Jump to content

"Allah geleceği bilmez" diyen kafirler


Recommended Posts

  • İleti 256
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

ALLAH YARATTIĞI HİÇBİRŞEYE BENZEMEZ. ALLAH İLE İLGİLİ AKLINA NE GELİYORSA BİL Kİ O ALLAH DEĞİL. ALLAH'IN ÖFKELENMESİ, SABRETMESİ, SEVİNMESİ VS. GİBİ İŞLERİN TAFSİLATINI BİZ BİLEMEYİZ.

Ne oldu, hemen mantık dışına kaçma denemeleri başladı yine... Nereye gidiyorsun cübbeli daha karpuz keseceğiz... :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ne oldu hemen mantık dışına kaçma denemeleri başldadı yine... Nereye gidiyorsun cübbeli daha karpuz keseceğiz... :)

Beni bilen bilir. Ben hiçbir zaman aklıma, mantığıma güvenmedim ve güvenmem de. Akıl insanı yanıltır. Teslimiyet kurtarır. Allah'ın Zatı bilinemez, bitti. İşittim, itaat ettim.

Allah'ın bilinemeyeceğini bilmekle Allah bilinmeye başlar.

“Gözler onu idrak edemez; o ise bütün gözleri idrak eder. O latîf ve habîrdir.” (En'am, 6:103)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Beni bilen bilir. Ben hiçbir zaman aklıma, mantığıma güvenmedim ve güvenmem de. Akıl insanı yanıltır. Teslimiyet kurtarır. Allah'ın Zatı bilinemez, bitti. İşittim, itaat ettim.

Allah'ın bilinemeyeceğini bilmekle Allah bilinmeye başlar.

“Gözler onu idrak edemez; o ise bütün gözleri idrak eder. O latîf ve habîrdir.” (En'am, 6:103)

Düşünme, itaat et Cübbeli... Sen mesela niye Bahai değilsin?... Bahaullah'a niye itaat etmiyorsun?.. Sana her "bana itaat et" diyene itaat et o zaman...Bilinemezse, bize kendini tanıtamıyorsa, iman da isteyemez...İnsan aklına hakarettir bu...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Düşünme, itaat et Cübbeli... Sen mesela niye Bahai değilsin?... Ona niye itaat etmiyorsun?.. Sana her "bana itaat et" diyene itaat et o zaman...

İtaat edeceğim şeyde aradığım özellikler:

1. Bana ölüm sonrası ne vaad ediyor.

2. Benden para istiyor mu?

3. Haberi getiren kişi dürüst mü?

4. Nasıl bir hayat yaşıyor?

5. Benim ne yapmamı emrediyor.

6. Ona inananların hayatı nasıl değişiyor.

7. Huzur var mı?

8. Kitabı var mı?

9. Ne zamandan beri okunuyor?

10. İçinde ne ilimler var?

vs.... bu liste uzar gider.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Düşünme, itaat et Cübbeli... Sen mesela niye Bahai değilsin?... Bahaullah'a niye itaat etmiyorsun?.. Sana her "bana itaat et" diyene itaat et o zaman...Bilinemezse, bize kendini tanıtamıyorsa, iman da isteyemez...İnsan aklına hakarettir bu...

İslam hiç düşünme demiyor ki?

Sadece onun sınırlı olduğunu ve insanı doğru yola iletmede yalnızca ona güvenilirse hata edileceğini söyler

Bu konuda Üstad'ın mükemmel bir sözü aklıma geldi onu da söylemeden geçmeyeyim

vazgeç inkarcı akıl su sefil acabadan cabadan yaradıldın bari gitme cabadan ...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Düşünme, itaat et Cübbeli... Sen mesela niye Bahai değilsin?... Bahaullah'a niye itaat etmiyorsun?.. Sana her "bana itaat et" diyene itaat et o zaman...Bilinemezse, bize kendini tanıtamıyorsa, iman da isteyemez...İnsan aklına hakarettir bu...

İslam hiç düşünme demiyor ki?

Sadece onun sınırlı olduğunu ve insanı doğru yola iletmede yalnızca ona güvenilirse hata edileceğini söyler

Bu konuda Üstad'ın mükemmel bir sözü aklıma geldi onu da söylemeden geçmeyeyim

vazgeç inkarcı akıl su sefil acabadan cabadan yaradıldın bari gitme cabadan ...

