Jump to content

Ahlâki Göreciliğin Sefaleti


Recommended Posts

Gerek günlük hayatımda, gerek internette yaptığım ahlâk konulu tartışmalarda ahlâk konusunda göreci(relativist) görüşlerin çok daha yaygın olduklarını gözlemleme imkânı buldum. Bu tartışmalara, düşüncelerine çok değer verdiğim bazı dostlarımla yaptığım çeşitli tartışmalar da dâhiller. Bu yazımda konuyla ilgili belli başlı bazı kavramları açıkladıktan sonra sık karşılaştığım bazı ahlâki göreci argümanları ele alıp, göreci görüşleri neden akla yatkın bulmadığımı ve benimsemediğimi açıklamaya çalışacağım.

Ahlâki görecilik nedir?

Ahlâki görecilik başlığı altına giren iki ayrı görüşten bahsedebiliriz: Ahlâki öznelcilik veya öznel ahlâki görecilik (etik sübjektivizm/subjective ethical relativism) ve gelenekçi ahlâki görecilik(conventional ethical relativism/ethical conventionalism).

Bu iki görüşü kısaca açıklayalım:

Ahlâki öznelcilik

Bu görüşe göre ahlâkilik, tamamen bireylerin kişisel tercihlerine dayanan bir şeydir ve kişiden kişiye değişiklik gösterir.

Gelenekçi ahlâki görecilik

Bu görüşe göre eylemlerin doğruluğu ya da yanlışlığı, toplumdan topluma değişiklik gösterir.

Ahlâki öznelciliğin eleştirisi

Ahlâki öznelciliğin en temel sorunu ahlâk kavramını kişisel tercihlere indirgemesi, ve dolayısı ile işlevsiz hâle getirmesidir. Ahlâki ifadeler, "bu müzik güzel" vb. estetik konulu ifadeler gibi görülürlerse ahlâk, kişiler arasındaki çatışmaların çözülmesi gibi tüm ahlâk sistemlerinin amaçladığı görevleri yerine getiremez hâle gelir. Doğru, yanlış, haklılık, adalet gibi kavramlar anlamlarını tümden yitirirler. Düşünce ve eylemlerin eleştirilmesi, ayıplanması. vs. imkânsızlaşır.

Bu durumu birkaç örnekle açıklayalım:

Diyelim bir gün yolda yürürken bir çocuğa işkence eden bir adama rastlıyorsunuz, ve bundan rahatsız oluyorsunuz. Eğer ahlâki öznelci bir görüşü benimsiyorsanız ve bu adamın ahlâki ilkelerinden biri "çocuklara işkence yapmak" ise, ya da ahlâki ilkeleri bu tarz davranışlara izin veriyorsa, kendisini eleştirmeniz ya da suçlamanız hiçbir şekilde mümkün olmaz. Adamı ancak adam başkalarını aynı davranışta bulunmaları hâlinde eleştiren biri ise, ya da davranışı benimsediği ahlâki ilkeler ile çelişiyorsa tutarsızlıkla suçlayabilirsiniz. Ahlâki öznelci görüşe göre bu da adamın benimsediği ilkeler tutarsızlığı ahlâken yanlış bulmuyorsa mümkün olmayabilir, ahlâk tamamen öznelse tutarlılığın doğru olduğu da nesnel olarak söylenemez.

Bu görüşe göre kendi ahlâki standartlarına göre yaşadıkları sürece Gandi ve Hitler aynı derece ahlâklı, aynı derece doğru insanlar olarak kabul edilmelidirler.

Bir öğretmen yaptığı sınavda aynı cevapları veren iki öğrencisinden birine yüz üzerinden yüz, diğerine de yirmi puan verebilir, ve "adaletsizlik" öğretmenin benimsediği ilkelerden biri ise yaptığının yanlış olduğu söylenemez.

Ahlâki öznelciliğin benimsenmesi bu ve benzeri birçok saçma sonuca yol açacaktır, o nedenle bu görüş üstünde çok durmaya gerek görmüyorum. Ahlâki öznelcilik, ahlâki hiççilik(nihilizm) ile eşdeğer kabul edilebilecek bir görüştür.

Daha ciddi bir biçimde incelenmesi gereken ahlâki göreci görüşün gelenekçi ahlâki görecilik olduğu açıkça görülüyor.

Gelenekçi ahlâki görecilik

Gelenekçi ahlâki görecilik bir argüman biçiminde şu şekilde ifade edebilir:

1-Eylemlerin doğruluk ve yanlışlığı toplumdan topluma değişiklik gösterir, tüm toplumların benimsedikleri evrensel ahlâki standartlar yokturlar.

2-Bireylerin belli şekillerde davranmalarının doğru olup olmadığı, mensubu oldukları topluma göre belirlenir.

3-Bu nedenle tüm insanlar açısından bağlayıcı olan mutlak veya nesnel ahlâki standartlar yokturlar.

1. Bir numaralı teze çeşitlilik tezi diyebiliriz. Bu tez aslında ahlâki kuralların toplumdan topluma değiştikleri yönünde bir tespittir, zaten bu tezde ifade edilen şeye kültürel görecilik adı da verilir.

Bu tespitin geçerli bir tespit olduğunu ta Herodot'un zamanından beri biliyoruz; Herodot da "Tarih" adlı eserinde farklı toplumların benimsedikleri farklı ahlâki kurallardan bahsetmiş, ve de sonrasında "Gelenek herkesin kralıdır!" demiştir. Bu tezi destekleyecek sayısız örnek kolayca bulunabilir; mesela bazı kültürler evlilik öncesi cinsel ilişkiyi onaylar, bazı diğerleri onaylamaz, veya Antik Roma'da babalar çocuklarını öldürme kararı alabilirlerdi, günümüz toplumlarında bu kabul edilemezdir vs. Bu konuda da çok detaya girmeye gerek görmüyorum.

Çeşitli toplum ve kültürlerin benimsedikleri ahlâki değerleri gözlemleyerek tek bir geçerli ahlâk kuralına ya da ahlâki kurallar bütününe ulaşmanın imkânsız ya da imkânsız değilse de çok zor olduğu açıkça görülüyor olsa gerek.

2.İki numaralı teze de ahlâkın mensubu olunan topluma bağlı olduğu iddiasından hareketle bağlılık tezi diyelim.

Bu teze göre ahlâk boşlukta var olmaz ve bir eylemin doğruluğu/yanlışlığı toplumların inançları, tarihleri, amaçları vs. bağlamında değerlendirilmelidir.

Bu tezin iki ayrı türü olduğundan bahsedebiliriz, zayıf bağlılık tezi ve güçlü bağlılık tezi.

