin zaten hakları korunmadı tınlanmadı bu ülkede. Ne İbda-c'nin domuz bağıyla yapmış oldukları terör faaliyetlerinden mağdur olanlar, ne Pkk'nın Türkiye'de rehin aldıkları askerlerin kafalarını kesip dünya kamuoyuna fotoğraflarla yayınlayarak gövde gösterisi yapması sorgulandı ne de onların bunları yaparken o evlatları kaybeden ailelerin acıları sorgulandı. Uygulanan vahşetler de mağdurlar farklı olsa acılar bir, uygulanan vahşet biçimleri farklı da olsa vahşetin kendisi denk.

Herkesi her mağduru, Kürdünü, Türkünü düşünmek lazım.

Sistematik sorunları biz de kabul ediyoruz ama kabul edilemeyecek isteklerin olmasını da göz ardı edemeyiz durum budur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kurtuluş Savaşı sırasında İngilizlerin kışkırtmasıyla çıkarılan Koçgiri İsyanının elebaşılarından Alişer ile Baytar Nuri'yi devlete teslim etmeyip, onlarla yeni bir isyana hazırlanan çapulcu Seyit Rıza'nın hainliğini görelim şimdi:

Tarih: 21 Eylül 1937

Bu mektubun aslı Londra'da, 'Public Record Office' arşivleri arasındadır. O yüzden inkar edemiyorlar ama Seyit Rıza'yı kurtarmaya çalışan zihniyet, mektubu onun yazmadığını, Nuri Dersimi'nin yazdığını iddia ederler. Diğer yalanları gibi bu da yalandır. Bu mektup, işbirlikçi ihanetin belgesidir.

Mektubun aslı Fransızcadır.Seyit ise Fransızca bilmemektedir.Dönemin koşulları düşünülürse mektubu imzalamak zorunda kalmış olması gerçeğe daha yakın duruyor.Aksi halde Seyit'in mektubun arkasında durması gerekirdi.Oysa Seyit böyle birşey yapmamıştır.İşin aslı o kızılbaşların önderiydi ve kızılbaşları korumaya kendisini mecbur hissediyordu.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Dönemin koşulları düşünülürse mektubu imzalamak zorunda kalmış olması gerçeğe daha yakın duruyor.Aksi halde Seyit'in mektubun arkasında durması gerekirdi.

Yani "diz çökmüştür" diyorsun.

"imzala" demişlerdir, o da itiraz etmeden imzalamıştır.

Şimdi bu mantığı bir irdeleyelim:

"Rıza Fransızca bilmemektedir.

Öyleyse o yazmamıştır.

İmzalamak zorunda kalmış olabilir."

Rıza'nın Fransızca bilmesi şart mı?

Fransızca bilen birisinin yazması yetmiyor mu?

O Fransızca bilen biri, adamlarından-yandaşlarından biri olamaz mı?

Rıza, böyle bir mektup yazmayacak derecede vatanına bağlı biri midir?

Rıza diyorum, çünkü bu çapulcuya seyitlik babasından kalmıştır. Bu şeyh-seyit denen soytarılar babadan oğula, oğuldan toruna sömürür milleti.

Şeyh Sait ya da Seyit Rıza farketmiyor. Çünkü Şeyh'in karşılığı, Seyit'tir.

İkisinin de isyanı Cumhuriyetedir, devrimleredir.

Türkiye Cumhuriyeti şeyhler (seyitler), dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır." denilmiş o yıllarda.

Aradan geçen 70 yıla rağmen bugün bile ortalık şeyh, seyit, mürit, meczup, ulema kaynıyor.