İşte bu... Eline sağlık kardeşim. Anlayana sivrisinek saz. Ateiste davul zurna az.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Düşünme, itaat et Cübbeli... Sen mesela niye Bahai değilsin?... Bahaullah'a niye itaat etmiyorsun?.. Sana her "bana itaat et" diyene itaat et o zaman...Bilinemezse, bize kendini tanıtamıyorsa, iman da isteyemez...İnsan aklına hakarettir bu...

İslam hiç düşünme demiyor ki?

Sadece onun sınırlı olduğunu ve insanı doğru yola iletmede yalnızca ona güvenilirse hata edileceğini söyler

Bu konuda Üstad'ın mükemmel bir sözü aklıma geldi onu da söylemeden geçmeyeyim

vazgeç inkarcı akıl su sefil acabadan cabadan yaradıldın bari gitme cabadan ...

Akıldan ve pozitif bilimlerden başka rehber aramak boşunadır... Çünkü ispatı vesikası yoktur... Her kafadan bir ses çıkmasından ve binlerce din olmasından belli zaten... Vatikan'a sor bakalım, onlar akıllarını kullanıyor mu kullanmıyor mu?... Kimse "ayranım ekşi" demez...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Böyle Allah üzerine tartışılan konuları görünce bir garip oluyorum.Mesela düşünün ki insanlar şunları tartışıyor,peri tozları karanlıkta parlar mı parlamaz mı?Bir taraf parladığını bir tarafsa parlamadığını iddia ediyor.halbuki hiç biri hayatında ne peri görmüş ne peri tozu :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Anlayış farkı var.

Bende durum şu:

Believe nothing, no matter where you read it or who was said it not even if I have said it, unless it agreed with you own reason and you own common sense.

Buddha

Nerede okursan oku, kim söylerse söylesin, hatta ben söylesem bile kendi mantığınla ve sağduyunla kabul ettiğin şeyler hariç hiç bir şeye inanma. Buda (Türkçe çeviri bana aittir, hatalıysam uyarın)

Bak bir de bu var inandığım ama çevirisini yapmam. cuubbeli kızar.

The most powerful force in the universe is compound interest.

Albert Einstein

tarihinde deregezen tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Akıldan ve pozitif bilimlerden başka rehber aramak boşunadır...

Bilimin açıklayamadığı bir sürü şey vardır. Ama Kuran herşeyi açıklamıştır.

Din, zaten bilimdeki halihazır boşluklara tapmanın genel adıdır... Kur'an neyi açıkladı da neyi buldun ona bakıp?..

Ayşe'ye Zeynep'e sure ayıran Kur'an, insanlığa yararlı hangi bilimsel gerçekleri bildirmiş....

Link to post
Sitelerde Paylaş

Akıldan ve pozitif bilimlerden başka rehber aramak boşunadır...

Bilimin açıklayamadığı bir sürü şey vardır. Ama Kuran herşeyi açıklamıştır.

Aynen buna da aynı imzamı atıyorum, cübcübcübelek kardeşim! Muhammet Mustafa eygamber sallallahualeyhivesellem efendimiz nitekim bunu ve aynı zamanda bilimselliğini de bir hadisiyle taçlandırmıştur: "Akıl kalbdedir; merhamet karaciğerdedir, esirgeyiş (şefkat) dalaktadır, nefes de akciğerdedir" :lol:

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tabii cübüş, bilmez miyiz hiç? "Akıl kalbdedir; merhamet karaciğerdedir, esirgeyiş (şefkat) dalaktadır, nefes de akciğerdedir" (Buhari) ne de olsa, de'mi ama? :lol:

Objektivist filozof AYN RAND'ın görüşlerini iletiyorum sizlere:

" Akıl insanlar arasındaki iletişim ve anlaşmanın tek nesnel yoludur; insanlar akla dayalı şekilde anlaşırlarsa, realite onların nesnel satandartı ve referans kaynağıdır. Fakat insanlar doğa üstü bilgi yollarına sahip olduğunu iddia ettiğinde hiçbir ikna, iletişim veya anlayış mümkün değildir.” Bu böyledir, çünkü ben öyle söylüyorum” formülüne başvuran herkes eninde sonunda bir silaha sarılmak zorunda kalacakdır. Kişinin aklı vahiy için veya şartlı refleks için reddetmesi fark etmez; temel fikir ve sonuçlar aynıdır

Akıl, düşünme sürecini yöneten ve kavramlar vasıtasıyla çalışan yeteneğin adıdır.

