A$tur 0 Aralık 3, 2009 gönderildi Raporla Share Aralık 3, 2009 gönderildi Dünden beri sana ''hak'' kavramsallaştırmasının ''reelde'' koca bir retorik olduğunu söylerken, ''tamam, haklısın; ama, bir şeyler olmalı'' şeklinde bir yaklaşımın mı oldu ki şimdi ''gereklilik'' tezine sarıldın? Peki, benim neye bakarak ''hak retoriktir'', kapitalist sistem çeşitli yan unsurlarıyla bildiğin orman kanunun işletilmesidir dediğimi sanıyorsun? Daha bu basit gerçeği bile göremeden neyi tartışacağız biz seninle allasen? Kapitalist çalışma koşullarının iktidar ve tahakküm ilişkilerinin yeniden/yeniden üretilmesi anlamına geldiği bir reel sosyo-ekonomik nizamda hangi hak kavramsallaştırması meşru bir zemine oturabilir ki? Ya iki yüzlülüğü bırakıp süs ve retorik yerine herkesin doğrudan kendi çıkarlarına vurgu yapan bir realiteyi konuşalım yahut radikal bir sistem eleştirisiyle kendimize yol çizelim. Bahsi geçen kavramsallaştırmaların reel bir dünyada somut karşılığı yoksa/olmuyorsa ve asıl vahim olanı, bizzatihi senin de dahil olmayı seçtiğin kapitalist üretim ve çalışma koşullarıyla bunların göbekten bağlı olduğu irili ufaklı iktidar bloglarının tahakküm ve iktidar ilişkilerini yeniden ürettiğini görmen gerekiyor. Değerler soyutturlar. Benimsendiklerinde somut olurlar. Haklar 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar benimsenip uygulanmaya kondular mı? Kondular. Gerisi boş laf. Laf salatası yapmak yerine nasıl daha fazla yayılırlar, benimsenirler diye düşünmek lazım. Bana ''ama, ama gerçek din'' diye gelmeyeceksen bunu nasıl izah edeceksin? Her birey bir başka bireyin yaşama hakkını elinden alamaz, ilke bu... Peki reel bir karşılığı var mı? Militarizmin varlığı bizzat bu ilkenin inkarı değilse nedir? Zorla anti-militarist mi yapacaksın falan deme sakın Adı üstünde ilke... Bir ilke kaçınılmaz olarak uygulansa doğa yasası olurdu, ilke olmazdı. Bir birey başkasının canını alamaz diye değil o ilke ayrıca. Benim ya da ailemin canını tehdit eden bir düşman askeri, eve giren silahlı bir adam olsa acımam mesela, hak ihlali de olmaz, kuvvet kullanımını başlatan karşı taraf zira. Göreceli olan bir şey de yok. Bir şeyin herkes tarafından benimsenmemesi göreceli olduğu anlamına gelmez. Dünyanın şekli nesnel, birileri düz dedi diye göreceli olmaz. Albatross'un gözüne gözlük, eline de sözlük! Üzgünüm, daha doğarken anne-babanın sana müdahale etmesine muhtaçsın Sosyal yaşamda doğrudan yahut dolaylı müdahale olmayan bir yaşam tarzı yok gibidir. Tanımı değiştir yahut içeriğini doldur Çocuk hakları biraz daha farklı ama temelde çok benzer. Müdahaleden ne kast edildiğini de anlamamışsın. Sen bir bebeğin nefes almasını engelleyerek "müdahale edersen" yaşam hakkını gaspetmiş olursun. Kapiş? Onun adı saygıdır. Sorumluluk yaptığın eylemlerin sonuçlarını göze alabilmek ve bu sonuçları yüklenebilmek demektir. Seni öldürmeyi kafama koyduysam ve bunun sonuçlarını biliyor ve katlanmayı seçiyorsam bu sorumsuz olduğumu göstermez söz gelimi; sadece senin yaşamına saygı duymadığımı gösterir İşin gücün kelime oyunu. Demagojin baydı. İnsan olduğun doğanın dışında ve üzerinde olduğun gerçeği midir? Doğada milyonlarca farklı türleşme vardır ve bilime göre hepsi de ''canlılar'' kategorisidir. Hayvanların tabi olduğu doğa yasalarına sen de tabisin. Hayvanlardan farkımız olduğu gösterilemez dedin, gösterdim. Doğanın dışında ya da üstünde diyen de