Jump to content

Allah beni yaratırken bana niye sormadı?


Recommended Posts

Allah beni yaratırken bana niye sormadı?

Belki de ben insan olmaya itiraz edecektim. Bu sınavda bulunmak istemeyecektim. Şimdi de intihar edip oyundan çıkmama izin vermiyor?"

Bu soruyu çok duydum. Duymadan önce de sorduğumu hatırlıyorum. İnsanı bir anda bıçak sırtında bırakıyor o soru. Yokluğun kıyılarına savrulduğunu görüyorsun birden. Hiçliğin soğuk nefesini ense kökünde hissediyorsun. İtirazın en keskini bu. Çoklarının varlığın sıcacık koynunda uyuttuğu kaygıları dürtüyor, şüpheleri uyandırıyor.

Bir defa, "ben" diyorsan, orada dur... Çünkü sen "ben" demeye sana sorulmayan o var edilme kararından sonra başladın. Var edilmeden önce "ben" dediğin sen yoktu ki sana (yani "ben" dediğin kişiye) bir şey sorulsun. "Ben" deme ayrıcalığı sana verildi. Hiç hak etmediğin halde hediye edildi. Sen "ben" diye var olmadan önce, sana soracağı bir "ben"in olsaydı, yine sana sorulmadan var edilmiş "ben"in olmuş olacaktı. İtiraz ettiğin anda, zaten itiraz ettiğin şeyi, yani "ben"i elinde bulacaktın. Ne garip! Sana sorulsaydı olmamış olmasını isteyeceğini söylediğin şeyin isteyip istemeyeceğinin sana sorulması için olmuş olmasını istiyorsun. "Ben" olmaya itiraz etme fırsatını yakalamak için bile "ben olsaydım!" diyorsun. Söylediğini tekrarlayalım birlikte: "Ben olsaydım, ben olmak istemezdim!"

Üstelik anladığım kadarıyla, "ben" demekten de hayli memnun gibisin. "Ben" diyebilmene hiç itirazın yok. Tam tersi, yeterince "ben" diyemediğin için kızgınsın. "Niye bana sormadı?" derken, "ben"inin daha önceden, hatta var edilmeden önce ciddiye alınması gerektiğini söylüyorsun. Daha açıkçası, "ben"in henüz var bile değilken görülsün, hesaba katılsın, kale alınsın istiyorsun. Demek ki sen "ben" demeye öteden beri heveslisin. Var edilirken fikrin sorulmadı diye alındığın o "ben"den memnun olmalısın ki, "bana sorulsaydı!" diyorsun. "Ona/şuna/buna/sana sorulsaydı!" demiyorsun. Başkasının hakkında karar vermesine razı olmayacağın kadar dokunulmaz biliyorsun "ben"ini. Zaten itirazın da, sözüm ona sana değil başkasına sorulmuş olması. Fikrin alındığında, önemsendiğin için mutlu olacağını açıkça söylediğin o "ben"ini şimdi niye beğenmiyorsun?

İyi ki de "Niye beni yaratırken bana sormadı!" diye sorabiliyorsun. İyi ki. Ya tersi olsaydı? Takdirine itiraz ettiğin, kararını eleştirdiğin o Allah, seni "ben" diyebilecek halde yaratmasaydı eğer, "Allah beni niye böyle yoklukta bıraktı?" "Allah beni yaratmama kararını niye bana sormadı?" diye sorabilecek miydin?

İyisi mi, sen sen ol, "ben" diyebildiğine, "ben" diye bilindiğine şükret. Ömrünü ikiye ayıralım mesela: BÖ ("Ben"den öncesi) ve BS ("Ben"den sonrası). "Ben" diyebildiğin andan sonra sana verilmediğini düşündüğün, senden eksildiğini, senden esirgendiğini sandığın şeyleri bir kenara koy. (Ki "Bana sorsaydı, ben belki var olmak istemezdim" itirazının sebebi bu sorunlar olmalı.) Bir de, "Ben" diyebilmeden, diye bilinmeden önce, sana verilmeyeni bir kenara koy. Hangisi daha büyük bir eksiklik? "Ben"den önce yoksun. Yokluğunun sen bile farkında değilsin. Eksikliğini kimse dert edinmiyor. Aranıp sorulmuyorsun bile. Hiçbir yerde ciddiye alınmıyorsun. Yoksun ve yok sayılıyorsun. Küçümseniyorsun. Hakaretler görüyorsun. Hesaba katılmıyorsun. Olsan da bir olmasan da bir başkaları için. "Ben" diyemediğin için, "Benim" diyebileceğim hiçbir şeyin yok. Olamaz da! Tekrar hesapla:"Ben" dediğin ana kadar sana verilen, ben dedikten sonra sana verilmediğini düşündüklerinden o kadar fazla ki. İtiraza hiç hakkın yok. Ben verilmeseydi sana, sana verilmeyene bile itiraz edemediğin, itiraz edemediğin gibi verilmediğini bile fark etmediğin dipsiz bir boşluk olacaktı yerin... Varlık bardağının "ben" diyebilmenle doldurulan tarafı o kadar büyük ki, boş dediğin tarafı ancak o dolu tarafın, yani "ben"in sayesinde görebiliyorsun. Yoksa, ne boşluğu bilirdin, ne de eksik olduğunu fark ederdin. Hesaplarda hiç yeri olmayan, sıfır kadar bile ciddiye alınmayan bir lüzumsuzluk olurdun. Eksik olurdun. Eksikliğin bile hissedilmezdi. "Ben" diyemediğine bile itiraz edemezdin. İtiraz etmen gereken "ben"sizlik halini bana anlatamazdın. O soruyu seslendirecek dudakları bile bulamazdın. O cümleyi söze dökecek nefesin bile olmazdı.

