Jump to content

"Değer" Nedir?


Recommended Posts

..

Üstünde durulacak yaklaşımın iletinin başındaki iki arkadaşının şirket kurması. Birincisinde iki ortak var. Başka çalışan yok görünüyor. Bu şirketin karı bu iki ortağa bölünecek. Peki biri patron diğeri işçi olsaydı böyle bir paylaşım mı olacaktı? Diğer arkadaşın 5-6 işçi çalıştırıyor. Bu 5-6 işçinin emekleriyle ürettiği değer nasıl hesaplanıyor. Bu 5-6 işçinin ücreti iş yapılmadan önce mi, iş yapılıp pazarlanıp karşılığı alındıktan sonra mı hesaplanıyor? Büyük bir ihtimalle ki kapitalist işleyiş böyledir. Bu 5-6 işçiye haftalık, aylık veya parçabaşı ücret verilir. Ama bu 5-6 işçinin emeği ile ortaya çıkan mal veya hizmet, işçiye verilen miktardan çok fazla bir fiyata satılır. Dolayısıyla bu bilgisayarcı arkadaşın 5-6 işçinin sırtından sermaye biriktirmeye başlamış bulunmaktadır.

..

İşçilere verilen ücret o piyasada aynı işi yapan diğer işçilerin aldığı ücrete yakın olur. Yani emeğin de bir piyasası var. Kimse adam çalıştırırken bunların ücretini ince hesapla satacağı ürüne göre hesaplamıyor. Bugün mesela asgari ücret 500 lira falan mı? Demek ki sen ufak bir bilgisayar şirketinde mühendis falan olmayan basit teknik bir elemana belki 700 ya da 1000 lira arası birşey verirsin. Eğer az verirsen, mesela 250 lira teklif edersen çalışacak adam bulmakta zorlanırsın. Çünkü çalışan bu işe piyasada verilen yaklaşık parayı biliyor.

Benim mesela kuzenim büyük bir firmada çalışıyor. Ve daha dün bana anlatıyordu. Üstümden çok iyi paralar kazanıyorlar diyordu. Çok yüksek satışlar yaptırıyormuş. Ve ben ona sordum ağzını aramak için, acaba kendini "sömürülüyor" hissediyor mu diye. Dedim ki "sömürülüyorsun resmen" dedim. O da dedi ki "adam da bu şirketi kurmuş bu organizasyonu yapmış" dedi. Çok çalışıyor, ve kendine ayıracak zaman bulamıyor, ve şirketine kazandırdığı paranın kendisine verilen paranın yanında çok fazla olduğunu da biliyor. Ama ortada bir sömürü olduğuna inanmıyor. Bunun adil bir anlaşma olduğunu düşünüyor.

Ve işin şu kısmına da bak. Kuzenim bu firmada aslında üzerine yatırım yapılan birisi. Kendisi yetiştiriliyor ve ilerde müdür olarak planlandığı şimdiden kendisine söylendi. Firmanın hissedarları kadar kazanamayacak, ama büyük bir şirkette bir müdür 10 bin liraya kadar kazanabilir. Bu gayet güzel bir kazanç değil mi?

Tabi bazı durumlarda sömürü var. Mesela ben mahallemdeki süpermarkette çalışanlara kaç saat çalıştıklarını sordum. Günde 10 saat hatta 12 saate çıkan bir sürede ve haftada 6 gün olmak üzere, 600-700 lira gibi paralara çalıştırıyorlar. Bak burda bir sömürü olduğunu ben de kabul ederim. Ama burdaki sömürü senin dediğin gibi "çalıştırılmanın doğasından gelen" bir sömürü değil. Yani sana göre çalıştırılan herkes, ne kadar para alırsa alsın sömürülüyor. Ben buna katılmıyorum. Bu market çalışanlarının durumu ise farklı. Bunlar gerçekten de aşırı saatler çalıştırılıp az ücret alıyorlar. Halbuki ülkemiz yasaları haftalık 42 saatten sonra extra ücret verdirmeyi yazıyor. Demekki bu market işletmecisi bu yasayı çiğniyor aslında.

Diğer taraftan düşününce dünyanın farklı yerlerinde aynı işin farklı ücretler aldığını da biliyoruz. Bizim ülkemizin ekonomisi orta halli, çok zengin olmayan bir ekonomi. Bunun sonucunda işçilik de ucuz. Avrupa'ya göre ucuz tabi, Hindistan'a göre değil. Ama biz Avrupa'yla kıysalama yaptığımız için burda bu market işçilerinin sömürüldüğünü hissediyoruz. "Daha iyi çalışma koşulları var" diye düşünüyoruz. Ama aslında o çalışma koşulları başka bir coğrafyada var sadece. Burda yok demekki bunlar bu ücrete talim ediyor.