Aşiretler dimdik ayakta. Ağalar, derebeyleri hala hüküm sürüyor. Bu feodaller partilerde milletvekili olarak yer alıyor. Liberali, sosyalisti bile feodalleri ağzına almıyor, feodalite aleyhine konuşmuyor. Hatta kaypaklığı ve işbirlikçiliği nedeniyle ÖDP'den düşürülen Ufuk Uras, feodaliteyi problem olarak gören genelkurmay başkanının yargılanmasını isteyecek kadar feodalite savunması yapıyor. Daha da ileri gidiyor, meclisteki konuşmasının son cümlesini Seyit Rıza denen çapulcu feodal derebeyinin sözleriyle tamamlıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet benim kanaatim imzalamaya mecbur kalmıştır.Denize düşen yılana sarılır misali.Seyit Rıza'nın yada Dersimlilerin deyişi ile Fakir Rızo'nun vatan bellediği yer kendi bölgesidir.Seyittte ulus düşüncesi yoktur.Sizinde dediğiniz gibi o feodalin tekidir.Bu nedenle Seyite vatan haini denemez.

Aradan geçen 70 yıla rağmen bugün bile ortalık şeyh, seyit, mürit, meczup, ulema kaynıyor.

Aşiretler dimdik ayakta. Ağalar, derebeyleri hala hüküm sürüyor. Bu feodaller partilerde milletvekili olarak yer alıyor.

Niye Dersim hareketi başarısızlıklamı sonuçlanmış.Yada kim bilir belkide kimsenin feodaliteyi imha etme gibi bir niyeti yoktu.Belkide tek istenen itaattı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir de adını demokratik isyan koymazlar mı?

Kurtuluş Savaşının başlangıcından Atatürk'ün ölümüne kadar geçen 18 yıl içinde tam 26 isyan çıkarılmış.

Dökümü aşağıda. Hepsi gerici feodal isyanlar. Bir tanesi bile haklı bulunabilir mi?

1919-1922 – Simko İsmail Ağa İsyanı

11 Mayıs 1919 - Ali Batı İsyanı

21 Mayıs 1919 – Mahmut Berzenci İsyanı

6 Mart 1921 - Koçgiri İsyanı

4 Eylül 1924 - Beytüşşebab İsyanı

13 Şubat 1925 – Şeyh Sait İsyanı

10 Haziran 1925 – Nehri İsyanı

7 Ağustos 1925 – Reşkotan-Raman İsyanı

Kasım 1925 – I. Sason İsyanı

16 Mayıs 1926 – I. Ağrı İsyanı

21 Ocak 1926 – Hazro İsyanı

7 Ekim 1926 – Koçuşağı İsyanı

26 Mayıs 1927 – Mutki İsyanı

13 Eylül 1927 – II.Ağrı İsyanı

7 Ekim 1927 – Bıcar İsyanı

6 Temmuz 1929 - İt Resül İsyanı

20 Eylül 1929 – Tendürek İsyanı

26 Mayıs 1930 – Savur İsyanı

20 Haziran 1930 – Zilan İsyanı

21 Temmuz 1930 – Oramar İsyanı

7 Eylül 1930 – III. Ağrı İsyanı

24 Ekim 1930 – Pülümür İsyanı

Eylül 1930 – II. Mahmut Berzenci İsyanı

Kasım 1931 – Şeyh Ahmet Barzani İsyanı

Ocak 1937 — II. Sason İsyanı

21 Mart 1937 – Dersim İsyanı

Link to post
Sitelerde Paylaş
Niye Dersim hareketi başarısızlıklamı sonuçlanmış.Yada kim bilir belkide kimsenin feodaliteyi imha etme gibi bir niyeti yoktu.Belkide tek istenen itaattı.

Öncelikle istenen itaattir tabi.

İtaat sağlanamayınca, feodalite yıkılabilir mi?

Cumhuriyet 85 yıldır ne itaati sağlayabilmiştir, ne de feodaliteyi tasfiye edebilmiştir.

Toprak devrimi gerçekleştirilememiştir. Bu başarısızlıktır.

Bugün dahi bu konuda tek laf edilememektedir.

Kahvelerde, meyhanelerde bile sigara yasağına cesaret edebilen iktidar, şimdiye kadar toprak reformundan hiç söz edememiştir. Diğer partiler ve politikacılar da öyle.

Kıyamet kopar yoksa.

Normalde AKP-CHP-DTP bu konuda uzlaşabilmeli değil mi?

Hatta açılımın bir parçası olmalı toprak reformu.

