Jump to content

"Değer" Nedir?


Recommended Posts

Sevgili Astur son iletini yeniden gözden geçir. Kendi bindiğin dalı kesiyorsun.

Sahiplenmenin ne demek olduğunu bilmiyor musun? Alışveriş bir tür sahip değiştirmedir. Bir tür değer değiştokuşudur. Birinin sahip olduğu değerin diğerine geçişidir. Doğada bulunan değerleri, kim kime ne hakla satacak. Önce birileri sahiplenmeli ki başka birilerine satsın.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 302
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Trustedyou, ludwig'in burada dediği her şey doğru. Doğru düzgün bir ekonomi kitabı al eline, aynıları yazacaktır. Her durum için doğrulanabilir ekonomik formül falan yok, ekonomi planlanamaz, öyle mükemmel bir formülle hesaplanamaz.

Arz-talep dediğin şeye gelmeden önce değer var.

Değerin tanımlamasında çoktan uzlaştığımızı varsaymakla hata etmiş olabilirim. Herkesin kabul ettiği bir tanım yapmamışmıydık? Ürünlerin değerini belirlemede her zaman doğrulanabilir bir formül var; arz-talep. Ürünlerin değerinin satışı olmadan bilinmesinin imkanı yoktur, bunun imkanlı olduğunu sen iddia etmiştin, ben değil. Doğru düzgün ekonomi kitabı, kime göre doğru düzgün? Ludwig'in dediklerine yanlı veya doğru demedim, sadece demogojiden ibaret olduğunu ileri sürdüm. Bende onun verdiği örneklerle oynayarak, istediğim sonuçları çıkarabilirim. Birbirimizle tartışırken, oyun mu oynayalım, demogoji mi yapalım? Ekonomi gibi bilimsel bir temelde bunlara ihtiyaç duyacağımızı sanmıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kardeşim, sen anlayamıyorsun. Bak bir şey kendi halinde bir değere sahip değildir. Bir insanın buna kendi öznel amaçları açısından değer vermesi gerekir.

Bireyselliğe indirgenmiş, bir ekonomi tartışmasının bir verimi söz konusu değildir. Demogoji yapıp duralım iyi güzel. Sana göre bir değeri yoksa, başka birine göre bir değeri vardır. Sen, ekonomik değer belirleme açısından bir ölçüt değilsin ki? Sen ekonominin merkezi değilsin ki. Bu kadar ucuz tartışmalara hiç gerek yok.

Değişim amaçlı üretim, bireylere göre yapılmaz topluma göre yapılır. Eğer ki bireysel, kişinin kendi gereksinimlerini karşılamak amacıyla yapılan üretimden bahsediyorsan, biz ona değişim değeri biçmek gibi saçma bir girişimde bulunmayı reddediyoruz. Bireyin kendi ihtiyaçları için üretimi, değişim amacı gütmediği sürece ekonominin konusu olamaz.

tarihinde trustedyou tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

drekinci, arazi vs.'nin sahiplenmesinde, gaspedilme, keşfedilme vs. gibi etkenler söz konusudur, bunun temelini hiç bir zaman bilemeyeceğimiz için bir tartışmada bulunmanında önemi yoktur. Önemli olan, o arazinin emekten bağımsız değer oluşturduğudur, en azından konumuz açısından.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili ludwig bütün alışveriş işlemlerinde bahsettiğin sahipolma hissi yoktur. Sahipolma hissi yalnız alışveriş işlemlerinin son halkasında tüketicide olur. Asıl çağdışına düşen sensin. Artık insanlar yalnız kendi tüketeceği şeyleri üretmiyor. Öyle olsa zaten alışveriş olmaz. Toplumsal işbölümü var ve herkes aslında başkaları için üretiyor. Başkaları için ürettiği değeri değiştokuş mekanizmaları ile kendi yararına ve ihtiyaçlarına dönüştürüyor. İşte bu dönüştürme işinde herkes ürettiği değerin tam karşılığını almak peşinde olur. Bunun için de ürettiği metaya sarfettiği kafa ve kol emeğinin nasıl değerlendirilmesi gereğini hissediyor. Sen bir emekçisin. Bir fabrikada çalışıyorsun. 8 saat kafanı ve kolunu çalıştırıyorsun. Emeğinin değerini nasıl hesaplayacaksın.