olmadı. Kıvırtmayalım. İlüzyon diye boşuna demiyorum Ona bakarsan Küba'da da ömür beklentisi düşük değildir, ne bileyim bebek ölüm olanları ortalamaya göre iyidir falan... Kültür ve sanatsa kapitalismo'ya has bir şey değildir, örneğin dünyanın en yetkin roman sanatçılarından ''dostoyevski,tolstoy'', ''bir ekol yaratmış hikayeci Çehov''; resimde devrim yapmış s. dali, picasso; prekapitalist dönem osmanlısının üstatları ''fuzuli, nedim, baki''; iran'ın en meşhur şairi ''hayyam'' daha sayamayacağımız binlercesi... Hiç biri herhangi bir sisteme mal edilemez; ancak, hepsinin ortak bir yanı vardır: Hepsi ''insan'' gerçeğini/varoluşunu/reel dinamikleri falan köküne kadar sorgulamış yahut estetik bir zevk yaratmış insanlardır. Bunlar herhangi birinin/sistemin değil tüm insanlığın ortak kültür miraslarıdır... Ne illüzyonu ya, Küba'da da insanlar tarihin önceki dönemlerindeki çok büyük çoğunluktan çok daha iyi yaşıyorlar. Kültür ve sanat, kapitalizm falan ne alaka?! Ne takıntılısınız yahu. Hakların inkarının inkarı manasına gelecek totolojik tezlerin var. Önerdiğin mevcuttan farklı değil ki... Hani, nerede totoloji? Senden mantık öğreneceksem ben bu işleri bırakırım zaten... Link to post Sitelerde Paylaş
drekinci 0 Aralık 3, 2009 gönderildi Raporla Share Aralık 3, 2009 gönderildi Kapitalizm tıkır tıkır işliyor, ekonomik kriz neden çıktı? İktisat bilimini altüst ettiniz sevgili ekinci. Marxizminde ırzına geçtiniz. Edit; ortalama bir liberal bu kadarını yapamazdı Sevgili tsusedyou kapitalizm zaman zaman krize girer. Krizlerini iyi analiz etmek gerek. Krizlerin en kaba değerlendirilmesi, Kar'dan zarar etmesidir. Kardan zarar etmesi inisiyatifi elden bırakmama demektir. İşçi ve emekçiler, sosyalistler alternatif olmadığı sürece kapitalizmde kriz olur, kardan zarar ederler. Ama inisiyatifi elden bırakmazlar. Mesele Marksizmin ırzına geçmek değil. Objektif gerçekleri objektif değerlendirmektir. Üstelik marksizmin ırzına da geçmiş değiliz. Marksizm emek sömürüsünüsü kabak gibi ortaya koymuştur. Ve biz de bu sömürünün hala devam ettiğini görüyor ve söylüyoruz. Marksizm yalnız kapitalizmin krizlerini ele almaz, aynı zamanda yerine konulacak bir sosyalist düzeni de ele alır. Yerine konulaca sosyalist bir düzen eksik ve yetersiz ise, kapitalistler alternatifsiz demektir ve krizlerini bir şekilde atlatırlar. Sosyalistler kapitalistlerin krizlerinden yararlanırlar ama kendileri hazır değilse, işçi ve emekçileri örgütleyerek, bilinçlendirerek sosyalizm hedefine yönlendirememişlerse kapitalistler krizlerini atlatırlar. sevgiler. Link to post Sitelerde Paylaş
YuRTSeVeR 0 Aralık 3, 2009 gönderildi Raporla Share Aralık 3, 2009 gönderildi Sevgili tsusedyou kapitalizm zaman zaman krize girer. Krizlerini iyi analiz etmek gerek. Krizlerin en kaba değerlendirilmesi, Kar'dan zarar etmesidir. Kardan zarar etmesi inisiyatifi elden bırakmama demektir. İşçi ve emekçiler, sosyalistler alternatif olmadığı sürece kapitalizmde kriz olur, kardan zarar ederler. Ama inisiyatifi elden bırakmazlar. Mesele Marksizmin ırzına geçmek değil. Objektif gerçekleri objektif değerlendirmektir. Üstelik marksizmin ırzına da geçmiş değiliz. Marksizm emek sömürüsünüsü kabak gibi ortaya koymuştur. Ve biz de bu sömürünün hala devam ettiğini görüyor ve söylüyoruz. Marksizm yalnız kapitalizmin krizlerini ele almaz, aynı zamanda yerine konulacak bir sosyalist düzeni de ele alır. Yerine konulaca