Akıl, duyu organlarının sağladığı materyali algılayan, teşhis eden, zihne bütünleştiren veya böyle bir süreçle zihinde üretilmiş kavramları bilincin kullanımına getiren yetenektir. Bu yetenek, otomatik olarak işlemez; akıl kullanmak için, herhangi bir insanın akıl kullanma eylemini seçmesi gerekir; insan, gayret göstererek düşünür. İnsan, hayatının her anında ve her konu üzerinde, düşünmekte veya düşünmekten kaçınmakta serbesttir. Düşünmek, tam ve odaklanmış bir teyakkuz gerektirir. Bir insanın bilincini odaklaması, konsantre olması, ancak iradi bir çabayla mümkündür.

Her insanın önünde iki tür hayat mevcuttur. Realitenin tam olarak kavranması görevine zihnini aktif ve gayeli olarak odaklayabilen, yani realiteyi kavramsal olarak anlayabilen ve bu gayreti idame ettirebilen kişi, -verili tarihsel bağlamda mümkün olduğu ölçüde- bütün insani potansiyelini değerlendirebileceği bir hayat yaşar. İkinci tür hayat, bu zahmeti göstermeyen kişinindir ve irrasyonellik diye tanımlanan hal budur. İnsan, kavramlaştırıcı bir bilinç düzeyine erişmeyi seçmezse; bilinçlerinin kullanımına iki alet kalır: zihinlerindeki otomatik, algısal, hayvani fonksiyonlar ve kavramsal düzeye gelebildikleri kısa sürelerde edindikleriyle rasgele programlanmış bir duygusal mekanizma. Sürekli düşünmek işini seçmeyen bu insan, kendisini yarı-bilinçli bir uyurgezer haline getirir; kontrolsuz bir duyusal-algısal mekanizmanın ve bazan rasgele yaptığı bölük-pörçük çağrışımların insafında yaşayan, içinde bulunduğu anda ortaya çıkan tesadüfi stimuluslara tepki göstermekten ibaret bir davranış biçimi içinde bulunan bu kişi, ancak insan-altı bir hayat sürdürebilir.

Zihnini odaklamayı seçmeyen bir insan, kelimenin insan-altı anlamında bilinçli sayılabilir; çünkü, -üst-seviyeli hayvanlar gibi o da- duyumlar ve algılar yapabilir. Fakat, kelimenin insani anlamında, odaklanmamış bir zihin, bilinçli değildir; realiteden tam haberdar olmak ve bu realiteyle baş edebilmek için, yani insanın insan olarak hayatta kalması için gerekli eylemleri yönetebilecek bir kapasite olan insan bilinci, ancak odaklanmış bir gayretin ürünüdür.

"Düşünmek veya düşünmemek" arasındaki seçim, "odaklanmak veya odaklanmamak" arasındaki seçimdir. "Odaklanmak veya odaklanmamak" arasındaki seçim, "bilinçli olmak veya olmamak" arasındaki seçimdir. "Bilinçli olmak veya olmamak" arasındaki seçim, yaşam ve ölüm arasındaki seçimdir.

İnsana gerekli olan herşey, insan aklınca keşfedilmek ve insan gayretiyle üretilmek durumunda olduğundan, insanın iki temel işi: düşünmek ve üretmektir:

Bazı insanların düşünme işine girişmediği, fakat yine de hayatta kalabildiği bir gerçektir. Bunlar, yaptıkları işin tabiatını anlamak için hiçbir gayret göstermeksizin, eğitilmiş hayvanlar gibi başkalarından gördükleri hareketlerin ve duydukları seslerin rutinini taklit ederek bu işi başarırlar. Fakat, insanın düşünmek ve üretmekle hayatta kalabileceği prensibi hala doğrudur; çünkü, böylelerinin hayatta kalmak için taklit ettikleri hareketleri keşfetme işini, düşünmek ve üretmek eylemlerini gerçekleştirmeyi seçmiş olan insanlar başarmıştır.

Bu tür zihin parazitlerinin hayatta kalması, tamamen şansa kalmıştır; onların odaklanmamış zihinleri, kimi taklit edeceklerini, kimin hareketlerini takip etmenin güvenli bir iş olduğunu söylemekten bile aciz olabilir. Yerine getirmekten kaçındıkları bilinçli olmak sorumluluğunu, onlar adına yüklendiğini söyleyen herhangi bir tahripkarın peşine takılarak uçuruma yürüyenler, bu tür insanlardır.

Düşünmek ve üretmek yoluyla hayatta kalma işine girişmeyen başka bir gurup insan, kaba kuvvet ve hile yoluyla veya üreten insanları yağmalayarak, soyarak, kandırarak, köleleştirerek, hayatta kalmaya çalışırlar; fakat, insanın hayatta kalma prensibi hala doğrudur: bu haydutların hayatta kalması, düşünmeyi ve üretmeyi seçmiş kurbanlarının başarısı sayesinde mümkün olmuştur. Bu yağmacılar, insana özgü bir davranış çizgisi izleyerek yaşamayı seçmiş olanları tahrip ederek var kalabilen parazitlerdir.