Yani öyle iki cümle ile ekonomiyi anlattığını zannediyorsun. Hıyar örneğine de aynı havalarda başlamıştın.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

sevgili trustedyou. Hani emek tanımında anlaşma sağlayalım diye israr ediyordum ya. İşte tam da bu nedenden israr ediyordum.

Emekten bağımsız değer görüldüğü gibi alınıp satılamıyor. Mesele değerli olmasında değil alınıp satılamamasında. Madem ekonomik değeri tartışıyoruz. O halde alınıp satılamayan bir değeri öne süremeyiz. Demek ki, emekle yaratılan değeri konuşmak ve tartışmak durumundayız.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bireyselliğe indirgenmiş, bir ekonomi tartışmasının bir verimi söz konusu değildir. Demogoji yapıp duralım iyi güzel. Sana göre bir değeri yoksa, başka birine göre bir değeri vardır. Sen, ekonomik değer belirleme açısından bir ölçüt değilsin ki? Sen ekonominin merkezi değilsin ki. Bu kadar ucuz tartışmalara hiç gerek yok.

Değişim amaçlı üretim, bireylere göre yapılmaz topluma göre yapılır. Eğer ki bireysel, kişinin kendi gereksinimlerini karşılamak amacıyla yapılan üretimden bahsediyorsan, biz ona değişim değeri biçmek gibi saçma bir girişimde bulunmayı reddediyoruz. Bireyin kendi ihtiyaçları için üretimi, değişim amacı gütmediği sürece ekonominin konusu olamaz.

Bak kardeşim.

Senin kafan karışık.

Sen "böyle oluyor" ile "böyle olsun/olmalı" arasındaki farkı daha ayırt edemiyorsun.

Ekonomik analiz olayı yani insanların ekonomik aktivitesini tasvir etmeye çalışır. Bize kalkıp "böyle böyle oluyor" der. Bilimin amacı budur.

"Böyle olsun/olmalı" demek ise ahlaki yargılamalar yapmaktır. Bu bilim değildir. Bu senin kendi arzu ve isteklerin olabilir sadece. Ya da eğer ki ezeli bir iyilik ya da adalet ideasına inanarak kendince ona daha uygun/yakın olanı söylemeye çalışıyor olabilirsin.

Ama bilim yapacaksan gelip incelemek istediğin gerçeklik parçasına bakacaksın, ve bunu tasvir edeceksin.

Şimdi insanların ekonomik aktivitesini incelerken böyle bir tespit yapmanın manası nedir: "Değişim amaçlı üretim, bireylere göre yapılmaz topluma göre yapılır."

Burda "bunu yapmak doğru harekettir" mi demek istiyorsun? Yoksa "insanlar çoğunlukla böyle yapar" mı demek istiyorsun?

Bence ikincisi değil çünkü bu bariz olarak yanlış.

Kimse ekonomik faaliyete girişirken toplumun faydasını falan düşünmez. Herkes kendi günlük ekmeğini, ailesinin rızkını düşünür. Kendi geleceğini düşünür.

Demekki sen daha baştan tasvir yapmıyor, yani olanı söylemiyor, nasıl olmasını arzu ettiğini bize anlatıyorsun.

Aklınca da bilim yaptığını zannediyorsun.

Bak kardeşim.

Sen ve drekinci daha şu felsefi probleme cevap verin:

Siz eğer materyalistseniz, nasıl oluyor da "objektif değer" diye birşeye inanabiliyorsunuz?

Hani varolan sadece madde ve enerjiydi??

