Jump to content

İslamiyetin Ortaya Çıkışı - Temelleri ve Çelişkileri -Doğru bilinen Yanlışlar - Son Noktayı Koyuyorum


Recommended Posts

İslam ın Gerçeklerini yayınlıyorum ve tartışmalara son noktayı koyuyorum arkadaşlar . Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak . umarım tüm arkadaşlarım bu bilgiden faydalanır .

Herhangi bir etki altında kalmadan, dogmalardan ayrı bir şekilde objektif / tarafsız ve mantığa dayalı olarak, sağduyu ile düşünürsek, bütün evreni, bütün yaşamı, hayat dediğimiz sonsuz gizemi yaratan bir kuvvetin, kutsal Tanrı'nın insanlara gönderdiği kitabın içeriğinin nasıl olmasını bekleriz? Bize anlamsız görünen hayatın gerçek anlamını, dünyaya gelmekteki, eğer varsa, amacımızın, neden acı çektiğimizin, sonsuz evreni ve gizemi yaratan Tanrı'ya "yakışır" biçimde dile getirilmesini mi yoksa tamamen geldiği toplumun kültürü sonucu oluşan, son derece dar bir mentaliteye sahip, küfürlerle ve korkutmalarla dolu, vahiy alan kişinin günlük yaşamıyla ilgili konulardan oluşan, şiddet ve vahşet dolu bir içeriğe sahip olmasını mı? Kur'an bu iki kategoriden hangisine dahil?

Kur'an'ı okuduktan, islamı iyice anladıktan sonra islamdan çıkan kişilerin çoğu, hayal kırıklığına uğradıklarını, "Bu kadar yüce bir güçten gelen bu mu?" şeklinde düşündüklerini ifade etmişlerdir, gerçekten de Kur'an, içinde sevgi mefhumu, ruhani veya felsefi derinlik bulundurmayan, hayatın anlamını, sırrını, asıl manasını, yaşamın gizemini anlatmak yerine, sığ bir hukuk ve kural kitabına benzeyen, yaşam yolunda acı ve hayal kırıklığına uğradığımızda bizi motive edecek, teselli edecek, "şefkatli Baba" tipindeki bir Tanrı yerine, "Ben insanların çoğunu cehennem için yarattım, ağzımdan söz çıktı, cehennemi insanlarla doldurmaya kendi kendime yemin ettim" diyen Allah isminde bir ilah barından bir kitap. Kur'an'ı okuyan biri, onun, Arap toplumuna göre kadın erkek ilişkilerinden, ticaret ilişkilerinden, Muhammed'in başından geçen olaylara ilişkin yorumlardan, Muhammed için "özel" olarak inen ayetlerden, başkalarına değil de sadece Muhammed'e özgü "kıyak"lardan kölelik, cezalar ve korkutmalardan ibaret içinde hiçbir felsefi çıkarım olmadığı gibi yaşamımızın anlamına ilişkin bize ilham verecek, bizi motive edecek hiçbir olgu barındırmayan son derece sığ bir hukuk kitabı, kural kitabı olduğunu göreceklerdir.

Kimi insanlar Amerika’da, Avrupa’da doğuyor, kimileri Afrika’da açlık içinde… Kimi insanlar “normal” oluyor, kimiler, çok zeki, kimi insanlar ise sakat…

Kimi insanlar etkileyici özelliklere sahip olarak doğarken kimi insanların önemli kusurları oluyor ve hayat boyunca bunun psikolojik baskısı altında acı çekmeye mahkum ediliyor, kimi insanlar uğraşmadan, çaba sarfetmeden elde etme imkanına sahipken kimileri ne yaparsa yapsın kaybediyor…Hiç uğraşmadan kazananlar (sadece para konusu değil), uğraşıp, gerçekten isteyip gerçekten hakkını vererek çabalayıp yine de kaybedenler ve bunun hayal kırıklığı, ümitsizliği altında ezilip yaşama sevinçlerini kaybedenler…Kimisi hiç zorlanmadan "hayatını yaşıyor" kimisi ise hiçbir konuda ne kadar çabalarsa çabalasın gün yüzü göremiyor.

Peki bütün bunlara Kur’an’ın ve islamın verdiği/önerdiği yanıt nedir? “Allah’ın işinden sual olunmaz” şeklinde yanıt olamayan bir ifade, Kur’an’ın yaşamdaki bu büyük adaletsizliğe bir çözümü, bir sistemi var mı?

İslam teolojisine göre sakat doğumlar, bebek iken doğup ölenler nasıl açıklanır? Görünüşe göre ortada öyle adaletli(!) bir ilah var ki kimini tamamen KEYFİ bir şekilde sakat yapıyor, sakat dünyaya getiriyor ve o kişiyi, bunun maddi ve manevi yükü altında ömür boyu ezilmeye mahkum ediyor, kimini ise zengin bolluk refah içinde dünyaya getiriyor! Bu islamın ilahı acaba neden herkesi eşit şartlarda sınav etmiyor? neden böyle bir sistem kurmamış?

Eğer yaşam bir sınavsa neden eşit şartlarda yapılmıyor? Bolluk ve rahatlık içinde, her istediğini elde ederek yaşayan insanlar, Allaha, talihsiz, fiziksel veya psikolojik acılar altında ezilen ve cehennem hayatı yaşayan insanlardan farklı olarak bir şey mi vermiş? Yoksa her konuda olduğu gibi bu konularda da TAMAMEN KEYFİ bir ilah mı var karşımızda?

UNUTMAYALIM Kİ yapılan (hırsızlık katil olma...vs) kötülüklerin çoğu öz olarak kişinin ruhundan dolayı değil, yaşam şartları nedeniyle oluşuyor, ÇEŞİTLİ YAŞAM ŞARTLARI kişileri kötülük yapmaya inanılmaz bir şekilde zorluyor yani denebilir ki bu keyfi ilahın çeşitli insanlar için uyguladığı çeşitli SINAV KOŞULLARI insanları kötülük yapmaya zorluyor böylece "sınav"ın eşit şartlarda yapılmamasının saçmalığını bir kere daha anlayabiliyoruz.

Bu tip sakat doğumları ve benzer vakalar yüzeysel islam teolojisiyle nasıl açıklanır?, ölen bebekler ne oluyor peki? cehenneme gidiyorsa neden? cennete gidiyorsa yaşayan insanlar neden bebekken ölüp cennete gitmedi sınav olmadan "sınav"ı kolay çabasız yoldan geçmedi? "Allah'ın hikmetinden sual olunmaz" ve benzeri yanıtlardan başka mantıklı, sistemli bir yanıt var mı bu konuda? Yok...

Dinine bağlı, dindar, imanlı, iyi, iyi amel sahibi insanlar öyle zamanlar geliyor ki intiharı düşünüyorlar, Allah kendisini tanıyan, iyi kullarının mahvolmasına, “çok büyük günah” olan intiharı düşünecek kadar parçalanmasına, psikolojik olarak çökmesine, çaresiz kalmasına neden izin veriyor? Bütün bu soruların cevabı, hem islamda, hem yahudilikte hem de hristiyanlıkta, malesef yoktur.

Bütün bu hayatın gerçekleri kişiye uzaktan önemsiz görünüyor, bu acıların ve farkın büyüklüğü yaşanmadan anlaşılamıyor, Kur’an’ın / islamın bütün ciddi hem de “en ciddi” sorunlara verdiği yanıt veya önderdiği sistem malesef bulunmamaktadır.

Kur’an’daki Tanrı’nın özellikleri nelerdir? İnsanları cehennemlik yapan bizzat Kur’an’ın Allah’ının kendisidir, ayetlere göre kendisi insanların “doğru yola” kavuşmasını istememekte, cehennem ve işkence için insan yaratmaktadır:

32:13 “Eğer biz dilemiş olsaydık her nefse hidâyetini verirdik. Fakat benden: ‘Cehennemi insanlarla ve cinlerle dolduracağım’ sözü hak olmuştur”

Allah cehennem ve işkence için insan yaratmaktadır, üstelik buna yemin eder, “zalim insanlar için cehennemi yarattım” demez de “cehennem için insan yarattım” ifadesini kullanır:

7:179- “Andolsun ki cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık.”

Muhammed, bazı insanları, oluşturduğu dine inandıramayınca kızıp şu tip ayetler koymuştur:

18:57-“Rabbinin âyetleriyle nasihat edilip de onlardan yüz çeviren ve daha önce işlediği günahları unutandan daha zalim kim olabilir? Biz onların kalbleri üzerine Kur’an’ı anlamamaları için bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik. Ey Muhammed! Sen onları doğru yola çağırsan da onlar asla hidayete ermezler.”

10:99- “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa hepsi toptan iman ederlerdi. O halde insanları hep mümin olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?”

16:93- “Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de hidayet verir.”

Görüldüğü gibi Kur’an’a göre insanların Kur’an’ı anlamamasına ve günahkar olmasına sebep bizzat Allah’ın kendisidir, insanları saptıran da bizzat Allah’tır çünkü yukarıdaki ayette de denildiği gibi Kur’an’ın Allah’ı, cehennemi insanlarla doldurmaya yemin etmiştir ve cehennem için insan yaratmaktadır ayrıca Kur’an’a göre “Allah dilemedikçe kimse iman edemez”

Kur’an’daki bu tip büyük anlam ve mantık çarpıklıkları, onun insan ürünü olduğunu göstermektedir.

Kur’an’ın Allahı, gerçekten de sonsuz evreni ve yaşam denilen büyük gizemi yaratmış olan bir varlıktan beklenebilecek bir üslup mu kullanır? Yoksa kızgın ve aciz insanlar gibi küfürler ve hakaretler mi savurur?

