Jump to content

Evren'in İlizyon Olduğu Realitesi


Recommended Posts

"Atomik kütleli beden"den habersizim valla! :) Anlatırsan dinlerim.

Ayrıca madem "ben diye "izafet" ettiğin (izafet etmek ne demek anlamadım) bilinç olmadan tekillik bile var değil" o halde söylediğime, yani eşyanın hakikati sensin deyişime, nasıl karşı çıkıyorsun anlayabilmiş değilim kardeş!

Düzeltiyim; salt enerji veya kozmik bilinç dediğimiz olgu hayali yani gerçek olmayan "ben" ler üretir. Bu ürettiği ben'lerde hologramik olarak oluşturmuş veya oluşturmamış, aynadan baktırdığı gerçeklik neyse onu eşya olarak görürüm. Her "ben" de diyen, "Mutlak Ben" 'dir. İşte buna diyorlar günün biliminin adını verdikleri ilizyon evren realitesi diye. İnanın ki bu kadar anlatabiliyorum en basitinden.

Bilinç olmadığında salt tekillik okyanusunun yansıması olan bu evren var değil, anlamında yazmıştım yukarıda ki sözü.

Sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 163
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Düzeltiyim; salt enerji veya kozmik bilinç dediğimiz olgu hayali yani gerçek olmayan "ben" ler üretir. Bu ürettiği ben'lerde hologramik olarak oluşturmuş veya oluşturmamış, aynadan baktırdığı gerçeklik neyse onu eşya olarak görürüm. Her "ben" de diyen, "Mutlak Ben" 'dir. İşte buna diyorlar günün biliminin adını verdikleri ilizyon evren realitesi diye. İnanın ki bu kadar anlatabiliyorum en basitinden.

Bilinç olmadığında salt tekillik okyanusunun yansıması olan bu evren var değil, anlamında yazmıştım yukarıda ki sözü.

Sevgiler

Salt enerjinin hayali ben üretme mekanizması nasıl işler kardeş? Yani nasıl olur bu? Bundan nasıl kurtuluruz? Gerçek Ben'e nasıl varırız?

Ya da şöyle yapalım.

Sen çünkü "bilen ama ifade etme güçlüğü yaşayan" insanlardansın anlaşılan.

Ben senin ne demek istediğini, neyi söylemeye çalıştığını -sanırım- anlayabiliyorum.

Bize referanslarını, kaynaklarını ver. Varsa linkleriyle.

Neyi nereden çıkarıyorsun anlayalım!

tarihinde Fuzûlî tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Tekchi,

Geçmişte bu konuyu biraz bende düşünmüştüm ama çok üstünde durmamıştım.

Bu başlığı açtığından beri düşünüyorum ve anlamaya çalışıyorum.

Şimdi ben şöyle bir çıkarım yaparsam acaba çuvallamış olur muyum diye düşünmeden edemeyip yazmak istedim.

Geçmişte bizim olmadığımız yerde sesimizin ve görüntümüzün olamayacağını düşünüyordu insanlar. Çünkü bilmeleri bu kadar idi.

Daha sonra kendimizin olmadığı yerlere sesimiz gitti (telefon)

Daha sonra kendimizin olmadığı yerlere sesimiz ve görüntümüz gitti (televizyon)

Ya daha sonra, benin olmadığı yerde bir ben var, oraya mı gidiyoruz? :)

Gerçi bu düşünce benim teistik düşüncemle pek örtüşmüyor.

İnsanlar benin olmadığı yerde ben diyerek bu kadar ödevler yüklenmek istemeyebilirler. Yani varlığın farkındalık insana bir sürü ödev ve sorumluluk yüklüyor.

Bu düşünce insanı sorumluluk ötesine itecek gibi duruyor.

Ne dersin?

Sevgilerle, selam ederim.

tarihinde berguzar tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Salt enerjinin hayali ben üretme mekanizması nasıl işler kardeş? Yani nasıl olur bu? Bundan nasıl kurtuluruz? Gerçek Ben'e nasıl varırız?

Ya da şöyle yapalım.

Sen çünkü "bilen ama ifade etme güçlüğü yaşayan" insanlardansın anlaşılan.

Ben senin ne demek istediğini, neyi söylemeye çalıştığını -sanırım- anlayabiliyorum.

Bize referanslarını, kaynaklarını ver. Varsa linkleriyle.

Neyi nereden çıkarıyorsun anlayalım!

Gerçek Ben yani Kozmik Bilinç, salt enerji tekilliğinde, kullanmış olduğunuz beyinde, bunun farkındalığını "hissetme" olgusunu açığa çıkarırsa veya programlamışsa diyelim basite indirgeyerek, mümkün değildir ki siz onu tanımayasanız.