Değerlerin subjektif, insan zihnine bağlı varlığı dışında, zihinden bağımsız objektif varlığı nasıl olabilir materyalizm doğruysa?

Hiç mi düşünmüyorsunuz?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Emekten bağımsız değer görüldüğü gibi alınıp satılamıyor. Mesele değerli olmasında değil alınıp satılamamasında. Madem ekonomik değeri tartışıyoruz. O halde alınıp satılamayan bir değeri öne süremeyiz. Demek ki, emekle yaratılan değeri konuşmak ve tartışmak durumundayız.

Sevgiler.

Sevgili ekinci, emekten bağımsız değerler alınıp, satılıyorlar. Arazi, kömür ocakları vs. vs. alınıp satılır. Benim tanımıma göre emek, bir mamülün işlenmesidir ve mamüle artı-değer katılmasıdır. Yoksa top oynamak, ip atlamak vs. emek değildir, ekonomik anlamda. Ekonomik değer sadece emek ile yaratılmaz, ekonomi, emek üzerinden dönmez.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bak kardeşim.

Sen ve drekinci daha şu felsefi probleme cevap verin:

Siz eğer materyalistseniz, nasıl oluyor da "objektif değer" diye birşeye inanabiliyorsunuz?

Hani varolan sadece madde ve enerjiydi??

Değerlerin subjektif, insan zihnine bağlı varlığı dışında, zihinden bağımsız objektif varlığı nasıl olabilir materyalizm doğruysa?

Hiç mi düşünmüyorsunuz?

Sayın ludwig, konuyu başından takip etmeyip ortasından olaya müdahil olunca ancak böyle çıkarımlarda bulunabilirdiniz ki, bu da bunu gösteriyor. Objektif değeri nerde savunmuşum? Ben marxist değilim. Fakat bu da marx'ın her çıkarımının yanlış olduğu anlamına gelmez, sizinle bu konuları önceden konuşmuştuk sanıyorum.

tarihinde trustedyou tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Emeğin objektif bir değerinin olması için, üretilen metanın objektif bir değere sahip olması gerekir ki, bu durumda her ikisininde objektif değerinin olması gerekir ki, ikisininde yoktur.

Bu gözünüzden kaçmış.

tarihinde trustedyou tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ayrıca, değişim değeri olan ürünler, biz kısaca bunlara metaı diyoruz, birey için değil toplum için üretilir. Birey eğer kendi gereksinimlerini karşılayacak şekilde bir üretim yapıyorsa, bunun ekonomik bir değeri olmadığı gibi, buna metaı, değil ürün diyoruz. Ancak satışa sürülen ürünlerin, ekonomik anlamda bir değeri olabilir. Toplum için üretilen ürünler, elbette ki bireye değil bireylere yöneliktir.

Buda gözünüzden kaçmış. Lütfen baştan takip edelim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili ludwig bütün alışveriş işlemlerinde bahsettiğin sahipolma hissi yoktur. Sahipolma hissi yalnız alışveriş işlemlerinin son halkasında tüketicide olur. Asıl çağdışına düşen sensin. Artık insanlar yalnız kendi tüketeceği şeyleri üretmiyor. Öyle olsa zaten alışveriş olmaz. Toplumsal işbölümü var ve herkes aslında başkaları için üretiyor. Başkaları için ürettiği değeri değiştokuş mekanizmaları ile kendi yararına ve ihtiyaçlarına dönüştürüyor. İşte bu dönüştürme işinde herkes ürettiği değerin tam karşılığını almak peşinde olur. Bunun için de ürettiği metaya sarfettiği kafa ve kol emeğinin nasıl değerlendirilmesi gereğini hissediyor. Sen bir emekçisin. Bir fabrikada çalışıyorsun. 8 saat kafanı ve kolunu çalıştırıyorsun. Emeğinin değerini nasıl hesaplayacaksın.

