Jump to content

Özet Dekonstrüksiyon


Recommended Posts

(Önkabûl:

Kur'ân'ı söküme alma = Kur'ân'la söküme alma)

Bugün geliştirdiğim eleştirel bir metodu sizlere sunmaktan büyük gurur duyarım. Dekonstrüksiyonun önsözden öte bir şey olmadığı söylenegelir, ben bunu bir adım daha ileriye götürüp onun aynı zamanda bir özet olanını kullanmayı öneriyorum. Yani önsözün özeti, özetin önsözü, ya da bu ikisinin özeti ya da önsözü veya hepsi.

İbn-i Arabî'nin Kur'ân'ı söküme almaktan başka bir şey yapmadığı söylenir. Eğer Arabî'nin yaptığı bir tür söküme almaksa, kesinlikle özet-söküme almaktır. Batıcıl düşüncenin bir şeyleri daha iyi açıklama merakının biçemselliğine son! Anlayan özetten anlasın.

tarihinde Trajito tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Şu yorumunla beraber olayı daha net anladım sanıyorum :)

Henüz yeterince net değil ama!

Ben yeterince net anlayamıyorum o sözü mesela!

Ama daha net anla diye yazıldı zaten.

Uç diye!

Yavrum,

Kendini uçurumdan atmadan uçup uçamayacağını bilemezsin!

Kendini uçurumdan atamıyorsan, maçan yemiyorsa bir gaddar bul kendine. Derhal iter adamı, gözünün yaşına bakmaz. Uçmuş, uçamamış, umrunda değil!

Denize girmeden yüzme öğrenilmez. Sen kumda, emniyetli sahalarda oynuyorsun. Sürekli " zeten üretilmiş düşünceleri" buraya taşıman bunun göstergesi. Ancak akademisyen (hamal) olursun böyle! zanaatkar çıkmaz bu halinle senden. Süper bir hamalsın ama. Hakkını da vereyim.

Başka da hiç bir şey olmaz!

Deneyimine dayan ve güven!

tarihinde Fuzûlî tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Terimin Türkçesini özetsöküm, İngilizcesini de gistruction olarak değiştirdim. Gist özet, öz, anafikir demek, deconstruction'ın struction'ıyla uyuyor fakat de- ve con- öneklerini atmış oluyoruz ki bu da geriye struction kalıyor demek. Construction kelimesinin kökenine bakarsak, "com-" (birlikte) önekiyle "struere" (biriktirmek) kelimelerinin birleşmesinden oluştuğunu görürüz. Bu durumda en baştaki de- öneki "con-"un işlevini etkisizleştirerek ikonoklast bir ikonodülizm sergiliyor, tam da J. Derrida'dan beklenir bir oyun. Fakat biz bunların ikisini de atıyoruz, ki bu özetliyoruz demek oluyor. Aynı zamanda bizim görüşümüz J. Derrida'nın çerçevesinden Hindistan'da olan Güneş tutulmasını gözlemlemek olduğu için tutumumuz deconstruction'ınkinden daha yapıcı, adeta "structionist" bir tutum. Başına bir de gi- koyunca tadından yenmiyor. Türkçesinde benzer bir güzellik yok fakat özetsöküm kelimesinden hem özetin sökümü hem de sökümün özeti anlamı çıkıyor, onda da böyle bir güzellik var. Kelimenin Fransızca ve Almancasına baktım fakat gist için dekonstrüksiyona uyacak bir karşılık bulamadım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir iddia daha: Hegelci diyalektik tez ve Derridacı dekonstrüksiyon antitez ise Trajitocu özetsöküm sentez olacaktır! Bence Hegel ve Derrida aynı şeyi söylüyor gerçekten. Benim gibi düşünen var mı?

Bunun haricinde, bence Schopenauer, Kierkegaard ve en önemlisi de Nietzsche koyu birer Hegelcidir. Hegel'in ise Kant'la uzaktan yakından alâkası yoktur. Öte yandan Marx, Hegel'i Kant'a ulaşmak için bir ara geçiş formu olarak kullanmıştır, bu yüzden Marx'ın Hegel'i Kantçıdır, çünkü Marx bizzat Kantçıdır.

Şimdi birisi Hegel'den bir alıntı yapacak, benim de Hegel hakkında bir şey bilmediğim ortaya çıkacak diye korkmakla beraber bu savımı çürütecek bir alıntının gelmesinin ihtimali bile beni sevindiriyor.

tarihinde Trajito tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir iddia daha: Hegelci diyalektik tez ve Derridacı dekonstrüksiyon antitez ise Trajitocu özetsöküm sentez olacaktır! Bence Hegel ve Derrida aynı şeyi söylüyor gerçekten. Benim gibi düşünen var mı?

Bunun haricinde, bence Schopenauer, Kierkegaard ve en önemlisi de Nietzsche koyu birer Hegelcidir. Hegel'in ise Kant'la uzaktan yakından alâkası yoktur. Öte yandan Marx, Hegel'i Kant'a ulaşmak için bir ara geçiş formu olarak kullanmıştır, bu yüzden Marx'ın Hegel'i Kantçıdır, çünkü Marx bizzat Kantçıdır.

Şimdi birisi Hegel'den bir alıntı yapacak, benim de Hegel hakkında bir şey bilmediğim ortaya çıkacak diye korkmakla beraber bu savımı çürütecek bir alıntının gelmesinin ihtimali bile beni sevindiriyor.

