Jump to content

'Demokrasi' Tanımında Uzlaşmak


Recommended Posts

‘Demokrasi’ kavramının tartışmalarda yerli yersiz kullanımı önlemek amacıyla bu başlığın gerekli olduğunu gördüm.. Bu konuda, elimdeki kitabın sadece önemli kısımlarını aktaracağım.. Eksiklik olursa, isteyenler tamamlayabilir.

Zorluk, demokrasinin bugün hemen hemen evrensel bir tasvip görüyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bu sadece 1. Dünya Savaşı’nın son demleri için geçerli değildir, bugün de pek az insan demokrasinin kötü bir şey olduğunu düşünmektedir. Haliyle bugün, sadece tasvip edilen bir sistemi ‘demokratik’ şeklinde niteleme temayülü vardır. Ancak bunu yaptığımız zaman, sistemin kendisi hakkında değil, sadece kendi bakış açımız hakkında kanaat serdetmiş oluruz. Bu durumda ‘demokrasi’nin kendisini tanımlayan anlamsal içerikten boşaltılıp, sadece bir ‘ünlem ifadesine’ dönüştüğü belirtilmektedir. Bunun sanıldığından daha az vaki olduğunu ve olduğunda ise ‘demokrasi’nin yanlış kullanılmış olacağını söylemek mümkündür. Dolayısıyla bu tip zorluklar kelimenin anlamında değil, yanlış kullanımından kaynaklanmaktadır. Yanlış kullanım ise çoğu kez karışıklığa neden olabilmektedir. Bu karışıklık, şimdi değineceğimiz başka bir karışıklıkla ilintilidir.

Hayli yaygın olan bir kanaate göre ‘demokrasi’ o derece geniş kabul gören bir terim olmuştur ki, neredeyse anlamsızlık noktasına varan bir müphemiyete bürünmüştür. Neredeyse her siyasal (sadece siyasal değil) örgütlenme tarzı, ‘demokrasi’ veya ‘demokratik’ olarak adlandırmaktadır. En çok bilinen biçimiyle, bir yandan Birleşik Devletler ve Birleşik Krallık, öte yandan Sovyetler Birliği gibi birbirinden çok farklı siyasal sistemler, demokrasi olduklarından bahsetmektedirler.

Hem ABD, hem de SSCB ‘demokrasi’ olarak adlandırıldığı zaman, bu adlandırma biçimi genellikle onların kendi siyasal sistemlerinin niteliği konusundaki farklı hükümleri ifade eder. Bir Amerikalı ve bir Rus ‘demokrasi’nin ‘halk tarafından yönetim’ demek olduğunda hemfikir olabilirler; fakat halk tarafından yönetimin hangi siyasal sitemlerde mevcut olduğu konusunda birbirlerinden çok farklı düşünebilirler. Başka bir ifade ile, Batılı Liberal demokratlar SSCB’yi demokrasi olarak nitelendiren birine şiddetle karşı çıkacaklardır; çünkü böyle birinin ne demek istediğini iyi bilirler: Kastedilen şey, SSCB’de halk yönetiminin mevcut olduğudur; bu iddia ise (Liberal demokratlara göre) yanlıştır. Şayet ‘demokrasi’ kelimesinin bir anlamı olmasaydı, neyin kast veya iddia edildiğini bilmeyecek, dolayısıyla da yanlış olduğunu ileri süremeyeceklerdi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Karışıklığın Nedenleri

Demek ki ‘demokrasi’nin anlamı sanıldığından daha az muğlaktır. Bunu kavrama noktasındaki eksiklik, tanımlayıcı özellikler ve gerekli şartlar arasındaki farklı bilmemekten kaynaklanmaktadır. Bir nesnenin tanımlayıcı özelliğinin, o nesneye doğru şekilde atfedilen bir kelimeden geldiği söylenebilir; oysa gerekli şart, bir nesnenin mevcudiyeti veya hayatiyeti için var olması gerekli olan şeydir. Mesela kanatların varlığı, kelebeklerin tanımlayıcı özelliğidir. Ancak belirli bir derecede sıcaklığın varlığı, kelebeklerin hayatiyeti için gerekli bir şarttır. Aradaki fark gayet açıktır ve de gerekli şartlar konusundaki ihtilaf, ille de ‘kelebek’ kelimesinin tanımı üzerindeki ihtilaf demek değildir. Ama konu demokrasi olduğunda karışıklık artar. Çünkü gerekli şartlar konusundaki tartışmalar, sanki tanımlayıcı özellikler üzerindeki tartışmalarmış gibi gözükebilir. Fakat bu tartışmaların hakiki mahiyeti bilinirse, tanım konusunda hiçbir anlaşmazlık kalmaz. Mesela demokrasinin belli düzeyde bir kitle katılımını gerektirip gerektirmediği konusundaki anlaşmazlık, bize sanki tanımlayıcı özellikler üzerindeki anlaşmazlık gibi gelebilir. Fakat bu böyle olmak zorunda değildir: Yüksek düzeyli katılımın yokluğunda bile, demokrasinin var olup olamayacağı yada varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği konusunda da gayet tabi anlaşmazlık çıkabilir.