Yani öyle iki cümle ile ekonomiyi anlattığını zannediyorsun. Hıyar örneğine de aynı havalarda başlamıştın.

Sevgiler.

İnsanlar kendi tüketmeyecekleri şeyi üretiyorlar ki, onu verip karşılığında kendi tüketeceği şeyi alabilsin.

Bu sebeple herkes piyasaya mal ve hizmet arzediyor.

Sunduğu mal ve hizmetin piyasadaki değer kadar da mal ve hizmet almaya hak kazanıyor.

Şimdi sen kalkıp desne ki, "abi aklıma süper bir fikir geldi, onbin tane kağıt ataşını uçuça takacam ve bunu insanlar çok güzel görüneceği için isteyecekler." Buna baya emek verirsin, ama bunu kimseye on paraya satamazsın.

Keza desen ki, "kibrit çöplerini uhuyla yapıştırıp bir sandalye yapacam, herkes bayılacak!" Ama insanlar bakacak ki oturunca hemen çöküveriyor, kimse bunları almayacak. Gene hayvan gibi emek sarfettin, ama kimseye satamadın.

Demek ki emek vermekle olayın bir alakası yok.

Eğer ki karnını doyurmak istiyorsan insanların değer vereceği mal ve hizmeti sunmalısın.

"Ben buna çok emek verdim" demek bir boka yaramıyor.

Sen hala kalkıp "kafa kol emeği" deyip duruyorsun. Sanki emek harcayınca birileri sana hemen karşılığında birşeyler vermesi lazımmış gibi.

Hayır.

Senin sunduğun mal ve hizmetin değeri tamamen alıcının gözünde. O eğer değer verirse değeri var. Yoksa yok. Ne kadar emek verdiğin de hiç farketmez. Ataş ve kibritten sandalye örneklerini düşün.

Demek ki insanların ilgisini çekecek, onların sahip olmayı isteyecekleri şeyi piyasada arz etmelisin ki onu satabilesin, ve karşılığında sen de istediğin şeyi satın alacak paran olsun.

Ve burdan da girişimcinin olayına gelelim.

Girişimci işte piyasaya sunmak için bir mal veya hizmeti planlıyor. Ve daha baştan bilemez insanların ilgisini çekip talep görecek mi. Ama buna zamanını ve parasını sarfediyor. Ve senin demen gibi bir kumar oynuyor. İşçi ile farkı burda. İşçi ürettiği şeyin piyasada talep görüp görmeyeceğiyle ilgilenmez. O anlaştığı sabit ücreti alır ve gider. Girişimci ise bu mala alıcı bulmak zorunda. Elinde kalırsa zarar eder. Ve gidip işçiye verdiği ücreti geri istemez.

Ve sen diyorsun ki "girişimci işçiden fazla kazanmasın."

E peki o zaman kim girişimci olmak ister ki? Çünkü girişimci zaten işçiden fazla kazanma ŞANSI var diye bu kumarı oynuyor kendi zamanıyla ve kaynaklarıyla. Eğer ki sonunda kazanacağı işçininkiyle aynı olacaksa, veya ona hiç kar verilmeyecekse, ama zarar etme şansı da varsa, hangi aptal bu kumarı oynar ki? Herkes risksiz iş olan sabit ücretli işi seçer. O zaman kim yeni fabrikaları kuracak? Kim üretimin riskini üstlenecek? Kim istihdam yaratacak? Kim yeni teknikler ve ürünler bulmaya çalışacak?

tarihinde ludwig tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sen her ne kadar bana cevap verme lütfunda bulunmasanda, ben lütfedip sana cevap vereyim.