Hem sonra, "ben" olarak sen hiçlikten çıkarıldın. Ananın bile yüzüne bakmayacağı, çöpe atılsa kimsenin fark etmeyeceği bir pıhtıdan şimdi toz konduramadığın "ben" diye bil(in)diğin hale geldin. Sen sana verildin. Ben bana verildim. Hiç hak etmediğimiz halde... Hiç hakkını veremeyeceğimiz halde... Şimdi, sen, sana verilenle sana verene isyan etmeyi onurlu bir davranış sayar mısın? Sana hiç yoktan verdi diye "ben"i, o "ben"inle seni "ben" eyleyen O'na kafa tutmayı kendine yakıştırır mısın

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 150
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Bu yazı yerli yerine oturmaz be arkadaş, oturmaz canına yandığım! Ben-sen, sen-ben diye diye, yazı öksürük nöbetinden karantinaya alınacak. Neden bu ikircik, neden bu kırkambar laflar, neden bu gemici düğümü, neden bu kanserojen felsefe?

Allah beni yaratırken bana niye sormadı? Cevap: Ben oradaydım, ama o yoktu!

Sevgiler İnanan...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet, Allah'a inananların, hele özgür iradeye inananların cevap vermekte çok zorlanacakları bir soru... Şahsen benim bu soruya tatmin edecek bir cevap bulamıyorum.

Özgürlük ancak Allah gibi sonsuz bir güç ile gerçekleşebilir. Ateist olsaydım, deterministik bir dünyada maddeden yapılmış bir varlık olarak, özgür olduğuma inanmazdım. Allah deterministik evren dışında bir varlık olarak özgürlüğü muhtemel kılıyor ama senin çok hoş bir biçimde dile getirdiğin soru o ihtimale de büyük bir darbe vuruyor.

Selam,

Edip

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet, Allah'a inananların, hele özgür iradeye inananların cevap vermekte çok zorlanacakları bir soru... Şahsen benim bu soruya tatmin edecek bir cevap bulamıyorum.

Özgürlük ancak Allah gibi sonsuz bir güç ile gerçekleşebilir. Ateist olsaydım, deterministik bir dünyada maddeden yapılmış bir varlık olarak, özgür olduğuma inanmazdım. Allah deterministik evren dışında bir varlık olarak özgürlüğü muhtemel kılıyor ama senin çok hoş bir biçimde dile getirdiğin soru o ihtimale de büyük bir darbe vuruyor.

Selam,

Edip

Kuantum teorisi ve belirsizlik ilkesi tamamen deterministik bir evrende olmayabileceğimiz ihtimaline veya tüm olasılıkların aynı anda gerçekleştiği çoklu paralel evrenlere bir kapı aralamıştır bence...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet, Allah'a inananların, hele özgür iradeye inananların cevap vermekte çok zorlanacakları bir soru... Şahsen benim bu soruya tatmin edecek bir cevap bulamıyorum.

Özgürlük ancak Allah gibi sonsuz bir güç ile gerçekleşebilir. Ateist olsaydım, deterministik bir dünyada maddeden yapılmış bir varlık olarak, özgür olduğuma inanmazdım. Allah deterministik evren dışında bir varlık olarak özgürlüğü muhtemel kılıyor ama senin çok hoş bir biçimde dile getirdiğin soru o ihtimale de büyük bir darbe vuruyor.

Selam,

Edip

Determninizmi özgür iradenin önünde engel olarak gören arkadaşlara şu soruyu sormak gerekiyor: "indeterminist (belirlenimsiz) bi evrende özgür irade olanaklı mı olurdu?"

