Jump to content

Herşeyi Allah yarattı tamam da Allahı kim yarattı!


Recommended Posts

scar arkadaşın açtığı pano çok genel konuları içerir bi hale gelmiş, güzel de olmuş. islamın kemikleşmiş "varlık" ispatlarının çoğu burda.

mühendis benzetmesinden başlayalım: mühendisle allah örneklendirilmiş ancak mühendisin annesinden mühendis doğmadığı ; en az 7 sene lise+ünv.de vasat üstü başarı ve net bir öss başarısı gerektiği es geçilmiş.

yani, örneklemede, devreyi kuran üstün gücün, devreyi kurar hale gelmesi için gereken öğrenme ve olgunlaşma sürecine geldiğinde örnek kesiliveriyor. Bu olmaz. mühendis örneği, verse verse, tanrının yaratma işini süreç sonucu öğrenip mükemmelleştiği fikrini verebilir. tanrı olarak zamandan münezzeh biçimde zaten olmuş olmak noktasıyla çelişiyor. bu da tanrı varlığına dair örnek kabul edilse bile islamın temeliyle ile en üst dereceden çatışır.

hem bu örnekte hem de lokomotif örneğindeki sıkıntıya da değinelim. vagonu kim çekti? loko, lokoyu kim çekti ? motor, motoru kim çekti kömür vs vs şeklinde uzayıp gitti ve sonunda loko,vagon, motor gibi örnekteki cisimlerle türdeş bir üst cisme ulaşılabildi mi? hayır.

uzayıp giden, ve sonu örneğin başladığı gibi gelemeyen bir örnek; ispatlanmak istenen örnek dışı varlığın net şekilde ispatından çok , örneğin ve ilişkilerin mantıksızlığını gösterir. sonunu getiremiyorsunuz diye neden allahın varlığına yormak zorunda hissediyorsunuz ?

imtihan meselesinde ise; imtihan kurumu ile , dinin dünyada kurduğu imtihan salonu örtüşmüyor. İmtihan fikri; tanrı varlığına delil sayılabilir. Ancak dinin varlığı ve gerekliliği konusuna delil olmayı bırakın, dinlerin olmaması gerektiğine götürür.

Tanrı yaratmış bir amaçla, insanlığı da neye uymaları gerektiği konusunda uyarmış olsa sadece, tamam. ancak uyarmaktan ziyade, neyi nasıl yapacaklarının detaylarına kadar girerek; günlük hayatın en ucra köşelerine kadar hükümranlık göstererek; sınav sorularının cevaplarını tahtaya yazıyor. Bu da imtihan düşüncesini boşa çıkarır.

Kurandaki emir ve hükümler, kuranın toplumu yönetim biçimi olan şeriatın varlığı, şeriatın islamın en doğrudan sözcüleri tarafından olmazsa olmaz ilan edilmesi; sınav konularının sınavdan önce açıklanması şartından çok ötedir, soru ve cevapların önceden verilmesidir. veya sınav esnasında tahtaya yazılmasıdır.

Sonuçta bu sağlıksız bir imtihandır. Bütün öğrenciler tam not alır. İmtihanla ulaşılak istenen amaçla hiçbir alakası yoktur.İmtihan kimliğini yitirir.

E, herşey ortadayken sizler tahtya bakmayıp sınavı kaybetmeyi uygun görüyorsunuz diyecek dindar arkadaşları şimdiden görür gibiyim.

Tüm cevapları tahtaya yazan bir sınavın; ucunda sonsuz azap ya da sonsuz ödül olamaz. Tanrı ve şeytan varlar diyelim. İnsanların tahtadaki cevapları görmek istemeyip kalmasını şeytanın kendisine allah tarafından tanınan süre içerisinde insanları yoldan çıkarması sayalım. O zaman da, cevapları tahtaya bile yazdık, sonsuz ödülü bu kadar kolaylaştırdık iddiasının altında şeytanla rekabet yatar. Böyle mükemmel bir pazarlama karması ancak sağlam rakibe karşı yapılır. allahın şeytanla rekabete girmesine kanıt aramak için detaya inmeye gerek de yok, allahın , kendi yarattığı şeytanla, insanlar üzerinden rekabete girmeyi kabul ederek "hodri meydan" çekmesi; islamın ve dindar arkadaşların ileri sürdüğü allah tanımına uymayacak kadar insani ve sonsuz güçlü üstün yaratıcı tanımına da terstir.

demek istiyorum ki; bir yaratıcı var ve bizi imtihan ediyor fikrini tartışmak için makul bulabilirim. Tutarlıdır. Ancak; islamın allahın indirdiği "tek hak din" argümanı; islamın günlük hayata bu denli müdahalesi gibi kavramlar, şeytanla rekabet izlenimi uyandırabilecek bir işleyiş; islamın ve kuranın bu imtihanın müfredatı ve ders çalışma konuyu öğretme taktikleri olmadığını ortaya koyar.

İmtihan şeklinde rasyonalize edilmeye ve şüphe noktalarını yok etmeye çalışan, günlük hayata hükmeden , insanları yönetmeye çalışan , karşı koyacakları da cehennemle tehdit eden ve dünya üzerindeyken kitaptaki ayetlerle dahi, "hayvanlar" şeklinde hakaret edip lanetleyen bir disiplin, prensipler bütünü, kurallar bütünü; insan eliyle hazırlanmış bir baskılama aracı kimliğine çok çok daha yakındır.

toplum üzerinde bir baskı kurmak istesem; hayatta karşılaşılacak aksaklıkların düzenimde isyanlara yol açmadan toplum tarafından kabullenmesini istesem ve muhteşem olduğunu ileri sürdüğüm sistemin gediklerini tek çırpıda yok etmek istesem bu bir imtihan derdim. muhalefet edecekleri sindirmek, toplum içinde sivrilmelerini önlemek için onlara kutsal dediğim , üst dereceden kabul görecek kitabımda hakaret eder, toplumun toplu halde onları dışlamasını sağlayacak mekanizmayı kurardım.

bunlarla mücadele etmeyi göze alacak olanların olmaması / az sayıda olması için de insanların kolay kolay karşı çıkmayı göze alamaycağı "sonsuz cehennem" tehdidiyle yıldırırdım.

benim için mükemmel bir plan. ama ben ortalama bir insanım. yaratamam, yönetemem.

tanrının varlığı ve imtihan fikirleri; belki vardır ve oluyordur. ancak islamın bu olayları ele alış biçimi; bu kavramların olması gerektiği haliyle olmadığını ortaya koyuyor. Bu panodaki argümanlardan tanrı varlığına kanıt olarak yorumlanabilecek belki bazı şeyler çıkar ama; islamın gökselliği ve tanrının yönetimi olduğuna dair kanıt çıkmaz. bilakis, islamsız bir deizme veya agnostizme davet eder.

Sevgili chase; aslında ben Allahın insan gibi düşünülemeyeceğini yaratılanların tabi oldukları kanunlar çerçevesinde anlaşılamayacağını Zatı itibariyle yani insanın maddeden yaratılışı ve herşeyi madde eksenli düşünmesi sebebiylwe madde olmayan Allahı maddeye göre programlanmış ve bağıl ölçülerle kavramaya alışmış çalışma prenspleri ölçmeye ve kıyas etmeye dayalı iş gören beynin bu işi algılamakta zorlanacağını anlatmakta zorlandım. Çünkü ne zaman böyle desem " işte sende diyorsun ki allah algılanamaz o zaman algılayamadığın varlığa neden inanıyorsun." işte bunu okuduğumda bir önceki cğmleyi yne okuyorum ve Allah VArlığı itibariyle algılanamaz ancak eylem ve sanat eserleriyle anlaşılabliilir ki % 5 i ni kullanmamıza müsade ettiği beyinle daha çoğunu yapmamız da mümkün değil. Bundan dolayızaten Kuran da hiç düşünmezler mi ben neden oluştum veya düşünmez misiniz ki ben şuna benzerim gibi bir hitap bulunmaz.Çünkü bu kapasitenin üzerinde bir şeydir. Allah sıfatı olara kendisinden sonra yattıklarına benzemez, bu sıfatın adı "Muhalefetünlül havadis" şimdi Allah Kuran da görüyoruz ki "Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü ölümünün ardından O canlandırıyor. İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız." (30/19) Burada kıstasa alışan ve o devreye uygun iş gören beynin algılayacağı icraat var. Allah bir çok ayetin sonunda "düşünmezler mi akletmezler mi bilmezler mi" şeklinde hitap eder. Burada aklı kullanma ve kıyas yoluyla amaca ulaşma vardır. Şimdi ben zatıyla değil icraatleriyle bilinir dediğim de "işte bilinemez diyorsun ,sen kendi ağzınla söyledin " şeklinde cevap alınca diyroum ki bir yerde hata yapıyorum ama bir bilebilsem.

İşte buna alışan insan beyni Mühendis örneğinin sadece yaptığı şeylere benzemeyen bir ustadan ibaret bir örnek olduğunu kavramak istemiyor. Bir anneden doğmuş itüde okumuş ve yiyen içen konuşan bir insandır. mühendisle , sen Allaha insan mı diyorsun denecek diye de korkuyorum:) Burada anlatılmak istenen sadece ve sadece bize verilenle sadece biz gibileri algılayabiliriz. yani bilgisayar % 5 kapasitesiyle sadece biri seni yaptı denildiğinde herhaalde kabloları daha büyük entegresi en üst düzey, mönitörü LCD ama büyük LCD ve elektrik kesildiğinde bile herhalde öçalışabiliyordur pil takılmasa da çalışır maden bu kadarını yapabiliyor çalışmalı der, halbuki onu yapan Mühendis Bir insan ve ne kablosu var ne de pili, ne sandığı gibi monitörü var ne de güç devresi. Bir insan metal ve plastikten değil etten ve kemikten yapılmış. Allah ta bizim sandığımızın çok üstünde ve nasıl bilgisayar anlatsak da anlamaz insanı Çünkü o diyecek ki kaç rem, hdd si kaç kaç çekirdekli, kalp beyin desen what ? diyecek. Şimdi Allah madde değildir değişmez başkalaşmaz, zamandan mekandan münezzehtir , dediğimiz zaman insan beyni, what? diyro, ama zaten Allah bunun üstünde durmuyor. Tren örneği de öyle, oradaki amaç her biri sanat eseri olan vagonları idare ve sevk eden bir Güç var aynı lokomotifin onları çekmesi gibi. "Kaldırmayacağımız yükü vermeyeceğini söylemiyor mu zaten" bunu isteseydi ve beni anlamadan nasıl olduğumu çözmeden öleni cehenneme atarım deseydi derdik ki yarabbi sen ulusun ama bizim altından kalkacağımız şey bu değil. bizden istediği namaz oruç hac zekat vs.vs. ve bunu insanın yapabileceğini zaten Rasulü göstermiş ve ayakları şişene kadar namaz kılmış, iftarsız oruç tutmuş, elinde ne varsa sadaka olarak dağıtmış ve haccını da yapmıştır. Hastaydım yapamadım dediğinde bir insan sen Eyyüp (AS) kadar mı hastaydın halbuki o ibadetlerini yapıyordu dense sanırım kimsenin itiraza yüzü olmayacak.

Aslında herşey ayarlanmış ve imtihan başlamış bunca emek ve masraf sırf dünya hayatı için yapılmış olamaz Çünkü insan en akıllı varlıktır fakat dünyada en üyük acıyı o çeker. köpek bile önündeki kemiği yerken plazalarda iş yemeğinde bulunan insandan daha büyük haz duyar.hayvanların geçmişten gelen sıkıntıları yoktur gelecekle ilgili endişeleri de yoktur, onlar aanı yaşar ve mutludurlar. Kuş cikcik öter ve ölür gider insan travma dolu bir dizi olayla yaşamak zorunda kalabilir. Bu en mükemmel ve akıllı varlık olma ile örtüşmüyor. En üstün varlığın en üstün lezzetleri de arızasız alması gerekiyordu. İnsanın bir avuç canlının yaptığı şeyi yapamayıp uçamaması en üstün men üstün bırakmıyor ortada. Ancak Allahın yarattığı sanatları en ince detayına kadar algılayabilen ve önüne konan dünya sofrasından dil gibi muhteşem bir organ vasıtasıyla tadabilen,aklıyla dünyaya ve işleyen kanunlar çerçevesinde üzerinde değişiklikler yapabilen şehirler kuran bağ ve bahçeler yapan ve eylemleriyle Allahın halifesi olduğunu gösteren en üstün varlık insan anlayışı, ahirette her lezzeti en üst düzeyde yaşayacaksın şeklinde verilen sözle anlam bulmaktadır.