Benim de Abdullah Öcalan ile bir civciv arasında herhangi bir fark göremediğim zamanlar olur. Hemşerim madem ortaya bir iddia atıyorsun niye temellendirmiyorsun. Temellendir ki insanlar da seni eleştirebilsin. Bu düşünürlerin aralarındaki aynılıklar ve farklılıkları gerekçeleriyle birlikte ortaya koymalısın ki görüşlerin red veya kabul edilebilsin.

Normalde, Terence adlı cigerin sana pata küte dalması gerekirdi bu sözlerden sonra. Niye susmuş ki acep? Çekinmiş mi? Çekinmesin.

HEgel ve Derrida dikotomi-k bir ilişki kurmuşlarsa ve aynı şeyi söylüyorlarsa, APO ile civciv arasında gerçekten fark yoktur. Tez ile antitez'i aynı şey yapmak mümkündür. Tüm ikilikleri aynı şey yapmak ancak bir "nokta"da durmak ile mümkündür ki bu muhaldir. Noktada durmak mümkün, ordan konşmak muhaldir! O halde şu an durduğun zeminin açıklayıcı olma ihtimali yoktur trajit, in oradan!

Hegel ve Derrida'nın aynı şeyi söylemeleri mümkün değil hemşerim! Bulundukları yerden birbirlerine bileniyorlar. Ancak tüm söylemin sınırında bir yerden bakıyorsak meseleye o halde bütün söylenenler zaten aynı yere çıkar! Bu çıkma işlemi (inmenin tersidir) ise sentetik a-priorik bir yöntem ile mümkündür. Aklın kritiği! Marx mevzuunda yeniden değinirim buna.

Hegel-Derrida arasındaki farklılığa pek çok yerden örnek gösterilebilir:

-Hegel'e göre saltığın açınımı ve yani bir "ilerleme" olan tarih, Derrida'ya göre "differance" terimiyle karşılanır; ki bu ertelenmişliğin ifadesidir. Yani tarih bugün olmamanın, şu anı yakalayamamanın, olması gerekenin gelecekte vuku bulacağı ümidinin ifadesidir. Ve bu anlayışa göre tarihsel-bilimsel ilerleme, ilerlemeye kayıtsız şartsız inanan bir retoriğin sonucudur. Yani ilerleme diye bir şey yoktur.

-Hegelyan öğreti modernist-aydınlanmacı bir zeminde durur ve yegane akıl'dan söz ederken, sistem çatarken totalcidir; ki bu meta-anlatı demektir. Meta-anlatılara Derrida'nın, onu geç bütün bir post-modern söylemin ifrit olduğunu söylememe gerek bile yok!

Bir sistem çatılabilir mi? Gödel'in dediği gibi eninde sonunda kendine göndergesi olmayan bir açık sistem kurmak imkansız mıdır? Post-modern teori kendi içine kapalı, bütünlüklü bütün anlatıları totaliter ilan eder. Her bütünlüklü anlatı belli yapılara shaip olduğuna göre bu yapıları sökmek (dekonstrüksiyon), bütünlüklü olduğu iddia edilen kuramları alaşağı etmek demektir. Bu politik bir tutumdur aynı zamanda. Bana kalırsa post-modern söylemi nihilizmden ayıran, yani onu çöp olmaktn kurtaran şey metodolojisinin son derece faydalı oluşudur. Bu metodoloji sayesinde, sistemlerin yapılarını daha iyi anlayabiliyoruz. Ve zaten görüyoruz ki kuram tuhaf bir biçimde "hakikat"e yaklaşıyor yapıları sökerek, en küçüğe inerek!

Gel gelelim -haydi bakalım hoppa- Marx Kant ilişkisine. Burada makul şeyler söylemişsin.

Genç Marks'ın Kantçı olduğu Althusser tarafından ileri sürülmüştür. Marks'ın 1845'e kadar olan dönemi, yani föyörbah öncesi dönem: tam da senin dediğin gibi Hegel üzerinden Kantçı bir zemine bağlanır. Genç Marks'ın bilhassa humanizm ve özgürlük mefhumlarına bakışı Kant ile paralellik arzeder. Özgürlüğün ussallığı ve devletin ussallık ile olan ilişkisi vb. konularda bu paralellik görülür.

Ayrıca Marx'ın bir tür kritik felsefe yaptığı söylenebilir.

Ahan da size acaip baba bir tespit: Kant epistemolojisinin merkezinde "sentetik a priori" duruyorsa, MArxist epistemoloji (alman ideolojisi ile birlikte) analitik a posteriorik olarak nitelendirilebilir. Yani MArx, Hegel'i baş aşağı çevirdiğini söyleyerek aslında Kant'ı tekrar ettiğini gizlemeye çalışmıştır.

tarihinde Fuzûlî tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Hımm,

Hegel, Derrida'nın söylediği üzere, logos'un felsefesini yapar. Dekonstrüksiyon, gene Derrida'nın dediği üzere, Hegel'e verilmiş cevaplar bütününden başka bir şey değildir. Ve Derrida Glas'a kendi savının logosentrizm karşısında Hegelci bir antitez olamayacağını söyleyerek girer. Demek ki Derrida'ya göre "Hegel'in dediği tez ise dekonstrüksiyon antitezdir." gibi bir durum söz konusu değildir. Gerçekten böyle olduğunu varsayalım. O zaman Hegel ile Derrida arasında bir kopukluk vardır. Bu kopukluk sınır çizmeyi olanaklı kılarak Hegelci diyalektiğin bu meseleye sızmasına olanak verecek yegane şeydir. Yani eğer Derrida "Benim dediklerim Hegelinkilere antitez olamaz." demeseydi, Derrida'nın dedikleri Hegel'e antitez olamayacaktı. Öyle ise Derrida, Hegel'in antitezi olmadığını söylerken, tam da bunu söyleyerek, bunu söylemesinden dolayı Hegel'in antitezi oluyor. Peki hangi yönden?

