Jump to content

Kapitalizm bir sömürü düzenidir ve işçileri sömürür


Recommended Posts

Tamam blacksail, bunu öne sürdükten sonra doğal kaynakların, hatta arazilerin vs. sahiplenilmesini nasıl açıklayacaksın merak ediyorum. Hadi bakalım.

Yahu sen troll müsün nesin, sana kaç kere anlatacağız. Bunu ben değil Locke söylüyor.

Dünyaya gelen ilk insanın şöyle demesi gerekiyor heralde: 'Benden sonra yoldaşlarım da var olacak, onlara yeterli maddeyi bırakmalıyım, çok yaşa SSCB!' :D

Bak şimdi, ilk insanlar nüfus olarak çok azdı değil mi? Öyleyse dünya kadar büyük bir yerde insan sayısı azken ben ne kadar toprağı sahiplenirsem de bu kimseye bir zarar vermez. Çünkü dünya yeterince büyük ve pek sorun çıkmıyor. Sonradan nüfus artışıyla ortaya çıkıyor bu problem. Sen mülkiyetin yeniden dağıtılmasını savunma düşüncenle, mülkiyet hakkı düşünceni birbirine karıştırıyorsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 132
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Biraz kapitalist, birazda sosyalist düşüncelere sahibim. Ama bazı konularda, sosyalist yanım, daha ağır basmaktadır.

Bir yanda, bir parça ekmeğe muhtaç olan insanlar, bir yanda da bir elbiseye binlerce TL veren, sorumsuz ve şımarık zenginleri gördükçe, sermayenin eşit dağıtılmadığını düşünmekteyim.Bu paylaşımda devlete ait tabi.

tarihinde HARUNN tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Biraz kapitalist, birazda sosyalist düşüncelere sahibim. Ama bazı konularda, sosyalist yanım, daha ağır basmaktadır.

Bir yanda, bir parça ekmeğe muhtaç olan insanlar, bir yandada bir elbiseye binlerce TL veren, sorumsuz ve şımarık zenginleri gördükçe, sermayenin eşit dağıtılmadığını düşünmekteyim.

Biri yan gelip yatıyor, biri çalışıp didinip kazanıyorsa ikisine neden eşitlik verilsin HARUNN?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yahu sen troll müsün nesin, sana kaç kere anlatacağız. Bunu ben değil Locke söylüyor.

Dünyaya gelen ilk insanın şöyle demesi gerekiyor heralde: 'Benden sonra yoldaşlarım da var olacak, onlara yeterli maddeyi bırakmalıyım, çok yaşa SSCB!' :D

Bak şimdi, ilk insanlar nüfus olarak çok azdı değil mi? Öyleyse dünya kadar büyük bir yerde insan sayısı azken ben ne kadar toprağı sahiplenirsem de bu kimseye bir zarar vermez. Çünkü dünya yeterince büyük ve pek sorun çıkmıyor. Sonradan nüfus artışıyla ortaya çıkıyor bu problem. Sen mülkiyetin yeniden dağıtılmasını savunma düşüncenle, mülkiyet hakkı düşünceni birbirine karıştırıyorsun.

Keşke anlatabilsende bir kerede bende anlayabilsem :D. Hala bir şey anlatamadın. Soruma cevap vermekten çok uzaksın. Locke beni ilgilendirmiyor muhattabım sensin. Bende o zaman diyeyim ki bunu Marx böyle diyor, olsun bitsin. Senin marxistleri eleştirmeye bile hakkın yok. Locke böyle diyor oldu bitti :D

Link to post
Sitelerde Paylaş

Keşke anlatabilsende bir kerede bende anlayabilsem :D. Hala bir şey anlatamadın. Soruma cevap vermekten çok uzaksın. Locke beni ilgilendirmiyor muhattabım sensin. Bende o zaman diyeyim ki bunu Marx böyle diyor, olsun bitsin. Senin marxistleri eleştirmeye bile hakkın yok. Locke böyle diyor oldu bitti :D

Hey allaım. Sana diyorum ki, ortada ne bir toplum var en başta ne başka bir şey, bireysellikle oluşmuş bir durum özel mülkiyet. Sen saçmalıyorsun, hem liberalizme destek veriyorum diyorsun, hem de özel mülkiyet nasıl olur diyorsun?

Ben de bunun sonucunda doğal olarak sana liberalizmin babasını örnek gösteriyorum. Senin dediğin neye benziyor farkında mısın?