İmtihan olayı da yine Allahın yarattığı varlığı iyi bilmesinden kaynaklı tiyolar içermektedir. İlk insnaı PEygamber yapması zaten bütün icraatlerini ona göre dzayn etmesini anlamlı kılıyor, her insanın içine inanma güdüsü koyuyor ve ilk insanı Peygamber olarak gönderiyor ve sodom ve gomore gibi şehirleri davranışları sebebiyle yok ediyor. "Elçi göndermediğimiz topluluğa azap edecek değiliz." buyuruyor. Şeytanın gücü ve esamesi gücünü zaten kendisinden aldığı bir zat için rakip olarak düşünülemez. Şeytanı hiç yokken yaratan Allahtır zaten, görmesini duymasını hareket etmesini Allaha borçludur, ancak özgür iradesi vardır ki zaten imtihan olayının mihenk taşı özgür iradedir.Kral örneğini daha çok anlayanlar hristiyanlardır ancak Kral bir insana bir görev verse ve dese ki şu adam seni kandıracak sakın ona uyma bak uyuma zzaten onu cezalandıracağım sen de kaybetme, burada kral ne o adamla rekabettedir ne de bu adamla,zaten "Seni ve sana tabi olanları cehenneme koyacağım " buyurması rekabet değil söz dinlememenin cezası olarak algılanır.

İslam Allahın indirdiği tek hak din değildir. Allah ne kadar peygamber gönderdiyse o kadar hak din göndermiştir. İslam en külli mana da ki dindir Çünkü geldiği devir ve bir daha din gelmeyecek olması bunu gerektirmektedir. Zaten Allah gönderdiği peygamberleri aracılığıyla en üstün varlık olan insanı muhatap kabul etmiş ve konuşmuştur. herşeyi ortaya koymuş, işleyen her haidsenin sebebi açıklamış, deveden güneşe insnaın yaratılmasından evrenin genişşlemesine kadar Kuran da anlatmıştır. Bu durum apaçık imtihan gerçeğini haykırmaktadır.Allah imtihan da çıkacak soruları vermiş ve Kuran da insanın yapısını en iyi kenndisi bildiği için sürekli hatıurlatmalar yapmış ve bazı gerekleri sürekli vurgulamıştır. NAmazdan 60 defa bahsetmiş hayatın en ince detaylarına kadar girerek bunlar yapılsın demiş ancak onların herbirine bonus vermiş ve insan ister istemez yatacak ama sağ tarafına yatarsa PEygamberim (AS) yatıyor diye niyeti o olduğu için uyuduğu sürece sevap alıyor. ister istemez yemek yiyecek Besmeleyle başladığında o yemek kendisine ahirette yine verilecek ve sevap yani. şimdi hugo gibi sürekli altın topluyorsun. para verdin sadka paran yok mu tebessüm ettin bier insana sadaka. her türlü imkan verilmiş Çünkü insan unutan ve sürekli desteklenmesi gereken varlık ondan dolayı Allah sürekli Kuran da cehennem tehdidini ve CEnneti allatıyor ve diyor ki iradeniz elinizde yamış olduğunuz şeyleri kendi hesabınıza yapacaksınız, görüyorsunuz ya kimsenin kimseye faydası yok, Hz. Lut(AS) ın karısı imansız giti Hz. Nuh (AS) ın oğlu imansız gitti siz kimseye torpil geçilmedipği anlayışı içinde imtihana tabi tutuluyorsunuz, her tercih size ait, burada attığınız her adım sonsuzlukta yankı bulur. Bu anlamda Allah rasulü toplumu baskı altında tutmaya çalışan bir Zat değildi. derebeyler gibi dini kullanrak insanları kendisine tabi kılmıyordu, zaten ona gel mekkenin efendisi yapalım , gel en güzel kadınlarımızla birlikte ol, gel mekkenin anahtarını sana verelim ve kralımız yapalım demelerine mukabil, o dönemde en kutsal kabul edilen kendilerine tapılan güneşi ve ayı eline verseler dahi davasından vaz geçmeyeceğini söylüyor, ve " Ya bu davada Allah beni muzaffer kılar yada ben bu uğurda seve seve canımı veririm," buyuruyor ki davasına başlarken tüccaardı ve zengindi Efendimiz(SAV) zengin hayatı bırakıp Müşriklerin uyguladığı ekonomik ambargo döneminde açlıktan karnına taş bağlayacak duruma gelmiş ama en ufak bir tereddüt göstermemişti. HAyatını okumuyoruz bilmiyoruz biliyor gibi davranıyoruz...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 167
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

scar arkadaşın açtığı pano çok genel konuları içerir bi hale gelmiş, güzel de olmuş. islamın kemikleşmiş "varlık" ispatlarının çoğu burda.

mühendis benzetmesinden başlayalım: mühendisle allah örneklendirilmiş ancak mühendisin annesinden mühendis doğmadığı ; en az 7 sene lise+ünv.de vasat üstü başarı ve net bir öss başarısı gerektiği es geçilmiş.

yani, örneklemede, devreyi kuran üstün gücün, devreyi kurar hale gelmesi için gereken öğrenme ve olgunlaşma sürecine geldiğinde örnek kesiliveriyor. Bu olmaz. mühendis örneği, verse verse, tanrının yaratma işini süreç sonucu öğrenip mükemmelleştiği fikrini verebilir. tanrı olarak zamandan münezzeh biçimde zaten olmuş olmak noktasıyla çelişiyor. bu da tanrı varlığına dair örnek kabul edilse bile islamın temeliyle ile en üst dereceden çatışır.

hem bu örnekte hem de lokomotif örneğindeki sıkıntıya da değinelim. vagonu kim çekti? loko, lokoyu kim çekti ? motor, motoru kim çekti kömür vs vs şeklinde uzayıp gitti ve sonunda loko,vagon, motor gibi örnekteki cisimlerle türdeş bir üst cisme ulaşılabildi mi? hayır.

uzayıp giden, ve sonu örneğin başladığı gibi gelemeyen bir örnek; ispatlanmak istenen örnek dışı varlığın net şekilde ispatından çok , örneğin ve ilişkilerin mantıksızlığını gösterir. sonunu getiremiyorsunuz diye neden allahın varlığına yormak zorunda hissediyorsunuz ?

imtihan meselesinde ise; imtihan kurumu ile , dinin dünyada kurduğu imtihan salonu örtüşmüyor. İmtihan fikri; tanrı varlığına delil sayılabilir. Ancak dinin varlığı ve gerekliliği konusuna delil olmayı bırakın, dinlerin olmaması gerektiğine götürür.

Tanrı yaratmış bir amaçla, insanlığı da neye uymaları gerektiği konusunda uyarmış olsa sadece, tamam. ancak uyarmaktan ziyade, neyi nasıl yapacaklarının detaylarına kadar girerek; günlük hayatın en ucra köşelerine kadar hükümranlık göstererek; sınav sorularının cevaplarını tahtaya yazıyor. Bu da imtihan düşüncesini boşa çıkarır.

Kurandaki emir ve hükümler, kuranın toplumu yönetim biçimi olan şeriatın varlığı, şeriatın islamın en doğrudan sözcüleri tarafından olmazsa olmaz ilan edilmesi; sınav konularının sınavdan önce açıklanması şartından çok ötedir, soru ve cevapların önceden verilmesidir. veya sınav esnasında tahtaya yazılmasıdır.

Sonuçta bu sağlıksız bir imtihandır. Bütün öğrenciler tam not alır. İmtihanla ulaşılak istenen amaçla hiçbir alakası yoktur.İmtihan kimliğini yitirir.

E, herşey ortadayken sizler tahtya bakmayıp sınavı kaybetmeyi uygun görüyorsunuz diyecek dindar arkadaşları şimdiden görür gibiyim.

Tüm cevapları tahtaya yazan bir sınavın; ucunda sonsuz azap ya da sonsuz ödül olamaz. Tanrı ve şeytan varlar diyelim. İnsanların tahtadaki cevapları görmek istemeyip kalmasını şeytanın kendisine allah tarafından tanınan süre içerisinde insanları yoldan çıkarması sayalım. O zaman da, cevapları tahtaya bile yazdık, sonsuz ödülü bu kadar kolaylaştırdık iddiasının altında şeytanla rekabet yatar. Böyle mükemmel bir pazarlama karması ancak sağlam rakibe karşı yapılır. allahın şeytanla rekabete girmesine kanıt aramak için detaya inmeye gerek de yok, allahın , kendi yarattığı şeytanla, insanlar üzerinden rekabete girmeyi kabul ederek "hodri meydan" çekmesi; islamın ve dindar arkadaşların ileri sürdüğü allah tanımına uymayacak kadar insani ve sonsuz güçlü üstün yaratıcı tanımına da terstir.

demek istiyorum ki; bir yaratıcı var ve bizi imtihan ediyor fikrini tartışmak için makul bulabilirim. Tutarlıdır. Ancak; islamın allahın indirdiği "tek hak din" argümanı; islamın günlük hayata bu denli müdahalesi gibi kavramlar, şeytanla rekabet izlenimi uyandırabilecek bir işleyiş; islamın ve kuranın bu imtihanın müfredatı ve ders çalışma konuyu öğretme taktikleri olmadığını ortaya koyar.

İmtihan şeklinde rasyonalize edilmeye ve şüphe noktalarını yok etmeye çalışan, günlük hayata hükmeden , insanları yönetmeye çalışan , karşı koyacakları da cehennemle tehdit eden ve dünya üzerindeyken kitaptaki ayetlerle dahi, "hayvanlar" şeklinde hakaret edip lanetleyen bir disiplin, prensipler bütünü, kurallar bütünü; insan eliyle hazırlanmış bir baskılama aracı kimliğine çok çok daha yakındır.

toplum üzerinde bir baskı kurmak istesem; hayatta karşılaşılacak aksaklıkların düzenimde isyanlara yol açmadan toplum tarafından kabullenmesini istesem ve muhteşem olduğunu ileri sürdüğüm sistemin gediklerini tek çırpıda yok etmek istesem bu bir imtihan derdim. muhalefet edecekleri sindirmek, toplum içinde sivrilmelerini önlemek için onlara kutsal dediğim , üst dereceden kabul görecek kitabımda hakaret eder, toplumun toplu halde onları dışlamasını sağlayacak mekanizmayı kurardım.

bunlarla mücadele etmeyi göze alacak olanların olmaması / az sayıda olması için de insanların kolay kolay karşı çıkmayı göze alamaycağı "sonsuz cehennem" tehdidiyle yıldırırdım.

benim için mükemmel bir plan. ama ben ortalama bir insanım. yaratamam, yönetemem.

tanrının varlığı ve imtihan fikirleri; belki vardır ve oluyordur. ancak islamın bu olayları ele alış biçimi; bu kavramların olması gerektiği haliyle olmadığını ortaya koyuyor. Bu panodaki argümanlardan tanrı varlığına kanıt olarak yorumlanabilecek belki bazı şeyler çıkar ama; islamın gökselliği ve tanrının yönetimi olduğuna dair kanıt çıkmaz. bilakis, islamsız bir deizme veya agnostizme davet eder.

scar arkadaşın açtığı pano çok genel konuları içerir bi hale gelmiş, güzel de olmuş. islamın kemikleşmiş "varlık" ispatlarının çoğu burda.

mühendis benzetmesinden başlayalım: mühendisle allah örneklendirilmiş ancak mühendisin annesinden mühendis doğmadığı ; en az 7 sene lise+ünv.de vasat üstü başarı ve net bir öss başarısı gerektiği es geçilmiş.

yani, örneklemede, devreyi kuran üstün gücün, devreyi kurar hale gelmesi için gereken öğrenme ve olgunlaşma sürecine geldiğinde örnek kesiliveriyor. Bu olmaz. mühendis örneği, verse verse, tanrının yaratma işini süreç sonucu öğrenip mükemmelleştiği fikrini verebilir. tanrı olarak zamandan münezzeh biçimde zaten olmuş olmak noktasıyla çelişiyor. bu da tanrı varlığına dair örnek kabul edilse bile islamın temeliyle ile en üst dereceden çatışır.

hem bu örnekte hem de lokomotif örneğindeki sıkıntıya da değinelim. vagonu kim çekti? loko, lokoyu kim çekti ? motor, motoru kim çekti kömür vs vs şeklinde uzayıp gitti ve sonunda loko,vagon, motor gibi örnekteki cisimlerle türdeş bir üst cisme ulaşılabildi mi? hayır.

uzayıp giden, ve sonu örneğin başladığı gibi gelemeyen bir örnek; ispatlanmak istenen örnek dışı varlığın net şekilde ispatından çok , örneğin ve ilişkilerin mantıksızlığını gösterir. sonunu getiremiyorsunuz diye neden allahın varlığına yormak zorunda hissediyorsunuz ?

imtihan meselesinde ise; imtihan kurumu ile , dinin dünyada kurduğu imtihan salonu örtüşmüyor. İmtihan fikri; tanrı varlığına delil sayılabilir. Ancak dinin varlığı ve gerekliliği konusuna delil olmayı bırakın, dinlerin olmaması gerektiğine götürür.