İlk Çağ filozoflarında madde-ruh ayrımının olmadığı söylenegelir ve hatta bu yüzden Antik Yunan felsefesinin tümü naif materyalizm olarak adlandırılır. O hâlde Platon ile yaşanan çağ atlayışı özü itibarı ile yeni bir kavramın sahneye girmesidir ki bu kavram eski felsefî meselelerde eski filozofların söylediğiyle aynı derecede geçerli fakat yeni bir çerçeve sunar. Böyle bakıldığında felsefede her çağ atlamanın bu karakteristik özelliği gösterdiği söylenebilir. Peki postmodernizm sıçramasında sahneye ne gibi ögeler girmiştir? Her şeyden önce, postmodernizmin sofizmden farkını açıklamak gerek. Sofistler o kadar hiçbir şey iddia etmezler ki bu iddia etmemelerinin kendisi bir iddia olmuştur. Temelde, postmodernizmin yaptığı, bu iddiayı da ortadan kaldırmaktır denebilir. Yani postmodernizm alır, paketler, yollar yahut yıkar ve kendini diker fakat asla bozmaz. Bir nevi eleştirinin eleştirisidir. Eleştiri ister akıldan ister akıldışından gelsin dekonstrüksiyon muhafızlığını en yıkıcı biçimde yapacaktır. Yani dekonstrüksiyon o kadar yıkıcıdır ki yıktığı şeye hiç zarar vermez.

Derrida, Hegel'in klasik anlamda antitezi değildir elbette; atlanan çağ ile birlikte sahneye giren yeni kavramlarla bezenmiş bir antitezidir. Şöyle açıklayalım, tüm evren başlangıçta 1 olsun (kendisini kendinde bilemeyeceğimiz Geist) ve şu an gördüğümüz evrene 2 diyelim, insan ile evren kendisine dönsün ve insan da 3 olsun. Bu noktada, Hegel'in temel hatası bu dünyayı açıklamaya çalıştığını söylemesindedir, 1 de 2 de 3 de aslında 2'dir diyebiliriz yani. Aydınlanmacılığı, bu dünyayı logos'un bir yansıması olarak gördüğü için ve bütün hepsinin bu dünya hakkında olduğu için, her ne kadar logos'un önceliğini savunsa da bu dünyadan önceliğini savunduğu yani onun önceliğini söylerken bile bu dünya merkezli konuştuğu içindir. Derrida'da da benzer bir şeyi görürüz. Derrida, kurduğu dekonstrüksiyon bununla sınırlı olmasa da, hep bu dünyayı merkez alanlara yöneltmiştir onu. Yani eğer dekonstrüksiyon sistem içinde bir şeyi değil de sistemin temelini eleştirmekse Derrida bir reformülatördür. Her binayı yıkıp aynı tuğlalarla kendi binasını diken bir yeniden formülize edicidir. Derrida, biraz Kantçı olmayı denersek, a priori ile ilgilenir. Bu yüzden Hegel'in hatası, kendi söylediklerinin, bağlamımızda, a priori olduğunu iddia etmektedir. Yani 2'de logosa yer yoktur, 2'yi açıklamak için ya da öncelemek ya da sonralamak ya da 2 ile herhangi bir şey yapmak için 1'e gerek yoktur; dekonstrüksiyonun yıktığı tam olarak budur.

Şu anda Hegel'e dönmemizi sağlayan noktadayız. Bu nokta, logos'un felsefesinin logosu hiç gerektirmeyecek biçimde yeniden ele alındığı ya da başka bir deyişle logos'un yok edildiği, bu dünyada ya da bu dünyayı açıklamak için yok edildiği bir noktadır. Hegel bu dünyadan bahsettiği için Derrida da bu dünyadan bahsetmiştir ve yaptığı şey ancak bu yanlışlığı göstermek olmuştur. Evet, logos bu dünyada var olamaz. Peki, nerede var olabilir? Derrida bu dünya olmayan, logos'un dünyası olan, hadi oraya dilsizlik diyelim, bir yerde logos'un var olmayacağını söyleyemez! Dilsizliğin olmadığını söylediği sanılır, hayır, Derrida dilsizliğin olmadığını söylerken bu dünyayı açıklayan filozofları eleştiriyordu. Ve bize bıraktığı miraz şimdi onun bu tutumuna bir şeyler eklememiz gerektiğini dikte ediyor. Bu noktada kalamayız! Bu nokta Hegel'in logos'u anlatamadığını anladığımız noktadır. Peki, bunu biliyoruz, ama öyleyse logosu nasıl anlatırız?

