Jump to content

Evrim üzerine düşünceler...


Recommended Posts

biyoloji bölümünde mitlerden bahsederse atılır tabi..

tıp bölümünde okuyup da tıbba karşı çıkmak ne kadar mantıklıysa, sizin yaptığınız da o kadar mantıklı..

YÖK, Prof. Dr. Adem Tatlı´yı çalıştığı üniversiteden attı. Atılma gerekçesi ise Tatlı´nın 14 yıl önce yazdığı bir kitapta Evrim Teorisi´ne karşı çıkması

Yazının devamı

http://www.haber7.com/haber/20060525/14-yil-once-evrim-yok-dedi-kovuldu.php

Şu an bu kitabı okuyorum. Kitabın yarısına geldim. Olayların örgüsünü falan çok güzel yapmış. Bayağı hoşuma gitti. Kitabı bitirdiğim zaman kanaatimi açıklarım.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 194
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

bana inancına uymadığı için inkar editoysun diyen arkadaşların üslubuna bakıyorum inançlarına uymadığı için evrimi savunuyorlar.Bunun lamı cimi yok, ben yazımda sadece lamarktan söz etmedim. BAkterilerle ilgili olarak söylenen şey mutasynlar sonucu yeni bir türün ortaya çıkışı değildir. bak hy safsatası ve evrim kitabında ne buldum,"Kamçının bakteriler dahil tekhücreli canlılar dünyasında, oldukça benzer moleküllerden oluşan, yüzlerce farklı çeşidi bulunmaktadır. Bu farklılık kimi zaman bir, kimi zaman iki, kimi zaman ise onlarca moleküle bağlı olmaktadır. Örneğin, insan bağırsağında da yaşayan Eschericia coli bakterisinde bulunan kamçı yaklaşık 40 proteinden, mide ülserine neden olan Helicobakter pylori bakterisi ile 33 proteinden oluşan bir kamçı ile gayet etkili bir şekilde varlığını sürdürmektedir." Yani mutstynlar sonucu br şeyler değişebiilr bu tür değişimi, değildir bunu anlatamadım bir türlü.Şartlar değişmiş te yılan ondan sürünmeye başlamış ayakları varmış önce onlar kanat olmuş . Neden fantastik bir senaryolar para yatırır bir film çeker gibi . chasein dediği bir şey vardı. millerin deneyi neden tekrarlanmıyor tekrarlansın. aynı bulgular bulunsun ben miller bir şey bulmadı demedim ki. ancak anlaşmamız gereken bir şey var. mutasyon evrimin vaz geçilmezi olarak görülmekle birlikte, şu ana kadar hiç bir evrimsel sürece pozitif katkısı net bir şekilde gözlenemedi. "doğal seleksiyon dur evrim mutasyon değil varyasyon değil" diyen arkadaşıma da evrimi araştırmasını tavsiye ediyorum.

sanayi bölgesindeki kelebeklerin veya güvelerin koyu renklilerinin saklanarak veya adaptasyonla hayatta kalması bize doğal seleksiyonla kelebeğin bir türünün öldüğünü bir türünün de hayatta kaldığını gösterdi. Bir önceki yazıdaki tek şey zürafa ile ilgili değildi. ancak sadece ona atıf yapılıyorsa diğerleri kabule diliyor demektir. 21. yy.la bakmaya da hiç giremiyorum Çünkü artık insan ve maymun birbirine benziyor işte bak aynaya gördünmü insana maymundan daha çok benzeyen canlı varmı işşşşşşşşşte eeeeeee gördüğün gibi insan maymundan gelmiştir diyen mantık yılanın ayakları vardı sonra şartlar değişince sürünmeye başladı diyen mantık aynı. Çünkü evrimin imkansız olması imkansız anlayışı hakim hangi şart sadece yılanın ayaklarını etkileyebilir ki onlar için fanus içinde ayaklarını kullanmayı engelleyici bir şart mı arandı ve yapıldı.

ayrıca asıl cahillik(BEn terbiyem gereği insanlara başka ifade kullanmıyorum) darwinin anne ve babadan aktarılan bir şey olmadığını iidia ettiğini söylemek olur.bir annenin ve babanın birleşmesinbden meydana gelen bir canlının onlardan etkilenmesini söylememek için cahil olmak da yetmez.darw,ine haksızlık etmeyelim hücrede biliniyordu o dönem de ancak ancak içi su dolu baloncuk sanılıyordu. Öyle olsaydı insanın maymundan daha çok solucana benzediğinden bahsedilmesi gerekirdi tabii ki bubir görüşe göre, protein benzerliğine göre tavuktan gelmiştir insan. Şöyle de söyleyebiliriz . moleküler düzeyde, her canlı sınıfı, özgün, farklı ve diğerleriyle bağlantısızdır. Dolayısıyla moleküller, aynı fosiller gibi, evrimci biyoloji tarafından uzun zamandır aranan teorik ara geçişlerin olmadığını göstermektedir Moleküler düzeyde hiçbir organizma bir diğerinin atası değildir, diğrinden daha ilkel ya da gelişmiş de değildir bunun için ahtapot gözüyle insan gözü karşılaştırılabilir ahtapot gözü güya çok ilkel..arkadaşlar işimize gelmese de şunu rahatlıkla söyleyebiliriz eğer moleküler kanıtlar bundan bir asır önce var olsaydı organik evrim düşüncesi hiçbir zaman kabul görmeyebilird ancak bu gelişim 20. yy sonlarında yaşandı.Peki bu durumda canlılardaki benzer yapıların bilimsel açıklaması nasıl yapılabilir dersek Bu sorunun cevabı, Darwin'in evrim teorisi bilim dünyasına hakim olmadan önce verilmişti. Canlılardaki benzer organları ilk kez gündeme getiren Carl Linneaus ya da Richard Owen gibi bilim adamları, bu organları ortak tasarım örneği olarak görmüşlerdi. Yani benzer organlar, ortak bir atadan tesadüfen evrimleştikleri için değil, belirli bir işlevi görmek için bilinçli bir şekilde tasarlanmış oldukları için benzerdir. ingiltere ve amerika da artık bunu kabule yanaşmakta ve müfredatını yeniden dizayn etmekte.

Modern bilimsel bulgular zaten , benzer organlar için ortaya atılan ortak ata iddiasının tutarlı olmadığını ve yapılabilecek tek açıklamanın ortak tasarım açıklaması olduğunu gösteriyor.

"Homolojinin Genetik ve Embriyolojik Çıkmazı

hy den değil endişelenmeden okuyun:)Homoloji iddiasını asıl çürüten bulgu, "homolog" olarak kabul edilen organların hemen hepsinin çok farklı genetik şifreler tarafından kontrol edilmesidir. Bilindiği gibi evrim teorisi canlıların genlerde oluşan rastlantısal ve küçük değişimlerle, yani mutasyonlarla geliştiğini öne sürer. Dolayısıyla birbirlerinin yakın evrimsel akrabası sayılan canlıların da genetik yapıları benzemelidir. Özellikle de benzer organları, birbirine yakın bir gen yapısı tarafından kontrol edilmelidir. Oysa genetik araştırmalar, bu evrimci tezle tamamen çelişen bulgular ortaya koymuştur.

Benzer organlar, çoğunlukla çok farklı genetik kodlar (DNA şifreleri) tarafından belirlenmektedirler. Bunun yanısıra, farklı canlıların DNA'larındaki benzer genetik kodlar da, çok farklı organlara karşılık gelmektedirler. Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis isimli kitabının "The Failure of Homology" (Homolojinin Çöküşü) başlıklı bölümünde bu konuda pek çok örnek verir ve konuyu şöyle özetler:

Homolojinin evrimci temeli belki de en ciddi olarak, görünürde benzer olan yapıların, farklı türlerde bütünüyle farklı genler tarafından belirlendiği anlaşıldığında çökmüştür.

Bu genetik sorunu, ünlü evrimci biyolog De Beer tarafından da dile getirilmiştir. De Beer, 1971 yılında yayınlanan Homology: An Unsolved Problem (Homoloji: Çözülmemiş Bir Sorun) adlı kitabında bu konuda çok kapsamlı bir analiz ortaya koymuş ve homolojinin evrim teorisi açısından neden sorun olduğunu şöyle özetlemiştir:

Aynı genler tarafından kontrol edilmedikleri halde, homolog organların, yani aynı biçimlerin ortaya çıkmaları hangi mekanizmanın sonucu olabilir? Bu soruyu 1938'de sordum ve hala cevaplanmadı.

De Beer'in bu sözleri söylemesinden yaklaşık 30 sene geçmiş olmasına rağmen soru hala cevapsızdır.

Homoloji iddiasını çürüten üçüncü delil ise, başta belirttiğimiz embriyolojik gelişim konusudur. Homoloji konusundaki evrimci tezin ciddi sayılabilmesi için, benzer yapıların embriyolojik gelişim süreçlerinin, yani yumurtadaki ya da anne karnındaki gelişim aşamalarının da paralel olmaları gerekir. Oysa benzer organlar için bu embriyolojik süreç her canlıda birbirinden farklıdır. Bir biyolog olarak Pere Alberch de bu konuda şu tesbiti yapmaktadır:

Homolog organların tamamen farklı başlangıç durumlarından meydana geldikleri, istisnadan daha çok bir kuraldır.245

Benzer yapıların birbirine hiç benzemeyen süreçler sonucu ortaya çıkışına, gelişme evresinin son dönemlerinde de sık rastlanır. Bilindiği gibi birçok hayvan türü, erişkinliğe giden yolda, "dolaylı gelişim" olarak bilinen bir süreçten, yani larva döneminden geçmektedir. Örneğin, birçok kurbağa hayata yüzen tetarlar olarak başlar ve metamorfozun en son döneminde dört ayaklı bir hayvana dönüşür. Bununla birlikte, larva dönemini pas geçen ve doğrudan gelişen birçok kurbağa türü de vardır. Ancak doğrudan gelişen söz konusu kurbağa türlerinin çoğunun erişkinleri, tetra evresinden geçerek gelişen diğer kurbağa türlerinden neredeyse hiç ayırt edilemezler. Aynı olaya, deniz kestanelerinde ve diğer bazı benzer türlerde rastlanır.

