Jump to content

Muhammed’in Veda Hutbesi Ne Kadar Gerçek?


Recommended Posts

Muhammed'in 632 yılındaki Mekke’ye yaptığı hacda verdiği Veda Hutbesi’nde cemaatine bıraktıkları şöyle aktarılıyor

(Parantez içindekiler kaynaklar):

1) 'Size iki şey bırakıyorum: Kuran ve benim Sünnetim.' (Muvatta, 46/3)

2) 'Size Kuran'ı ve Ehli Beytimi bırakıyorum.' (Müslim, 44/4; Hambel, 4/366; Darimi, 23/1)

3) 'Size sadece Kuran'ı bırakıyorum.' (Müslim, 15/19; İbni Mace, 25/84; Ebu Davud, 11/56)

Acaba hangisi doğru?

Bunun da ötesinde:

1) Veda Hutbesi’nin kaydını kim veya kimler yapmıştır?

2) Hangi tarihlerdeki hangi kaynaklara konulmuştur?

Hadisler gibi en az 180-200 yıl sonra derlenip yazıldıysa -ki böyle olduğu anlaşılıyor-, uydurma olma ihtimali çok

yüksektir. Çünkü Muhammed’in, sağlığında söylediklerinin -Kuran’la karıştırılmaması için- yazılmasını istemediği ve

bunun için kesin talimat verdiği, bu talimatın da uygulandığı iyi biliniyor.

tarihinde Satsuma54 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 78
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Muhammed'in 632 yılındaki Mekke’ye yaptığı hacda verdiği Veda Hutbesi’nde cemaatine bıraktıkları şöyle aktarılıyor

(Parantez içindekiler kaynaklar):

1) 'Size iki şey bırakıyorum: Kuran ve benim Sünnetim.' (Muvatta, 46/3)

2) 'Size Kuran'ı ve Ehli Beytimi bırakıyorum.'(Müslim, 44/4; Hambel, 4/366; Darimi, 23/1)

3) 'Size sadece Kuran'ı bırakıyorum.' (Müslim, 15/19; İbni Mace, 25/84; Ebu Davud, 11/56)

Acaba hangisi doğru?

Bunun da ötesinde:

1) Veda Hutbesi’nin kaydını kim veya kimler yapmıştır?

2) Hangi tarihlerdeki hangi kaynaklara konulmuştur?

Hadisler gibi en az 180-200 yıl sonra derlenip yazıldıysa -ki böyle olduğu anlaşılıyor-, uydurma olma ihtimali çok

yüksektir. Çünkü Muhammed’in, sağlığında söylediklerinin -Kuran’la karıştırılmaması için- yazılmasını istemediği ve

bunun için kesin talimat verdiği, bu talimatın da uygulandığı iyi biliniyor.

ooo sizin hayal gücünüz sınır tanımıyor gerçi

yazılarak ve nesillerden nesile ezberlenerek hiç bir kitaba nasip olmayan bir korumaya sahip kurandan bile şüphe duyduktan sonra veda hutbesinin lafı bile olmaz sizin yanınızda

hatta siz bunun doruk noktası olan peygamberin yaşayıp yaşamadığı konusunda bile şüpheniz var yani inkarın ve şüphenin sınırı yok çamur at izi kalsın hesabı aynen devam

Link to post
Sitelerde Paylaş

ooo sizin hayal gücünüz sınır tanımıyor gerçi

yazılarak ve nesillerden nesile ezberlenerek hiç bir kitaba nasip olmayan bir korumaya sahip kurandan bile şüphe duyduktan sonra veda hutbesinin lafı bile olmaz sizin yanınızda

hatta siz bunun doruk noktası olan peygamberin yaşayıp yaşamadığı konusunda bile şüpheniz var yani inkarın ve şüphenin sınırı yok çamur at izi kalsın hesabı aynen devam

Neden boş konuşupta cevap vermeyi denemiyorsun? Dur tahmin edeyim, çünkü yine vericek bir cevabın yok değil mi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Neden boş konuşupta cevap vermeyi denemiyorsun? Dur tahmin edeyim, çünkü yine vericek bir cevabın yok değil mi.

ortak bir dilimiz yok ki neye göre cevap vereyim

inkarın sınırı da yok bir yerde peygamber yaşamamıştır diyorsunuz bir yerde de veda hutbesinde söylenen iki cümleden hangisi doğru diyorsunuz

sonra bu konular ateizmi ilgilendiren konular değil ki

sen yaratıcıyı inkar ediyorsun bir kaç hadisin ne önemi var ki onun yanında forumda ateistlerin en sık yaptığı hata islamda örneğin namaz kılma çok saçma

ee kardeş bunun ateizmle ne alakası var

sen bir yaratıcıya inanıyorsun

onun peygamber gönderdiğine inanıyorsun

o peygambere kitap gönderildiğine inanıyorsun

sorun namaz kılmada mı

hayır hiç birine inanmıyorum ama namaz kılma saçma

başka bir sorum yok

Link to post
Sitelerde Paylaş

'muslumangenc' '21 March 2010 - 11:26 PM'

ooo sizin hayal gücünüz sınır tanımıyor gerçi

yazılarak ve nesillerden nesile ezberlenerek hiç bir kitaba nasip olmayan bir korumaya sahip kurandan bile şüphe duyduktan sonra

veda hutbesinin lafı bile olmaz sizin yanınızda

hatta siz bunun doruk noktası olan peygamberin yaşayıp yaşamadığı konusunda bile şüpheniz var yani inkarın ve şüphenin sınırı yok çamur at izi kalsın hesabı aynen devam

***************************************************

Çamur at izi kalsın olayı sen ve senin gibilere daha iyi yakışıyor. Aynaya bak istersen.