Şüphesiz dekonstrüksiyon burada bize bir üslup veriyor, neleri nasıl söyleyemeyeceğimizi anlatıyor. Hegel gibi söylemeyeceğiz, bunu biliyoruz. 1'den bahsedeceksek gerçekten 1'den bahsetmeliyiz yani, 2'yi açıklamak için ve 3'e geçmek için 1'den değil. Fakat, daha sonradan belki 1'e gözlerimizle her nasılsa bakabileceğimizi anlar ve 1'in 2 ve 3 ile bağlantılı olduğunu görürüz. Bu mümkün – ki Hegel'in farkında olmadan yaptığı şey bu! O 1'i gördüğünü bilmiyor ve mantığı ona 1'i göremeyeceğini söylüyor. O yüzden o 1'in 2 ve 3 ile mantıksal bir zorunluluk olarak bağlı olması gerektiğini söylüyor. Bunu yaparken, henüz 2'den ötesi kavramı, tıpkı İlk Çağ filozoflarında madde-ruh ayrımının olmaması gibi, kendisinde olmadığı için her şeyi 2 temelli anlatıyor. İmdi, bunun yanlış olduğunu bildiğimiz bir noktadayız – ki neyin yanlış olduğunu neyin doğru olabileceğiyle anladığımız için neyin doğru olduğunu da bildiğimiz bir noktadayız.

Sonuç olarak, Derrida, Hegel'in üslubunu tüm dünyalılara yeni bir kavramı tanımaya olanak verecek bir miras bırakarak yerle bir eder (kendisi bu kavramı tanıtmaz, fakat son dönem yazılarında dilin ötesine epey atıf vardır) – ve bu kavram bize Hegel'in istemeden de olsa ne dediğini anlatır. Bu ise şimdi yeni bir çağa, söz konusu dilin ötesi kavramıyla her şeyi yeniden kavramaya doğru yol aldığımızı gösterir. Dilin ötesine nasıl çıkılacağı falan filan gibi meseleler felsefeyi Batıcıllıktan tamamen kurtaracak olan ögeler. Ve bu yaklaşmakta olan çağ sonun başlangıcıdır. Çünkü Hegel sondur ve Derrida da sondur, bu yüzden ikisinin birleşimiyle gerçek son, sentez son ortaya çıkacaktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Biraz daha ileriden bakarak şöyle özetleyip bağlayabiliriz:

Hegel birtakım kurtçuk delikleriyle hakikat hakkında bir şeyler yazmıştır fakat bunun farkında olmadığı için, bulduklarını kendi aklıyla bulduğunu sanmaktadır. Üslûp felsefesi yapan Derrida, Hegel'e akılla böyle şeylerin bulunamayacağını gösterir. Derrida bize neyin iddia edilebilir neyin edilemez olduğunu gösterir, ya da neyin neyle iddia edilip edilemeyeceğini gösterir; bu yüzden üslûp filozofu diyorum. Fakat, Hegel'in dediği Derrida yasaları çerçevesinde yeniden ele alınamaz mı? Kurtçuk delikleri Derrida yasalarına uyar, bu yüzden onların hakkını vererek Hegel ve Derrida'yı sentezlemeliyiz. Çağlararası bir sentezden de böyle olması beklenirdi; tez, antitez ve sentez, üçü de farklı bağlamlarda işliyor fakat üçü de birbiriyle buna rağmen diyalektikle bağlı.

Derridanınkine benzer bir karşı çıkış ta ne kadar zaman önce sufi feylesofları tarafından Batı düşünürlerinin tamamına yöneltilmiş ama ne o zaman ne bu zaman Batı bunu kale almış. Demişler ki hakikî metafizikçiler biziz, siz akılcısınız fakat akılla böyle şeyler bulunmaz. Şimdi bu iddianın yeniden, hazır Batı buraların eşiğine yaklaşmışken ortaya atılması gerekiyor. "Hakikî metafizikçiler biziz, siz akılcısınız fakat akılla böyle şeyler bulunmaz." Şimdilerde Batı bunun ikinci kısmını, akılla böyle şeylerin bulunamayacağını kabul ediyor ve hatta artık dekonstrüksiyon sayesinde bu iddianın ilk kısmını temelsiz-temellendirecek terorik çerçeveye de sahibiz.

tarihinde Trajito tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yeni bir iddia: Biz ideler dünyasında yaşıyoruz, Platon'un "ideler dünyası" dediği dünya ise gerçekte materyal olduğu savlanabilecek tek yer. Hegel'in ters yanan mumunu böylece düze çevirmiş olduk. Evet, Geist maddedir! Bütün bu evren ise Geist'ın kendini aradığı ideal varlık alanıdır. Kasıtlı bir kısıtlılıkla bilinç madde, beden ise idedir diyebiliriz. Madde ise idenin ta kendisidir fakat öte yandan asla değildir [teşbih + tenzih = güneş tutulması (Kur'ân 71:5)]. Bu yüzden sufiler kendilerinin sandığının aksine gerçek metafizikçi değil gerçek materyalistlerdir.

tarihinde Trajito tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Normalde, Terence adlı cigerin sana pata küte dalması gerekirdi bu sözlerden sonra. Niye susmuş ki acep? Çekinmiş mi? Çekinmesin.