Unutmayalım ki Avrupa'daki işçilerin durumu da bir zamanlar kötüydü, ama toplum zenginleştikçe işçiler de daha müreffeh koşullar buldular. Bu aynı olay Asya Kaplanları denilen Güney Kore, Singapur, Tayvan gibi ülkelerde de oldu. Bu ülkeler yabancı sermayeye ve liberalizme açılınca 30-40 senede büyük aşama kaydettiler, ve zamanında Batı'nın ucuz işçisiyken bugün bizden daha zenginler.

Demek ki işçilerin durumunun iyileşmesi için ekonominin büyümesi gerekiyor. Yatırımların yapılması gerekiyor. Verimliliğin artması gerekiyor. Girişimciliğe ihtiyaç var. Ekonomistler girişimciliğin yüksek olduğu ülkelerin daha zengin olduğunu söylüyor.

Sen pasta paylaşımı deyip dururken pastanın büyümesi olayından hiç bahsetmezsin. Girişimler, yatırımlar, yeni ürünler, yeni üretim teknikleri, eski ürünlerin daha iyi üretilmesi, yani girişimcinin yapmaya çalıştığı şeyler bu ülkenin ekonomik pastasını büyütüyor da işçinin de alım gücü artıyor. Ama illa pastayı eşit paylaşalım dersen bir de bakmışsın ki pasta artık büyümüyor, hatta küçülüyor. Çünkü senin yapmak istediğim girişimcinin önünü kapatmak. Onun yerine devletin hantal bürokrasili, risk almayan, kaynak israf eden, sermayeye bakım yapmayıp çürüten, uygulanmış da çökmüş yöntemleri bize alternatif olarak sunuyorsun. Bu yöntem hem zenginlik getirmiyor, hem de sivil özgürlüklere de kesin zarar veriyor. Çünkü bu tarz ekonomik yöntem uygulayan ülkelerin hemen hepsinde otoriter rejimler, hatta diktatörlükler var/vardı.

tarihinde ludwig tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 302
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Ludwig nihayet kendinizi toparlayabilip, güzel düşünceler koyabildiniz ortaya, sizin potansiyelinizi her zaman takdir ediyordum. Size karşı çıkışlarım hep iyi niyetimdendi umarım, yanlış anlamamışsınızdır. Saygılarımla...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Tabi bazı durumlarda sömürü var. Mesela ben mahallemdeki süpermarkette çalışanlara kaç saat çalıştıklarını sordum. Günde 10 saat hatta 12 saate çıkan bir sürede ve haftada 6 gün olmak üzere, 600-700 lira gibi paralara çalıştırıyorlar. Bak burda bir sömürü olduğunu ben de kabul ederim. Ama burdaki sömürü senin dediğin gibi "çalıştırılmanın doğasından gelen" bir sömürü değil. Yani sana göre çalıştırılan herkes, ne kadar para alırsa alsın sömürülüyor. Ben buna katılmıyorum. Bu market çalışanlarının durumu ise farklı. Bunlar gerçekten de aşırı saatler çalıştırılıp az ücret alıyorlar. Halbuki ülkemiz yasaları haftalık 42 saatten sonra extra ücret verdirmeyi yazıyor. Demekki bu market işletmecisi bu yasayı çiğniyor aslında.

Ne olacak? Ne bekliyordun? Bir kaç milyar maaş vermesini mi? Ya 42 saatten az çalıştığında iyi mi olacak diyeceksin? Tamam sorun yok mu diyeceksin? Bu mu sorun? Bu mu senin mantığın?

Adam gidip Çin'de üretiyor, ayda 30-50 dolara işçi çalıştırıyor, sonra gelip Türkiye'ye bu malı satıyor.Yukarıdakinden farklı olan ne?

İnsanlar markete giderken hangi mal ucuz vb. diye bakıyor. Gerektiğinde Çin malı alıyor. Rekabet ve ayakta kalmak için bunu yapmalısın üretici açısından söylüyorum.

Türkiye'den de fabrikalar ucuz işçi için Çin'e gidiyor. Ne olacak böyle? Çin'e taşınmasını mı bekleyeceğiz?

Bu ne iş, adam yapıyor çünkü kar etmek istiyor, kar etmek...

Kısaca patronun derdi filan kar etmektir, insan hakları filan hikayedir ya da sonra gelir.

Dünya eski dünya değil, sen hala 15-20 sene öncesinden söz ediyorsun. Güney Kore şu bu demişsin, bunlar daha önce oldu ve Türkiye'nin şartları farklı.