Kısacası genetik ve embriyolojik araştırmalar, Darwin'in "canlıların ortak bir atadan evrimleştiklerinin delili" şeklinde tarif ettiği homoloji kavramının, gerçekte hiçbir şekilde bu tarife delil oluşturmadığını göstermektedir. Homoloji, yüzeysel bir bakışla "ikna edici" gibi görünen, ama kapsamlı olarak incelendiğinde tutarsızlığı açıkça ortaya çıkan bir evrimci yanılgıdır."

Bana kanıt getirsin bir arkadaşım, aynı chasein istediği gibi bir kannıt , var sayılan ilk amino asite kadar gitmesine gerek yok.istiyorum ki alın bir iguanayı bir öncekinin hayali çizimi değil hepsinde olduğu gibi, fosili, onun bir önceki atasının fosili, onun bir önceki atasının fosili ve işte ilk gözsüz kulaksız ama yaşayan ....eriktus bu son nokta ondan sonra bu sonra bu s--sonra bu ve işşşşşşşşşte son sürüm iguana. buna tamam. diğerleri başka bir şey değil hikaye ve olması arzulanan istekler yumağı...

Link to post
Sitelerde Paylaş

scarfa.. senin de anlamadığın şu: bakterilerdeki gibi küçük değişim ve mutasyonlar zamanla birikerek büyük değişim halinde ortaya çıkarlar; tür içindeki değişimler artarak yeni bir canlı oluştururlar.. bu da küçük ölçekte bir sürü değişim-mutasyonun birleşmesiyle olur.. yani herşey azar azar ama birikerek olur.. sen ne sanıyorsun ki? bir canlı hoppp diye başka bir canlıya mı dönüşecek... kanadı olmayan canlıda birden kanat mı çıkacak... böyle birşey bekliyorsanız daha çok beklersiniz, böyle sihirli şeyler dinlerde olur ancak.. çünkü evrimde böyle birşey yoktur.. bunlar harun yahya mantığıdır işte.. 3 kafalı insan olmalı diyen hy mantığıdır.. bundan kurtulamamışsın..

Link to post
Sitelerde Paylaş

scarfa.. senin de anlamadığın şu: bakterilerdeki gibi küçük değişim ve mutasyonlar zamanla birikerek büyük değişim halinde ortaya çıkarlar; tür içindeki değişimler artarak yeni bir canlı oluştururlar.. bu da küçük ölçekte bir sürü değişim-mutasyonun birleşmesiyle olur.. yani herşey azar azar ama birikerek olur.. sen ne sanıyorsun ki? bir canlı hoppp diye başka bir canlıya mı dönüşecek... kanadı olmayan canlıda birden kanat mı çıkacak... böyle birşey bekliyorsanız daha çok beklersiniz, böyle sihirli şeyler dinlerde olur ancak.. çünkü evrimde böyle birşey yoktur.. bunlar harun yahya mantığıdır işte.. 3 kafalı insan olmalı diyen hy mantığıdır.. bundan kurtulamamışsın..

hala 3 kafalı insan mantığı diyorsun yahu 5 kafalı da olsa insan insandır. Neyse...

Bak dostum bu Lenski deneyi bilimsel, bakalım ne olacak diye yapılmış değil evrimi kanıtlayabilmek için bakteriler üzerinde yapılmış yıllara yayılmış bir deneydir. Bu gibi deneyleri yapanların çoğu gerçekleri görebilmek için değil, doğru olduğuna inandıkları teorilerini kanıtlamak için gözlem yaptıklarından bilimin gerektirdiği tarafsızlıktan yoksundur. O grubun içinde değildik ne olduğunu kesin olarak hiç birimiz bilmiyoruz bildiğimiz lenskinin evrimci olduğudur. Bundan dolayı bilinen bir gerçek olan bakterilerin adaptasyon özelliğini evrim olarak ifade ederler. Adaptasyon özelliği az çok tüm canlılarda var fakat bakteriler gibi mikro canlılarda bu özellik çok daha fazla bunun sebebi bilhassa çürüme gibi çok önemli fonksiyonları gerçekleştiren bu canlıların mümkün olan her ortam ve şartlarda varlıklarını sürdürebilmelerinin gerekliliğidir. Evrim değil. Bu adaptasyon o canlıyı başka canlıya çevirmez. Ancak o türe has bir kalıp ve genetik havuz içerisinde gerçekleşir. Lenski deneyindeki bakterilerin sitrat molekülünü kullanma yeteneği kazanması da yine o türe has bir genetik kalıp içerisinde gerektiği zaman gerçekleşen bir adaptasyondur. Laboratuvarda bir sinekten farklı sinekler üretildiğide malum söylşemiştim böyle bir şey de olabileceğini bir çok arkadaşın meyve sineğinden haberi yokken hem de. Gen haritası bilinen meyve sineği gibi canlıların genlerine müdahele edildiği için yavru farklı özelliklere sahip olabilmektedir. Ancak bu bilinçli mutasyondur ve bu şekilde bilinçsiz mutasyonlarda olduğu gibi kompleks canlılarda işlevsel hiçbir yeni organ oluşmamakta, sinek sinek olarak kaldığı gibi eskisinden işlevi daha azalmış ya da hilkat garibesi olarak ortaya çıkmaktadır. Bir de soruyorum neden devam etmiyor o deney bu mu yani o kadar mı değişti neden? devam etsin E. Coli bakterisi bağırsak florasından çıksın, olsun ototrof bakteri ve fotosentez yapsın. “devam etse belki olacaktı “ devam etsinler o zaman .

Hala deney ortamındaki, şartları hazırlanmış her şey ortaya konmuş ve mutasyonlara maruz bırakılmış deney ürünlerine evrim delili deniyor.

Tekrar söylüyorum bilgisayarlardaki program ile dna programı birbirine çok benzer.her ikiside yazılmıştır,bir akıl tarafından.

Genetik kodların benzerlik göstermesi tuhaf değil, bilgisayardaki yazılan bütün farklı programlarım temeli sadece “1″ ve “0″ ın farklı kombinasyonlarından oluşmuştur. Allah elması ve kömürü de carbonu farklı dizilimle yaratarak var etmektedir, yani 1 ve 0 ile yüzlerce,binlerce farklı program yazarsınız ve farklı görevler verirsiniz.bu duruma göre canlıların yapı taşlarının protein ve nükleik asitlerden oluşması ve birbirinden çok farklı canlıların oluşması şaşılacak bir durum değildir.

insanın sanal olarak yazdığı ve bir görev yüklediği programı,Allah biyolojik yolla yapmıştır.gen bilimcileri hayrete düşüren durumda yazılan bu programın farkında oluşlarıdır. Aynı Firavun karşısında iman eden sihirbazlar gibi, gördükleri mucize karşısında sihirse bu işi biz biliyoruz bu gördüğümüzün sihir olması mümkün değil diyerek firavunun “Sizi hurma kütüklerine asıp ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim.” Tehdidine bile aldırmadan “ NE yaparsan yap sadece dünya hayatı için yaparsın demişlerdi.” Halbuki çok az önce “ Biz firavunun ululuğu namına seni yeneceğiz.” diye iddia etmişlerdi.

Bir de bu ilk canlının oluşiumunda bulunan protein ve nükleik asitler niye sadece tek bir ortak atada toplanmış, diğer olası atalara kapılarını kapatmış? Yani niye tek bir ortak ata var? Niye belli türlerin kendi türlerinden gelen bir ataları yok da tüm canlıların atası ortak?

Neden aynı anda ve cok sayida, fakat hepsinin yapıtaşı protein ve nükleik asitlerden olusan birden fazla ata olmasın?

Protein ve nükleik asitler normal olarak zaten dogada yok muydu, neden cok sayıda farklı türün olusumuna neden olan cok sayıda ata olusamasın da tek bir ortak ata olussun?bunu engelleyen nedir?

Buna verilecek zorlama cevap olsa olsa evrime imanın ifadesi olur. Dünyanın her yeri amino asit oluşumuna müsait olsun ama bir yerde oluşsun miloyonlarca sene geçsin ama sadece orada oluşan dan türler çeşitlensin biz de bunu bilim kılıfıyla verildiği için bilim adına yiyelim.aferin. nokta.

Samimi arkadaşlarıma bilimsel çalışmalarda sanal dünyada sözde ispatlanan hayalleri değil, gerçek dünyanın gerçeklerini temel almasını öneriyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

scarco laf ebeliği yapıyorsun başka birşey değil..

alternatif bilimsel açıklamanı hala bekliyoruz scarco..

ayrıca, evrim yanlış diyelim, canlılar nasıl olştu, nasıl bugüne geldi sorusuna "tanrı" cevabını vermeni sağlayan nedir? evrim değilse tanrıdır demenin dayanağı nedir? öyle ya, evrimden daha sağlam kanıtların var herhalde tanrının varlığına dair ve canlıları yarattığına dair.. bizlere o kanıtlardan bahset.. evrensel bilimsel kanıtlar.. madem bilim ve mantık diyorsun...

yoksa sen sadece evrim yoktur, ama canlılar nasıl oluştu ve gelişti onu da bilmiyorum diyenlerden misin??

tarihinde Faramir tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

scarco laf ebeliği yapıyorsun başka birşey değil..

alternatif bilimsel açıklamanı hala bekliyoruz scarco..

ayrıca, evrim yanlış diyelim, canlılar nasıl olştu, nasıl bugüne geldi sorusuna "tanrı" cevabını vermeni sağlayan nedir? evrim değilse tanrıdır demenin dayanağı nedir? öyle ya, evrimden daha sağlam kanıtların var herhalde tanrının varlığına dair ve canlıları yarattığına dair.. bizlere o kanıtlardan bahset.. evrensel bilimsel kanıtlar.. madem bilim ve mantık diyorsun...

yoksa sen sadece evrim yoktur, ama canlılar nasıl oluştu ve gelişti onu da bilmiyorum diyenlerden misin??