Kur’an’da, sadece kendisine ve peygambere inanılmıyor diye bol bol bulunan “yabani eşek'ler”, “pislikler”, “susamış deve'ler”, “dilini sarkıtıp soluyan köpekler”, “geberesiciler”, “reziller”, “sapıklar”, “..ler”, “kof kütükler”, “odunlar” “alçak zorbalar”, “soysuzlar”, “Kahrolasılar”, “yalancılar” şeklinde pek çok insancı hakaret, Kur’an’ın kaynağı konusunda ciddi şüphelere neden olur!

Kur’an’da bulunan şiddet, vahşet ayetleri de oldukça düşündürücüdür! Sadece “tek bir din”i kabul ettirmek için kan ve vahşet emretmek elbette ki yüce, “sevgi” olan ve kutsal olan bir varlık ile ilişkilendirilebilecek davranışlar değildir!

Günümüzde “cihad” eden intihar bombacıları, boyun, kafa, boğaz kesenler aşağıda yazılan ayetlerin emrettiğini yapmakta, öldükten sonra sırf bu hareketleri ile cennete gideceklerine inanmaktadırlar çünkü :

“9:111- "Allah, müminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır: Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler. .......”

Kur’an’a göre “cennete gidebilmek” için en önemli şart islamı kabul ederek müslüman olmaktır, dünyamızda bu kadar çeşitli insan, çeşitli kültür ve yaşam şartları olduğunu bile bile Arap kurallarını bütün dünya insanlarına dayatmak elbette mantıksızlıktır

Kur'an'a göre tek din islamdır ve başka din kattiyen kabul edilmeyecektir...İslamdan haberi olup da (yani kendisine tebliğ gelip de) Muhammed'in gerçek peygamber Kur'an'ın ise Tanrı sözü olduğunu kabul etmeyen yani kısaca müslüman olmayanlar sonsuza kadar cehennemde çatır çatır yanacak...

Üstelik Kur'an, cehennemde uygulanacak işkence yöntemlerini de açıkça anlatır....Mesela cehennemde kafirlerin (kafir=Muhammed'i ve Kur'an'ı kabul etmeyenler) derilerinin eritileceğinden ve eritildikçe yenileriyle değiştirip tekrar eritileceğinden bahsedilir.Ayrıca cehennemde kaynar su dökmelerden ateş toplarından..vs bahsedilir.

Yani Muhammed'i ve Kur'an'ı inkar eden milyarlarca ateistin, hristiyanın, Hindu’nun, paganın, Buddhist’in, Yahudi’nin ve bu dinlerin ermişlerinin azizlerinin ne kadar iyi insanlar olurlarsa olsunlar, cehennemde toplu halde "derileri eritilecek"...Çünkü bu insanlar islamdan haberdar oldukları halde Kur'an'ın Tanrı sözü olduğuna inanmıyor (dolayısıyla inkar ediyor),Muhammed'i sahte peygamber olarak görüyor, İsa'nın Tanrı olduğuna inanıyor ona Tanrı oğlu diyor,diğerleri başka Tanrılara inanıyor ve Kur'an'da "en büyük küfür" kabul edilen ve kişiler direkt cehenneme gönderecek herşeye inanıyorlar...

"KEHF 103 - De ki: Amelleri en çok boşa gidenleri size bildirelim mi?

KEHF 104 - Onların dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir.OYSA GÜZEL İŞLER YAPTIKLARINI SANIYORLARDI

KEHF 105 - İşte onlar, Rabblerinin âyetlerini ve O'nun huzuruna çıkacaklarını inkâr etmişlerdir de BU YÜZDEN İYİLİK ALTINDA YAPTIKLARI BÜTÜN AMELLERİ BOŞA GİTMİŞTİR. Artık kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız.

KEHF 106 - İşte böyle, onların cezaları cehennemdir. Çünkü inkâr etmişler ve benim âyetlerimi, peygamberlerimi alaya almışlardır.

Bakara 217:

" Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: “O ayda savaş büyük bir günahtır. Allah’ın yolundan alıkoymak, onu inkar etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük günahtır. Zulüm ve baskı ise adam öldürmekten daha büyüktür. Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner de kafir olarak ölürse öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır. "

Tevbe 17:" Müşrikler kendi inkârlarına kendileri şahit olup dururlarken Allah'ın mescidlerini imar etmeleri mümkün değildir. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Ve onlar ateş içinde ebedi olarak kalacaklardır"

Ali İmran 20: "Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah’a teslim ettim.” Kendilerine kitap verilenlere ve ümmîlere de ki: “Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?” Eğer İslâm’a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Yok, eğer yüz çevirirlerse sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah kullarını hakkıyla görendir."

21:Allah’ın âyetlerini inkar edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap ile müjdele. 22. Onlar, amelleri, dünyada da, ahirette de boşa gitmiş kimselerdir. Onların hiç yardımcıları da yoktur. "

ARAF 147 - Âyetlerimizi ve ahiretteki karşılaşmayı inkâr edenlerin amelleri hepten boşa gitmiştir. Çekecekleri ceza kendi yaptıklarından başkası mı olacaktır? "

Yani kişi ne kadar iyilik yaparsa yapsın, ne kadar iyi bir insan olursa olsun eğer "doğru" imana(islam) gelmezse Kur'an'ın deyişiyle "İYİLİK ADI ALTINDA YAPTIKLARI AMELLERİ BOŞA GİDER SONSUZA KADAR CEHENNEME ATILIR" .İnsanların kalbi, gönlünün güzelliği, yaptıkları, düşünüp hissetikleri, yaşamı, kültürü...Hiçbiri değil ama tek önemli olan Muhammed’in MS 600’lü yıllarda Arabistan’da kurduğu dine inanmak.

Sağ duyu ve mantık ile düşündüğümüzde, böyle bir mantık ve dar bir yaklaşımın sahibinin evrenin yüce ve kutsal yaratıcısına ait olamayacağını anlamak zor değildir.

Kur'an'daki vahşet ayetleri:

47:4- Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onlara üstün geldiğiniz zaman bağı sıkı bağlayıp esir alın. Sonra harp ağırlıklarını atıp, savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da fidye ile salıverin. Allah'ın emri budur....”

9:5- Şu haram aylar bir çıktı mı artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun. Eğer tevbe ederler ve namaz kılıp zekatı verirlerse onları serbest bırakın. Muhakkak ki, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

9:111- Allah, müminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır: Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler. .......”

8:39- Ortalıkta fitne kalmayıp, din tamamıyla Allah'ın dini oluncaya kadar onlarla savaşın.....

9:39- Eğer topluca savaşa katılmazsanız, O sizi acı bir azaba uğratır ve yerinize başka bir kavmi getirir ve siz O'na zerrece bir zarar veremezsiniz. Allah'ın herşeye gücü yeter.

9:29- Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde ne Allah'a, ne ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar savaş yapın.

8:65- Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye galip gelirler.

48:16- A'rabilerin geri bırakılmış olanlarına de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla savaşırsınız veya müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır.

2:193- Hem bir fitne kalmayıp, din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın.........”

61:4- Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.

61:11- Allah'a ve Resulüne inanırsınız, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız. Eğer bilirseniz sizin için en iyisi budur

4:84- (Ey Muhammed) Allah yolunda savaş! Sen ancak kendi yaptığından sorumlusun. Müminleri de savaşa teşvik et

4:91- Diğer birtakım kimseleri de bulacaksınız ki; hem sizden emin olmak, hem de kavimlerinden emin olmak isterler. Fitne için her davet olunuşlarında onun içine başaşağı dalarlar. Eğer bunlar sizden çekinmezlerse, kendilerini bulduğunuz yerde yakalayın ve öldürün. İşte bunlar aleyhinde size açık bir ferman verdik

8:12- İşte o anda Rabbin meleklere şöyle vahyediyordu: Ben sizinle beraberim, müminlere sebat verin. Kâfirlerin yüreğine korku salacağım(ingilizce “terörize”), hemen boyunlarının üstüne(?) vurun, parmaklarına, parmaklarına vurun".

8:57- Bundan dolayı onları harpte yakalarsan, kendilerinden sonrakilere de gözdağı olacak şekilde ağır bir cezaya çarptır, belki ibret alırlar.

33:60- Andolsun ki, eğer münafıklar ve kalblerinde bir hastalık olanlar ve Medine'de dedikodu yapanlar, bu yaptıklarından vaz geçmezlerse, mutlaka seni onlara musallat ederiz. Sonra seninle orada az bir zamandan fazla komşu kalamazlar.

33:61- Melun olarak nerede bulunurlarsa yakalanırlar ve öldürülürler.

9:41- Ey müminler! İster hafif techizatla, ister ağırlıklı olarak seferber olun ve mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz böylesi sizin için daha hayırlıdır.

5:33- Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir....”

4:89- Onlar, küfür işledikleri gibi, sizin de küfür işleyip kendileriyle bir olmanızı arzu ettiler. Onun için, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün; Onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinmeyin

47:35- Sakın gevşemeyin ve üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O sizin amellerinizi eksiltmeyecektir.

9:12. Eğer verdikleri sözden sonra yeminlerini bozar ve dininize dil uzatırlarsa, o küfür öncülerini hemen öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Ola ki, vazgeçerler.

Nisa 34 Sadakatsizlik iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin sonra yataklarında yalnız bırakın..ve nihayet DÖVÜN

Devam edecek

Yorum (15) :: Yorum yaz! :: Bağlantı

14/12/2007 - Kur'an'da gerçekten de "mucize" var mıdır?

