Jump to content

Sosyalizm: Soru-Cevap şeklinde açıklama


Recommended Posts

Herkese iş, ortak mülkiyet. Bunlar insanı mutlu yapacak şeyler mi? Tek özelliği patronların olmaması. Tamam bende sevmiyorum bazı insanların aşırı zenginleşmesini, onların gözünü para hırsı bürümüşse bunun cezasını bütün insanlar çekmek zorunda mı?

Ben patron da oldum işçide oldum. Özellikle işçi sınıfı arasında çalışırken çok zenginlerin onlara tepeden baktığını onları aşağıladığınıda gördüm ve içim nefretle doldu. Ama bu asla mantığımın önüne geçmedi.

Çünkü hiçbir yönetim işçiyi işçi olmaktan kurtaramaz. Hele sosyalizm onun önünü tamamen kapatır. İşçi ancak kendini kurtarabilir, tabi o zekaya sahipse.

Eğer zenginleri çekemiyorsanız ve becerinizde varsa onları soyun. Kasalarını boşaltın, ister fakirlere dağıtın isterseniz kendinize muhteşem bir yaşam kurun.

Yada zengin olmanın yollarını arayın.

Bana sorarsanız hiçbiri umurumda değil, karşımdakinin zengin, fakir, kapitalist veya sosyalist olması umurumda değil. Çalışmaktan da, paradan da, tüm görüş ve mücadelelerden de nefret ederim. Ve hepsinin yok olmasını isterim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 140
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Hayallerde çoğu zaman güzeldir . Ancak yalnız hayalle kalmalıdır . Umutları hayallere bağlamak pek mantıklı değil .

Uyuşamadığımız nokta burası. Benim gerçekleşebileceğini düşündüğüm birşeyi sen hayal olarak görüyorsun, bu yüzden zıt yönlere gidiyoruz. Marksizm tarihsel materyalizmdir ve materyalizm de fazlasıyla gerçekçidir. Nesnel gerçeklerden hareket eder. Zaten bu yüzden, dinler gibi hayallere değil toplumsal sınıflara tarihi hareket ettirme misyonu yükler. Bildiğim en gerçekçi teoridir marksizm. Öte yandan, sosyalizm de iyi veya kötü bir şekilde uygulanmıştır(SSCB), bugün hala uygulanıyor(Küba) ve başkaları da ona doğru ilerliyor(Venezula, Bolivya, Ekvador, Nikaragua). Böyle bir görüş nasıl oluyor da hayal olarak tanımlanabiliyor hala, hayret doğrusu. Zaten uygulanmamış olsa ne olacaktı ki? Biz uygulardık. Hayallerin için mantıklı ve bilimsel niteliği olan bir teori kurup bunun için mücadele edersen gerçek olur. Kelli-felli siyasetçiler, filozoflar, ekonomistler sosyalizmi savunuyor. Hepsine hayal perest muamelesi yapmak mantıklı mı? Bir zamanlar da cumhuriyet hayal gibi görünüyordu. O zamanlar, cumhuriyeti kuracak olan kadrolar sizin gibi insanları dinleselerdi bugün hala dinsel yönetimler altında yaşıyor olurduk. Siz kendi pasifistliğinize düşünsel kılıf yaratmaya çalışıyorsunuz bence.

Hayattan ben de zevk alıyorum. Sosyalizm için mücadele ederken başka şeylerden zevk almayı bırakıyor falan değilim. Ama hayatı değiştirme düşüncesi kadar hiçbir şey zevk vermiyor.

tarihinde Freddie tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Herkese iş, ortak mülkiyet. Bunlar insanı mutlu yapacak şeyler mi?

.

Çünkü hiçbir yönetim işçiyi işçi olmaktan kurtaramaz.

Eğer zenginleri çekemiyorsanız ve becerinizde varsa onları soyun. Kasalarını boşaltın, ister fakirlere dağıtın isterseniz kendinize muhteşem bir yaşam kurun.

Mülk sahibine işgücünü satmamak, onun tahakkümüne girmemek, çalışanların örgütleri sayesinde işin yönetimine katılmak, yoğun ve stresli çalışmamak ve kendine vakit ayırabilmek, temek ihtiyaçların karşılanması, güvencenin olması, rekabet ve bencilliğin işe yaramadığı bir dayanışma toplumunda insanlarla insan gibi ilişkiler kurabilmek, hirerarşinin günden güne azalması, tam bir özgürlük yolunda yürümek v.s. insanı mutlu etmez mi? Bence eder. Beni mutlu ederdi açıkçası. Bunun için mücadele etmeye değer bence.