Cevabın varsa alalım ve doğrusunu öğret bizlere. Cevabın yoksa saçmalama.

Link to post
Sitelerde Paylaş

ooo sizin hayal gücünüz sınır tanımıyor gerçi

yazılarak ve nesillerden nesile ezberlenerek hiç bir kitaba nasip olmayan bir korumaya sahip kurandan bile şüphe duyduktan sonra veda hutbesinin lafı bile olmaz sizin yanınızda

hatta siz bunun doruk noktası olan peygamberin yaşayıp yaşamadığı konusunda bile şüpheniz var yani inkarın ve şüphenin sınırı yok çamur at izi kalsın hesabı aynen devam

Kuran'ın korunmasının nedeni 'nesillerden nesile ezberlemek' değil, en kısa zamanda yazıya geçirilerek kitaba çevrilmesi olmuştur.

Ayetlerin çoğu zaten Muhammed'in sağlığında kaleme alınmıştı. Bunların toplanıp kitap haline getirilmesi bir nesil ömrünü bile bulmamıştır.

tarihinde Satsuma54 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Veda hutbesine inanan, her kelimesini doğru gören var mı?

Ona göre tartışalım.

Var benim

çoğu insanımız şimdiye kadar "Vedâ Hutbeleri" değil, "Vedâ Hutbesi" ismini duymuştur. Halbuki , Allah Resulü (s.a.a) "Vedâ Haccı"nda bir yerde ve sadece bir hutbe değil, birkaç yerde ve birkaç hutbe okumuştur. Allah Resulü'nün Veda haccında, Arafat'ta, Mina'da, "Minada'ki "Hif" mescidinde, ve "Gadir-i Hum" denen yerde hutbe okuduğu elimize ulaşan rivayetler arasında. Ancak bu hutbelerin çoğunun içeriği birbirine yakın olduğu için, bazıları bunların tek hutbe olduğunu, ancak ravilerin bunları naklederken okunan yerin ve bazı bölümlerin naklinde hata yaptıkları için bu değişikliğin ortaya çıktığını söylemektedirler.

Bizce Allah Resulü, çeşitli yerlerde çeşitli hutbeler de okumuş olabilir, ama önemli olduğu için bu hutbelerde benzer konuları, değişik şekillerde ve bazı ilavelerle de buyurmuş olabilir. Nitekim her ayrı hutbede bazı ilavelerin bulunduğunu açıkça görmekteyiz. Ayrıca bu hutbeleri nakleden bazı rivayetlerin sonunda yer alan, "Allah Resulü bu hutbenin benzerini yine okudu ve benzer cümleleri yine tekrarladı." İlavesi de bizim bu görüşümüzü te'yid etmektedir

Burada bilinmesi gereken husus şudur ki veda haccında iki yerde hutbe okunduğunda hiçbir şüphe yoktur. Bunlardan birisi Hac zamanı (Arafat, Mina veya Hîf mescidinde), diğeri ise Hac amelleri sona erip Mekke'den ayrıldıkları bir sırada, Mekke yakınlarında yolların birbirinden ayrıldığı nokta olan "Gadir-i Hum" mevkiinde okunmuştur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Müslümangenç;

Sana bir soru: (Bakalım ayetlere mi bağlısın, insan hakları evrensel beyannamesine mi?) :)

Kur'an'da kölelerden bahsedilir.

Köle almak, vermek, azad etmek, köleye iyi davranmak vb. konuların Kur'an'da yer alması, köleliği meşru kıldığını kanıtlar.

Nitekim dünyada kölelik kaldırılırken en son ve en zor olarak İslam ülkelerinden kaldırılabilmiştir.

Buna karşın günümüz müslümanlarının çoğu, Kur'an'da köleliğin birdenbire kaldırılmasının zorluğundan söz ederek kaldırılmasına meyilli ifadeler kullanıldığını iddia ederler.

Sence de öyle midir?

Sen de köleliğe, köleciliğe karşı mısın?

Kur'an'da neden evlatlıkla ve evlatlığın karısıyla evlenebilmek, hiç toplumun tepkisini düşünmeden getirilebiliyor da, köleliğin kaldırılması getirilemiyor?

Kısaca yanıt verirsen iyi olur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Veda Hutbesi'nin tam metni:

(Kaynak: http://www.vedahutbesi.org/sayfalar/vedahutbesi.html)

(9 Zilhicce l0 H./8 Mart 632 M. Cuma)

Peygamberimiz Hz. Muhammet (s.a.s.) Vedâ haccında, 9 Zilhicce Cuma günü zevâlden sonra Kasvâ adlı devesi üzerinde, Arafat Vâdisi'nin ortasında 124 bin Müslümanın şahsında bütün insanlığa şöyle hitabetti.