Dostum yok yav, yeni gördüm. PC şarj aletimi kırdığımdan beri internete evden bağlanamıyorum, sipariş ettim internetten yeni bir tanesini, 1-2 güne bu durum değişecek :)

Sen de gayet iyi yanıt vermişsin işte, iyi ki ben yeltenmemişim yanıt vermeye, şunun üzerine -veya altına- ne yazsam gereksiz artık :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yeni bir iddia: Biz ideler dünyasında yaşıyoruz, Platon'un "ideler dünyası" dediği dünya ise gerçekte materyal olduğu savlanabilecek tek yer. Hegel'in ters yanan mumunu böylece düze çevirmiş olduk. Evet, Geist maddedir! Bütün bu evren ise Geist'ın kendini aradığı ideal varlık alanıdır. Kasıtlı bir kısıtlılıkla bilinç madde, beden ise idedir diyebiliriz [teşbih + tenzih = güneş tutulması (Kur'ân 71:5)]. Madde ise idenin ta kendisidir fakat öte yandan asla değildir. Bu yüzden sufiler kendilerinin sandığının aksine gerçek metafizikçi değil gerçek materyalistlerdir.

Üstte yazdıklarını anladım ve katılıyorum ama, bu en sonuncusu pek aklıma yatmadı. Platon'un kendisine de metafizikçi demek için bir gerekçe kalmıyor bu söylediklerin kabul edilirse, o halde kime metafizikçi diyeceğiz?

'Kendini öyle sanmak' üzerinden materyalist çizgiye yerleştirilemeyecek düşünür bulabileceğimizi pek sanmıyorum :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ve Buddha onlara dedi: "-Size benim kim olduğum sorulduğunda, ne cevap vereceksiniz?"

Onlar dediler: "-Sen bizim varoluşumuzun temelindeki eskatalojik manifestasyon ve açıklanan öz benliğimiz bağlamının ontolojik temelisin."

Ve Buddha cevap verdi: "-HA!?"

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ve Buddha onlara dedi: "-Size benim kim olduğum sorulduğunda, ne cevap vereceksiniz?"

Onlar dediler: "-Sen bizim varoluşumuzun temelindeki eskatalojik manifestasyon ve açıklanan öz benliğimiz bağlamının ontolojik temelisin."

Ve Buddha cevap verdi: "-HA!?"

Türkçe'si bozuk olsa dahi ben anladım valla, o Buddha'nın dallamalığındanmış :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Türkçe'si bozuk olsa dahi ben anladım valla, o Buddha'nın dallamalığındanmış :)

Kesin anlamışsındır. :)

Bu kadar alacageyik yapabilmek için özel eğitim şart valla.

Derrida bunu demiş Ferrida bunu demiş Gerrida bunu demiş

Hiç birşey öyle değilmiş hemde tastamam öyleymiş.

Ooooldu, gözlerim doldu.

Dekonstrüksiyonal masturbasyona devam.

Ama dikkat edin, peçete dekonstrüksiyona uğramasın.

tarihinde kenzo tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kırmızılar Benim.

Hımm,

Hegel, Derrida'nın söylediği üzere, logos'un felsefesini yapar. Dekonstrüksiyon, gene Derrida'nın dediği üzere, Hegel'e verilmiş cevaplar bütününden başka bir şey değildir. Derrida'nın böyle bir şey söylediğinden haberim yok! "Hegel'e verilmiş cevaplar bütününden" kastın bütün metafizik ise, yani tümcendeki Hegel bir düzdeğişmece ise bir şey diyemem, makul karşılarım. Ancak Derrida'nın bütün söylediklerini, corpusunu Hegel'e cevap olarak nitelediğini düşünmek bana tuhaf geldi. Benim bildiğim Derrida değil bu! Tabii bağlama bakmak lazım, o lafı nerede nasıl kullanmış ona.... Ve Derrida Glas'a kendi savının logosentrizm karşısında Hegelci bir antitez olamayacağını söyleyerek girer. Glas'tan haberim var ama bu söylediğinden de haberim yok. Derrida'nın bunu vurgulaması bile abes bana sorarsan. Derrida kendi savının Hegelyan kuramın antitezi olduğunu söyleseydi zaten Hegelyan kuramı olumlamış olurdu ve diyalektik metoda sadakatini göstermiş olmaktan başka bir şey yapmazdı. Ve elbet kendini Hegelyan düşünüşün içinde konumlandırmış olurdu. Ancak Derrida'nın şayet senin söylediğin gibi bir vurgusu var ise -ki ben hatırlamıyorum- bu Hegelyan spekülatif felsefeyi yıkmak maksatlı bir işe kalkışmadığını ifade etmek içindir. Demek ki Derrida'ya göre "Hegel'in dediği tez ise dekonstrüksiyon antitezdir." gibi bir durum söz konusu değildir. Bence de böyle bir durum yok. Ama bu senin iddiandı, yukarıdaki iletide bunu sen ortaya atmıştın. Tekrar ediyorum Abdullah Öcalan'ı civciv ile karıştırmadan bu tür bir iddiayı dillendirebilmek mümkün değildir. Yani ancak o noktadan... ki in o noktadan...Gerçekten böyle olduğunu varsayalım. O zaman Hegel ile Derrida arasında bir kopukluk vardır. Bu kopukluk sınır çizmeyi olanaklı kılarak Hegelci diyalektiğin bu meseleye sızmasına olanak verecek yegane şeydir. Yani eğer Derrida "Benim dediklerim Hegelinkilere antitez olamaz." demeseydi, Derrida'nın dedikleri Hegel'e antitez olamayacaktı. Öyle ise Derrida, Hegel'in antitezi olmadığını söylerken, tam da bunu söyleyerek, bunu söylemesinden dolayı Hegel'in antitezi oluyor. İyi ama o zaman sen gistruction ile senteze vardığını söyleyerek bu senteze varma olanağını daha en baştan kastre etmiş olmuyor musun! Senin düşünce güzergahını takip edersek bu son istasyona varıyoruz! Yani daha en baştan senteze varma ihtimalini ortadan kaldırıyorsun! İn oradan Trajit! in! sen özet Peki hangi yönden?