Bir insan, hayatta kalma görevini başarmak istiyorsa; davranışlarının kendi tahribine yönelmesini istemiyorsa; amaçlarını, değerlerini ve davranış çizgisini seçmek zorundadır. Hiçbir duyumu, algısı, dürtüsü, içgüdüsü, keyfi, zevki, bu seçme işini başaramaz; ancak aklı bunu başarabilir.

İnsanın insan olarak hayatta kalmasının anlamı budur. İnsanın bu anlamda hayatta kalması, o an için yaşamak veya sadece fiziki olarak yaşamak demek değildir.

İnsanın hayatta kalma meselesi, akılsız bir vahşinin, bir başka vahşi tarafından kafatası parçalanana kadar fiziken bir süre yaşaması demek değildir.

"Ne bahasına olursa olsun hayatta kalmak" için, her şartı kabul edebilen, her değeri terk edebilen, her hayduda boyun eğen insanların fiziken bir süre için daha yaşaması, insanın insan olarak hayatta kalması demek değildir. "İnsanın insan olarak hayatta kalması," rasyonel bir varlık olarak bütün ömrü boyunca, mevcudiyetin onun seçeneğine açık her veçhesinde, her faaliyetinde akılla davranması demektir.

İnsan, ancak insan olarak hayatta kalabilir. Hayatta kalma aracını, yani aklını terketmeğe muktedirdir; kendisini, insan-altı bir yaratığa çevirmeğe muktedirdir; hayatını çok uzun sürmeyecek bir ıstıraba çevirmeğe muktedirdir. Fakat, insan-altı bir varlık olarak davrandığı halde, insan-altı bir varlığın elde edebileceğinden daha fazlasını elde etmeğe muktedir değildir; insanlık tarihinin anti-akıl dönemlerinin dehşeti, bu gerçeğin hatıra defteridir. İnsan olmak kendiliğinden gerçekleşen bir şey değildir; bir insan, insan olmayı seçerek insan olur."

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte cübbelinin çağdışı çarpınışları:

Beni bilen bilir. Ben hiçbir zaman aklıma, mantığıma güvenmedim ve güvenmem de. Akıl insanı yanıltır. Teslimiyet kurtarır. Allah'ın Zatı bilinemez, bitti. İşittim, itaat ettim.

Güvenme zaten, çünkü çalışmıyor.

İtaat edeceğim şeyde aradığım özellikler:

1. Bana ölüm sonrası ne vaad ediyor.

2. Benden para istiyor mu?

3. Haberi getiren kişi dürüst mü?

4. Nasıl bir hayat yaşıyor?

5. Benim ne yapmamı emrediyor.

6. Ona inananların hayatı nasıl değişiyor.

7. Huzur var mı?

8. Kitabı var mı?

9. Ne zamandan beri okunuyor?

10. İçinde ne ilimler var?

vs.... bu liste uzar gider.

Sende hiç akıl kaldı mı? Dürüst biri sana "Herkes bir floresan lambadan yaratıldı" temalı bir kitap getirse, bu kitap da o floresan lambanın yaptıklarıyla ilgili ve ahiretle ilgili şeyler içerse, içine de iki üç fotoelektrik olay serpiştirse hemen inanacak mısın? Neden kitabı olmalı? Sen yobazdan farklı değilsin.

... Hadi bu lambanın hurileri de var.

Akıldan ve pozitif bilimlerden başka rehber aramak boşunadır...

Bilimin açıklayamadığı bir sürü şey vardır. Ama Kuran herşeyi açıklamıştır.

Kuran hiçbir şey açıklamamıştır. En hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlimden başka mürşit arayan cahil ve gericidir. Araplar bu yüzden bilimde çok gelişmiştir ve teknolojileri dünyaya yayılmıştır.

tarihinde nitrocan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Affff-ferin cübüş! Bak, bu yazıyı buraya c/p yapacak kadar aklını çalıştırmışsın ama, o yazının sen ve senin gibiler için yazıldığını anlayabilmen için gerekli olan okuman gerektiği yönündeki aklını çalıştıramamışsın, n'olacak şimdi?

Gel şimdi senle bu yazıyı inceden inceye bi eleyip, sık dokuyalım, dokumacı güzeli cübüş!