Sevgili faramir aslında evrim üzerinde konuşurken biraz bahsettim, ve türler arası her bir ayrımın değil şöyle bir kaç atanın art arda gelişini bana en güvenilir kanıt olan fosillerle bir arkadaşım anlatsın dedim. Allah insanı ve cvanlıları ve herşeyi yarattığını 150 yıldır söylemiyor bunu ilk insanla başlattı ve devam ediyor, inançsızlığın mantığı evrim değildir evrimden önce de inançsızlık vardı, bu tercih işidir ister evrimle mantığa bürünürsün ister başka bir şeyle bu insana kalmış bir şeydir ki zaten tercih elimizde olmasaydı cennet ve cehennem,in bir manası olmayacaktı. İnsanın yaratıldığı unsur çamur değil mi, topraktan yaratılmadık mı, elbette ilk unsur olarak bunun dışında bir şey düşünemeyiz.topraktaki menerallerin varlığı ve insan vücudunun taşıdığı elementler ve mineraller belli ki topraktan gelmiş. Allah insanı nneyden yarattığını açık açık 1400 sene önce anlatıyor belki insanların aklına bile gelmemişti Çünkü o dönemd e kan tahlili yoktu. Erkek kadın birleşmesinden sanılıyordu, ancak toprak denildi. su denildi. Ayetlerle ve günümüz teknolojisinin artık foroğrafla dünyanın şeklinin belli olması gibi elde edilen bulgularıyla anlatıcam sakın ayetlerden bahsetmişsin denilmesin Çünkü duyuyor gibiyim:)

Şu ayetlere bakalım;

O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz. (Mü'minun Suresi, 78)

Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdi. (Nahl Suresi, 78)

De ki: "Düşündünüz mü hiç; eğer Allah sizin işitmenizi ve görmenizi alıverir ve kalplerinizi mühürlerse, onları size Allah'tan başka getirebilecek ilah kimdir?"... (En'am Suresi, 46)

Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. (İnsan Suresi, 2)

Bu ayetlerde Allah'ın insana bahşettiği birtakım duyulardan bahsedilmektedir. Dikkat edilirse, Kuran'da bu duyulardan hep belli bir sıra ile bahsedilmektedir: Duyma, görme, hissetme ve anlama.

Şimdi şuna bakalım,embriyolog Prof Dr. Keith Moore, Journal of Islamic Medical Association'da yayınlanan bir makalesinde, embriyonun gelişim sürecinde iç kulakların ilk halinin belirmesinden sonra gözün oluşmaya başladığını ifade etmektedir. Hissetme ve anlama merkezi olan beynin ise, kulak ve gözün ardından gelişimine başladığını söylemektedir.Anne karnındaki çocuk fetus halindeyken, hamileliğin yirmi ikinci günü gibi erken bir dönemde kulaklar gelişir ve hamileliğin dördüncü ayında kulak tam olarak fonksiyonel hale gelir. Fetus bundan sonra annenin karnındaki sesleri duyabilir. Dolayısıyla yeni doğan bir bebek için işitme duyusu, diğer yaşamsal fonksiyonlardan önce oluşur. Kuran ayetlerindeki öncelik sırası bu bakımdan dikkat çekicidir.

Dr. Mazhar U. Kazi, 130 Evident Miracles in the Qur'an, Crescent Publishing House, New York, ABD, 1998, ss. 78-79.

Kuran'da insanlar iman etmeye çağrılırken oldukça farklı konulardan bahsedilir. Allah, kimi zaman gökleri, kimi zaman yeryüzünü, bazen hayvanları ve bitkileri insana delil olarak gösterir. Yine birçok ayette insanın bizzat kendi yaratılışına dönüp bakması öğütlenir. İnsanın nasıl yeryüzüne geldiği, hangi aşamalardan geçtiği ve temel maddesinin ne olduğu sık sık hatırlatılır okuyanlarımız bilir. Örneğin aşağıdaki ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz? Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz? (Vakıa Suresi, 57-59)İnsanın yaratılışındaki mucizevi yönler, daha pek çok ayette vurgulanır. Ancak bu vurgular arasında öyle bilgiler vardır ki, bunlar 7. yüzyılda yaşayan insanların asla bilemeyeceği detaylardır. İşte bunlardan bazıları:

1) İnsan, meni sıvısının tamamından değil, aksine çok küçük bir parçasından (spermadan) yaratılır.

2) Bebeğin cinsiyetini erkek belirler.

3) İnsan embriyosu ana rahmine adeta bir sülük gibi yapışır.

4) İnsan ana rahminde üç karanlık bölge içinde gelişir.

Arkadaşlar görüyoruz ki Kuran, insan yaratılırken kullanılan ham maddelerin toprak ve su olduğunu ortaya koymaktadır. Kuran, bazen bu ham maddeleri ayrı ayrı vurgulamakta, bazen de insanın çamurdan yaratıldığını söyleyip toprak ve suyun bileşiminden insanın yaratıldığını açıklamaktadır.

İnsanın topraktan yaratılması üzerine çok spekülasyonlar yapılmıştır. Biyoloji ve kimya gibi bilimlerin ilerlemesiyle; hem toprağın, hem de insan vücudunun analitik incelemesi yapıldı. Bu incelemeler sonucunda insan vücudunun içerdiği maddeler ile toprağın içerdiği maddelerin tamamen aynı olduğu anlaşıldı. Bu maddeler alüminyum, demir, kalsiyum, oksijen, silikon, sodyum, potasyum, magnezyum, hidrojen, klor, iyot, manganez, kurşun, fosfor, bakır, gümüş, karbon, çinko, kükürt ve azottur. Amerika'daki bir kimya bürosunun yaptığı analize göre insan vücudunun %65'i oksijen, %18'i karbon, %10'u hidrojen, %3'ü azot, %1.5'u kalsiyum, %1'i fosfor, geri kalanı da diğer elementlerdir. Yaratılış denilen Allah'ın muhteşem sanatı işte bu cansız, şuursuz atomları belli bir şekilde birleştirip insanı meydana getirmektedir. Bu maddeler sırf ham madde olarak çok düşük değerlere alıcı bulmaktadır. Oranlarını verdiğimiz temel maddelerin New York Borsasındaki değeri 4.5 Dolar'dır. Evet, tam tamına 4.5 Dolar. İşte insanın temel malzemesinin fiyatı. Allah 4.5 Dolar'lık malzemeden insan mucizesini yaratmaktadır. Görülüyor ki beceri, bu 4.5 Dolar'lık malzemede değildir. Bütün övgü, bu ham maddeleri de, bu ham maddelerden insanı da yaratan Allah'adır.

Övgü Alemlerin Efendisi Allah içindir. 1 Fatiha Suresi 2

Şimdi şöyle diyelim bu sıraladığımız bilgiler Kuran'ın indirildiği dönemde, bilinmesi mümkün olmayan ve gözlemlenebilecek detaylar mıydı? Bunların keşfedilmesi, ancak 20. yüzyıl teknolojisinin kullanılmasıyla mümkün olmuştur Ayrıca Kuran'da erkeklik ve dişiliğin, "rahme dökülen meniden" yaratıldığı bildirilmiştir. Oysa yakın zamana kadar cinsiyetin anne hücreleri tarafından belirlendiği sanılıyordu. Kuran'da verilen bu bilgiyi bilim 20. yüzyılda keşfetmiştir. Kuran'da insanın yaratılışı ile ilgili olarak buna benzer pek çok detay asırlar öncesinden haber verilmiştir

Yakın bir zamana kadar insanlar, bebeğin cinsiyetinin anne hücreleri tarafından belirlendiğini sanıyorlardı. Ya da en azından, anne ve babadan gelen hücrelerin birlikte cinsiyet belirledikleri zannediliyordu. Ancak Kuran'da bu konuda farklı bir bilgi verilmiş ve erkeklik ve dişiliğin, "rahime dökülen meniden" yaratıldığı bildirilmiştir:

Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O'dur. Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman. (Necm Suresi, 45-46)

Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçim verdi.' Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı. (Kıyamet Suresi, 37-39)

Biliyoruz ki cinsiyet belirlenmesindeki etken, kromozomlardır. İnsan yapısını belirleyen 46 kromozomdan iki tanesi cinsiyet kromozomu olarak adlandırılır. Bu iki kromozom erkekte XY, kadında ise XX olarak tanımlanır. Bunun sebebi söz konusu kromozomların bu harflere benzemesidir. Y kromozomu erkeklik, X kromozomu ise kadınlık genlerini taşır.

Bir insanın oluşması, erkek ve kadında çiftler halinde yer alan bu kromozomların birer tanesinin birleşmesi ile başlar. Kadında yumurtlama sırasında ikiye ayrılan eşey hücresinin her iki parçası da X kromozomu taşır. Oysa erkekte ikiye ayrılan eşey hücresi, X ve Y kromozomları içeren iki farklı sperm meydana getirir. Kadında bulunan X kromozomu, eğer erkekteki X kromozomunu içeren spermle birleşirse doğacak bebek kız olacaktır. Eğer Y kromozomu içeren spermle birleşirse, bu kez doğacak çocuk erkek olur.

