Jump to content

Ahlâki Göreciliğin Sefaleti


Recommended Posts

Freddie bana pek cevap yazmıyor nedense ama ona yazayım bu konuda:

Ahlak soyut olarak ele alınamaz, diğer herşeyle az veya çok ilişkilidir. Devletle, üretim tarzıyla, dinle v.s. iç içedir.

Bir kediye zevk için eziyet edildiğini düşün. Bunun ahlaki değerinin devletle üretim tarzıyla falan ne alakası olabilir?

Kendi adıma, kültürün üretim tarzı ve insan etkinliğinin karşılıklı etkileşimi sonucu şekillendiğini, ahlakın ise tıpkı devlet gibi sınıflı toplumların ürünü olduğunu ve sınıfsız topluma geçişle birlikte varlık zeminini yitireceğini düşünüyorum.

Sınıfsız bir mağara adamları topluluğunu düşün. Bir tanesi gidip bulduğu malzeme ile kendine bir mızrak yapıyor. Diğeri ise gelip bunun kendisinin olmasını istiyor ve zorla bunu alıyor. Biz biliyoruz ki ikinci adamın yaptığı ahlaksız bir harekettir. O mızrak onun hakkı değildir. Birinci adam buna emek sarfetti ve yaptı. Onun hakkıdır.

Hani burda sınıf da yok ama gene ahlak var. Noldu?

Çünkü herkes için aslolan kendi mutluluğunu sağlamak olmalıdır. Ahlaki duvarlar ise -bu örnekte- Ali ve Cengiz'in mutluluğuna engel olmuştur. Onlar da kendi mutluluklarını temel alarak ahlak denen kağıttan kaplanı yıkıp geçmişlerdir.

Mesela bir adam düşünelim, bu da genç kızlarla yatmak istiyor, ve onları zorla kaçırıp tecavüz ediyor, hatta öldürüyor. Bu da "ahlak denilen kağıttan kaplanı" yıkıp geçti. Bu da kendi mutluluğunu esas alıp diğer insanların hakkını hukukunu tanımadı. Bu yapılan hareketi sınıfla devletle dinle de açıklayamazsın. İnsanların içinde cinsellik isteyen hormonlar var. Senin fikrine kalsa bu adamın yaptığı doğru. Çünkü istediği şeyi aldı ve bu konuda da hiçbir sınır tanımadı. Ama biz biliyoruz ki yaptığı yanlıştır. Bunun yanlış olduğunu bilirken de sadece "insanlar benim de o tarz eğilimlerim olduğunu bilmesin, kendimi güvenli göstermek için bunu kınamalıyım" diye bunu yanlış bulmuyor. Çünkü diyorsun ki:

Toplumun kendini sadece Ömer'in yerine koyması, toplum dediğimiz bu üçüncü kişilerin kendilerini birbirlerine dürüst insanlar olarak gösterme kaygısından kaynaklanıyor. Bu tür bir arkadaş satma hikayesini duyunca benim gibi tepki verip satanların açısından da olaya baktıklarını belirtirlerse diğer herkes tarafından güvenilmez olarak mimleneceklerdir çünkü

Ve devam ediyorsun:

Güvenilir bir izlenim verip ahlak nutukları atan koroya katılacaksın ki ileride sıra sana gelince sen de sana güvenen bir Ömer'i kazıklayıp Ali ve Cengiz gibi kendi mutluluğuna koşabilesin.

Senin zihniyetine göre her erkek o zaman bastırılmış bir tecavüzcüdür. Toplumun onu rahat bırakacağını bilse o da tecavüz eder ve öldürür. Mesela sen bir kediye zevk için eziyet etmekte bir sorun göremiyorsun. Ve düşünüyorsun ki "toplumda bu olayı kınama diye birşey oluşmuş ama aslında kimse içinde buna inanmıyor, herkes eline fırsat geçse ve yanına kar kalacağını bilse bir kediye zevk için işkence eder".

Birincisi her insan farklıdır. Herkesin içinden kadınlara çocuklara tecavüz etmek geçmediği gibi, herkesin içinden kedilere eziyet etmek de geçmez. Sen kendinde empati duygusu eksik olduğu için empati duygusu olan insanları anlayamıyorsun ve herkesi kendin gibi sanıyorsun, ve ahlakın aslında bir toplumsal imaj meselesi olduğu sonucuna varıyorsun. Bu bir.