Tanrı yaratmış bir amaçla, insanlığı da neye uymaları gerektiği konusunda uyarmış olsa sadece, tamam. ancak uyarmaktan ziyade, neyi nasıl yapacaklarının detaylarına kadar girerek; günlük hayatın en ucra köşelerine kadar hükümranlık göstererek; sınav sorularının cevaplarını tahtaya yazıyor. Bu da imtihan düşüncesini boşa çıkarır.

Kurandaki emir ve hükümler, kuranın toplumu yönetim biçimi olan şeriatın varlığı, şeriatın islamın en doğrudan sözcüleri tarafından olmazsa olmaz ilan edilmesi; sınav konularının sınavdan önce açıklanması şartından çok ötedir, soru ve cevapların önceden verilmesidir. veya sınav esnasında tahtaya yazılmasıdır.

Sonuçta bu sağlıksız bir imtihandır. Bütün öğrenciler tam not alır. İmtihanla ulaşılak istenen amaçla hiçbir alakası yoktur.İmtihan kimliğini yitirir.

E, herşey ortadayken sizler tahtya bakmayıp sınavı kaybetmeyi uygun görüyorsunuz diyecek dindar arkadaşları şimdiden görür gibiyim.

Tüm cevapları tahtaya yazan bir sınavın; ucunda sonsuz azap ya da sonsuz ödül olamaz. Tanrı ve şeytan varlar diyelim. İnsanların tahtadaki cevapları görmek istemeyip kalmasını şeytanın kendisine allah tarafından tanınan süre içerisinde insanları yoldan çıkarması sayalım. O zaman da, cevapları tahtaya bile yazdık, sonsuz ödülü bu kadar kolaylaştırdık iddiasının altında şeytanla rekabet yatar. Böyle mükemmel bir pazarlama karması ancak sağlam rakibe karşı yapılır. allahın şeytanla rekabete girmesine kanıt aramak için detaya inmeye gerek de yok, allahın , kendi yarattığı şeytanla, insanlar üzerinden rekabete girmeyi kabul ederek "hodri meydan" çekmesi; islamın ve dindar arkadaşların ileri sürdüğü allah tanımına uymayacak kadar insani ve sonsuz güçlü üstün yaratıcı tanımına da terstir.

demek istiyorum ki; bir yaratıcı var ve bizi imtihan ediyor fikrini tartışmak için makul bulabilirim. Tutarlıdır. Ancak; islamın allahın indirdiği "tek hak din" argümanı; islamın günlük hayata bu denli müdahalesi gibi kavramlar, şeytanla rekabet izlenimi uyandırabilecek bir işleyiş; islamın ve kuranın bu imtihanın müfredatı ve ders çalışma konuyu öğretme taktikleri olmadığını ortaya koyar.

İmtihan şeklinde rasyonalize edilmeye ve şüphe noktalarını yok etmeye çalışan, günlük hayata hükmeden , insanları yönetmeye çalışan , karşı koyacakları da cehennemle tehdit eden ve dünya üzerindeyken kitaptaki ayetlerle dahi, "hayvanlar" şeklinde hakaret edip lanetleyen bir disiplin, prensipler bütünü, kurallar bütünü; insan eliyle hazırlanmış bir baskılama aracı kimliğine çok çok daha yakındır.

toplum üzerinde bir baskı kurmak istesem; hayatta karşılaşılacak aksaklıkların düzenimde isyanlara yol açmadan toplum tarafından kabullenmesini istesem ve muhteşem olduğunu ileri sürdüğüm sistemin gediklerini tek çırpıda yok etmek istesem bu bir imtihan derdim. muhalefet edecekleri sindirmek, toplum içinde sivrilmelerini önlemek için onlara kutsal dediğim , üst dereceden kabul görecek kitabımda hakaret eder, toplumun toplu halde onları dışlamasını sağlayacak mekanizmayı kurardım.

bunlarla mücadele etmeyi göze alacak olanların olmaması / az sayıda olması için de insanların kolay kolay karşı çıkmayı göze alamaycağı "sonsuz cehennem" tehdidiyle yıldırırdım.

benim için mükemmel bir plan. ama ben ortalama bir insanım. yaratamam, yönetemem.

tanrının varlığı ve imtihan fikirleri; belki vardır ve oluyordur. ancak islamın bu olayları ele alış biçimi; bu kavramların olması gerektiği haliyle olmadığını ortaya koyuyor. Bu panodaki argümanlardan tanrı varlığına kanıt olarak yorumlanabilecek belki bazı şeyler çıkar ama; islamın gökselliği ve tanrının yönetimi olduğuna dair kanıt çıkmaz. bilakis, islamsız bir deizme veya agnostizme davet eder.

Sevgili chase; aslında ben Allahın insan gibi düşünülemeyeceğini yaratılanların tabi oldukları kanunlar çerçevesinde anlaşılamayacağını Zatı itibariyle yani insanın maddeden yaratılışı ve herşeyi madde eksenli düşünmesi sebebiylwe madde olmayan Allahı maddeye göre programlanmış ve bağıl ölçülerle kavramaya alışmış çalışma prenspleri ölçmeye ve kıyas etmeye dayalı iş gören beynin bu işi algılamakta zorlanacağını anlatmakta zorlandım. Çünkü ne zaman böyle desem " işte sende diyorsun ki allah algılanamaz o zaman algılayamadığın varlığa neden inanıyorsun." işte bunu okuduğumda bir önceki cümleyi yine okuyorum ve Allah VArlığı itibariyle algılanamaz ancak eylem ve sanat eserleriyle anlaşılabliilir ki % 5 i ni kullanmamıza müsade ettiği beyinle daha çoğunu yapmamız da mümkün değil. Bundan dolayızaten Kuran da hiç düşünmezler mi ben neden oluştum veya düşünmez misiniz ki ben şuna benzerim gibi bir hitap bulunmaz.Oluşma diye bir şey de yok. Sonsuz derken bile insan sonsuza kadar işte sonsuz noktası var ya oraya kadar gibi algılamak istiyor sonsuz beyinle algılanamz.Çünkü bu kapasitenin üzerinde bir şeydir. Allah kendisinden sonra yarattıklarına benzemez, bu sıfatın adı "Muhalefetünlül havadis" şimdi Allah, Kuran da görüyoruz ki "Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü ölümünün ardından O canlandırıyor. İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız." (30/19) Burada kıstasa alışan ve o devreye uygun iş gören beynin algılayacağı icraat var. Allah bir çok ayetin sonunda "düşünmezler mi akletmezler mi bilmezler mi" şeklinde hitap eder. Burada aklı kullanma ve kıyas yoluyla amaca ulaşma vardır. Şimdi ben zatıyla değil icraatleriyle bilinir dediğim de "işte bilinemez diyorsun ,sen kendi ağzınla söyledin " şeklinde cevap alınca diyorum ki bir yerde hata yapıyorum ama bir bilebilsem.

İşte buna alışan senin için demiyorum insan beyni Mühendis örneğinin sadece yaptığı şeylere benzemeyen bir ustadan ibaret bir örnek olduğunu kavramak istemiyor. Bir anneden doğmuş itüde okumuş ve yiyen içen konuşan bir insandır. mühendisle , sen Allaha insan mı diyorsun denecek diye de korkuyorum:) Burada anlatılmak istenen sadece ve sadece bize verilenle sadece biz gibileri algılayabiliriz. yani bilgisayar % 5 kapasitesiyle sadece biri seni yaptı denildiğinde herhaalde kabloları daha büyük entegresi en üst düzey, mönitörü LCD ama büyük LCD ve elektrik kesildiğinde bile herhalde öçalışabiliyordur pil takılmasa da çalışır maden bu kadarını yapabiliyor çalışmalı der, halbuki onu yapan Mühendis Bir insan ve ne kablosu var ne de pili, ne sandığı gibi monitörü var ne de güç devresi. Bir insan metal ve plastikten değil etten ve kemikten yapılmış. Allah ta bizim sandığımızın çok üstünde ve nasıl bilgisayar anlatsak da anlamaz insanı Çünkü o diyecek ki kaç rem, hdd si kaç kaç çekirdekli, kalp beyin desen what ? diyecek. Şimdi Allah madde değildir değişmez başkalaşmaz, zamandan mekandan münezzehtir , dediğimiz zaman insan beyni, what? diyor, ama zaten Allah bunun üstünde durmuyor. Tren örneği de öyle, oradaki amaç her biri sanat eseri olan vagonları idare ve sevk eden bir Güç var aynı lokomotifin onları çekmesi gibi. "Kaldırmayacağımız yükü vermeyeceğini söylemiyor mu zaten" bunu isteseydi ve beni anlamadan nasıl olduğumu çözmeden öleni cehenneme atarım deseydi derdik ki yarabbi sen ulusun ama bizim altından kalkacağımız şey bu değil. bizden istediği namaz oruç hac zekat vs.vs. ve bunu insanın yapabileceğini zaten Rasulü göstermiş ve ayakları şişene kadar namaz kılmış, iftarsız oruç tutmuş, elinde ne varsa sadaka olarak dağıtmış ve haccını da yapmıştır. Hastaydım yapamadım dediğinde bir insan sen Eyyüp (AS) kadar mı hastaydın halbuki o ibadetlerini yapıyordu dense sanırım kimsenin itiraza yüzü olmayacak.

Aslında herşey ayarlanmış ve imtihan başlamış bunca emek ve masraf sırf dünya hayatı için yapılmış olamaz Çünkü insan en akıllı varlıktır fakat dünyada en büyük acıyı o çeker. köpek bile önündeki kemiği yerken plazalarda iş yemeğinde bulunan insandan daha büyük haz duyar.hayvanların geçmişten gelen sıkıntıları yoktur gelecekle ilgili endişeleri de yoktur, onlar aanı yaşar ve mutludurlar. Kuş cikcik öter ve ölür gider insan travma dolu bir dizi olayla yaşamak zorunda kalabilir. Bu en mükemmel ve akıllı varlık olma ile örtüşmüyor. En üstün varlığın en üstün lezzetleri de arızasız alması gerekiyordu. İnsanın bir avuç canlının yaptığı şeyi yapamayıp uçamaması en üstün men üstün bırakmıyor ortada. Ancak Allahın yarattığı sanatları en ince detayına kadar algılayabilen ve önüne konan dünya sofrasından dil gibi muhteşem bir organ vasıtasıyla tadabilen,aklıyla dünyaya ve işleyen kanunlar çerçevesinde üzerinde değişiklikler yapabilen şehirler kuran bağ ve bahçeler yapan ve eylemleriyle Allahın halifesi olduğunu gösteren en üstün varlık insan anlayışı, ahirette her lezzeti en üst düzeyde yaşayacaksın şeklinde verilen sözle anlam bulmaktadır.