Bu soruyu yanıtlamak ve özgür iradenin hangi durumlarda olanaklı olabileceğini irdelemek üzere, özgür iradenin ne olup olmadığını çözümlememiz gerekiyor. Maddeler halinde bakalım:

1- Öncelikle özgür iradeden söz edebilmemiz için, bilinçli özne(ler)den söz edebilmemiz gerekiyor. Yani bilinçli, kendinin ve olan bitenin en azından bir dereceye kadar farkında olan bireylerden. Buna kimsenin karşı çıkacağını sanmıyorum. Kendisinin farkında olmayan, bilinci olmayan, duyumlarını bilince çıkarmayan bir şey, özgür olamaz. Bilinçsiz bir varlığın ögür iradesinden söz edilemez. Bilinç, özgürlük için, zorunlu bir koşuldur.

Öte yandan, bizlerin bilinçli varlıklar olduğumuzu yadsıyacak birinin aramızda çıkacağını sanmıyorum. en azından herkes, kendi bilincinin doğrudan farkındadır ve aslında bilincimiz, varlığından en kesin emin olduğumuz şeydir. Başka bireylerin bilincini ise doğrudan gözlemleyemeyiz. Ama normal işleleri yerinde olan her insanın bilinçli olduğu bir uylaşımdır. Uç solipsistler dışında buna da kimsenin itiraz edeceğini sanmıyorum.

2- Özgür irade, en azından bilinçli olarak varolan seçenekler arasından seçim yapabilmeyi gerektirir. Burada önemli olan, seçimin özneye ait olmasıdır. Şu ya da bu şekilde seçenekler kısıtlanmış olabilir ama seçimin özgür olabilmesi için en azından ortada iki seçenek olmalı ve birey, bunlar arasından seçimi kendi kararıyla yapabilmelidir.

Burada başta döndüğümüz soruya dönelim.. Seçimi içimizde bir yerde atılan bir yazı tura belirliyorsa, bu seçimin bize ait olduğunu söyleyebilir miyiz? Bence yanıt net bir hayır olmalı. Seçim bize değil, rastlantıya aittir. İndeterminist, yani hangi olayların hangi olayları belirleyeceği hiçbir şekilde söylenemeyecek bir düyada özgürlükten söz edilemez. Kararı veren ben değilsem, kararı rastlantılar veriyorsa, özgür olamam; ancak özgür olduğum yanılsamasında olabilirim. Dahası, özgürlük, yapılan seçimin sonuçlarının şu veya bu şekilde öngörülebilmesini gerektirir. Her defasında sürpriz bir tadla karşılaşacaksam, elma ile armut arasında bir seçim yapmanın da bir anlamı olmaz.

3- Özgürlük ve iradeye, ya var ya yok şeklinde bakmak, kanımca içinde hata barındırır. Daha doğrusu, özgürlüğün derecesi olduğunu, az ya da çok özgürlük olabileceğini ortaya koymaktır. Seçeneklerimizin sayısı ne kadar artarsa özgürlüğümüz de artar. Aynı şekilde, seçenekler üzerindeki kontrolümüz arttıkça özgürlüğümüz de artacaktır. Yaptığımız seçimlerin sonucunu ne kadar iyi ve doğru kestirebiliyorsak, yine o kadar özgür olacağızdır.

İkinci maddede indeterminizm ve özgürlük ile yaptığım yoruma, üçüncü madde ışığında şunları ekleyebileceğimi düşünüyorum: mutlak anlamda rastlantıların karar alma süreçlerimizi etkilediğini, etkilemenin de ötesinde karar alma süreçlerimizin rastlantılar tarafından belirlendiğini durumda ortaya çıkan her neyse ona özgür irade diyemeyiz.. Rastlantı sayesinde değil, ancak rastlantıya rağmen özgür olunabilir. Rastlantılar bizi özgür kılmak bir yana, bilgimizi zaafa uğratarak özgürlüğümüzü sakatlar. Çünkü özgürlüğün ancak bilmekle mümkündür ve ancak ve ancak daha çok şey bildikçe daha çok özgür olabiliriz.

Peki gerçek hayatta yaptığımız seçimleri ne belirler? Seçim yaparken zihnimizde neler olur?

Konumuza bir örnekle devam edecek olursak, üniversite sınavına girmeden önce tercih listesinin birinci sırasına Cerrahpaşa Tıp Fakültesi yazan bir öğrencinin bu tercihinin hiçbir nedene bağlı olmaksızın oluştuğunu kimsenin öne sürebileceğini sanmıyorum. Öğrenci, tercihini yaparken, tıp mesleği hakkında bildiklerini, bildiği sandığı şeyleri, yakın arkadaşlarının, ailesinin görüşlerini, kendi yetenek ve eğilimlerini, yani o güne kadarki formasyonunu, üniversite hayatını İstanbul'da geçirmenin artı ve eksilerini, Cerrahpaşa'nın konumunu, ulaşım ve diğer olanaklarını ve bunun gibi hemen akla gelebilecek onlarca -belki de bir alt kademeye inildiğinde yüzlerce, binlerce- şeyi zihninde tartacak ve ona göre karar verecektir.