İkincisi sen iki mevzuyu birbirine karıştırmışsın. Burda mevzu insanların isterse ahlaksızca işler yapabilme kapasiteleri olmaları değil. Konu senin dediğin "mutluluğunu ararken sınır tanımaması" lafındaki "sınır" olayının gerçekliği. Yani her insanın kendine ait olanın, başta kendi hayatı, kendi bedeni ve kendi özgürlüğü olmak üzere, kendi eşyasının ve kişisel güvenliğinin bir diğer insanların davranışında bir sınır teşkil etmesi olayı. Sen gidip kendi emeğiyle mızrak yapmış adamın elinden mızrağını zorla alırsan, kendi halinde takılmakta olan bir kızı ya da çocuğu alıp tecavüz edip öldürürsen, ya da kimseye zararı olmayan bir kediyi (ineklerde olduğu gibi kendi hayatta kalman gibi bir zaruret dışında ve sadece zevk için) eziyet edip kesersen senin yaptığın ahlaksızdır. Belli bazı sınırları aşmış oluyorsun.

Senin bize anlattığın şey nesnel ahlaki ödevlerin ve değerlerin varolmaması değil. Senin dediğin nesnel bir sorumluluğun olmaması. Sen bu ikisini karıştırıyorsun. Sen diyorsun ki "taman bazı şeyleri yapmak yanlış ama yaparsan da ve kimse bilmese de yanına kar kalır ne güzel, sonuçta Allah yok ki herkesi yargılasın ahirette, her istediğin yap o zaman". Sen açıkça diyorsun ki "kendi zevkin ve mutluluğun için başkasının sınırlarını hiçe sayabilirsin, ben izin verdim yani ben seni yargılamam ve kınamam çnkü ben de seninle aynı fikirdeyim" diyorsun diğer hasta ruhlu (empati duygusundan yoksun) ve suç işlemeye meyilli kimselere. Sen açıkça ahlaksızlığı savunmuş oluyorsun yani. Yoksa ahlaki değerlerin olmadığını değil.

tarihinde postturk tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 169
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Hayvanlar empatiden yoksundur. Bütün insanlar da empati yapma kapasitesine sahip değildir. Beyin bozukluğu ile doğanlar (mesela otistikler) empati yapamaz. Bazı insanlar da büyük acılardan geçer ve duygusal bir kafa karışıklığı intikam duygusu ile dolu olur. Bunlar da katılaşır ve acımasızlaşır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hayvanlar empatiden yoksundur. Bütün insanlar da empati yapma kapasitesine sahip değildir. Beyin bozukluğu ile doğanlar (mesela otistikler) empati yapamaz. Bazı insanlar da büyük acılardan geçer ve duygusal bir kafa karışıklığı intikam duygusu ile dolu olur. Bunlar da katılaşır ve acımasızlaşır.

Pardon da rica etsem ekonomi ile ilgili bir başlığa geçebilir misin? Bir kaç sorum olacak da sana.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Freddie bana pek cevap yazmıyor nedense ama ona yazayım bu konuda

İyi niyetli olduğundan şüphelendiğim kimselere pek cevap yazmıyorum.

Bir kediye zevk için eziyet edildiğini düşün. Bunun ahlaki değerinin devletle üretim tarzıyla falan ne alakası olabilir?

Bu soru bana, fikirsel adlı forumda bizim Roq'un liberal olduğu zamanlarda, ''Madem alt yapı üst yapıyı belirliyor, klasik müzik dinlemenin maddi temelini söyle'' türünden yaptığı akla zarar itirazı hatırlattı. Ahlak bir üst yapı kurumudur ve hem alt yapıyla hem de diğer üst yapı unsurlarıyla etkileşir. Bunlar çok farklı oranlarda etkileşmeleri barındıran, pek çok dolayımdan geçen etkileşimlerdir. Ahlakın devlet gibi bir üst yapı kurumu ve üretim tarzı(yani alt yapı) ile etkileştiğini söylemem, onun diğer herşeyden yalıtık olarak ele alınmasının(ki bu metafizik bir tutumdur) yanlış olduğunun altını çizmek içindi. Sen ahlakın diğer şeylerle ilişkisiz olduğunu mu düşünüyorsun? Peki nereden kaynaklanıyor ahlak? Devletle, üretim tarzıyla v.s. ile ilgisiz ise nereden geliyor ahlak? Allah'tan mı yoksa? Senin Feuerbach'ında cevap yok mu yoksa? Gördüğün gibi Ludwig'çim, materyalist olmak için ''Ben Allah'a inanmıyorum'' demek yeterli değil. Ahlak dahil her haltı maddi temellerine oturtmak için kafa patlatacaksın. Sen istersen Platonizme geri dön.

Sınıfsız bir mağara adamları topluluğunu düşün. Bir tanesi gidip bulduğu malzeme ile kendine bir mızrak yapıyor. Diğeri ise gelip bunun kendisinin olmasını istiyor ve zorla bunu alıyor. Biz biliyoruz ki ikinci adamın yaptığı ahlaksız bir harekettir. O mızrak onun hakkı değildir. Birinci adam buna emek sarfetti ve yaptı. Onun hakkıdır.