İmtihan olayı da yine Allahın yarattığı varlığı iyi bilmesinden kaynaklı açıkça anlatılmakta ve tiyolar içermektedir. Önüne mübarek geceler gibi çeşitli fırsatlar konulmaktadır. İlk insanı PEygamber yapması zaten bütün icraatlerini ona göre dzayn etmesini anlamlı kılıyor, her insanın içine inanma güdüsü koyuyor ve ilk insanı Peygamber olarak gönderiyor ve sodom ve gomore gibi şehirleri davranışları sebebiyle yok ediyor. "Elçi göndermediğimiz topluluğa azap edecek değiliz." buyuruyor. Şeytanın gücü ve esamesi gücünü zaten kendisinden aldığı bir zat için rakip olarak düşünülemez. Şeytanı hiç yokken yaratan Allahtır zaten, görmesini duymasını hareket etmesini Allaha borçludur, ancak özgür iradesi vardır ki zaten imtihan olayının mihenk taşı özgür iradedir.Kral örneğini daha çok anlayanlar hristiyanlardır ancak Kral bir insana bir görev verse ve dese ki şu adam seni kandıracak sakın ona uyma bak uyuma zzaten onu cezalandıracağım sen de kaybetme, burada kral ne o adamla rekabettedir ne de bu adamla,zaten "Seni ve sana tabi olanları cehenneme koyacağım " buyurması rekabet değil söz dinlememenin cezası olarak algılanır.

İslam Allahın indirdiği tek hak din değildir. Allah ne kadar peygamber gönderdiyse o kadar hak din göndermiştir. İslam en külli mana da ki son hak dindir Çünkü geldiği devir ve bir daha din gelmeyecek olması bunu gerektirmektedir. arabın amerikalının ingilizin ve bizim okuduğumuz srelerin mesela fatiha suresinin aynı olması da bazulmadığını ve zaten bozulmaması gerektiğini göstermektedir. Son din geldiyse yenisi gelmeyecek demektir, yenisi gelmeyecekse Allahın bu kitabı koruması gerekmektedir ki "Onu biz indirdik koruyacak olan da ancak biziz." (Hicr/9) Hz. Ebu bekir dönemindeki elyazması Hz. Osman dönemindeki çoğaltılan Kuranla evlerinizdeki Kuran aynı. Allah gönderdiği peygamberleri aracılığıyla en üstün varlık olan insanı muhatap kabul etmiş ve konuşmuştur. herşeyi ortaya koymuş, işleyen her hadisenin sebebi açıklamış, deveden güneşe insanın yaratılmasından evrenin genişşlemesine kadar Kuran da anlatmıştır. Bu durum açık ki imtihan olayını haykırmaktadır. Allah imtihan da çıkacak soruları vermiş ve Kuran da insanın yapısını en iyi kenndisi bildiği için sürekli hatırlatmalar yapmış ve bazı gerekleri sürekli vurgulamıştır. NAmazdan 60 defa bahsetmiş hayatın en ince detaylarına kadar girerek bunlar yapılsın demiş ancak onların herbirine bonus vermiş ve insan ister istemez yatacak ama sağ tarafına yatarsa PEygamberim (AS) yatıyor diye niyeti o olduğu için uyuduğu sürece sevap alıyor. ister istemez yemek yiyecek Besmeleyle başladığında o yemek kendisine ahirette yine verilecek ve sevap yani. şimdi hugo gibi sürekli altın topluyorsun. para verdin sadaka paran yok mu tebessüm ettin bir insana sadaka. her türlü imkan verilmiş Çünkü insan unutan ve sürekli desteklenmesi gereken varlık ondan dolayı Allah sürekli Kuran da cehennem tehdidini ve CEnneti anlatıyor ve diyor ki iradeniz elinizde yapmış olduğunuz şeyleri kendi hesabınıza yapacaksınız, görüyorsunuz ya kimsenin kimseye faydası yok, Hz. Lut(AS) ın karısı imansız giti Hz. Nuh (AS) ın oğlu imansız gitti siz kimseye torpil geçilmediği anlayışı içinde imtihana tabi tutuluyorsunuz, öğretmenin yaptığından farkı insanın mucize görse bile sihir diyen, diyebilen bir varlık olmasıdır,sorular ve cevaplar önünüzde her tercih size ait, burada attığınız her adım sonsuzlukta yankı bulur. Bu anlamda Allah rasulü toplumu baskı altında tutmaya çalışan bir Zat değildi. derebeyler gibi dini kullanrak insanları kendisine tabi kılmıyordu, zaten ona gel mekkenin efendisi yapalım , gel en güzel kadınlarımızla birlikte ol, gel mekkenin anahtarını sana verelim ve kralımız yapalım demelerine mukabil, o dönemde en kutsal kabul edilen kendilerine tapılan güneşi ve ayı eline verseler dahi davasından vaz geçmeyeceğini söylüyor, ve " Ya bu davada Allah beni muzaffer kılar yada ben bu uğurda seve seve canımı veririm," buyuruyor ki davasına başlarken tüccardı ve zengindi Efendimiz(SAV) zengin hayatı bırakıp Müşriklerin uyguladığı ekonomik ambargo döneminde 3 yıl açlıktan karnına taş bağlayacak duruma gelmiş ama en ufak bir tereddüt göstermemişti. HAyatını okumuyoruz bilmiyoruz biliyor gibi davranıyoruz...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sn Scarfalcon

Neden birşeylerin yoktan varolduğunu düşünüyorsun.Evren yada evrenler zincirinin yada sonsuz uzayın neden hep var olduğunu düşünmüyorsun.Tanrının varlığını bu şekilde aramış olman seni müslüman yapmaz.Bu şekilde arayışta olman,mevcud dinleride haklı çıkarmaz.Konu tanrının varlığına inanmak yada inanmamak olsa idi kitablara peygamberlere ne gerek vardı.Her insan aklıyla ulaşmaya çalışırdı,tıpkı sizin şu anda yaptığınız gibi.Bu durum bile tanrı inancı konusunda çelişki yaratmaktadır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sn Scarfalcon

Neden birşeylerin yoktan varolduğunu düşünüyorsun.Evren yada evrenler zincirinin yada sonsuz uzayın neden hep var olduğunu düşünmüyorsun.Tanrının varlığını bu şekilde aramış olman seni müslüman yapmaz.Bu şekilde arayışta olman,mevcud dinleride haklı çıkarmaz.Konu tanrının varlığına inanmak yada inanmamak olsa idi kitablara peygamberlere ne gerek vardı.Her insan aklıyla ulaşmaya çalışırdı,tıpkı sizin şu anda yaptığınız gibi.Bu durum bile tanrı inancı konusunda çelişki yaratmaktadır.

Sevgili highone;

yakın tarihte 20 yyın başlarında meşhur gözlem evi California Mount Wilson gözlem evinde, Amerikalı astronom Edwin Hubbleın kullandığı dev teleskopla gökyüzünü inceleme hadisesi vardır bu astronomi bilimi ilgililerince meşhur bir vakadır, hubble burada yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı. Bu buluş bilim dünyasında büyük yankı uyandırıyor. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar. Hubble’ın gözlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma vardı. Yani yıldızlar bizden sürekli olarak uzaklaşmaktayd.

Hubble yıldızlar ve galaksilerin sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaştıklarını fark etti. Herşeyin birbirinden uzaklaştığı bir evren karşısında varılabilecek tek sonuç, evrenin her an genişlemekte olduğuydu.

Evren genişlediğine göre, zaman içinde geriye doğru gidildiğinde evrenin tek bir noktadan başladığı ortaya çıkar.Sonra bir dizi çalışma yapar veyapılan hesaplamalar, evrenin tüm maddesini içinde barındıran bu tek noktanın, sıfır hacime sonsuz yoğunluğa sahip olması gerektiğini gösterir.

Evren yaratıldığı an da bir radyasyon oluşması gerekiyordu ve 1965 yılında Arno Penzias ve Robert Wilson adlı iki araştırmacı, bu radyasyon dalgalarını başka bir çalışma sırasında keşfettiler. Saptanan bu radyasyon, uzayın belli bir tarafından gelen radyasyondan farklıydı. Diğerleri gibi belirli bir kaynağı yoktu, evrenin tümüne dağılmış bir radyasyondu. Bu radyasyonun evrenin yaratıldığı ilk dönemlerden kalma olduğu ortaya çıktı. Penzias ve Wilson, bu deneyle Nobel Ödülü kazandılar.

Scientific American dergisinin Ekim 1994 sayısındaki bir makaleye göre, evren sürekli, düzenli olarak genişliyordu ve yaratılma , proton çarpıştırma deneyleriyle elde edilen radyasyon bulgularının ilk patlamayla oluştuğu düşünülen radyasyonla örtüştüğü için kabul görüyor. Ayrıca 21. yy da büyük makinalarla çekilen fotolar gösteriyor ki evren genişlioyr mikron hesaplarıyla bunun matematiksel ifadeleri kaydediliyor.

Ayrıca önemli diğer bir şeyse, uzaydaki hidrojen ve helyum gazlarının miktarı. Günümüzde yapılan ölçümlerle anlaşıldı ki, evrendeki hidrojen-helyum gazlarının oranı, yaratılma anından arta kaldığı teorik olarak hesaplanmış hidrojen-helyum oranına uymaktadır.

Yıldızlar, içerdikleri hidrojen gazını nükleer tepkimeyle helyuma dönüştürerek enerji üretirler. Tabii ki güneşte böyle. Eğer evrenin bir başlangıcı olmayıp sonsuzdan geliyor olsaydı, yıldızlardaki tüm hidrojenin tamamen tükenmiş ve helyuma dönüşmüş olması gerekirdi ve bu herşeyin bu yıldızların da atıklara dönüşmesi anlamına gelir. Fakat yıldızlarda bulunan hidrojen gazının henüz tükenmemiş olması ve bu gazı sürekli helyuma çevirerek enerji üretmeye devam etmeleri, evrenin sonsuz olmadığının ve bir başlangıcı olduğunun kesin bir kanıtını oluşturmaktadır Yani evren de entropi artarken yoğunluk azalmaktadır.

Şimdi şöyle düşünebiliriz evren bir patlamayla yaratıldığına göre, beklenmesi gereken, bu patlamanın ardından maddenin uzay boşluğunda rastgele dağılmasıdır. Bu rastgele dağılan maddenin evrenin belirli noktalarında birikip galaksiler, yıldızlar ve yıldız sistemleri oluşturması, bir buğday ambarına atılan bir el bombasının, buğdayları toplayıp, düzenli balyalara sarıp üst üste istiflemesi kadar anormal bir durum öyle değl mi. Hatta bu knuda evrenin yaratılmış olduğu fikrine yıllarca karşı çıkmış olan Sir Fred Hoyle, bu durum karşısında duyduğu şaşkınlığı ifae ederken yaratılma düşüncesini evrenin tek ve büyük bir patlama ile başladığını kabul eder ama “bildiğimiz gibi patlamalar maddeyi dağıtır ve düzensizleştirirler. Oysa bu patlama çok gizemli bir biçimde bunun tam aksi bir etki meydana getirmiştir: Maddeyi birbiriyle birleşecek ve galaksileri oluşturacak hale getirmiştir."

Gerçekten de patlamayla oluşan madde olağanüstü bir biçimde şekil ve düzen almıştır. Böyle bir düzenin oluşabilmesi ise bizi eveeeeeeeeeeeet tek bir gerçeğe götürmektedir değil mi, Evrenin üstün Kudret tarafından yaratıldığına :)

"Göklerin ve yerin mülkü O’nundur; çocuk edinmemiştir. O’na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir." (Furkan Suresi, 2)

Paradigmax’ın çok hoşuma giden bir ifadesi olmuştu. Biz şimdi belli kanunları matematiksel hesaplarla ifade ediyorsak (Kepler kanunları termodinamik kanunları ve bode gibi)demek ki o hesaplar o kanunlar konmadan önce de yapıldı. İşte bu ayet bir ölçünün yapıldığını göstermektedir. Yoksa tesadüfler kanunla açıklanabilir mi?