Marx diyor ki üretim araçlarının özel mülkiyeti haksız bir durum, öyleyse neden serbest piyasa ekonomisi yok? :lol:

Sana tekrar söylüyorum, insan nüfusunun artması kişilerin çoğalması, bunun sonucunda bazılarının diğerlerinden daha şanssız doğması mülkiyetin olmadığını değil, yeniden dağıtılıp dağıtılmayacağı üzerinde bir tartışmaya yol açabilir.

tarihinde BlackSail tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Emeğin ekonomik değerinin tam olarak tespit edilememesi ile emeğin sömürülmediği iddiası birbirinden farklıdır, bu bir.

Bireylerin üzerindeki sermaye iktidarı/hegemonyası da bir sömürü biçimidir, bu iki.

Mülkiyet hakkını doğuştan gelen bir hak olarak kabul etmek demek bu hakkı evrenselleştirmek ve tarih üstü biçimde ele almak demektir. Bunun adı açık biçimde metafiziktir, bu üç.

Mülkiyet hakkını evrensel bir hak olarak ele aldığında, mülkiyeti olmayanların bu haktan mahrum kalmış olduğunu, yani haksızlığa uğramış olduklarını da kabul etmiş olursun. Bir haktan mahrum olan insanların o hak için çalışmaları da gayet rasyoneldir. Devrimin rasyonelliğini kabul etmiş olduğunun bile farkında değilsin. Sosyalizm insanları mülksüz bırakmak değil, herkesi mülk sahibi yapmaktır. Yani mülkiyet ''hakkından'' herkese faydalandırmaktır. O halde neye dayanarak buna karşı çıkıyorsun? İnsanları bu ''haktan'' asıl mahrum bırakan sistem kapitalizmdir. Kapitalizmde herhes patron olabilir mi? Elbette hayır. Birileri mülksüz olacak, yani haksızlığa uğrayacaktır, bu dört.

Kapitalizmde işçinin işini beğenmediğinde gidip başka bir yerde çalışması sadece çocuk masallarında vardır, gerçek hayatta yoktur. Gerçek hayatta iş bile bulamayan yığınlar ve her işe razı bırakılmış çaresizler ordusu vardır, bu beş.

Geçmiş sosyalizm deneyinde çalışma yaşamında bürokrasinin ağırlık kazanmış olması o deneyin sosyalistliğini sakatlamış ve zaten sistem bu yüzden çökmüştür. Gerçek bir sosyalizmde bürokratlar değil üretenler yönetir. Biz bunu savunuyoruz. Sen ise sırf sola kara çalıp kendi liberal dogmalarına iman etmeyi sürdürebilmek için sosyalizmi bürokratizme eşitlemeye kalkıyorsun. Senin ali-cengiz oyunların sosyalizmi bağlamaz, bu da altı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yahu bu fredie'ye bir hayran olasım geliyor, birde mecazi anlamda elime alıp dövesim geliyor :D, freddie sen kaç kişiliksin arkadaş? Senin yüzünden hergün duygusal karmaşa yaşıyorum yav :D.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Birinci mesajda hıncını alamadın herhalde :D. Yanlışlıkla 3 kere değil 4 kere oldu, bilerek yapacak kadar salak değilim. Hemde senin üzerine vazife olan ne var burada? Sana bir şey mi dedim?

tarihinde trustedyou tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Emeğin ekonomik değerinin tam olarak tespit edilememesi ile emeğin sömürülmediği iddiası birbirinden farklıdır, bu bir.

Emeğin sömürüldüğünü söylediğinizde emeğin "hak ettiğinden azını" aldığını söylemiş olmuyor musunuz? Emek ne kadar hak eder nesnel olarak belirleyemiyorsanız, ne hak ettiğini ortaya koyamıyorsanız emeğin hak ettiğinden az aldığı iddiasını neye dayandırıyorsunuz?

Bireylerin üzerindeki sermaye iktidarı/hegemonyası da bir sömürü biçimidir, bu iki.

Bu ayrı bir tartışmanın konusu.

Mülkiyet hakkını doğuştan gelen bir hak olarak kabul etmek demek bu hakkı evrenselleştirmek ve tarih üstü biçimde ele almak demektir. Bunun adı açık biçimde metafiziktir, bu üç.