........................

Bismillahirrahmanirrahim

"Hamd Allah'a mahsustur. O'na hamdeder, O'ndan yardım isteriz. Allah kime hidâyet ederse, artık onu kimse saptıramaz. Sapıklığa düşürdüğünü de kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki; Allah'dan başka ilâh yoktur. Tektir, eşi, ortağı, dengi ve benzeri yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Rasûlüdür. "

Ey Nâs!

Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedî olarak bir daha berâber olamayacağım.

İnsanlar!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay, bu şehriniz Mekke nasıl kutsal bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, nâmus ve şerefiniz de öylece mukaddestir; her türlü tecâvüzden masûndur.

Ashâbım!

Yarın rabbınıza kavuşacaksınız. Bugünkü her hâl ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız. Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsinler. Olabilir ki, bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak hıfzetmiş olur.

Ashâbım!

Kimin yanında bir emânet varsa, onu sâhibine versin . Fâizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Fakat aldığınız borcun aslını ödemek gerekir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle bundan böyle fâizcilik yasaktır. Câhiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz de Abdülmuttalib'in oğlu amcam Abbas'ın fâiz alacağıdır.

Ashâbım!

Câhiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası, Abdülmüttalib'in torunu (amcalarımdan Hâris'in oğlu) Rabîanın kan davasıdır.

Ey Nâs!

Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emâneti olarak aldınız. Onların nâmus ve ismetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki haklarınız, âile nâmusu ve şerefinizi kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer onlar sizden izinsiz râzı olmadığınız kimseleri âile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe dövüp korkutabilirsiniz. Kadınların sizin üzerinizdeki hakları ise, örfe göre her türlü (meşru ihtiyaçlarını), yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.

Mü'minler!

Size iki emânet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. Bu emânetler, Allah'ın kitabı Kur'ân ve O'nun Peygamberinin sünnetidir.

Ey Nâs!

Devâmlı dönmekte olan zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü duruma dönmüştür. Bir yıl, l2 aydır. bunlardan 4'ü Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep hürmetli aylardır.

Ashâbım!

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden nüfûz ve saltanatını kurma gücünü ebedî olarak kaybetmiştir. Fakat size yasakladığım bu şeyler dışında, küçük gördüğünüz şeylerde ona uyarsanız, bu da onu sevindirir. ona cesâret verir. Dininizi korumak için bunlardan da uzak kalınız.

Mü'minler!

Sözümü iyi dinleyin, iyi belleyin. Rabbınız birdir, babanız birdir. Hepiniz Âdem'densiniz, Âdem de topraktan yaratılmıştır. Hiç kimsenin başkaları üzerinde soy sop üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük, ancak takvâ iledir. Müslüman müslümanın kardeşidir. Böylece bütün müslümanlar kardeştir. Gönül hoşluğu ile kendisi vermedikçe, başkasının hakkına el uzatmak helâl değildir. Ashabım! Nefsinize de zulmetmeyin. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır. Bu nasihatlarımı burada bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ etsinler.

Ey Nâs!

Cenâb-ı Hak Kur'an da her hak sahibine hakkını vermiştir. Mirâsçı için ayrıca vasiyyet etmeye gerek yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa, ona âittir. Zina eden için ise mahrûmiyet vardır. Babasından başkasına soy (neseb) iddiâsına kalkışan soysuz, yahut efendisinden başkasına intisâba yeltenen nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lânetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın. Cenâb-ı Hak böylesi insanların ne tevbelerini ne de adâlet ve şâhitliklerini kabûl eder.

Ashabım!

Allah'tan korkun, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunuzu tutun, malınızın zekatını verin, âmirlerinize itaat edin. Böylece Rabbınızın Cennetine girersiniz.

Ey Nâs!

Yarın beni sizden soracaklar, ne dersiniz? Ashâbı kiram:

Allah'ın dinini teblîg ettin, vazîfeni hakkıyla yaptın, bize nasihat ve vasiyette bulundun, diye şehadet ederiz, dediler.

Rasûlüllah (s.a.s.) mübarek şehâdet parmağını göğe doğru kaldırdı, cemâat üzerine çevirip indirdikten sonra üç defa:

Şâhid ol Yâ Rab!

Şâhid ol Yâ Rab!

Şâhid ol Yâ Rab!

buyurdu.

....................

Link to post
Sitelerde Paylaş

Müslümangenç;

Sana bir soru: (Bakalım ayetlere mi bağlısın, insan hakları evrensel beyannamesine mi?) :)

Kur'an'da kölelerden bahsedilir.

Köle almak, vermek, azad etmek, köleye iyi davranmak vb. konuların Kur'an'da yer alması, köleliği meşru kıldığını kanıtlar.

Nitekim dünyada kölelik kaldırılırken en son ve en zor olarak İslam ülkelerinden kaldırılabilmiştir.