Dolayısıyla, seçimlerimiz gökten zembille inmez. Öyle olması da gerekmez. Seçimin bana ait olması, seçimde benim anılarımın, benim bilgilerimin, benim deneyimlerimin ve benim hislerimin rol oynaması demektir. Yaptığımız seçimde, bildiklerimizden yola çıkarak sonuçları kestirmeye çalışırız. Bu, anılarımıza, bilgimize, deneyimlerimize dayanmalıdır. Bir tür simulasyon yapar ve simule ettiğimiz ortamde kendimizi hayal eder, seçimin sonucunda hissedeceklerimizi kestiririz. Sonra bu kestirimleri birbiriyle karşılaştırır, arasından en uygun bulduğumuzu seçeriz. Kendimizi ne kadar iyi tanıyorsak, bilgi ve deneyimimiz ne kadar birikimli ise de o ölçüde doğru karar veririz. Verdiğimiz her doğru karar, ileriye yönelik olarak, çevremiz -ve hatta kendimiz- üzerindeki kontrolümüzü arttırarak özgürlüğümüzü pekiştirir. Doğru dürüst eğitim alıp yeteneklerimizi en iyi biçimde değerlendireceğimiz şekilde kendimizi yetiştirdiğimizde, maddi ve manevi sıkıntılarımızdan o oranda kurtulacak ve dolayısıyla ilerideki olası seçeneklerimizi arttıracağızdır. Aksi durumda kısıtlı kaynaklardan hoşa gitmeyeceklerin arasında seçim yapmak zorunda kalacakken, potansiyelimiz iyi bir şekilde ortaya çıkardığımızda hepsi iyi olan seçeneklerin en iyisini seçme fırsatımız olacaktır.

Anılarımın, bilgilerimin, deneyimlemin altyapısının maddi süreçler olması, durumu değiştirmez. Önemli olan belleğe, bilgiye ulaşılması, deneyimin birikmesidir. Bunun altyapısının belirlenimci fiziksel-kimyasal süreçler olması özgürlüğü olanaksız kılmaz. Dahası, ben zihnimi, anılarımı, beliğimi, bilgimi kodlayan ve oluşturan maddeden, maddi süreçlerden ve olgulardan başka bir şey değilim. Ben zaten onlarım. Zihin ve beden şeklinde yapılan ayrım, aynı özdeş olgunun iki farklı bakış açısıyla görünüşünden başka bir şey değil. Eğer ben, bedenimi oluşturan madde ve onun maddi süreçlerin ta kendisiysem ve benim hareket ve kararlarımı da bu maddi süreçler belirliyorsa, zaten hareket ve kararlarımı kendim belirliyorum demektir. Çünkü ben bu madde ve maddi süreçlerden farklı bir şey değilim. Özgürlük de, kararlarımı kendimin belirlemesi demektir. Başkasının değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Özgürlük ancak Allah gibi sonsuz bir güç ile gerçekleşebilir. Ateist olsaydım, deterministik bir dünyada maddeden yapılmış bir varlık olarak, özgür olduğuma inanmazdım. Allah deterministik evren dışında bir varlık olarak özgürlüğü muhtemel kılıyor ama senin çok hoş bir biçimde dile getirdiğin soru o ihtimale de büyük bir darbe vuruyor.

Zihnimiz bedenimizden bağımsız değil, bedenimizde atomlardan bağımsız değil.

Biz ancak bilgimiz, bilincimiz ve hissettiğimiz kadar özgürüz. Kişinin kendini

kandırması psikozlara sebeb olur normal değildir.

Sizce nereden geldiğini bilmeyen bir Allah, kendisinin özgürlüğünün sınırlarını

bilmezken size ne gibi bir özgürlük verebiliyor?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bana sorabilmesi için önce ben diye birinin olması gerekir.Ben olmak gerçekten çok güzel bir şey olmalı ki yazıdaki gibi benlik çok kolay özümsenmiş.

Ya soru şu an soruluyor sa ?

Hayat isteyip istememek bizim elimizde ise ?

Bizim gibi kısıtlı bir özgürlüğe sahip olan bir canlı kendi kriterindedki diğer canlıların özgürlük çizgilerini bilip o çizgilere saldırmadan yaşamasını öğrenmiş se ;

Bir diğer evrende yeniden yaşıyor hayat bağından hiç kopmuyor olabilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Allah beni yaratırken bana niye sormadı?

Yaratılışında sorulmuş olabilir(ya da sorulsaydı senin ne cevap vereceğini Rabbin biliyordu zaten):

Ahzab Suresi 72 Biz emâneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi.

7:172 Rabbin, Adem oğullarının bellerinden soylarını çıkarırken onları kendi kendilerine tanık tutar: "Ben, Rabbiniz değil miyim?" "Evet, tanıklık ediyoruz," derler. Böylece diriliş günü, "Biz bundan habersizdik," diyemezsiniz.

7:173 Yahut, "Atalarımız önceden ortak koştu ve biz de onlardan sonra gelen soylarıyız, bizi bidat ve hurafelere dalanlardan dolayı mı yok edeceksin," diyemezsiniz.