İşçiyi işçi olmaktan kurtarmak mümkündür. Fakat bunun için ciddi bir teknolojik gelişme gerekir. Makineleşmenin artması ve ürün bolluğu sağlanması sayesinde malların değiş tokuşunu ortadan kaldırmak mümkün. Değişim ilişkileri aradan çıktığında ve iş bölümü makineleşme sayesinde sadeleştiğinde sınıfları ortadan kaldırmak ve dolayısıyla işçiyi işçi olmaktan çıkarmak da mümkün olacak. Ama henüz toplumsal gelişim o aşamaya(komünizm) gelmedi. Önümüzdeki aşamada sosyalizm var. Bu aşamada işçiyi işçi olmaktan çıkaramayız ama bugünkü durumuna göre büyük rahata kavuştururuz. Sınıfları değil ama sömürücü sınıfları ortadan kaldırırız. Siyasal demokrasiyi toplumsal(gerçek) bir demokrasiye genişletebiliriz.

Zenginleri soyup mallarını halka dağıtmaktan bahsetmişsin. Bizim kamulaştırma dediğimiz tam olarak bu değil mi zaten? :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Adam çalışmak istemiyorsa o zaman yemek de yemez. Herkes emeğine göre alır, emek vermeyen ise birşey alamaz.

Zaten para dediğimiz şey bunu kolaylaştırmak için icat edilmemiş midir?

Sen çalıştırdığın adama günde 2 litre su,3 ekmek,1 kilo pirinç,yarım kilo et vereceğine direk parasını verirsin adam gider ne istiyorsa alır.

İsterse almaz,parasını biriktirir.Daha doğrusu emeğini biriktirir.İster biriktirip daha büyük bir şey alır,ister toprağa gömer,ister çöpe atar,ister çocuğuna verir.

Sen kimsin ki insanların emeğini nasıl harcayacağına karar veriyorsun?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sosyalizm propagandası için çırpınmaya hiç gerek yok.

22. yüzyılda kapitalist bir ülkenin kalması mümkün olmayacak zaten.

Çünkü 21. yüzyılın sonlarında dünyanın durumu karşısında insanlar, sosyalizmden başka bir çözüm yolu bulamayacak. Bu bir kehanet değil. Gidişat öyle. Kaynaklar tükeniyor, aksine nüfus hızla artıyor. Açlar, yoksullar çoğalınca; bunalım, sosyalizmi zorunlu kılacak.

İnsanlar, isteyerek değil ama kerhen sosyalizmi kabullenecekler.

21. yüzyılda bir teori patlaması yaşanacaktır ama bence sosyalizme yakın bir sosyal demokrasi en benimsenen sistem olacaktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bravo sevgili freddie,

Doğrusu performansını takdir etmemek elde değil.

Herkese, herkesin sorularına, güzel yanıtlar vermişsin.

Yani içerik olarak güzel,

Üslup olarak, yapacağız, edeceğiz şeklinde söylemler. Sosyalistler ile toplumun diğer kesimlerini ayırıcı bir hava yaratıyor. Sosyalistler bir takım şeyleri dayatacaklar gibi algılanabiliyor.

Anlattıklarının içeriğine karşı çıkamadıkları zaman hayalcilikle suçlanıyor.

Gerçekleştirilmesini sosyalistler eli ile yapılacak olmasını da dayatma, emir komuta vs gibi itici şeylere benzetiyorlar. Zannediliyor ki, bir avuç sosyalist toplumun tümünü emir komuta altına sokacak, çalışmayanı zorla çalıştıracak.

Halbuki, yapacağız, edeceğiz gibi söylemler yerine, böyle yapılması gerekir, böyle yapılırsa şu sorun çözülür gibi bir üslüp daha bilimsel ve etkili olur.

Genel olarak işçi, köylü, aydın emekçi kesimler üretim ve paylaşım sorunlarını kendileri çözecekler. Sorunlar masaya yatırılacak, çözümler tartışılacak, çözüm için yapılması gerekenler kararlaştırılacak ve uygulanacaktır. Zaten kapitalist sömürü mekanizması ortadan kaldırıldıktan sonra pek çok sorunun çözümü olağanüstü bir şekilde kolayca mümkün olacaktır.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kaynaklar tükeniyor da sosyalizmde devlet sermayesi ne zaman tükenecek sevgili Pante?