Yani doğacak çocuğun cinsiyeti, erkekteki kromozomlardan hangisinin kadının yumurtasıyla birleşeceğine bağlıdır. Kuşkusuz genetik bilimi ortaya çıkıncaya dek, yani 20. yüzyıla kadar bunların hiçbiri bilinmiyordu. Aksine pek çok kültürde, doğacak çocuğun cinsiyetinin kadın bedeni tarafından belirlendiği inancı yaygındı. Hatta bu nedenle kız çocuk doğuran kadınlar kınanırdı. Şimdilerde görüyoruz ki Kuran'da, insanlara genlerin keşfinden 14 yüzyıl önce bu batıl inanışı reddeden bir bilgi verilmiş, cinsiyetin kökeninin kadın değil, erkekten gelen meni olduğu bildirilmiştir.

Ayrıca insanın anne rahmindeki oluşum aşamaları bile anlatılır. hemde galile dünya dönüyor dediği için öldürüldüğü dönemden 8 asır önce ayetlerde, anne karnında önce kemiklerin oluştuğu, daha sonra ise kasların ortaya çıkarak bu kemikleri sardığı haber verilmektedir:

Sonra o su damlasını bir alak (hücre topluluğu) olarak yarattık; ardından o alak'ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir. (Müminun Suresi, 14)

Embriyoloji alanında, yakın zamana kadar kemiklerle kasların birlikte ortaya çıkarak geliştikleri sanılıyordu Ancak gelişen teknoloji sayesinde yapılan daha ileri mikroskobik incelemeler, Kuran'da bildirilenlerin eksiksiz bir şekilde doğru olduğunu ortaya koymuştur.

Bu mikroskobik incelemeler göstermektedir ki, anne karnında, tam ayetlerde tarif edildiği gibi bir gelişme gerçekleşir. Önce embriyodaki kıkırdak doku kemikleşir. Daha sonra ise kas hücreleri kemiklerin etrafındaki dokudan seçilerek biraraya gelir ve bu kemikleri sarar ve kirişlerle kemiğe bağlanır. hatta bu durum, Developing Human (Gelişen İnsan) adlı bilimsel bir yayında şöyle tarif edilmektedir:

6. haftada kıkırdaklaşmanın devamı olarak ilk kemikleşme köprücük kemiğinde ortaya çıkar. 7. hafta sonunda uzun kemiklerde de kemikleşme başlamıştır. Kemikler oluşmaya devam ederken kas hücreleri kemiği çevreleyen dokudan seçilerek kas kitlesini meydana getirirler. Kas dokusu bu şekilde kemiğin etrafında ön ve arka kas gruplarına ayrışır.

Kısacası insanın Kuran'da tarif edilen oluşum aşamaları, modern embriyolojinin bulgularıyla tam bir uyum içindedir.

Şimdi chase in de benimd e üzerinde durduğumuz şey özellikle fosillerdi görüyoruz ki fosiller tamamen gerçeklerinin fotokopisi gibi, hiç bir eksikliği yok şimdikinden. Yani demek istiyorum ki eğer gerçekten bir evrim yaşanmış olsaydı, ki hiçbir şekilde yaşanmamıştır, canlıların yeryüzünde küçük kademeli değişimlerle ortaya çıkmaları ve zaman içinde de değişmeye devam etmeleri gerekirdi. Oysa fosil kayıtları bunun tam aksini gösteriyor. Farklı canlı sınıflamaları, fosil kayıtlarında hiçbir ataları olmadan aniden ortaya çıkmışlar ve yüz milyonlarca yıl boyunca hiç değişim geçirmeden durağan bir biçimde kalmışlar. Ordovisyen Devri'ne ait istiridye fosilleri,35 milyon yıllık fosil sinekler. . Almanya'nın Bavyera bölgesinde bulunan 140 milyon yıllık yusufçuk fosili, şu anda yaşayan yusufçukların aynısıdır. İskoçya'daki East Kirkton bölgesinde bulunmuş olan bilinen en eski akrep fosili. Pulmonoscorpius kirktonensis adı verilen türe ait akrep, 320 milyon yıllık ve günümüz akreplerinden farksız. Bunların hepsi günümüzde yaşayan soydaşlarıyla aynı vücut yapısına sahipler:)

Şimdi demek ki fosil kayıtları dedektifin iz sürmesi örneğinde olduğu gibi bize o günler hakkında en güvenilir bilgileri verir. Allah canlıları yarattığını ve canlılarla beraber herşeyi bir ölçü içinde yarattığını belirtmektedir. zaten zaman da göstermiştir ki Kuran da anlatılan var etme eylemi dışında kalan bütün fikirler zamanla çürümeye mahkumdur.

Evrendeki düzen ise Allahın yaşam için uygun olarak ayarladığı bir mekandır diye düşünüyorum bunun dışında kalan şey ise yine düzen içindedir, bir birine çarpan kürelerin hiçbiri mutlak düzeni bozmamaktadır. bozduğu an zaten kıyamet olacaktır.yani bazı gök cisimleri bir diğerine çarparak yok olmaktadır ama evrendeki düzen bire bir değil mutlak manada düzendir. Dünyanın güneşe uzaklığı ve 21 aralık 21 haziran dönemlerinde dünyanın hız arttırıp azaltması hep düzene boyun eğme ve emre itaat eden varlıklar olduğunu göstermektedir. Konuyla alakalı olarak başka bir soru üzerine astığım cevabı buraya da ekliyorum ki kendi kendine oluşumun mantıksızlığı aklımıza biraz daha yaklaşsın.

"Göklerde ve yerde olanlar onundur; hepsi ona boyun eğmiştir."

Yoksa tesadüfler içinde kanunlardan bahsedilemez, ve tesadüfler kanunlarla açıklanamaz.

Kepler kanunu dünyanın hız olayını açıkladığı gibi bode kanunu da gezegenlerin uzaklıklarını hesaplamayla ilgili doneler vermektedir. Hatırlanırsa kepler kant newton einstein ibni sina farabi gibi bilim ve fikir önderlerinin Allaha inandıklarından bahsetmiştim. Şimdi onlar bu kanunları bulup ortaya koyarken Sir James gibi matematiksel astrofizik dehası "Allahtan hakkıyla korkanlar ancak alim kullardır." ayetini arkadaşından duyduğunda evrenin neresini düşündü bilemem ama göz yaşlarını tutamıyor."

Mevlananın bir sözü vardı ya sanırım bu ayetten esinlenmiştir. "Aslandan korkmak için ceylan olmak lazım, sineğin aslanın kükremesinden korkmasını beklemek mantıksız olur varlığından bile haberi yok." Şimdi ancak alim kullarsa hakiki korkan ve allahı anlayan demek ki bu iş bilmekle ve ilimmle oluyor, bildiğimiz bileceğimiz bütün fizik kimya astronomi vs. kanunlarını yaratan allahsa demek ki bilinmek istiyor ki " Alimin mürekkebi şehidin kanından üstündür." Bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten hayırlıdır." gibi hükümlerde o yüzden bu dinin içinde mevcut.Bundandır ki daha savaş zamanında Allah Rasulü(SAV) 10 kişiye okuma yazma öğreten müşriği serbest bıraktı. Bundan dolayıdır ki ilk emir "Oku". Bundan dolayıdır ki ilk üniversiteyi daha çok geçmeden urfa da bir Müslüman kurdu ki tıp dahil 5 dalda eğitim veriliyordu.

BEynimizin sebep sonuç ilişkileri içindeki çalışma mantığını kullandığımızda göze değil de kemiklere giden kalsiyumdan güneşin sürekli takviye edilen hidrojenine kadar her şeyi Üstün bir güce bağlamak gerekliliği ortaya çıkıyor Çünkü en üstün varlık insanken bu işleri ben yapmıyorum Benim bile yapamadığım işi bildiğimiz anlamda bir canlı yapamaz tesadüfler hiç yapamaz. Bundan dolayı işte bilim önderlerimiz Allaha inanmaktadır. inanmıyorsak onları da kendimizi de etrafımız da dönen hadiseleri de anlayamıyoruz demektir.

Evrenn sonsuz olması ve belki de bir teoriye göre başka evrenlerin olması da yine oraları var eden ve düzeni kuran Üstün bir Gücü gerektirmektedir zaten Peygamberimiz için 18 bin alemin Mustafası (AS) diye bahsedildiğine göre daha bilemediğimiz kaç evren var kim bilir bunu bilemiyoruz ama var olan herşey varlığını bir yaratıcıya borçlu olduğu için zaten o alemleri de Allah yaratmıştır ki " Göklerde ve yerde olanlar onundur; hepsi ona boyun eğmiştir." ayetiyle de bu anlatılmaktadır. Çünkü herşey bir kanunla açıklanıyor ve kanun varsa kanun koyucu da olmak zorundadır.Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ne yapmış scarfalcon, bir yerden kopyalayıp yapıştırmış. Bir kısmını da başka bir başlığa yapıştırmış. Kalıplaşmış kafalar böyle olur. Bu kafalar fikir ve düşünce üretmez, üretemez. Bir şekilde doğruluğuna inandırılmış metinleri, ki bu metinleri kendileri de yazmış olsa değişen bir şey olmaz. Zurnanın zırt deliğini bulmuş gibi zırt pırt her konuya yapıştırırlar.