Kategori: Islam

(Not: Bu yazı en son 30 Aralık 2007 tarihinde güncellenmiştir)

Kur'an'dan mucize aramak son yıllarda müslümanlar arasında "hobi" niteliğinde bir uğraşı haline gelmiştir, aslında müslümanların böyle "sözde" mucizelere ÇOK ihtiyaçları vardır...

Mucize aramak islamcıların büyük bir saplantısı eskiden beri, eskiden dünyanın düz olduğuna inanılan bir dönemde de islamcılar dünyanın düz olduğuna dair Kur'an'dan "işaretler, mucizeler" buluyordu, artık devir değişti şimdi de yuvarlak olduğuna dair ayetler bulup "mucize" şeklinde sunuyorlar! Bunun üstüne bir de "zemzem suyu mucizesi", dağda taşta Allah yazısı mucizesi gibi saçma sapan iddialar, islam gibi bir dinin kendini gayri müslimlere kabul ettirebilmek için illa ki mucizelere ihtiyacı olduğunu kanıtlıyor. Sürekli, Kur'an'ı çağa UYDURMA uğraşı var şimdi "mucize" diye iddia edilen şeyler ilerde değişirse bilim aksini söylemeye başlarsa o zaman da müslümanlar yine "kıvıracak" ve Kur'an'ı o zamanın görüşlerine uydurmaya çalışacaklar.

Mucize ararken genel olarak yapılanlar ve durum şudur:

1) Amaca uygun Kur'an çevirileri kullanmak, ayrıca ayetleri bilimsel verilere uydurmaya çalışmak(en çok karşılaşılan durum budur)

2) "Kur'an zamanında bilinmesi mümkün değil" denilen birçok bilginin Kur'an dan yüzyıllar önce bilinmesi durumu.Daha önemlisi Muhammed'in bu kişilerle bazı ilişkilerinin olduğunun kanıtlayan bazı kaynaklar!

3) Kur'an da bulunan bazı "mucize" iddialarının Kur'an dan önceki kitaplarda bulunması...

Bu yazımda Kur'an'daki çeşitli mucize iddialarına değineceğim, aşağıdaki yazı daha sonra güncellenecek ve genişleyecektir.

1)Atmosferin "7 katmanlı" olmasıyla ilgili bilginin Kur'an da verildiği iddiası:

Ayetler:

Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe istiva edip de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 29)

"Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır?" (Nuh Suresi, 15)

Bu ayetlerle atmosferin katmanları konusunun hiçbir ilgisi yoktur...Kur'an daki "yedi gök" ifadesinin ilgili hadislere de bakılırsa bambaşka konularla ilgisi olduğu görülür...

Harun Yahya sadece işine gelen ayetleri ve işine gelen kısımlarını yazmıştır.. Mesela aşağıdaki ayetlerde EN YAKIN GÖĞÜN YILDIZLARLA DONATILDIĞI YAZMAKTADIR:

67:5- Andolsun biz,en yakın göğü kandillerle donattık ve onları, şeytanlar için taşlamalar yaptık. Ve onlar için alevli ateş azabını hazırladık.

41:12- Böylece Allah onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu. Her göğe kendi işini bildirdi. Biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve koruduk. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir. (görüldüğü gibi Kuran 7 gökten bahsettikten sonra en yakın göğü kandilerle donattık diyor!!!)

YILDIZLAR ATMOSFER KATMANLARINDA (hele EN YAKIN GÖKTE/troposferde)

OLAMAYACAĞINA GÖRE Kur'an'ın atmosferin katmanlarından bahsettiği iddiası çürür...

Kur'an daki 7 gök değimi bazı islam alimlerince "cennete giden 7 yol/gök" olarak yorumlanmıştır..

Ama 7 gök ile ilgili ifadeleri eski uygarlıklar da kullanmışlardır.

Eski putperest Araplar güneşin, ayın,Satürnün Jupiterin, Mars'ın ve Merkür'ün ve Venüs'ün gökteki bu 7 objenin ilahlar olduğuna inanıyorlardı(bu gezegenleri çıplak gözle görebiliyorlardı)

Haftada günler de bundan türemiştir...

İngilizcelerine dikkat edelim..

Saturday

Sunday to Sun (Dies Solis),

Monday to Moon (Dies Lunae),

Tuesday to Mars (Dies Martis),

Wednesday to Mercury (Dies Mercurii),

Thursday to Jupiter (Dies Jovis)

Friday to Venus (Dies Veneris).

Ayrıca Muhammed'in bu "7 gök" inancı Yahudilikte de bulunuyordu yani yeni birşey değildir..

Bu 7 göğün atmosfer katmanlarıyla ilgisi olmadığı bazı hadislerin bunları açıkça açıklamasıyla daha iyi anlaşılabilir...

2)Kur’an’ın bilimsel bir şekilde “yörüngelerden” bahsettiği idiası:

Ayetler:

"özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış" (Zariyat Suresi, 7)

Ayete bakalım..

Zariyat 7- “Yollara sahip göğe andolsun ki,(elmalılı)”

Görüldüğü gibi Kur’an daki bu ayet bilimsel verilere yaklaştırmak/uydurmak uğruna “yollar” ya da benzeri anlamdaki kelime, “yörünge” diye çevrilmiştir!!!

Bir de şu ayetler:

“Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor”. (Enbiya Suresi, 33)

“14:33- Sürekli olarak yörüngelerinde hareket eden ay ve güneşi, geceyi ve gündüzü sizin emrinize verdi”

İlk önce çok çok önemli olan birşey dikkatimizi çekiyor bu ifade sayesinde Kur’an’ın ne demeğe çalıştığına dair önemli bir ipucunu yakalıyoruz..

Günaş-ay bunlar “yörüngelerinde yüzüyor” peki ya NEDEN DÜNYADAN BAHSEDİLMİYOR?!?

Eğer Kur’an dünyadan bahsetseydi gerçekten bu ayet bir mucize olurdu! Ama tabi ki Kur’an ın hiçbir yerinde “dünya yörüngesinde hareket ediyor” diye bir bilgi yoktur...

Güneş...ay...

Güneş, hakikaten de eski toplumlara göre hergün DOĞUDAN BATIYA “yörüngesinde yüzer” ay da aynen öyle...Kur’an ın demeğe çalıştığı da budur

Aslında Kur’an da bu ayette bilimsel bir mucize olacağına bilimsel bir “hata” olduğu bile savunulabilir.Çünkü Muhammed’in gerçekten çıplak gözle , güneşin doğudan batıya “hareket ettiğini” düşünmüş olma olasılığı fazladır...

Şu ayet bizi bu konuda şüpheye düşürür...

“36:40- Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.”

Yani Muhammed’in gerçekten de güneşin dünya etrafında hareket etiğinden ve aya çarpmaması/çatmamasından bahsettiği güçlü bir olasılıktır

Yani Muhammed’in “güneş,ay yörüngelerinde yüzüyor” sözüyle anlatmak istediği tabi ki Ay’ın dünyanın etrafında döndüğü ya da bilimsel anlamda “yörüngesi” olduğu değildir...Sadece, bazı hadislerde de açıkça belirttiği gibi (Taberi Volume 1 yaratılış ve Tufan ile ilgili bölüm sayfa) ,Güneşin ” kendisi için belirlenmiş bir alanda” periyodik olarak KENDİ YOLUNDA doğudan batıya hergün hareket ettiğidir...Bu hareketin de “Allah tarafından kendisi için belirlenen yörünge/kader/yol” olduğudur..

Zaten Muhammed’in çıplak gözle gördüğü de bu olaydır..Aynı şey ay için de geçerlidir...

3)Kur’an ve embriyoloji

Ayetler:

“Ali İmran / 6 Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. O mutlak güç ve hikmet sahibidir”

“22:5. Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim..........................”

“Müminun / 13 Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik”

“Müminun / 14. Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik.”

“39:6- O, sizi bir nefisten yarattı. Hem sonra onun eşini de ondan var etti. Sizin için yumuşak başlı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi analarınızın karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa yaratıp duruyor.”

Bu bilgiler Muhammed’den yüzyıllar önce Yunanlı Galen’in yazmış olduklarıyla çok büyük paralellikler göstermektedir..

İlk önce bazı ayetlerde geçen “alaka” ya da “alak” sözcüğü bazı çevirilerde “aşılanmış yumurta” olarak gösterilmiştir..ve bilimsel bir anlam yüklenmeye çalışılmıştır...

Ama “alak” kelimesi için birçok çeviride(hem Türkçe hem ingilizce) kullanılan sözcük basitçe “pıhtı” ya da “kan pıhtısı” dır...

Birkaç çeviride de “yapışıp kalan birşey” gibi kelimelerle sözcüğe bilimsel anlamlar yüklenmeye çalışılmıştır..

Kur’andaki bu konuyla ilgili ayetleri toplarsak karşımıza şu sonuç çıkar:

Doğum öncesi Kur’an ın bildirdiği safhalar:

Safha1: “nutfa” yani sperm

Safha2:”Alak” yani “kan pıhtısı”,

Safha3: “mudahgha” yani “bir et parçası”

Safha 4: “adaam” yani kemikler

Safha5: Kemiklerin kaslarla örtülmesi

(BU AŞAMALAR MUHAMMED’DEN YÜZYILLAR ÖNCE YAŞAMIŞ GALEN’İN BİLDİRDİKLERİYLE BÜYÜK PARALELLİK GÖSTERİR)

ayetlerde anlatılanlar Kur’an’ın sanki bilimsel bir hata yaptığı izlenimini vermektedir..