Objektivist filozof AYN RAND'ın görüşlerini iletiyorum sizlere:

" Akıl insanlar arasındaki iletişim ve anlaşmanın tek nesnel yoludur; insanlar akla dayalı şekilde anlaşırlarsa, realite onların nesnel satandartı ve referans kaynağıdır. Fakat insanlar doğa üstü bilgi yollarına sahip olduğunu iddia ettiğinde hiçbir ikna, iletişim veya anlayış mümkün değildir.” Bu böyledir, çünkü ben öyle söylüyorum” formülüne başvuran herkes eninde sonunda bir silaha sarılmak zorunda kalacakdır. Kişinin aklı vahiy için veya şartlı refleks için reddetmesi fark etmez; temel fikir ve sonuçlar aynıdır..."

Burada diyor ki vatandaş: Akıl, insan olmanın ve insanlığın olmazsa olmazıdır. İnsan, akılla davranmalı ki, insansı olabilsin. Akla muhalefet eder de, akıl dışı bir takım şeylerin peşine düşerse, insanlıktan çıkar. Bu akıl dışı şeyler kimi zaman insanın karşısına ya bir vahiy olarak, ya da hayvanlık zamanlarından kalma birer vahşi içgüdü olarak çıkabilir. Sonuçta her iki durumdada insan bunlara kendini kaptırırsa, insanlığın gereğini yerine getiremez.

Burada sen, aklını vahye kaptırmış bir müslümansın. Yani tüm akli melekelerini örtbas edip, kendini bir takım vahiylere adamışsın.

... Akıl, düşünme sürecini yöneten ve kavramlar vasıtasıyla çalışan yeteneğin adıdır.

Akıl, duyu organlarının sağladığı materyali algılayan, teşhis eden, zihne bütünleştiren veya böyle bir süreçle zihinde üretilmiş kavramları bilincin kullanımına getiren yetenektir. Bu yetenek, otomatik olarak işlemez; akıl kullanmak için, herhangi bir insanın akıl kullanma eylemini seçmesi gerekir; insan, gayret göstererek düşünür. İnsan, hayatının her anında ve her konu üzerinde, düşünmekte veya düşünmekten kaçınmakta serbesttir. Düşünmek, tam ve odaklanmış bir teyakkuz gerektirir. Bir insanın bilincini odaklaması, konsantre olması, ancak iradi bir çabayla mümkündür...

Burada diyor ki vatandaş: Akıl, doğuştan gelen bir ilahi yetenek değil, duyu organlarının/dış uyaranların etkileriyle zaman içinde oluşup gelişen bir yetenektir. Ancak bu yeteneği kullanmak, insanın iradesine kalmış olmakla birlikte, iradesini kullanma tercihi kişinin insan olarak kalmasına veya tam tersi insanlıktan çıkmasına neden olur.

Burada sen, aklını insan olarak kalma yönünde kullanmak yerine, onu 1400 sene öncesinin vahiylerinin hizmetine koştuğun nedenle insan-dışı bir canlı olarak tanıtılıyorsun.

... Her insanın önünde iki tür hayat mevcuttur. Realitenin tam olarak kavranması görevine zihnini aktif ve gayeli olarak odaklayabilen, yani realiteyi kavramsal olarak anlayabilen ve bu gayreti idame ettirebilen kişi, -verili tarihsel bağlamda mümkün olduğu ölçüde- bütün insani potansiyelini değerlendirebileceği bir hayat yaşar. İkinci tür hayat, bu zahmeti göstermeyen kişinindir ve irrasyonellik diye tanımlanan hal budur. İnsan, kavramlaştırıcı bir bilinç düzeyine erişmeyi seçmezse; bilinçlerinin kullanımına iki alet kalır: zihinlerindeki otomatik, algısal, hayvani fonksiyonlar ve kavramsal düzeye gelebildikleri kısa sürelerde edindikleriyle rasgele programlanmış bir duygusal mekanizma. Sürekli düşünmek işini seçmeyen bu insan, kendisini yarı-bilinçli bir uyurgezer haline getirir; kontrolsuz bir duyusal-algısal mekanizmanın ve bazan rasgele yaptığı bölük-pörçük çağrışımların insafında yaşayan, içinde bulunduğu anda ortaya çıkan tesadüfi stimuluslara tepki göstermekten ibaret bir davranış biçimi içinde bulunan bu kişi, ancak insan-altı bir hayat sürdürebilir...

Burada diyor ki vatandaş: Kendisini insan diye niteleyen canlının iki seçenek vardır: 1- Ya gerçekçi olacak ve yaşadığı ortamı olduğu gibi algılayıp kabul edecek, 2- Ya da tüm insani özelliklerini gözardı edip kendine hayali bir dünya kuracak ve o hayali dünya adına ve uğruna yaşayacak.