Ama sıkar biraz bundan bahsetmek. O parti Doğu'da tutunamaz bir daha.

Çünkü orada hala aşiret reislerinin sözü geçer. Onların işaret ettiğine oy verilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Said Riza'nın mektubu iyi incelenirse mesele ingiliz ajanlığı falan değildir. Türk Hükümetinin kürtlere karşı davranışı/ları karşısında silaha sarılmak zorunluluğu ortaya çıkmış, ancak orantısız güç nedeni ile yenilmek ile karşı karşıya kalınca, denize düşen yılana sarılır misali ingiliz hükümetinden yardım talep edilmektedir.

Yani genel bir değerlendirme yaparsak. Türk hükümeti kürtleri kazanmak için bir davranış sergilemiş de bunu kürtler kabul etmemiş ise kürtler haksızdır. Ama kürtleri asimile ederek, bastırmak ve sindirmek, kayıtsız şartsız itaat ettirmek politikaları uygulanmış, zorunlu olarak müdafaya çekilmiş ve silaha sarılmışlar ise, Türk Hükümeti haksızdır.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

AlbatroSs;

Taraf gazetesi yazarı Ayşe Hür'e gönderilen bir ses CD'si.

Ayşe Hür yazısında "Çağlayangil'i tanıyan birkaç kişiye dinlettim. Onun sesi olduğunu doğruladılar" diyor.

Bence en başta Kemal Kılıçdaroğlu'na sormalıydı.

Malum ses kasetlerinin nasıl düzenlendiğini iyi biliyoruz.

Ama Kılıçdaroğlu bu konuşmayı doğrularsa inanabilirim.

Fakat cumhurbaşkanlığı vekilliğine kadar yükselmiş ve Dersim'de mahkemelerde sorumluluk almış bir devlet adamı şu cümleleri asla sarfetmez:"Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler."

Yahu bu Çağlayangil, hem mağaraların yanında, hem 7 den 70'e kesilenlerin yanında, hem mahkemelerde.

Üstelik de 15 kasım 37'de Atatürk bölgeyi geziyor. 18 Kasım'da Tunceli'yi teftiş ediyor. Okul çocuklarıyla konuşuyor. Halk her yerde kendisini coşkuyla karşılıyor.

Bugün cumhurbaşkanı ve başbakan, örneğin Diyarbakır'da böyle bir harekat yaptırsa, katliamlar olsa, önde gelen bir aşiret reisi asılsa, ertesi günü cumhurbaşkanı bölge gezisine gider mi? Halkın karşısına çıkabilir mi?

Akıl var, mantık var. Bir de bu tarafından düşünün bakalım.

Yanlış anlaşılmasın, katliam olmamıştır demiyorum. Ama yansıtıldığı gibi soykırım yapar gibi, hunharca ve iddia edilen sayılarda olmamıştır. Bu iddialar kötü niyetlidir.

Ayrıca "Türklerle aynı gökyüzü altında yaşamak istemiyoruz" diyen bir zihniyetin değerlendirmesini sana bırakıyorum.

http://www.dersim.bi...aporu_1995.html

Bire bin katan, herşeyi abartan, iftira eden ve sonunda da ırkçılıklarını ortaya koyan bir zihniyet.

Pante,

Kurnazlık etmeyelim, önce şeyleri adıyla çağıralım :) Dersim bölgesinde içlerinde kadın ve çocukların da olduğu sivillerin öldürüldüğü gerçeğini dönemin o bölgede yaşayan insanlarından tut, harekatta görev almış askerlere ve dönemin bazı yetkililerin anlatımlarına varana kadar anlayabilirsin.

Şayet TC resmi makamları(bu durumda ordu ve hükümet) şayet bu konuda kendilerinden son derece emin ve geçmişte herhangi bir yanlışlık olmadığını düşünüyorlarsa talep edecek tüm uzmanlara kolaylık bile gösterecek tarzda dönemin belgelerin/arşivlerini hiçbir zorluk çıkarmadan açarlar/dı. Bu ve buna benzer tüm vak'alarda ''gizleme/saklama'' temel kuraldır. Ermeni katliamlarından dersim katliamına değin birçok vak'a arşivler gizlenmekte, zorluk çıkarılmakta ve manipüle edilmektedir.