Hani burda sınıf da yok ama gene ahlak var. Noldu?

Sınıfsız toplumda zaten -senin örneğinden anlaşıldığı kadarıyla- bir üretim aracı olarak kullanılan mızrak herkesin malıdır. Dolayısıyla birinin mızrağı bir başkasından çalması diye birşey olamaz. Sınıflı toplumlarda, veya imtiyazlı toplumlar diyerek daha da genişletelim, imtiyaz sahipleri kendi imtiyazlarına ahlaki bir temel bulmaya çalışır ve imtiyazsızlara bunu benimseterek kendi düzenlerini güvenceye alırlar. Bu noktada ahlak, dıpkı devlet gibi, 'alttakileri' bastırma aracı olarak işlev görür. Maneviyatı ahlak haline getiren de budur zaten. Çıkarına olmadığı halde birşeyleri manevi bir temele dayandığını sanarak savunuyorsan, o noktada ahlak söz konusudur. Herkesin çıkarını ortaklaştırmak için uğraşmak yerine çıkar dengesizliklerini devam ettirmeye yarayan ahlak, işte bu nedenle aşkınsaldır, yabancılaşmadır.

Mesela bir adam düşünelim, bu da genç kızlarla yatmak istiyor, ve onları zorla kaçırıp tecavüz ediyor, hatta öldürüyor. Bu da "ahlak denilen kağıttan kaplanı" yıkıp geçti. Bu da kendi mutluluğunu esas alıp diğer insanların hakkını hukukunu tanımadı. Bu yapılan hareketi sınıfla devletle dinle de açıklayamazsın. İnsanların içinde cinsellik isteyen hormonlar var. Senin fikrine kalsa bu adamın yaptığı doğru. Çünkü istediği şeyi aldı ve bu konuda da hiçbir sınır tanımadı. Ama biz biliyoruz ki yaptığı yanlıştır. Bunun yanlış olduğunu bilirken de sadece "insanlar benim de o tarz eğilimlerim olduğunu bilmesin, kendimi güvenli göstermek için bunu kınamalıyım" diye bunu yanlış bulmuyor. Çünkü diyorsun ki:

Ve devam ediyorsun:

Senin zihniyetine göre her erkek o zaman bastırılmış bir tecavüzcüdür. Toplumun onu rahat bırakacağını bilse o da tecavüz eder ve öldürür. Mesela sen bir kediye zevk için eziyet etmekte bir sorun göremiyorsun. Ve düşünüyorsun ki "toplumda bu olayı kınama diye birşey oluşmuş ama aslında kimse içinde buna inanmıyor, herkes eline fırsat geçse ve yanına kar kalacağını bilse bir kediye zevk için işkence eder".

Senin amacın ahlakı tartışmak mı yoksa beni vicdansız biri gibi gösterip karalamak mı anlamadım.

İçinde tecavüz etme isteği varsa ve bunu gerçekleştirmek için harekete geçmeye de karar vermişse, demek ki söz konusu adamın gözünde içinde yetiştiği toplumun ahlakının bir geçerliliği yok. O adam değer yargıları demek ki bu yaptığı işin yanlış olduğunu düşünmemesini sağlıyor. Senin ve daha pek çok insanın tecavüzü yanlış bir şey olarak düşünmesi ve samimiyetle hissetmesi, herkesin böyle düşünüp hissetmesini gerektirmez. ''Tecavüz yanlıştır ve kötüdür'' şeklinde, tüm insanların içine konulmuş bir evrensel ahlak yasası yoktur. Peki bu gibi adamları hoş mu göreceğiz öyleyse? Elbette hoş görmeyeceğiz. Senin bana olan hakaretlerin, muhtemelen benim ahlak konusundaki görüşlerin gereği bu gibi adamları hoş göreceğimi sanıyor olman. Ama yok böyle birşey. Ben de böyle birini kınarım. Fakat bunu senin gibi söz konusu kınamaya evrensel bir karakter atfedip yapmam. Benim değer yargılarıma göre bunun yanlış olduğunu bilirim. Öte yandan, bir insanı onun iradesi dışında cinsel ilişkiye zorlamanın bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Herkesin bu görüşümü paylaşmasını da istiyorum. Ama bu isteğimin, bu görüşüm bunu bir evrensel ahlak yasası olarak insanlara sunmayı düşündürtmüyor bana. Seninle farkımız burada işte. Çünkü bu konudaki kendi doğrumuzu ahlak haline getirmek onu metafizikleştirir. Bunun bir çeşit din kurmaktan farkı yoktur bence. Tecavüzcü düşünceleri olan adamlar, bu düşüncelerinden tecavüz ahlaksızlık olarak görüldüğü için değil, tecavüz ettikleri kişiler veya bu kişilerin sevenleri kendisini fiziksel olarak cezalandıracakları için uzak durmalıdırlar.