İkinci seçeneği tercih eden tembeli, mıymıntı insan da yine iki tür yol izleyecektir: Ya hayvani dönemlerinden kalma hayvani içgüdüleriyle çevresinde terör estirecek, her fırsatta ve her türden ahlaksızlığı yapacak; ya da, yaşadığı süre içinde çevresinden edindikleri ahlaki değerlere proğramlanmış bir makine gibi yaşayacaktır. Böyle bir hayat süren insan da, ancak elini sobaya bastığında can acısıyla feryat etmeyi akıl edebilir ama o sobanın elini neden yakmış olabileceğini düşünüp akıl etmediği için elini o sobaya tekrar basmamayı akıl edemeyecek kadar insan-altı bir canlı olarak varlığını sürdürmeye mahkumdur.

Sen bu ikinci sınıfa giriyorsun: Ya senin gibi düşünmeyenleri kamera karşısında boğazlarsın, ya da islamı kendi kafana göre yorumlayıp, hümanist/tatlı su müslümanı olarak ibadetine bakarsın.

... Zihnini odaklamayı seçmeyen bir insan, kelimenin insan-altı anlamında bilinçli sayılabilir; çünkü, -üst-seviyeli hayvanlar gibi o da- duyumlar ve algılar yapabilir. Fakat, kelimenin insani anlamında, odaklanmamış bir zihin, bilinçli değildir; realiteden tam haberdar olmak ve bu realiteyle baş edebilmek için, yani insanın insan olarak hayatta kalması için gerekli eylemleri yönetebilecek bir kapasite olan insan bilinci, ancak odaklanmış bir gayretin ürünüdür...

Burada diyor ki vatandaş: İnsan olmanın birinci gereği olan düşünmeyi ve dolayısıyla bilinçlenmeyi seçmeyen insan, her ne kadar yine de bir insan olsa da, insan-altı bir canlı veya üst seviyeli bir hayvandan farkı yoktur haddizatında. Düşünmeyen beyin bilinçlenemez ve dolayısıyla insan-altı bir canlı olarak, tüm gerçeklikten yoksun, içgüdüsel bir hayat sürmeye de mahkumdur.

"Sen, islami bilgiler de dahil ve hatta gözönünde sen olduğuna göre başta olmak üzere, çevrenden edindiğin bilgileri insan olmanın gereği düşünüp tartmak, sorgulamak ve bu bilgiler çerçevesinde bilinçlenmek yerine, aklını 1400 sene öncesinin karanlığına gömerek insan sıfatında dolaşan insan-altı bir canlısın" demek istiyor, cübüş.

... "Düşünmek veya düşünmemek" arasındaki seçim, "odaklanmak veya odaklanmamak" arasındaki seçimdir. "Odaklanmak veya odaklanmamak" arasındaki seçim, "bilinçli olmak veya olmamak" arasındaki seçimdir. "Bilinçli olmak veya olmamak" arasındaki seçim, yaşam ve ölüm arasındaki seçimdir...

Burada diyor ki vatandaş: Yukardakilerin özeti olarak; insan olabilmek için duyu organlarının çevreden edindiği bilgilerle oluşan akıl yoluyla bu verileri ele alıp, bunlar üzerine düşünmek ve bu yolla gerçekçi bir hayat konusunda bilinçlenmek, insan olmanın şartıdır. Aksi takdirde hayvandan farkın yoktur. Yaşam/ölüm, insan/hayvan ikilemi...

Bu vatandaşa göre kibarcası sen yaşamıyorsun, ölmüşsün.

... İnsana gerekli olan herşey, insan aklınca keşfedilmek ve insan gayretiyle üretilmek durumunda olduğundan, insanın iki temel işi: düşünmek ve üretmektir:

Bazı insanların düşünme işine girişmediği, fakat yine de hayatta kalabildiği bir gerçektir. Bunlar, yaptıkları işin tabiatını anlamak için hiçbir gayret göstermeksizin, eğitilmiş hayvanlar gibi başkalarından gördükleri hareketlerin ve duydukları seslerin rutinini taklit ederek bu işi başarırlar. Fakat, insanın düşünmek ve üretmekle hayatta kalabileceği prensibi hala doğrudur; çünkü, böylelerinin hayatta kalmak için taklit ettikleri hareketleri keşfetme işini, düşünmek ve üretmek eylemlerini gerçekleştirmeyi seçmiş olan insanlar başarmıştır...