İlke olarak... Devletin, yani iktidarın olduğu yerde ''yalan ve gizleme'' eksik olmaz; zira, ''iktidar, gizleyendir'' diye bir söz vardır! Birey yaşamından devlete değin nerde bir iktidar ve gayrı meşruiyet varsa, orda ''gizleme'' kuralını görebilirsin. Gerçek şu ki, biz bu ülkede yaşayanlar olarak bugüne kadar gerçekleri gizleme noktasında ne derece yetenekli muktedirlerimizin olup gerçeklere nasıl kırk takla attırılıp gizlendiğini, olmazsa manipüle edildiğini biliyoruz.

Burada mevzu bahis olan, dönemin kendi koşulları içerisinde bile son derece ''vahşi'' biçim ve boyutlarda yapılmış icraatlardır. Birkaç yıl içerisinde binlerle ifade edilecek sayıda sivil öldürülmüştür. Öldürülenlerden fazlası da sürgün edilmiş, yüzlerce çocuk yurtlara, başka ailelere verilmiştir. Harekatın ''meşru''(!) amaçlarına bakıldığında, ortada bir tür ''medeniyet götürme'' perspektifini görmekteyiz. Fakat, dünden bugüne kadar bölgeyi incelediğimizde o bölgelerde herhangi bir medeniyet belirtesine rastlıyabiliyor muyuz? Bu ülke dersim bölgesine resmen ''sömürge vilayeti'' muamelesi yapmıştır. Asimilasyondan açlıkla terbiyeye; sürgünlerden çocukların başka ailelere, yurtlara verilmesine; askeri kuşatmalardan bitip tükenmez militarist tedbirlere kadar her şey tipik bir sömürge yönetimi icraatıdır. Sömürgeciliğin ''medeniyet'' misyonu olduğuna inanır mısın bilmem; ama, yaygın kanaat, bunun bir insanlık ayıbı olduğu yönündedir.

Olaylara bakışta yargılarımızı belirleyen ana etmenlerden biri, ''devlet'' dediğimiz kurumsallaşmayı değerlendirme tarzımızdır. Bugün , anarşistler bir yana, devlete bakışta en meşru tarz ''devletin birey için'' olduğu gerçeğidir. Bu perspektifte toplum ve birey devletin bekasını sağlama yönünde araçsallaşmayı aşma eğilimindedir. Türkiye'de hakim tarzsa, her şeyin devletin bekası olarak görülüp ''devletin bekasının bireyin bekasına otomatik olarak eşitlendiği'' perspektiftir. Bu bakışta da devlet ve birey/toplum aynı görülür. Oysa, siyaset bilimi ve sosyoloji toplumun çok katmanlı iktidar yapıları ve bloklarından oluşup devletin bu iktidar blogları ve toplum katmanları arasında bir iktidar aracı olabildiği yönünde bir gerçeği bize göstermektedir. Dolayısıyla devleti toplumla otomatik eşitlemek, devlete egemen iktidar blogları ve katmanlarının eline her türden ölçüsüz yetki ve gücü vermektir.

Bugün olan bitense bir yönüyle(tamamıyla değil elbette) eski rejimle/yapıyla hesaplaşmadır. Biz ateistler nasıl ki İslam'ı değerlendirirken/eleştirirken ''ama o dönemin şartları'' altında toptan yok sayan bir meşrulaştırma işine girmiyorsak, aynı şartlar ve bağlam eskiyi tahlil edip eleştirmemiz bağlamında da bir meşruiyet kazandırmaz bu katliamlara. Zira, sonraki süreçlerde hiç de bahse geçen ''medeniyet götürücü/modernleştirici'', hasılı ''dönüştürücü tarzda gelişmelere sahne olmamış, bilakis şark bölgeleri hep sömürge vilayetleri gibi yönetilmeye devam etmiştir.