Ludwig, afedersin ama bu halinle, ulusalcıları falan bilmem ama, komünistlerin kabusu olmaktan çok uzaksın. Ortaya bilimsel hiç bir şey süremiyorsun. Yaptığın örnekler, çok bayat, tartışma gerektirmeyen örnekler. Çocuk oyunu oynamaktan başka bir şey yapmıyorsun, demogoji yapıp duruyorsun. Ataşları uc ucu tutuşturma, kibritten sandalye yapmak gibi, örnekleri çocukça bulmuyormusun? John Eaton'ın ekonomi politik adlı kitabını okuyan herhangi bir komünist seni rahatlıkla çürütebilir, hatta seni ciddiye dahi almayabilir. Bunu ikimizde istemeyiz değil mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sen her ne kadar bana cevap verme lütfunda bulunmasanda, ben lütfedip sana cevap vereyim.

Ludwig, afedersin ama bu halinle, ulusalcıları falan bilmem ama, komünistlerin kabusu olmaktan çok uzaksın. Ortaya bilimsel hiç bir şey süremiyorsun. Yaptığın örnekler, çok bayat, tartışma gerektirmeyen örnekler. Çocuk oyunu oynamaktan başka bir şey yapmıyorsun, demogoji yapıp duruyorsun. Ataşları uc ucu tutuşturma, kibritten sandalye yapmak gibi, örnekleri çocukça bulmuyormusun? John Eaton'ın ekonomi politik adlı kitabını okuyan herhangi bir komünist seni rahatlıkla çürütebilir, hatta seni ciddiye dahi almayabilir. Bunu ikimizde istemeyiz değil mi?

Niye nesi var ki örneklerimin?

Sen demagoji deyip duracağına yanlış olan nedir söylesene?

Sen okumuşsun o kitabı. Çürüt bakalım beni. Biz de görelim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Niye nesi var ki örneklerimin?

Sen demagoji deyip duracağına yanlış olan nedir söylesene?

Sen okumuşsun o kitabı. Çürüt bakalım beni. Biz de görelim.

Sen konuyu takip etme lütfunu göster önce. Bana bir ithamda bulunacaksan, doğru olsun. İkincisi demogoji yapmak istemiyorum, sen ancak demogoji yapılarak çürütülebilirsin, bilimsel tartışmak istiyorum, çocuk oyunu oynar gibi örnekler üstünde oynamak istemiyorum. Linç girişimi tarzındaki tartışmalardanda hoşlanmıyorum, tamam marxtan ve marxizmden nefret ediyorsun, bunuda ifade etmiştin önceden ama bu sana duygusal davranma hakkı vermez. Ayrıca bazı noktalarda sana katılıyorum. Ama verdiğin örneklerin çiğliği beni isyan ettiriyor.

tarihinde trustedyou tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yukardaki örneklerime ek olarak şunu söylüyorum. Drekinci özellikle sana.

Bu kibritleri yapıştırıp sandalye yapıp satma fikrimi hayata geçirirken, bu işin amelelik kısmını bir adamla anlaşıp, ona bir ücret karşılığında bunu yaptırarak da yapabilirim.

Adama derim ki "sana bu kadar para verim, sen de bu işi bana yap". Bunun da aklına yattı, işi yaptı, sandalyeyi yaptı kibrit çöplerinden, parasını aldı gitti.

Ben de şimdi süper zekamla bunu malettiğimden fazla paraya satıp kar edeceğimi düşünerek müşteri arıyorum.

Ve görüyorum ki kimse bunu istemiyor!!

Sonnuçta bu elimde kaldı.

İşçi ücretini aldı ve gitti.

Ama ben zarardayım. Harcadığım para ve zaman boşa gitti. Bu girişim fiyaskoyla sonuçlandı.

Drekinci'nin dediği "değer üretme" olayı olmadı. Halbuki "kafa kol" emek sarfedildi. Demekki Drekinci'nin olayları daha iyi düşünmesi gerekiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Astur son iletini yeniden gözden geçir. Kendi bindiğin dalı kesiyorsun.

Sahiplenmenin ne demek olduğunu bilmiyor musun? Alışveriş bir tür sahip değiştirmedir. Bir tür değer değiştokuşudur. Birinin sahip olduğu değerin diğerine geçişidir. Doğada bulunan değerleri, kim kime ne hakla satacak. Önce birileri sahiplenmeli ki başka birilerine satsın.