Zayıf bağlılık tezi ahlâki kuralların nesnel olabileceğini savunanlar tarafından da benimsenebilecek bir tezdir. Bu teze göre aynı ya da benzer ahlâki ilkelerin benimsendiği toplumlarda bu ilkelerin uygulamaları farklı olabilir. Örneğin Hristiyan erkekler ibadet yerlerine giriş yaptıklarında saygı göstermek adına şapkalarını çıkarırlar, Yahudi erkekler ise aynı amaçla başlarını örterler.

Ahlâki görecilik görüşünü benimseyen biri ise güçlü bağlılık tezi dediğimiz şeyi benimsemek durumundadır. Farklı kültürleri benimseyen farklı toplumların uzlaşamaz, tamamen farklı ahlâki değerleri olduğunu benimsemelidir.

Gelenekçi ahlâki görecilik işte bu iki tezden hareketle yukarıda 3. olarak saydığımız "tüm insanlar açısından bağlayıcı olan mutlak veya nesnel ahlâki standartlar yokturlar" sonucuna varır.

Gelenekçi ahlâki göreciliğin eleştirisi

Gelenekçi ahlâki görecilik sık sık kültürler arası hoşgörü için bir temel olarak kullanılır. Bu, hatalı bir görüştür. Ünlü antropolog Melville Herskovits'in bu yöndeki argümanını ele alalım:

1-Ahlâk toplumdan topluma, kültürden kültüre değişen bir şey ise, diğer kültürleri eleştirmemize olanak sağlayacak, kendi kültürümüzden bağımsız bir şey de yoktur. Ancak kendi kültürümüzün ahlâkını eleştirebiliriz.

2-Eğer diğer kültürlerin benimsedikleri ahlâki değerleri yargılayacak kendimizinkinden bağımsız bir değer standardı yoksa, diğer kültürlere ve onların değerleri ile hoşgörülü yaklaşmalıyız.

Bu argüman bir yandan ahlâki göreciliği savunurken, diğer yandan nesnel bir ahlâki değer olarak hoşgörüyü savunduğu için çelişkili bir argümandır. Eğer kendi ahlâk kendi kültürümüz dışında bir şeye bağlı değilse, ve kendi kültürümüz diğer kültürlere hoşgörü ile yaklaşmayı içermiyorsa, neden diğer kültürlere ve onların ahlâki değerlerine saygılı olalım? Argümanın öncülü bizleri Herskovits'in vardığı sonucun tam aksi yönde sonuçlara da rahatlıkla götürebilir. Bir ahlâki görecinin bir başka toplumdaki birini hoşgörüsüzlükle suçlaması tutarlı olmaz.

Bu şekildeki bir ahlâki göreci görüşün çok daha olumsuz sonuçları da vardır. Bu görüşe göre, toplumlar tarafından benimsendiği sürece Nazi Almanya'sının ırkçı ve soykırımcı uygulamaları ahlâkidir. Azize Teresa'nın yaptıkları ne kadar ahlâki ise, Hitler'inkiler de aynı derece ahlâkidir. Yeter ki toplumlar bunları ahlâki bulsunlar. Bunları eleştirmemiz, bunların sorumlularını suçlamamız falan mümkün değildir; zira geçerli eleştiri ve suçlamalar belli "bağımsız" kriterleri gerektirirler.

Bu görüşün bir başka sonucu da tarihteki tüm reformcuların, devrimcilerin eylemlerinin otomatik olarak yanlış olduğudur. Yeni dinler getiren İsa ve Muhammed, köleliğe karşı mücadele eden William Wilberforce, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk, Marx ve onun düşüncelerine dayanarak devrim yapan Lenin, Hindistan'da zamanında uygulanan "dul yakma" uygulamasına karşı çıkan ve yasaklayan İngiliz koloniciler falan hep ahlâka aykırı ve ahlâken yanlış davranmışlardır, zira toplumların benimsedikleri ahlâki değerlere karşı hareketlerde bulunmuşlardır.

Bu görüş hukuk ile ilgili büyük bir sorun da yaratır. Bu görüşün benimsenmesi durumunda ne yasalara uymak, ne de onlara karşı hareket etmek ahlâki olarak temellendirilebilir.

Yasalarla ilgili genel olarak benimsenen görüş yasaların genelde faydalı olduğundan hareketle yasalara uyma yükümlülüğümüz olduğu yönündedir. Yasaların ahlâk ile ciddi çelişkilerinin bulunduğu bazı durumlarda ise sivil itaatsizlik ve yasalara karşı çıkmanın meşru olduğunu düşünürüz. Toplumun geneli yasaları benimsiyorsa, gelenekçi ahlâki göreşi görüşe göre bu yasalar ne içerirlerse içersinler yasalara itaat etmemek yanlıştır. Aynı şekilde bir bireyin içinde bulunduğu toplum ya da kültür bazı yasaları onaylamıyorsa o yasalara uymak ahlâken yanlıştır. Hukukun dayandığı toplum ve kültürden bağımsız bir temel yoksa, hukuk kurallarına uymak ya da bilinçli olarak bunlara direnmek temeli olmayan tutumlara dönüşürler.

Bu görüşün beraberinde getirdiği bunlardan daha temel bir sorun daha vardır. Bu sorun da bir kültür ya da toplumun ne olduğu sorusunun cevaplanması çok zor bir soru olmasıdır. Bu özellikle günümüzde mensubu olduğumu "çoğulcu" toplumlarda büyük bir sorun teşkil etmektedir.

Diyelim bir ülkede kürtajın yasağı konulu bir referandum yapıldı ve toplumun yüzde 70'i kürtajın yasak olmaması yönünde oy kullandı. Bu, bize bahsi geçen toplumun genelinde kürtajın ahlâken yanlış olarak görülmediğini gösterir. Bu toplumun yüzde 30'luk bir kısmının ise Katolik olduğunu varsayalım. Katolikler bilindiği gibi kürtajı onaylamazlar. Bu toplumda yaşayan Katolik bir kadının kürtaj yapması ahlâki olarak yanlış mıdır? Kadının kurallarına uymasının doğru olacağı "toplum" hangisidir?

Yine aynı sorunla ilgili şu tarz sorular sorulabilir:

Bir toplumu ahlâki kurallaına uyulması meşru bit topluluk yapan nedir? Bir toplum en az kaç kişi olmalıdır?