Son bir nokta Seyit Rıza analizlerine... Bugün PKK'nın devlet ve resmi organlarca gayrı meşru ve yasadışı bir güç olarak tanımlanması ''fail-i meçhulleri'' nasıl haklı çıkarmıyor/çıkaramıyorsa Seyit Rıza'nın şahsi yaşam tarzı ve değerleri de katliamları ''meşru göstermez. Kaldıki, dersim vilayeti Osmanlıdan beri süre gelen merkezi otorite/göçerlerler ve merkezin dışında kalan yarı özgür bölgeler arasındaki çatışmaların da bir parçası olarak görülebilinir. Taa, osmanlı'dan bu yana, merkez, sarp bölgelerde yaşayanlar ve göçerleri daha düzlük ve kontroledilebilinir alanlara çekerek hem her türden ideolojik/dinsel vs etkisinde kılmak hem de onlardan vergi vs yoluyla merkeze yeni bir artık değer katmak derdindedir. Modern cumhuriyet ne eğitim ne sağlık ne alt yapı ne de ekonomik yatırım gibi konularda bölgeye doğru düzgün bir şey katmamış; ancak, bilakis ''nalıncı keseri gibi'' her şeyi kendine yontmaya çalışmıştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Kurnazlık etmeyelim, önce şeyleri adıyla çağıralım smile.gif Dersim bölgesinde içlerinde kadın ve çocukların da olduğu sivillerin öldürüldüğü gerçeğini dönemin o bölgede yaşayan insanlarından tut, harekatta görev almış askerlere ve dönemin bazı yetkililerin anlatımlarına varana kadar anlayabilirsin.

AlbatroSs, benim kurnazlık ettiğim falan yok.

Daha önceki yazdıklarıma iyi bakarsan, katliamı eleştirdiğimi görürsün.

Hatta katliamı savunduğum sanılmasın diye; Dersim'i değil, Seyit Rıza'yı tartışmak isteyişimin nedeni budur.

Çünkü sonucun böyle olacağını ve şarlatanlar tarafından sanki katliamı savunuyormuşum havasına sokulacağımı tahmin ediyordum. Nitekim öyle oldu.

Benim katılmadığım; Seyit Rıza denen feodal derebeyinin yüceltilmesidir, TC'nin soykırım planı yapmış olduğudur, 7 den 70'e herkesin öldürüldüğü gibi bire bin katan abartmalardır.

Buna karşın hükümetin aşırı sert müdahalesini, katliam olarak nitelenecek ölümleri ve sürgünleri tasvip etmiyorum. Daha önce de yazdım, o döneme ait arşivler açılmalı ve gizlenenler ortaya çıkmalı. Suçlular cezalandırılmalı. Hayatta olmayanların itibarları ceza almalı, her kimse. Mağdurlara tazmina ödenmeli, gerekiyorsa özür dilenmeli.

Daha ne demeliydim?

Son bir nokta Seyit Rıza analizlerine... Bugün PKK'nın devlet ve resmi organlarca gayrı meşru ve yasadışı bir güç olarak tanımlanması ''fail-i meçhulleri'' nasıl haklı çıkarmıyor/çıkaramıyorsa Seyit Rıza'nın şahsi yaşam tarzı ve değerleri de katliamları ''meşru göstermez. Kaldıki, dersim vilayeti Osmanlıdan beri süre gelen merkezi otorite/göçerlerler ve merkezin dışında kalan yarı özgür bölgeler arasındaki çatışmaların da bir parçası olarak görülebilinir. Taa, osmanlı'dan bu yana, merkez, sarp bölgelerde yaşayanlar ve göçerleri daha düzlük ve kontroledilebilinir alanlara çekerek hem her türden ideolojik/dinsel vs etkisinde kılmak hem de onlardan vergi vs yoluyla merkeze yeni bir artık değer katmak derdindedir. Modern cumhuriyet ne eğitim ne sağlık ne alt yapı ne de ekonomik yatırım gibi konularda bölgeye doğru düzgün bir şey katmamış; ancak, bilakis ''nalıncı keseri gibi'' her şeyi kendine yontmaya çalışmıştır.