Haklı olduğun bir nokta var ki Allah dileseydi bu başdöndürücü sistemi düşünüp bize beni sadece bununla bulun diyebilir di. Ancak onun için bile bir Peygamber gelmeliydi Hepimizle aynı şeyi konuşacak değil ya. Bizi durumdan haberdar etmeliydi ki bizim beynimiz bunu düşünsün. Halbuki kullarını sevdiğini defalarca ifade etmektedir. Bunun için sadece buevren kitabını değil Kuran gibi evreni açıklayıcı kitapları da göndermiş ve insanlara hakikate giden yolları göstermiştir. 124 bin Peygamber ve kitaplar göndermesi sürekli insanları bu yollarla uyarmak istemesinin sonucudur ki burada bizzat insanın kazancı vardır. Çünkü insan gafil bir varlık ne dersek diyelim, bizi en çok etkileyen şey bile bir zaman sonra unutulmaktadır. Allah da hatırlatmak için bunca Peygamberi göndermiş ve rehber gibi bakın söylediklerim yaşanabilir ve sizden biri tarafından uygulanabilir şeylerdir demiştir. Ayrıca bu tarz şeylerin düşünülmesini dakikalar ca düşünmeye mukabil senelerce nafile ibadet etmekten üstün tutmuştur ve daha ilk emirle evren kitabını “Oku” diyerek okumamızı istemiştir.

Sevgiler…

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili highone;

yakın tarihte 20 yyın başlarında meşhur gözlem evi California Mount Wilson gözlem evinde, Amerikalı astronom Edwin Hubbleın kullandığı dev teleskopla gökyüzünü inceleme hadisesi vardır bu astronomi bilimi ilgililerince meşhur bir vakadır, hubble burada yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı. Bu buluş bilim dünyasında büyük yankı uyandırıyor. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar. Hubble’ın gözlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma vardı. Yani yıldızlar bizden sürekli olarak uzaklaşmaktayd.

Hubble yıldızlar ve galaksilerin sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaştıklarını fark etti. Herşeyin birbirinden uzaklaştığı bir evren karşısında varılabilecek tek sonuç, evrenin her an genişlemekte olduğuydu.

Evren genişlediğine göre, zaman içinde geriye doğru gidildiğinde evrenin tek bir noktadan başladığı ortaya çıkar.Sonra bir dizi çalışma yapar veyapılan hesaplamalar, evrenin tüm maddesini içinde barındıran bu tek noktanın, sıfır hacime sonsuz yoğunluğa sahip olması gerektiğini gösterir.

Evren yaratıldığı an da bir radyasyon oluşması gerekiyordu ve 1965 yılında Arno Penzias ve Robert Wilson adlı iki araştırmacı, bu radyasyon dalgalarını başka bir çalışma sırasında keşfettiler. Saptanan bu radyasyon, uzayın belli bir tarafından gelen radyasyondan farklıydı. Diğerleri gibi belirli bir kaynağı yoktu, evrenin tümüne dağılmış bir radyasyondu. Bu radyasyonun evrenin yaratıldığı ilk dönemlerden kalma olduğu ortaya çıktı. Penzias ve Wilson, bu deneyle Nobel Ödülü kazandılar.

Scientific American dergisinin Ekim 1994 sayısındaki bir makaleye göre, evren sürekli, düzenli olarak genişliyordu ve yaratılma , proton çarpıştırma deneyleriyle elde edilen radyasyon bulgularının ilk patlamayla oluştuğu düşünülen radyasyonla örtüştüğü için kabul görüyor. Ayrıca 21. yy da büyük makinalarla çekilen fotolar gösteriyor ki evren genişlioyr mikron hesaplarıyla bunun matematiksel ifadeleri kaydediliyor.

Ayrıca önemli diğer bir şeyse, uzaydaki hidrojen ve helyum gazlarının miktarı. Günümüzde yapılan ölçümlerle anlaşıldı ki, evrendeki hidrojen-helyum gazlarının oranı, yaratılma anından arta kaldığı teorik olarak hesaplanmış hidrojen-helyum oranına uymaktadır.

Yıldızlar, içerdikleri hidrojen gazını nükleer tepkimeyle helyuma dönüştürerek enerji üretirler. Tabii ki güneşte böyle. Eğer evrenin bir başlangıcı olmayıp sonsuzdan geliyor olsaydı, yıldızlardaki tüm hidrojenin tamamen tükenmiş ve helyuma dönüşmüş olması gerekirdi ve bu herşeyin bu yıldızların da atıklara dönüşmesi anlamına gelir. Fakat yıldızlarda bulunan hidrojen gazının henüz tükenmemiş olması ve bu gazı sürekli helyuma çevirerek enerji üretmeye devam etmeleri, evrenin sonsuz olmadığının ve bir başlangıcı olduğunun kesin bir kanıtını oluşturmaktadır Yani evren de entropi artarken yoğunluk azalmaktadır.

Şimdi şöyle düşünebiliriz evren bir patlamayla yaratıldığına göre, beklenmesi gereken, bu patlamanın ardından maddenin uzay boşluğunda rastgele dağılmasıdır. Bu rastgele dağılan maddenin evrenin belirli noktalarında birikip galaksiler, yıldızlar ve yıldız sistemleri oluşturması, bir buğday ambarına atılan bir el bombasının, buğdayları toplayıp, düzenli balyalara sarıp üst üste istiflemesi kadar anormal bir durum öyle değl mi. Hatta bu knuda evrenin yaratılmış olduğu fikrine yıllarca karşı çıkmış olan Sir Fred Hoyle, bu durum karşısında duyduğu şaşkınlığı ifae ederken yaratılma düşüncesini evrenin tek ve büyük bir patlama ile başladığını kabul eder ama “bildiğimiz gibi patlamalar maddeyi dağıtır ve düzensizleştirirler. Oysa bu patlama çok gizemli bir biçimde bunun tam aksi bir etki meydana getirmiştir: Maddeyi birbiriyle birleşecek ve galaksileri oluşturacak hale getirmiştir."

Gerçekten de patlamayla oluşan madde olağanüstü bir biçimde şekil ve düzen almıştır. Böyle bir düzenin oluşabilmesi ise bizi eveeeeeeeeeeeet tek bir gerçeğe götürmektedir değil mi, Evrenin üstün Kudret tarafından yaratıldığına :)

"Göklerin ve yerin mülkü O’nundur; çocuk edinmemiştir. O’na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir." (Furkan Suresi, 2)

Paradigmax’ın çok hoşuma giden bir ifadesi olmuştu. Biz şimdi belli kanunları matematiksel hesaplarla ifade ediyorsak (Kepler kanunları termodinamik kanunları ve bode gibi)demek ki o hesaplar o kanunlar konmadan önce de yapıldı. İşte bu ayet bir ölçünün yapıldığını göstermektedir. Yoksa tesadüfler kanunla açıklanabilir mi?

Haklı olduğun bir nokta var ki Allah dileseydi bu başdöndürücü sistemi düşünüp bize beni sadece bununla bulun diyebilir di. Ancak onun için bile bir Peygamber gelmeliydi Hepimizle aynı şeyi konuşacak değil ya. Bizi durumdan haberdar etmeliydi ki bizim beynimiz bunu düşünsün. Halbuki kullarını sevdiğini defalarca ifade etmektedir. Bunun için sadece buevren kitabını değil Kuran gibi evreni açıklayıcı kitapları da göndermiş ve insanlara hakikate giden yolları göstermiştir. 124 bin Peygamber ve kitaplar göndermesi sürekli insanları bu yollarla uyarmak istemesinin sonucudur ki burada bizzat insanın kazancı vardır. Çünkü insan gafil bir varlık ne dersek diyelim, bizi en çok etkileyen şey bile bir zaman sonra unutulmaktadır. Allah da hatırlatmak için bunca Peygamberi göndermiş ve rehber gibi bakın söylediklerim yaşanabilir ve sizden biri tarafından uygulanabilir şeylerdir demiştir. Ayrıca bu tarz şeylerin düşünülmesini dakikalar ca düşünmeye mukabil senelerce nafile ibadet etmekten üstün tutmuştur ve daha ilk emirle evren kitabını “Oku” diyerek okumamızı istemiştir.

Sevgiler…

Sizin iletilerinizi severek okuyorum.Netice itibarı ile karşımda araştırmacı bir teist görüyorum.Ama çabuk kesip atıyorsunuz.Araştırma yapıyorsanız tam yapın.Bu forumda bu konular defalarca yazıldı çizildi.Ama belliki siz hiç okumamışsınız.Artı olarak şunu belirtmek isterim.Bilime madem değer veriyorsunuz,bilimin henüz erişemediği noktalarda neden hemen tanrı arayışına giriyorsunuz.Bir düşünün bakalım,günümüzde bile 100 yıl önce ile 100 yıl sonrası arasında ne kadar fark var.Bilim her çıkmazında tanrı inanışına gitseydi,bilim yerinde sayardı.Size söyleyeceğim,önemli şeylerden biride,evreni,tek bir evren gibi düşünmemeniz.Bizim evren diye bildiğimiz,aslında bir köpeğin çişindeki bir molekülde olabilir.Geniş düşünün.Bizim dünyamızın milyarlarca yıllık ömrü geniş tabloda yok denecek kadar bir hiçtir.Anlıyormusun?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Doğrusu bu nurcularla tartışılmayacağını deneyimlerim göstermişti ama.

Belki scarfalcon farklıdır diye düşünmüştüm. Daha önceki nurculardan farkı yokmuş. Belki de onlardan biridir.

Değerli Ekinci Kardeş,

Bir kere kainattaki kesin hakikatlerden birisi her insanın birbirinden farklı olduğu gerçeğidir.

Cenab-ı Allah her insanı müstakil olarak yaratmıştır...

Burada tartışılan konu başlığına gelince,

Kırkıncı Hoca'nın Hikmet Pırıltılarını okuyan herkesin Allah'ı kim yarattı sorusuna mukni ve müdellel cevap bulacaklarına

inanıyorum...

Gerçi Üstad Hazretlerinin Tabiat Risale'si namında 23.Lem'a adlı eseri mevcut...

Lakin onu burada yazı yazan kardeşlerimiz anlayamayabilir....

Dili biraz ağır zira....

Ama mesela Fethullah Hoca'nın da bu konuda eserleri var...

Dileyen istifade edebilir...

Galiba en büyük sorunumuz okumamak olsa gerek...

Selametle kalın...

Bu arada bilmeyerek kırdığım arkadaş varsa haklarını helal etsinler...

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte iyi kalpli bir nurcu gelmiş. Öyle görünüyor ki karıncayı bile incitmekten sakınan pir-u pak bir ebuhureyre. Ve bizlere okumayı öneriyor.

Hiç ömrü boyunca bilim kitaplarını okuyan insanlar masal okumaya heves eder mi? Dünyalarını masal dünyası haline getirmiş insanlar hiç bilimsel kitap okur mu?

Bilim kitapları bu masal dünyasında yaşayanları rüyalarından uyandırdığı için bilimi sevmezler. Daha doğrusu bilim kitapları bunların masal kitapları ile uygunluk teşkil ederse okurlar.

Şimdi sevgili scarfalkon astronomi ve astrofiziğin son bulgularını güzel güzel anlatmış. Big-bang teorisinden yaratılma icat etmiş. Acaba big-bang teorisini öne süren fizikçilerden hangisi bunun yaratılma olduğunu, allah tarafından yapıldığını öne sürmüştür. Hiçbiri.

Madde ve onun hareketlerinin, fizik ve kimya yasalarının arkasında bir allah aramak çarpık bir mantıktır. Adamlar doğa ve tabiat belgeselleri çeker. Doğa olaylarını, hayvan davranışlarını, bitkileri, canlı cansız her şeyi objektif olarak yansıtırlar. Bizimkiler dağa bakar allah, ite bakar allah, bok böceğine bakar allah. Her şeyin arkasında bir allah görür. Daha doğrusu görmez ama uydurur.

Hep söylerim her şeyin arkasında allah görmek allahı etkisiz eleman yapar. Böyle bir mantık saplantılı ve çarpık bir mantıktır. Allah'ı aradan çıkardığınızda da hiç bir şey değişmez. Doğru olan budur. Biliminsanları madde ve hareketi incelediklerinde onların arkasında allah aramaz. Madde ve hareketin yasalarını, sebep-sonuç ilişkilerini, nedenlerini ve nasıllarını araştırıp bulurlar.