Bu soruna çözüm olarak her bireyin ait olduğu "ana" bir toplumu belirlemesi ve onun kurallarına uyması gösterilebilir, ancak bu da ahlâki öznelcilik ile aynı kapıya çıkar. Bir birey hangi toplumun kurallarına uyabileceğini seçebilirse, her istediğini ahlâki olarak meşru hâle getirme imkânına da sahip olur. Kafasına uyan bir toplum yoksa bile, etrafında birkaç kişi toplayıp bir "toplum" oluşturması bir toplumu neyin teşkil ettiği nesnel olarak belirlenmediği sürece teorik olarak mümkündür.

Ahlaki "göreciliklere" getirilebilecek belli başlı eleştiriler bunlardır. Yukarıda incelediğim sorunlardan ötürü ahlâki göreci görüşleri kabûl edemiyorum.

Bunlara ek olarak şunlar da söylenebilir. Bu tarz ahlâki göreci görüşlere getirilebilecek belki de en temel eleştiri şudur: İlk başta yazdığım 3 maddelik argümanın ilk öncülü doğru olsa da, ikinci öncül ispat beklemektedir. Farklı toplumlarda farklı ahlâki değerlerin benimsenmesi, benimsenen bu değerlerin tümünün eşit derece "geçerli" ya da "doğru" olduğu anlamına gelmez. Toplumlar Dünya'nın şekli hakkında da fikir ayrılığına düşebilirler, ancak bu Dünya'nın şeklinin geoid olduğu gerçeğini değiştirmez. Toplumlar, benimsedikleri değerler konusunda hatalı olabilirler. Ahlâkın amacı toplumların barış içinde, gelişmelerine imkân sağlayacak bir biçimde yaşaması veya benzeri bir biçimde tanımlanırsa, bazı ahlâki değerlerin diğerlerine göre bu amaca daha iyi hizmet ettiği, yani bazı değerlerin diğerlerine göre daha "iyi" ya da "doğru" oldukları rahatlıkla savlanabilir. Köleliğin uygulandığı, çocukların Tanrılara kurban edildiği bir toplumun ahlâki kurallarının bizim insan haklarını benimseyen kurallarımızdan daha kötü, daha az yararlı oldukları neden savunulamasın? Toplumların, benimsedikleri ahlâki değerler konusunda yanılmaları neden imkânsız olsun?(aynıları bireyler ve onların benimsediği değerler için de geçerlidir)

Ahlâkın amacının ve temelinin ne olduğu, ahlâki değerlerin nesnelliğinin nasıl savunulabileceği vb. konulara bir başka yazımda çok daha detaylı bir biçimde değinmek istediğim için şimdilik bu önceki paragrafta kısaca değindiğim konularda çok fazla detaya girmiyorum. Ayrıca yazıyı okuyan arkadaşlardan bu konuda sormak isteyebilecekleri soruları bana yöneltmeden önce o yazıma kadar sabretmelerini ve şimdilik bu başlıktaki tartışmaları bu yazıda ele aldığım konular üzerinde yoğunlaştırmalarını rica ediyorum.

Sevgiler,

Astur

tarihinde Astur tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 169
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Astur sen liberal değil misin? Liberal kişi, ahlakın göreceliliğini kabul etmeden liberal bir devleti/toplumu nasıl bir arada tutar?

Sevgili Uyecik,

Ahlâk nesnel dediğimde, ahlâki kuralların ne sabit, ne mutlak, ne de her insan eylemini kapsar nitelikte olduğunu söylemiş oluyorum. Ben kısaca bazı ahlâki değerlerin diğerlerine nazaran daha iyi olabileceğini söylüyorum. Örneğin "başkalarının haklarını ihlal etmeyen yaşam tarzlarına hoşgörü göstermek doğrudur" liberal ve nesnel bir ahlâki önerme olur. Ahlâki kuralların amaçlarının daha mutlu, daha az çatışmanın yaşandığı, daha huzurlu vs. toplumsal bir yaşam olduğunu savunan biri, demin yazdığım ahlâki önermenin "x şeklindeki yaşam tarzı doğrudur ve dayatılmalıdır" önermesine ya da ilkesine nazaran daha iyi olduğunu savunabilir, buna kanıt olarak da bir yaşam tarzının dayatılmasının toplumda çatışma ve huzursuzluk yaratacağını vs. gösterebilir.

Demin ahlâki kuralların ya da ilkelerin tüm insan eylemlerini kapsamak durumunda olmadığından da bahsettim, yani türban takmak ya da türban takmamak ahlâk dışı bir seçim olabilir, biri diğerine göre daha doğru ya da daha iyi olmayabilir. Ki benim düşüncem bu yönde. Bu anlamda hayır, liberal olmak ahlâki göreciliği gerektirmez.

Ahlâki görecilik aslına bakarsan liberalizmle çelişir. Örneğin doğru ve yanlışın kişiden kişiye ya da toplumdan topluma değiştiğini düşünen biri başka bir toplumu nasıl eleştirebilir? Bir ahlâki göreci İran'ı "hak ve özgürlükler" ihlâl ediliyor diye eleştirirse bu saçma olmaz mı? Bu eleştiriyi yapabilmek için hak ve özgürlüklere riayet edilmesinin edilmemesine göre nesnel olarak daha iyi olduğu kabûlünü de yapmak gerekmez mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ahlak ve etik, her cagda gecerli, degismez ve kati kurallar degildirler...

Ilginc olarak, bir zaman sureci icinde degisirler, evrime ugrarlar...

Her toplum icin farkli bir dizi ahlaksal kurallar vardir.

O kurallar dizisini, diger toplumlar ahlaksiz olarak kabul edebilirler.

Dinlerin ahlaksizliginin nedenlerinden biri ve belki de en onemlisi, ahlak terimine binlerce yil once angaje olmus olmalaridir.

Ahlak dinlerin temeli oldugu icin dinler icin ahlakin yozlastirildigi kurumlardir diyebiliriz.

Dinlerin tanimladigi ve savundugu ahlaksal degerler coktan kaybolmus, tarihin karanligina gomulmuslerdir.

Yerini bugunku dinamik ahlak anlayisi almistir.

Ancak o degerlerin tumu kaybolmamistir haliyle.

Ama onlarin cogu bazi durumlarda dramatik bir degisime ugramislardir.

Cezalar daha insani boyutlara indirilmis bazi durumlarda yapilan davranisin ahlak disi olmadigi kabul edilmistir.

Bugun artik bir iki ulke haric, Islam ulkelerinin cogunda hirsizlarin elleri kesilmemekte, kadinlar zinadan dolayi taslanarak oldurulmemektedirler.

Ahlaki degerlerin rolatif oldugunu gosteren en guzel ornek, Turkiye plajlarinda kadinlarin ciplak goguslu olarak guneslenebilmeleridir.

Artik kimse o kadinlara ahlaksiz gozuyle bakmamaktadir.