Evrensel dendiğinde insanlar farklı farklı şeyler anlayabiliyorlar. Evrensel kavramı tüm insanlar için geçerli olması gerektiği savunulan bir şey için de kullanılabilir, bahsi geçen hakkın tarih üstü ya da metafizik biçimde ele alınması şeklinde bir gereklilik yok. Ben de, natüralist dünya görüşüne sahip birçok filozof da hakları nesnel gerçekliğe ve de insan aklına dayanarak temellendirmeyi seçiyorlar. Ortaçağ'da ve de daha sonraki dönemlerde "doğal hak", "doğal hukuk" gibi kavramları savunan düşünürlerin birçoğu kabul ettikleri Hristiyan dünya görüşünden ötürü Tanrı'ya dayandırıyorlardı. Hak ve özgürlüklerin Tanrı tarafından verildiği düşüncesi geçmiş yüzyıllarda yaygındı, artık eskisi gibi değil.

Mülkiyet hakkını evrensel bir hak olarak ele aldığında, mülkiyeti olmayanların bu haktan mahrum kalmış olduğunu, yani haksızlığa uğramış olduklarını da kabul etmiş olursun. Bir haktan mahrum olan insanların o hak için çalışmaları da gayet rasyoneldir. Devrimin rasyonelliğini kabul etmiş olduğunun bile farkında değilsin. Sosyalizm insanları mülksüz bırakmak değil, herkesi mülk sahibi yapmaktır. Yani mülkiyet ''hakkından'' herkese faydalandırmaktır. O halde neye dayanarak buna karşı çıkıyorsun? İnsanları bu ''haktan'' asıl mahrum bırakan sistem kapitalizmdir. Kapitalizmde herhes patron olabilir mi? Elbette hayır. Birileri mülksüz olacak, yani haksızlığa uğrayacaktır, bu dört.

Hayır, mülkiyet hakkı da diğer haklar gibi negatiftir. Her hak bir özgürlüktür, mülkiyet hakkı mülkiyet edinme ve mülkiyeti elinde tutma hakkın olması demektir, mülkiyetinin olacağının garantisi değildir. Senin mantığınla ilerlersek, ölen herkes de haksızlığa uğruyor, zira ölenlerin yaşamı yok! Yaşama hakkının olması yaşayacağının garantisi değildir, yaşamının gereksinimlerini karşılama yolunda başkalarının özgürlüklerini ihlal etmediğin sürece özgür olduğun ve yaşamını sürdürme konusunda diğer insanların müdahalelerinden korunma hakkın olduğunun ifadesidir.

Kapitalizmde işçinin işini beğenmediğinde gidip başka bir yerde çalışması sadece çocuk masallarında vardır, gerçek hayatta yoktur. Gerçek hayatta iş bile bulamayan yığınlar ve her işe razı bırakılmış çaresizler ordusu vardır, bu beş.

Bu dediklerin yerine, zamanına göre değişir. Alternatif işler arasında seçim yapılabilen ülkeler, yapabilen de milyonlar var. İşsizlik oranlarının çok düşük olduğu bir sürü de ülke var.

Geçmiş sosyalizm deneyinde çalışma yaşamında bürokrasinin ağırlık kazanmış olması o deneyin sosyalistliğini sakatlamış ve zaten sistem bu yüzden çökmüştür. Gerçek bir sosyalizmde bürokratlar değil üretenler yönetir. Biz bunu savunuyoruz. Sen ise sırf sola kara çalıp kendi liberal dogmalarına iman etmeyi sürdürebilmek için sosyalizmi bürokratizme eşitlemeye kalkıyorsun. Senin ali-cengiz oyunların sosyalizmi bağlamaz, bu da altı.

Birçok sosyalist tarafından savunulan "sosyalizmin" kaçınılmaz olarak bürokratikleşeceği rahatlıkla iddia edilebilir. Her şeyi devletin eline verelim, ama insanlar da özgür olsunlar demek çok da anlamlı değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Emeğin sömürüldüğünü söylediğinizde emeğin "hak ettiğinden azını" aldığını söylemiş olmuyor musunuz? Emek ne kadar hak eder nesnel olarak belirleyemiyorsanız, ne hak ettiğini ortaya koyamıyorsanız emeğin hak ettiğinden az aldığı iddiasını neye dayandırıyorsunuz?

Emek ne kadar hak eder, bunu belirlemek o kadar zor değil; Günün, yaşanılan yerin, sınıfın yaşama şartları, kişinin hayatı ve mutluluğu gözönüne alınarak belirlenir.

Misal yaşanılan yerdeki ortalama bir evin kirası, ev ve aile giderlerini karşılayabilme ve bunun yanında ufak bir birikim yapabilme miktarı baz alınarak. Dileyen o miktarı biriktirerek daha iyi şartlar elde etmeye çalışabilir, dileyen de o miktar ile hayatta yaşamak ve tatmak istediği başka şeyler yapabilir.