Nihayet, karışıklığa neden olan son bir faktörün altını çizmek gerekir. Bu faktör, ‘tanımlama hatası’ diye adlandırılabilir. Bu aslında demokrasinin anlamının, sadece demokrasi olarak nitelendirilen sistemlerin incelenmesi suretiyle bulunabileceğine dair yanlış bir inançtır. Bunun sıkça örneği, ‘demokrasinin ne olduğunu bilmek istiyorsanız, sadece Amerika’nın ve İngiltere’nin politik sistemlerine bakmanız gerekir’ şeklindeki fikirdir. Ancak her şey bir yana, bu tarz bir fikir, İngiltere’nin veya Amerika’nın demokrasi olup olmadıklarını soramama saçmalından başka bir şey değildir: eğer ‘demokrasi’nin ‘İngiltere siyasal sistemi gibi bir şey’ olduğunu kabul ediyorsak, İngiltere’nin bir demokrasi olup olmadığını soramayız. (Bu soruya net olarak ‘evet’ şeklinde cevaplamak bir şeydir, bu sorunun anlamsız olduğunu ima etmek tamamen başka bir şeydir) Maalesef bu tarz tanımlama hatalarına çokça düşülmektedir ve bu da ‘demokrasi’nin anlamı konusunda daha fazla karışıklığa neden olmaktadır.

Tanımlama hatasına düşmekten kaçınmanın yollarından biri, ‘demokrasi’nin tanımını, ideal bir sistemin teferruatıyla tanımlaması olarak görmektir. Böylece mevcut siyasal sistemlerden hangisinin ideale yaklaştığını değerlendirme imkanı doğar. Dahl, nispeten ileri derecede demokratik olan bir siyasal sistemi ifade etmek için, ‘poliarşi’ terimini türetmiştir. Hiçbir sistemin, ideali kusursuz mükemmeliyette yakalaması beklenemez, bu yüzden gerçekte sadece poliarşiler (demokrasiler değil) vardır. Demokrasinin sadece ideal olduğuna dair bazı kanaatler de vardır. Ancak, genel kanaatler itibariyle demokrasinin var olamayacağına inanmak için özel bir neden yoktur (olup olmadığı veya nerde olduğu bir analiz farkı sorunudur)

Sonuç olarak, demokrasiyi tanımlamada muhtelif zorluklar vardır. Ancak bu zorlukların mahiyeti doğru bir şekilde tespit edildiği takdirde onlardan sakınmak ve tanıma nispeten açıklık kazandırmak mümkündür.

tarihinde Liberte tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Tanım

‘Demokrasi’ kelimesi ilk kez M.Ö. beşinci yüzyılda Yunan tarihçisi Heredot tarafından kullanılmış olup, Yunanca ‘halk’ anlamına gelen demos ve ‘erk’ anlamına gelen kratein kelimelerinin birleşmesinden ortaya çıkmıştır. Abraham Lincoln’un meşhur ‘demokrasi’ tanımı, ‘halkın, halk için, halk tarafından yönetimi’ şeklindeydi. ‘Halk için yönetim’ ve ‘halk tarafından yönetim’ deyimleri, demokrasinin tanımları babında yaygın olarak kullanılmaktadır. Yönetim veya idare kavramını doğru bir şekilde kullanmak ve bu kavramda vazgeçilmez unsurun kararlar almak ve bu kararları uygulamak düşüncesi olduğunu kabul etmek suretiyle, tanıma daha açıklayıcı ve aydınlatıcı bir nitelik kazandırabilir. Mesela şöyle bir tanım önerilebilir: Demokrasi, halkın tamamının, pozitif veya negatif olarak, genel siyasetle ilgili konularda temel belirleyici kararları aldığı ve almaya yetkili olduğu bir siyasal sistemdir.