Bizim dindarlarımız da bulunan bu bilimsel gerçeklerin üstüne yatar, hırsızlık yapar ve her bulgunun arkasına bir allah yamayarak bilimin itibarından nemalanmaya kalkışırlar. Peki bu sahtekarlıklarında başarılı olurlar mı? Elbette biliminsanları nazarında başarılı olamazlar ve hatta onların gözünde birer şarlatandırlar. Ancak allaha inandırılmış cahil insanlar karşısında bilgili görünerek itibar kazanabiliyorlar. Bu nedenle insanlarımızı masal ve hurafelerden arındırmak gerçek bilim ve teknolojiye yöneltmek bilimi sevdirmek ve onları aydınlatarak cehaletten kurtarmak gerek.

Darısı ebuhureyre ve scarfalcon'nun başına.

Sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş

HERŞEYİ ALLAH YARATTI.peki bu zekayı bize bahşedende allah değilmi..isteseydi bizim zekamızı bu soruları sorabilecek durumda ve kapasitede olmamamızı sağlayamazmıydı.

halbuki bizi zeki ve fikir sahibi canlılar olarak yarattı.ama bize vermiş olduğu bu zekayı biz kullanmayı bırak bilhakıs onun esiri olduk.

herşey akıl, herşey mantık diyenler yanılırlar.

adamın sorduğu soru gibi biz dünyaya gelmeden evvel neredeydik, eğerki o yerdeysek bu yerden öncesi neresiydi, peki bu yerin öncesinin öncesi nerdeydi gibi kendi kendimize akılıca hatta dahiyane sorular ve mantıklı sorular sorduğumuzu varsayıyoruz.

allah var peki onu kim yarattı , onun yarrattığını kim yarattı peki ilk yaratıcı kimdi, bir topluluk tarafındanmı yoksa sadece bir şahış tarafındanmı yaratıldı, peki allahı yaratanın abisi veya başka kardeşleri varmıydı.yoksa yumurtadanmı çıktı yada bu galaksi dışından ışınlayarakmı geldi, görevi gereği mi yoksa kendi isteğiyle mi bu kainatı ve bizleri yarattı.böyle akılane ve dahiyane sorular sürüp gider.

ben buradan kendini bir atomdan gelen, bir canlıdan türediğini sanan arkadaşlarımada kızmıyorum. bilhakıs onlara yardım etmeye çalışıyorumki bilhakıs kendi zekaları ve mantıkları tarafından esir altından kurtulmalarını sağlamak istiyorum.

akıl bizi biz yapan ve diğer canlılardan ayıran en büyük özelliğimizde bu.

ama dersenki bu herif del,i hiç aklı yok, kalkıpta bu adamı diğer bir canlı türü kategorisi sokmuyoruz.alt veya üst tür veya geçiş türü demiyoruz aynı bizim gibi muamele görüyor bir farkla topluma yani bizlere ayak uydurması biraz farklı ve zor oluyor.

d,yeceğim şu allah vardır , yaratılmamıştır, ezeli ve ebedidir.inananlar tasdik eder, inanmayanlar öncesini aramaya devam edebilirler.

apaçık delillere , apaçık kanıtlara ve bunlara rağmen inanmıyorsanız o zaman aklımnızın ve mantığınızın esirisinizdir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili evrimboz! Kaç yaşındasın bilmiyorum ama. Şu yukarıdaki iletinin iler tutar tarafı yok.

Hem bizi biz yapan özelliğimizin akıl ve mantık olduğunu söylüyor. Hem de akıl ve mantığımızın esiri olduğunu söyleyerek akılsızlığı ve mantıksızlığı öneriyorsun.

Akıl ve mantığımızı kullandığımız oranda övünmemiz, kıvanç duymamız gerekirken. Akıl da neymiş aklımızın esiri olmuşsunuz gibi saçmasapan bir yaklaşım sergiliyorsun.

Sen akılsızlığınla övünebilirsin. Ancak bizler aklımızı ve mantığımızı ne kadar fazla kullanırsak gerçekleri o kadar açık ve seçik görebildiğimizin farkındayız.

Bu tür yaklaşımlarla daha da gülünç olduğunuzun farkında bile değilsiniz.

Aslında dikkate almamamız gerekir. Ancak akıl ve mantıktan yoksun olduğunuz için nasıl davranacağınızı da bilmiyorsunuz. Çoğu kez topluma zararlı oluyorsunuz. Kafa kesmeler, ateşte yakmalar, taş ile linç etmeler her türlü insanlık dışı davranışları sergileyebildiğiniz için korkuyoruz, akıl ve mantığınızı kullanabilmeniz için yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

patlama ile savrulan unsurların hepsinin düzen için şu anki halini aldığına nasıl emin oluyorsun scar? ilk andan itibaren tüm evrendeki tüm cisimleri gözledin mi? hiç fire olmadığına dair kanıtların neler?

sen düzende kalanları görüyorsun, çünkü düzensiz olanlar zaten biribirleriyle çarpıştılar ve parçalandılar. sen yok olanların yok oluşlarına tanıklık etmedin geçmişte. ve ilaveten, düzensizliğin halen de sürdüğünü galaksi çapında gözlemlerde görebiliyoruz. kimbilir menzilimizn dışında neler oluyor. kara delikler ve sairler, patlayan güneşler, dev meteorlarla yok olan gezegenler, doğan yıldızlar, ölen yıldızlar... evren bildiğin can pazarı yahu bi nevi :)

kendi dünyamız da bir gün marsla sevgi dolu bir kucaklaşma yaşayıp yok olacak ama hesaplamalara göre çok çok sonra.

şu anki hale bakıp, bugüne kadar yok olanların neden yok olduğunu sorgulamadan, muhteşem düzen diyip çıkıyosunuz, bunu evrimin doğal seçiliminde de anlatamadık, evrenle ilgili konularda da anlatamıyoruz.

verdiğiniz örneklerin neredeyse hepsini bu yüzden yanlış örnek olarak görüyorum. tartışılan konuyu izah etmiyor.

mühendisin insan oluşundan kalkıp da , allah insandır demeyeceğim merak etme, benim o tip bişey söylemem mümkün değil. sadece örnek çerçevesinde davrandım, kendisi gibi olmayanları yaratabilen üstün güç atfında bulundun, bunu da mühendis olarak gösterdin;

ben de diyorum ki; mühendisi mühendis yapan şey aldığı eğitim. bir iktisatçı o devreyi kuramaz mesela. iktisatçı yerine mühendisi devre kurabilir hale getiren şey eğitimidir, becerisidir. iktisatçı da yeteneklidir ve eğitimlidir ama başka alanlarda.

verilen örneklerdeki kendisi gibi olmayanları yaratan üstün güç, o yaratma kabiliyetini herşeyden münezzeh biçimde edinmemiştir.

somutlarla kurulan bir örnek ile soyutu izah etmeye çalıştığın zaman, yaşayacağın sıkıntılar sabittir. maneviyatçılık ile maddecilik arasındaki farktan kaynaklı olarak, senin ucuca eklediğin somutlar ( devre-mühendis; vagon-loko-motor-kömür) yine bir somutta bitecektir. asla bir soyuta bağlanamaz.

varılabilen en son somut nesneye gelindiği an; sen teist olduğun için onu bir soyuta, tanrıya bağlamak zorundasın. bunu sen benzetim kurmadan yapmak mümkün değil. sen olaya anlamı yüklemek yani subjektif davranmak, yani görüşünü katmak zorundasın.

tarafsız , objektif bir bakışla, somut başlayan somut devam eden örneği soyuta bağlamak mümkün değildir.

verdiğin ve vereceğin örneklerin tümü, subjektif olmak zorundadır. son hamleyi görüşünle sen o şekilde kuracaksın. örneklerin yanlış demiyorum, doğrusu mümkün de sen henüz halledemedin de demiyorum. somut-somut-somut ve final olarak soyut, yapılı bir örneğin kurulması sadece onu savunan kişinin müdahele etmesiyle mümkündür diyorum. dolayısıyla biçimsel olarak amaca uygun değildir. objektif bakarak anlarsınız denecek birşey değildir.

örneklerini onaylayabilecek kişiler, yine senin baktığın tip bir subjektifle bakan kişiler olabilir sadece.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili evrimboz! Kaç yaşındasın bilmiyorum ama. Şu yukarıdaki iletinin iler tutar tarafı yok.

Hem bizi biz yapan özelliğimizin akıl ve mantık olduğunu söylüyor. Hem de akıl ve mantığımızın esiri olduğunu söyleyerek akılsızlığı ve mantıksızlığı öneriyorsun.

Akıl ve mantığımızı kullandığımız oranda övünmemiz, kıvanç duymamız gerekirken. Akıl da neymiş aklımızın esiri olmuşsunuz gibi saçmasapan bir yaklaşım sergiliyorsun.

Sen akılsızlığınla övünebilirsin. Ancak bizler aklımızı ve mantığımızı ne kadar fazla kullanırsak gerçekleri o kadar açık ve seçik görebildiğimizin farkındayız.

Bu tür yaklaşımlarla daha da gülünç olduğunuzun farkında bile değilsiniz.

Aslında dikkate almamamız gerekir. Ancak akıl ve mantıktan yoksun olduğunuz için nasıl davranacağınızı da bilmiyorsunuz. Çoğu kez topluma zararlı oluyorsunuz. Kafa kesmeler, ateşte yakmalar, taş ile linç etmeler her türlü insanlık dışı davranışları sergileyebildiğiniz için korkuyoruz, akıl ve mantığınızı kullanabilmeniz için yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Sevgiler.

aklını kullan ama esiri olma.unutma fazla akıl kendine zarar.az akıl çevrene zarar diye bir deyim vardır.halen daha aklınla neyin iyi neyin yanlış olduğu mantığını yürütüyorsun.

apaçık delillerle var olanı değil , aklını sana vereni değil , mantığı sana bahşedeni değilde ,sana ilahi güç tarafından sana verilmiş kendine has aklınla ve sana bahşedilmiş mantığınla inkar etmen en büyük akılsızlık ve mantıksızlık değilmidir.

unutma bu akıl bize bahşedildi verildi.o sadece bizim bir parçamız.gerçeği görmek, kanıtlara ,inanıp tasdik etmek için ve bizi iyi ve doğruyu ayırmamıza yardımcı olacak bir araç olarak düşün.

sınırlarımızı zorlayıp bize bu akıl vereni gelmişini ve geçmişini araştırmak için bahşedilmedi.

daha düne kadar akıl ve irade sahibi olmayan canlı olduğunu ve daha sonra bu akılın bedeninle ve kafanla doğru orantıda gelişerek insanın en önemli yaşamsal fonksiyonu haline geldiğini ve insanı diğer gelişememiş veya evrimi tamamlayamamış diğer canlılardan bir kategori üst sınıfa geçmeyi sağladığı ima ettiğinin farkındayım.

ama şunu bil; insan beyinsizde , akılsızda, mantıksızda yaşar.git akıl hastanesine oradaki adamda sende olan mantık ve zekayı aklı bulabilirmisin.ama bu deli insan senden bir kategopri altta değil veya sırf aklı yok diye alt türün veya geçiş evrende değil.aklınla mantığınla kendini tanrının yerine geçirmeye çalışma.aklın ve mantığın senin aldığın vitaminle, kan dolaşımınla, sinir sisteminle, oksijen miktarınla ,hücre yapınla doğru orantılıdır

senin yaptığın isyandır.inkardır.hainliktir.

sen emanete hıyanet ediyorsun.mantığınla ve aklınla sana bu aklı ve mantığı bahşetmiş olan ilahi bir kuveti kendini yoktan vareden , ezeli ve ebedi bir yaratıcıyı varlığını ve öncesini sorgulamak mantıksızlık değilde ne.

ya sen kendini çok akıllı sanıyorsun, yada beni keriz, budala yerine koyuyorsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili evrimboz.