Günümüzdeki sorun bazı yerlerde kişinin geçimini sağlayacak kadar alamaması ve zor şartlar altına itiliyor olmasıdır, bu adalet değil haksızlıktır, bu yüzden kişinin emeğinin karşılığını alamadığı söylenebilir.

tarihinde Serare tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Astur Freddie'yi çok güzel yerden yakaladı.

Freddie hakkı hukuku "metafizik bunlar" diyerek reddediyor. Zaten kaç kere bu forumda başlık açıp bu tarz nihilist fikirler savundu.

Albatros da keza doğada hak yoktur dedi.

O zaman bu şahıslar bize anlatsın bakalım. Nasıl oluyor da "sömürü" diye birşey olabiliyor. Çünkü Astur'un dediği gibi sömürmek demek bir haksızlık yapılması demektir. Hak yoksa haksızlık nasıl oluyor?

Mülkiyet hakkında da insanların doğanın kaynaklarına el koymasına karşı çıkıyorsunuz. Niye? Çünkü "doğanın kaynakları bütün insanların ortak malıdır". Ama sen bunu nerden anladın? Bu da anca metafizik olarak temellendirilebilecek bir iddia değil mi? Sen hem bir yanda hak yoktur diyorsun, sonra da doğanın kaynaklarının hakkı hukukuna dair bazı iddialarda bulunuyorsun. Nasıl oluyor da oluyor?

----------

Albatros ayrıca "ya haklar komple vardır, ya da hiçbiri yoktur" dedi. Yani mülkiyet ya da yaşam hakkını kabul edersek sağlık-eğitim alma vs hakkını da kabul etmeliymişiz. Ama insanlar temel hakların ne olduğunda tam olarak anlaşmıyor ki. Olay sanki hakların neler olduğunu belirlemişiz de bunun metafizik temelini bulamıyoruz değil ki? Liberaller hakları "beni rahat bırak" ilkesi etrafında formüle ediyor. Sosyaldemokratlar ise "toplum herkese bir anne gibi bakmalıdır" falan tarzı açılardan bakıyor ki bu eğitim, sağlık vs haklarına inanıyor. Ve siz anarşistler bile aslında "doğanın kaynakları herkesin ortak malıdır" derken belli bir hak hukuktan bahsediyorsunuz. O zaman ne diye "bunu kabul edersen bunu da kabul et" oluyor olay? Tek bir haklar paradigması yok ki. Farklı ilkelerden çıkartılan farklı haklar var.

-----------

Ve Freddie'nin saçmaladığı bir yere dikkat çekerek bitireyim. Diyor ki mülkiyet hakkı varsa o zaman herkesin mülkiyeti olmalıymış. Yoksa bu mülkiyet hakkının ihlaliymiş. Ama mülkiyet hakkının anlamı bu değil. Mülkiyet hakkı demek senin bir malın varsa başkası gelip bunu senin elinden zorla alamaz demektir. Herkesin mülk sahibi olarak başladığı bir ekonomik süreçte de bazı insanlar gayet mülksüz kalabilir: doğal afet bunun mülkünü yokeder, ya da yaptığı yatırım iflas eder, veya ekonominin gelişimi bunun mülkünü değersiz kılacak yönde gelişir vs. Böyle olunca da "haydi baştan başlıyoruz" diye herkesin mülküne el koyup baştan paylaştırma bir hak olmaz. "Devrim hakkı" falan diye bahsettiği olay heralde bu ve temelde bir gasptır. Ve olayı yanlış aksettiriyor. Diyor ki devrim yapıp herkesin mülkü devrimci rejim tarafından gaspedilince herkesin mülkiyeti olmuş oluyor. Ama öyle değil. Mülkün kamusal mal olması başka, herkese pay edilmesi başka.

-------------

Burdan da Albatros'un sorduğu soruya gelelim. "Eski çağlardan bugüne mülkler nasıl sahip olunmuş, el değiştirmiş bilemeyiz" diyor. Yani eski çağlarda gasplar, zorbalıkla elde edilen mallar olmuş olabilir, ve günümüze miras yoluyla bırakılmış olabilir. Keza toprak ağaları, derebeyleri falan genelde böyle olduğu varsayılır. Ama bunun çaresi tüm mülkü kamu malı yapmak değil, toprağı alıp köylüye dağıtmaktır. Buna toprak reformu denir ve pek çok ülke böyle yöntemler kullanmıştır. İnsanlar kendi arazisine sahip olup gelişebilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Emeğin sömürüldüğünü söylediğinizde emeğin "hak ettiğinden azını" aldığını söylemiş olmuyor musunuz? Emek ne kadar hak eder nesnel olarak belirleyemiyorsanız, ne hak ettiğini ortaya koyamıyorsanız emeğin hak ettiğinden az aldığı iddiasını neye dayandırıyorsunuz?