Selam ve sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yaratılışında sorulmuş olabilir(ya da sorulsaydı senin ne cevap vereceğini Rabbin biliyordu zaten):

Ahzab Suresi 72 Biz emâneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi.

7:172 Rabbin, Adem oğullarının bellerinden soylarını çıkarırken onları kendi kendilerine tanık tutar: "Ben, Rabbiniz değil miyim?" "Evet, tanıklık ediyoruz," derler. Böylece diriliş günü, "Biz bundan habersizdik," diyemezsiniz.

7:173 Yahut, "Atalarımız önceden ortak koştu ve biz de onlardan sonra gelen soylarıyız, bizi bidat ve hurafelere dalanlardan dolayı mı yok edeceksin," diyemezsiniz.

Selam ve sevgiler

Bıkıp usanmadınız bu saçmalıkları yazmaktan... Kime sormuş, ne zaman sormuş, biz niye bilmiyoruz arkadaşım?... Birisi sana bir tokat patlatsa ve sonra "ben sana doğmadan önce sormuştum ve sen evet demiştin bu tokada" dese, bu sözün senin için bir değeri olur mu?... İnsan zekasına hakaretten vazgeçin artık...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet, Allah'a inananların, hele özgür iradeye inananların cevap vermekte çok zorlanacakları bir soru... Şahsen benim bu soruya tatmin edecek bir cevap bulamıyorum.

Ve kendinize ''müslüman'' diyorsunuz öyle mi? Daha önce bu konuya dair bir başlık açmıştım. Ayetleri Emre de vermiş işte. Kuran'da apaçık yazdığına göre, insanlar kendileri bu emaneti(sınanmayı/sorumluluğu) istemişler. Bu meal sizin değil mi? Nasıl bilmezsiniz?

Ahzab 72: Biz sorumluluğu (sınanmayı) göklere, yere, dağlara sunmuştuk da onlar onu yüklenmekten çekinmişler ve kabul etmemişlerdi. Ancak onu insan yüklendi; o zalim ve cahil olmuştu. (Edip Yüksel)

Özgürlük ancak Allah gibi sonsuz bir güç ile gerçekleşebilir. Ateist olsaydım, deterministik bir dünyada maddeden yapılmış bir varlık olarak, özgür olduğuma inanmazdım. Allah deterministik evren dışında bir varlık olarak özgürlüğü muhtemel kılıyor ama senin çok hoş bir biçimde dile getirdiğin soru o ihtimale de büyük bir darbe vuruyor.

Evrende ontolojik indeterminizmin hüküm sürmesi halinde bile materyalistler için özgür irade mümkün değildir. Hatta işi dahada çıkmaza sokar. Tamamen maddi kanunlarca belirlenmiş zorunlu eylemleri yerine getiren bir makineysek; kontrol edemediğiz beyinsel süreçlerin içinde ''rastlantının'' da varolması irademize özgürlük kazandırmaz.

Kuantum teorisi ve belirsizlik ilkesi tamamen deterministik bir evrende olmayabileceğimiz ihtimaline veya tüm olasılıkların aynı anda gerçekleştiği çoklu paralel evrenlere bir kapı aralamıştır bence...

İyide bu ihtimal özgür iradeyi nasıl olanaklı hale getirebilir ki?

1- Öncelikle özgür iradeden söz edebilmemiz için, bilinçli özne(ler)den söz edebilmemiz gerekiyor. Yani bilinçli, kendinin ve olan bitenin en azından bir dereceye kadar farkında olan bireylerden. Buna kimsenin karşı çıkacağını sanmıyorum. Kendisinin farkında olmayan, bilinci olmayan, duyumlarını bilince çıkarmayan bir şey, özgür olamaz. Bilinçsiz bir varlığın ögür iradesinden söz edilemez. Bilinç, özgürlük için, zorunlu bir koşuldur.

Aynı alıntıyı şurada http://forum.ateizm2.org/index.php?showtopic=23255 da yanıtlamıştım ama cevap gelmemişti. Bilinçli olmak özgürlük için zorunlu bir koşuldur ama materyalistlerin ''bilinç'' tanımı, beyindeki bilinçsiz süreçlerce alınan kararları yansıtan bir monitör olmaktan öteye geçemez.

2- Özgür irade, en azından bilinçli olarak varolan seçenekler arasından seçim yapabilmeyi gerektirir. Burada önemli olan, seçimin özneye ait olmasıdır. Şu ya da bu şekilde seçenekler kısıtlanmış olabilir ama seçimin özgür olabilmesi için en azından ortada iki seçenek olmalı ve birey, bunlar arasından seçimi kendi kararıyla yapabilmelidir.