Sevgiler.

Benim amacım ideolojik şartlanmalarım gereği sömürü olduğunu kanıtlamak falan değil, gerçeğin peşindeyim, bindiğim dal falan yok.

Mülkiyetin ne olduğunu elbette biliyorum. Ben de size şunu soruyorum, bir arazinin ya da doğal kaynağın değerinin kaynağının kaynağı sahiplenilmesi midir? Sahiplenme de mi emek?

Mülkiyetin hak olup olmadığı, bu kavramın meşruluğu, ortaya çıkışının meşruluğu vs. ayrı konular; ekonomik değerle ilgisi olan şeyler değiller.

Değerin tanımlamasında çoktan uzlaştığımızı varsaymakla hata etmiş olabilirim. Herkesin kabul ettiği bir tanım yapmamışmıydık? Ürünlerin değerini belirlemede her zaman doğrulanabilir bir formül var; arz-talep. Ürünlerin değerinin satışı olmadan bilinmesinin imkanı yoktur, bunun imkanlı olduğunu sen iddia etmiştin, ben değil. Doğru düzgün ekonomi kitabı, kime göre doğru düzgün? Ludwig'in dediklerine yanlı veya doğru demedim, sadece demogojiden ibaret olduğunu ileri sürdüm. Bende onun verdiği örneklerle oynayarak, istediğim sonuçları çıkarabilirim. Birbirimizle tartışırken, oyun mu oynayalım, demogoji mi yapalım? Ekonomi gibi bilimsel bir temelde bunlara ihtiyaç duyacağımızı sanmıyorum.

Ürünlerin değerinin bilinmesinin tek yolu piyasada oluşan fiyatlar elbette, bunun aksini söylemedim, zaten benim sana verdiğim ev örneğinde de evin değerini çevredeki diğer benzer evlerin fiyatlarına bakarak tahmin edebileceğimizi söylemiştim. Bunu da satılmayan bir şeyin ekonomik değeri yoktur iddiasına cevaben söyledim, bir şeyin olmaması ve bilinmemesi iki ayrı şeydir.

Doğru düzgün ekonomi kitabı derken onlarca akademisyenin kontrolünden geçip yayınlanan, üniversitelerde okutulan kitaplardan bahsediyorum.

Ludwig'in örnekleri de gayet yerinde örnekler.

Bireyselliğe indirgenmiş, bir ekonomi tartışmasının bir verimi söz konusu değildir. Demogoji yapıp duralım iyi güzel. Sana göre bir değeri yoksa, başka birine göre bir değeri vardır. Sen, ekonomik değer belirleme açısından bir ölçüt değilsin ki? Sen ekonominin merkezi değilsin ki. Bu kadar ucuz tartışmalara hiç gerek yok.

Değişim amaçlı üretim, bireylere göre yapılmaz topluma göre yapılır. Eğer ki bireysel, kişinin kendi gereksinimlerini karşılamak amacıyla yapılan üretimden bahsediyorsan, biz ona değişim değeri biçmek gibi saçma bir girişimde bulunmayı reddediyoruz. Bireyin kendi ihtiyaçları için üretimi, değişim amacı gütmediği sürece ekonominin konusu olamaz.

Toplum dediğin bireylerin toplamı dışında bir şey değil. Kimse fiyatları bireyler tek tek belirliyor demiyor, bireylerin seçimleri bir araya gelerek fiyatları oluşturuyor diyoruz. Ayrıca çoğu insan tüm üretimini kendi için, ailesi için falan yapar, bunu da yineliyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sen her ne kadar bana cevap verme lütfunda bulunmasanda, ben lütfedip sana cevap vereyim.