İlk yorum, ‘yetkili olmak’ ifadesinin detaylandırılmasıyla ilgilidir. Demokrasiyi halkın zayıf ve güdük durumda olduğu bir diktatörlükten ayıran şey, halkın kararlar alma yetkisi ve ameliyesidir. Tehdit, karmaşa, isyan korkusu veya her ne sebeple olursa olsun, yöneticinin halkın isteklerine yer verdiği sistem, temel belirleyici kararların halk tarafından alındığı bir sistemdir. Fakat böyle bir sistem demokrasi değildir; çünkü bu sistemde halk kararları almaya yetkili değildir. Yetkili olmanın bir anayasadan veya temel belirleyici kararların halk tarafından alınmasına yetki veren diğer asli normlar sisteminden kaynaklandığı söylenir. Mesela İngiltere’de ‘anayasa’nın (denebilirse tabi) kararların halk tarafından alınmasına yetki vermediğini ileri sürmek mümkündür. Bununla birlikte böyle bir yetkilendirme, siyasal sistemin mevcut işleyişine olan engin ve sağlam bir inançla verilir ve bu inanç anayasanın kilit geleneklerine yansıtılarak sürdürülür (mesela partisi genel seçimde yenilgi almış bir hükümetin istifa etmesi geleneği gibi)

İkinci yorum, ‘genel siyasetle ilgili önem arz eden temel belirleyici kararlar’ düşüncesi üzerinde odaklanıyor. ‘Temel belirleyici kararlar’ ibaresi kendi başına az yada çok açıklayıcıdır. Burada vurgu, olayların gidişatını fiilen belirleyen ve tali karar ve eylemlerin neşet ettiği asli kararlara yapılmaktadır. Kişisel hayattan örnek vermek gerekirse; tatile çıkmakla sonuçlanan bir tatil kararı, temel belirleyici bir karar olarak nitelendirilebilir. ‘Genel siyasetle ilgili önem arz eden temel belirleyici kararlar’, asli siyasi kararlardır.

Üçüncü yorum olarak; anlam varyasyonlarını ‘örtmek’ için kullanılan ‘kaçamak ifadeler’le ilgili olarak önerilen ‘demokrasi’ tanımı üzerinedir. Mesela ‘genel siyasete dair önemli kararlar’ ibaresi, halkla ilgili karar almanın asli fonksiyonu konusundaki görüş karmaşasının üstünü örter. Bir uçta halkın sadece birkaç önemli konu ile ilgili temel belirleyici kararlar alabildiği bir demokrasi anlayışı vardır (nitekim bunlar yöneticilerin atanmasıyla ve onların izleyeceği politikaların genel çerçevesinin belirlenmesiyle ilgili kararlardır) Diğer uçta ise halkın temel kararları tamamen rutin konularda (muhtemelen referandum gibi aygıtların yardımıyla) alabildiği bir demokrasi anlayışı vardır. Aynı şekilde, ‘pozitif yada negatif’ ibaresi, siyasanın kaynağı konusundaki farklı görüşleri örmek için kullanılır. Bir yanda siyasanın halktan kaynaklanması gerektiğini belirten ‘pozitif’ anlayış vardır: bu, politika önerilerini halkın sunduğu anlayıştır. Diğer tarafta ise halkı sadece politika önerilerine cevap veren taraf olarak gören ‘negatif’ anlayış vardır. Burada kastedilen şey ise halkın, yöneticiler tarafından önlerine konan öneriler arasından tercih yapmasıdır: Dolayısıyla burada politikayı halk önermez; onun yaptığı tek şey, başka bir merci tarafından önerilen bir politikayı onaylamaktan ibarettir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