Çok doğru...en azından ortada iki seçenek varolmalıki -özgürlüğü geçtim- bir ''seçim''den bahsedebilelim değil mi? Peki aynı bir bilgisayar gibi girdileri işleyip sonuç üreten beyin için birden çok seçeneğe sahip olduğunu nasıl savlayabiliriz?

>>> Bilinçsizce işleyen beyin süreçlerinden çıkarılan sonuçları yapıp yapmama gücü var mı ''bilinci'' nin:?

Tyler, tıpkı taşın yere düşmekten başka bir yolu olmadığı gibi, beyninin de o sonucu bulma ve uygulamaktan başka bir yolu yok..

Beyin önce bir öğrenme sürecindedir. Bu daha ziyade beynin alt bölümler tarafından gerçekleştirilir. Bu durumda beyin bazı kalıplar hazırlar. Aynı zamanda bu süreçte bir takım girdiler elde eder. Müteakiben, bunları basit boole cebri yöntemleriyle işleme sokar, hesap makinesi gibi. Çıkan sonuç, senin işte "seçim" dediğin olaydır. Bu hesap işlevide karar verme deiğin şeydir.

Önünde iki kap yemek olsun. Biri et, diğeri sebze.. Beyin, kalıplardan değerlendirmesini yapar. Bu kalıplar, öğrenim sürecinde elde edilmiştir. Diyelim ki bu kalıplardan ilki "zayıf olmak zorundasın" kalıbı olsun. Diğeri "et lezzetlidir" kalıbı. Bir diğeri "ette yüksek kalori vardır", bir daha diğeri "sebzede kalori azdır" kalıbı..

Beyin hangini seçeceği konusunda bu kalıplara başvurur. Örneğin, et lezzetlidir kalıbına gelince, sonuç uyar ve eti tercihe alır. Şimdi gidip bunun etkilerini sorgulayacaktır. Etin kalorisi yüksek kalıbı, onu işaretler. Zayıf olmalısın kalıbı ise, onu yememesini söyler ve insan da gidip bu defa sebzeyi tercih eder.

Bu süreç çok üstünkörü, galaksinin öteki ucundan bakışla durumu anlatır. İşte bilinç dediğin şey budur. Zayıf olmalsın kalıbında, işlemin sonucu "et yersen şişmanlarsın" sonucuna göre değer aldığı için, o beyin o eti yemez. Sen bu matematiksel sürece, bilinç diyorsun..

Taşda benzer matematiksel bir süreçle düşmesi gerektiğini, hızını vs. buluyor, hepsi bu..

Aralarında nitelik olarak hiç bir fark yok, zerre kadar. Ama nicelik farkı var. Taş için hesap, sürtünme, havanın kaldırma kuvveti ve yerçekimi parametrelerinden oluşurken, hangi yemeğe yiyeceğin hususunda bu işlev binlerce parametreyi ilgilendiriyor. Beyin, bu binler, milyonlar vs. parametreyi paralel olarak işleyip sonuçları bulabiliyor, hepsi bundan ibaret..

Bu süreçte, aslen "özgür seçim.." vs. gibi bir şey söz konusu değildir. Özgür seçim, işte o beynindeki kalıplarda mevcut olan durumların müspet işaretlenebilecek olanlarının sayısının bir ifadesidir. Örneğin, hiperaktif bir öğrenci, sırada oturup ders dinlemek ile sıranın üstünde gezmek gibi iki eylem yapabilir. Ama beyninde o an ders dinelemk kalıbına bağ kurulamadığı, sıranın tepesinde gezerse başına ne geleceğine dair bağlar mevcut olmadığı için, kafasında "özgürce" seçebileceği tek bir şey vardır: Sıranın tepesine çık, oyna..Çünkü, içgüdüleri bunu istemektedir.

Bunen genelde sebebi, dopamin bağlama sistemindeki marazlardır. Bu, öğrencinin bahsedilen kalıplar arası bağları kuracağı dopamin gibi kimyasalların işlevselliğinin olmaması durumudur. Eğer ritalin gibi bir ilaç verirsen, bu bağları kuracak dopaminin bağlanma süreci düzelir. Böylece öğrenci, içgüdüsü "oyna" derken, kafasında diğer kalıplarla bağlantı kurabilir ve dersi dinlemeye devam edebilir.

Öğrencinin, "özgürce" seçebileceği bir şey yok ortada, nasıl seçsin ki? O an kafasında tek bir şey var: Oynamak.. Ve bunu değerlendirebileceği "oynarsan şu olur.." kalıbına ulaşacak nöron bağlarının eksikliği yüzünden, başka bir seçeneği yok.. Olmayan seçenekler içinden, özgür seçim filan olabilir mi?

Bu sebeple haşarılık yapıp derste sıraların tepesinden inmeyen çocuğun, bunu özgür iradesiyle yaptığını söylemek mümkün müdür?