Şimdi dünya başka, farklı; Çin faktörü var, her şeyi eskisi gibi toz pembe görmeyi bırakın.

tarihinde Goldwin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

yw goldwin bu kadar karamsar olma :)

ne zamandan beri baskı rejimleri dünyayı dediğin şekilde tehdit edebiliyor

çinde dewlet ekonomisi ewet büyüyor ama 'dewlet ekonomisi'

bu insanların üretenlerin dolayısıylada tüketecek olanların bazı haklarından koparılmasıyla oluyor

ewet bu yeni ucuz işgücü yatırımı çekiyor we orta wadede bizim gibi ülkelere zarar weriyor

fakat dünyanın bu yenin potansiyelinin we üretiminin çinde ekstra talep yaratması mümkün mü

çinde dewlet zenginleşiyor asla bu zenginliği sağlıklı şekilde kullanamaz

Link to post
Sitelerde Paylaş

yw goldwin bu kadar karamsar olma :)

ne zamandan beri baskı rejimleri dünyayı dediğin şekilde tehdit edebiliyor

çinde dewlet ekonomisi ewet büyüyor ama 'dewlet ekonomisi'

bu insanların üretenlerin dolayısıylada tüketecek olanların bazı haklarından koparılmasıyla oluyor

ewet bu yeni ucuz işgücü yatırımı çekiyor we orta wadede bizim gibi ülkelere zarar weriyor

fakat dünyanın bu yenin potansiyelinin we üretiminin çinde ekstra talep yaratması mümkün mü

çinde dewlet zenginleşiyor asla bu zenginliği sağlıklı şekilde kullanamaz

Ben ucuz emek gücü açısından diyorum.

Ayrıca Çin'i o kadar küçük görme. Birçok bakımdan dünyanın sayılı güçleri arasında. Sen her şeyin böyle gideceğini sanıyorsun galiba. Ne diyeyim o zaman, sanmaya devam et. B)

tarihinde Goldwin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Goldwin eğer Çin'de işçi ücretleri yasayla ayda 30 dolardan 700 dolara getirilse Batı'dan kimse gidip oraya fabrikasını taşımaz. Aynı paraya zaten kendi ülkesinde adam çalıştırır. Kazancı yoksa ne diye fabrikayı dünyanın öbür ucuna taşısın? Böyle olunca Çinli işçi nasıl kazançlı çıktı? Hiç olmazsa diğer türlü bir işi vardı, az da olsa bir kazancı vardı. Şimdi o da yok. Nasıl olacak peki bu iş?

Bak okuduğum bir ekonomi kitabında Bangladeş'le ilgili birşey anlatıyor. Güney Kore'nin Daewoo firması 1970lerde Amerika ve Avrupa'ya tekstil ihraç ediyormuş. Ama Amerika ve Avrupa bu ülkeye (solcuların ucuz işçileri, çocuk işçileri vs. koruma niyetiyle dayatması sebebiyle) ithalat kotası koyunca bu firmada kar maximize etme motivasyonuyla tabi üretiminin bir kısmını Bangladeş'e kaydırmış ki burdan Avrupa ve Amerika'ya malını satsın. 1979'da Bagladeşli Desh firmasıyla gömlek üretmek için anlaşma yapmış. Burda en önemli olay Daewoo'nun 130 Desh çalışanını Güney Kore'ye eğitmek için götürmesi. Yani bu çalışanların "insan sermayesine" yatırım yapılmış Daewoo tarafından. Ve kitap diyor ki "insan sermayesine yapılan yatırım, diğer tarz yani makineye veya finans yatırımlarından farklı olarak geri alınamaz". Bu şekilde bu Bagladeşli gömlek işçileri öğrendiklerini unutmayacaklardı ve unutmamışlar.

Daewoo daha sonraki zamanlarda bu Bangladeşli ortağı firmayla anlaşmasını bitirmiş. Ama büyük bir ihracat sektörünün tohumları atılmış bile. Daewoo tarafından yetiştirilen 130 işçiden 115'i 1980lerde Desh'ten ayrılıp kendi tekstil ihracatçısı firmalarını kurmuşlar!! Burda kitap bu hikayeyi alıntıladığı William Easterly'nin kitabına atıf yapıp diyor ki: "Mr Easterly ikna edici bir şekilde Daewoo yatırımının nihayetinde 3 milyar dolarlık bir tekstil ihracat sektörüne dönüşmesinin temel taşı olduğunu anlatıyor."