Burada diyor ki vatandaş: İnsan, kendisine gerekli olan herşeyi kendi aklıyla keşfedebilmelidir. Bunu yapabilmesi için de düşünmek ve üretmek zorundadır.

Oysa bazıları, bunu yapmak yerine, çevresindekilerin kendisine dayattıklarını ve onlardan gördüklerini taklit ederek yaşamlarını sürdürebilirlerse de, bu kişiler yaşamlarını, aklını düşünmek ve üretmek için kullanan asıl insanlara borçlulardır yine de.

Yani sen, düşünmek ve üretmek yerine çevrenden gördüklerini taklit ederek 5 vakit namaz kılıyorsun, 1 ay oruç tutuyorsun, sabah akşam dua ediyorsun, hayata en ufak bir katkıda bulunmuyorsun ama, düşünüp üretenler sayesinde ekmeğini yiyor, çeşmenden su içiyor, işine/okuluna bir araçla gidiyor, ilaçla tedavi görüyor, kitap/gazete okuyabiliyor, tv izleyebiliyorsun... Akıllı insanların düşünüp ürettiklerini kullanarak hayatta kalabiliyorsun.

... Bu tür zihin parazitlerinin hayatta kalması, tamamen şansa kalmıştır; onların odaklanmamış zihinleri, kimi taklit edeceklerini, kimin hareketlerini takip etmenin güvenli bir iş olduğunu söylemekten bile aciz olabilir. Yerine getirmekten kaçındıkları bilinçli olmak sorumluluğunu, onlar adına yüklendiğini söyleyen herhangi bir tahripkarın peşine takılarak uçuruma yürüyenler, bu tür insanlardır...

Burada diyor ki vatandaş: Aklını, düşünmek ve üretmek için kullanmayan insan-altı canlılar, birer parazitten farksızdır. Bilinç olmadığı için aslında tesadüfen yaşamaktadırlar. 1400 sene önce yaşamış bir meczubun aklına uyup da, bugün de aynı zihniyetle hareket edip, Kubilay'ın başını kör testereyle kesip kendisini darağacında sallandırtabilir; Madımak'ta insanları yakayım derken kendisini de ateşe verip yakabilir veya bu sebeple cezaevlerinde sürünebilir. Üst seviye de değil artık, alt seviye bir hayvandan da aşağılık olarak görülüp, toplumun nefretini çekebilir.

... Düşünmek ve üretmek yoluyla hayatta kalma işine girişmeyen başka bir gurup insan, kaba kuvvet ve hile yoluyla veya üreten insanları yağmalayarak, soyarak, kandırarak, köleleştirerek, hayatta kalmaya çalışırlar; fakat, insanın hayatta kalma prensibi hala doğrudur: bu haydutların hayatta kalması, düşünmeyi ve üretmeyi seçmiş kurbanlarının başarısı sayesinde mümkün olmuştur. Bu yağmacılar, insana özgü bir davranış çizgisi izleyerek yaşamayı seçmiş olanları tahrip ederek var kalabilen parazitlerdir...

Burada diyor ki vatandaş: Yukarıda sözü edilen düşünmek ve üretmekten yoksun bir takım parazitlerin bazısı da, düşünüp üretenleri düpedüz soyarak, kervanlarını basıp, mallarını talan ederek; kalelerini kuşatıp tüm erkekleri öldürüp, kadınlarını cariye/köle ve mallarını ganimet olarak bölüşerek ve hatta ganimetin 1/5'ine çeşitli sebeplerle el koyarak vb. yaşamlarını sürdürebilmektedirler ki, bunların da hayatta kalabilmeleri, yine düşünüp üreten insanlara bağlıdır. Düşünüp üreten insanlar olmasaydı, bu parazitler de var olamazlardı; çünkü soyacak insan bulamazlardı ve kendileri düşünüp üretemedikleri için de yok olmaya mahkum olacaklardı.

... Bir insan, hayatta kalma görevini başarmak istiyorsa; davranışlarının kendi tahribine yönelmesini istemiyorsa; amaçlarını, değerlerini ve davranış çizgisini seçmek zorundadır. Hiçbir duyumu, algısı, dürtüsü, içgüdüsü, keyfi, zevki, bu seçme işini başaramaz; ancak aklı bunu başarabilir.

İnsanın insan olarak hayatta kalmasının anlamı budur. İnsanın bu anlamda hayatta kalması, o an için yaşamak veya sadece fiziki olarak yaşamak demek değildir.