Herşeyden önemlisi de şu; Bir insan tecavüzcü ise, onun bilinci, kendisini bu yönelime iten ya da bu yönelimini dizginlememesini öğreten bir etkileşimde şekillenmiş demektir. Bunun biricik çözümü de, söz konusu etkileşimi ortadan kaldırarak yeni neslin bilincinin bu biçimde sağlıksızlaşmasını önlemek olmalıdır. Yani çözüm, tecavüzcüyü yaratan yaşam koşullarını değiştirmektir. Fakat ahlakçı zihniyet koşullara önem vermez, koşullar ne olursa olsun uyulması gereken ahlak yasaları olduğunu vaazederek ahlakı tarih-üstü/aşkınsal/metafizik hale getirip sağlıksız yönelimleri böyle bastırmaya çalışır. Bunun, bataklığın üzerine parfüm sıkmaktan farkı yok. Nafile bir çabadır. Tecavüzcüleri yaratan koşullara dokunmadan tarih-üstü/aşkınsal bir ahlak nutuğu üzerinden bu gibi tipleri dizginlemeye çalışmak, bu tecavüzcüleri yaratan koşulları el altından devam ettirmeye yarar sadece. Tam da bu yüzden ahlak bir kılıftır, soytarılıktır, gerçek çözümün üzerini sahte bir iyilik perdesiyle örter. Ben ahlaka, tecavüzcülerin önünü açmak için değil, gerçek bir çözümün önünü açıp onların kökünü kurutmak için karşı çıkıyorum.

Şimdi diyebilirsin ki, ''Tecavüzcülerin bilincini sağlıksızlaştıran ve onların tecavüzcü olmasına sebep olan yaşam koşulları nelerdir? Ne kastediyorsun?''

Bir çocuğu hep bencilliğin ödüllendirildiği, hep rekabet edildiği, kazanması için birilerinin kaybetmesine alıştığı, tüm bunlar sebebiyle empati kurabilme yeteneğinin köreldiği, ihtiyaçları karşılamanın ve tüketmenin yüceltildiği, herşeyin bir fiyatının olduğu, insanlarla ancak meta ilişkileri üzerinden ilişki kurabildiği bir çevrede yetiştirirsen, bilinci bu ortamda şekillenmiş bir çocuğun cinsel fantezileri arasında komşu kızını merdiven altında zorla sıkıştırmak, onun acısı üzerinden kendine haz sağlamak, onun 'kaybedişi' üzerinden 'kazanmak' türünden yönelimler de ortaya çıkacaktır. Ve bu çocuk bir gün bir kırılma anında bunu gerçekleştirebilir de. Bunu düzeltmenin yolu, söz konusu çocuğa ahlak nutukları atıp onu aynı koşullarda yaşamaya bırakmak değil, onun yaşam koşullarını değiştirmek, insanlarla empati kurabildiği koşullar yaratıp onu oraya koymaktır. Aksi halde bataklığa dokunmadan sinekle uğraşmış olursun.

Birincisi her insan farklıdır. Herkesin içinden kadınlara çocuklara tecavüz etmek geçmediği gibi, herkesin içinden kedilere eziyet etmek de geçmez. Sen kendinde empati duygusu eksik olduğu için empati duygusu olan insanları anlayamıyorsun ve herkesi kendin gibi sanıyorsun, ve ahlakın aslında bir toplumsal imaj meselesi olduğu sonucuna varıyorsun. Bu bir.

Elbette herkesin içinden birilerine tecavüz etmek falan gelmez. Fakat bencilliğin yüceltildiği ortamlarda yetişen herkesin bilincinde bir çarpılma olur. Bunun derecesi elbette herkeste aynı değildir, kişiden kişiye değişir. Fakat bilinci belirleyen şey sosyal varlığımızdır. Bunu inkar edersen olaya metafizik bakmış olursun. Bilinçleri sağlıklı kararlar ve yönelimlere motive edecek olan en öncelikli etken insanların sosyal varlıklarının şeklidir. Buna dokunmadan ahlak nutukları atmak, sadece sosyal varoluştaki çarpıklıkların üzerini örtmeye yarar. Keza insan bilincinin maddi koşullarca şekillendirildiğini reddedip bunu ''fıtrata'' veya biyolojik bir temele indirgemek de benzer bir sahtekarlıktır. Zaten bu anlayış, örneğin insanın tecavüzcü olmamasını onun ''iyi doğasına'' ya da ''iyi fıtratına'' indirgeyen anlayış, tecavüzcü insanların bu yönelimlerinin sebebini açıklayamaz. Biyolojik bir bozukluk ya da kötü ruhlu olmak türünden absürd ve salakça açıklamalara girişmek zorunda kalır. Tek akılcı ve gerçekçi açıklama, bilinci kişinin toplumsal varoluşuyla ilişkilendirmektir. Bu durumda, daha önce de belirttiğim gibi, insanın sağlıksız yönelimlerinin sebebi onun toplumsal varoluşunda aranmalı ve çözümü de bu varoluştaki sorunların çözülmesinde bulunmalıdır. Yoksa toplumsal varoluşun 'üstünde' görülüp öyle ele alınan bir ahlak üzerinden çözüm olamaz.