Çünkü;

Cenin’in oluşumunda “pıhtı” ya da “kan pıhtısı” ile alakalı bir safha yoktur(Dr. William F. Campbell)

Kur’an daki bir bilimsel hataya daha değinelim...

“2:259...................Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?"

Kaslar ve kıkırdaklar kemiklerden önce aynı zamanda oluşmaya başlar sekizinci haftanın bitiminde ancak kemikleşme oluşumları görülür fakat ceninde kemikleşme oluşumlarından önce zaten kas hareketleri ve oluşumları gözlenmektedir...

Yani kemiklerin oluşması ve üstüne etler giydirilmesi tanımı yanlıştır,kaslar kemiklenmiş kemiklerden önce zaten vardır...

Yani Kur’an ın yukarıdaki ifadesi hatalıdır bu ifade yine Galen’in düşündükleriyle paralellik gösterir...Galen’in yaptığı bazı hataları aynen Kur’an da tekrarlanmıştır...

Yani şurası kesindir ki “Kur’an zamanında bilinemez” denilen bu basit bilgiler Muhammed’den önce yaşamış eski Yunanlı doktorlar tarafından bilinmektedir ve elimizde onlara ait eserler vardır...

İlk önce Hipokrat’ı inceleyelim...(MÖ 460)

Hipokrat’ın yazılarında;

Annenin kanının pıhtılaşması:

“Tohum(embriyo),...zarın içinde.....Annesinin kanı dolayısıyla büyür rahime iner...”(ingilizcesinde bölüm 14 sayfa 326)

Beden:

“bu aşamada annenin kanının pıhtılaşması ve inmesiyle ET OLUŞMAYA BAŞLAR”(ingilizcesinde aynı sayfada bölüm 14 sayfa 326)

Şimdi Kur’an için gösterdiğimiz aşamaları Hipokrat için gösterelim..

Safha1: Sperm

Safha2:Annenin kanının zara inmesi

Safha4:Kemikler

Milattan önce 460 yıllarında yani Muhammed’den yüzyıllar önce yaşamış Hipokrat’ın yazılarında bu bilgileri bulabiliyoruz ve bu bilgiler Kur’an ınki ile büyük paralellik gösteriyor!!!!!!!

Yine milattan önce 350 yıllarında yaşamış “Aristotle” nin “On the generation of Animals” adlı eserinde şu bilgiler yer alır:

İngilizcesinde bölüm 654 b de Aristotle, etin kemiklere “sarıldığını” “liflerle takıldığını” bildirir..

Yine bu bilgiler Kur’an ile çok büyük bir paralellik gösterir

Safha1:sperm

Safha2:Regl kanı

Safha3:beden/et

Safha4:kemikler

Safha5:Etlerle beraber büyümesi

GALEN’e bakalım:

Galen Ms131 de doğmuştur.

“De semine” adlı kitabında ingilizcesinde sayfa 50 de Galen Aynı Kur’an 76:2 deki bilgiyi vermiştir yani” bir damla karşık sudan” ayeti Galen’in verdiği bilgilerle %100 benzerdir..

Kitabında Ceninin ilk başlarda şekillenmemiş olduğundan daha sonra kemikleşerek “etlenerek” büyümesinden bahsetmiştir...Aynı Kuran 23:14 de olduğu gibi!!!!!!

Şimdi Galen’inkine bakalım:

Safha1: İki “semen”

Safha2:+ regl kanı

Safha3:ŞEKİLLENMEMİŞ VÜCUT

Safha4:KEMİKLER

Safha5:ETLER KEMİK ÜZERİNDE BÜYÜR

Görüldüğü Muhammed den önce yaşamış Galen Kur’andaki bilgileriçok önce vermiştir...

Peki Muhammed kendisinden çok daha önce yazılmış bu bilgilere nasıl ulaşmıştır veya nasıl duymuştur?

Ms528 de Kuzey Arabistanda konuşulan dil “Süryanice” idi

Bu yıllarda “Sergius al-ras Ayni” adlı kişi (Ms 536 da ölmüştür) GALEN’İN 24 KİTABI DA DAHİL OLMAK ÜZERE TIPLA İLGİLİ BAZI ESERLERİ GREKÇE DEN(YANANCADAN) SÜRYANİCE YE ÇEVİRMİŞTİR

Aristotle’nin Hipokrat’ın Galen’in eserleri o bölgede zaten süryanice ye çevrilmişti okunabilir olarak bulunuyordu(The Role of the Nestorians and Muslims in the History of Medicine, Allen O. Whipple, 1967, Princeton Univ. Press, p. 16)

Daha sonra Araplar Nestorians lara bu çalışmaları Arapça’ya çevirtti.

Süryanice ve Arapça birbirine çok yakın diller lduğundan bunu yapmak çok kolaydı..

Muhammed zamanında Arabistan da bu bilgileri bilen kişiler tabi ki bulunuyordu(Mesela bunlardan biri “Harith ben Kalada”(Ms550 de Ta’if de doğmuştur)

Bu şahıs Yemen’e ve İran’a seyahatler yapıyor Galen,Aristotle ve Hipokrat ın “buluşları” konusunda kendisini geliştiriyordu...

Bu kişi daha sonra İSLAMIN BAŞLADIĞI ZAMANDA Arabistan’a geri döndü ve doğduğu yerde “Ta’if” te oturmaya başladı

Dr. Dr. Lucien LeClerc “Histoire de la Médecine Arabe” adlı kitabında şöyle yazmıştır:

“Harith Ben kalada Jandi Shapur’da tıp öğrenmiştir..Muhammed bu konulardaki bilgisinin bir kısmını Harith Ben kalada’ya borçludur” (LeClerc, op.cit., p. 123.)

Ayrıca Muhammed ile ilişkisi olan “tıp konusunda bilgili” insanlardan biri de “Nadr ben Harith” idi..

Bunun gibi birçok kişi vardır...

Görüldüğü gibi Hipokrat tın da tıp konusunda bazı hataları vardı Aristotle’nin de “Galen’in de onlardan kopya eden KUR’AN’IN DA!!!

Bir de müslümanların bilimsel olarak yorumlamaya çalıştığı şu ayet:

“39:6- O, sizi bir nefisten yarattı. Hem sonra onun eşini de ondan var etti. Sizin için yumuşak başlı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi analarınızın karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa yaratıp duruyor”

“Üç karanlık içinde” cümlesi çeşitli islam alimlerince bambaşka şekillerde yorumlanmıştır ama günümüzün “Kur’an araştırmacıları” bu ayeti de bilimsel bazı verilere uydurmaya çalışmaktadır....

FAKAT MUHAMMED BU ÜÇ KARANLIK İLE İLGİLİ KONUYU DA DİREK SAĞDAN SOLDAN DUYDUĞU KİŞİLERDEN ALIP KUR’AN A KOYMUŞTUR BU BİLGİ HİPOKRAT’IN ESERLERİNDEN GELİR...

Hipokrat’ın eserlerinde bu “üç karanlık” konusu ayrıntılarıyla açıklanmıştır...

Muhammed o dönem için bilimsel sayılabilecek bu konuları ilişki içinde olduğu + sağdan soldan duyduğu bilgileri Kur’an a geçirmiştir bu konuyu ortaçağ düşünürü “Ibn Qayyim al-Jawziyya” şu şekilde açıklamıştır..

“Hipokrat....bazı zarlar ilk önce oluşur diğerleri ikinci ayda diğerleri ise üçüncü ayda....demiştir..BU NEDENLE ALLAH “Sizi analarınızın karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa yaratıp duruyor” şeklinde buyurmuştur..Bu zarlardan her birinin kendi ‘karanlığı’ vardır.Allah bu yaratılış aşamalarını/bir aşamadan diğerine geçişi ima ettiğinde bu ‘zarların karanlığını’da ima etmiştir..Ayrıca Hipokrat ‘kulaklar açıldı,ve sıvıyla dolu gözler’ BU NEDENLE MUHAMMED beni yaratan işitmemi ve gözlerimi açana ibadet ederim”

1. (Ibn Qayyin (Damascus, 1971) Tuhfat: Tuhfat al mawdud bi ahkam al-mawlud, pp. 254-291

2. B. Musallam, op. cit., p. 56 )

SONUÇ:

Sonuç şudur:

“Muhammed zamanında bilinmesi mümkün değil” denilen bilgiler Muhammed’den yüzyıllar önce biliniyordu.Ayrıca Muhammed’in yaşadığı zamanda ve Muhammed’in çevresinde bu bilgileri çok iyi bilen eğitimli kişiler vardı...Bunların Muhammed ile ilişkisini kanıtlayan çok sayıda kanıt vardır...

Ki zaten Hipokrat’ın Aristotle’nin Galen’in ve dolayısıyla Kur’an ın bu SADECE ZAMANINA GÖRE BİLİMSEL SAYILABİLECEK bilgilerin bugün önemli yanlışlar da içerdiği modern tıp tarafından kanıtlanmıştır...

21:104 -" Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları yaparız."

Kur'an da geçen "göklerle yer bitişik iken onların ayrılması" cümlesinin Big Bang ile ilgisi olduğu tam olarak açık değildir...

Farzedelim ki gerçekten bu ayet Big Bang'i anlatıyor(varsayım)

Kur'an'dan çok çok önce yazılmış Hindu kutsal kitapları Brahmana’larda ve Upanishad'larda "KOZMİK YUMURTANIN BÖLÜNÜP PARÇALANMASI/yarılması" ve sonrasında evrenin oluştuğu ifadesi aynen bulunmaktadır..Üstelik "kozmik yumurta" kelimesi aynen bugün bazı bilimsel çevrelerde de kullanılmaktadır...