Üstüme vazife değil ama ben yanıtlayayım: Emeğin hakim/başat biçiminin entelektüel, iletişimsel ve duygulanımsal emek olduğu, ve artık üretimin gösterge-değer üzerinden kotarıldığı geç kapitalizm çağında üretim, bütün bir toplumsal ilişkilerin yeniden-üretimi anlamına gelmektedir.

Eğer bu doğruysa, kapitalizm kendisini yalnızca ücretlendirdiği işçiler üzerinden değil, ücretlendirilmemiş tüm diğer emek kategorileri üzerinden de üretiyor demektir ki, Freddie'nin dediği ve benim de işaret ettiğim manada değer teorisinin parçalanması, sömürünün mükemmelleşmesi anlamına gelmektedir.

Ayrıca, mesele bu da değil: İnsanların yaşamak içim emir altına girmek, kendi emek güçlerini başkalarının kontrolüne sunmak zorunda olduğu her an, yaşam-zamandan çalınması anlamında sömürü koşulları altına girmiş olur.

Yaşayabilmek için sürekli çalışma zorunda kaldığımız ve emeğimize hükmedildiği sürece, bireyselliğimizden çalınıyor demektir ve bu diğer tüm sömürü kavramlarının ifade edebileceğinden daha ciddi bir sömürü gerçekliğinin varlığını imler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ludwig,

Ben hak kavramını değil, tarih dışı bir hak anlayışını reddediyorum. Farkı anlayabiliyorsun değil mi?

Anlayamıyorsan da sakın belli etme.

Eğer ortada bir hak varsa bu hak herkes içindir. Nasıl ki yaşama hakkı sadece bir kesim için değil de herkes içinse, mülkiyet hakkı da bir kesim için değil herkes için olmalıdır. İbrahim Talıses bile olayı kavramış durumda; ''Madem yaşamaya geldik dünyaya, benim de herşeyden bir hakkım vardır.'' diyordu bir şarkısında.

Nasıl ki yaşama hakkı bu hakkın alınamayacağından ibaret olmayıp herkesin doğuştan bu hakka sahip olduğu belirlemesini de yapar; benzer biçimde, mülkiyet hakkı da hem doğuştan tüm insanlara tanınır hem de bu hak gaspedilemez. Ama kapitalizmde emekçilerin mülkiyet hakları gaspedilmekte ve toplumun büyük bölümü mülksüz bırakılmaktadır. Haklar sadece yarışanın aldığı birşey değil, herkesin sahip olması gerektiği önkabulünün yapıldığı birşeydir. Eğitim hakkı da, eş seçme hakkı da, yaşama hakkı da v.s. tüm insanlara doğuştan tanınır. Öyleyse mülkiyet hakkı da böyle olmalıdır. Herkesin mülkiyet hakkı vardır, buna sahip olamayanların hakkı çiğnenmiştir. Bu haklarını almak için harekete geçmeleri çok doğaldır.

Astur,

İletişimsel, bilişsel ve teknolojik atılımlar üretici güçleri iyice geliştirmiş ve üretim sürecinde duygulanım, düşünce, görsellik v.b. maddi olmayan emeği, maddi olan emek üzerinde belirleyici konuma getirmiştir. Kullanım değerini belirlemede maddi olmayan emeğin etkisi büyüktür. Maddi olmayan emeğin de üretken emek haline gelmesiyle birlikte tüm toplumun fabrikalaşması söz konusudur. Hal böyle olunca sermayenin yeniden üretimi de toplumsal ilişkilerin ve insanın yeniden üretimi olarak gerçekleşmektedir. İnsan bütünüyle metalaşmaktadır. Sömürü, sermayeyle girilen işte bu tahakküm ilişkisindedir. Söz konusu olan maddi olmayan emek olduğu için onun ekonomik değerini de eski yöntemlerle bulabilmek nafiledir ama bu durum ortada bir sömürü olmadığını göstermez. Netlikle tespit edemediğimiz şeylerin varlığını yadsımaya kalkmak sakat bir tutumdur. Rüzgarın esiş hızını tespit edemediğimiz zamanlarda yaşarken rüzgar diye birşeyin olmadığını savlıyor muyduk? Kaldı ki, dikkat ettiysen ekonomik bir sömürüden çok tahakküm altına alışın yarattığı bir sömürüden bahsediyorum. Zira günümüzdeki ekonomik sömürü de bu tür bir sömürü üzerinden kendini varetmektedir.