Ayni sekilde, mini etekli bir kizi kimse kendi ereksiyonu icin suclamamalidir.

Yolda buldugu paranin gercek sahibini bulmaya tesebbus etmek daha iyi ahlakli olmak degildir artik. Aptalliktir.

Bunu hemen hemen butun toplum uyeleri boyle dusunuyor olmalidir. Din ugruna birini oldurmek mubah idi eskiden ve suc degildi.

Bugun suctur. Bu yuzden kelleyi kaybeden epeyi musluman olmustur... baska muslumanin elinde....

Seriat onlari (katilleri) affetmistir.

Ahlak olmasa din olmaz, ahlak dinlerin temeli diyebilirsiniz. Din ahlaka yon veren bir kurumdur.

Onu kendi acisindan degerlendiren ve tanimlayan ve sonucu manuple eden bir aractir din...

Ahlak gibi kuvvetli bir sosyal kavrami istedigi gibi kullandigi icin de ahlaksizlikla suclanmalidir dinler...

Uc yuz yil once, Amerikada Salem de bazi insanlari, ozellikle kadinlari cadilikla suclayip, onlari diri diri yakan da dindir....

KahramanMaras da, alev'lere saldiran ve onlari olduren sunnilerin dayandigi ahlaki anlayis da dinin eseridir.

Muslumanlarin uymasi gereken ahlaki kurallari uygularsaniz ortaya cikacak sosyo-ekonomik duzende cagdas bir ulke olarak varlik gosteremezsiniz. Faiz almama ile ilgili bazi ahlaki kurallari cesitli sekillerde bypass etmedikce, dunya ekonomisi ile yarisamazsiniz.

Kisiye faiz verecegine, onu ortak gibi gostererek, kardan hisse aldigini iddia etmek, resmen buyuk bir ahlaksizliktir.

Faizi ahlaksiz kilan gorus cagdasligini kaybedeli yuzlerce yil olmustur.

Bugun Bati ekonomisi faiz uzerine kurulmustur.

Islam'da faiz hala haramdir.

Bu durum da acikca bazi ahlaki degerlerin rolatif oldugunu gostermektedir...

Ben dusunduklerimi ve inandiklarimi belirtmekten cekinmiyorum.

Ahlak gorelidir..

Bugun ahlaksizlik gibi gorunen bazi kavramlar, yarin iyi ahlak kapsami icinde mutala edilebilir.

Toplumun deger yargilari zamanla degisebilir ve degismistir...

Turkiye'de kumar oynama bazan ahlaksizliktir, bazan degildir. Milli piyango ahlaksiz degildir, kosede atilan zar ahlaksizdir.

Kerhanede kadinla birlesmek ahlaksizlik degildir, sevgilinizle bir otel odasinda ciftlesmeniz, ahlaksizliktir.

Simdi o da degisti. Kizlik artik eskisi kadar aranmamaktadir. Bakin size hizla degisen diger bir ahlak kavrami daha.... Gelecegin ahlakini, gecmiste saptayamazsiniz.

Buna tesebbus etmek bile ahlaksizliktir.

Dolayisiyla dinler ahlaksizdir.......

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dostum bunu açar mısın?

Bilmediğim ve öğrenirsem hoşuma gidebilecek birşeyler söylüyor gibisin :)

Elbette dostum, zevkle. :)

Ahlâk konusunda benimsenebilecek sadece iki temel tutum olduğu hakkında çok yaygın bir kanı var. İnsanlar ortada ahlâki görecilik ve ahlâki mutlakçılık dışında bir seçenek olmadığını düşünüyorlar, bu durum da insanları iki görüşten birine itiyor. Bence ikisi de oldukça sorunlu görüşler.

Ben bu iki "uç" arasında kalan, daha akla yatkın bir görüş olduğunu düşünüyorum, bu görüşe de ahlâki nesnelcilik diyorum, ama benimsediğim görüşü daha açık ve net biçimde ifade edecek bir isim bulmam faydalı olabilir, zira bu görüş ahlâki nesnelcilik denince akla gelen sabitlik, mutlaklık, tüm zamanlar ve tüm insanlar için geçerli olma gibi pek çok şeyi içermiyor. Bu görüşü benimseyen Pojman diye bir filozof var, o görüşüne limited moral objectivism diyor, ben de sınırlı ahlâki nesnelcilik diyebilirim belki.

Bu görüş hakkında ayrı bir yazı yazmaya niyetli olduğumu başlık yazısında belirttim, ondan sana şimdilik sadece kısa bir özet geçeceğim.

Ahlâki ilkeler insanların çeşitli ihtiyaçlarının ürünleridirler. Bazı ahlâki ilkeler, insan ihtiyaçlarını daha iyi korurlar ve benimsenmeleri insanlar ve insan toplulukları açısından daha faydalı olur. İnsanlar açısından daha faydalı olan bu ilkeler, bu konuda daha başarısız diğer ilkelere göre nesnel olarak daha iyi ve geçerlidirler. Bu görüşe göre bazı ahlâki ilkeler, bazı durumlarda diğerlerine göre daha faydalıdırlar. Şartlar değiştikçe, daha faydalı olan ilke de şartlarla birlikte değişebilir. Günümüz toplumu bağlamında anlamlı olan mülkiyet hakları, ıssız bir adaya düşmemiz durumunda tek bir elma ağacı varsa faydalı olmayı kesebilir ve de faydalı olmaktan çıkabilir. Veya bir konuda, örneğin çevre kirliliği, en etkili yaklaşımın ne olduğu konusunda emin olmayabiliriz ve bu sorunu çözmek için rekabet halinde olan birden fazla ahlâki ilke bütünü olabilir. Bu sayede statik değil dinamik, ancak ahlâki göreciliğin çıkmazlarına sahip olmayan bir ahlâk anlayışına sahip olabiliriz.

Daha sonra bu konuları daha detaylı tartışabiliriz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

astur güzel bir çalışma olmuş...

eline sağlık...

şunu söyleyebilrim...

ahlakın göreceli olduğu kısımlar vardır ...

ama göreceli olmayan her daim geçerli olan sabit kısımları vardır...

önemli olan bu sabit değişmez ahlaki ilkelerin iyice çerçevesinin çizilmesidir...

evrensel insan hakları buna iyi bir örnek gösterilebilir...

göreceli olan ahlaki farklılıklar ise temel insan haklarıyla çelişmedikçe zenginlik olarak görülebilir...

Link to post
Sitelerde Paylaş

... Şartlar değiştikçe, daha faydalı olan ilke de şartlarla birlikte değişebilir...