İlk Çağ filozoflarında madde-ruh ayrımının olmadığı söylenegelir ve hatta bu yüzden Antik Yunan felsefesinin tümü naif materyalizm olarak adlandırılır. Parmenides, Anaxagoras, Anaximendes gibilerini saymazsak öyle. Ve tabi Platon ile başlayana süreci de antik çağın dışına çıkarmalıyız senin bu önermeni doğru çıkarabilmek için. Ancak hepsinden önemlisi Hegel'in onu taklit etmekten başka bir şey yapmadığı Heraklitos'u, -bildiğimiz kadarıyla- Logos'u ilk defa felsefenin konusu haline getiren o büyük adamı nereye koyacağız? Yani karşıtlık (madde-ruh vs) felsefenin başından beri var idi. Ancak geçelim bunu! Bakalım nereye varacaksın! Ben de merak ettim. O hâlde Platon ile yaşanan çağ atlayışı özü itibarı ile yeni bir kavramın sahneye girmesidir ki bu kavram eski felsefî meselelerde eski filozofların söylediğiyle aynı derecede geçerli fakat yeni bir çerçeve sunar. Böyle bakıldığında felsefede her çağ atlamanın bu karakteristik özelliği gösterdiği söylenebilir. Peki postmodernizm sıçramasında sahneye ne gibi ögeler girmiştir? Her şeyden önce, postmodernizmin sofizmden farkını açıklamak gerek. Sofistler o kadar hiçbir şey iddia etmezler ki bu iddia etmemelerinin kendisi bir iddia olmuştur. Temelde, postmodernizmin yaptığı, bu iddiayı da ortadan kaldırmaktır denebilir. Yani postmodernizm alır, paketler, yollar yahut yıkar ve kendini diker fakat asla bozmaz. Bir nevi eleştirinin eleştirisidir. Eleştiri ister akıldan ister akıldışından gelsin dekonstrüksiyon muhafızlığını en yıkıcı biçimde yapacaktır. Yani dekonstrüksiyon o kadar yıkıcıdır ki yıktığı şeye hiç zarar vermez. Çok güzel ifade etmişsin! Aynen öyledir. Onun inşa gücü yüksek yıkıcılığı bence Heidegger durağından geliyor.

Devam edecek

Link to post
Sitelerde Paylaş

Derrida, Hegel'in klasik anlamda antitezi değildir elbette; atlanan çağ ile birlikte sahneye giren yeni kavramlarla bezenmiş bir antitezidir. Şöyle açıklayalım, tüm evren başlangıçta 1 olsun (kendisini kendinde bilemeyeceğimiz Geist) ve şu an gördüğümüz evrene 2 diyelim, insan ile evren kendisine dönsün ve insan da 3 olsun. Bu noktada, Hegel'in temel hatası bu dünyayı açıklamaya çalıştığını söylemesindedir, Bunu nerede söylemiş? Veya sen neye dayanarak böyle söylediğini söylüyorsun? 1 de 2 de 3 de aslında 2'dir diyebiliriz yani. Diyemeyiz yani! 2; logosun kendine yabancılaşması iken, 3; 1 ile 2 sayesinde (dolayımıyla) irtibatlıdır. Aydınlanmacılığı, bu dünyayı logos'un bir yansıması olarak gördüğü için ve bütün hepsinin bu dünya hakkında olduğu için, her ne kadar logos'un önceliğini savunsa da bu dünyadan önceliğini savunduğu yani onun önceliğini söylerken bile bu dünya merkezli konuştuğu içindir. Hegel'e göre dünya logosun yansımasıdır ama 1'in değil, 3'ün ifade ettiği logosun. Tarih momentinde "akıl ve ussallık" arasında kurduğu ilişki buradan temellenir. Hegel'in dünya merkezli konuşması ne demektir anlamadım. Burayı biraz açar mısın? Derrida'da da benzer bir şeyi görürüz. Derrida, kurduğu dekonstrüksiyon bununla sınırlı olmasa da, hep bu dünyayı merkez alanlara yöneltmiştir onu. Yani eğer dekonstrüksiyon sistem içinde bir şeyi değil de sistemin temelini eleştirmekse Derrida bir reformülatördür. Bu harika! Aynen. Her binayı yıkıp aynı tuğlalarla kendi binasını diken bir yeniden formülize edicidir. Senin analojin üzerinden gdiersek şöyle denilebilir Trajitciğim: Derrida, taş binayı yıkıp yerine görünmez malzemeden (sceptism), -belki yıktıklarının hayaletiyle- bina yapan bir kuramın sahibidir. Derrida, biraz Kantçı olmayı denersek, a priori ile ilgilenir. Bu yüzden Hegel'in hatası, kendi söylediklerinin, bağlamımızda, a priori olduğunu iddia etmektedir. I ııh... sanırım meramın anladım şöyle söylemek lazım: Hegel'in kusuru söylediklerinin a priori barındırdığı zehabına kapılmasıdır, demek istiyorsun! Yani 2'de logosa yer yoktur, 2'yi açıklamak için ya da öncelemek ya da sonralamak ya da 2 ile herhangi bir şey yapmak için 1'e gerek yoktur; dekonstrüksiyonun yıktığı tam olarak budur. Bu doğru. Ama 2'yi anlamak için 1'e en azından bir 1 fikrine ihtiyacım var! o olmadan 2'ye ait sınırları, ayrım noktalarını bilemezsem 2'nin tümüne/bütünlüğüne/neliğine dair betimleyeci (descriptive) bilgi üretemem! Tikel şeyleri, birbirleriyle ayrımlarını ortaya koyarak, kavrayabilirim yalnızca. Bu güçlüğü nasıl aşacak Derrida? O açıkçası bunu sorunsal olarak önüne koymuyor çünkü bunu zaten imkansız buluyor. Onun sceptic duruşunun tabii bir neticesi bu