Sosyalizmin kaçınılmaz olarak bürokratikleşeceğini iddia edebilmen için ise gözünü sol karşıtlığı bürümüş bir liboş olmaktan çıkıp S.S.C.B.'de bürokrasinin nasıl geliştiğini detaylıca incelemen ve ancak bundan sonra yargıya varman gerekir. İncelediğinde göreceksin ki bu durum her sosyalist atılımda zorunlu olacak birşey değildir. Çok kısaca değinmek gerekirse, köylü ağırlıklı bir ülke söz konusudur ve iç savaş vardır. Köylülük sorununun çözümü için kapitalist ilişkilere belli bir süre taviz verilmesi(NEP Dönemi) gerekmiştir. Lenin de bu tavizi verirken yönetimi sıkı tutmak gerektiği, aksi halde kontrolü yitirebilecekleri düşüncesiyle özyönetim organlarını dağıtmış, partinin kontrolünü sağlamış ve parti içi hizipleri de ortadan kaldırmıştır. Fakat geçici olması düşünülen bu durum, ortaya çıkan bürokrasinin etkisinin baskın gelmesiyle birlikte -Lenin'in ölümüyle de birlikte- süreklileşmiştir. Yani bu yozlaşma Rusya'nın o günkü öznel koşullarından ve Leninist öncünün buna karşı yeterli doğrulukta adımları atamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Lenin'in o koşullarda partinin ağırlığını artırmayı düşünmesi normaldi ama partinin inisiyatifini biraz fazla artırmıştır. Herşeye karşın özyönetim organlarıyla iktidarı paylaşmalı ve parti içi demokrasiyi korumalıydı. Neyse, bu uzun bir konu ama bürokratik yozlaşma sosyalizmin kendisinden kaynaklanan bir sorun değil; o günkü Rusya'nın özgünlüğünden kaynaklanan birşey... Zaten ele aldığımız sorunları(örneğimizde bürokratikleşmeyi) yaşandığı tarihsel pratikten soyutlayıp sosyalizmin her zaman ve her yerde böyle bir sorun doğuracağını iddia etmek metafizik bir bakışın ürünü olacaktır.

tarihinde Freddie_ tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Üstüme vazife değil ama ben yanıtlayayım: Emeğin hakim/başat biçiminin entelektüel, iletişimsel ve duygulanımsal emek olduğu, ve artık üretimin gösterge-değer üzerinden kotarıldığı geç kapitalizm çağında üretim, bütün bir toplumsal ilişkilerin yeniden-üretimi anlamına gelmektedir.

Eğer bu doğruysa, kapitalizm kendisini yalnızca ücretlendirdiği işçiler üzerinden değil, ücretlendirilmemiş tüm diğer emek kategorileri üzerinden de üretiyor demektir ki, Freddie'nin dediği ve benim de işaret ettiğim manada değer teorisinin parçalanması, sömürünün mükemmelleşmesi anlamına gelmektedir.

Ayrıca, mesele bu da değil: İnsanların yaşamak içim emir altına girmek, kendi emek güçlerini başkalarının kontrolüne sunmak zorunda olduğu her an, yaşam-zamandan çalınması anlamında sömürü koşulları altına girmiş olur.

Yaşayabilmek için sürekli çalışma zorunda kaldığımız ve emeğimize hükmedildiği sürece, bireyselliğimizden çalınıyor demektir ve bu diğer tüm sömürü kavramlarının ifade edebileceğinden daha ciddi bir sömürü gerçekliğinin varlığını imler.

Alternatif nedir? Ya herkes kendi çiftliğinde kendi yiyeceğini kendi yapacak ve işbölümü olmayacak. Ya da devlete çalışılacak ve merkezi planlama olacak. İkinci alternatifte de gene emir altında çalışıyorsun işte. Hem de daha beter. Çünkü bu sistemde devlet senin ne meslek yapacağını da belirliyor, nerde çalışacağını da belirliyor. Sana karneyle hangi ürünlerin dağıtılacağını da belirliyor. Kapitalizmde en azından kendi mesleğini seçebiliyorsun. Kazandığın parayı bildiğin gibi harcayabiliyorsun.