3- Özgürlük ve iradeye, ya var ya yok şeklinde bakmak, kanımca içinde hata barındırır. Daha doğrusu, özgürlüğün derecesi olduğunu, az ya da çok özgürlük olabileceğini ortaya koymaktır. Seçeneklerimizin sayısı ne kadar artarsa özgürlüğümüz de artar. Aynı şekilde, seçenekler üzerindeki kontrolümüz arttıkça özgürlüğümüz de artacaktır. Yaptığımız seçimlerin sonucunu ne kadar iyi ve doğru kestirebiliyorsak, yine o kadar özgür olacağızdır.

Özgürlüğün derecesi olmaz. Ya vardır ya yoktur. Herhangibir davranışımı belirleyen etkenler arasından bir kaçında insiyatifimin olması, beni eylemlerimden ''sorumlu'' yapacak özgürlüğe asla kavuşturamaz.

Anılarımın, bilgilerimin, deneyimlemin altyapısının maddi süreçler olması, durumu değiştirmez. Önemli olan belleğe, bilgiye ulaşılması, deneyimin birikmesidir. Bunun altyapısının belirlenimci fiziksel-kimyasal süreçler olması özgürlüğü olanaksız kılmaz. Dahası, ben zihnimi, anılarımı, beliğimi, bilgimi kodlayan ve oluşturan maddeden, maddi süreçlerden ve olgulardan başka bir şey değilim. Ben zaten onlarım. Zihin ve beden şeklinde yapılan ayrım, aynı özdeş olgunun iki farklı bakış açısıyla görünüşünden başka bir şey değil. Eğer ben, bedenimi oluşturan madde ve onun maddi süreçlerin ta kendisiysem ve benim hareket ve kararlarımı da bu maddi süreçler belirliyorsa, zaten hareket ve kararlarımı kendim belirliyorum demektir. Çünkü ben bu madde ve maddi süreçlerden farklı bir şey değilim. Özgürlük de, kararlarımı kendimin belirlemesi demektir. Başkasının değil.

Kontrolünde olmayan maddi süreçleri de ''ben'' olgusu içerisinde değerlendirip özgürlüğe engel teşkil etmediğini söylüyorsan; hayvanlarında özgür iradeye sahip olduğunu savunuyor olmalısın. Aslanları da ceylenları parçalarken sorumlu tutmalı mıyız? Dahası yerçemine bağlı olarak yere düşen taş da özgür müdür?

Yaratılışında sorulmuş olabilir(ya da sorulsaydı senin ne cevap vereceğini Rabbin biliyordu zaten):

Ahzab Suresi 72 Biz emâneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi.

İnsanları, emanetin mahiyetini dağlar kadar! göremeyecek şekilde ''cahil'' yaratan Allah değil mi? Bu durumda bir ''seçim''den nasıl bahsedebilirsin?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tyler ,

Seni bir katil yapmayan beyninden salgılanan hormonlar mıdır ?

Kişisel fikrimi sormuyorsundur umarım. Bir agnostik olarak kesin bir yargıda bulunamayacağımı biliyorsundur heralde. Burada teizm ve ateizmin özgür iradeye bakış açısını tartıştığımıza göre; materyalistlere için "katil olmamayı seçmek" gibi bir opsiyonları olmadığını söyleyebilirim. Sadece hormonlar değil tabiki; hayatımız boyunca yaşadığımız tüm olayları içeren hafızamız da genlerimizin programladığı beynimizdeki işletim sistemince yapılan hesaplamada rol oynar ve olayın özü "katil olmamamızı sağlayan etmenlerin etkisinin katil olmamızı sağlayacak olan etmenlerden daha fazla olması" dır. Bu senin özgür iradenle aldığın bir karar değildir. O an için ''katil olma'' gibi bir seçeneğe de sahip olduğunu zannetmen; beynindeki bilinçsizce yapılan hesaplamadaki girdilere vakıf olmadığından, sadece oluşturulan sonucu yansıtan bilincinin karar merci olduğunu sanmandan kaynaklanıyordur.

Müslüman değilde agnostik olmana sebep olan şey nedir ?

Birçok şey sayabilirim. Burada başlığın seyrini değiştirmemek için kader/determinizm -özgür irade paradoksunu tartışabiliriz mesela...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hiç hak etmediğimiz halde... Hiç hakkını veremeyeceğimiz halde... Şimdi, sen, sana verilenle sana verene isyan etmeyi onurlu bir davranış sayar mısın? Sana hiç yoktan verdi diye "ben"i, o "ben"inle seni "ben" eyleyen O'na kafa tutmayı kendine yakıştırır mısın

Hiçlikten yaratılmış/varedilmiş olmak, sizin sığ, inançlı tarafınızdan bakınca o ''hakedilmeden verilmiş hediye'' olarak görülüyorsa bu o en baştaki soruyu soranın anlatmak istediğini anlamamışsınız demektir. O soruyu sormanın nedeni zaten yaratılmamış olmayı varolmaya yeğleyecek kiş tarafından sorulur. O bunu ''muhteşem hediye'' olarak görmez.