Anlattıklarının büyük bir kısmı insanın döllenmesi ve doğuma kadar olan süreç. Bu embriyolojik süreçteki değişim ve dönüşümler zaten tam da evrim geçirdiğinin göstergesi. Dollenmiş yumurta ile başlayan süreç sürekli değişim ve dönüşüm geçirerek doğabilecek bir olunluğa ulaştıktan sonra anne karnını terk ediyor. Bu evrimsel süreci öyle bir anlatıyor ki. Sanki aminoasitlare, minerallere, elementlere allah emir veriyor. veya her birini alıp bir inşaat ustası gibi bir yerlere yerleştiriyor ve insanı dört buçuk dolarlık minerallerden yapıyor. Eh böyle şeye bir insan bir kez inandığı zaman artık elbette yaratılanın bir önemi kalmaz. Hepimizi yaratan, hepimizin hücrelerindeki mineralleri kulağından tutarak bir araya getiren biri için bizler birer rabottan farkımız kalmaz. Ve yatıp kalkıp böyle birine minnettarlığımızı, kulluğumuzu köleliğimizi, emeğimizi, aklımızı feda ederiz.

Biliminsanları maddenin kendisinde olan bu davranışların neden ve sonuçları için gecegündüz çalışıp gerçek nedenleri araştırırlarken. Bizim sivri akıllılarımız, bulunan her şeyi allaha mal edip, her şeyin arkadanda bir allah olduğunu sayıklayıp dururlar.

Ne diyeyim allah akıl versin.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

patlamadan sonra savrulurken ve sonrasında yok olan cisimleri, yıldızları, vs.yi halletik de mi scar? düzen içinde olanların kaldığını, düzensizlerin zaten yok olduklarını, big bangten bu yana evrendeki tüm cisimlerin ne zaman nerde olduklarını bilmediğimizi falan hallettik değil mi arkadaşım? kalan sağlar bizim, giden yiğitler gitti adları kaldı yadigar konusuda anlaştık değil mi?

diğer konulara şimdi dalamıycam da, hiç yaşanmayan evrim diyosun, her canlı bu haliyle bi anda ortaya çıktı dyosun ya,

dünya üzerindeki türlerin yüzde 97'si yok olmuştur bilgisini ne yapcaz o zaman?

şu anda 3 milyon canlı türü varsa, 97 milyon tür bugune kadar yok oldu yani orana örnek olarak.

evrim yoksa, bu yüzde 97 nereye gitti scar, neden gitti? tanrı deneme yanılma mı yapıyor, hatalı yaratma mı yapıyor? milyarlarca yıldır yaratıp yok ettiklerinin sadece yüzde 3ü üzerine mi din kuruyor,bak da ibret al diyor? hiçbir mutasyon çevresindeki değişimlere karşı kendisine fayda sağlamamış ,cümbür cemaat yok olmuş yüzde 97 nereye gitti be abi?

geriye kalan bunlar, şıp dye peydah olanlar değil bunlar diyoruz. şu anki hale bakıp muhteşem diyosunuz. geriye kalanlar bunlar, ne yiğitler yok oldu gitti diyoruz , mümkünatı yok anlatamıyoruz, hala bu nokta etrafında dans ediyoruz.

fosiller ana konumuz ama sen bir noktayı kaçırıyorsun sürekli.

14 yüz bin milyon yıllık yusufçuk da bulabilirsin.günümüzdeki yusufçukla aynı olması sorun değil ki. ya da bilmemne akrebinin şu anki haliyle olması sorun değil ki.

çünkü morfolojik durağanlık adı verilen evrim teorisinin önemli taşlarından birisini görmedin sanırım. evrim teorisini yeterince incelemeden teori çürütüyorsunuz ben buna üzülüyorum. açsan baksan, morfolojik durağanlık nedir onu göreceksin, ondan sonra makro evrim dediğimiz, türleşmeyi sağlayan evrimde hangi süreçler hangi olaylar yaşanır onları okusan;

coğrafi yalıtımın türleşme konusunda önemli faktörlerden biri olduğunu göreceksin. coğrafi yalıtıma maruz kalan eski türdeşler, yalıtım sonucu ayrı düştüklerinde, yaşanacak mutasyonlar ve doğal seçilim ile, buradan iki ayrı türe ayrılabilir. Bu ayrılmış eski yoldaşların iki kolu da farklı türlere evrilebileceği gibi, bunlardan birisi, evrim geçirmeden günümüze kadar gelebilir.bunun sebebi de evrilmesine neden olacak etkileri hiç yaşamamış olmasıdır.

(a)500 bin yaşında ata canlı ve bugün bu canlının sağ halini görmek -> teoriyi bozmaz.

(b)500bin yaşında ata canlı fosili ve 400 bin yaşında evrilen canlı fosili (zaten en sık rastlanan, beklenen bu) -> teoriyi bozmaz

©500bin yaşında ata fosili varken 400 bin yaşında bir ata canlı fosili bulmak ve 400 bin yaşında evrilen canlı fosili bulmak -> teoriyi bozmaz. atalardan belli bir sayıda birey coğrafi yalıtım sonucu, evrimleşmeye yol açan etkilerden uzak kalmış olur, kendisinden ayrı bölgelerde artık evrilmiş canlıları cirit atarken, izole bir bölgede atalar yaşamaya devam etmiş olabilir. bu coğrafi yalıtım sonucu morfolojik durağanlık abartıp günümüze kadar sürebilir, böylece(a)daki durum olmuş olur.

(d)400 bin yaşında ata canlı fosili, 500 bin yaşında evrilmiş canlı fosili. teori patladı,evrimcilere geçmiş olsun. ha bu arada ekleyelim 500.001 yaşında ata canlı bulunamazsa tabi, ama öyle bir fosil bulunursa geri gelir teori.

bak evrim teorisinin fosille çöküşü ya da hynin çökme diye yutturmaya kalktığı yalanların alternatifli dökümü budur. bunlardan gayrısı yok. burda 400-500 bin yıl rakamlarını örnek babından yazdım tabii ki.canlının türüne göre rakamlar değişir de, öncelik-sonralık vurgusunu anladın sanırım.

(d) maddesini sağlayıp teoriyi bitirecek fosil çıkmadı hiçbir yerden, kendinizi yalanlara karşı koruyun. o fosili bulup o canlının türleşme haritasındaki hatayı çıkartan adam zaten teoriyi çökertmiş olacak, nobel alacak, meşhur olacak, kafadan 3 milyon dolar ödülü var, hynin amcaoğlu evangelistler boğacak yarım milyar dolar ödüle, adam adaylığını koysa abd başkanı seçilecek yahu. ciddi ciddi (d)yi sağlayan fosil çıktı da saklanıyor falan sanıyosunuz sanırım.

bebek embryosu ile evrim teorisini çökertmek ? abi ne yapıyorsunuz siz ya ?

canlılığın nasıl oluştuğu soruluyor sana faramir tarafından. insanın doğum süreci mi arkadaşım bunun cevabı? martı; martı yumurtasından evrilmiştir demekten farksız bu yaptığın.

evrimleşme deniyor, türleşme deniyor bak. aynı türün içindeki rutin yavrulama olayı denmiyor. kazanılmış genetik özellik elbette tekrar edecek, erkek spermi verecek yumurta döllenecek gerisi gelecek. islamın kitabı, embryo dönemini anlatıyor olabilir. bu evrim teorisine karşıtlığı bırak, canlı türlşemesine dair bilgi vermiyor ki. insan canlısının yavrulama sürecini anlatıyorsun. ne canlılığın ilk başlangıcını ne de çeşitlenmeyi anlatmıyorsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ne yapmış scarfalcon, bir yerden kopyalayıp yapıştırmış. Bir kısmını da başka bir başlığa yapıştırmış. Kalıplaşmış kafalar böyle olur. Bu kafalar fikir ve düşünce üretmez, üretemez. Bir şekilde doğruluğuna inandırılmış metinleri, ki bu metinleri kendileri de yazmış olsa değişen bir şey olmaz. Zurnanın zırt deliğini bulmuş gibi zırt pırt her konuya yapıştırırlar.

Anlattıklarının büyük bir kısmı insanın döllenmesi ve doğuma kadar olan süreç. Bu embriyolojik süreçteki değişim ve dönüşümler zaten tam da evrim geçirdiğinin göstergesi. Dollenmiş yumurta ile başlayan süreç sürekli değişim ve dönüşüm geçirerek doğabilecek bir olunluğa ulaştıktan sonra anne karnını terk ediyor. Bu evrimsel süreci öyle bir anlatıyor ki. Sanki aminoasitlare, minerallere, elementlere allah emir veriyor. veya her birini alıp bir inşaat ustası gibi bir yerlere yerleştiriyor ve insanı dört buçuk dolarlık minerallerden yapıyor. Eh böyle şeye bir insan bir kez inandığı zaman artık elbette yaratılanın bir önemi kalmaz. Hepimizi yaratan, hepimizin hücrelerindeki mineralleri kulağından tutarak bir araya getiren biri için bizler birer rabottan farkımız kalmaz. Ve yatıp kalkıp böyle birine minnettarlığımızı, kulluğumuzu köleliğimizi, emeğimizi, aklımızı feda ederiz.

Biliminsanları maddenin kendisinde olan bu davranışların neden ve sonuçları için gecegündüz çalışıp gerçek nedenleri araştırırlarken. Bizim sivri akıllılarımız, bulunan her şeyi allaha mal edip, her şeyin arkadanda bir allah olduğunu sayıklayıp dururlar.

Ne diyeyim allah akıl versin.