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şu anda Hegel'e dönmemizi sağlayan noktadayız. Bu nokta, logos'un felsefesinin logosu hiç gerektirmeyecek biçimde yeniden ele alındığı ya da başka bir deyişle logos'un yok edildiği, bu dünyada ya da bu dünyayı açıklamak için yok edildiği bir noktadır. Hegel bu dünyadan bahsettiği için Derrida da bu dünyadan bahsetmiştir ve yaptığı şey ancak bu yanlışlığı göstermek olmuştur. Derrida'yı azizleştirme. ,İn oradan. Abdullah Öcalan ve civciv işine girme! Olmaz :)) O nokta açıklayıcı olmaktan uzak. Orası bir hal sadece. Ve hal gösterme! Ortam hijenik değil. Derrida, Hegel, hadi bütün bir batı felsefe geleneği diyelim, bu dünyadan bahsettiği için bu dünyadan bahsetmiş değildir. Bunu nereden çıkarıyorsun. Adam açıkça bu dünya dışından bahsetmenin olanaksız olduğundan bahsediyor ve bilinen bütün şekilleriyle materyalizmleri de metafizik ilan ederek gereksizleştiriyor. Evet, logos bu dünyada var olamaz. Peki, nerede var olabilir? Derrida bu dünya olmayan, logos'un dünyası olan, hadi oraya dilsizlik diyelim, bir yerde logos'un var olmayacağını söyleyemez! Dilsizliğin olmadığını söylediği sanılır, hayır, Derrida dilsizliğin olmadığını söylerken bu dünyayı açıklayan filozofları eleştiriyordu. Ve bize bıraktığı miraz şimdi onun bu tutumuna bir şeyler eklememiz gerektiğini dikte ediyor. Bu noktada kalamayız! Bu nokta Hegel'in logos'u anlatamadığını anladığımız noktadır. Peki, bunu biliyoruz, ama öyleyse logosu nasıl anlatırız? Bu güzel soru! Dilsizlik alanı kounsunda ise Derrida'nın son dönem kafası karışıyor. Gayet normal tabi, vardığı noktadan, o salt anlamsızlık lokasyonundan, kör dünyadan irkiliyor biraz.

Şüphesiz dekonstrüksiyon burada bize bir üslup veriyor, neleri nasıl söyleyemeyeceğimizi anlatıyor. İşte bu! Bak buradan yürünmeli. Burası yeterince aşağı! Hegel gibi söylemeyeceğiz, bunu biliyoruz. 1'den bahsedeceksek gerçekten 1'den bahsetmeliyiz yani, 2'yi açıklamak için ve 3'e geçmek için 1'den değil. Bunlar gayet hoş! Fakat, daha sonradan belki 1'e gözlerimizle her nasılsa bakabileceğimizi anlar ve 1'in 2 ve 3 ile bağlantılı olduğunu görürüz. :) Derrida abimizin keskin kasaturası o vakit ensende bitecektir işte :) Yani bunu yaptığın an. Bu mümkün – ki Hegel'in farkında olmadan yaptığı şey bu! O 1'i gördüğünü bilmiyor ve mantığı ona 1'i göremeyeceğini söylüyor. O yüzden o 1'in 2 ve 3 ile mantıksal bir zorunluluk olarak bağlı olması gerektiğini söylüyor. Bunu yaparken, henüz 2'den ötesi kavramı, tıpkı İlk Çağ filozoflarında madde-ruh ayrımının olmaması gibi, kendisinde olmadığı için her şeyi 2 temelli anlatıyor. Hımm doğru tahmin etmişim, bir öneceki açmanı istediğim yeri burada açmışsın. Demek "dünya temelli" derken bunu kastediyordun. Ama Hegel konusunda yanılıyorsun güzel hemşerim! Hegel 1'i de deneyimlemiş birisidir. İmdi, bunun yanlış olduğunu bildiğimiz bir noktadayız – ki neyin yanlış olduğunu neyin doğru olabileceğiyle anladığımız için neyin doğru olduğunu da bildiğimiz bir noktadayız.