Üstelik kime hediye? Kime nimet? OLmayan şeye hediye verilir mi hak verilirmi?

O varedildiği anda cezalandırılmış olacaktır, varoluşu ceza olacaktır.

Hiçlikten varedilmiş olduğumuz için neden şükretmeliyiz neden bu yüzden borçlu sayılmalıyız bunu açıklayamazken, ''neden yaratıldım'' sorusuna karşı ''buna şükret soru sorma'' demeniz ancak yüzleşmekten korkakça kaçmak olur.

hiç varolmamış olan ''ben'' diyemiyeceği için şikayet etmeyecektir tabiki.Böyle saçma bir şe olmaz tabi. varolmayan şey ne şikayet eder ne şükreder. Ama varolan gördüğün gibi şikeyet edebiliyor.

Bir de onurlu davranış olup olmadığından bahsetmişsin, başlamışken tanrının onurundan da bahsetseydin aynı konu içinde bari. Sormadna yaratmanın ardından zorla itaat, üstelik yaratılışına ters şekilde istenen bir itaat, ne akdar onurlu bir tanrı.

tarihinde NiHiL tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kişisel fikrimi sormuyorsundur umarım. Bir agnostik olarak kesin bir yargıda bulunamayacağımı biliyorsundur heralde. Burada teizm ve ateizmin özgür iradeye bakış açısını tartıştığımıza göre; materyalistlere için "katil olmamayı seçmek" gibi bir opsiyonları olmadığını söyleyebilirim. Sadece hormonlar değil tabiki; hayatımız boyunca yaşadığımız tüm olayları içeren hafızamız da genlerimizin programladığı beynimizdeki işletim sistemince yapılan hesaplamada rol oynar ve olayın özü "katil olmamamızı sağlayan etmenlerin etkisinin katil olmamızı sağlayacak olan etmenlerden daha fazla olması" dır. Bu senin özgür iradenle aldığın bir karar değildir. O an için ''katil olma'' gibi bir seçeneğe de sahip olduğunu zannetmen; beynindeki bilinçsizce yapılan hesaplamadaki girdilere vakıf olmadığından, sadece oluşturulan sonucu yansıtan bilincinin karar merci olduğunu sanmandan kaynaklanıyordur.

Birçok şey sayabilirim. Burada başlığın seyrini değiştirmemek için kader/determinizm -özgür irade paradoksunu tartışabiliriz mesela...

Sana çok basit bir soru sordum .Seni katil etmeyen şey nedir ?

Merhamet duygusu demeye çekiniyor musun ?Ben sana söyliyeyim empati yeteneğini kullandığın için katil değilsin.Ve determinist zırvalar realitenin çarkında erir gider.Aynı ailede büyüyen kardeşlerin olaylara bakış açısı her zaman farklıdır.Bizler birer robot değil insanız çünkü :)

Özgür iradeye gelince seçimlerimiz kadar özgürüz daha fazla değil.Bunu anlamak için ne felsefeci olmaya nede çok zeki olmaya gereke yok.

Basit bir kabuldür.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsanı katil yapmayan, birbirini öldürme içgüdüsünü taşımamasıdır. Bazı hastalıklı insanlarda bu takındı olarak bulunduğundan bunu hayata geçirmektedirler. Bu takıntıyı taşıyan insanların bazıları ise, MANTIKLI düşünüp, kendine öldürürse ne olur diye kafa patlatınca öldürmekten vazgeçmektedirler. (olacak şeyler hapis vs.)

İnsan, çevresel uyarılara, kendi genetik gelişmişliği yetecek şekilde, hayatta kalma ve üreme şansını en üstte tutarak tepki veren çok sayıda canlıdan sadece bir tanesidir. Özgür iradesi olduğu yanılgısı vardır; fakat aslında her hayvan incelendiğinde (insanı da katıyorum) ne gibi bir tepkiye ne gibi bir cevap vereceği kestirilebilir. Pratikte mümkündür fakat tabii ki günümüzde yapılması imkansızdır.

tarihinde nitrocan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsanı katil yapmayan, birbirini öldürme içgüdüsünü taşımamasıdır. Bazı hastalıklı insanlarda bu takındı olarak bulunduğundan bunu hayata geçirmektedirler. Bu takıntıyı taşıyan insanların bazıları ise, MANTIKLI düşünüp, kendine öldürürse ne olur diye kafa patlatınca öldürmekten vazgeçmektedirler. (olacak şeyler hapis vs.)

Birde müslümanları eleştirisiniz.Menfaat için ibadet yapıyorlar diye.Bak sende hapse girmemek için katil olmadığını itiraf ediyorsun hakıszmıyım ?

Halısın günümüzde yapılması imkansız çünkü insanın saf ve temiz doğası katledilip sosyal kirlenmeye maruz kalmıştır.

tarihinde ezberbozan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...