Sevgiler.

sevgili doktor birini yargılayacaksan yargıla ama lütfen o kürsüden aşağı in çünkü komik oluyor kürsüyü senden başka gören yok paranoid şizofren durumu ben okuyorum edindiğim bilgileri mantık bütünlüğü içinde geçiyorum kusura bakma ama burada cümle alem bilir ben kişiyle uğraşmam kalıplaşmış kalıplaşmış türküsü ve herkesin esir senin üstün zekan bakalım 30 yıl sonra asi çocuktan eser kalacak mı . buarada sakın gaza gelip inkarını benim yüzümden körükleme mantıklı yaklaş benim şu an yaptığım gibi duyguyla değil. ama bilmeni isterim ki inkarın mantığı hep aynı olağan üstü bir şey görene kadar basit, sıradan olabilir ne var ki bunda mantığı bir mucize görünce de sihir büyü veya başka bir terane. biliyormusun o dönem de inanmayanlar için "Musaya verilen sana da verilseydi ya sen de onun gibi mucizeler gösterseydin ya " diyorlar "halbuki o zaman ona da inanmamışlardı "buyruluyor. dediğim gibi inkarın mantığı hep aynı ne olursa olsun basit gör, altından kalkamayınca sihir de. bu basit pazar hala müşteri buluyor ona yanıyorum.

duygularımın etkisinde kaldım kırıcı olduysam özür dilerim. Allaha emanet...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili scarfalcon üzüldüğüne üzüldüm.

Bazen sen ve senin gibiler karşısında uslubum sertleşiyor ama bu sertlik hani biraz silkeleyip, etkileyebilir miyim? diyedir.

Çünkü o denli ipe sapa gelmez iddialarınız var ki. Canım bu kadar da olmaz diyorum.

O denli kendinizle çelişiyorsunuz ki. Canım bırakayım ne halleri varsa görsün diyesim geliyor ama (cübbelinin yaklaşımı gibi) belki yararım dokunur diye bırakmıyorum. Bazen tanıyamıyorum kim bunlar? Harun yahya veya Fetullah müridi mi? Veya tam da bunların kendisi mi? Bunların yayınlarından kopyala yapıştıranlar ya kendileri veya bunların etkisinde kalmış müridlerdir. Başka ne düşünebilirim ki!

Bazen konu ile uyumlu iletilerin var. Bazen kopyalayıp yapıştırıyorsun. Konu ile ilgili mi ilgisiz mi dikkat etmeden.

Beni boş ver. Sevgili chase ile bir akort tutturdunuz. Ama görüyorum ki ona da aynı kaçamak ve kopye yanıtlar veriyorsun. Son iletisi anlamlı. Milyonlarca nesli tükenmiş hayvan var. Allah bunları tarih sahnesinden, yeryüzünden niçin kaldırmış? Bunun doğal seçilimden başka anlamlı bir yanıtı var mı? Allah adına vereceğin her yanıt seni açmaza ve sıkıntıya sokar.

Dolayısıyla genel olarak alçakgönüllülük ve safiane görüntün de inandırıcı değil.

Ne yapsam bilmem ki.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

patlamadan sonra savrulurken ve sonrasında yok olan cisimleri, yıldızları, vs.yi halletik de mi scar? düzen içinde olanların kaldığını, düzensizlerin zaten yok olduklarını, big bangten bu yana evrendeki tüm cisimlerin ne zaman nerde olduklarını bilmediğimizi falan hallettik değil mi arkadaşım? kalan sağlar bizim, giden yiğitler gitti adları kaldı yadigar konusuda anlaştık değil mi?

diğer konulara şimdi dalamıycam da, hiç yaşanmayan evrim diyosun, her canlı bu haliyle bi anda ortaya çıktı dyosun ya,

dünya üzerindeki türlerin yüzde 97'si yok olmuştur bilgisini ne yapcaz o zaman?

şu anda 3 milyon canlı türü varsa, 97 milyon tür bugune kadar yok oldu yani orana örnek olarak.

evrim yoksa, bu yüzde 97 nereye gitti scar, neden gitti? tanrı deneme yanılma mı yapıyor, hatalı yaratma mı yapıyor? milyarlarca yıldır yaratıp yok ettiklerinin sadece yüzde 3ü üzerine mi din kuruyor,bak da ibret al diyor? hiçbir mutasyon çevresindeki değişimlere karşı kendisine fayda sağlamamış ,cümbür cemaat yok olmuş yüzde 97 nereye gitti be abi?

geriye kalan bunlar, şıp dye peydah olanlar değil bunlar diyoruz. şu anki hale bakıp muhteşem diyosunuz. geriye kalanlar bunlar, ne yiğitler yok oldu gitti diyoruz , mümkünatı yok anlatamıyoruz, hala bu nokta etrafında dans ediyoruz.

fosiller ana konumuz ama sen bir noktayı kaçırıyorsun sürekli.

14 yüz bin milyon yıllık yusufçuk da bulabilirsin.günümüzdeki yusufçukla aynı olması sorun değil ki. ya da bilmemne akrebinin şu anki haliyle olması sorun değil ki.

çünkü morfolojik durağanlık adı verilen evrim teorisinin önemli taşlarından birisini görmedin sanırım. evrim teorisini yeterince incelemeden teori çürütüyorsunuz ben buna üzülüyorum. açsan baksan, morfolojik durağanlık nedir onu göreceksin, ondan sonra makro evrim dediğimiz, türleşmeyi sağlayan evrimde hangi süreçler hangi olaylar yaşanır onları okusan;

coğrafi yalıtımın türleşme konusunda önemli faktörlerden biri olduğunu göreceksin. coğrafi yalıtıma maruz kalan eski türdeşler, yalıtım sonucu ayrı düştüklerinde, yaşanacak mutasyonlar ve doğal seçilim ile, buradan iki ayrı türe ayrılabilir. Bu ayrılmış eski yoldaşların iki kolu da farklı türlere evrilebileceği gibi, bunlardan birisi, evrim geçirmeden günümüze kadar gelebilir.bunun sebebi de evrilmesine neden olacak etkileri hiç yaşamamış olmasıdır.

(a)500 bin yaşında ata canlı ve bugün bu canlının sağ halini görmek -> teoriyi bozmaz.

(b)500bin yaşında ata canlı fosili ve 400 bin yaşında evrilen canlı fosili (zaten en sık rastlanan, beklenen bu) -> teoriyi bozmaz

©500bin yaşında ata fosili varken 400 bin yaşında bir ata canlı fosili bulmak ve 400 bin yaşında evrilen canlı fosili bulmak -> teoriyi bozmaz. atalardan belli bir sayıda birey coğrafi yalıtım sonucu, evrimleşmeye yol açan etkilerden uzak kalmış olur, kendisinden ayrı bölgelerde artık evrilmiş canlıları cirit atarken, izole bir bölgede atalar yaşamaya devam etmiş olabilir. bu coğrafi yalıtım sonucu morfolojik durağanlık abartıp günümüze kadar sürebilir, böylece(a)daki durum olmuş olur.

(d)400 bin yaşında ata canlı fosili, 500 bin yaşında evrilmiş canlı fosili. teori patladı,evrimcilere geçmiş olsun. ha bu arada ekleyelim 500.001 yaşında ata canlı bulunamazsa tabi, ama öyle bir fosil bulunursa geri gelir teori.

bak evrim teorisinin fosille çöküşü ya da hynin çökme diye yutturmaya kalktığı yalanların alternatifli dökümü budur. bunlardan gayrısı yok. burda 400-500 bin yıl rakamlarını örnek babından yazdım tabii ki.canlının türüne göre rakamlar değişir de, öncelik-sonralık vurgusunu anladın sanırım.

(d) maddesini sağlayıp teoriyi bitirecek fosil çıkmadı hiçbir yerden, kendinizi yalanlara karşı koruyun. o fosili bulup o canlının türleşme haritasındaki hatayı çıkartan adam zaten teoriyi çökertmiş olacak, nobel alacak, meşhur olacak, kafadan 3 milyon dolar ödülü var, hynin amcaoğlu evangelistler boğacak yarım milyar dolar ödüle, adam adaylığını koysa abd başkanı seçilecek yahu. ciddi ciddi (d)yi sağlayan fosil çıktı da saklanıyor falan sanıyosunuz sanırım.

bebek embryosu ile evrim teorisini çökertmek ? abi ne yapıyorsunuz siz ya ?

canlılığın nasıl oluştuğu soruluyor sana faramir tarafından. insanın doğum süreci mi arkadaşım bunun cevabı? martı; martı yumurtasından evrilmiştir demekten farksız bu yaptığın.

evrimleşme deniyor, türleşme deniyor bak. aynı türün içindeki rutin yavrulama olayı denmiyor. kazanılmış genetik özellik elbette tekrar edecek, erkek spermi verecek yumurta döllenecek gerisi gelecek. islamın kitabı, embryo dönemini anlatıyor olabilir. bu evrim teorisine karşıtlığı bırak, canlı türlşemesine dair bilgi vermiyor ki. insan canlısının yavrulama sürecini anlatıyorsun. ne canlılığın ilk başlangıcını ne de çeşitlenmeyi anlatmıyorsun.