Her devlet yatırımı devlete maliyet halka vergi yükü anlamına geldiğine göre sosyalizmin bir daha dünyaya gelişi dünyada tutunabileceği anlamına gelmiyor. Yine gelişi ile gidişi bir olacaktır.

Freddie sosyalist toplumlarda işçi sınıfı egemen sınıf halindedir. Bir toplumda egemen sınıf olması hem ayrıcalıklı hem kayrımcılıklı sınıfın olmasıdır. Bu tür toplumlarda hukuk da o toplumun ekonomisinin bir sonucu olarak düzenlenir. Bu tür egemen bir sınıfı olan toplumlarda demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin çağdaş, insancıl hukuka uygun olduğunu söyleyebilir misin?

Bu genel hukuk yapısının devinim kazanabilecek bir hukuk yapısı olabileceğinden söz edebilir misin?

tarihinde barisarock tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

freddie,

bu işlerin yeri internet değil, dişarisi.

burada (internet) pek faydasi olmaz, ciddi ciddi sosyalist birisi benim gibi reelde aktif mücadele yürütür,

sana tavsiyem devrim yapmak istiyorsan illegal bir sol örgüte üye olman.

çünkü devrim ne iştir, ne de hobi, tüm insanliği alakadar eden ciddi bir mesele.

sosyalizm bunun sonrasinda gelecektir.

İyi de.Sizin "brujuva" lardan nefret etmeniz gerekmiyor mu ?

Ben haberlerde , ölen polis,asker,perşembe pazarında patlayan bomba haberleri okuyorum.

Bir allahın günü de ölen "brujava"ya rastlamadım.

İşçi sınıfı kendi içinde mi sosyalizm mücadelesi veriyor nedir ?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Kaynaklar tükeniyor da sosyalizmde devlet sermayesi ne zaman tükenecek sevgili Pante?

Her devlet yatırımı devlete maliyet halka vergi yükü anlamına geldiğine göre sosyalizmin bir daha dünyaya gelişi dünyada tutunabileceği anlamına gelmiyor. Yine gelişi ile gidişi bir olacaktır.

Evrimine bırakıldığında ve halkların çoğunluğunun iradesiyle bir sistem değişikliği olduğunda; ne devlet sermayesi, ne proleterya diktatörlüğü, ne tek parti sultası, ne de bürokratizm kalmayacaktır.

Üretim araçlarının sahipleri değil, işletmecileri olacaktır.

Değişen, aradaki uçurumun azalması olacaktır. İşletmeciyle müdürler, müdürlerle şefler, şeflerle, ustabaşılar, ustabaşılarla işçiler ve işçilerin de kendi arasında işin türüne ve uzmanlıklarına göre farklar olacaktır.

Tabi ki işletmeci gelirinin fazlalığı sebebiyle mercedese binerken, müdürler Toyoto'ya, işçiler Renault'a bineceklerdir. :D

İşletmeci, ayda 3 depo yakıt alabilirken, işçi 1 depo yakıt alacaktır.

Doğada bile eşitlik yok. Kalkıp da bir mühendisle, işçiye aynı ücret verilecek değil herhalde.

Tabi bu bizim demokratik sosyalizmimizde gerçekleşebilir. ML'lerin eline kalırsa yanmış millet. :lol:

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilgi geldikçe ÖM'den sana söylüyorum zaten Hacı'm. Extradan sormak istediklerin varsa ÖM'den sorabilirsin zaten. Fakat şu an elimde taze bilgi yok, olunca veririm. Önceden verdiklerimde ise bir yanlışlık yok, onlar doğruydu.

Aa acaba ne bilgisi veriyorsun. Çok merak ettim şimdi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

..

Üslup olarak, yapacağız, edeceğiz şeklinde söylemler. Sosyalistler ile toplumun diğer kesimlerini ayırıcı bir hava yaratıyor. Sosyalistler bir takım şeyleri dayatacaklar gibi algılanabiliyor...

Allah allah :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Freddie;

Yazından faydalandık, sağol. Fakat gözüme çarpan bazı tutarsızlıklar var.

Mesela diyorsun ki "eski devrim teorisinin miadı doldu, çünkü kriz olmadan da devrim olabiliyormuş". Yani burda bir siyasi ve ekonomik krizin varlığı veya yokluğu önemliyken ve senin demene göre devrimci mücadele tek başına yeterliyken, ve Bolşevik devriminin beklenen sosyalist devrim olduğunu ima ederken sonradan da "makineleşme ve teknoloji arttıkça işçilerin durumu kötüleşecek, bunun gelecekte olacağını tahmin ediyorum" diyorsun. Burda iki farklı devrim teorisi var ve ikisi birbiriyle çelişkili. Birinde makineleşme kavramı önemli, diğerinde değil. Çünkü kendi ağzınla Çarlık Rusya'sında sanayi falan olmadığını söylüyorsun. O zaman makineleşme ve teknoloji artışı olmadan o devrim nasıl oldu? Madem devrim olması için makineleşme ve teknolojinin seviyesi önemli değil, o zaman sen ne diye makineleşme ve teknoloji artışı devrim getirecek dedin? Burda bir çelişki yok mu?