sosyalist bir düzen eksik ve yetersiz ise, kapitalistler alternatifsiz demektir ve krizlerini bir şekilde atlatırlar. Sosyalistler kapitalistlerin krizlerinden yararlanırlar ama kendileri hazır değilse, işçi ve emekçileri örgütleyerek, bilinçlendirerek sosyalizm hedefine yönlendirememişlerse kapitalistler krizlerini atlatırlar. sevgiler. Sevgili Drekinci Böyle bir yazı okuduğuma inanamıyorum. Krizlerde kardan mı zarar ediliyor? Kardan zarar edilmesi demek gene bir miktar karın elde edilmesi demektir. Demek biz bunca yıl yanlış biliyormuşuz. Demek ki kar miktarı düşünce işveren batıyor, bütün işçiler işsiz kalıyormuş. Yani 5 milyar kar ederken bu kar 4 milyara düşerse şirketler batıyormuş. Sevgili drekinci kriz aşırı üretimin yeterli olarak satılamaması durumunda ortaya çıkan bir durumdur. Zaten meta satılamıyorsa demek ki kar daha meydana gelmemiştir. Kar daha meydana gelmeden işveren nasıl kardan zarar yapıyor?! Sizin bahsettiğiniz doğal süreç içindeki marksizm de çok farklı. Marx kapitalist sistemin doğal süreç içinde sosyalistler tarafından ele alınmasıyla değiştirileceğini değil, kapitalizmin artık yürüyemez duruma gelerek bizzat kendi kendisini yok edeceğini ve yerini sosyalist sisteme bırakacağını söylemektedir. Yani bu süreç içerisinde gelip liberallerden sistemi hop diye devralan bir sosyalist grup yok. Sosyalistlerin liberallerden sistemi devralıp sosyalizm uygulaması seçeneği, öngörüldüğü üzere işçi sınıfının harekete geçmesiyle oluşan devrim seçeneğidir. Siz bu iki durumu birbirine karıştırmışsınız. Saygılar. Link to post Sitelerde Paylaş
drekinci 0 Aralık 3, 2009 gönderildi Raporla Share Aralık 3, 2009 gönderildi Sevgili yurtsever. Kapitalistler, kapitalizm tarih sahnesine çıktığından beri emek sömürüsü ile sermayelerini biriktirmiş devasa bir düzeye getirmişlerdir. Eğer bir ürünü maliyetinden (hammadde + emek) de düşük bir fiyata satmak zorunda kalıyorlar ise zarar nereden çıkıyor. Daha önce biriktirdikleri kardan. Daha sosyalizme gelmedik. Yukarıdaki değerlendirmem dışında bir değerlendirmen var ise söyle. Kardan zarar edilmesi demek yine bir miktar kar ediliyor sonucuna nasıl varıyorsun. Basbayağı kardan zarar ediliyor ama yine de kuyruğu dik tutuyorlar. İnisiyatifi elden bırakmıyorlar. Kardan zarar edelim ama sosyalizme geçit vermeyelim. İşte senin söylediğin kar bu. Az buz bir kar değil. Düzenin yönetimi yeter ki kendi ellerinde olsun. Sevgiler. Link to post Sitelerde Paylaş
YuRTSeVeR 0 Aralık 3, 2009 gönderildi Raporla Share Aralık 3, 2009 gönderildi Sevgili yurtsever. Kapitalistler, kapitalizm tarih sahnesine çıktığından beri emek sömürüsü ile sermayelerini biriktirmiş devasa bir düzeye getirmişlerdir. Eğer bir ürünü maliyetinden (hammadde + emek) de düşük bir fiyata satmak zorunda kalıyorlar ise zarar nereden çıkıyor. Daha önce biriktirdikleri kardan. Daha sosyalizme gelmedik. Yukarıdaki değerlendirmem dışında bir değerlendirmen var ise söyle. Kardan zarar edilmesi demek yine bir miktar kar ediliyor sonucuna nasıl varıyorsun. Basbayağı kardan zarar ediliyor ama yine de kuyruğu dik tutuyorlar. İnisiyatifi elden bırakmıyorlar. Kardan zarar edelim ama sosyalizme geçit vermeyelim. İşte senin söylediğin kar bu. Az buz bir kar değil. Düzenin yönetimi yeter ki kendi ellerinde olsun. Sevgiler. Sevgili Drekinci Kârdan zarar kavramını da karıştırmaktasınız. Kârdan zarar demek şudur: Örneğin ben 1 liraya bir kalem