Komunizmde belki devlet senin kaç çocuk yapacağına bile karışacak. Belki çocuğunu alıp kendi komün kurumlarında yetiştirecek falan. Bundan ala sömürü olur mu? Emeğimizi bırak varlığımıza hükmedilmesidir bu.

Emeğimizi başkasına satmamız onun karşılığında da başkasının emeğinin satın almamızı sağlıyor. Burda eğer bir "sömürü" varsa karşılıklı oluyor. Ve hayatın devam etmesi için gerekli.

Kapitalizmde en azından bu işler tepeden emirle olmuyor. Rızaya dayalı olarak hasıl oluyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ludwig,

Ben hak kavramını değil, tarih dışı bir hak anlayışını reddediyorum. Farkı anlayabiliyorsun değil mi?

Anlayamıyorsan da sakın belli etme.

Eğer ortada bir hak varsa bu hak herkes içindir. Nasıl ki yaşama hakkı sadece bir kesim için değil de herkes içinse, mülkiyet hakkı da bir kesim için değil herkes için olmalıdır. İbrahim Talıses bile olayı kavramış durumda; ''Madem yaşamaya geldik dünyaya, benim de herşeyden bir hakkım vardır.'' diyordu bir şarkısında.

Nasıl ki yaşama hakkı bu hakkın alınamayacağından ibaret olmayıp herkesin doğuştan bu hakka sahip olduğu belirlemesini de yapar; benzer biçimde, mülkiyet hakkı da hem doğuştan tüm insanlara tanınır hem de bu hak gaspedilemez. Ama kapitalizmde emekçilerin mülkiyet hakları gaspedilmekte ve toplumun büyük bölümü mülksüz bırakılmaktadır. Haklar sadece yarışanın aldığı birşey değil, herkesin sahip olması gerektiği önkabulünün yapıldığı birşeydir. Eğitim hakkı da, eş seçme hakkı da, yaşama hakkı da v.s. tüm insanlara doğuştan tanınır. Öyleyse mülkiyet hakkı da böyle olmalıdır. Herkesin mülkiyet hakkı vardır, buna sahip olamayanların hakkı çiğnenmiştir. Bu haklarını almak için harekete geçmeleri çok doğaldır.

..

Sana verdiğim cevaptan önce söylediğini tekrar etmişsin. Ben zaten bu söylediklerini eleştirmiştim.

Mülkiyet hakkı demek "herkesin mülkü olacak" demek değildir. Mülkiyet hakkı demek mülkün senden rızan dışında alınamaz demektir. Sen "milletin malı yok" deyip bu mülkiyet hakkının ihlalidir demen çok komik. Hesapta filozofsun. Bu mudur senin kapasiten?

Tarih dışı hak kavramı derken ne dediğini anlıyoruz heralde. Hakları pozitivist açıdan görüyorsun. Ve diyorsun ki devlet ne yazmışsa hak odur. Ama burda bir sorun yok mu? Çünkü bazen biz devletin yasalarını değiştiriyoruz. Neye dayanarak bazı yasaların "yanlış" olduğunu anlıyoruz? Demek ki senin metafizik diyerek reddettiğin alana dair bir algımız var ki devletin bazı yasaları bize "yanlış" gelebiliyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Alternatif nedir? Ya herkes kendi çiftliğinde kendi yiyeceğini kendi yapacak ve işbölümü olmayacak. Ya da devlete çalışılacak ve merkezi planlama olacak. İkinci alternatifte de gene emir altında çalışıyorsun işte. Hem de daha beter. Çünkü bu sistemde devlet senin ne meslek yapacağını da belirliyor, nerde çalışacağını da belirliyor. Sana karneyle hangi ürünlerin dağıtılacağını da belirliyor. Kapitalizmde en azından kendi mesleğini seçebiliyorsun. Kazandığın parayı bildiğin gibi harcayabiliyorsun.

Komunizmde belki devlet senin kaç çocuk yapacağına bile karışacak. Belki çocuğunu alıp kendi komün kurumlarında yetiştirecek falan. Bundan ala sömürü olur mu? Emeğimizi bırak varlığımıza hükmedilmesidir bu.

Emeğimizi başkasına satmamız onun karşılığında da başkasının emeğinin satın almamızı sağlıyor. Burda eğer bir "sömürü" varsa karşılıklı oluyor. Ve hayatın devam etmesi için gerekli.

Kapitalizmde en azından bu işler tepeden emirle olmuyor. Rızaya dayalı olarak hasıl oluyor.