Ludwig, afedersin ama bu halinle, ulusalcıları falan bilmem ama, komünistlerin kabusu olmaktan çok uzaksın. Ortaya bilimsel hiç bir şey süremiyorsun. Yaptığın örnekler, çok bayat, tartışma gerektirmeyen örnekler. Çocuk oyunu oynamaktan başka bir şey yapmıyorsun, demogoji yapıp duruyorsun. Ataşları uc ucu tutuşturma, kibritten sandalye yapmak gibi, örnekleri çocukça bulmuyormusun? John Eaton'ın ekonomi politik adlı kitabını okuyan herhangi bir komünist seni rahatlıkla çürütebilir, hatta seni ciddiye dahi almayabilir. Bunu ikimizde istemeyiz değil mi?

Ludwig'in örnekleri gayet yerinde, daha kompleks örneklere gerek yok. Ataç, kibrit falan örnekler aslında değerin ne kadar emek verildiğinden bağımsız, ne kadar değer yaratıldığı ile ilgili olduğunu açıkça gösteriyor. Ben bir başkası ile aynı işi yapsam, ama 1/5 zamanda yapsam onun yaptığı işin daha değerli olduğunu mu savunacağız? Drekinci'ye kalsa olay böyle olacak.

John Eaton'ın ne yazdığını bilmiyorum, oradan argüman getirmek istersen elbette getirebilirsin. Kitap ismi vermekle bir yere varılmaz, ben de Ludwig de onlarca kitap ismi verebiliriz yani, nereye kadar?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Gösterge ekonomi politiğinin eleştirisini yapan kuramcı sayısı yok denilecek kadar azdır. Veblen ve Goblot kültürel sınıf çözümlemesinin önünü açan çok önemli isimlerdir. Bu çözümleme "diyalektik materyalizmin" yapmış olduğu üretim güçleriyle ilgili çözümlemenin ötesine geçerek gösterişe yönelik bir değerler mantığından söz etmektedir. Bu mantığa göre egemen sınıf toplum üstünde kurduğu ve kodlar aracılığıyla sürdürdüğü hâkimiyeti devam ettirebilmek amacıyla, değerleri "tözsel açıdan değişikliğe" uğratmış ve böylelikle ekonomik düzende devrimler yaparak, toplumsal ilişkilerde değişikliğe yol açılmasını engellemiştir.

Ekonomik düzende belirleyici olan, birikim ya da artı-değerin elde edilme biçimidir. Kültürel göstergeler düzeninde belirleyici olansa harcama, yani yaşamın her alanına egemen olan koda boyun eğip töz değişikliğine uğrayarak gösterge/değer biçimini alan ekonomik değişim değeridir. Egemen sınıflar (ilkel ve geleneksel toplumlar) egemenliklerini ya her zaman gösterge/değerler üstüne oturtmuş ya da (kapitalist burjuva düzeninde olduğu gibi) sahip oldukları bu ekonomik ayrıcalığı göstergeler aracılığıyla sergileyerek onlara bir aşkınlık, bir kutsallık kazandırmaya çalışmışlardır. Egemenliğin en kusursuz aşaması bu sonuncusudur. Çünkü sınıf mantığının yerini alan bu mantık, üretim araçlarının mülkiyetiyle değil, anlam üretiminin denetimiyle ilgili olup maddi üretimden çok farklı bir üretim biçiminin varlığını zorunlu kılmaktadır; zaten Marksist çözümlemenin içinden çıkamadığı nokta da budur.

http://www.netkitap.com/kitap-gosterge-ekonomi-politigi-hakkinda-bir-elestiri-jean-baudrillard-bogazici-universitesi-yayinlari.htm

Pek çok ünlü markayla çalışan I-Am Associates ve The Brand Experience People’ın Direktörü Pete Champion, “Pazarlamada deneyimden bahsettiğimiz zaman duygunun gücünü tanımak zorundayız. Seks her zaman satışları artırıyor” dedi. Kendini ‘deneyim önderi’ olarak tanımlayan Champion, bilgisayar sektöründe de cinselliğin kullanılmasını önerdi.