İkinci olarak yazının en başında bahsettiğin bazı kavramları açmanı istiycem senden.

Diyorsun ki:

Üstte de belirttiğim gibi, işçi kendi işgücünü satmak zorunda kaldığında artık emeğinin üretkenliği üzerindeki tüm hakkını yitirir. Kendi emeğine yabancılaşır. İşgücünü alınıp satılabilen bir meta olarak değerlendiren sermaye düzeni, işçiyi metalaştırır. İşgücünü satması sonucu, bu işgücü ve onun ürünleri üzerindeki tasarruf tümüyle sermayeye kalır. Sermaye sahipleri, böylece ekonomide(toplumsal yaşamda) yönetimin sahibi olur.

Ben şahsen sermaye sahiplerinin yönetimin sahibi olmalarını tam anlamadım. Üretilen ürünün mülkiyet hakkı sermaye sahibinde olunca adamın "ekonomide (toplumsal yaşamda) yönetimin sahibi olması" olayını anlamadım. Bana hiç de öyle gelmiyor. Açıklar mısın?

Ayrıca bu "metalaşma" ve "yabancılaşma" dediğin şeylerin varlığından şüphe içindeyim. Varlarsa bile niye önemli olduklarını da anlamıyorum. Açıklarsan sevinirim.

Ve en başta diyorsun ki:

Sermaye kendini var edebilmek için emeği ‘’ücretli emek’’ olarak tahakkümü altına almaya gereksinim duyar. Ücretli emek ile sermaye arasındaki sınıflaştırma diyalektiği olmasaydı kapitalizm de var olamazdı. İşçi, işgücünü sermayeye satarak ücretli emekçi haline gelir. Sattığı işgücü ve emeğinin ürünleri üzerindeki kontrol ve yönetimini artık sermayeye devretmiştir. Bu durum hem açık bir tahakküm ve sömürüdür hem de işçinin kendi emeğinin sonuçlarına yabancılaşması bakımından bir yabancılaşmadır.

Bana bu durum açık bir tahakküm ve sömürü gibi gelmedi. Burda yeterli açıklama yapmadan "açıkça görünüyor zaten" kolaylığına kaçıp, senin argümanında en temel bir kavramı basitçe geçirmiş, "ispat edildi" diye geçmişsin. Ama ikna edici değil malesef.

Ayrıca gene "yabancılaşma" burda göze çarpıyor. Burda bir yabancılaşma varmış. Bu da kötü birşeymiş galiba. Yani senin anlatımından öyle anlaşılıyor. Ama niye kötü birşey olduğu belli değil. Aslında ne olduğu da belli değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Freddie;

Bir başka sormak istediğim mevzu da senin bu üretim planlaması konusundaki iyimser düşüncelerin.

Planlama sürecine hem tüketici örgütlerinin hem de her sektörün çalışan örgütünün katılarak planlamayı birlikte yapması, tüketicinin zevk ve tercihlerine hitap eden ürünlerin üretilmesini sağlayacak, halkın hangi ürünü ne kadar istediğinin netlikle anlaşılmasını da sağlayarak israfı veya kıtlığı önleyecektir.

Bu dediğin olayın yani bazı mallarda gereksiz bolluğun ve bazılarında kıtlığın (ve kalitesiz ve çeşitsiz ürünlerin) Sovyetler'de olduğunu başka bir yerde kendi ağzınla söylüyorsun. Ama onların başaramadığı şeyin çözümünün de gayet basit olduğuna inandığını söylüyorsun. Tek gereken tüketicilerin planlamaya iştirak etmesiymiş meğerse.

Bilmiyorum bu işi etraflıca düşündün mü, yoksa sadece kendine duymak istediğin şeyleri mi söylüyorsun?

Dikkat edersen bir ülkede milyonlarca insan var. Bunların da farklı ihtiyaçlari ve zevkleri var. Üretilecek binlerce, belki onbinlerce ürün var. Herbirinin birden fazla üretilme şekli var. Her ürünü üretirken kullanılan malzemenin kendisinin üretimi var. Herşeyden önemlisi bugüne kadar bilinen ürünler bir limit değil çünkü her an yeni bir ürün fikri hayata geçirilebilir (veya geçirilebilmeli).