Yani herşey “bitişik” iken ayrılmıştır

Sümer metinlerinde de üstü biraz kapalı olmakla beraber bu herşeyin"ayırıp,bölünüp yaratılması" ifadesi aynen kullanılmıştır...

Bu "ayrılma" konusu çok açık olmamakla beraber Tevrat'ta da bulunur...

Sonuçta Kur'an'daki bu düşünce orijinal değildir..Kur'an'dan çok çok önce başka "kutsal kitaplarca da dile getirilmiştir...

Sözde" big crunch" ı ifade eden ikinci ayete baktığımızda ayetin Big crunch olayına yorumlamak için oldukça uğraşıldığını görüyoruz....

Yine de bu ayetin "big crunch" ı ifade ettiğini varsayalım...

Big Crunch HİPOTEZİ (evet sadece bir hipotez) bilimsel çevreler tarafından artık ciddiye alınmamaktadır...

Çünkü son yıllarda yapılan deneyler göstermiştir ki evren "bir kitap ya da kitabın sayfalarının dürülmesi gibi" "big crunch" a uğramayacak TAM AKSİNE genişlemeye devam edecektir..Çeşitli bilim adamlarının görüşü budur...Big Crunch hipotezi 2002'den beri,çoğu bilim ad göre geçerliliğini yitirmiştir...(1)

Ayrıca Enam suresi 110’da söz edilen evrenin “yoktan var olduğu” ayeti değişik çevirmenlerce değişik şekillerde çevrilmiştir..(bkz.Y.N. Öztürk çevirisi)..zaten bu “yoktan var olma” konusu da yine Kur’andan çok çok önce yazılan Hint metinleri Rig-Veda’da ve upanishad’larda bulunur(2)

Zamanın izafiliği 1400 yıl önce mi açıklandı?

Ayetler:

32:5-" O, gökten yere, (yukarıdan aşağıya) işleri düzenler, sonra da o işler, sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde O'na yükselir"

70:4- "Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar."

Eğer bu ayetler gerçekten "zamanın izafiliği"ni anlatıyorsa Kur'an'dan yüzlerce yıl önce yazılmış şu Tevrat ayetine ne diyeceğiz?

Mezmurlar 90:4 " Çünkü senin gözünde bin yıl geçmiş bir gün, dün gibi bir gece nöbeti gibidir"

Ayrıca İncil de de benzer ifadeler bulunur:

2 PE 3:8 " Sevgili kardeşlerim, şunu unutmayın ki, Rab'bin gözünde bir gün bin yıl ve bin yıl bir gün gibidir."

Bazı müslümanlar gerçekten Kur'an dan en küçük bir şey bulduklarında heme mucizevi olduğunu iddia etmekte bir numaradırlar!!!

Kur'an ve evrenin genişlemesi iddiası:

Ayet:

51:47- “Biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz”.(Elmalılı)

51:47- “Göğe gelince onu biz ellerimizle kurduk,hiç kuşkusuz biz genişleticileriz” (Y.N. Öztürk)

Bilimsel bir teoriye göre “evrenin genişlemesi” konusu gündeme gelmeden önce ilgili ayetin BÜTÜN çevirileri “biz geniş kudret sahibiyiz” şeklinde idi...

Öyle ki eski çevirilere baktığımızda hepsinin “geniş kudret sahibiyiz” şeklinde çevrildiğini görüyoruz..

Ama ne zaman bu konu gündeme gelmeye başladı esnek Arap dilinin olanakları kullanılarak ilgili ayet “biz evreni genişletmekteyiz” şekline dönüştürüldü!...

İlgili ayet ile evrenin bilimsel olarak genişlemesi arasında bir bağ kullamak son derece güçtür...

Bu ayetten çok daha açık bir biçimde, aynı konudan söz eden, Kur’an’dan yüzyıllar önce yazılmış Tevrat ayetlerine baktığımızda;

İşaya 42:5 "Gökleri yaratıp GEREN, yeryüzünü ve ürününü seren dünyadaki insanlara soluk,orada yaşayanlara ruh veren Rab...."

İşaya 51:13 Sizi yaratan, gökleri GEREN......

İşaya 40:22”............Gökleri PERDE GİBİ GEREN,.........”

Kur’an’daki zorlama Arapça ayettten çok daha açık bir biçimde konuya değinildiğini görüyoruz...

Tabi bu ayetin bilimsel olarak kesinlikle “evrenin genişlediğinden” söz ettiği %100 iddia edilemez yalnız Kur’an’da ilgili ayetin orijinal arapça ifadesinden ÇOK DAHA AÇIK bir şekilde bu “genişleme” konusuna uyarlanabileceği söylenebilir...

Sonuçta Kur’an’daki ilgili ayet zorlama yöntemlerle “evreni genişletiyoruz” şeklinde saptırılsa bile Kur’an’ın orijinal bir düşünce getirdiği söylenemez..

Yeryüzünün en yakın bölgesi mevzusu:

Ayetler:

30:2-3 “Yenilgiye uğratıldı Rum,yeryüzünün en yakın/en alçak yerinde...”(Y.N.Öztürk)

Ayetteki Arapça esnek olan bir ifade (aslen en yakın al gelir) en ALÇAK şeklinde de yorumlanarak Lut gölü civarında yenilen “Rum”un gerçekten de yeryüzünün el alçak yerinde (Lut gölü) yenildiği iddia ediliyor...

İlk önce Yn.Öztürk dışında çeşitli çevirilere bakalım:

30:3. “Arapların bulunduğu bölgeye en YAKIN bir yerde onlar, Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir.” (Diyanet)

30:3- “YAKIN bir yerde. Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir”(Ali Bulaç)

30:3. (Arapların yaşadığı) bölgeye en YAKIN yerde... Yenilgilerinden sonra yeneceklerdir” (Edip Yüksel)

30:3-“yeryüzünün YAKININDA; ama onlar bu yenilgilerinin arkasından muhakkak üstün geleceklerdir,” (Elmalılı)

30:3 (Bölgeye) En YAKIN bir yerde. Onlar (bu) yenilgilerinden sonra yeneceklerdir” (Süleyman Ateş)

Arapların ve çeşitli Arapça uzmanlarının çevirilerine bakalım:

YUSUFALI: In a LAND close by; but they, (even) after (this) defeat of theirs, will soon be victorious-

PICKTHAL: In the NEARER LAND, and they, after their defeat will be victorious

SHAKIR: In a NEAR LAND, and they, after being vanquished, shall overcome,

in the nearer part of the land A.J. Arberry

in a neighboring land N.J. Dawood

in the lands close-by Muhammad Asad

in a nearby land M.A.S. Abdel Haleem

in the neighboring land, F. Malik

In the land nearby Sher Ali

In a near land Maulana Muhammad Ali

in a nearby land Muhammad Sarwar

In a nearer land ;Abdul Majid Daryabadi

In the nearest land Saheeh International

on the nearest front! T.B. Irving

In the nearest land Rashad Khalifa

in the nighest parts of the land Palmer

In the nearest land (Syria, Iraq, Jordan, and Palestine) Hilali-Khan

In the land nearby (- Syria and Palestine) Amatul Rahman & ;Abdul Mannan ;Omar

Görüldüğü gibi "EN YAKIN KISIM" şeklinde çevrilmiştir, bu kelimenin son zamanlarda çeşitli birkaç üçkağıtçı tarafından "EN ALÇAK YER" şeklinde çevrilmesi Arapça'nın elastikliğinden ve çeşitli konuları Kur'an'a uydurma çabasından ibarettir

Fakat bu kelimenin sadece “yakın” değil bir de “en alçak” anlamına geldiğini iddia eden bazı müslümanlar vardır...

Bu görüşün doğru olduğunu varsayalım...

Romalılar tam olarak nerede yenilgiye uğratılmışlardır?

Gerçekten de ölü deniz veya yakınlarında mı? Yani dünyanın el alçak bölgesinde mi?

Hayır.

Romalılar dünyanın en alçak yerinde mağlup olmamışlardır, dünyanın en alçak yeri ÖLÜ DENİZ dir (Deniz seviyesinden 420 metre aşağıda) Onların mağlup edildiği yer (Kudüs) ise deniz seviyesinden YUKARDADIR!

Kur’an’daki Romalıların galip gelmesi ile ilgili iddia edilen önbildiri:

Ayet:

30:2- “Rumlar yenildi.

3- (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde onlar, bu yenilgilerinin ardından mutlaka galib geleceklerdir.

4- (Bu da) birkaç yıl içinde (olacaktır). Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah'ındır ve o gün müminler, sevineceklerdir.”

Kur’an’ın Romalıların yenilgisinden sonra “yenecekleri” ve bunun da BİRKAÇ YIL İÇİNDE olacağı,ve gerçekten de Romalıların birkaç yıl içinde galip geldikleri iddia ediliyor

İddia edildiği gibi Roma, Persleri yenilgiye uğrattı ama bu Kur’an’da söylendiği gibi BİRKAÇ YIL İÇİNDE OLMADI!

Kur'an'ın bu ayeti MS 613-615 yılları arasında indirilmiştir:

"In those days the Byzantine occupied territories adjacent to Arabia were Jordan, Syria and Palestine, and in these territories the Romans were completely overpowered by the Iranians in 615 A. D. Therefore, it can be said WITH ABSOLUTE CERTAINTY that this Surah was sent down IN THE SAME YEAR, and this was the year in which the migration to Habash took place."