İyi güzel de göreli ahlak kuramı da tastamam bunun üzerine kurulu. Yani bu durumda sen nesnel ahlak anlayışı dediğin tanımla bir yenilik getirmiş olmuyorsun ki?

Ahlakın göreli olduğu görüşünün bir çıkmazı olduğunu düşünmüyorum. Toplumun yaşam tarzının ve buna paralel olarak değişen dünya algısının etkisiyle değer yargıları, yani etik de değişecektir. Bu anlayışın çıkmazından değil, ama ileriyi görme ve tanımla yeteneğindeki darlıktan bahsedilebilir. Ne var ki, bu durum, yani belirsizlik onun tanımının içinde önceden varsayılmış olduğundan bir sorun oluşturmaz. Yukarıda açmış olduğun gibi toplumsal faydayı artıran tutumlar etik yapıyı belirler ve bu yapı da topumsal faydanın değişeceği koşullara göreli olarak evrim geçirir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Her toplum icin farkli bir dizi ahlaksal kurallar vardir.

O kurallar dizisini, diger toplumlar ahlaksiz olarak kabul edebilirler.

Bu noktada bir açıklama yapmam gerektiğini düşünüyorum. Bu dediğin doğru, bunu yazımda da belirttim, her toplum elbette aynı ahlâki değerleri benimsemiyor, ve değerler elbette zamanla değişebiliyorlar. Bunlarda sıkıntı yok.

Ahlâki görelilik derken sen aslında benden farklı bir şeyden bahsediyorsun. Benim eleştirdiğim görüş descriptive ethical relativism değil, yani "pozitif ahlâk" ile ilgilenen, "olan"(is) ile ilgili olan görüş değil. Benim eleştirdiğim görüş normative ethical relativism, yani "olması gerekenle"(ought) ilgili olan teori. Bunlara methaethical/meta-etik teori de deniyor.

Hem bunu:

Ahlak gorelidir..

Hem de bunu:

Dolayisiyla dinler ahlaksizdir.......

Dersen tutarsız olursun.

Astur ders kitabı gibisin maşallah...

Teşekkürler, akademisyen olmayı amaçladığımdan bu iltifat hoşuma gitti.

İyi güzel de göreli ahlak kuramı da tastamam bunun üzerine kurulu. Yani bu durumda sen nesnel ahlak anlayışı dediğin tanımla bir yenilik getirmiş olmuyorsun ki?

gerardepardieu'ya yazdığım cevaba bir daha bak istersen Zola, orada bahsettiğim şeyin ne anlamda yeni olduğunu açıkladım.

Ahlakın göreli olduğu görüşünün bir çıkmazı olduğunu düşünmüyorum.

Başlık yazısında getirdiğim eleştirilere doyurucu yanıtların vardır o zaman? Bence sen de hacı gibi descriptive/normative noktasında anlattıklarımı yanlış anladın.

Toplumun yaşam tarzının ve buna paralel olarak değişen dünya algısının etkisiyle değer yargıları, yani etik de değişecektir. Bu anlayışın çıkmazından değil, ama ileriyi görme ve tanımla yeteneğindeki darlıktan bahsedilebilir. Ne var ki, bu durum, yani belirsizlik onun tanımının içinde önceden varsayılmış olduğundan bir sorun oluşturmaz. Yukarıda açmış olduğun gibi toplumsal faydayı artıran tutumlar etik yapıyı belirler ve bu yapı da topumsal faydanın değişeceği koşullara göreli olarak evrim geçirir.

Ahlâk anlayışı, gerekli olan ahlâki ilkeler vs. elbette zamanla değişiyorlar. Mesela eskiden çevre etiği diye bir alan yoktu, bugün o alan çok büyük önem taşıyan bir alan. Benim dediğim şu: Çevrenin korunması konusunda bir ahlâki ilke ya da ilkeler bütünü belli bir zamanda, belli bir bağlamda nesnel olarak diğerlerine nazaran daha iyi ve etkili olabilir.

Ya da şöyle söyleyeyim; Eskimoların yaşlılarını ölüme terk etmeleri kaynakların çok kıt olduğu bir bağlamda anlamlı olabilir, ancak kaynaklar kıt olmaktan çıktığında bu ilkeyi uygulamaya devam etmek yanlış olacaktır ve bu nesnel olarak gösterilebilir, zira ilkenin hizmet ettiği amaç yeni şartlar altında anlamını yitirmiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

astur güzel bir çalışma olmuş...

eline sağlık...

şunu söyleyebilrim...

ahlakın göreceli olduğu kısımlar vardır ...

ama göreceli olmayan her daim geçerli olan sabit kısımları vardır...

önemli olan bu sabit değişmez ahlaki ilkelerin iyice çerçevesinin çizilmesidir...

evrensel insan hakları buna iyi bir örnek gösterilebilir...

göreceli olan ahlaki farklılıklar ise temel insan haklarıyla çelişmedikçe zenginlik olarak görülebilir...

Teşekkür ederim sevgili kireç.

Ben senin ahlâkın göreli olduğu kısımlardan bahsettiğinde ne kast ettiğini anlıyorum, ve bu kısımların aslında ahlâkın alanı dışında olduğunu düşünüyorum. Bu başlığın üçüncü mesajında Uyecik nickli arkadaşa yazdığım yanıtta da bu konuya değinmiştim, başkalarının haklarını sınırlamayan yaşam tarzlarından biri diğerinden daha iyidir denmesinin falan anlamlı olduğunu düşünmüyorum mesela, küpe takıp takmamak benim benimsediğim ahlâk anlayışının dışındadır, bence ahlâka dahil değildir.

İnsan hakları konusunda da sana katılıyorum, insan hakları çerçevesinde şekillenen bir ahlâk anlayışı ziyadesi ile iyi olacaktır, ve bu çerçevenin izin verdiği çeşitlilik hoşgörüyü ve zenginlik olarak değerlendirilmeyi hak etmektedir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ahlâki görelilik derken sen aslında benden farklı bir şeyden bahsediyorsun. Benim eleştirdiğim görüş descriptive ethical relativism değil, yani "pozitif ahlâk" ile ilgilenen, "olan"(is) ile ilgili olan görüş değil. Benim eleştirdiğim görüş normative ethical relativism, yani "olması gerekenle"(ought) ilgili olan teori. Bunlara methaethical/meta-etik teori de deniyor.

Tümüyle teorik ve akademik bir çalışma..

Güzel bir çalışma.. Hislere değil belki ama, akla ve mantığa hitabediyor.

Ancak pratik önemi olan ve gözlemlenen ahlaksal değerleri açıklayan bir teori değil.

Ahlakın göreli olması ile dinlerin ahlaksız olmaları ilgili değil pek.