Akıl ve mantık beynimizin bir fonksiyonudur. Beynimizin pek çok fonksiyonu var. Görme, işitme, tatma, hissetme, denge, vücudu yönetme vs. Çevreden ve diğer organlarımızdan aldığımız verileri işleme sokar, hem kendini, hem de çevrede olup bitenleri değerlendirir. Sonra bu değerlendirme ışığında uygun gördüğü bir davranış biçimini sergiler. Beynimiz, tam da bu doğrultuda çalışırken, araya bir allah kavramı sokuşturulur. Veya allah kavramı beyinde oluşur. Bu kavramı tanımlamak istediğinizde. Herşeyi bilen, her şeye kadir, yapan, yaratan, zamandan ve mekandan arındırılmış bir kavram olarak karşımıza çıkar. İşte böyle bir kavram tıpkı bir bilgisayar virüsü gibi beynin tüm fonksiyonlarına bulaşır. Böyle bir beynin ürettiği akıl ve mantık da hep bu virüsü barındıracaktır. Beyin kendine yabancılaşacaktır. Beyin kendi ürettiği fikirleri, doğruları bile hep bu allaha mal edecektir ve allah ile kendi arasında bir kişilik bölünmesi ve çatışması yaşayacaktır.

Yani insanın kendi aklından başka bir kişiliği var mı? Ki bu kişilik, aklını verene tapınsın.

İnsanın kendi aklından zoru mu var? Ki aklını birilerinden bağış olarak aldığını düşünsün.

Akıl, sahibinden bağımsız bir şey mi? Ki sahibine zarar verecek şekilde çalışsın.

İşte sende ve senin gibi düşünen tüm inananlarda böyle bir kişilik bölünmesi mevcuttur.

Kendi aklının ürününü allaha mal etmek, allah sanki beynimizin çalışmasını bile bize bağışlamış ve biz bu bağış için allahın kulu ve kölesi olmak.

Tabi, kulluğun ve köleliğin nasıl olunacağı da ayrı bir komedi.

Her dinin kendine özgü ritüelleri vardır. Kızılderililerin manitu totem'i etrafında lolololo çekip tepinmesi neyse, diğer dinlerin ritüelleri de aynı kategoridedir.

ya sen kendini çok akıllı sanıyorsun, yada beni keriz, budala yerine koyuyorsun.

Benim aklımdan zorum yok. Ben ve aklım bir bütündür. Kendi bedenimi ve çevremi değerlendirmelerim hep akıl, mantık ve sağduyu kılavuzluğunda olmaktadır. Bu kılavuzlukta bir kerizlik ve budalalık göremiyorum.

Kerizlik ve budalalık kendi aklını başkalarından emanet aldığını düşünebilen insanlarda olur. Kendi aklının, başkalarının inayeti ile çalıştığını zannedenlerde olur. Eh sen zaten kendi aklını böyle bir cendereye gönüllü olarak sokuyorsun. Ve sen kendini keriz ve budala konumuna düşürüyorsun.

Belki bu yazdıklarım aklını başına getirir.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili evrimboz.

Akıl ve mantık beynimizin bir fonksiyonudur. Beynimizin pek çok fonksiyonu var. Görme, işitme, tatma, hissetme, denge, vücudu yönetme vs. Çevreden ve diğer organlarımızdan aldığımız verileri işleme sokar, hem kendini, hem de çevrede olup bitenleri değerlendirir. Sonra bu değerlendirme ışığında uygun gördüğü bir davranış biçimini sergiler. Beynimiz, tam da bu doğrultuda çalışırken, araya bir allah kavramı sokuşturulur. Veya allah kavramı beyinde oluşur. Bu kavramı tanımlamak istediğinizde. Herşeyi bilen, her şeye kadir, yapan, yaratan, zamandan ve mekandan arındırılmış bir kavram olarak karşımıza çıkar. İşte böyle bir kavram tıpkı bir bilgisayar virüsü gibi beynin tüm fonksiyonlarına bulaşır. Böyle bir beynin ürettiği akıl ve mantık da hep bu virüsü barındıracaktır. Beyin kendine yabancılaşacaktır. Beyin kendi ürettiği fikirleri, doğruları bile hep bu allaha mal edecektir ve allah ile kendi arasında bir kişilik bölünmesi ve çatışması yaşayacaktır.

Yani insanın kendi aklından başka bir kişiliği var mı? Ki bu kişilik, aklını verene tapınsın.

İnsanın kendi aklından zoru mu var? Ki aklını birilerinden bağış olarak aldığını düşünsün.

Akıl, sahibinden bağımsız bir şey mi? Ki sahibine zarar verecek şekilde çalışsın.

İşte sende ve senin gibi düşünen tüm inananlarda böyle bir kişilik bölünmesi mevcuttur.

Kendi aklının ürününü allaha mal etmek, allah sanki beynimizin çalışmasını bile bize bağışlamış ve biz bu bağış için allahın kulu ve kölesi olmak.

Tabi, kulluğun ve köleliğin nasıl olunacağı da ayrı bir komedi.

Her dinin kendine özgü ritüelleri vardır. Kızılderililerin manitu totem'i etrafında lolololo çekip tepinmesi neyse, diğer dinlerin ritüelleri de aynı kategoridedir.

Benim aklımdan zorum yok. Ben ve aklım bir bütündür. Kendi bedenimi ve çevremi değerlendirmelerim hep akıl, mantık ve sağduyu kılavuzluğunda olmaktadır. Bu kılavuzlukta bir kerizlik ve budalalık göremiyorum.

Kerizlik ve budalalık kendi aklını başkalarından emanet aldığını düşünebilen insanlarda olur. Kendi aklının, başkalarının inayeti ile çalıştığını zannedenlerde olur. Eh sen zaten kendi aklını böyle bir cendereye gönüllü olarak sokuyorsun. Ve sen kendini keriz ve budala konumuna düşürüyorsun.

Belki bu yazdıklarım aklını başına getirir.

Sevgiler.

Sevgili dostum,

isme yazıyorum diye algılanmasın aslında foruma yazıyorum , bir şeyin doğru olduğunu kabul etmeliyiz ki biz kendimize hakim değiliz, aklım ve ben bir bütünüm ben hakimim ona neden bir verene ihtiyaç duyup ona minnet edeyim veya diğer organlarda benim ve akıl için geçerli olan herşey onlar için de geçerli diyorsak şuna cevap bulmamız gerekir.

Bilişsel terapide kullandığımız ve düzeltmeye çalıştığımız beyin kimyasıyla da ilgili olan olumsuz otomatik düşünceler nereden var olmaktadır. Neden istemediğimiz bir düşünceyi obsesif olarak sürekli takıntı hakline getirr ve kompulsif davranışlar içine gireriz eğer ben hakimsem olaya aklıma emir verebilmem lazım dı. kan dolaşımıma sahipsem bir yerim kırıldığında ona kravatımı bağlamama gerek yoktu, kalp benim malımsa kriz geçirtmezdim sadece kalbin atışı dahi benim olsaydı şaşıran hata yapan insan olarak çoktan tahtalı köye varmıştık hiç şaşırmasak uyuduğumuz da olay bitecekti. yediğimiz yiyeceklerin kalsiyumu kemik ve dişlere gidiyor fosfor gözlere bunu yapan biz değilsek anne, karnında büyüyen çocuğun beyin kıvrımlarının oluşumundan haberdar değilse, burada, "bunlar zaten benim neden bir ilahi güçten geldiğini düşüneyim," diyemeyiz diye düşünüyorum.

mühendis örneği ise sadece devrelerle çalışan makinalardan insanın ne kadar farklı olduğunu, devrelerle çalışan zekanın bunun dışına çıkıp kalpten beyinden kulaktan ve deriden anlamayacağı yöndeydi ama insan olmanın gereği hala mühendisin eğitimin dden bahsediyor iktisatçının aldığı farklı eğitimden. Yani hala lokomotifi çalıştıran motor ve kömürden... İşte devrelerin anlayamayacağı şeyi sonsuz kavramı içinde bir sınır çizip sonsuza kadar yani o noktaya kadar işte diyerek bir menzil çizme anlayışı içinde devrelerden tamamen farklı olan Allahın insana karşı ne kadar farklı olduğunu anlamakta insan beyni zorlanıyor. Bu suçta değil ama dediğim gibi zaten Allahın böyle bir isteği yok. Hassas tartının üstüne tonlarca ağoırlık konmuş gibi demiştim bu terazi bu yükü çekmez, menzili dışında kalır aynı dünyanın dönüş hızını kulağın frekansının alamayışı gibi ancak bu gürültü de inkar edilemez.Beynimizin % de 5ini kullanıp varlıkların Milyonda 5 ini görüyoruz.

Evrendeki düzen ise Allahın yaşam için uygun olarak ayarladığı bir mekandır diye düşünüyorum bunun dışında kalan şey ise yine düzen içindedir, bir birine çarpan kürelerin hiçbiri mutlak düzeni bozmamaktadır. bozduğu an zaten kıyamet olacaktır.yani bazı gök cisimleri bir diğerine çarparak yok olmaktadır ama evrendeki düzen bire bir değil mutlak manada düzendir. Dünyanın güneşe uzaklığı ve 21 aralık 21 haziran dönemlerinde dünyanın hız arttırıp azaltması hep düzene boyun eğme ve emre itaat eden varlıklar olduğunu göstermektedir.

"Göklerde ve yerde olanlar onundur; hepsi ona boyun eğmiştir."

Yoksa tesadüfler içinde kanunlardan bahsedilemez, ve tesadüfler kanunlarla açıklanamaz.

Kepler kanunu dünyanın hız olayını açıkladığı gibi bode kanunu da gezegenlerin uzaklıklarını hesaplamayla ilgili doneler vermektedir. Hatırlanırsa kepler kant newton einstein ibni sina farabi gibi bilim ve fikir önderlerinin Allaha inandıklarından bahsetmiştim. Şimdi onlar bu kanunları bulup ortaya koyarken Sir James gibi matematiksel astrofizik dehası "Allahtan hakkıyla korkanlar ancak alim kullardır." ayetini arkadaşından duyduğunda evrenin neresini düşündü bilemem ama göz yaşlarını tutamıyor."

Mevlananın bir sözü vardı ya sanırım bu ayetten esinlenmiştir. "Aslandan korkmak için ceylan olmak lazım, sineğin aslanın kükremesinden korkmasını beklemek mantıksız olur varlığından bile haberi yok." Şimdi ancak alim kullarsa hakiki korkan ve allahı anlayan demek ki bu iş bilmekle ve ilimmle oluyor, bildiğimiz bileceğimiz bütün fizik kimya astronomi vs. kanunlarını yaratan allahsa demek ki bilinmek istiyor ki " Alimin mürekkebi şehidin kanından üstündür." Bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten hayırlıdır." gibi hükümlerde o yüzden bu dinin içinde mevcut.Bundandır ki daha savaş zamanında Allah Rasulü(SAV) 10 kişiye okuma yazma öğreten müşriği serbest bıraktı. Bundan dolayıdır ki ilk emir "Oku". Bundan dolayıdır ki ilk üniversiteyi daha çok geçmeden urfa da bir Müslüman kurdu ki tıp dahil 5 dalda eğitim veriliyordu.

BEynimizin sebep sonuç ilişkileri içindeki çalışma mantığını kullandığımızda göze değil de kemiklere giden kalsiyumdan güneşin sürekli takviye edilen hidrojenine kadar her şeyi Üstün bir güce bağlamak gerekliliği ortaya çıkıyor Çünkü en üstün varlık insanken bu işleri ben yapmıyorum Benim bile yapamadığım işi bildiğimiz anlamda bir canlı yapamaz tesadüfler hiç yapamaz. Bundan dolayı işte bilim önderlerimiz Allaha inanmaktadır. inanmıyorsak onları da kendimizi de etrafımız da dönen hadiseleri de anlayamıyoruz demektir.

Evrenn sonsuz olması ve belki de bir teoriye göre başka evrenlerin olması da yine oraları var eden ve düzeni kuran Üstün bir Gücü gerektirmektedir zaten Peygamberimiz için 18 bin alemin Mustafası (AS) diye bahsedildiğine göre daha bilemediğimiz kaç evren var kim bilir bunu bilemiyoruz ama var olan herşey varlığını bir yaratıcıya borçlu olduğu için zaten o alemleri de Allah yaratmıştır ki " Göklerde ve yerde olanlar onundur; hepsi ona boyun eğmiştir." ayetiyle de bu anlatılmaktadır. Çünkü herşey bir kanunla açıklanıyor ve kanun varsa kanun koyucu da olmak zorundadır.Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili evrimboz.