Buna karşın günümüz müslümanlarının çoğu, Kur'an'da köleliğin birdenbire kaldırılmasının zorluğundan söz ederek kaldırılmasına meyilli ifadeler kullanıldığını iddia ederler.

Sence de öyle midir?

Sen de köleliğe, köleciliğe karşı mısın?

Kur'an'da neden evlatlıkla ve evlatlığın karısıyla evlenebilmek, hiç toplumun tepkisini düşünmeden getirilebiliyor da, köleliğin kaldırılması getirilemiyor?

Kısaca yanıt verirsen iyi olur.

bu konuya kısaca yanıt vermek yeni yanlış anlamalara sebep olacaktır.Ama yine de beğendim bir makaleyi senin isteğin üzerine kısaltarak aşağıya alıyorum

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kur'an adam öldürmeyi, faizi, hırsızlığı, zinayı kaldırdı; fakat bunlar o günde devam etti, bugünde hala devam ediyor. Buna bakarak, "Aslında tam olarak kaldırmak istememişti, zamanın akışına bırakmıştı" diyebilir miyiz?

"Onlar hakkında yasaklayıcı açık hükümler var; ama kölelik hakkında yok" denirse, "Bir şeyin kaldırılmak istenmesi illa yasaklayıcı bir hükümden mi çıkar?" sorusunun cevaplandırılması gerekir.

Zira Kur'an'da bir çok kaldırılmak istenen hal veya davranış var ki, yasaklayıcı bir dille gelmediği halde yasaklanmıştır, kaldırılmıştır. Mesela "Vay o kaş göz işareti yaparak insanların alay edenlerin (hümezetü'l-lümeze) haline" veya "Onlar ki gözlerini harama bakmaktan çevirirler, ırz ve namuslarını korurlar, namaz kılarlar, zekat verirler, zina etmezler" vs. ayetlerine bakarak, burada emir verilmiyor; tasvir yapılıyor, yani yasaktır, haramdır, caiz değildir denmiyor" diyerek, bunların emredilmediğini veya yasaklanmadığını mı söyleyeceğiz?

Kanaatimce Kur'an, tıpkı içkiyi 23 yıl içinde aşama aşama kaldırdığı gibi kölelik kurumunu da aynı şekilde aşama aşama kaldırmıştır. Bunu kaldırmayan, dahası kaldırmak kendilerine zor gelen o günkü çağ ve iklimdir. Yani Kur'an köleliği kendi sosyal teorisinde kaldırmıştır; kaldırmayan o günkü pratik hayattır. Bu durum, daha sonraki devirlerde aslında tam olarak kaldırmadığı; zamanın akışına bıraktığı şeklinde anlaşılmıştır. Sonraki devirlerde, bu konuda gösterilen ihmal ve başarısızlık sanki Kur'an'ın iradesiymiş gibi algılanmıştır.

Bunu şu gerekçelere dayandırıyorum:

Daha ilk Mekki surelerde Kur'an, köle özgürleştirmekten (fekku raqabe) bahsediyor: "Biz insana iki göz vermedik mi? Bir dili ve iki dudağı yok mu onun? Ona yürüyeceği iki yol gösterdik. Fakat o zor olana yanaşmadı. Bilir misin, nedir zor olan? Bir kölenin zincirlerini kırmak… Zor zamanda vermek…Öksüzün başını okşamak… Düşmüşün elinden tutmak…İman etmek, göçlüklere göğüs gerip acıları paylaşmak; sevgi ve merhamet yumağı olmak…İşte erdemliler bunlardır. Kâfirlik edenler ise şer odaklarıdır. Onların, ateşe atılıp üzerlerine kilit vurulacak! (Beled: 8-20).

Ayette geçen "fekku raqabe", köleyi, kölelik zincirinden çözmek; bu zinciri parçalamak, kırmak, darmadağın etmek" anlamına geliyor. Çünkü "fekk" kelimesi sözlükte "hürr" kelimesinden daha şiddetlidir ve Mekke döneminin ruhuna uygun olarak, bir şeyi parçalamak, söküp atmak, kırmak, darmadağın etmek demektir.

Medine'ye gelince aynı paralelde hürriyet, özgürlük manasına gelen "hürr" kökünden "tahrir" kelimesinin kullanıldığını görüyoruz; "tahriru raqabe" (köle özgürleştirmek)…

Böylece, "boyunduruk altına girmiş; köle" anlamına gelen "raqabe" veya "riqab" kelimesinin Kur'an'da dokuz yerde geçtiğini görüyoruz.

Demek ki Mekke'de (90/Beled), üstelik insanlara bir yokuşa tırmanma gibi zor geleceği söylene söylene kölelik zincirlerini kırıp atma (fekku ragabe) çağrısı ile başlayan süreç, Medine'de köle özgürleştirme (tahriru ragabe) operasyonları ile sürdürülüyor. Yani "teori", "pratiğe" dökülüyor.

Şimdi burada, köleliğin tümden kaldırılmadığı; zamanın akışına bırakıldığı sonucu çıkarılabilir mi? Başka bir deyişle köleliğin fiilen, hemen orada kaldırılmamış olması kimin suçudur? "Teoride" mi bir yetersizlik var? Yoksa bunu pratiğe aktaranlar işi yavaşa almış, savsaklamış mıdır?