Sen bu soruna basit bir çözüm bulduğunu iddia ediyorsun. Gerçekten biraz fazla iyimser değil misin bu konuda? Çünkü ben açıkçası olayın nasıl yapılabileceğini hayal edemiyorum.

Bunun ötesinde bir başka sorum da bu işbölümü konusunda. Neden işbölümü kötü birşey? Benim bu laftan anladığım herkesin farklı bir meslekte uzmanlaşmasıdır. Eğer ki sen bir işçinin her işi yapabilir olmasını arzuluyorsan, bunun eğitimi konusunu napacaksın? Her türlü işi yapabilecek birinin eğitimine bir ömür yeter mi sence? Hem zaten bu insanlar hem yönetime katılacak, hem planlamaya katılacak, hem de her türlü işi yapabilecek eğitime sahip olacak falan. Biraz süper güçlere sahip insanlar hayal etmiyor musun burda?

Son bir sorum da şöyle. Senin düzeninde pis işleri kim yapacak? Çöpçülük, lağım bakımı gibi mesela. Ya tehlikeli meslekleri? Mesela tersanede ya da madende çalışmak gibi.

tarihinde lex tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Hayır! Sosyalizme karşı kimse sokağa dökülmedi. Bürokrasi kapitalizme geçip cebini daha da doldurma kararı aldığında, sanki halk da bunu istiyormuş gibi göstermek için bir referandum yaptı. ''Sovyetler ve sosyalizme tamam mı devam mı?'' diye sordu. Ve SSCB halkları, %76 gibi bir oranla ''Devam'' dedi. Fakat bürokrasideki karşı-devrimciler kendi yaptırdıkları oylamayı göz ardı edip sistemi dağıttı.

Freddie, bizi yeme şimdi. Sovyetler'e karşı kimseye sokağa dökülmedi mi? Sen bizimle 19 Ocak 1990 gününde Bakü'de ne oldu bir paylaşsana. Yine aynı ay içinde Gorbaçev Litvanya'ya gitmişti, oradaki bağımsızlık yanlısı mitingde kaç kişi vardı? Diğer Baltık devletlerinde durum nasıldı?

Haydi bunları geçelim, referandum konusunda da yalan söylüyorsun. Referandumda sorulan soru o değildi, ve o referandumu 6 ülke(Baltık ülkeleri, Ermenistan, Moldova ve Gürcistan) boykot etti. Sorulan sorunun doğrusunu dilersen ben yazarım.

Daha sonra Ukrayna'da bağımsızlık konusunda bir referandum yapıldı bir de, ve bağımsızlık isteyenlerin oranı yüzde 90'dan fazlaydı. Bunları keşke saklamasaydın.

Bu lex'i de sevdim, Freddie bu soğuk kış günlerinde terlesin bakalım. Çok terlerse hacı amcasına öm ile bilgiler yollar, hacı amcası da ona te Amarigalardan klima yollar. :D

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sosyalizm propagandası için çırpınmaya hiç gerek yok.

22. yüzyılda kapitalist bir ülkenin kalması mümkün olmayacak zaten.

Çünkü 21. yüzyılın sonlarında dünyanın durumu karşısında insanlar, sosyalizmden başka bir çözüm yolu bulamayacak. Bu bir kehanet değil. Gidişat öyle. Kaynaklar tükeniyor, aksine nüfus hızla artıyor. Açlar, yoksullar çoğalınca; bunalım, sosyalizmi zorunlu kılacak.

İnsanlar, isteyerek değil ama kerhen sosyalizmi kabullenecekler.

21. yüzyılda bir teori patlaması yaşanacaktır ama bence sosyalizme yakın bir sosyal demokrasi en benimsenen sistem olacaktır.

Akla ve gözlemlere hitabeden gerçekçi bir yorum.

İçinde fantezi ve spekülasyon yok.

Katılmamak mümkün değil.

Ben bu yorumlara şu anda bile hemen bütün ülkelerde bir tür sosyalizmin hakim olduğunu iddia edebilirim.

Ölçülü sosyalizm her zaman vardı ve her zaman var olacak.

Bütün sorunu ölçünün dozunu saptamak.

Sosyalizmin kapitalizmle bağdaşmadığını iddia edenler aşırı sosyalist ve aşırı kapitalis görüşleri savunanlar.