Onları ilişkilendirmek hatalı. Eğer benim yazı böyle bir izlenim uyandırdıyısa, burada düzeltiyorum.

Dinler ahlak göreli olduğu için ahlaksız değillerdir.

Dinler eski ve antik ahlaksal değerleri günümüzde de yaşattıkları için ahlaksız kurumlardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tümüyle teorik ve akademik bir çalışma..

Güzel bir çalışma.. Hislere değil belki ama, akla ve mantığa hitabediyor.

Ancak pratik önemi olan ve gözlemlenen ahlaksal değerleri açıklayan bir teori değil.

Hangisi? :huh:

Ahlakın göreli olması ile dinlerin ahlaksız olmaları ilgili değil pek. Onları ilişkilendirmek hatalı. Eğer benim yazı böyle bir izlenim uyandırdıyısa, burada düzeltiyorum.

Dinler ahlak göreli olduğu için ahlaksız değillerdir.

Dinler eski ve antik ahlaksal değerleri günümüzde de yaşattıkları için ahlaksız kurumlardır.

Aslında ilgili. Birini ahlâksız olmakla suçlayabilmen için, elinde nesnel bir ahlâk standardı olması gerekir. Olayı şöyle düşün, hava sıcak diyebilmen için sıcaklığın ne olduğunu nesnel olarak tanımlaman ve de ölçebilecek bir termometren olması gerekir. Yoksa sıcak ya da soğuk demen pek bir anlam ifade etmez. 25 dereceden sonrası sıcak dersen, hava da 27 derece ise sıcak diyebilirsin. Normative ethical relativism teorisini benimsiyorsan, dinleri ahlâksızlıkla suçlaman seni tutarsız yapar. Senin içinde bulunduğun topluma göre ahlâksız olan şey, diğer bir toplum için ahlâklı olabilir. Yani aynı uygulama hem ahlâklı hem de ahlâksız olabilir...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hangisi? :huh:

Aslında ilgili. Birini ahlâksız olmakla suçlayabilmen için, elinde nesnel bir ahlâk standardı olması gerekir. Olayı şöyle düşün, hava sıcak diyebilmen için sıcaklığın ne olduğunu nesnel olarak tanımlaman ve de ölçebilecek bir termometren olması gerekir. Yoksa sıcak ya da soğuk demen pek bir anlam ifade etmez. 25 dereceden sonrası sıcak dersen, hava da 27 derece ise sıcak diyebilirsin. Normative ethical relativism teorisini benimsiyorsan, dinleri ahlâksızlıkla suçlaman seni tutarsız yapar. Senin içinde bulunduğun topluma göre ahlâksız olan şey, diğer bir toplum için ahlâklı olabilir. Yani aynı uygulama hem ahlâklı hem de ahlâksız olabilir...

İyi de ahlak deyince sen somut bir olgudan bahsetmiyorsun.

Soyut, göreli bir kavramdan bahsediyorsun.

Nesnel olması mümkün değil.

Göreli olduğu için iyi veya kötü...

Sen somut bir değeri bir diğer somut değerle karşılaştırmazsın.

Her ikisini de onların dışında yer alan bir kritere göre değerlendirirsin.

Sıcak derken belli ve nesnel bir sıcaklığı ölçü alırsın.

Sıfır dereceyi örneğin. Ona göre sıcak veya soğuk dersin.

Ahlakda bunu yapamazsın. Çünkü çok çeşitli ahlak şekilleri var..

Dolaysıyla onlardan biri senin kriterin olur ve onu kötü ahlak olarak nitelendirirsin.

Başka bir ölçüye göre o senin ahlakından iyi bile olsa, sana göre o kötü ahlakı simgeler.

Soyut değerleri somut değerleri yargılar gibi yargılayamazsın.

Altını mihenk taşıan vurduğun gibi ahlakı vuracağın bir taş yok.

Güzellik de öyledir, estetik bir sanat eseri de öyledir.....

Link to post
Sitelerde Paylaş

İyi de ahlak deyince sen somut bir olgudan bahsetmiyorsun.

Soyut, göreli bir kavramdan bahsediyorsun.

Nesnel olması mümkün değil.

Göreli olduğu için iyi veya kötü...

Ahlâk sözcüğümü kullandığımda birbiriyle ilintili, ancak birbirinden farklı birden fazla şeyden söz ediyor olabilirim. Bunların neler olduğunu elimden geldiğince net bir biçimde açıklamaya çalışıyorum.

Ahlâk dediğimde; çeşitli toplumların geçmişte ve bugün benimsemiş oldukları ahlâki ilkeler bütününden, yani pozitif ahlâktan, ya da doğru ve yanlışı, bunların ne olduklarını, nasıl bilinebileceklerini vs. araştıran felsefe kolu olan ahlâktan/etikten, veya benimsenmesi gereken ilkelerden bahsediyor olabilirim. Üçünü karıştırmamak lazım. Bu konu ile ilgili konuşurken kullanılması icap eden çeşitli kavramlar ve terimler var, ve bazılarının ne yazık ki Türkçe'de tam karşılıkları yok, o açıdan anlatmak istediğimi anlatmakta zaman zaman zorlanabiliyorum, hatta zaman zaman doğrudan bu İngilizce sözcükleri kullanmak durumunda kalıyorum. Mesela yukarıda izah ettiğim ayrımı İngilizce'de ethics, descriptive ethics and normative ethics şeklinde kısaca ifade edebilirim. O açıdan senin gibi İngilizce bilen insanların dediklerimi daha iyi anlıyor olmalarını bekliyorum.

Sana normative ethics konusundaki tezimi kısa ve açık biçimde yazayım: Ahlâki değerleri içinde bulundukları bağlamda değerlendirirsek, benzer durumlarda hangisinin daha iyi sonuç verdiklerini gözlemlersek, hangi ahlâki ilke ya da ilkeler bütününün diğerlerine göre belli bir zaman ve bağlamda daha iyi olduğunu nesnel biçimde ortaya koyabiliriz. Bunu diyebilmemiz için Tanrı katındaki mutlak ahlâki yasalara, bahsettiğimiz ahlâki ilkelerin istisnasız herkes tarafından kabulüne falan ihtiyaç duymuyoruz. Bir örnek vereyim: İnsan haklarının benimsendiği bir toplum kölelik, kadına ve çocuklara şiddet vs. olan eski toplumlardan daha iyi ahlâka sahiptir diyebiliriz.

Sen somut bir değeri bir diğer somut değerle karşılaştırmazsın.

Her ikisini de onların dışında yer alan bir kritere göre değerlendirirsin.

Sıcak derken belli ve nesnel bir sıcaklığı ölçü alırsın.