almaktayım ve onu 3 liraya satmayı düşünüyorum; ancak onu 2 liraya satmak durumunda kaldım. İlk hesabıma göre 2 lira kar yapıyordum ( yani % 200) ; fakat satış durumuma göre % 100 kar yaptım. İşte bu benim kar payından yaptığım zarardır. Krizler patlak verdiğinde işveren kardan zarar etmiyor, imal ettiği ürünü satamıyor; ya da zararına satıyor. Bu zararına dediğimiz durum kârdan değil, imalattan zarar oluyor. Çünkü mal satılamaz ve elinde kalırsa iflas etmiş olursun ve zararının bir bölümünü karşılayabilmek için ürünü maliyetinin altında bir fiyata satarsın. Ancak bu tam olarak reel krizi karşılamamakta. Bu küçük çapta bir kriz olarak fabrikanın kendi içinde bir süre halledebileceği bir durum. Bazı fabrikalarda işçilerin paralarını aylarca alamadığını da bilmekteyiz. Bu durumdan kaynaklanan başlıca sonuçlardan biridir işçilerin ücretlerini alamaması. Kârdan zararın bir diğer durumuna gelince, eğer elde edeceğiniz (kârla beraber) toplam para metanın fiyatı+ işçi ücretine yetmiyorsa, yani kârdan zarar fazla olur da, bunu karşılayamaz boyuta gelirse işte o zaman da bir kriz patlak verebilir. Bu durumda işletme kendini kısa sürede düzeltebilirse devam edebilir; düzeltemezse batmaya mahkumdur. Hiçbir işletme serbest piyasada rekabet ederken sosyalizmi düşünmez. Genelde kâr hırsıyla uğraşıyorlar ve akıllarına paradan başka bir şey gelmiyordur. Sermaye birikimi ve emeğin sömürüsü konusunda ben de size katılıyorum, ve insanlığın buna daha fazla dayanacak gücü kalmadı. Daha önceki sosyalist uygulamalardaki hatalardan da yeteri kadar ders alındı, bu sefer sosyalizm çok daha güçlü olarak geliyor. Latin Amerika'da sosyalizmin nasıl yayıldığını görmekteyiz. Üstelik bu sefer devrim yapıp bir de karşı devrimcilerle uğraşarak değil, seçim sistemiyle iktidara gelmekteler ve düzenlemeler daha rahat yapılacak. Önümüzdeki 20-30 yıl içerisinde eğer yaşarsak dünyanın nasıl yüzünü sosyalizme yeniden döneceğini yaşayarak tecrübe edeceğiz. Saygılar. Link to post Sitelerde Paylaş
Muhendis 0 Aralık 3, 2009 gönderildi Raporla Share Aralık 3, 2009 gönderildi (düzenlendi) Komünist Sistem ve Piyasa Ekonomisi arasındaki iki fark şu üç soru ile açıklanabilir. Komünist Sistem İçin; Hangi mallar üretilecek? - Devletin istediği mallar. Nasıl üretilecek? - Devletin istediği şekilde. Kimin için üretilecek? - Devlet kimin için isterse. Piyasa Ekonomisi İçin; Hangi mallar üretilecek? - Talep edilen mallar. Nasıl üretilecek? - Minimum maliyetle. Kimin için üretilecek? - Kim talep edip parasını öderse. Bence piyasa ekonomisi daha mantıklı. Bizdeki ekonomi sistemi ise " karma ekonomi " yarı komünist yarı piyasa ekonomisi ama gitgide piyasa ekonomisine dönmeye başladı. Aralık 3, 2009 tarihinde Muhendis tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
drekinci 0 Aralık 3, 2009 gönderildi Raporla Share Aralık 3, 2009 gönderildi Sevgili mühendis Sosyalist düzende Devlet kimin için? hangi malları üreteceğini söylerseniz durum açığa kavuşur. Talep dediğiniz şey nedir? kim neyi talep eder? Devlet, talep edileni niçin üretmesin? Basit bir mantık ile kendi sorularımı kendim yanıtlayayım. Kapitalist toplumda doğal olarak kapitalistlerin talepleri kapitalistler üretir. Sosyalist toplumda işçi ve emekçilerin taleplerini işçilerin kendileri üretir. Bu tür taleplerde yanlışlık nerede? Yine kendi sorumu kendim cevaplayayım. Kapitalistin kasası dolunca. Bir tarafta ac insanlar dururken kapitalist, özel ada alıp malikhane imal edebilir. Kimin emeği ile kime malikhane imal ediliyor? Özel bir adada malikhane yerine okul veya hastane imal edilirse bu imalat kamu yararına olur. Ve zenginlik topluma böyle mal edilir. Mühendis nikini kendine uygun görmüşsün ama hendese ile ilgin yok. Sevgiler. Link to post Sitelerde Paylaş