Kaynak:

http://www.usc.edu/dept/MSA/quran/maududi/mau30.html#S30

Abdullah Yusuf Ali şöyle demektedir:

"... The defeat, in a land close by; must refer to Syria and Palestine. Jerusalem was lost in 614-615 A.D., shortly before this sura was revealed."

Kaynak: (Ali, The Holy Qur;an, Translation and Commentary, p. 1051;)

MUhammed Asad şöyle demektedir:

"Egypt fell to them in 615-16, and at the same time they laid siege to Constantinople itself. At the time of the revelation of this surah - ABOUT the SEVENTH year before the hijrah, corresponding to 615 or 616 of the Christian era - the total destruction of the Byzantine Empire seemed imminent"

Kaynak: ((Asad, The Message of the Qur'an [Dar Al-Andalus Limited, 3 Library Ramp, Gibraltar; rpt. 1993], p. 617

Ahmadiyya Maulana Muhammad Ali şöyle demektedir:

"... When the news of this conquest reached Makkah, the Quraish were jubilant, as their sympathies were with the fire-worshipping Persians more than with the Christians, who, being the followers of the Scriptures, were classed by them with the Muslims. It was in the year 615 or 616 that this revelation came to the Prophet

Kaynak: ((Ali, Holy Qur'an - Arabic Text, English Translation & Commentary

[Ahmadiyya Anjuman;at Islam Lahore Inc. USA 1995], p. 775, n. 1930)

Yusuf Al’ye göre BİR KAÇ YIL manasına gelen Arapça kelime (Bidh''un), 3 ile 9 yıl arasındaki bir period manasına gelmekte.. Ama tarihi kaytlara göre roma galibiyeti nerdeyse 14 YIL sonra geldi. Persler M.S 614 veya 615 yılında Roma yı yenip Kudüsü ele geçirdi. Bizans ın karşı saldırısı 622 yılına kadar başlamadı ve galibiyet 628 yılına kadar elde edilemedi. Bu da 13-14 yıllık bir zaman dilimi anlamına geliyor! Ku!ran da iddia edildiği gibi 3-9 yıllık bir zaman dilimi DEĞİL!

Al Tabari de Roma nın galibiyetinin 628 yılında Hudeybiye barışının imzalanmasından sonra olduğunu söyler.( AL TABARİ NİN TARİHİ: İSLAMİYETİN ZAFERİ)

Heraclius 627 yılında pers i istila ya uğrattı ve bu yılın aralık ayında antik Ninevah? (Irak ın kuzeyinde bir şehir) yakınlarında önemli bir zafer kazandı ama kısa süre sonra geri çekilmek zorunda kaldı. Ne var ki; 628 yılının şubat ayında Pers imparatoru suikasta uğradı ve yerine geçen oğlu barışı arzuladı 628 yılının Mart ayında Heraclius kendini galip ilan edebilirdi ama pers lerin roma imparatoruyla savaşa girip girmeme konusundaki tartışmaları 629 yılının haziran ayına kadar sürdü. 629 Eylül ünde Heraclius İstanbula kendini galip ilan ederek girdi ve 630 Martında Kudüsde Kutsal Hacı restore etti.

Kur’an ve “duman”:

Ayet:

41:11- “Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yerküreye: "İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin." dedi. Her ikisi de: "İsteyerek geldik" dediler.”

Evrenin duman halinde sıcak bir gaz kütlesinden oluştuğunu ve Kur’an’ın da bunu belirtmek için en uygun kelimeyi kullandığı belirtiliyor..

Ancak bu iddiada önemli problemler var:

a)Fussilet suresinde bildirildiğine göre dünya “bütün evren duman halinde iken” zaten vardı!

Ayetin öncesine bakarsak;

“41:10- O, yerin üstünde sabit dağlar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp soranlar için rızıkları tam dört günde belli bir seviyede takdir edip, düzene koydu.

41:11- SONRA duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yerküreye: "İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin." dedi. Her ikisi de: "İsteyerek geldik" dediler”

Yani bu “duman” meselesinden önce dünya vardı hatta sabit dağlar ve rızıklar zaten bulunmaktaydı...

Yani eğer Kur’an’ın belirttiği “duman” ile ilgili konu gerçekten de “evrenin oluşumu” ile ilgili olduğu kabul edilirse o zaman Kur’an’da büyük bir hata var demektir...Çünkü bu, dünyanın evrenin/uzayın en yaşlı ve ilk cismi olduğu anlamına gelir!!!Yani bu, mesela dünyadaki dağların gökteki bütün yıldızlardan daha eski olduğu anlamına gelir!

b)Kullanılan kelime iddia edildiği gibi “evrenin oluşumu aşamasını” belirtmek için en uygun kelime değil...

Eğer anlatılmak istenen gerçekten iddia edilen konu olsaydı “Duman” değil “gaz” (Arapça:Ghaz) kelimesi kullanılırdı...

Gaz ile “duman” ifadeleri çok farklı anlamlara geliyor...

Duman organik parçacıkları içerir,başlangıçta var olan “gaz evresinde” hiçbir organik maddenin bulunması mümkün değildir...Bu nedenle “duman” tanımı tamamen yanlıştır!

Yani Kur’an da eğer “duman konusu” bu şekilde yorumlanırsa, bilimsel mucize olacağı yerde bilimsel bir hataya dönüşür çünkü başlangıçtaki gaz evresi kesinlikle “duman” diye nitelenemez!

Su döngüsü:

Su döngüsünün Kur’an’da ifade edilen ve edilmeyen bazı evrelerini şu şekilde açıklayabiliriz..

a)Denizlerden ve okyanuslardan buharlaşan sular,(Bilinmesi en zor olan budur ve Kur’an’da geçmez)

b)Bulut

c)yağmur

d)Toprağın böylece ürün vermesi

7:57- Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen O'dur. O rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları yüklenince, onu kurak bir memlekete gönderir, sonra onunla yağmur yağdırır ve onunla her çeşit ürünü yetiştiririz. İşte Biz, ölüleri de böyle diriltiriz. Gerekir ki düşünür, ibret alırsınız.

Ayeti b,c ve d aşamalarını içerir...

Herhangi bir insan bile hiçbir bilimsel bilgisi ya da araştırması olmaksızın b,c,d aşamalarını bilebilir/anlatabilir...

Ama a aşamasını yani okyanuslardan,denizlerden,göllerden buharlaşma olup bulut oluşturma aşaması Kur’an’ın hiçbir ayetinde yoktur...

Fakat işte bu açıklaması imkansız denilebilecek kadar zor birinci aşamayı Tevrat şöyle açıklar;

Amos 5: 8 “Ülker ve Oryon burcunu yaratan,zifiri karanlığı sabaha çeviren,gündüzü geceyle karartan,DENİZ SULARINI ÇAĞIRIP YERYÜZÜNE DÖKENİN ADI RAB’DİR”

İşte birinci aşama da açıkça açıklanmıştır...Tevrat’taki bu ayetin Kur’an’dan yüzyıllar önce yazıldığını söylemeye hiç gerek yok!

Ayrıca MÖ 800 yıllarında yani Kur’an’dan yaklaşık 1350 YIL ÖNCE yazılmış Tevrat’ın İşaya bölümünde şu açıklama yapılır:

İşaya 55:10-11: “GÖKTEN İNEN YAĞMUR VE KAR TOPRAĞI SULAMADAN,YERİ YEŞERTMEDEN,EKİNCİYE TOHUM, YİYENE EKMEK VERMEDEN NASIL GÖĞE DÖNMEZSE ağzımdan çıkan söz de öyle olacaktır”

İşte Kur’an’da iması bile bulunmayan birinci aşama Tevrat’ta açıkça anlatılmıştır!

Ayrıca;

Eyüb 36:26-28 "Su damlalarını yukarı çeker,buharından yağmur damlatır,bulutlar nemini döker,insanların üzerine bol yağmur yağdırır...

Müslümanlar, Kur’an’daki bu konuyu anlattıktan sonra “Muhammed’in uydusu” biçiminde esprili bir şekilde bu olayların onun zamanında bilinemeyeceğini söyler yalnız Kur’an’ın hiçbiryerinde bulunmayan, ilk ve anlaşılması en zor hatta imkansız olan aşamayı Tevrat son derece açık bir şekilde anlatmıştır...

(1)http://en.wikipedia.org/wiki/Big_crunch

(2)Rig-veda 10:129, Chandogya upanishad 3:19:1 “.......Before creation, this universe was non-existent”

(3)http://www.usc.edu/dept/MSA/quran/maududi/mau30.html

(4)(Watt, Muhammed Medinede, 113-114) Ayrıca Ostogorsy, Bizans Tarihi, 103-4)

İKİNCİ KISIM: Diğer sözde "mucize" iddiaları

Son yıllarda insanları, Kur'an'ın Tanrı'dan geldiğine ikna etmek için çeşitli numaralar yapılmaktadır....İlk önce Kur'an ayetlerini bilimsel verilere uyarlama şeklinde "mucize" arama çalışmaları oldu..Bu sözde "mucizeler" pek çok web sitesinde detaylarıyla çürütülmüştür(1) Bu sözde "mucize" arama çalışmalarından sonra Ömer Çelakıl gibi araştırmacıların, Kur'an'ın içinden "şifre" bulma yoluyla, Kur'an'ın Tanrı'dan geldiğine ikna etme çalışmaları başlamıştır...Peki Ömer Çelakıl'ın iddiaları, biraz yakından incelenince, ne gibi bir sonuç çıkmaktadır? Gerçekten de Kur'an'da DNA'ya, Halley yıldızına veya atom numaralarıyla atom ağırlıklarına işaret var mıdır? Ömer Çelakıl'a göre "evet",Pek çok ilahiyatçı profesöre göre ve konuyu yakından inceleyenlere göre "hayır"...