Oysa buradan anlaşılması gereken, tıpkı içki ayetinin aşama aşama kaldırılması ve fakat içene ne ceza verileceğinin söylenmemiş olması gibi, tıpkı aşama aşama namaza alıştırılması ve fakat namazın nasıl kılınacağının söylenmemiş olması gibi, köleliğin de, daha ilk Mekki surede (90/13) kaldırılmış olduğu ve bunun peygamber ölene kadar da yürürlüğe konduğudur. İşte bu yaşayan süreç kaldırma operasyonunun bizzat kendisidir. Bunun illa "fetva formatında" söylenmesi ve yapılması gerekmiyor. Kur'an, konuyla ilgili en şiddetli kelimeyi kullanıyor; fekku reqabe; (köleliği, kölelik zincirini, kölelik kurumunu) sökmek, kırıp atmak, paramparça etmek… Üstelik daha Mekke'nin ilk yıllarında…

Medine'de de modern dünyanın pek sevilen, en popüler kavramını kullanıyor; tahrir; hürleştirmek, özgürleştirmek…

Allah aşkına daha ne yapsın? Yok illa "caiz değildir, haramdır" vs. diyecek (!).

Bunun böyle olduğunu, ne kölesi ne de cariyesi hiçbir zaman olmamış-ki Maria nikahlı eşi, Zeyd evlatlığıdır-, kendisine köle gibi hizmet edilmesinden nefret eden, önünden arkasından korumalar gibi yürünmesini istemeyen, bir mecliste kapının yanında oturan, odadakilere su dağıtan, dışarıdan gören birisinin "Hanginiz Muhammed" diye soracak kadar topluluğa karışıp giden, birinden bir su isterken bile utanan ve kendini etrafındakilere "Kuru hurma yiyen bir kadının oğlu" olarak tanıtan başta Hz. Peygamber olmak üzere, on yıl gibi kısa bir sürede Medine'de kurulan "Adalet Devleti"nin insanlığı kölelik kurumundan kurtarmayı amaçladığını, bunun bilfiil adımlarını attığını, operasyonlarını başlattığını İslam'ın büyük yenilikçisi Hz. Ömer görmüştür ve gereğini yapmaktan çekinmemiştir. Fakat o günkü kabile, rant ve ganimet mantığı buna direnmiştir.

Bakın, nasıl?

Mısır'ın fethi sırasında kendileriyle çarpışan birkaç köy halkı ceza olarak köle diye satılıp Arabistan'ın her tarafına dağıtıldığı zaman, Hz. Ömer bunları toplayarak Mısır'a geri göndermiş ve valiye yazdığı mektupta onların köle yapılmasının doğru olmayacağını bildirmiştir. İbni Haldun'un (öl. 1408) talebesi olan el-Makrizi (öl. 1442) el-Hıtat adlı eserinde hadiseyi etraflıca anlatır ve köylerin tek tek isimlerini verir.

Menazir adlı şehrin fethinden sonra, ordunun savaş esirlerini ele geçirip köle edinmesine rağmen Hz. Ömer, bunları serbest bırakmış ve bunlara arazi vergisi ile cizye tahakkuk ettirilmesini emretmişti. Keza hiçbir çiftçi ve zanaatkarın köle yapılmamasına dair Musa el-Eş'ari'ye mektup göndermişti.

Yine çocuk doğuran köle bir kızın, hala köle olarak alınıp satılmasını yasakladı. Efendisi ile antlaşma yaparak, bilirli bir miktar karşılığı serbest kalmak isteyen kölenin bu talebini dikkate alma "mecburiyeti" getirdi. Enes'in kölesi Sirin efendisi ile böyle bir antlaşma yapmak istemişti. Enes'in bunu rededdetmesi üzerine Sirin davayı Hz. Ömer'e götürdü. Halife, Enes'i kamçılatıp Kur'an'ın hükmüne atıf yapıca Enes rıza göstermek mecburiyetinde kaldı.

Yine Hz. Ömer, Pers impatorluğundan kalma "devşirme" sistemini de kaldırdı. Babanın oğlundan, ananın kızından daha küçükken esir alınarak veya köle yapılarak ayrılmasına, aileleri ile bağının kopartılmasına karşı çıkarak, böyle bir uygulamaya yasak getirdi…

Şimdi, bütün bu uygulamaların, Kur'an'ın köleliği tam olarak kaldırmamasından ve zamanın akışına bırakmasından kaynaklandığı şeklinde yorumlamak mümkün değildir. Olay, kaldırmayıp iyileştirme veya zamanın insafına bırakma olayı değildir. Bu, daha Mekke'nin ilk yıllarında "fekku raqabe" veya "tahriru raqabe" (kölelere özgürlük) çağrısıyla başlayan, hükmü verilmiş, kararı çıkmış, kalemi kırılmış bir iradenin, bütün "iç" direnmelere rağmen sürdürülmesi, Mekke'de kaldırılan bayrağın, Medine'nin, oradan da tüm insanlığın burçlarına dikilmesi olayıdır. Hz. Ömer, en çok bunlara direnmiştir. "İşi yokuşa sürerek", "zor gelsede direterek", "suyu tersine akıtarak" insanlık tarihinde ancak büyük devrimcilerde görülebilen bir şeyi yapmış ve bunu hayatıyla ödemiştir. Kabile, rant ve ganimet mantığı ile hareket eden, eski Pers ve Roma devlet geleneklerine, köleci uygulamalarına kendini kaptıran, o günkü ordu, yani Beni Umeyye "derin devleti" planladığı bir süikast sonucu Hz. Ömer'i şehit etmiştir.