YuRTSeVeR 0 Aralık 3, 2009 gönderildi Raporla Share Aralık 3, 2009 gönderildi Sevgili Drekinci Şu adamın seviyesine düşme rica ederim. Belli ki ya bir kara cahil ya da bir troll. Yazdıklarının neresinden tutup ne anlatacaksın ki? Saygılar. Link to post Sitelerde Paylaş
Muhendis 0 Aralık 3, 2009 gönderildi Raporla Share Aralık 3, 2009 gönderildi Ve zenginlik topluma böyle mal edilir. Daha dünyada kumanda ekonomisinden zenginlik toplumu üretildiği görülmemiştir. Çin'deki gibi insanları bedava fabrikalarda çalıştırıp ne buldular onu yemelerini " zenginlik " olarak tanımlıyorsanız diyecek birşey yok. Dünya'da genellikle piyasa ekonomisini tercih eden ülkelerde, barış, özgürlük, adalet ve refah vardır. Gerçek zenginlikte bu dört temel değerin yüksek olduğu ülkelerdir. Ben böyle düşünüyorum, Dünya'da gerçek hayatta görünen de bu. Link to post Sitelerde Paylaş
A$tur 0 Aralık 3, 2009 gönderildi Raporla Share Aralık 3, 2009 gönderildi Mühendis işi biliyor. Kardan zarar saçmalığından sonra iyi geldi yazdıkları. Link to post Sitelerde Paylaş
YuRTSeVeR 0 Aralık 3, 2009 gönderildi Raporla Share Aralık 3, 2009 gönderildi Liberal olsun da taştan olsun Link to post Sitelerde Paylaş
tolonbey 0 Aralık 7, 2009 gönderildi Raporla Share Aralık 7, 2009 gönderildi Iste böyleee. Deneme tolonbeg Link to post Sitelerde Paylaş
drekinci 0 Aralık 7, 2009 gönderildi Raporla Share Aralık 7, 2009 gönderildi Türkiye Cumhuriyetini Asker sivil bürokratlar kurdu. Devlet denilen mekanizma zaten bürokrasi temelinde çalışır. Bürokrasi yaşamın tüm alanında var. Hatta büyük işletmelerin önemli bir bölümünde büro işleri vardır. Büro işleri veya bürokrasi masabaşı plan ve proje üretme yerleridir. Kapitalist devletler de, sosyalist devletler de bürokrasi olmadan çalışmaz. Önemli olan bürokrasinin dizginleri kimlerin elindedir. Kapitalist ülkelerde kapitalistlerin. Sosyalist ülkelerde işçi, köylü, aydın tüm emekçilerin elinde. Kapitalist ülkelerde yolsuzluk yapan bürokratın işine kapitalist son verir zararını hukuk yolu ile tazmin ettirir. Sosyalist ülkelerde bir üst merci (amiri). Bir üst merci de suça ortak olmuş ise hiyeyarşik bir şekilde bir üste doğru ilerler. Balık baştan kokmuş ise yapı dağılır. Dağılır da iyi mi olur? Bu kez baştakiler komünist maskesini atar yeni kapitalistler olur. Üretim araçlarını, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini ele geçirmiş olurlar. Bu kez bir çok şeyi devlet eli ile bedava temin eden emeçiler kendi ürettikleri her mal ve hizmeti para ile satın alır duruma düşerler. vs. Sosyalist düzenler her zaman emekçiler lehine düzenlerdir. Düzene sahip çıkma, koruma ve devam ettirme görevi yine emekçilerin üstüne vazifedir. Koruyamazlasa fatura kendilerine kesilir. Kendileri işçi, köylü, aydın ve emekçi oldukları halde kapitalistlerden yana olarak düzenin yıkılmasında rol alanların büyük bir çoğunluğu (kıçlarındaki kınanın rengi kaybolmadan) bu kez yeni kapitalistlerin(eski komünistlerin) emrinde çalışır olarak bulurlar. Sevgiler. Link to post Sitelerde Paylaş
Recommended Posts