Çelakıl'ın argümanlarının özeti ve özü internetteki web sitesinden okunabilir..(2)

“Dna ve genetik tarihinin başlangıcı”

Başlıklı yazının altında Kur’an’da 18:65 numaralı ayette DNA harfllerinin yan yana geldiği söylenmektedir...Peki bunun ne anlamı var? Yazara göre 1865 tarihi çok önemli bir tarihtir..

1865 yılında Mendel, “Experiments on Plant Hybridization” adlı kitabını 2 toplantıda dile getirip okumuştu..Bu yapıt 1866 yılında yayımlandı....Fakat bu çalışmanın önemi ancak 1900’de Hugo de Vries, Carl Correns, Erich von Tschermak’in çalışmalarıyla keşfedilip doğrulanabildi...Mendel’in bu yapıtı genetik ile ilgiliydi...Ancak 1865 yılında DNA diye bir molekül bilinmiyordu..DNA diye birşey yoktu...DNA molekülünün bulunuşu yani ilk keşfi ancak 1869 ila 1890 yılları arasına denk gelmektedir....Yani 18:65 numaralı ayetin dolayısıyla 1865 tarihinin DNA ile ilgisi yoktur...Sadece Mendel’in genetik ile ilgili çalışmasını toplantılarda okuduğu tarihtir....Dolayısıyla Çelakıl’ın yorumu oldukça zorlamadır...

Şimdi 18:65 numaralı ayetin Arapçasına bakalım:

“Fe veceda abdem min ıbaDiNA ateynahü rahmetem min ınDiNA ateynahü rahmetem min ınDiNA ve allemnahü mil ledünna ılma”

Yani “ıbadina”, “ındina”, “ındina” kelimelerinin “DİNA” kısmını alıp “DNA harflari ardarda tekrarlanıyor” deniliyor....

İşin ilginç yanı eğer bu mantık ile düşünürsek BAŞKA AYETLERDE DE “DNA” harfleri ardarda geliyor...Onlar hakkında neden hiçbir yorum yok?

Mesela:

Meryem suresinin 63. ayeti:

“Tilkel cennetülletı nurisü min ıbaDiNA men kane tekıyya”

Kasas suresinin 48. ayeti:

“Felemma caehümül hakku min ınDiNA kalu levla utiye misle ma utiye musa e ve lem yekfüru bima utiye musa min kabl kalu sıhrani tezahera ve kalu inna bi küllin kafirun”

Şöyle bir yorum yapılıyor:

“Evet diğer ayetlerde de DNA harfleri yan yana geliyor ama 18:65 de 3 defa tekrarlandığı için bu nedenle birşey denmek isteniyor”

Görüldüğü gibi yorumlar son derece zorlama...Pek çok ayette DNA harfleri (indina,ibadina) yan yana tekrarlanıyor ama 18:65 de 3 defa gelmiş..Indina ve ıbadina kelimeleri de kullanılmış...Bu nedenle mucize olmalı deniyor...Aramaya başlanıyor... 1865 tarihinin DNA molekülü ile hiçbir ilgisi yok..onun yerine Mendel’in 1865 yılında toplantılarda okuduğu ancak 1866 da bastırdığı...(başka biri de çalışmalarını yaptığı tarihin 1864 olduğunu söylüyor ama 1865 yılında okunmuş) önemi ise anca 1900 lerde keşfedilip ortaya çıkmış, hipotez doğrulanmış genetik yasalarına/konularına değiniliyor...Sonuçta ortada hiçbir mucize ya da şifre yok ama son derece zorlama yorumlar ve mantık yürütmeler var..

“ÖNEMLİ BİR MUCİZE: HALLEY YILDIZI VE 76 YIL”

Başlıklı yazının altında ise söylenen yahut yapılan son derece zorlama yorum şu: Halley yıldızının dönüş süresi 76 yılmış, H-A-L-L-E-Y harflerinin İLK TEKRARLANDIĞI ayet Enam suresinin 76. ayetiymiş...Bir de bu ayette üstüne üsatlük “yıldız”(kevkeba) kelimesi de geçiyormuş...Dolayısıyla bu mucize büyük bir mucize oluyormuş...

Peki bu H-A-L-L-E-Y harfleri nasıl tekrarlanıyor görelim:

Enam 76:

“Felemma cenne aleyhil leylü raa kevkeba kale haza rabbı felemma efele kale la ühıbbül afilın”

Burada “HALLEY” kelimesinin benzeri birşey var mı? Yok...

İddia edilen kısım: “aleyhil leylü raa kevkeba”

Kevkeba yıldız anlamına geliyor..onun hemen öncesinde “aleyhil leylü raa” kelime grubunun “halley” ile ne ilgisi hiçbir ilgisi olmadığı açıktır... Yukarıdaki kelime nasıl tekrarlanıyor? “Aleyhil leylü” den “hALLEY” çıkar mı? “Aleyhil” kelimesinin 5. harfinden “h”yi birinci harfinden “a”yı sonuncu harfinden l yi ikinci kelimeye dönüp “leylü” den tekrar “l” yi yine birinci kelimeye dönüp “Aleyhil” kelimesinin 3. harfini sonradan dördüncü harfini alırsak ancak HALLEY kelimesini görüyoruz) tabi ki bu yöntemle içinden “Halley” kelimesi çıkaramayacağımız bir kitap yoktur.....bu kadar zorlama bir yorum ile nasıl mucize olduğu iddia edilebilir? Anlamak gerçekten çok zor...Bir de bu aşırı zorlama yorum yetmezmiş gibi bu yöntemle içinden “HALLEY” kelimeleri çıkarabileceğimiz çok ayet vardır Kur’an’da zaten yazıda da itiraf edilir bu...Neden diğerlerinde “hAlley”e ilişkin bir yorum yapılmıyor da bu ayette yapılıyor? Sadece “ilk” olduğu için mi? Nasıl “halley” kelimesi çıkartılabiliyor?

Görüleceği gibi ortada mucize olmadığı aşikardır...

“Güneş hidrojen ve helyumdan oluşur”

Başlıklı yazının altında güneşin %90’ından fazlasının H ve HE simgeli atomlardan oluştuğu söyleniyor...Güneş suresinde (Şems) ayetlerin hepsinin H ve HE ile bittiği söylenmektedir...

Şems suresine bakalım:

“1 Veşşemsi ve duhaha

2 Velkameri iza telaha

3 Vennehari iza cellaha.

4 Velleyli iza yağşaha.

5 Vessmai ve ma benaha

6 Vel'ardı ve ma tahaha.

7 Ve nefsin ve ma sevvaha.

8 Feelhemeha fücureha ve takvaha.

9 Kad efleha men zekkaha

10 Ve kad habe men dessaha.

11 Kezzebet semudü bitağvaha.

12 İzinbe'ase eşkaha.

13 Fekale lehüm resulullahi nakatallahi ve sukyaha.

14 Fekezzebuhü fe'akaruha fedemdeme 'aleyhim rabbühüm bizenbihim fesevvaha.

15 Ve la yehafi 'ukbaha.”

Bir kere Güneşin o elementi “he” değil de “HA” olsaydı çok daha tutarlı olurdu..Ama element “HE” hadi yukarıdaki ayetler “He ile bitiyor” yorumunu yapalım..

Güneş hidrojen(H) ve Helyum(He) dan oluştuğuna göre yukarıdaki ayetlerin de hem H ile hem de “HA” (HE) ile bitmesi gerekirdi Ama ayetler sadece “HA” ile (he/helyum) ile bitiyor yani hepsi “AHA” ile bitiyor “H” ile biten ayet yok...Çelakıl’ın mantığıyla gidersek Kur’an’ın güneşin sadece helyum’dan oluştuğunu söylediği ve HATA YAPTIĞI sonucuna varırız...Böylece bu iddia da çürümüş oluyor...

“Ay ile dünya arasındaki mesafe” başlıklı yazının altında

“Surenin başlığı olan "Ay" kelimesi ile "Dünya" kelimesi arasındaki harfler toplam 333 adettir ve araya tam olarak 111 adet Ay kelimesi sığmaktadır. Çünkü Arapça'da Kamer(Ay) kelimesi 3 harften oluşur.

Aynı şekilde gezegenimiz Dünya ile Ay arasına da ortalama 111 adet Ay sığmaktadır yani aradaki mesafe Ay çapının toplam 111 katıdır”

Deniyor...

Yakından incelendiğinde:

Dünya - Ay mesafesi merkezden merkeze ortalama= 384,400 km

Dünya Çapı: 12,742 km

Ay Çapı: 3,476 km

Dünya Ay arasındaki boşluk mesafe = 384000 - 12742/2 - 3476/2 = 375891 km

Buraya sığan ay adedi = 375891 / 3476 = 108.14 adet

Çelakıl, Dünya ay mesafesini (yani ayın merkezinden dünyanın merkezine olan mesafeyi) almıştır ,ki bu mesafe değişkendir. 363,300 km - 405,500 km arası elips bir yörüngedir. Bunun ortalama değeri 384,400 km'dir

Çelakıl, bu değeri almış ayın çapına bölmüş.

Yani 384,400/3,476 = 110.58 bulmuş bunu da 111'e yuvarlamış.

Sonra da "... gezegenimiz Dünya ile Ay arasına da ortalama 111 adet Ay sığmaktadır" demiş.

Halbuki dünya ile ay arasındaki boşluk mesafesi = Ayın merkezinden dünyanın merkezine olan uzaklık - Ayın yarıçapı - Dünyanın yarıçapı şeklinde hesaplanmalıydı....