‘Halk’ın Anlamı

Son yorum, bizim önerdiğimiz ‘demokrasi’ tanımındaki ‘halk’ kelimesi ile ilgilidir. Şüphesiz bu önemli bir kavramdır. Ama bu aynı zamanda kolayca bir araya gelemeyen ve zaman zaman da yekdiğerine zıt olan görüşleri harmanlayan bir kavramdır. Ayrıca bireyci ve toplumcu halk anlayışları arasındaki önemli zıtlıklara da değinmemiz gerekiyor. Burada anlayış farklılıklarına yol açan bir diğer yorum farkını da belirmemiz gerekir; çünkü bu anlayış farklılıkları, bireyci-toplumcu ayırımını tam da ortadan bölmektedir. Bu farklılık, ‘halk’ kelimesinin kapsamına gerçekte kimlerin dahil olacağıyla ilgilidir. ‘İlgili halk’ ise belli bir durumda demokratik niteliği kabul edilmiş olan devlete bağlı ve onun tarafından sınırları çizilmiş bir varlıktır. İlgili toplumun halihazır tüm üyelerinin halkın içine dahil edilmesi gerektiğini varsaymak mümkündür. Fakat ‘tüm yetişkin üyeler’ nitelemesi üzerinde hemen ittifak sağlanabilir. Aslında ‘halk’ın anlamı hayli geniş varyasyonludur ve yetişkin üyelerin tümünü her zaman kapsamaz. Orijinal ve arketip demokrasi olarak kabul edilen Kadim Atinalılarda toplumun sadece küçük bir azınlığı halk kavramına dahildi,; yabancılar, köleler ve kadınlar hariç tutulmuştu. Herhangi bir toplumun yüzde ellisini teşkil eden kadınlara oy hakkı modern toplumlarda nispeten son dönemlerde verilmiştir: Amerika 1920, İngiltere 1918 (bayanlarla erkekler 1928’de aynı düzeye gelebilmiştir) ve İsveç’te 1971. ‘Halk’ terimi Aristo’dan sonra ‘yoksul’ yada ‘yoksul insanlar’ anlamını taşıyan bir içeriğe sahip olmuştur. Aristo’ya göre ise halk (poor), ‘yabancı, köle veya kadın taifesinden olmayanlardır’. Bu anlam, demokrasiyi proleterya diktatörlüğü ile özdeşleştirilen Marxist-Leninist düşüncede tekrarlanmaktadır. Bu yaklaşım aynı zamanda halkı genellikle ayak takımı şeklinde karakterize eden anti-demokratik düşünceye de yansımıştır. Bunun tersine, ‘halk’ kelimesi bazen de yoksullardan ziyade orta sınıfları kastetmek için kullanılmıştır. Böylece terim, toplumda çakılı bir kazığı olan ve bu nedenle de toplumun hakiki üyeleri olan (örneğin mülkiyet sahipleri) kişileri ifade etmek için kullanılmış olmaktadır.

Schumpeter’e göre, yönetme yetkisinin az yada çok seçimlerin kazanılmasına bağlı olduğu her hangi türden bir siyasal sistem demokrasi sayılabilir. Schumpeter’e göre bariz bir şekilde azınlık yönetiminin söz konusu olduğu bir yer bile demokrasi olabilir; çünkü burada gücü elinde bulunduranlar, ‘halkı’ kendilerinin oluşturduğunu düşünmektedirler. Bu tarz bir görüş elbette kabul edilemez. Zira birilerinin hariç tutulması halinde, ‘halk’ın ifade ettiği anlamın keyfi bir mesele olacağını inkar etmek zor gözüküyor. Yetişkin olmayanları hariç tutmanın çok yaygın kabul gördüğünü zaten belirtmiştik. Peki, başka bir kategoriyi (kadınlar, zenginler, köleler ve her hangi bir deri rengine sahip olanlar vs) hariç tutmak da eş düzeyde keyfi bir tutum değil midir? Burada bu sorunun cevabı, tartışmaya açık olmak kaydıyla, üç husustan bahisle verilmiştir.

Birincisi, ‘halk’ teriminin anlamı tarihsel bir değişime uğramıştır. Demokratik teorinin gelişimi, evrensel oy hakkı talebinin artmasına bağlı olmuştur. Eskiden durumun ne olduğu bir yana, bugün demokratik düşüncede ‘halk’, hemen hemen değişmez şekilde neredeyse tüm yetişkin nüfusu ifade etmektedir.