Sevgili chase;

ben ben elbette ki embriyolojiyle evrimi çökertmiyorum, evrim başka bir şey anlattığımdan , ben kopernik dünya dönüyor dediği için öldürüldüğü tarihten 8 asır önce Kuran da embriyolojiden bahsediyor diyorum canlıyı ilk yarattığını söyleyen canlı cansız her şeyi yarattığını bildiren Allahın var olan herşeye sahip olduğu gibi canlıya da sahip olduğunu ve o dönemde çin hindistan bizans vsvs yerlerde dahi bilinnemeyecek şeylerden bahsettiğini söylüyorum.Fosillerde de en eskiden en yeniye her fosilin en sağlam kanıt olarak şimdiki asıllarını gösterdiklerini görüyoruz, fosillerden yola çıkarak bu işi anlattığımda hayali varsayım geliyor tamam öyle bir beklenti dönemi olsun ama hiç mi bir tane canlının fosili ortaya çıkmaz ve dediğin rakamlar içinde bak x canlısının 500 bin yılına ait fosili şu sebeplerle bu x in atası, bu aynı cinsin 250 bin yıl önceki atası bu 50 bin yıl önceki bu da zaten x işte bu, öte taraftan bir çok teorinin kapatmaya çalıştığı gedik meccuttur ki darwin de zaten fosiller konusunda şimdi tamam bir şey diyemiyroum ama gün gelecek fosiller de bu işi destekleyecek demedi mi. nerde abi bu çalışm,a o kadar böcek buldu galapagosta iğneledi onları papağanları ve kuşları gagalarına göre dizdi. sonra anlaşıldı ki önemli olan aynadaki değil genetik benzerlik. ben orasında değilim beni baştan beri biliyorsun. ilk canlının başlangıcını da Allah yine su ve topraktan yapmıştır, zaten canlıların çalışma prensipleri hep aynıdır. organlar aynı işleri görür. hiç bir canlı böbreğiyle koku almaz. Allah hiç bir fosilde farklı olmadığı görüldüğü şekliyle tasarlamış en eski bulunan akrep canlısı da tiger canlısı da hamam böceği de hala aynı, aksi bir fosil görmedim gören varsa göstersin.

Hiç mi aspirin niyetine bu durağan dönemden önce bulunan fosil yok nasıl bir şey bu.

Hem bir şey söyledim neden böyle bir amino asit buluşması sadece ilk oluştuğu var sayılan yerde görülüyor. dünya demek ki buna müsaitti neden milyonlarca sene geçsin de sadece orada olan amino asit türleşsin de diğer yerlerde oluşmasın oradan da gelmesin bir şey, dünyanın 100 bin farklı noktasında bile oluşabilecek durum için neden tek orjin? değil de abicim embriyolojinin çocuğun fetüsten doğumuna kadar geçirdiği evreye evrim deniyor aklım almıyor. evrimmidir o chase. yoksa zaten dna sında insan genleri taşıyan henüz oluşum aşamasında insan parçasımıdır. fetüsken kaç kromozomu var insanın Allah aşkına!

Allahın yarattığı şeyleri ne kadar kolay yarattığını ve sanatının ne kadar geniş olduğunu gösteriyor çok bariz chase gücü sonsuz dan bahsediyoruz, bakterilerin bir kısmına ne kadar hayat biçtiğini biliyorsun. kelebeklere de öyle yani çiçeği yaratması baharı yaratması kadar kolay bir Zat(CC)'tan bahsediyoruz. Türlerin % 100 ünü yaratması bir çiçek yaratması kadar kolay olandan bahsediyoruz, şu an hassas terazi gibi 20 tona ihtimal vermeyen bir durum ortaya çıkıyor ama biliyoruz ki zaten evreni idare edecekse bir güç bir çiçeği de bir baharı da aynı kolaylıkla yaratabilmeli öyle değil mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili scarfalcon üzüldüğüne üzüldüm.

Bazen sen ve senin gibiler karşısında uslubum sertleşiyor ama bu sertlik hani biraz silkeleyip, etkileyebilir miyim? diyedir.

Çünkü o denli ipe sapa gelmez iddialarınız var ki. Canım bu kadar da olmaz diyorum.

O denli kendinizle çelişiyorsunuz ki. Canım bırakayım ne halleri varsa görsün diyesim geliyor ama (cübbelinin yaklaşımı gibi) belki yararım dokunur diye bırakmıyorum. Bazen tanıyamıyorum kim bunlar? Harun yahya veya Fetullah müridi mi? Veya tam da bunların kendisi mi? Bunların yayınlarından kopyala yapıştıranlar ya kendileri veya bunların etkisinde kalmış müridlerdir. Başka ne düşünebilirim ki!

Bazen konu ile uyumlu iletilerin var. Bazen kopyalayıp yapıştırıyorsun. Konu ile ilgili mi ilgisiz mi dikkat etmeden.

Beni boş ver. Sevgili chase ile bir akort tutturdunuz. Ama görüyorum ki ona da aynı kaçamak ve kopye yanıtlar veriyorsun. Son iletisi anlamlı. Milyonlarca nesli tükenmiş hayvan var. Allah bunları tarih sahnesinden, yeryüzünden niçin kaldırmış? Bunun doğal seçilimden başka anlamlı bir yanıtı var mı? Allah adına vereceğin her yanıt seni açmaza ve sıkıntıya sokar.

Dolayısıyla genel olarak alçakgönüllülük ve safiane görüntün de inandırıcı değil.

Ne yapsam bilmem ki.

Sevgiler.

yani beni neye göre alçak gönüllü görmüyorsun samimi olduğuma inanmıyorsun bilemm ama karşındakini yargılama konusunda zaafın var dostum daha benim kim olduğumu bilmeden psikolojiden bahsetmemi tereciye tere satmak olarak yorumluyorsun, ben güzel ifade görürsem onu cümlelerime dayanak yaparak özümseyerek veriyorum, yazılarımı karış karış okuyorum ve görüyorum ki anlaşılıyor ancak kişileştirmelerden hoşlanmıyorum kırıcı olduysam da özür dilerim tekrar, samimiyetime de güvenebilirsin. yoksa Cehenneme gitsen bahsettiklerim doğru çıksa da ben ne kaybederim sen ne kazanırsın, Böyle bir şeyin olması durumunda da amerikanın hazineleri feda edilse değmez mi, kim bilir gün gelir bize ders bile yaparsın, PEygamberimizin döneminde (SAV) Ebu Süfyanın iman edeceğine ihtimal vermeyen çoktu. Kim bilir...

Link to post
Sitelerde Paylaş

insan evrimi:

http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_human_evolution_fossils

bu da balinanın evrimi:

diğer hayvanları da sen bulursun...

scarfa.. ille fosil diyorsun, bunu diyeceğine internette biraz araştırma yaparsan kendin görürsün.. göremiyorsan al ben sana gösteriyim.. yüzyıldan fazla süren araştırmaların sonuçları bunlar.. ama hy ve onun tayfası ara fosil nedir konusunda hiçbir fikir sahibi olmadığı halde varolan şeyleri çarpıttığı için senin gibiler hala fosil diye tutturabiliyor.. tek söyleyeceğim şu, bilim adamları tek bir kemik parçasından o canlının hangi familyaya hangi türe ait olduğunu, benzerleriyle arasında ne fark olduğunu bulabiliyorlar, çünkü o donanıma sahipler, yaşamış ve yaşayan canlıların anatomisi konusunda uzmanlar.. senin benim gibi kemiğe bön bön bakmıyorlar.. ama kime anlatıyoruz ki...

tarihinde Faramir tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

embriyonun gelişmesi evrim değildir tabiiki. embriyoyu gözlerken, evrimleşme serüvenine şahit olunur o kadar. embriyodaki solungaçtan kuyruktan bahsediyor mu kuran?

solungaç ve kuyruk görülmesi, en fazla yüzyıl önce farkedildiği için kuranda bahsedileceğini hiç sanmıyorum. etten kemikten olan insanın, ana karnındayken de etten kemikten şekilde olmaya başlayacağını tahmin etmek güç değil. bu konuyla ilgili bir kaynak okumuştum, hatırlayamıyorum şu anda ama kurana yazanlarla embryonun alakasızlığını ispatlıyordu. bulabilirsem getiricem buraya.

ama dediğim gibi, et-kemik fasılasını kabul edelim de, solungaç nereye gitti, kuyruk nereye gitti? onlar neden yazmıyor? "düşünsünler diye kuyruk ekleyip sonra yok ettik, o gücü yetendir" diye bir ibare yazabilirdi.

bak fosillerle ilgili cidden yanılgı içinde olan sensin. fosiller olmasaydı teoriyi yaşatmak zaten mümkün olmazdı. neden ısrar ediyorsunuz ki, tüm canlıların fosilleri bulundu ve hepsi tastamam bugünkü haliyle diye ben de bunu anlamıyorum.

türlerin yüzde 97si yok oldu diyorum. türü yok olan canlının fosili var diyorum. ve o fosil, bugün falanca dye bildiğimiz hayvanın x kuşak yukardaki atası diyorum. hepsi tastamam bugünkü haliyle diyosun yahu. nasıl tastamamlık usta bu bi desene hele?

yukarıda a-b-c-d diye izah etmeye çalıştığım şekilde fosillerle evrim teorisinin işi. başka yolu yok. cidden yok. ve evet, ata canlıya ait fosilden çok önce bulunmuş "torun canlı" fosili yok. olsa bittiydi be birader zaten. evrimcileri, bilim dünyasını nasıl politikleştirdiyseniz, nasıl dinleştirdiyseniz gözünde, teorinin kesin çöküşünü sağlayan bir fosil, bir deney olduğunda örtbas edileceğini düşünüyorsunuz.