Günümüzde bir ülkenin ölçülü sosyalist bir politika izlememesi mümkün değil. Bu absürd bir iddia.

ABD için bile geçerli bir iddia.

Sosyalistler bu gözlemleri kendi savlarını savunmak için kullanmaktalar.

Bunlara biraz sosyalist olununca iyi olursa, ne kadar sosyalist olunursa o kadar iyi olur şeklinde bir anlam çıkarmaya çalışmaktadırlar.

Bu çok yanlış bir görüştür.

Sosyalizm fakirliği paylaşmak sistemidir. Yeri gelince elbette çok işe yarar ve belki de yegane çaredir.

Savaşlarda sosyalizme döner insanlık. SSCB sanki harpte yaşanıyormuş gibi halkına zulmetmiştir. Bütün aşırı sosyalist ülklerde yapılan odur.

Fakirliğin paylaşılması ve stres altında, sınırda yaşamak.

Bu insanlık için istenir, arzu edilir bir yaşam tarzı değildir.

İnsanlar yalnız mutlu olmakla yetinmezler.

Aynı zamanda umutlu da olmaları gerekir. Bir gün zengin olabileceklerini veya daha iyi bir yaşama kavuşabileceklerini hayal edebilecekleri bir rejim insanlık için idealdir.

Salt sosyalizmde bu mümkün değildir ama demokratik sosyalizmde mümkündür.

Evet..Pante kardeşimizin dediği gibi, sosyalizm giderek yayılacaktır. Nufus artışları, doğal kaynakların tüketilmesi gibi durumlar aslında savaş durumlarıdır. Stres altına giren insanlık bazı önlemler almak zorundadır. Onları ne kadar ölçülü bir şekilde alırsa, insanlık o kadar mutlu ve daha da önemlisi umutlu bir yaşam sürdürecektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sosyalizm, zor günlerde, savaşlarda, seferberliklerde, kıtlıklarda, elde olanı en iyi şekilde paylaşmayı sağlayabildiği için bu tür durumlardan, en az zararla kurtulmayı da sağlar.

Peki! Tam da bu durumlarda uygulanan paylaşma ilkeleri niçin her zaman uygulanmasın? Niçin ürün bolluğunda uygulanmasın? Ürün bolluğunda üretici kesimlerin üç-kuruş, beş-kuruş kaygıları olmadığı için gözü para hırsı ile dönmüş olanlar tırtıklama mekanizmaları ile sermaye biriktirmeye başlayıp, üretim araçlarının mülkiyetlerini ele geçirtikten sonra bu tırtıklama mekanizmasını düzenin temel karakteri haline dönüştürerek artık bu mekanizma dışında ayakta kalmak mümkün olmayacak hale getirmektedir.

Düşünsenize milyonlarca işsiz üzerinde çalışacak üretim aracı bulamayınca ne yapacak? Ac ve sefil kalacak. Gidip bir kapitalistin üretim aracında onun verdiği ücret ile çalışmak zorunda kalacak. Zaten olan da budur. Kapitalist sistemde iddia edildiği gibi zenginliğin paylaşılması yoktur. Zenginliğin belli ellerde toplanarak zengin üretme vardır. Üretenler fakır kaldıkça veya yerinde saydıkca üretim verimliliği, fazlalığının belli ellerde toplanır. Zaten zenginlik ve fakirlik tam da bu mekanizma ile ortaya çıkar.

Üretilen ürünler eşit paylaşılırsa, herkes topyekün kalkınır. Ufak tefek farklılıklar dışında zengin fakir uçurumu olmaz.

Sosyalist sistem özünde eşit paylaşımı öngörür. Bu paylaşım nasıl hayata geçer? İşbölümü ile toplumsal emek ile üretilen malların, üretenlere eşit paylaşılması ancak üreticilerin kendi eli ile olursa kimse itiraz etmez. Yani farzedelim ki bir fabrikada ayakkabı üretiliyor. Zorunlu giderlere kimse itiraz edemez elbette. Zorunlu giderlerden sonra kalan ürün elbette bu ürünü üretenlere paylaştırılması gerekir. Bu ürüne birileri sahip çıkarak kendi inisiyatifi uyarınca paylaştırırsa işte adaletsizlik o zaman ortaya çıkar. Bu ister patron olsun, ister parti olsun, ister bürokrat olsun, farketmez. Ürünün paylaşılmasında bu ürünün üretenlerin ortak inisiyatifi ile konulan paylaşma kriterleri uyarınca paylaşılırsa kimse itiraz etmez. Yani paylaşma esprisinde pay eden yok. Payına, emeğine sahip çıkma var. Nasıl ki. Kendi üretim aracında, kendi emeği ile ürettiği ürünün sahibine kimse ortak olmazsa, Ortaklaşa yapılan bir üretimin ürünü de ortak olmalıdır.