Sıfır dereceyi örneğin. Ona göre sıcak veya soğuk dersin.

İki somut da karşılaştırılabilir. Mesela bir yer 27 derece, diğer 23 ise ilk yer daha sıcak diyebilirsin. Sıcaklığın ne olduğunu tanımladığın sürece olur.

Ahlâkta da durum bu böyle. Mesela ahlâk için toplumların işlemesine yardım eden ilkeler diyelim(yeri geldiğinde daha net ve doyurucu bir tanım yapacağım), A ilkeleri bu işi B ilkelerinden daha iyi yapıyor diyebiliriz.

Ahlakda bunu yapamazsın. Çünkü çok çeşitli ahlak şekilleri var..

Dolaysıyla onlardan biri senin kriterin olur ve onu kötü ahlak olarak nitelendirirsin.

Başka bir ölçüye göre o senin ahlakından iyi bile olsa, sana göre o kötü ahlakı simgeler.

Yapabilirim, fark etmez. Çok farklı din ve inanışlar da var, ama bizler ateizmi savunuyor, görüşümüzü destekleyecek sağlam argümanlar ortaya koyabiliyoruz, değil mi? Aynısını ahlâk konusunda neden yapanayalım?

Soyut değerleri somut değerleri yargılar gibi yargılayamazsın.

Altını mihenk taşıan vurduğun gibi ahlakı vuracağın bir taş yok.

Güzellik de öyledir, estetik bir sanat eseri de öyledir.....

Bahsedilen soyut değerler boşlukta durmuyorlar ki; çeşitli bağlamlar içinde var oluyor, benimsendiklerinde insan davranışlarını, hukuku vs. şekillendiriyorlar. Ve de bu durumda bu soyut ilkeler, somut sonuçlara sebep oluyorlar. Yarattıkları(veya yaratmaları beklenen) sonuçlardan hareketle hangi ilkelerin daha iyi olduğunu görebiliriz.

Ahlâkın estetikte olduğu gibi sadece kişisel beğeniye vs. dayanan bir şey olmadığını da yineliyor, nedenini anlayabilmen için seni başlık yazısının ahlaki öznelcilik bölümüne yönlendiriyorum. Orada dile getirdiğim argümanlara doyurucu cevapların varsa lütfen bunları bizlerle paylaşmaktna çekinme.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Yapabilirim, fark etmez. Çok farklı din ve inanışlar da var, ama bizler ateizmi savunuyor, görüşümüzü destekleyecek sağlam argümanlar ortaya koyabiliyoruz, değil mi? Aynısını ahlâk konusunda neden yapanayalım?

Yaparsın tabii..

Senin yapmayacağın şey yok ahlak konusunda.

Neden yapamayasın ki! İstediğini istediğin gibi, istediğin zaman yaparsın.

Saçma olmuş olmamış, doğru olmuş olmamış, uygun olmuş olmamış hiç umurunda bile olmayabilir.

Yaparsın da, akıllı bir şey mi yapmış olursun?

Şöyle bir düşün istersen..

Seni kimse önleyemez elbette.

Özellikle burada, istediğini yapabilirsin...

Aynısını, hatta fazlasını, yapabilirsin.

Kanaatlarının hamalı değilsin değil mi?

Bugün bunu yaparsın, yarın başkasını...

Seni tutan mı var...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hacı,

boş konuşuyorsun. Tartışmaya fikirlerinle katılmayacaksan boşu boşuna başlığı meşgul etme, benim de zamanımı çalma. Aslında hata bende, seni ciddiye alıp açıklama falan yapıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hacı,

boş konuşuyorsun. Tartışmaya fikirlerinle katılmayacaksan boşu boşuna başlığı meşgul etme, benim de zamanımı çalma. Aslında hata bende, seni ciddiye alıp açıklama falan yapıyorum.

Boş konuşup ortaya attığı saçma sapan düşüncelerle ahlak gibi önemli bir konunun ırzına geçen sensin...

Bu konuda yıllar önce yazdığım bir yazıyı aşağıya yapıştırıyorum.

Biraz da konunun pratik yönü ile ilgilenmeni tavsiye ediyorum.

Yoksa bir insan her konuda zırvalayabilir. Senin zırvalama hakkın bu forumda mahfuzdur..

Yani sen bizim korumamız altındasın. İstediğin kadar zırvalayabilirsin.

Ayrıca sen sana verilen cevapları doğru değerlendiremiyor, kendi yazdıklarının etkisinden kurtulup, başkalarının düşüncelerini anlamaya çalışmıyorsun. Bir yerlerden yürüttüğün bu kuramsal akademik ahlaksal tanımlara saplanıp kalmışsın. Başka görüşlerin farkında bile değilsin.

Ahlakin cesitli yonleri oldugunu soyleyebiliriz.

Sosyabiyolojik yonu, dini yonu, kulturel yonu .... vs.

Ben once tanimini yapacam ve sonra dinle olan iliskisine deginecegim.

Sanildigindan daha muglak bir terimdir “Ahlak”.

Ahlaksiligi gordugumuz yerde taniriz gibi geliyor ama, gercekten bunu yapailir miyiz?

Ahlak ve etik, her cagda gecerli, degismez ve kati kurallar degildirler... Ilginc olarak, bir zaman sureci icinde degisirler, evrime ugrarlar... Her toplum icin farkli bir dizi ahlaki kurallar vardir. O kurallar dizisini, diger toplumlar ahlaksiz olarak kabul edebilirler.

Dinlerin ahlaksizliginin nedenlerinden biri ve belki de en onemlisi, ahlak terimine binlerce yil once angaje olmus olmalaridir.

Ahlak dinlerin temeli oldugu icin dinler ahlaksizlasmislardir...

Ahlak nedir?

-Dogru ve yanlis davranislar arasindaki farki bilme ile ilgili kavramlar dizisi....

-Dogru ve yanlis davranislar arasindaki farklari bunyesinde toplayan ve onlara atiflarda bulunan anlayis sekli.

-Dogru ve yanlis ilkeleri goz onune alarak davranma sekli.

-Seksuel davranislarin dogru ve yanlis olmasi

-Tek bir ornege bakarak degil de, genel olarak insanlarin davranislarini ozleyerek varilan bir sonuc.

-Toplumda mevcut deger yargilari ile ilgili kavramlarin toplami.

-Bir toplum icinde insanlarin uymak zorunda bulunduklari davranis kurallari

-Bir kimsenin icinde bulundugu cevrede gudulen toreye uymak yetisi.

Ahlak terimi ile ilgili sinonmler: Etik davranma, degerli olma, dogru olma,iyi davranma.