Kanaatimce Hz. Ömer'in anladığı doğruydu. Kur'an'ın köleliği kaldırmadığına inansaydı, bu kadar diretmez ve hayatına malolan böylesi sert bir politika izlemezdi. Kölelik o günkü kabile mantığında rant devşirme kaynağıydı ve kaldırılmasına iyi gözle bakılamazdı. Fethedilen bir köyün köle statüsüne sokulan ahalisinden sadece bir Emevi aşiret ağasına yüzbinlerce dinarlık rant akıyordu.

Şu halde, Kur'an'ın köleliği kaldırdığını değil, asıl kaldırmadığını söylemek mümkün değildir. Kur'an insanlığın başına bela olan bütün kadim suçları; adam öldürme, hırsızlık, zina, faiz vs. hepsini kaldırmış, bütün insanlık dışı uygulamaları; kölelik, işkence, kadını aşağılama, ırkçılık vs. yasaklamıştır. Çünkü Kur'an kendini "hablun minennas" (insanlığın ipi; ana yolu, temel değerleri) olarak takdim etmiş ve buna aynı zamanda "hablun minellah" (Allah'ın ipi; yolu, temel değerleri) demiştir. Bu ikisini aynı ayette (3/112) birbirini tefsir edercesine peşpeşe kullanmıştır.

Kölelik hakkında İlla "yassak" diye emir mi gelmesi lazım? "Zina etmezler, içki içmezler" deyince, "Cümle emir kipinde değil geniş zaman kipinde gelmiş" diye burada bir emir verilmediği sonucunu mu çıkaracağız? Emir sadece "emir kipinden" çıkmaz. Köleliğin yasaklanmış olduğuna dair açık bir hüküm; "la yecuz (caiz değildur) arayanlar, ilahi hitabın tabiatına dair algılarını gözden geçirmelidirler.

Şu an baktığımızda, Kur'an'ın gerek emir kipiyle, gerek olumsuzlama, gerek tavır alma ve çirkin gösterme, gerekse tehdit ve sakındırma yoluyla yasakladığı bir çok suç ve günah insanlıkta hala devam ediyor. Kur'an, çeşitli yollarla yasaklamış olmasına rağmen, o gün tümüyle engel olamadığı gibi bugünde engel olamıyor. Buna bakarak, yani bunların hala sürmesine bakarak Kur'an'ın bunları yasaklamadığı sonucunu mu çıkaracağız?

Kölelik de böyledir; olumsuz tavır takındığı, çirkin bulduğu ve böylece de kaldırdığı, men ettiği halde, kimilerine hala ayette geçen ifadelerle "zor geldiği", "sarp bir yokuşa sürülmek" gibi algılandığı, yani "akıntıya kürek çekmek" olarak görüldüğü anlaşılıyor. Bunun için de tam olarak kaldırmadı; zamana bıraktı diyorlar. Oysa doğru olan şöyle demektir: "Kaldırdı; fakat zaman ona direndi."

Şimdi çağımızın yeni Hz. Ömerlere şiddetle ihtiyacı vardır; aksi halde bayrak burçlara dikilmemiş olacak. Üzerinde "fekku raqabe" (kölenin zinciri kırılsın) "tahriru reqabe" (köleye özgürlük) yazılı o bayrağı düştüğü yerden kaldırma zamanı çoktan geldi de geçiyor. Asırlar oldu düştüğü yerde duruyor hala.

Neredesin ey kuru hurma yiyen kadının oğlu?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kölelik en son, 1966'da Madagaskar'da kaldırıldı. Müslüman tüccarlar buna çok direndiler, hatta köleleri serbest bırakmamak için hükümetle silahlı çatışmaya bile girdiler.

Açın, Madagaskar tarihini okuyun.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kölelik ile ilgili soruyu neden sordum:

İslam'ın köleciliği ve köleliği yavaş yavaş kaldırma amacında olduğunu, veda hutbesi yalanlar.

Veda hutbesinden:

Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan köle, Allah'ın, meleklerinin ve bütün insanların lanetine uğrasın. Cenab-ı Hakk, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şehadetlerini kabul eder.

İşte inandığınız veda hutbesi, köleciliği meşru görüyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Muhterem pante merhaba!

Ümid ederim görüşmeyeli halin keyfin afiyettedir!

Muhterem bakıyorumda hatalı muhakeme usulleri bakımından sende pek bir değişiklik olmamış!