Az önce yanıt yazdım ama, uçtu maalesef. Kahrolsun Amerikan askeri projesi olan internet!

Üçüncü alternatifi unutuyorsun dostum: Aşağıdan, federatif, katılımcı bir planlama. Kaldı ki, 'üretim hedeflerini tutturmak' gibi bir derdim yok; dünya üzerinde on milyonlarca insan, hiç alamayacağı ürünler söz konusuyken, 'üretim hedeflerini tutturmak' için eşekler gibi çalışıyor.

Bir de bu 'en azından' yaklaşımın, bence ahlakı bir nicelik meselesine indirgiyor: Eğer bunu savunacaksan, Freddie'yi ahlaksızlıkla suçladığın her seferinde, kendine onun yalnızca senden daha fazla ahlaksız olduğunu hatırlatman gerekecek.

Emeği satmak derken, hiyerarşik-dikey bir ilişkiyi, ücretli emek ilişkisini kastediyorum. Bir örnek vereceğim, ki bu örnek bürokrasiyle alakalı olduğundan dolayı, senin için ve forumun diğer liberalleri için daha anlaşılır olacak: Bu aralar bir İrlanda türküsünü, savaş-karşıtı güzel bir türküyü dinliyorum. Bu şarkıda İrlandalı bir genç, İngiliz Ordusu'na katılıp, alacağı ilk maaşla firar edeceğini ve nişanlısının yaşadığı köye kaçacağını söylüyor.

Düşün ki bir savaş bütün bir sanayii sistemini paramparça etti ve işveren olarak geriye yalnız ordu kaldı: Aç kalmamak için emir altında, cepheye sürülmeye razı olduğum bir durum, çıldırasıya korktuğum ölümle burun buruna gelmeyi göze aldığım bir durum, 'özgür bir anlaşma' olarak kabul edilebilir mi?

Türküdeki İrlandalı genç, İngiliz Ordusu'ndan ilk yövmiyesini alıp, firar ettiğinde 'iş sözleşmesine aykırı davranmış olmaktan' cezalandırılmalı mıdır? Değilse neden?

Bunu yanıtla, sonra devam ederiz.

NOT: Başlıktaki ilk yorum da fena halde bayağı, ona da dersten sonra yanıt veririm.

tarihinde terence tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Birgün bütün liberallerin şu komünizm paranoyasından kurtulmasını umuyorum. Amerika bile artık bu komünizm heyulasını üzerinden attı. Sovyetler birliği çökeli 10 yıldan fazla süre geçti, hala bu eksende tartışmalara girilmesi, komik oluyor. Bunları aşmanızı umuyorum.

İnsan haklarını savunmak adına insanlara hakaretler yağdıran, insan haklarını taciz eden insanların liberalim diye gezmesinede anlam veremiyorum. Liberalizm, daha çok demokrasiden ve dolayısıyla hoşgörüden yanadır, sizin kendi ideolojinizle bağdaşmayan davranışlarınız, ancak zarar verir.

Ayrıca liberal olduğunu iddia eden bazı kişilerin kapitalizmi doğrulamak için bu kadar ucuz oyunlara başvurmasını liberalizme hakaret olarak görüyorum. Halbuki liberaller toplumun en enteklektüel ögelerinden oluşan bir gruptur. Liberalizmi küçük düşürüyorsunuz. Liberallerin bu kadar küçük düşürülmesine izin veren liberalleride kınıyorum. Liberalizm, saygıyı hak ediyor, en az sizin onu küçük düşürmenizi hak etmediği kadar. Asturunda, gözümde değerli bir liberal olmasından dolayı, özeleştiri vermesini bekliyorum. Saygılarımla...

tarihinde trustedyou tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Biri yan gelip yatıyor, biri çalışıp didinip kazanıyorsa ikisine neden eşitlik verilsin HARUNN?

Biri yan gelip yatarken, diğeri çalışıp didinirken neden herkesin eşit oy hakkı, yaşama hakkı, mutluluğu arama hakkı var peki?

Mülkiyet en temel ve devredilemez haksa, devlet neden güvenlik hizmetini vergi vermeyenlere de sunarken, bunun bedelini vergi veren diğer vatandaşlara ödetiyor?

Mülkiyet bu kadar kıymetliyse, her ay kendi başına 3-4 milyar ödeyemeyecek ve dolayısıyla, tedavi masraflarını karşılayamayacak AIDS hastalarına yaptığı yardımı neden kesmiyor devlet?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...