(1) http://www.answering-islam.org/Quran/Science/index.htm

http://www.answering-islam.org/Science/index.html

http://www.islamacevap.net/modules.php?nam...icle&sid=60

http://www.islamacevap.net/modules.php?nam...icle&sid=62

(2)www.kuranca.com

Devam edecek...yazı alıntıdır .

Link to post
Sitelerde Paylaş

“9:111- "Allah, müminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır: Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler. .......”

hahaha, cok güzel bir yere degindin. 11 eylül olayinin da nedeni bu ayet degil midir ?

Ayrica size bu ayette bana cok ilginc gelen birseyi yazayim, ayetin basindaki 9:111 sayisi yani 9:11, yani 9 eylül, yani 9: 11 1, 09.11.2001

Link to post
Sitelerde Paylaş
“9:111- "Allah, müminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır: Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler. .......”

hahaha, cok güzel bir yere degindin. 11 eylül olayinin da nedeni bu ayet degil midir ?

Ayrica size bu ayette bana cok ilginc gelen birseyi yazayim, ayetin basindaki 9:111 sayisi yani 9:11, yani 9 eylül, yani 9: 11 1, 09.11.2001

yok yok hata yok...9.11.2001 amerikan sistemine göre 11 eylüldür onlar bizim ayı yazdığımız yere günü yazarlar...

vay bee kuranda mucize yok diyenler utansın.. Bunu hemen ömer çelakıla gönderelimki akılları çelmeye devam etsin gariban :P

Link to post
Sitelerde Paylaş
İslam ın Gerçeklerini yayınlıyorum ve tartışmalara son noktayı koyuyorum arkadaşlar . Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak . umarım tüm arkadaşlarım bu bilgiden faydalanır .

Herhangi bir etki altında kalmadan, dogmalardan ayrı bir şekilde objektif / tarafsız ve mantığa dayalı olarak, sağduyu ile düşünürsek, bütün evreni, bütün yaşamı, hayat dediğimiz sonsuz gizemi yaratan bir kuvvetin, kutsal Tanrı'nın insanlara gönderdiği kitabın içeriğinin nasıl olmasını bekleriz? Bize anlamsız görünen hayatın gerçek anlamını, dünyaya gelmekteki, eğer varsa, amacımızın, neden acı çektiğimizin, sonsuz evreni ve gizemi yaratan Tanrı'ya "yakışır" biçimde dile getirilmesini mi yoksa tamamen geldiği toplumun kültürü sonucu oluşan, son derece dar bir mentaliteye sahip, küfürlerle ve korkutmalarla dolu, vahiy alan kişinin günlük yaşamıyla ilgili konulardan oluşan, şiddet ve vahşet dolu bir içeriğe sahip olmasını mı? Kur'an bu iki kategoriden hangisine dahil?

Tanrının nasıl olması ve nasıl davranması gerektiği veya ona hangi davranışın yakışık alacağını sana bildirecek bir mantık yasası yok. 'Hiç tanrıya yakışıyor mu' cümlesi tanrının nasıl olması gerektiğini bilen bir zihin tarafından sarfedilebilir ancak. Bir tanrıya neyin yakışık alıp almayacağını sana bildiren nedir? Sağduyu mu? Neden ona güvenelim?

Link to post
Sitelerde Paylaş

The Mist filminde adam çok güzel söylüyor

hey ma'm i believe in god too i just don't think he is the bloodthirsty asshole like you said :D

Gerçektende dinlerdeki tanrının böyle kana susamış hasta ruhlu bir insan ile benzerlik taşıdığı aklı başında olan herkesin görebileceği birşey sürekli küfürler yağdıran beddualar eden kendinden daha büyük birinden medet umarmış gibi yemin eden bir tanrı fikri çok basit ve inandırıcı değil

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tanrının varlığını kabul eden arkadaşların yorumlarınıda bekliyorum ama daha onlardan ses yok. evet yazı uzun . sorun da zaten okumamamız . her şeye bahane buluyoruz . yazının tümünü okumak 15 dk yı geçmez . ama bu belki de hayatınızda bir dönüm noktası olacak . bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyoruz çoğu zaman . Forumda da gözüme çarpan bi durum . Bilgi sahibi olmadan sadece şöyle ya da böyle diye kesin yargılara varmak . Sataşmak veya laf atmak tartışmak değildir .

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mu’tezile, insan fiilleri, irade, hürriyet, kesb.

Allah insanlarin dilemesini dilemis insanlara dileme gücü vermistir ve insanlar Allah dilediy icin diliyorlar ama ne istiyecekleri insan lara kalmis

kehf 29

Ve de ki: “(Bu) hak, Rabbinizden [gelmiş]tir: Artık ona dileyen inansın, dileyen reddetsin”.

yunus/108

[EY PEYGAMBER,] de ki: “Ey insanlar, şimdi size Rabbinizden hakikat (bilgisi) gelmiş bulunuyor artık. Bundan böyle her kim ki doğru yolu izlemeyi seçerse, bunu kendi lehine seçmiş olacaktır; ve her kim ki sapıklığı seçerse, yine bunu kendi aleyhine seçmiş olacaktır. Sizin davranışınızdan sorumlu değilim ben

enam 104

Şimdi Rabbinizden size [bu ilahî kelâm yoluyla] anlama ve kavrama araçları verilmiştir. O halde, kim görmek isterse kendi lehine, ve kim de körlüğü tercih ederse kendi aleyhine davranmış olur. Ve [kalbi katılaşmış olanlara de ki]: “Ben sizin bekçiniz değilim!”

kehf 29

Ve de ki: “(Bu) hak, Rabbinizden [gelmiş]tir: Artık ona dileyen inansın, dileyen reddetsin”.

nisa 40

Şüphesiz Allah, kimseye zerre kadar haksızlık yapmaz; eğer hayırlı bir iş varsa onu kat kat arttırır ve rahmetinden51 büyük bir ödül bahşeder.

bakara 281

Allah'a döneceğiniz, sonra herkesin kazancının kendisine eksiksiz geri verileceği ve hiç kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı Günü aklınızdan çıkarmayın.268

tövbe 70

................Allah değildi [azabıyla] onlara zulmeden; onların bizzat kendileriydi kendilerine zulmeden.

yunus 40

Onların içinde bu [ilahî vahye] hemen inanacak olanlar olduğu gibi, sonuna kadar inanmayacak olanlar da var;64 (ne olursa olsun) senin Rabbin bozgunculuk yapanları çok iyi bilmektedir.

41 Bunun içindir ki, [ey Peygamber] seni yalanlamaya kalkışırlarsa o zaman (onlara) de ki: “Benim yapıp-ettiklerim bana [yazılacak], sizin yapıp-ettikleriniz de size: ne siz benim yaptıklarımdan sorumlusunuz, ne de ben sizin yaptıklarınızdan sorumluyum”.

tegabun 64/2 S

izi yaratan O'dur: içinizden kimi hakikati inkar eder, kimi de [ona] inanır.1 Ve Allah her yaptığınızı görür.

misal olarak futboll - futbol kurali vardir maci yenmek isteyen o kurallara uyar dilerse tabiyki , uydugu mütetce istediyi gibi oynaya bilir ister iyi ister kötü ,

sorlayici gibi anlasilan Ayetler futbol kurali gibidir onun disina cikamas insanlar ,

http://www.cumhuriyet.edu.tr/akademik/fak_...ogar.htm#_ftn77

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ne bu site değişmiş, ne de üye olan kişilerin nitelikleri. Dön dolaş dön dolaş dön dolaş...

dostum hiç bir müslüman bunu okumaz.üşenir. :lol:

okusa zaten kafasında şüphe kıvılcımları çakmaya başlar. :P

Link to post
Sitelerde Paylaş

nayırrr nolamazzz :D sendemi kuraan

hiç bi müs. okumaz bunu

benim arkadaşlarımdan biliyorum çünkü

kütüphanede kitap alıorz 4-5 arkadaş

ben felsefe kitaplarına bakıyorum onlarda roman

neyse aldım bi kitap;

-len bırakın o boş kitapları biraz felsefe kitaplarıyla ilgilenin dedim

onlarda korkuyoz valla kafir mafir oluruz sen zaten sapmışsın felsefe uzak kalsın bizden diolar :D

neyse aradan zaman geçti biri;

-bak süper bi fikir geldi aklıma sana islam felsefesi kitabı getireyim onu oku müslüman olursun belki felsefeyide seviyosun zaten ddi :D

ya bi git başımdan beyinsiz dedim

hah işte bişi bilmediin burdan belli dedi ... sürdü gitti işte

Link to post
Sitelerde Paylaş

nayırrr nolamazzz :D sendemi kuraan

hiç bi müs. okumaz bunu

benim arkadaşlarımdan biliyorum çünkü

kütüphanede kitap alıorz 4-5 arkadaş

ben felsefe kitaplarına bakıyorum onlarda roman

neyse aldım bi kitap;

-len bırakın o boş kitapları biraz felsefe kitaplarıyla ilgilenin dedim

onlarda korkuyoz valla kafir mafir oluruz sen zaten sapmışsın felsefe uzak kalsın bizden diolar :D

neyse aradan zaman geçti biri;

-bak süper bi fikir geldi aklıma sana islam felsefesi kitabı getireyim onu oku müslüman olursun belki felsefeyide seviyosun zaten ddi :D

ya bi git başımdan beyinsiz dedim

hah işte bişi bilmediin burdan belli dedi ... sürdü gitti işte

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...