Söylermisin bana bu nasıl muhakeme böyle!

İslamın köleliği tedricen kaldırılmak gayesi gütmesi ile zikrettiğin beyanın buna muhalif olmasını gerektiren ne gibi hususiyetler var!

Kişinin babasından başkasına kendisini soy olarak nispet etmesini, yine kölenin efendisinden başkasına intisaba yeltenmemesini tavsiye eden bunun aksini yapana da lanet eden bir ifadeden "islam köleliği tedricen kaldırmayı murad etmiyor idi" neticesini nasıl çıkarıyorsun!

İmdi sana bir misal vereyim!

Hani memleketimizde şu vakitler bir anayasa değişikliği mevzusu varya, misalimiz oradan olsunki intibak kolay olsun!

Farzedelim memleketimizde muhim bir hukukçu var ve bu hukuk adamı mevcut meri anayasanın bir çok maddesinin zamanımızın ihtiyaçlarına cevap vermediğini, insan hak ve hürriyetlerine muhalif olduğunu daha muhimi askeri müdahale eseri olmaklığından esasta bir meşruiyet sıkıntısıda bulunduğunu söylemekte, buna inanmakta ve her daim bu görüşlerini zikretmekte olsun!

İmdi yine farzedelimki memlekette birde şöyle diyen bir idareci, siyasi şahsiyet bulunsun!

"Anayasayı bir defa ihlal ile bir şey olmaz!"

Bu söz üzerine bizim farazi hukukçumuz çıkıp "anayasa meri yani yürürlükte olduğu müddetçe ona riayet etmek her vatandaşın vazifesidir, bundan mütevellid anayasa çiğnenmemelidir" dese biz bu hukukçuyu "meri yürürlükteki anayasayı bütün cihetleri ile benimsiyor ve değiştirilmesini arzu etmiyor" diyerek suçlayabilir miyiz :)

Suçlayamayız muhterem!

Suçlar isek abes bir söz söylemiş oluruz!

İşte senin yukarıda yaptığın, hatalı bir muhakeme ile abes bir söz söylemektir!

Yukarıda Hz. Muhammedden nakledilen sözler, islamın ihdas etmediği köleliği, getirdiği prensiplerle ıslah ettiği ve tedricen cemiyet hayatında yaygınlığını azalttığı hakikati ile asla bir tenakuz oluşturmaz!

"Anayasa meri yani yürürlükte olduğu müddetçe ona riayet etmek her vatandaşın vazifesidir" diyen hukukçunun bu sözlerinin, mevzubahis anayasanın değişmesi icab ettiği cihetindeki söz ve fikirleri ile tenakuz oluşturmaması gibi!

Gerçeğe sadakat şart!

tarihinde Alchindus tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Acaba hangisi doğru?

Hiçbiri.

Çünkü onun yerinde siz olsanız bunlardan hangini derdiyseniz o da onu dedi, hiç birini demez idiyseniz o da hiç birini demedi.

Ben hiçbirini demezdim, o nedenle "hangisi doğru" sorusuna, benim cevabım "hiçbiri".

Link to post
Sitelerde Paylaş
Muhterem pante merhaba!

Ümid ederim görüşmeyeli halin keyfin afiyettedir!

Ooo muhterem Alchindus sana da Merhaba.

Ateistforum'a hoşgeldin.

Halimiz keyfimiz yerinde, dilerim senin de öyledir.

Muhterem bakıyorumda hatalı muhakeme usulleri bakımından sende pek bir değişiklik olmamış!

Söylermisin bana bu nasıl muhakeme böyle!

İslamın köleliği tedricen kaldırılmak gayesi gütmesi ile zikrettiğin beyanın buna muhalif olmasını gerektiren ne gibi hususiyetler var!

Kişinin babasından başkasına kendisini soy olarak nispet etmesini, yine kölenin efendisinden başkasına intisaba yeltenmemesini tavsiye eden bunun aksini yapana da lanet eden bir ifadeden "islam köleliği tedricen kaldırmayı murad etmiyor idi" neticesini nasıl çıkarıyorsun!

Bir köle için efendisinden başkasına tabi olmamasını söyleyen ve olana lanet eden ifadelerden daha iyi köleliği meşrulaştıran söylem mi olur muhterem.

Hem "Kur'an köleliği kaldırmayı hedefliyordu" denecek, hem de köleye efendisine tabi olmadığı takdirde lanet okunacak. Bu kölecilik değil de nedir? Köleci zihniyet bundan daha mükemmel ifade edilebilir miydi?

Ama sizin muhakemeniz bu denli açık hükümlerden bile zamana uygun saptırmalar yapma gayretkeşliğidir ki bunun nafile bir çaba olduğu açık ayet ve hadislerle sabittir. :D

İmdi sana bir misal vereyim!

Hani memleketimizde şu vakitler bir anayasa değişikliği mevzusu varya, misalimiz oradan olsunki intibak kolay olsun!