HIZLA gelişen teknolojinin tüketici davranışlarında yol açtığı değişim ve pazarlama dünyasının bu değişime nasıl ayak uyduracağının tartışıldığı MediaCat Marketing Forum 2009’da konuşan Pete Champion, ‘vaat eden’ reklamcılığın, yerini ‘gerçek deneyim’e bıraktığını vurguladı. Dünyada Diesel, Coca Cola Türkiye’de Garanti Bankası gibi şirketlerle çalışan I-Am Associates ve The Brand Experience People’ın Direktörü Pete Champion, dijitalleştirilmiş ortamda pazarın önündeki en büyük zorluğun tüketiciyi marka ile etkileşime sokmak olduğunu vurguladı. Konuşmasının ardından Hürriyet’in sorularını yanıtlayan Pete Champion, müşterilerin gerçek davranış biçimlerini belirleyen iki unsur olduğuna dikkat çekerek, “İnsanların algılarına ve deneyimlerine odaklanmak, en büyük etkiyi yaratıyor. İşte bu iki unsur gerçek davranış biçimlerini belirliyor” dedi.

http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=12994594

Postmodernliği kendinden önceki durumlardan ayıran en önemli yansa fordizmin yerini post-fordist üretim tarzının alması ve sanayi proletaryasında cisimleşen maddi emeğin hakim konumunu maddi olmayan emeğe devretmesi. Hardt ve Negri'ye göre sanayi proletaryası nicelik bakımından azalmayıp gün geçtikçe büyüyor olsa da artık kapitalist üretimin, dolayısıyla da toplumsal mücadelelerin paradigmatik öznesi olmaktan çıkıyor. Fabrikadaki maddi üretim sürecinin esnekleşmesiyle Marx'ın ölçülebilir emek zamanı üzerine inşa ettiği değer kuramı sarsılıyor ve buna göre yapılan klasik işçi sınıfı ve sömürü tanımlamaları aşınıyor. Bu aşınmayı maddi olmayan üretimde çok daha net görüyoruz. İletişim, bilişim, kültür ve hizmet sektörleri gibi alanlarda fikirler, imgeler, bilgi, duygular ve işbirliği üreten maddiolmayan emek, toplumsal hayatın gereçlerini değil bu hayatın kendisini, onun var eden tüm ilişkileri yaratmış oluyor. İşte bu yüzden ölçülüp tartılamayan, sermayenin nasiplenmeye çalıştığı payın çok ötesinde, asla tamamen ele geçirelemeyecek bir değer yaratan bu emek bütün insanlığı içkin bir ortaklık düzleminde birbirine bağlıyor.

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=3411

Bu yukarıdakiler temelinde bir sol-içi tartışma yürütmenin daha yararlı olacağına inanıyorum ben de, buradan onun çağrısını yapayım...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Demek malların değeri en iyi piyasada belirleniyor. Piyasa belirleyici olan değil mi?

Aslında yüksek teknoloji ile piyasa ekonomisi filan bir yere kadar işler.

Örneğin nükleer silahları ele alalım? Bunlar değeri de piyasada belirlensin. Parayı veren alsın. Devletler zaten sahip. Diğer devletler niye olmasın? Çok zenginler niye olmasın madem para vb. ile oluyor. Neden buna izin vermemeye çalışıyorlar. Yoksa versinler mi? Niye verilmiyor? Hani malların değeri en iyi piyasada belirleniyordu, ne oldu?

Bu mantığın varacağı noktayı hesaplayın?

Sadece nükleer silah olayı değil. Binlercesi, biyolojik silahlar, virüsler vb. Bunun teknolojisi, silah teknolojisi şu bu.

Piyasa en iyisi bilir? Ne oldu? İzin verilsin mi?

Ha ha ha ha...

Devam edin bakalım.

tarihinde Goldwin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...