İkincisi sen iki mevzuyu birbirine karıştırmışsın. Burda mevzu insanların isterse ahlaksızca işler yapabilme kapasiteleri olmaları değil. Konu senin dediğin "mutluluğunu ararken sınır tanımaması" lafındaki "sınır" olayının gerçekliği. Yani her insanın kendine ait olanın, başta kendi hayatı, kendi bedeni ve kendi özgürlüğü olmak üzere, kendi eşyasının ve kişisel güvenliğinin bir diğer insanların davranışında bir sınır teşkil etmesi olayı. Sen gidip kendi emeğiyle mızrak yapmış adamın elinden mızrağını zorla alırsan, kendi halinde takılmakta olan bir kızı ya da çocuğu alıp tecavüz edip öldürürsen, ya da kimseye zararı olmayan bir kediyi (ineklerde olduğu gibi kendi hayatta kalman gibi bir zaruret dışında ve sadece zevk için) eziyet edip kesersen senin yaptığın ahlaksızdır. Belli bazı sınırları aşmış oluyorsun.

Olay bu değil. Olay şu: Mevcut toplumsal düzen, senin sözünü ettiğin sınırları herkese vermiyor. Herkesin sahip çıkıp ilişkilenebileceği olanakları yok. Bu durumda bu olanaklara sahip olmayanların sahip olanlara saygı duyması için bir sebep yok. Öte yandan olay olanak-olanaksızlık ekseninin de ötesinde. İnsanların birbiriyle ilişkilenme biçiminin, toplumsal varoluşunun sağlıksız ve çarpık olmasında. Bencilliğin yüceltildiği bir toplumda, geniş olanaklara ve refaha sahip olanlar da son derece ''manyakça'' işler yapabiliyorlar. Kız arkadaşının kafasını zevk için kesen zengin çocuklarının durumunu bu çerçevede değerlendirebiliriz örneğin. Onu buna iten, sandığın gibi ahlak yasalarına uymaması değil, yetiştirilişinin bencilliği ve ne olursa olsun birşeyleri elde etmeyi, kendi ihtiyaçlarını karşılamanın ve tüketmenin en yüce değer olduğu, başkalarının kaybetmesinin onun algısında normalleştiği, paranın en büyük güç sayıldığı bir ilişkilenme içinde büyümesidir. Sen tüm bunları göz ardı edip işi -tıpkı bir dindar gibi- koşullarla ilişkisizleştirerek aşkınsallaştırdığın bir ahlaka uymamaya indirgiyorsun. Bir de materyalist geçinirsin. Çapsız seni!..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Benim değer yargılarıma göre bunun yanlış olduğunu bilirim. Öte yandan, bir insanı onun iradesi dışında cinsel ilişkiye zorlamanın bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Herkesin bu görüşümü paylaşmasını da istiyorum.

E peki madem materyalist olacaz ve metafizik şeylere inanmıyacaz o zaman senin bu dediğin şeyin manası nedir? Mesela nerden biliyorsun tecavüzün "yanlış" olduğunu ve "haksızlık" olduğunu? Ve bu senin daha önce dediğin "herkes mutluluğunu sınır tanımadan aramalı, aksi aptallıktır" lafınla çelişmiyor mu? Keza bu dediğin laf bir bencillik ilkesi gibi duruyor. Ama bu yazında da "kapitalist düzende bencillik var" diye eleştiri getiriyorsun. Burda çelişki yok mu?

Başka yazılarında "insan öldürmek niye yanlış ki, insanın metafizik bir değeri yoktur" diyorsun, sonra burda "tecavüz etmek yanlıştır, o insana bir haksızlıktır" diyorsun. Bu çelişki değil mi? Tecavüz etmek niye yanlışsa öldürmek de o yüzden yanlış halbuki.