İkincisi, anlamdaki bu değişmenin (genişlemenin) anlaşılır nedenleri vardır. Bunlar, demokrasi argümanlarının bizatihi kendisiyle örtüşen nedenlerdir. Bu nedenler, toplum üyelerinin mümkün mertebe büyük bir bölümünün siyasi kararlarının teşkilinde yer almaları gerektiğine dair görüşün dayanaklarıdır. Demokratlara göre çok belirgin bir şekilde ehliyetsiz olmadığı sürece herkesin siyasal karar alma sürecine katılması gerekir. Çocuklara, delilere ve –daha az bir kesinlikle- suçlulara oy hakkı vermeme konusunda birbirleri ile yarış içinde olan anlayışların var olduğu, genellikle kabul edilmektedir. Burada değinilmesi gereken iki nokta vardır. Birincisi bu dışlamalar, siyasal karar oluşturmada bazı insanların neyin ehliyetsiz kıldığı konusunda çok genel bir mutabakatı yansıtmaktadır: bu insanlar, ilgili düşünce süreçleri açısında yetersizdirler (bazen suçluları bizzat kendileri tarafından toplumdan dışlandıkları ileri sürülmekle birlikte bu konuda yaygın bir mutabakat yoktur). Dahası –asıl önemli nokta burasıdır-, siyasal karar oluşturmada ehliyetsiz oldukları hususunda herkesin mutabık olabileceği bazı kişiler olabildiği halde çocuklar, deliler ve bir ölçüde de suçlular, böyle mutabakatın söz konusu olduğu tek birey kategorisini temsil etmektedirler. Değinilmesi gereken ikinci nokta şudur: Bir kategorinin kesin sınır yeri konusundaki tartışma, dışlanacak olan birey kategorisi tartışmasına dalalet etmez. Hangi düzeyde bir ‘irrasyonalite’nin delilik sayılacağı ve hangi yaşın -18, 21 veya her neyse- yetişkinliğin başlangıcı olduğu hususundaki ihtilaf, delileri ve çocukları siyasal karar oluşturma sürecindeki dışlama hususundaki mutabakatı sorgulama konusu etmez. Her halde hiç kimsenin üç yaşındaki bir çocuğa oy hakkı verecek hali yoktur.

Demokratik ‘halk’ anlayışının keyfi değil, makul olduğu görüşünün arkasında yatan üçüncü husus daha karmaşıktır. Ama biz meseleyi mümkün mertebe basitleştirelim. Liberal demokratik teoride ‘halk’ anlayışı genel olarak ‘bireyci’dir (Konunun detaylandırılması burada yapılmıyor). Bu anlayışa göre ‘halk’ sadece bir bireyler topluluğudur ve kelimenin ifade ettiği anlam tümüyle bundan ibarettir. Sorun da zaten buradan doğuyor: hangi bireyler? Görmüş olduğumuz gibi, bazı bireyler kelimenin kapsamının dışında bırakılmıştır. Ancak kolektif halk anlayışları da vardır. Burada halk, tıpkı toplum gibi, aynı ‘sınırlara’ sahip olan kolektif bir varlıktır. Hattı zatında insanlar belirli bir zaman aralığında belli bir toplumun tek tek üyeleri değil, aynı zamanda geçmişin ve geleceğin de üyeleridir; tıpkı bu üyelerin her birinin içinde bulundukları kurum, yapı ve kültürün üyeleri oldukları gibi. Bu askeri bir alaya benzer, alay belli bir zaman diliminde kendisine hizmet etmek için içinde bulunan bireylerden daha çok şey ifade eder: bir alayın geçmişteki ve gelecekteki mensupları, tarihi, gelenekleri, görenekleri ve benzeri şeyler, onun varlığının vazgeçilmez unsurlarıdır. Yoksa belirli bir alay her hangi bir alaydan nasıl ayırt edilebilirdi ki? Demek ki, söz konusu kolektif halk anlayışları toplumun tümünü kucakladığına göre, belli bir dönemde bu bir toplumun içindeki tüm bireyler otomatikman kelimenin kapsamına dahil edilmiş oluyorlar. Bu tarz bir anlayış Liberal demokratik teoriye yabancıdır. Fakat burada asıl önemli olan nokta, bu anlayışın, en üstün otoritenin halka ait olduğu fikriyle birleşme ihtimalidir. Oysa bu, liberal demokratik görüşün tam aksine, söz konusu üstün otoritenin halka siyasi karar oluşturma yetkisi verdiği anlamına gelmez. Aksine, halkın otoritesi bu kararları alanlara meşruiyet kazandırır. Kararları alanlar, tıpkı bazı Ortaçağ krallık anlayışlarında olduğu gibi, halkı sadece sembolik olarak temsil edebilirler. Böyle bir yapıda kararların halk tarafından alınmasında bir sorun olmadığına göre, karar almada ehliyet sorunu ortaya çıkmaz ve tüm bireyler ‘halk’ anlayışının kapsamına sorunsuz bir şekilde dahil edilebilirler. Dolayısıyla bu, üstün otoriteyi elinde bulunduran ve kapsamına çok açık bir şekilde tüm bireyleri dahil eden bir ‘halk’ konseptidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Güzel akademik bir çalışma Liberte..

Tebrikler..

Bize demokrasiler arasındaki farkların nedenleri hakkında da bir iki not düşersen memnun oluruz.

Bu çok önemli bizim için. Bütün demokrasiler eşit değil..

Farkların nedeni ve önemi nedir?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...