Ve kitap diyor ki, Reagan döneminde Bangladeş'e de (gene solcu "işçi koruma" gibi amaçlarla) ithalat kotası kondu. Ve yazar soruyor, hangi akla hizmetle kişi başına geliri 350 dolar olan bir ülkenin ihracat yapma imkanları engelleniyor? Bunun mantığı nedir diye soruyor.

tarihinde ludwig tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Hastayım, öksürüyorum; bu arada başlık ne hale gelmiş yav :)

Herneyse, Kayseri'den selamlar size. 'Olmayan' iktisat okullarından ve iktisatçılardan bir demet sunmak istedim size.

http://en.wikipedia.org/wiki/Post-autistic_economics

PAE has challenged standard neoclassical assumptions and incorporated ideas from sociology and psychology into economic analysis. Specifically, the notions of utility theory, rational choice, production and efficiency theory (Pareto optimality), and game theory have been criticised: one much-discussed article is Is There Anything Worth Keeping in Standard Microeconomics?

Nan, bu çağda hala marjinal fayda kuramını eleştiren 'iktisat cahili' Sorbonne ve Cambridge'liler mi varmış? Vay cahiller vay! Burada 'liseliler' çözmüş halbuki olayı!

http://en.wikipedia.org/wiki/Regulation_school

The Régulation School is a group of writers on political economy and economics whose origins can be traced to France in the early 1970s where economic instability and stagflation were rampant in the French economy. The term ‘régulation’ was coined by Frenchmen Destanne de Bernis who aimed to use the approach as a system theory to bring Marxist economic analysis up to date

Bu iktisat cahilleri de, Marksizm'i iktisadın parçası sanıyormuş, bak sen! İşte, hep Avrupa felsefe okullarını takip etme hatası!

Bir hoca:

http://en.wikipedia.org/wiki/Michel_Aglietta

Michel Aglietta (born 1938) is a french economist, currently Professor of Economics at the University of Paris X: Nanterre. Michel Aglietta is a scientific counsellor at CEPII, a member of the University Institute of France, and a consultant to Groupama-AM. An alumnus of the École Polytechnique, he is a member of the Circle of economists[1]. From 1997 to 2003, he was a member of the Council of economic analysis for the Prime Minister. His monograph A Theory of Capitalist Regulation: The US Experience (Verso, 1976) laid the foundation for the Regulation school of economics. He is a teacher at HEC Paris.

In October 1974, Michel Aglietta published his thesis, entitled Régulation du mode de production capitaliste dans la longue période. Exemple des États-Unis (1870-1970), for his doctorate thesis at the University of Paris I: Panthéon-Sorbonne. He is also aggregate professor for the universities in Amiens, after he was administrator of the INSEE. The jury who marked his thesis consisted of Professors Raymond Barre, H. Brochier, Carlo Benetti, J.Weiller and Edmond Malinvaud.

Michel Aglietta was one of the founders in 1976, with Robert Boyer, of the regulation school.

He is a specialist in international monetary economy, known for his work on the functions of financial markets.

Yaa, işte! Ekonomi profesörü olmuşsun ama, 'bilimsel' olamamışsın adamım!

http://en.wikipedia.org/wiki/Neo-Ricardianism

Bu Neo-Ricardocular da bir tür emek-değer kuramını savunuyormuş, pes yahu!

http://en.wikipedia.org/wiki/David_Harvey_(geographer)

Bu da Cambridge kökenli bir iktisadi coğrayfa hocası, bakın ludwig'i deli edecek bir bilgi var burada:

Dialectical materialism has guided his subsequent work, notably the theoretically sophisticated Limits to Capital (1982).

Töbe töbee! Ben en iyisi popüler iktisat kitaplarına geri döneyim...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Herkes biliyor ki envay çeşit kenarda kalmış ekonomi ekolu var.

Ama ana ekol neo-klasik ekoldür.

Heterodox economics

Heterodox economics refers to the approaches, or schools of economic thought, that are considered outside of mainstream, that is, orthodox economics. Heterodox economics is an umbrella term used to cover various separate unorthodox approaches, schools, or traditions. These include institutional, post-Keynesian, socialist, Marxian, feminist, Austrian, ecological, and social economics among others.[1][2] These views may be contrasted with the framework used by the majority of economists, commonly referred to by its supporters as mainstream and by critics as orthodox or conventional. This framework consists of the neoclassical synthesis, which combines a neoclassical approach on microeconomics and Keynesian approach to macroeconomics, with varying degrees of emphasis.[3][4]

Bak ne diyor:

"Heterodox iktisat, ana-akım (mainstream) yani ortodox iktisadın dışında kalan yaklaşımlar ya da iktisat ekolleridir. Heterodox iktisat çeşitli ortodox-olmayan yaklaşımları, ekolleri ve gelenekleri kapsayan genel bir terimdir. Bu gruba dahil olanlar arasında institutional, post-Keynesçi, sosyalist, Marxist, feminist, Avusturyacı, ekolojik ve sosyal iktisat başta gelir."