Ayrıca ilkel toplumda mızrak yapan adamın mızrağı kamu malıdır derken, bu mızrağı emeğiyle yapan adamın rızası olmasa bile mi diğer insanlar bunu alıp kamu malı edebilir sence? Ya adamın emeği? Buna emek verdi. Hem toplumun böyle insanın güzel şeylerini gasp ettiğini gören birşeye emek verir mi? Senin dediğin ortaklaşacılık temelde mülkiyetin olduğu kabulunun üstüne yapılan bir sözleşme ve karşılıklı rızaya dayanan bir ortaklaşalık olmak durumunda. Yoksa default olarak olan bir durum değil. Çünkü emek veren semeresine hak sahibidir ve onun rızası olmadan onun eşyasını alamazsın. Gayet basit görünüyor bana.

tarihinde postturk tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

E peki madem materyalist olacaz ve metafizik şeylere inanmıyacaz o zaman senin bu dediğin şeyin manası nedir? Mesela nerden biliyorsun tecavüzün "yanlış" olduğunu ve "haksızlık" olduğunu? Ve bu senin daha önce dediğin "herkes mutluluğunu sınır tanımadan aramalı, aksi aptallıktır" lafınla çelişmiyor mu? Keza bu dediğin laf bir bencillik ilkesi gibi duruyor. Ama bu yazında da "kapitalist düzende bencillik var" diye eleştiri getiriyorsun. Burda çelişki yok mu?

Çelişki yok. Tecavüzün yanlış olması ve bir haksızlık olması benim gözümde öyledir sadece. Öte yandan, insanın varoluş ve eyleyiş gücünü kısıtlayan eylemler pek çok kişinin de tepkisini çeker. Bizim çıkarlarımızı birbiriyle zıtlaşan konuma düşüren toplumsal koşulları değiştirmek gerekir. Bu da devrimci bir mücadeledir. Ahlak üzerinden hareket etmek ise sadece lafazanlık olacaktır. Fakat koşulları değiştiremiyorsak ve kendi mutluluğumuz için bir başkasının canını yakmamız gerekiyorsa, o zaman yakarsın. Böyle derken bunu savunuyor değilim, sadece bize bencilliği dayatan koşullar duruyorken mevcut ahlak yanılsamasına kapılıp çıkarlarımızdan fedakarlık etmenin aptallık olduğunu söylüyorum. Ahlakı tanımamak gerekir diyorum. Böyle derken amacım, bencillik yaparak mutluluğumuzu kovalamak değil, bencillik yapmadan da mutlu olabileceğimiz koşulları yaratmak için harekete geçmeyi sağlamaktır. Ahlakı bu yüzden eleştiriyorum. Bencillik gerektirmeyen bir yaşam kurup kendi çıkarımızı tatmin etmek ve bilincimizi sağlıklılaştırmak yerine, çıkar için bencillik etmek ve bir başkasına zarar vermek gereken koşulları ''ahlaklı olmak'' adı altında benimseyip çıkarımızdan bu ahlak için fedakarlık etmek salaklıktır diyorum. Zaten bir yandan bencilce toplumsal ilişkileri içinde bilinci şekillenen insanlar yetiştirip öte yandan da bu insanları ''ahlak'' nutukları çekerek sindirmeye çalışmak çok iki yüzlüce bir tavırdır. Bu noktada, ahlakın kendini geçersizleştirdiğini de görüyoruz. Ahlakın kendisi, -kendi kıstasları üzerinden konuşursak- ahlaksızcadır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çelişki yok. Tecavüzün yanlış olması ve bir haksızlık olması benim gözümde öyledir sadece. Öte yandan, insanın varoluş ve eyleyiş gücünü kısıtlayan eylemler pek çok kişinin de tepkisini çeker. Bizim çıkarlarımızı birbiriyle zıtlaşan konuma düşüren toplumsal koşulları değiştirmek gerekir. Bu da devrimci bir mücadeledir. Ahlak üzerinden hareket etmek ise sadece lafazanlık olacaktır. Fakat koşulları değiştiremiyorsak ve kendi mutluluğumuz için bir başkasının canını yakmamız gerekiyorsa, o zaman yakarsın. Böyle derken bunu savunuyor değilim, sadece bize bencilliği dayatan koşullar duruyorken mevcut ahlak yanılsamasına kapılıp çıkarlarımızdan fedakarlık etmenin aptallık olduğunu söylüyorum. Ahlakı tanımamak gerekir diyorum. Böyle derken amacım, bencillik yaparak mutluluğumuzu kovalamak değil, bencillik yapmadan da mutlu olabileceğimiz koşulları yaratmak için harekete geçmeyi sağlamaktır. Ahlakı bu yüzden eleştiriyorum. Bencillik gerektirmeyen bir yaşam kurup kendi çıkarımızı tatmin etmek ve bilincimizi sağlıklılaştırmak yerine, çıkar için bencillik etmek ve bir başkasına zarar vermek gereken koşulları ''ahlaklı olmak'' adı altında benimseyip çıkarımızdan bu ahlak için fedakarlık etmek salaklıktır diyorum. Zaten bir yandan bencilce toplumsal ilişkileri içinde bilinci şekillenen insanlar yetiştirip öte yandan da bu insanları ''ahlak'' nutukları çekerek sindirmeye çalışmak çok iki yüzlüce bir tavırdır. Bu noktada, ahlakın kendini geçersizleştirdiğini de görüyoruz. Ahlakın kendisi, -kendi kıstasları üzerinden konuşursak- ahlaksızcadır.