Bu ortaklığın kurallarını ortakların kendileri belirler. Zorunlu giderler kalemine, işletmenin geliştirilmesi ve yeniden üretim için yeni yatırımlara kaynak şeklinde fonlar ayrılırsa, o işletme sürekli gelişir, Araştırma-geliştirme, bilim ve teknolojiye yatırım, emeğin verimliliğini artıracak yöntemler vs de topluca daha kolay geliştirilir. Bunlar ürün artışı sağladıkca ortakların payı da artar. Böylece üretim araçlarının ortak mülkiyeti iddia edildiği gibi hayal olmaz, ayakbağı olmaz.

Üretenler emeklerine sahip çıkınca üretme motivasyonları daha da yükselir. Fazla üretim, üretim verimliliği olduğu gibi kendine yansıyınca emeği ile barışır.

Özetle kapitalist sistemin çiban başları çok büyük zenginliklerin toplandığı sınırlı sayıdaki kapitalistlerdir. Bu kadar büyük zenginliklerin inisiyatifini bunlara bırakmak hatadır. Emekçilerin alın terinden toplanmış bu zenginlikleri kapitalistler keyfine göre yöneterek risk altına sokması mümkündür. Toplumun büyük bir kısmı açlık ve yoksulluk sınırında yaşarken, bu zenginlikler lüks üretime, silah üretimine, kumar ve eylence sektörüne, din sektörüne vs yönlendirilebilir. Ki zaten böyle olmaktadır.

Bu gidişata dur demek gerek.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sosyalizm, zor günlerde, savaşlarda, seferberliklerde, kıtlıklarda, elde olanı en iyi şekilde paylaşmayı sağlayabildiği için bu tür durumlardan, en az zararla kurtulmayı da sağlar.

..

Yazını daha tam okumadım ama daha bu ilk cümle bana okuduğum bir ekonomi kitabını hatırlattı. Yazar diyordu ki, kıtlık olan bir bölgede eğer devlet fiyat kontrolü yapmazsa artan fiyatlar hem herkesin kendine yeteceğinden fazlasını almasını engelleyecek ve paylaşımı bir yerde zorlayacak, hem de artan fiyatları duyan çevre yerleşim birimlerindeki üreticiler kâr güdüsü ile son sürat (devletin yapacağı bir yardım konvoyundan daha hızlı olarak) kıtlık olan bölgeye ürün yetiştireceklerdir diyor. Fiyat kontrollerinin zararlı sonuçlarına örnek olarak da gerçek hayattan örnekler veriyor. Hindistan'da devletin çiftçiyi desteklemek ve fiyatlarını artırmak için yaptığı tahıl alımı sonunda tonlarca tahılını depolarda çürüttüğünü söylüyor. Memleketin bazı yerlerinde millet kıtlık çekerken, devlet de hem bu tahıla para veriyor, hem bunu stoklamak için extra masraf yaratıyor, ve bu tahılı da çürütüyor. Halbuki insanların kendi başlarına girdikleri rızaya dayalı ticari ilişkiler ve bunun sonucunda ortaya çıkan fiyat mekanizması bu tarz durumlarda müdahele edilmediği zaman kaynakları en verimli şekilde paylaştırdığını ben değil ekonomistler söylüyor.

Sen neye dayanarak "sosyalizm elde olanı en iyi şekilde paylaşmayı sağlar" dedin?

Sovyetler Birliğini'nin son döneminde ekonomik durumu yazan iki ekonomist Shmelev ve Popov açıkça kendi sanayilerinin Amerika'dan daha fazla kaynak kullanıp daha az çıktı verdiğini söylüyor. Hani sosyalizm kaynakları en iyi şekilde paylaştırırdı? Sen bu iddiayı yaparken bir imanlı olarak mı yapıyorsun? Yoksa bir veriye dayanarak mı bu iddiayı yapıyorsun?

Link to post
Sitelerde Paylaş

..