örtbasların dinlere özgü olduğuna dönük güzel bir onaylama sayabiliriz bunu.

siz bilime güvenmiyorsunuz mesele burda. sorduğun soruları genelde güzel buluyorum ama cevaplara ikna olmuş ya da ikna olmamış olduğunu bile hissettirmiyorsun. daldan dala atlıyoruz. ordan giriyoruz burdan çıkıyoruz, samanları dizdik, uzay dedik, embriyoya döndük, akrep fosilinden çıktık. tam bir karmaşa hakim, yazmalıyım diye düşündüklerimin belki yarısı kaynadı gitti be abi. bir dur durduğun yerde gözünü seveyim.

bir de abiyogenezle evrimi ayır rica edicem iki ya da üçüncü kez söylüyorum. evrim teorisini savunanların hepsi abiyogenezi (miller deneyi, aminoasit muhabbetimiz vardı ya) onu savunur diye bu kural yok. onlar başka konular. bi ayır artık şunları.

dediğim gibi siz bilime güvenmiyorsunuz. bunun sebebi de, suyun kaynamasını, sürtünme kuvvetini falan incelerken masum olan bilim, yaradılışa karşı bir görüş üretti diye tehlikeli hale geldi. başı gözü ayrı oynayabilecek hale bile geldi gözünüzde. inancınıza tehdit olarak algıladığınız için açık arıyorsunuz.

elbette açık arayacaksınız.

ama şunu artık lütfen kap ki, bilimin kendisi de sürekli kendi açığını arar. sorgunun bitmediği yer bilimdir. allah yarattı diye sorgunun bitirildiği yer dindir. ileri sürülen görüş, ben dedim oldu diye kesilmez. adamın kendisi zaten aklına gelen tüm şüphelerle önce kendi sınar. sonra açıklar, yüzlerce ilgili bilimadamı , yüzlerce yeni şüphe, yüzlerce yeni sorgu. bunlar hiç bitmez. açık aramak bırak seni beni, üniversitelerde kürsü sahibi olan nice profesörün direkt mesleği. en sonunda teori olarak açıklanıp kabul gören görüşün, "sorgulanamaz" olduğunu, ya da "sorgulanmadan" "tartılmadan" ortaya atıldığını nasıl düşünürsünüz benim aklım onu almıyor.

dini tehdit ettiği anda bilim güvenilirliğini yitirdi, problem burda. sayılarla, deney tüpleriyle oynarkenki çocuk masumiyetini yitirdi sizin gözünüzde.

evrim yok diyorsun ya sen ciddi ciddi, bak batıdaki profesörlerden iman sahibi olanlar bile evrim yok demiyor artık. evvrimi tanrı yönetiyor anlamına gelen akıllı tasarım diye birşey çıkardılar, onu kapıştırıyorlar evrimcilerle.

bak mesela hynin de haberi yok bundan. sitelerinde, evrim yoktur, her canlı bugünkü haliyle yaratılmıştır sanıyor.

ama benden sana bir güzellik ;

artık, evrimi tartışan kalmadı. evrimi tanrı mı yönetiyor diye tartışıyorlar. senin karşı çıktığın morfolojik durağanlık, doğal seçilim, mutasyon, bunların hiçbirini red etmiyor dini bütün profesörler. şunu da bir farket artık. sadece türkiyede kaldı "evrim yoktur" diyenler sanırım. bir sizler kaldınız.

Link to post
Sitelerde Paylaş

embriyonun gelişmesi evrim değildir tabiiki. embriyoyu gözlerken, evrimleşme serüvenine şahit olunur o kadar.

Sevgili chase, şu yaklaşımını biraz açar mısın? İki cümle birbiri ile çelişkili duruyor. Evrimin serüvenine şahit olmak niçin evrim olmasın. Bir canlının evrimsel değişim ve dönüşümleri canlı genetiğinde milyonlarca yıl içinde oluştuktan sonra bu değişim ve dönüşümleri kısa sürede geçirecek bir pratikliğe/mekanizmaya kavuşması ve kısa sürede yapılanmanın tamamlanması neden evrim olarak kabul edilmesin?

Evrimi genel anlamda maddedeki dinamizmden kaynaklanır, yalnız canlı oluşumu ve gelişimi değil, atom altı oluşumların, atomların, her türlü elementlerin, bileşiklerin oluşumu ve parçalanması hep evrimsel süreçlerdir.

Evrimi yalnız canlılara özgü olacak şekilde kapsamını daraltmak doğru mudur?

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yani demek istiyorum ki eğer gerçekten bir evrim yaşanmış olsaydı, ki hiçbir şekilde yaşanmamıştır, canlıların yeryüzünde küçük kademeli değişimlerle ortaya çıkmaları ve zaman içinde de değişmeye devam etmeleri gerekirdi.

Butun bilim adamlari evrimi kabul etmis ve artik detaylar ile ugrasirken, sizin "evrim hicbir sekilde yasanmamistir" demeniz biraz komik oluyor. :)

Butun bilimadamlari derken, birkac istisna var elbette. Ornegin, 1987 yilinda Amerika'da yapilan bir ankete gore 480,000 bilimadamindan sadece 700 tanesinin evrim kuramina karsi oldugu saptanmis.

"Project Steve" diye bir sey duydunuz mu?

Katolik kilisesinin 1996 yilinda evrimi kabul ettigini ?

Bazi muslumanlarin ?

Sayfalarca HY stili yazmak yerine, evrim kuramina karsi en guclu argumaninizi getirin. Tek bir arguman. En guclu olani. Benim konum degil ama, gereken cevabi biryerlerden bulurum. Ya da, konuyu bilen arkadaslar yanitlarlar.

Elbette homo-gregus-lapites'in kuyrugunun neden 23 santim oldugu gibi bir detayi bilemeyebiliriz. Bu cok normal. Dunyadan kac canli turunun gelip gectigini dusunecek olursaniz, her detayin arastirilmasinin imkansiz oldugunu da gorursunuz.

Size A, B, C, D'yi - ve - F, G H, I'yi bilim gosteriyor. Eh artik "E"yi de yerine siz oturtun. Herseyi devletten beklemeyin. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili chase, şu yaklaşımını biraz açar mısın? İki cümle birbiri ile çelişkili duruyor. Evrimin serüvenine şahit olmak niçin evrim olmasın. Bir canlının evrimsel değişim ve dönüşümleri canlı genetiğinde milyonlarca yıl içinde oluştuktan sonra bu değişim ve dönüşümleri kısa sürede geçirecek bir pratikliğe/mekanizmaya kavuşması ve kısa sürede yapılanmanın tamamlanması neden evrim olarak kabul edilmesin?

Evrimi genel anlamda maddedeki dinamizmden kaynaklanır, yalnız canlı oluşumu ve gelişimi değil, atom altı oluşumların, atomların, her türlü elementlerin, bileşiklerin oluşumu ve parçalanması hep evrimsel süreçlerdir.

Evrimi yalnız canlılara özgü olacak şekilde kapsamını daraltmak doğru mudur?

Sevgiler.

önermelerinin çoğuna katılıyorum drekinci ama, burda spesifik olarak canlı evriminden konuştuğumuz için senin düşündüğün şekilde bir kapsam genişletmeyi "şekil" olarak doğru bulmuyorum.

yani analitik geometri de, artimetik de, trigonometri de matematiktir evet ama biz şimdilik sadece havuz problemi çözüyoruz :)

yaşadığımız evrenin her unsuru dinamizm ile şekilleniyor bu doğru. ve canlı çeşitlenmesini çözebilmek adına kurulan evrim teorisi, evrenin dinamikleri içinde çok küçük bir parça.

ama insanlık için büyük bir adım.

fırtınanın gözü nasıl yaprağın bile kıpırdamadığı kadar sakin bir yerse, kaosun ve dinamizmin son sürat yaşandığı evrenin küçücük parçası olan galaksimizde yakalamış olduğumuz dengeli görünen konum da o şekilde aldatıcıdır. yani karmaşanın, hareketin içinde olmasına rağmen tutarlı, dengeli ve muhteşem görünen bir aldatmacanın içindeyken burada duramayız. yetinemeyiz.

canlılığın hayatta kalmasını sağlayan dinamizmle yüzleşmek ve barışmak yerine onu inkar edip, mesela dünya marsla çarpışacağı dönemde "kıyamete karşı çıkılmaz" diyerek insanoğlunu kurtuluş yolundan uzak tutmaya çalışanlar olacaktır. oysa topraktan çıkan fosillerin her biri, içinde bulunduğu şartlarla yetinmeden, razı gelmesi şart koşulmuş bir kaderi kabul etmeyip, sessizliğe gömülmeyi nasıl reddettiğini gösteriyor. verdiği mücadeleyi gösteriyor.

başaranları da , başaramayanları da canlı ve fosil halleriyle bize büyük bir uyarıda bulunuyor.

evrim teorisi, bu uyarıya kulak vermektir. yaşamı aldığımız nesillerimizin mücadelesine ortak olmayı anlamaktır. gündelik hayatta kendi elimizde yarattığımız meşguliyetlerden dolayı bu mücadeleye uzak kalmışız. kendi bedenimize bakarak bu mücadeleyi hatırlamaktır evrim teorisi.

atomların, elementlerin dinamizminde evrim olgusu aranmalı mıdır, bence de aranmalıdır. tabii ki okuyacak müslüman kardeşlerimiz, henüz bununla ilgili teoriler olmadığını, varsa da en azından benim bilmediğimi dikkate alsınlar.

dinamizmle dansım bu şekilde benim. ama, canlılık dışındaki dinamizmi, canlılık çeşitlenmesinin anahtarı evrim fikriyle izah etmeyelim. en basitinden, evrim teorisinde tespit edilen noktalarla "canlılık" gibi oldukça hassas ve kritik bir değerin oluşumuna tanıklık ediliyor. ancak atomların elementlerin "evrilmesinde" bu derece hassas olduğu için net kanıtlaşabilecek eşik değerler olmayabilir.

kanaatime göre, evrim = dinamizm dersek, değil evrim teorisi henüz evrim olgusunu izah edemediğimiz şimdiki ve gelecekteki arkadaşlar yanlış anlayacaklardır. bu konu gelecek dönemin ajandasında olmalı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

ben kopernik dünya dönüyor dediği için öldürüldüğü tarihten 8 asır önce Kuran da embriyolojiden bahsediyor diyorum

Emin misin?

Bildiğim kadarıyla adam eceliyle ölmüş.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Kopernik

http://en.wikipedia.org/wiki/Copernicus

Yine bildiğim kadarıyla sadece embriyodan bahsediyor embriyolojiden değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...