Koşulları değiştirdin diyelim. Komunist bir toplum kurdun. Ve orda bir erkek bir kıza aşık diyelim, ama kız da diğer bir erkeği seviyor, hatta bu ikisi birbirini kaşılıklı olarak seviyor diyelim. Birinci adam ne yaparsa yapsın o kızla yatamıyor. Çünkü kızın onda gönlü yok. Şimdi bu adam bu kıza tecavüz edince buna ne diyelim? Bunun ahlaken yanlış olduğu ortada değil mi? Ama sen diyorsun ki "adam kendi çıkarı için hareket etti ve yapması gereken doğru hareket buydu". Adamı kınamazsın bile. Öyle mi? Adam doğru mu yaptı yanlış mı yaptı?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Koşulları değiştirdin diyelim. Komunist bir toplum kurdun. Ve orda bir erkek bir kıza aşık diyelim, ama kız da diğer bir erkeği seviyor, hatta bu ikisi birbirini kaşılıklı olarak seviyor diyelim. Birinci adam ne yaparsa yapsın o kızla yatamıyor. Çünkü kızın onda gönlü yok. Şimdi bu adam bu kıza tecavüz edince buna ne diyelim? Bunun ahlaken yanlış olduğu ortada değil mi? Ama sen diyorsun ki "adam kendi çıkarı için hareket etti ve yapması gereken doğru hareket buydu". Adamı kınamazsın bile. Öyle mi? Adam doğru mu yaptı yanlış mı yaptı?

İnsanların birbiriyle ilişkilenme biçiminin bencillikten sıyrıldığı, dayanışmanın ve yardımlaşmanın öne çıktığı, böylece empati kurabilmenin fazlaca yayıldığı bir toplumda bilinci şekillenen birey sağlıksız yönelimlere girmeyecek ve aşkına karşılık vermeyen bir kıza tecavüz etmeyi düşünmeyecektir. Dolayısıyla sorduğun soru geçersizdir. Çünkü böyle bir toplumda bilinci şekillenmiş bireyin söz konusu kızla birlikte olduğunda istediği şey, bir şekilde onun içine girip boşalmak değil, onunla karşılıklı olarak etkileşmek, onun mutlu olduğunu görmek ve kendi mutluluğunu onunkiyle çoğaltmak, onun tarafından sevilmek v.s. olacaktır. Bu yüzden tecavüz aklının ucundan bile geçmez. Aklına gelse bile bu düşünceden en çok kendisi rahatsız olur. Çünkü o sağlıklı bir bireydir; sağlıklıdır çünkü bilincini belirleyen sosyal varoluşu sağlıklıdır. O, komünist toplumda yetişmiş bir komünisttir. Onu, bugünkü çarpık düzenin senin bilincine yaptığı etkiyle düşünerek değerlendiremezsin. Onun hakkında bugünkü aklınla akıl yürütmen doğru değildir. Zira yeni bir düzenin insanları da yeni insanlar olacaktır. Herkesi kendin gibi düşünme. Akıl yürütürken hala kendi özelliklerini tarih üstü biçimde evrenselleştirerek akıl yürütüyor ve metafizik düşünüyorsun. İnsan da değişir, düşünme biçimi, arzuları v.s. herşeyi değişir. Yeterki olumlu biçimde değişeceği koşullar hazırlansın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsanların birbiriyle ilişkilenme biçiminin bencillikten sıyrıldığı, dayanışmanın ve yardımlaşmanın öne çıktığı, böylece empati kurabilmenin fazlaca yayıldığı bir toplumda bilinci şekillenen birey sağlıksız yönelimlere girmeyecek ve aşkına karşılık vermeyen bir kıza tecavüz etmeyi düşünmeyecektir.

Bu biraz safça bir inanç değil mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsanların birbiriyle ilişkilenme biçiminin bencillikten sıyrıldığı, dayanışmanın ve yardımlaşmanın öne çıktığı, böylece empati kurabilmenin fazlaca yayıldığı bir toplumda...

Bence bunun olabilmesi icin bütün insanlarin her bakimdan esit dogmasi gerekir ya da göksel metafizik bir müdahaleye ihtiyac duyar insanoglu.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Arkadaşlar,

Cumartesi akşamki sunumda konuşulmasını istediğiniz konu ya da konular varsa lütfen bunları bu başlıkta belirtin; bu sayede ben de ona göre hazırlık yapıp daha çok merak edilen konulara ağırlık verebilirim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dostum, benim de senden ricam bu konudaki gibi olaya tek taraflı değil de, karşıt görüşü de ele alarak hazırlık yapman :)

Başlangıç olarak, Deontological ethics/Consequentialism ayrımını kullanabilirsin.. Ne biliyim Kant, Rawls, Nozick, Rothbard'dan felan bahsedebilirsin.. Karşıt görüşü sunarken de Mackie'nin teorilerini ele alabilirsin..