Ve koyulaştırdığım yer diyor ki: "Bu görüşler ekonomistlerin çoğunluğu tarafından kullanılan çerçeve ile karşılaştırılabilir ki buna destekçileri ana-akım (mainstream) derken eleştirenler ortodox ya da geleneksel der. Bu çerçeve "neo-klasik sentezdir", ki bu mikroekonomide neoklasik yaklaşımı ve makroekonomide Keynesçi yaklaşımı farklı vurgu dereceleriyle birleştirir."

tarihinde Rochader tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir çok görüşünü diyorum. Örneğin; Marxizmin esamesi okunmuyor gibisinden. Ben okudum zaten terence'ın yazısını. Hala ortaya bir şey koyamadın. Hala Marxizm'in esamesi okunmuyor diyebiliyorsan, susacağım. Kişisel saldırılarından, bütün forum bıkmış durumda. Kişisel saldırılar sana bir şey kazandırmaz, saygınlığını yitirirsin.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir çok görüşünü diyorum. Örneğin; Marxizmin esamesi okunmuyor gibisinden. Ben okudum zaten terence'ın yazısını. Hala ortaya bir şey koyamadın. Hala Marxizm'in esamesi okunmuyor diyebiliyorsan, susacağım. Kişisel saldırılarından, bütün forum bıkmış durumda. Kişisel saldırılar sana bir şey kazandırmaz, saygınlığını yitirirsin.

Ben burda kaynaklı konuştum.

Bak Thomas Sowell diyorum. Adam Stanford'da profesör. İsmi Amerika'da bilinen bir adam. Bir düzine kitabı var.

Ben bundan bir alıntı getiriyorum buraya. Bu adam ekonomi biliminin bilfiil içersinde. Bunun dersini vermiş yıllarca. Sence bu adam ekonomi bilimine, tarihine, gelişimine dair söyleyecek şeyleri senin benim söyleyeceklerimden daha çok otorite taşımaz mı? Bu alanda üniversite de ders veren biri ekonomi bilimine dair bu tarz genel tespitler yaparsa buna biz bir değer vermek durumunda değil miyiz?

Marx'ın Das Kapital'inin temsil ettiği büyük entelektüel beceriye rağmen, ekonomi bilimine Marxçı katkı nerdeyse sıfır olarak özetlenebilir. Günümüzde varolduğu şekliyle profesyonel ekonomi bilimi Karl Marx diye bir adamın varolduğunun dahi işaretini taşımamaktadır. Bu Das Kapital'i bir entelektüel yapıt olarak, özellikle de klasik ekonominin bir fevki olarak tabiki değersizleştirmez. Ama modern ekonominin gelişmesi Marx'ı direk olarak es geçmiştir. Marxçı olan ekonomistler bile genellikle analitik bazı aygıtlar kullanırlar ki Marx bunların gelişimine sıfır katkı yapmıştır. Bu ekonomistler Marx'a zaten sadece ideolojik, politik ve tarihsel amaçlarla atıfta bulunurlar, yoksa ekonomik değil.

Her ne kadar dünya çapında bir politik hareketin merkezi metini olsa da, Das Kapital profesyonel ekonomi bilimi açısından bir çıkmaz sokağa girişti. O kitap için eylem ve söylemde bulunan insanların çoğu kitabı okumayı bırak, kitabın keyfi varsayımlarından empirik olarak yanlış sonuçlarına giden labirentvari akıl yürütmelerini ince ince takip etmemiştir. Bunu yerine Das Kapital'in devasa ciltleri sanki büyülü bir mihenk taşı oldu; bir yerlerde birşekilde bir dahinin kapitalizmin yanlış ve yıkılmaya mahkum olduğunu "ispat" ettiğine dair (her ne kadar bu ispatın detayları bu ispattan güç alan takipçiler çoğu tarafından bilinmese de) güven ve emniyet veren bir hissin kaynağı oldu.

--Thomas Sowell, 1985 tarihli Marxism kitabından.

Bak bu yazıyı okur musun? Bunu ben demiyorum. Bunu bir ekonomistten alıntı yapıyorum. Ve dikkat edersen adam "bugün Marxist ekonomist yoktur" demiyor. Yani Terence Marxist ekonomist ismi sayınca burda söylenmiş olan "çürütülmüş" olmuyor. Ne yazdığını dikkatle oku.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Haber Türk kanalında yine evrim teorisi tartışılıyordu. Onu takip ettim. Bu arada başlık iyi ilerlemiş. Sevgili Ludwig de benim sorumun birine yanıtvermiş biri kalmış.

Sorumun biri iki ortaklı şirkette. Şirketin geliri iki ortağa bölünüyor. Sorun yok. Ama biri işçi diğeri patron olsaydı geliri nasıl bölüşürlerdi?