Seyit Rıza çapulcusu için katliam yapılmamıştır. Ortada bir katliam varsa, hükümet kadar, o eşkiya da suçludur.

Ortada eleştirilecek kadar büyük bir facia varsa o dönemin solcuları neden eleştirmemiştir?

Hani var mı TKP'nin o döneme ait bir eleştirisi?

Var mı Nazım Hikmet'in bu konuda bir şiiri ya da yazısı?

Çünkü gerici feodal isyanların yanında olmak istememişlerdir.

Örneğin; Şeyh Bedreddin isyanı çok daha büyük boyutludur ve destanlaştırmıştır bu isyanı.

Ama Dersim hakkında tek bir satırı bile yoktur.

Şimdi ben kalkıp ta, peygamber soyundan gelmiş yalanıyla yüceltilen, bir köyü basıp çoluk-çocuk yakıp öldüren bir eşkiyayı nasıl savunabilirim?

Neredeyse tabu haline gelmiş bu konuda birilerinin kral çıplak demesi gerekir, Alevileri üzmek pahasına da olsa.

Link to post
Sitelerde Paylaş
AlbatroSs, benim kurnazlık ettiğim falan yok.

Daha önceki yazdıklarıma iyi bakarsan, katliamı eleştirdiğimi görürsün.

Hatta katliamı savunduğum sanılmasın diye; Dersim'i değil, Seyit Rıza'yı tartışmak isteyişimin nedeni budur.

Çünkü sonucun böyle olacağını ve şarlatanlar tarafından sanki katliamı savunuyormuşum havasına sokulacağımı tahmin ediyordum. Nitekim öyle oldu.

ortada bir katliam söz konusu; ama senin özrün kabahatinden büyük :)Hele Şu lafından ''Seyit Rıza çapulcusu için katliam yapılmamıştır.'' ne anlayalım şimdi? Katliam yapıldıysa ve bu seyit rıza için değilse kimin içindi? Hükümet aşka gelip üç-beş adam keselim mi dedi? Katliam bir tür ''medeniyet götürme'' işiyse o medeniyet nerdedir? Kim görmüş, biz niye görmüyoruz? Dersim ve çevresi Paris yapıldı da biz nankörlük mü ediyoruz Pante? :) Bence kimseye kızma, çünkü dersim merkezin bakışına göre bir sömürgeydi, hala da öyle.

Benim katılmadığım; Seyit Rıza denen feodal derebeyinin yüceltilmesidir, TC'nin soykırım planı yapmış olduğudur, 7 den 70'e herkesin öldürüldüğü gibi bire bin katan abartmalardır.

Yahu sen Atatürk'ün sağlığında gerçekleşmiş ölümleri ''ama, ama'lı cümlelerle meşru'' görmeye çalışırken ve ortada bu meşruiyetin dayanaklarına ilişkin pek bir şey yokken seyit rıza'nın aşiretler arası kavgasını nasıl eleştirebilirsin ki? Adamın suçu feodaliteden moderniteye sıçrayamamasıysa o dönemde kim sıçramış ki başta merkezi otoritenin kendisi olmak üzere? SeyitRıza milyonlarca dolara hükmeden bir eli yağda bir eli balda biri desen bölgenin hali zaten hepten harap! Devlet toprak reformu ve kalkınmacı bir ekonomik hamle istedi de seyit rıza mı engel oldu?

Buna karşın hükümetin aşırı sert müdahalesini, katliam olarak nitelenecek ölümleri ve sürgünleri tasvip etmiyorum. Daha önce de yazdım, o döneme ait arşivler açılmalı ve gizlenenler ortaya çıkmalı. Suçlular cezalandırılmalı. Hayatta olmayanların itibarları ceza almalı, her kimse. Mağdurlara tazmina ödenmeli, gerekiyorsa özür dilenmeli.