Bir de, gerekçelendirme yaparken ne kadar sıklıkla metafiziğe kaydığımızı merak ediyorum.. Tanrı fikrini konu edinmeden ne kadar ilerleyebildiğimizi felan anlatırsan çok iyi olur..

Şimdiden iyi hazırlanmalar, sunumda görüşürüz :)

Edit; Bu arada karşıt görüş derken, onları başlık yazısındaki gibi örneklerle değil de, savundukları görüşü tek tek ele alarak incelemekten bahsettim.. Yanlış anlaşılmasın.

tarihinde laqrma tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Dostum, benim de senden ricam bu konudaki gibi olaya tek taraflı değil de, karşıt görüşü de ele alarak hazırlık yapman :)

Başlangıç olarak, Deontological ethics/Consequentialism ayrımını kullanabilirsin.. Ne biliyim Kant, Rawls, Nozick, Rothbard'dan felan bahsedebilirsin.. Karşıt görüşü sunarken de Mackie'nin teorilerini ele alabilirsin..

Bir de, gerekçelendirme yaparken ne kadar sıklıkla metafiziğe kaydığımızı merak ediyorum.. Tanrı fikrini konu edinmeden ne kadar ilerleyebildiğimizi felan anlatırsan çok iyi olur..

Şimdiden iyi hazırlanmalar, sunumda görüşürüz :)

Edit; Bu arada karşıt görüş derken, onları başlık yazısındaki gibi örneklerle değil de, savundukları görüşü tek tek ele alarak incelemekten bahsettim.. Yanlış anlaşılmasın.

Tamam dostum, sunumda belli maşlı normatif ahlâki teorilerden, bu teorileri ortaya atan filozoflardan ve kullandıkları belli başlı bazı argümanlardan bahsedeceğim. Mackie'yi de bir ahlâki nihilist/şüpheci(moral skepticism) olarak ele alıp, argümanlarını inceleriz. Metafizik konusundaki soruna cevap vermeye de çalışacağım.

Öneriler için teşekkürler, sunumda görüşmek üzere. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ahlak konusunu tartışarak herhangi bir konsensusa varamazsınız.

Bir sonuca da varamazsınız.

Bu son derece akıcı, hatta kaypak bir konudur. En göreli konulardan biridir.

Hatta en çelişkili konulardan biridir demek daha doğru.

Kimse kendini haklı görmeye çalışmasın..

Çünkü ona teşebbüs etmek de ahlaksızlıktır, kendi iddialarında sonuna kadar israr etmek de..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ahlak konusunu tartışarak herhangi bir konsensusa varamazsınız.

Bir sonuca da varamazsınız.

Bu son derece akıcı, hatta kaypak bir konudur. En göreli konulardan biridir.

Hatta en çelişkili konulardan biridir demek daha doğru.

Kimse kendini haklı görmeye çalışmasın..

Çünkü ona teşebbüs etmek de ahlaksızlıktır, kendi iddialarında sonuna kadar israr etmek de..

Bu mesajında dediğin her şey dinler ve Tanrı konusunda da söylenebilir. Saydıkların engel değiller. Ahlâk konusu sağlam temellere oturtulabilir, oturtma yolunda çok önemli çalışmalar yapan bir sürü akademisyen hâlihazırda var, ve gelecekte de olacak. Ben de o akademisyenlerden biri olmayı düşünüyorum.

Yazında da yine çelişkiler uçuşuyor. Kimse kendini haklı göremez diyorsun, sonra bir alt satırda ahlâki eleştiriler yapıyor, kendini haklı görüyorsun. Komik.

Hacı, sunuma sen de gelsene, sana da faydası olacaktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu mesajında dediğin her şey dinler ve Tanrı konusunda da söylenebilir. Saydıkların engel değiller. Ahlâk konusu sağlam temellere oturtulabilir, oturtma yolunda çok önemli çalışmalar yapan bir sürü akademisyen hâlihazırda var, ve gelecekte de olacak. Ben de o akademisyenlerden biri olmayı düşünüyorum.

Yazında da yine çelişkiler uçuşuyor. Kimse kendini haklı göremez diyorsun, sonra bir alt satırda ahlâki eleştiriler yapıyor, kendini haklı görüyorsun. Komik.

Hacı, sunuma sen de gelsene, sana da faydası olacaktır.

Senin gibi bir demagogla ben tartışmam artık.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...