Diğer sorum için bildik yanıt vermiş. Emeğin de bir piyasası var. Piyasaya göre ücret veriliyormuş. Şimdi ben bunu biraz açayım. Emeğin piyasası insan piyasasıdır. İnsan emeğini satarken tümü ile kendini pazarlamasa bile üretme potansiyelini belli zaman aralıklarında patrona satar. Patron da bu süre içinde işçiyi çalıştırır emeği ile meta üretir satar. Eğer işçi ücreti üretim sürecine sokulmadan verilirse böyle bir durumda. İşçi de zararlı çıkabilir patron da. Çünkü elde bir işçi emeğinin değerine ilişkin objektif bir kriter yoktur. İşçi bir meta üretir. Emeği bu meta üzerinde değişiklik yapmıştır. Ham maddeyi mamul madde haline çevirmiştir. Ama bu çevirme işinin kaç para ettiği bu mamul madde piyasada satılmadan bilinemez. Yani eğer patron işçilik maliyeti adı altında, diğer maliyetleri de ekleyerek, üzerine de öngördüğü bir kar ekleyerek bir satış fiyatı çıkarırsa. Bu fiyatın pazarda geçerliliği önemlidir. Fabrikadaki fiyat pazara uymayabilir. Kardan vazgeçtik zararına satmak zorunda kaldığı zaman, bu demektir ki o mamulmaddeyi üretin işçiye emeğinin değerinden daha fazla ücret vermiştir. Veya fabrikadaki fiyat pazara uymuştur patron fiyatı oluşturduğu kriterler üzerinden satmıştır. Ama kar diye koyduğu miktar da işçinin emeğinin metaya kazandırdığı değerdir. Çünkü aslında hammaddeden mamulmaddeye geçişteki yapılan işi işçi yapmıştır. Hammaddeden mamulmaddeye geçişteki fiyat farkı işçinin emeğinin karşılığıdır. Bunun böyle olduğu matematiksel olarak da gösterilebilir.

Sonuç itibariyle üretim sürecinin başında işçi ücretleri saptanırsa, işçi için de patron için de yanılma payı ve risk sözkonusudur. Ancak metaların satışları sonucunda elde edilen geliri ele aldığımız zaman ve bu gelirin nereden kaynaklandığına baktığımız zaman, işçi emeğinin piyasadaki gerçek değeri ortaya çıkar. Ve bu süreç sonucunda zarar etmek diye bir şey sözkonusu olamaz. Çünkü her zaman mamul madde ham maddeden daha pahalıya satılır. İşte bu paha o hammaddeye şekil vermiş onu mamulmadde haline getirmiş işçinin emeğinin pahasıdır.

Bu tespitten sonra, sıra elde edilen gelirin paylaşımına gelir. Mamul madde bir işçinin yaptığı iş ile ortaya çıkabildiği gibi, birçok işçinin işbölümü ile (metanın farklı kısımlarını üreterek) de ortaya çıkarılabilir. Böyle durumda her işçinin emeğinin değeri nasıl hesap edilecektir. Zor değil. Şu anda kapitalistler çalıştırdığı işçilere verdiği ücretlere, kapitaliste kalan karı ekleyerek buabiliriz. En kaba kriteri üretime katkısının hesaplanmasıdır. Patronun yaptığı iş de dahil olmak üzere, üretimde emeği geçen herkesin, üretime yaptığı katkı hesaplanabildiği zaman kimsenin kimseyi sömürdüğünden bahsedilemez.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ama kar diye koyduğu miktar da işçinin emeğinin metaya kazandırdığı değerdir. Çünkü aslında hammaddeden mamulmaddeye geçişteki yapılan işi işçi yapmıştır. Hammaddeden mamulmaddeye geçişteki fiyat farkı işçinin emeğinin karşılığıdır. Bunun böyle olduğu matematiksel olarak da gösterilebilir.

Diyelim bir tane I-Pod müzik çalar satıldı. Buradaki karın kaynağı çipleri geliştirenlerin çalışması mı, tasarımcının çalışması mı, programcının çalışması mı, parçaları bir araya getiren işçilerin çalışması mı, sermayeyi yatıran, fabrikayı kuran insan ya da insanların aldığı risk mi yoksa hepsi mi? Hepsi ise kimin ne kadar katkısı oldu? Matematiksel olarak bir hesaplarsanız sevinirim :)

Ve bu süreç sonucunda zarar etmek diye bir şey sözkonusu olamaz.

Nasıl ya?! Kimse, hiçbir zaman zarar etmiyor yani?!

Patronun yaptığı iş de dahil olmak üzere, üretimde emeği geçen herkesin, üretime yaptığı katkı hesaplanabildiği zaman kimsenin kimseyi sömürdüğünden bahsedilemez.