Farzedelim memleketimizde muhim bir hukukçu var ve bu hukuk adamı mevcut meri anayasanın bir çok maddesinin zamanımızın ihtiyaçlarına cevap vermediğini, insan hak ve hürriyetlerine muhalif olduğunu daha muhimi askeri müdahale eseri olmaklığından esasta bir meşruiyet sıkıntısıda bulunduğunu söylemekte, buna inanmakta ve her daim bu görüşlerini zikretmekte olsun!

İmdi yine farzedelimki memlekette birde şöyle diyen bir idareci, siyasi şahsiyet bulunsun!

"Anayasayı bir defa ihlal ile bir şey olmaz!"

Bu söz üzerine bizim farazi hukukçumuz çıkıp "anayasa meri yani yürürlükte olduğu müddetçe ona riayet etmek her vatandaşın vazifesidir, bundan mütevellid anayasa çiğnenmemelidir" dese biz bu hukukçuyu "meri yürürlükteki anayasayı bütün cihetleri ile benimsiyor ve değiştirilmesini arzu etmiyor" diyerek suçlayabilir miyiz :)

Suçlayamayız muhterem!

Suçlar isek abes bir söz söylemiş oluruz!

İşte senin yukarıda yaptığın, hatalı bir muhakeme ile abes bir söz söylemektir!

Yukarıda Hz. Muhammedden nakledilen sözler, islamın ihdas etmediği köleliği, getirdiği prensiplerle ıslah ettiği ve tedricen cemiyet hayatında yaygınlığını azalttığı hakikati ile asla bir tenakuz oluşturmaz!

"Anayasa meri yani yürürlükte olduğu müddetçe ona riayet etmek her vatandaşın vazifesidir" diyen hukukçunun bu sözlerinin, mevzubahis anayasanın değişmesi icab ettiği cihetindeki söz ve fikirleri ile tenakuz oluşturmaması gibi!

Gerçeğe sadakat şart!

Çok kötü bir örnek vermişsin muhterem!

Örneğinde anayasanın değiştirilmesi gerektiğini ısrarla söyleyen ve bu yönde çaba sarfeden birisi var.

Ama peygamberin ya da Kur'an'ın bu yönde bir görüş sunduğunu görmüyoruz.

Tersine eşlerinden biri bir köleyi azad ettiğinde: "Neden onu azad ettin, keşke öyle yapmayıp dayınlara verseydin." diyen bir peygamber örneği var. Kur'an'da ise köle azad etmeye sadece ceza anlayışıyla bakılıyor. "Şunu şunu yaparsan ya ya şu kadar oruç tut, ya da 1 köle azad et" diyen bir anlayıştan köleciliğe karşı olunduğunu çıkarmak hiç de gerçekçi bir yaklaşım değildir. Kaldı ki bu yolla azad edilen köle örneği de pek yoktur. Kütübü Sitte'den bir hadis örneği vereyim:

Bir adam, öleceği sıra, kendine ait altı köleyi azad etti. Onlardan başka malı da yoklu. Resulullah (sav) onları çağırdı. Onları üç gruba ayırdı, sonra aralarında kur`a çekti, ikisini azad etti, dördünü köle olarak bıraktı. Adamı da şiddetle azarladı. (hadis no: 4166)

Görüldüğü gibi, azadı teşvik edenin yanında, azadı engelleyen bir peygamber örneği de var karşımızda.

Kaldı ki İslam yeni bir anayasa demektir. Eski düzen yıkılmış, farklı bir toplumsal düzene geçilmiştir. Ne diye eski düzenin anayasasına tabi olunsun? Yeni bir anayasa için bundan daha uygun bir ortam mı olur?

Köleliği kaldırmak, bir dini değiştirmekten daha mı zordur? Allah için zor diye bir durum olabilir mi? Herşeye kaadir olan Allah, köleciliği kaldırmadan "Şimdi dininizi tamamladım" dememiş midir? Tamamlanmış olan dinde kölecilik meşrulaşmış demektir. Bunun başka bir izahı mümkün değildir.

Üstelik köleliğinin bedelini ödemiş ya da azad edilmiş bir insan, ne yazık ki yine hür insanlar sınıfına dahil olamamakta, "mevali" denilen ara sınıfta yer alabilmektedir.

Ne yazık ki gerçek budur ve bu gerçeğe sadık kalamayan müslümanlar, başka bir dinin "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" adlı hükümlerine sadakat etmek zorunda kalmışlardır. :)

Yanıt alamadığım sorumu sana da sorayım muhterem:

Vazgeçtim 1400 yıl öncesinden, 1-2 asır öncesine ait bir İslami söylem var mıdır, köleliğin kaldırılması gerektiğine ait? Yoksa neden yoktur?

Link to post
Sitelerde Paylaş

inkarın sınırı da yok

"İnkar" ispatlı vesikalı bir şeyi kabul etmemek değil midir?... İslamın ispatlı vesikalı neyi var?... Her şey rivayet, arkaik ve antik söylemlerden ibaret... Birisi çıkp Muhammed'in yaşamadığını bile savlayıp savunabiliyor... Bu durumda hangi inkardan bahsediyorsunuz?... İslam, sadece bir kişinin bana Allah'tan vahy geliyor" demesinden ibaret ispatsız vesikasız bir dindir maalesef...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...