İnsanın hayatta kalma meselesi, akılsız bir vahşinin, bir başka vahşi tarafından kafatası parçalanana kadar fiziken bir süre yaşaması demek değildir.

"Ne bahasına olursa olsun hayatta kalmak" için, her şartı kabul edebilen, her değeri terk edebilen, her hayduda boyun eğen insanların fiziken bir süre için daha yaşaması, insanın insan olarak hayatta kalması demek değildir. "İnsanın insan olarak hayatta kalması," rasyonel bir varlık olarak bütün ömrü boyunca, mevcudiyetin onun seçeneğine açık her veçhesinde, her faaliyetinde akılla davranması demektir...

Burada diyor ki vatandaş: Önemli olan, hayatta kalmak değil, İNSAN OLARAK hayatta kalmaktır ve bunu başarabilmek için de düşünüp üretmek gerekir. Yoka, bir domuz domuz olmaktan asla utanmaz, çünkü domuz olduğunun bilincinde değildir, o nedenle rahatlıkla bok yiyebiliyor. Oysa bok yiyen bir insana biz rahatlıkla deli diyebiliyoruz ama aslında o bilinçsel anlamda bir insan bile değildir; çünkü ona insan diyen, yine düşünüp üreten akıllı insanlardır; o deli, insan olduğunun bilincinde bile değildir. Dolayısıyla bilinç bağlamında bok yiyen bir domuzla, bok yiyen bir insan; bok yiyen bir insanla, düşünüp üretenlerin mallarını talan eden bir insan arasında aslında zerrece fark yoktur.

... İnsan, ancak insan olarak hayatta kalabilir. Hayatta kalma aracını, yani aklını terketmeğe muktedirdir; kendisini, insan-altı bir yaratığa çevirmeğe muktedirdir; hayatını çok uzun sürmeyecek bir ıstıraba çevirmeğe muktedirdir. Fakat, insan-altı bir varlık olarak davrandığı halde, insan-altı bir varlığın elde edebileceğinden daha fazlasını elde etmeğe muktedir değildir; insanlık tarihinin anti-akıl dönemlerinin dehşeti, bu gerçeğin hatıra defteridir. İnsan olmak kendiliğinden gerçekleşen bir şey değildir; bir insan, insan olmayı seçerek insan olur.

Burada diyor ki vatandaş: İnsan, ancak insan olarak (yani aklını kullanıp düşünüp üreterek) hayatta kalabilir, bunu garantileyebilir. Yani, ya aklını kullanıp düşünüp üreten bir insan olarak, ya da bunları yapmayan insan-altı bir yaratık olarak hayatını sürdürebilme seçenekleri vardır; ancak, insan olmayı seçmesi halinde hem madden, hem manen ilerlemesi mümkün olur; insan-altı olmayı seçmesi halindeyse, sadece insanların kendilerine yarattığı imkanlar ölçüsünde bir şeyler elde edebilirler, bundan fazlasını asla edinemezler, çünkü birer asalaktırlar, sömürdükleri canlıda kan varsa eğer emebilirler, yoksa onlar da ölmeye mahkumdurlar.

Yazıyı buraya asmayı akıl etmişsin ama, onu okumayı, tartmayı, fikir üretmeyi akıl edememişsin. Anladın mı cübbeli tavuğum, dağ kelebeğim, cübcübcübeleğim?

Link to post
Sitelerde Paylaş

ALLAH YARATTIĞI HİÇBİRŞEYE BENZEMEZ. ALLAH İLE İLGİLİ AKLINA NE GELİYORSA BİL Kİ O ALLAH DEĞİL. ALLAH'IN ÖFKELENMESİ, SABRETMESİ, SEVİNMESİ VS. GİBİ İŞLERİN TAFSİLATINI BİZ BİLEMEYİZ.

ŞU VİDEOYU İZLE İŞİ KAVRARSIN:

http://www.bayburt.eu/mediadetails.php?key=78e2dc912ad534c02b13&title=Allah%27%C4%B1n+s%C4%B1fatlar%C4%B1+kendi+%C3%B6z+Zat%C4%B1+de%C4%9Fildir

Büyük büyük yazmışsın ama feci çelişkili yazmışsın...

Senin bu allalh yatatıklarına hiç benzemiyorsa-ki bunu sen demişsin- nasıl oluyorda kuranda tuzak kuruyor, lanetliyor, öfkeleniyor,uçkurla ilgeniyor,sövüyor..Bu saydıkalrım insani özellikler..Bir taraftan allah yarattıkalrına benzemez demisşin öteki taraftan allahın insani özelliklerini aynı satırda ifşa etmişsin...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...