Hesaplayın bakalım...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Astur

I-pot kollektif işbölümü ile üretilen bir ürün. Tıpkı otomobil gibi.

Tanımladığın her bir özelliği farklı kişiler üretebildiği gibi. Aynı çatı altında tek bir işletme içinde de üretilebilir. Her bir farklı özellik üretilirken parça başı ücret üzerinden her parçayı üretene emeğinin karşılığı verilebilir. Bu parçaların fiyatı yarımamul meta fiyatı gibidir. En doğru hesap Fabrikada birim zamanda üretilen I-pot adetidir. Bunlar piyasada satılır. Elde edilen gelir çalışanlara üretime katkısı oranında pay edilir. Üretime katkı meselesi, iş değerlendirilmesi denilen bir yöntem ile bulunur. Eğitimi, performansı, kıdemi, deneyimi vs bu işdeğerlendirilmesine göz önünde tutulur. Bu iş değerlendirmesini zaten kapitalistler fabrikalarında rahatlıkla yapmaktadırlar. Yani bu meselenin objektif kriterleri var ve çalışanlar bu kriterleri kabul ederler. Tıpkı askerlikteki rütbeler gibi.

Zarar meselesi yukarıdaki iletide var. Kar ve zarar, Her ikisi de işçinin emeğinin üretim öncesinde kestirme usulü ile saptandığı içindir. Evdeki hesabın çarşıya uymaması meselesi.

İşçi emeğinin meta satıldıktan sonra ortaya çıkması ve niçin zararın sözkonusu olmadığı da açık. Mamul madde hammaddeden değerlidir de ondan. Tahtanın değeri ile bu tahtadan yapılmış masanın değeri karşılaştırılınca, masanın daha değerli olacağı aşıkardır. Masa içerdiği tahta fiyatından satılmaz.

Patronun yaptığı iş de işdeğerlendirmesi yöntemi ile bulunabilir. Yaptığı işin üretime katkısı tıpkı diğer çalışanlar gibi. (Eğitimi, performansı, kıdemi, deneyimi, çalışma saatleri vs) gibi kriterler üzerinden hesaplanabilir.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Astur

I-pot kollektif işbölümü ile üretilen bir ürün. Tıpkı otomobil gibi.

Tanımladığın her bir özelliği farklı kişiler üretebildiği gibi. Aynı çatı altında tek bir işletme içinde de üretilebilir. Her bir farklı özellik üretilirken parça başı ücret üzerinden her parçayı üretene emeğinin karşılığı verilebilir. Bu parçaların fiyatı yarımamul meta fiyatı gibidir. En doğru hesap Fabrikada birim zamanda üretilen I-pot adetidir. Bunlar piyasada satılır. Elde edilen gelir çalışanlara üretime katkısı oranında pay edilir. Üretime katkı meselesi, iş değerlendirilmesi denilen bir yöntem ile bulunur. Eğitimi, performansı, kıdemi, deneyimi vs bu işdeğerlendirilmesine göz önünde tutulur. Bu iş değerlendirmesini zaten kapitalistler fabrikalarında rahatlıkla yapmaktadırlar. Yani bu meselenin objektif kriterleri var ve çalışanlar bu kriterleri kabul ederler. Tıpkı askerlikteki rütbeler gibi.

Tamam işte, "kapitalistler" iş değerlendirmesi yapıp herkese "hakkını" veriyorlarsa şikayet ettiğiniz nedir?

İş değerlendirmesi nasıl yapılıyor, kimin ne kadar değer ürettiği nasıl hesaplanıyor siz bize burada bir hesaplasanız daha net olacak her şey aslında.

Zarar meselesi yukarıdaki iletide var. Kar ve zarar, Her ikisi de işçinin emeğinin üretim öncesinde kestirme usulü ile saptandığı içindir. Evdeki hesabın çarşıya uymaması meselesi.

İşçi emeğinin meta satıldıktan sonra ortaya çıkması ve niçin zararın sözkonusu olmadığı da açık. Mamul madde hammaddeden değerlidir de ondan. Tahtanın değeri ile bu tahtadan yapılmış masanın değeri karşılaştırılınca, masanın daha değerli olacağı aşıkardır. Masa içerdiği tahta fiyatından satılmaz.

Bunun aksi örnekler var. Son birkaç yılda demir çelik fiyatları inanılmaz değişimler yaşadı. Hammaddenin değerinin mamul maddeyi geçtiği dönemler de oluyor.