Peki! Tam da bu durumlarda uygulanan paylaşma ilkeleri niçin her zaman uygulanmasın? Niçin ürün bolluğunda uygulanmasın? Ürün bolluğunda üretici kesimlerin üç-kuruş, beş-kuruş kaygıları olmadığı için gözü para hırsı ile dönmüş olanlar tırtıklama mekanizmaları ile sermaye biriktirmeye başlayıp, üretim araçlarının mülkiyetlerini ele geçirtikten sonra bu tırtıklama mekanizmasını düzenin temel karakteri haline dönüştürerek artık bu mekanizma dışında ayakta kalmak mümkün olmayacak hale getirmektedir.

..

Bu yukarda ne dediğin anlaşılmıyor. Başka bir şekilde dile getirilme yolu var mı? Bu kadar önemli sonuçlara bu kadar muğlak çıkarımlarla gitmene izin verilemez.

"Üretim araçlarının mülkiyetlerinin ele geçirilmesi" diye birşeyden bahsediyorsun. Ama öyle söylüyorsun ki sanki başlangıçta bu üretim araçları kamu malıymış da, birileri dalavere ile bunların mülkiyetini ele geçiriyor gibi anlatıyorsun.

Halbuki "üretim araçları" denilen şeyler de sonuçta üretilir. Nasıl bakkaldan ekmek alıyorsan bir makine fabrikasından da makine alırsın. Bunu kendi fabrikana koyunca da sen gibiler adına "üretim aracı" deyip kendi kendine heyecanlanıyor. Napalım üretim aracıysa? Adam onu kendi parası ile almadı mı sonuçta?

Yani farzedelim ki bir fabrikada ayakkabı üretiliyor. Zorunlu giderlere kimse itiraz edemez elbette. Zorunlu giderlerden sonra kalan ürün elbette bu ürünü üretenlere paylaştırılması gerekir.

Ben bilmiyorum işçiler üretilen ayakabılardan mı ister yoksa para mı ister. Sen mesela orda çalışıyor olsan sana ücret olarak üretilen ayakkabılardan mı verilsin istersin? Bunları yiyemiyceğine göre gidip satman gerek. O zaman sana ikinci bir problem değil mi bu? Ayakkabı fabrikasında mı çalışacaksın o ayakkabıları mı satacaksın? Ya satamazsan?

ÖYle konuşuyorsun ki, sanki işçiler çıkan üründen pay olarak ücret almak istiyormuş da işverenler kabul etmiyormuş gibi anlatıyorsun. Böyle anlaşmalar yapılabilir tabi, ama sanmıyorum çok insan bu tarz bir anlaşmaya rağbet etsin.

Ayakkabı hadi neyse götürüp pazarda satarsın, ama ya çalıştığın fabrika sadece ayakkabının topuğunu üretiyorsa? Onu napacaksın? Kapı kapı ayakkabı fabrikası dolaşıp onlara satman lazım. Kim ister ki üründen pay almayı?

Ortaklaşa yapılan bir üretimin ürünü de ortak olmalıdır.

Ortaklaşa bir üretim değil ki bu. Dediğin şey olabilir. Yani birkaç insan bir araya gelip hem sermaye sahibi hem işçi olabilirler kendi fabrikalarında. Çıkan ürünü paylaşırlar falan. Böyle olsa ona ortaklaşa üretim dersin. Ama sermaye sahibi ile işçi farklı insanlar olduğunda ona ortaklaşa üretim denmez ki. Denir mi sen söyle.

tarihinde lex tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Lex nerden geldin bilmiyorum ama Drekinci'yi perişan ettin iki ileti ile..

Sana çok kızacak ve saldıracaktır.

Ama ona pabuç bırakmayacağına eminim. Sorunu çok iyi biliyorsun.

Drekinci meydanı hep boş bulmuştur.

Sana bir tür bahane ile saldıracaktır. Haberin olsun.

Ama yanında yetersiz kaldığı meydanda..

Usandık bu sosyalistlerin sapkınlıklarından.

Ben savaş benzetmesi yapmıştım. Hemen üstüne atlamış.

SSCB bütün varlığı boyunca ya savaş etmiştir ya da halkını savaş etmediği zaman bile savaş stresi ile yaşatmıştır.

Drekinci bu gerçekleri göremez.

Ona göre savaş stresi ile yaşamak normal bir yaşamdır.

Dozunu bilmeyen sosyalist bence en kötü kapitalistten bile kötüdür.

Ve Drekinci arkadaşımızla Freddie'nin görüşleri öyledir. Ama Freddie'yi anlayabiliyorum. Daha genç ve tecrübesiz. Hala idealist.

Drekinci karşdeşimiz ise, kuzu postuna bürünen bir kurttur.

Komünizmden de yararlanır, kapitalizmden de..

Ona biraz dikkat etmelisiniz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...