Sosyobiyolojinin, (canlilarin) insanlarin paylastigi dogustan kazanilan davranislari inceleyen bilim dalinin, ilgilendigi ahlak turu “Dogal ahlak”.

Ahlak konusunda cok sayida filozofun eserleri, gorusleri var. Spinoza, Rousseau, Kant, Hegel, Nietzsche. Bu dusunurlerin ve kendilerinden once gelenlerin binlerce yildir anlamaya, tanimlamaya ve nitelendirmeye calistiklari ahlak kavrami, muglaklikligini, kesinliksizligini ve nisbiligini

surdurmeye devam ediyor. Her toplumun kendine gore ahlaki degerleri var. Bu degerleri kanunlardan ayirmaya calisiyorum. Cunku kanunlar uymakla yukumlu oldugumuz absolu kurallar. Ahlak ise, bazi durumlarda kanunlar tarafindan tanimlanmis ve sinirlandirilmis bile olsa, uymaya az cok zorlandigimiz ama, asla mucbur kalmadigimiz nisbi degerler...

Her hangi bir toplumda hangi degerler ve normlar paylasilmali, hangileri paylasilmamalidir?

Bu degerler ve normlar standardize ve stratifiye edilebilirler mi?

Ahlaki degerler her toplumda hem standardize hem de stratifiye ediliyorlar(rolatif onemlerine gore siralaniyorlar).

Bu kacinilmaz.

Bizim icinde yasadigimiz toplumda, bu siranin basinda din geliyor.

Batida din on sirada degil. Onu digerleri izliyor. Cogu yine dinle ilgili.

Bizde ahlak, Allah’a peygambere inanmakla basliyor ve asagi yukari onem sirasina gore, camiye gitmek, oruc tutmak, namaz kilmak, hacca gitmek olarak devam ediyor.

Son bin yil icinde Turk toplumu icin bu degerlerin sirasi ve onemi fazla degismedi.

Rejim degisti, sistem degisti ama, ahlaki degerler degismedi.

Eski katilik kalmadi belki ama, yine de, kucuk sehir ve kasabalarda dini baskiyi hissediyorsunuz.

Gericilik ve bagnazlik esikte bekliyor.

Diger ahlaki degerlere fazla onem verilmiyor.

Yalan soylemek hele hic onemsenmiyor.

Ayni sekilde vergi kacirmak, curuk, kotu mal satmak, musteriyi aldatmak, sahtekarlik yapmak, rusvet almak ve vermek, adamini kayirmak, imtiyaz pesinde kosmak, komsunun kizini, karisini dikizlemek, ahlaksizlik bile sayilmiyor. Bazi durumlarda irza gecmek bile hos karsilanabiliyor. Ornegin bir genel ev kadininin irzina gecilemeyecegine inanan cok var. Irzina gecilen mini etekli bir kizin arkasindan, haketmisti yorumlari yapilabiliyor.

Turkiye’de ahlaki degerlerin hemen hemen tumunu yalniz dini degerler olusturuyor.

Bati toplumlarindaki ahlaki deger olculerinden cok farkli olan Turk ahlak olculeri, adimizin disarda “ahlaksiz” olarak cikmis olmasindan sorumlu. Turk’ler dunyada “ahlaksiz bir millet” olarak biliniyor. Ve ben bu inanisa butun kalbimle katiliyorum. Bir Turk olarak cok utaniyorum, ayni zamanda...

Dinsellikten uzaklasmadigimiz ve deger olculerimizi bati duzeyine yukseltmedigimiz sure, “ahlaksiz bir millet” olma durumundan da uzaklasamayacagiz. Bunu da ancak egitimle basarabiliriz. Ilk ogretimin 8 yila cikmasi yerinde bir karar. Ama yeterli olmaktan cok uzak. Bu ogretim sirasinda din dersinin yani sira veya onun yerine zorunlu ahlak dersleri koymaliyiz. Iyi bir vatandas olmayi, iyi bir musluman olmaya yeglemeliyiz. Dogal ahlak iyi bir vatandas olmaya yetmiyor. Ahlaki ogrenmeli ve ogretmeliyiz. Iyi bir vatandas olurken uymak zorunda kalacagimiz ahlaki degerler, iyi bir musluman olurken uymak zorunda kalacaklarimizdan cok farkli. Aslinda, Islam’da, Allah’i oldugu kadar, musluman cemaati tatmin etmek sanildigindan cok kolay. Kendinizi bir kere musluman olarak kabul ettirdikten sonra, calip, cirpmaya, batinin ahlaksiz olarak kabul ettigi degerleri ustlenip, halki soymaya baslayabilirsiniz. Sizi kimse durduramaz. Allah bile....

Turkiye’de ahlaki degerleri Islam saptiyor. Bu yuzden Turkiye ahlaksiz bir ulke ve oyle kalmaya devam edecek, eger dinsellikten uzaklasmazsa...

Bre kendini Allah’a inandigi icin ahlakli sanan musluman gafiller. Hepsiniz degilse bile cogunuz, ahlaksizliginizin bilincine varamayacak kadar cahil ve bir o kadar da ahlaksizsiniz.....

Devam edecek...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bütün bu yazılanlara göre ahlakı tek bir ilkede toplamak mümkün gibi görünüyor.

Yalan söylememek.

Sevgili Noir,

Kant gibi hiçbir şart altında yalan söylemememiz gerektiğini mi savunuyorsun?

Benjamin Constant adlı İsviçreli filozoun Kant'ın yalan söylememenin evrensel bir ahlâki kural olduğu iddiasına karşı getirdiği meşhur bir örnek vardır; Constant, bir katil öldüreceği insanın yerini sorduğunda ona yalan söylemenin meşru olup olmadığını sorar. Bu konuda sen ne düşünüyorsun? Katile kurbanının yeri konusunda dürüst olma sorumluluğumuz da var mı?

Ben ahlâkın bu denli basit, mutlak ve az sayıda ilkeye indirgenebileceğini düşünmüyorum. Yalan söylememek ancak prima facie* bir sorumluluk olarak kabul edilebilir.

*Latince "ilk bakışta" anlamına gelen bir ifadedir. Bu ifade ahlâk felsefesinde normalde uyulması gereken, ancak daha öncelikli bir ahlâki sorumluluk karşısında geçersiz hâle gelebilen için kural ya da ilkeler için kullanılır. Senin verdiğin yalan örneği üzerinden bir örnek verebiliriz: Normalde yalan söylememeliyim, ancak bir hayat kurtarmak için yalan söyleyebilirim. Hayat kurtarmak daha öncelikli olduğu için bu durumda yalan söylemek ahlâki açıdan yanlış değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...