Patronun yaptığı iş de işdeğerlendirmesi yöntemi ile bulunabilir. Yaptığı işin üretime katkısı tıpkı diğer çalışanlar gibi. (Eğitimi, performansı, kıdemi, deneyimi, çalışma saatleri vs) gibi kriterler üzerinden hesaplanabilir.

Sevgiler.

Böyle bir hesaplamanın yapılması mümkün değildir. Aslında yapılır ama, ne objektif olur, ne de üretime katkıyı doğru olarak gösterebilir. İşe yeni girmiş, eğitimi olmayan bir çalışan, diğerlerinden az saat çalışıp daha fazla katkı yapamaz mı? Yapar, ben birkaç yaz önce çalışırken bir satış sorumlusu arkadaşta bunu gördüm, insan ilişkileri iyiydi, herkesten çok satış yapıyordu. Komisyonla çalışmanın yararları işte. Sizin hesaba kalsa o arkadaş hakkını alamazdı, onu verimli olmaya iten bir şey de olmazdı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Böyle bir hesaplamanın yapılması mümkün değildir. Aslında yapılır ama, ne objektif olur, ne de üretime katkıyı doğru olarak gösterebilir. İşe yeni girmiş, eğitimi olmayan bir çalışan, diğerlerinden az saat çalışıp daha fazla katkı yapamaz mı? Yapar, ben birkaç yaz önce çalışırken bir satış sorumlusu arkadaşta bunu gördüm, insan ilişkileri iyiydi, herkesten çok satış yapıyordu. Komisyonla çalışmanın yararları işte. Sizin hesaba kalsa o arkadaş hakkını alamazdı, onu verimli olmaya iten bir şey de olmazdı.

Yeri gelmişken sana bir soru yöneltmek istiyorum Astur. Çok katlı pazarlama sistemini duymuşsundur, bunun hakkında ne düşünüyorsun? Bana göre en adi sömürü biçimlerinden biri. Kapitalizmde sömürünün olmadığını iddia edenlerede cevap olsun. Özellikle ludwig sen soruyordun sömürü nerde diye. googleda bir sörç et bak, bakalım nasıl oluyormuş sömürü.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yeri gelmişken sana bir soru yöneltmek istiyorum Astur. Çok katlı pazarlama sistemini duymuşsundur, bunun hakkında ne düşünüyorsun? Bana göre en adi sömürü biçimlerinden biri. Kapitalizmde sömürünün olmadığını iddia edenlerede cevap olsun. Özellikle ludwig sen soruyordun sömürü nerde diye. googleda bir sörç et bak, bakalım nasıl oluyormuş sömürü.

Ben ona sömürü demem, daha çok titan zinciri gibi bir şey, İngilizce'de Ponzi scheme denen olaya da benziyor; bir nevi dolandırıcılık bence. Geçenlerde bir doğum günü partisine gittim, liseden bir arkadaşla tesadüfen karşılaştım, beni bu işe katmak için saatlerce dil döktü. 400 dolar verip binlerce dolar kazanacakmışım :D

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ben ona sömürü demem, daha çok titan zinciri gibi bir şey, İngilizce'de Ponzi scheme denen olaya da benziyor; bir nevi dolandırıcılık bence. Geçenlerde bir doğum günü partisine gittim, liseden bir arkadaşla tesadüfen karşılaştım, beni bu işe katmak için saatlerce dil döktü. 400 dolar verip binlerce dolar kazanacakmışım :D

Bir an için bu olayı savunacaksın diye ödüm koptu :D. Bu sömürüdende adi dediğin gibi, ben yine sömürü dedim sen dolandırıcılık demişsin :D. Hadi benden bi adım öne geçtin :D.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kimse bu forumda istedigi gibi hakaret edemez.

Asturun iletilerini sildim cünkü bazisi hakaret iceriyordu bazisida silinen iletiyi alintilamisti.

Lutwigin iletilerini sildim kendi sikayet ettigi saygisizliklari kendide yapiyordu.

Fuzilinin iletisini editledim cünkü isim isim yorum yaparak kisisellestirmenin alasini yapiyordu ve dalga gecen bölümleri düzelttim yazinin özü duruyor. Sildiklerim iletiyle alaksi olmayan ayrintilardi.

Hepside cöplükte duruyor isteyene ÖM ile yollarim.

SAYGILAR

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili rochader, yazilarini sildiysen, bu kufurbazlari forumdan bir sureligine uzaklastirsan ne iyi olurdu... Belki bu tartismayi bilmez curuflar agizlarina ayar veririlerdi...

Mirket bilmem bilirmisin katilimcilarin bir uyari alma durumu var. Simdilik orda bazilarina 10 ar uyari puani ceza vermistim. Bunu diger katilimcilar göremedigi icin sanmasinlarki sadece cirkin iletileri siliyoruz.

SAYGILAR

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...