Sonuç olarak, Derrida, Hegel'in üslubunu tüm dünyalılara yeni bir kavramı tanımaya olanak verecek bir miras bırakarak yerle bir eder (kendisi bu kavramı tanıtmaz, fakat son dönem yazılarında dilin ötesine epey atıf vardır) – ve bu kavram bize Hegel'in istemeden de olsa ne dediğini anlatır. Doğru tabi! Bunu çok iyi yakalamışsın. Dilin ötesi Derrida için çocuksu bir hayalet ve heyyula kurgusunu anıştırıyor olsa da, yine de, belli belirsiz oraya göz kırpıyor ve onu deneyimlemek için yol arıyor son dönemlerinde. Dediğim gibi irkiliyor çünkü bu anlamsızlıktan! Bu ise şimdi yeni bir çağa, söz konusu dilin ötesi kavramıyla her şeyi yeniden kavramaya doğru yol aldığımızı gösterir. Dilin ötesine nasıl çıkılacağı falan filan gibi meseleler felsefeyi Batıcıllıktan tamamen kurtaracak olan ögeler. Ve bu yaklaşmakta olan çağ sonun başlangıcıdır. Çünkü Hegel sondur ve Derrida da sondur, bu yüzden ikisinin birleşimiyle gerçek son, sentez son ortaya çıkacaktır. Haydi Bakalım :) İn oradan! Bak bu başlıkta bile zırtapozlar var. O yüzden in oradan!

tarihinde Fuzûlî tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Türkçe'si bozuk olsa dahi ben anladım valla, o Buddha'nın dallamalığındanmış :)

Koçum, konuyla ilgisi olmayan iletiler asmayın bu başlığa.

Hele olduğu yerde kuduranlara yanıtlar vererek, onları başımıza hepten musallat etmeyin. Bırakın yazsın dursun. Onlara ilişmeyin, yanıt vermeyin.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Iste böyleee,

Trajito , Mirajito ,Kontrüksiyon ,makarasyon ,Lazutsiyon.

Adamin biri yeni evlenir, karisiyla Parise SEKER ayina giderler.

Adamda da biraz batili görünme hastaligi vardir,dis görünüs olarak.

Gerci %99,9 umuz böyleyiz ya,yalniz dis görünüs hastasiyiz.

Halbukiiii,dis görünüs deyismesi,insandan birseyler alir götürür,yinede batili olamazsin,üstelikte ÖZÜNÜDE kaybedersin.

Bunu bana Isvicre Baseldeki otel müdürüm üstü kapali iki üc defa sormustu ,bense benim ve cocuklarim Türk gibi olacak demistim.

Eski polis müdürü patron ama Tolonbey sizler artik Türk gibi yasamiyorsunuzki,nerdeyse Araplar gibi düsünüp ve isliyorsunuz.Ben bunu düsünerek söylemistim.

Bende dedimki, Araplasmis Türk insanini bu AFYONDAN kurtarmaya calisiyoruz.Bugün ben burdaysam bunun nedeni Islamdir ve Arap kültürüdür.Adam Kutlarim seni dedi.

Batinin dis görünüsü deyil,DÜSÜNCE görüsü alinmasi gerekir.

Neyse yeni evliler Parise giderler.

Kadin derki, Adamsen Firansizca bilmiyorsun, yemekleri nasil söyliyeceksin?

Adam da derki OKADARDA biliriz herhel de.

Garson gelir ,ne istiyorsunuz deye sorar.

Adam

Corbaisyon

Fasilisyon

Pilavisyon

Tatli isyon

Garson bozuntuya vermez,adamin dediklerini gidip alir gelir.

Garson tam yanlarindan ayrilacaginda,adam karisina derki,gördünmü nasil biliyorum Firansizcayi.

Garson adamin böbürlenmesine kizar döner derki,OLMASAYDI BURDA TÜRKISYON ,sen yerdin BABAYI

Corbaisyon

Fasilisyon

Pilavisyonu.

Simdiiiii,gercekten Avrupalilar kendilerine dis görünüsle benzemeye calisanlari aciktan olmasada icten sevmiyorlar.

Basit ve yüzey olarak görüyorlar.Cok yerde buna sahat olmusumdur.

Giyim konusunda tartisiyoruz, bir Türk arkadasin biri herkesin bati avrupa vari giymesini önermesine ben itiraz edince Italyan arkadas araya girip söyle bir örnek verdi.

Bir cicek taslasinda bir cin cicekmi olsa güzel görünür,yoksa cesitli ciceklerden olussami güzel görünür?Yasli bir Alman meyer bizi dinliyormus,cok cesitli giysi kültürü en iyisidir.

Gözü dinlendirir,beyni yormaz,insana nese verir dedi.

Nedense bazi milletler,baska kültürlere cok marahlidir,kopyacidirlar.

Bir zamanlar Cin garilarina marah sarmistih.

Sonra Pers kültürüne hasta olduh

Ardindan Arap

Sonra Ruslar gibi Firansizca,sincikte gene Arap ve Ingilizce dil ve kültürlerine.

Su Araplar Yüzyillarca elimizin altinda kaldi,bakin dillerine kac kelime Türkce vardir?

Yok denecek kadar az.

Halbuki Türkcenin 3/1 Arapcadir, 3/2 side Farscadir,Ortalama olarak

INSAFIMIZ KURUSUN

Tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...