Akıl ve mantık beynimizin bir fonksiyonudur. Beynimizin pek çok fonksiyonu var. Görme, işitme, tatma, hissetme, denge, vücudu yönetme vs. Çevreden ve diğer organlarımızdan aldığımız verileri işleme sokar, hem kendini, hem de çevrede olup bitenleri değerlendirir. Sonra bu değerlendirme ışığında uygun gördüğü bir davranış biçimini sergiler. Beynimiz, tam da bu doğrultuda çalışırken, araya bir allah kavramı sokuşturulur. Veya allah kavramı beyinde oluşur. Bu kavramı tanımlamak istediğinizde. Herşeyi bilen, her şeye kadir, yapan, yaratan, zamandan ve mekandan arındırılmış bir kavram olarak karşımıza çıkar. İşte böyle bir kavram tıpkı bir bilgisayar virüsü gibi beynin tüm fonksiyonlarına bulaşır. Böyle bir beynin ürettiği akıl ve mantık da hep bu virüsü barındıracaktır. Beyin kendine yabancılaşacaktır. Beyin kendi ürettiği fikirleri, doğruları bile hep bu allaha mal edecektir ve allah ile kendi arasında bir kişilik bölünmesi ve çatışması yaşayacaktır.

Yani insanın kendi aklından başka bir kişiliği var mı? Ki bu kişilik, aklını verene tapınsın.

İnsanın kendi aklından zoru mu var? Ki aklını birilerinden bağış olarak aldığını düşünsün.

Akıl, sahibinden bağımsız bir şey mi? Ki sahibine zarar verecek şekilde çalışsın.

İşte sende ve senin gibi düşünen tüm inananlarda böyle bir kişilik bölünmesi mevcuttur.

Kendi aklının ürününü allaha mal etmek, allah sanki beynimizin çalışmasını bile bize bağışlamış ve biz bu bağış için allahın kulu ve kölesi olmak.

Tabi, kulluğun ve köleliğin nasıl olunacağı da ayrı bir komedi.

Her dinin kendine özgü ritüelleri vardır. Kızılderililerin manitu totem'i etrafında lolololo çekip tepinmesi neyse, diğer dinlerin ritüelleri de aynı kategoridedir.

Benim aklımdan zorum yok. Ben ve aklım bir bütündür. Kendi bedenimi ve çevremi değerlendirmelerim hep akıl, mantık ve sağduyu kılavuzluğunda olmaktadır. Bu kılavuzlukta bir kerizlik ve budalalık göremiyorum.

Kerizlik ve budalalık kendi aklını başkalarından emanet aldığını düşünebilen insanlarda olur. Kendi aklının, başkalarının inayeti ile çalıştığını zannedenlerde olur. Eh sen zaten kendi aklını böyle bir cendereye gönüllü olarak sokuyorsun. Ve sen kendini keriz ve budala konumuna düşürüyorsun.

Belki bu yazdıklarım aklını başına getirir.

Sevgiler.

sen aklını hücreni, kanını genini baban ve annenden almadınmı.

seni onlar sayesinde bir vesileyle allah yaratmadımı

illaki milyonlarca yıl geriye gitmen mi gerikiyor.

ihtimaller, varsayımlar, hipatezler,düşünceler, teoriler , iddiaları ve bunlara neden olan mantığını bir kenara koy.

insan ırkı nedir, neden insan ırkı akla ve mantığa gerek duyar, neden insan ırkı kendini herşeyin üstünde görür.

sen ben, herkez tüm canlılar ve kainat dahil bir yaratıcının gizi ve sırrıyız ve inan ki sen bu aklınla ve mantığınla ancak kendini yanıltır ve başkalarınıda yanıltmaya meğillisin.

sana tekrar söylüyorum aklının ve mantığının esiri olma. aklın ve mantığın üstünde onlardan daha üstün nice gizler ve sırlar var.bunlara senin ne aklın nede mantığın yeterli gelir.sana desemki ben 1000 yaşındayım kalkıp hayır dersin çünkü benim aklım ve mantığım buna karşı dersin.ama halbuki bir çok peygamberin ismi zikredilmesine rağmen, bir çok kitap indirilmesine rağmen hepsini akıl ve mantık dışı bulup inkar edenler siz değilmisiniz. halbuki darwinin kalkıp bizim ve tüm canlıların soyu aynı dedğianda buna inanman akıl ve mantıken doğru gelmesi çelişki yaratmıyormu.o da insan ırkının bir mümessili değilmidir.onu diğer peygamberlerden farklı yapan şey nedir.inancı ve yaratıcıyı retedip yeni bir dayanak bulmasımı.

ben senin duygularınla veya aklıon ve mantığınla sorunum yok.senin olan senin benim olanda benim.ben senden insan anatomisini açıklasmanı değil bu anotomiyi yaratanı sordum.bana kaçamak cevaplar verme.

bir şeyi ret etmek varlığını kabul etmekten kolaydır.yok dersin ve yok olur.ama var dersen ispat gerekir.

ama ispat olduğu halde yok, kanıt olduğu halde inanmıyorum, olamaz uydurma, saçma dersen o zaman bu senin aklının ve mantığının esiriyetidir.

dediğim gibi ben inancımla harket ederim ve hareket ederkende aklım ve fikrimle doğruyu ve yanlışı ayırmaya çalışırım.

HANGİSİ DAHA MANTIKLI DEĞİL , HANGİSİ DAHA DOĞRU VE İNANCIMLA UYGUN OLDUĞUNA BAKARIM.aramızdaki fark bu . ben bir müslöyum.anladın sen onu.ama aynı senin gibi akıl ve mantık sahibi allahın yarattığı bir canlıyım.

senin yaptığını bende yaparım. oturup şişeler doğlusu içki içerim şuurumu kaybedene kadar. o zaman ne olur hani senin aklın, mantığın , duyguların nerede kaldı.başkasına ihtiyaç duyar başkasının yardımıyla ayakta kalır, korunur ve evine bırakılırsın.

eğer mantığın olsaydı , aklın olsaydı o içkinin hem vücüduna hem aklına ve ruhunada , madden ve manen zararlı olduğunu bilmen gerekirdi.

bana mantıktan ve akıldan söz etme . sana dediğim gibi insan kendi nefsine, kendi iradesine, kendi aklı ve mantığına esir olursa aynı senin gibi olur.

mantıken haklımıyım buda sana kalmış. biraz aklını ve mantığını çalıştır.

aklını ve mantığını aşan sorularıda bir kenara bırak ve hangi canlı türün devamı olduğunu çözmeye çalış.en yetenekli olduğun iş zaten bu değilmi. insanları kandırma.yoldan çıkarma, sapıtma ,devam et.ama sende bir gün gerçek yaratıcını buılacaksın hemde kendi aklın ve mantığınla.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili scarfalcon'un iletisine tıp dilinde logore (kelime salatası) denir. Karman çorman. Konu ile ilgili, ilgisiz aklına geleni sıralamış. Yer yer de tereciye tere satmaya çalışıyor. Beyin kimyasından, saplantılardan bahsediyor çok anlıyormuş gibi. Allah virüsü, tüm beyin fonksiyonlarını esir almış. Söylediklerinden bir şey anlayan varsa beri gelsin.

Evrimboz'un ise scarfalcon dan eksiği yok fazlası var. Kendi içinde birbiri ile çelişen cümleleri peş peşe sıralamış.

1-bir şeyi ret etmek varlığını kabul etmekten kolaydır.yok dersin ve yok olur.ama var dersen ispat gerekir.

2-ama ispat olduğu halde yok, kanıt olduğu halde inanmıyorum, olamaz uydurma, saçma dersen o zaman bu senin aklının ve mantığının esiriyetidir.

3-dediğim gibi ben inancımla harket ederim ve hareket ederkende aklım ve fikrimle doğruyu ve yanlışı ayırmaya çalışırım.

Şimdi bu üç cümlenin hangisini savunuyor. Her biri diğerini çürütüyor.

Allah var deyince ispat yükü size düşer. İspat edemediğiniz için, yalnızca inanıyorsunuz. Üstelik ispat edemeyeceğinizi akıl ve mantığınızın yetersizliğine bağlıyorsunuz. Bir açıdan doğru söylüyorsunuz. Zaten akıl ve mantığınız yetersiz olduğu için böyle saçmasapan şeylere inanıyorsunuz.

İkinci cümle; sanki kanıtlı, belgeli olarak allahı ispat etmiş de biz inanmamışız, kanıtları belgeleri kabul etmemişiz, uydurma ve saçma bulmuşuz ve böyle dediğimiz için aklımızın ve mantığımızın esiri olmuşuz. Yani şunu demek istiyor. Kanıt ve belge sunmasak ta aklımız ve mantığımız kabul etmese de İNANIN.

Üçüncü cümle evlere şenlik. Bir şeye kanıtsız belgesiz, aklını ve mantığını kullanmadan inanacaksın. Bu inancın doğrultusunda hareket edeceksin. Sonra nasıl olacaksa? aklın fikrin geri gelecek ve doğruyu ve yanlışı ayırt edebileceksin.

Zaman zaman bu dindarlara kinaye yaparım.

Allah akıl fikir versin. Diye.

Sevgili evrimboz da bunu doğru sanıyormuş.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili scarfalcon'un iletisine tıp dilinde logore (kelime salatası) denir. Karman çorman. Konu ile ilgili, ilgisiz aklına geleni sıralamış. Yer yer de tereciye tere satmaya çalışıyor. Beyin kimyasından, saplantılardan bahsediyor çok anlıyormuş gibi. Allah virüsü, tüm beyin fonksiyonlarını esir almış. Söylediklerinden bir şey anlayan varsa beri gelsin.

Evrimboz'un ise scarfalcon dan eksiği yok fazlası var. Kendi içinde birbiri ile çelişen cümleleri peş peşe sıralamış.

Şimdi bu üç cümlenin hangisini savunuyor. Her biri diğerini çürütüyor.

Allah var deyince ispat yükü size düşer. İspat edemediğiniz için, yalnızca inanıyorsunuz. Üstelik ispat edemeyeceğinizi akıl ve mantığınızın yetersizliğine bağlıyorsunuz. Bir açıdan doğru söylüyorsunuz. Zaten akıl ve mantığınız yetersiz olduğu için böyle saçmasapan şeylere inanıyorsunuz.

İkinci cümle; sanki kanıtlı, belgeli olarak allahı ispat etmiş de biz inanmamışız, kanıtları belgeleri kabul etmemişiz, uydurma ve saçma bulmuşuz ve böyle dediğimiz için aklımızın ve mantığımızın esiri olmuşuz. Yani şunu demek istiyor. Kanıt ve belge sunmasak ta aklımız ve mantığımız kabul etmese de İNANIN.

Üçüncü cümle evlere şenlik. Bir şeye kanıtsız belgesiz, aklını ve mantığını kullanmadan inanacaksın. Bu inancın doğrultusunda hareket edeceksin. Sonra nasıl olacaksa? aklın fikrin geri gelecek ve doğruyu ve yanlışı ayırt edebileceksin.

Zaman zaman bu dindarlara kinaye yaparım.

Allah akıl fikir versin. Diye.

Sevgili evrimboz da bunu doğru sanıyormuş.

Sevgiler.

Sen buna teraciye tere mi diyorsun tereci kim psikiatrist tereci olabilir mi:)

dostum başlığı ben açtım ve herkes ilgili yeri okuyup anlıyrodur ilgin için teşekkür ederim.

SEvgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sen buna teraciye tere mi diyorsun tereci kim psikiatrist tereci olabilir mi:)

dostum başlığı ben açtım ve herkes ilgili yeri okuyup anlıyrodur ilgin için teşekkür ederim.

SEvgiler

Benim iletimi alıntılayarak, sevgili dostum hitabı ile yazmışsın. İsme yazmıyorum demen seni aklamaz. Bana yanıt veriyorsun ama beraberinde herkes bunu okusun diyorsun.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Benim iletimi alıntılayarak, sevgili dostum hitabı ile yazmışsın. İsme yazmıyorum demen seni aklamaz. Bana yanıt veriyorsun ama beraberinde herkes bunu okusun diyorsun.

Sevgiler.

:))))))))))))) drekinci dostum aklanmak da ne psikiatrist olan benim canım kardeşim:))))))

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...