Daha ne demeliydim?

bunu de ve bırak yeterli Pante. Seyit Rıza'yı tartışmak için merkezin yapıp ettiklerinin ne derece modern/kalkınmayı sağlayan hamleler olduğunu tartışmalıyız. Bu bağlamda toplumda bu tip isyanları ''salt gericiliğe'' bağlamak gerçeği anlamaktan tamamen uzaktır; zira, Şeyh Bedreddin de adında ''şeyh'' sıfatı taşıyan biridir; ancak, Osmanlı'nın saltanatına ve mülk hırsızlığına isyan edip dönemi için ciddi derecede ileri sosyal/ekonomik talepleri ortaya koymuştur. Kaldıki kürt isyanları salt aşiret reislerinin kontrolünde olan isyanlar değil; aralarında ''azadiya'' gibi kürt sosyalistlerinin de katkısı bulunan isyanlar olmuştur.

Seyit Rıza çapulcusu için katliam yapılmamıştır. Ortada bir katliam varsa, hükümet kadar, o eşkiya da suçludur.

Pante, burada sosyo-ekonomik sömürüyü ne yapacağız?

Ortada eleştirilecek kadar büyük bir facia varsa o dönemin solcuları neden eleştirmemiştir?

Hani var mı TKP'nin o döneme ait bir eleştirisi?

Var mı Nazım Hikmet'in bu konuda bir şiiri ya da yazısı?

Çünkü gerici feodal isyanların yanında olmak istememişlerdir.

Örneğin; Şeyh Bedreddin isyanı çok daha büyük boyutludur ve destanlaştırmıştır bu isyanı.

Ama Dersim hakkında tek bir satırı bile yoktur.

Şimdi ben kalkıp ta, peygamber soyundan gelmiş yalanıyla yüceltilen, bir köyü basıp çoluk-çocuk yakıp öldüren bir eşkiyayı nasıl savunabilirim?

Neredeyse tabu haline gelmiş bu konuda birilerinin kral çıplak demesi gerekir, Alevileri üzmek pahasına da olsa.

Nazım'ın ermeni katliamlarına karşı bir sözünü de görmedim;ama katliam yok mudur? Dönemin TKP'si zaten kapatılmış, önder kadroları karadenizde boğdurulmuştu :) Resmi olarak partinin ikinci kuruluşu bugünkü tkp'dir; ancak, illegal olarak çalışmaları mevcut dönem dönem.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Nazım Hikmet'ten bahsetmişken bir hatamı düzelteyim.

Daha önce bir başlıkta "Avni'nin Atları" şiirini vermiştim.

Ama o şiirde Nazım'ın sonradan düzeltmiş olduğu kısım, düzeltilmemiş olarak geçti.

Önce şiiri vereyim, sonra devamını anlatayım:

AVNİ’NİN ATLARI

Bu atlar Avni’nin atları

Kuvayi Milliye atları

kara yamçı altında ak sağrı dolgun

titrer burun kanatları,

bu atlar Avni’nin atları.

Kuvayi Milliye gelecek yine,

şahin atlar aşarak yeli

çiğneyecek gavuru da, Anzavur’u da.

Kuvayi Milliye gelecek yine

hem bu sefer ayyıldızlı bayrağı da orakçekiçli ışıklar içinde

Bu atlar Avni’nin atları

Kuvayi Milliye atları

titrer burun kanatları.

Bana Avni’nin atlarına

binmek nasip olmasa gerek

ama Memet binecek,

gelecek düşmanla topuz topuza!

Gülüm, Kuvayi Milliye atları

gözüm, Kuvayi Milliye atları,

memleketi satanları bağlasınlar,

kuyruğunuza…

NAZIM HİKMET

Yıl 1958. Büyük Türk ressamı Avni Arbaş'ın "Atlar tablosu" unu gören Nazım Hikmet, ona bir şiir yazar.

Daha sonra şiirindeki "hem bu sefer ayyıldızlı bayrağı da orakçekiçli." kısmını uygun bulmaz.

Paris'te Arbaş'ın evinde buluştukları birgün o şiiri ister ve orakçekiçli kısmının üstünü çizip yerine "ışıklar içinde" yazar.

Can Dündar bunu Avni Arbaş'la yaptığı ropörtajdan aktarır.

tarihinde Pante tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...