Bu kozmik ışınlar, biyokimyamızı ve genlerimizi değiştirip halden hale, şekilden şekile, düşünceden düşünceye koyarken; özgür irade olgusunun non-spesifikliyini tartışmaya başladık geçen yıllarda. Aynı sistem kendini bir "komunist, kapitalist, ateist, müslüman v.b" hisseden "beyinler" için de geçerlidir. Bütün ipler "beynin elinde". Bunu idrâk ettikten sonra beyinin ipi kimin elinde diye sordum... Bunun cevabını aramaktayım yıllardır. İlla ki bir kaynak ile sınırlamak kendimize zulûmdur. Bu nedenle, görüşlerimin temel kaynağı David Bohm ve Carl Pribram'ın ve Michio Kaku'nun görüşledirir.

Sevgili Tekchi,

Geçmişte bu konuyu biraz bende düşünmüştüm ama çok üstünde durmamıştım.

Bu başlığı açtığından beri düşünüyorum ve anlamaya çalışıyorum.

Şimdi ben şöyle bir çıkarım yaparsam acaba çuvallamış olur muyum diye düşünmeden edemeyip yazmak istedim.

Geçmişte bizim olmadığımız yerde sesimizin ve görüntümüzün olamayacağını düşünüyordu insanlar. Çünkü bilmeleri bu kadar idi.

Daha sonra kendimizin olmadığı yerlere sesimiz gitti (telefon)

Daha sonra kendimizin olmadığı yerlere sesimiz ve görüntümüz gitti (televizyon)

Ya daha sonra, benin olmadığı yerde bir ben var, oraya mı gidiyoruz?

Gerçi bu düşünce benim teistik düşüncemle pek örtüşmüyor.

İnsanlar benin olmadığı yerde ben diyerek bu kadar ödevler yüklenmek istemeyebilirler. Yani varlığın farkındalık insana bir sürü ödev ve sorumluluk yüklüyor.

Bu düşünce insanı sorumluluk ötesine itecek gibi duruyor.

Ne dersin?

Sevgilerle, selam ederim.

Herkes, kolayına gelecek şekilde, her saniye beynin algıladığını ortaya koymakla sorumludur ve bunu da yapmakta zorundadır. Bu söyledikleriniz, duygusallığınızın sonucu siz de oluşan değer yargıları.

Siz, O'nu yani Mutlak Ben diyeni algılıyamazsınız "objektif" bakış açısı ortaya koyamadığınız / koyamadığımız için. DNA'larımız da ki genlerin hepsi "tanrı" kavramları totemlere inanırken ama beyinimiz bunu reddederken kendimizle çelişmekle kalmayıp, komik duruma bile düşüyoruz çoğu zaman. Asırlardır gelen gen informasyonlarıyla bütün insanlığın genomu bizde mevcut bu nedenle de bir "perde" de bu. DNA'da ki bilgileri değiştiren ise "objektif" bakış açısının getirdiği bilgi'dir. Her bir idrâk ettiğimiz şey değiştiriyor DNA'mızda bulunan her bir şifrelenmiş proteini. Daha fazla ileriye gitmiyim...

Sevgiler, aleyküm selâm.

tarihinde Tekchi tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Gerçek Ben yani Kozmik Bilinç, salt enerji tekilliğinde, kullanmış olduğunuz beyinde, bunun farkındalığını "hissetme" olgusunu açığa çıkarırsa veya programlamışsa diyelim basite indirgeyerek, mümkün değildir ki siz onu tanımayasanız.

Bu kozmik ışınlar, biyokimyamızı ve genlerimizi değiştirip halden hale, şekilden şekile, düşünceden düşünceye koyarken; özgür irade olgusunun non-spesifikliyini tartışmaya başladık geçen yıllarda. Aynı sistem kendini bir "komunist, kapitalist, ateist, müslüman v.b" hisseden "beyinler" için de geçerlidir. Bütün ipler "beynin elinde". Bunu idrâk ettikten sonra beyinin ipi kimin elinde diye sordum... Bunun cevabını aramaktayım yıllardır. İlla ki bir kaynak ile sınırlamak kendimize zulûmdur. Bu nedenle, görüşlerimin temel kaynağı David Bohm ve Carl Pribram'ın ve Michio Kaku'nun görüşledirir.

3 kaynak olunca zulüm olmuyor, tek kaynak olunca mı zulüm oluyor. :)

İlginç, saygı duyarız.

Neyse Tekçi kardeş,

Şimdi seçilmiş insanların, kozmik bilinci, akl-ı evveli, akl-ı küll'ü yansıttıklarını, ona mazhar olduklarını söylemeye çalıştığın anlaşılıyor.

Akla şu soru geliyor: o zaman kim kimi ne diye uyarıyor?

Seçilmişler otursunlar yerlerinde, seçilmemişler de zaten bunu umursamayarak ölümü beklesinler.

Bunca anlama çabası, gerçeği anlamak için verilen bunca çaba neyin nesi o zaman diye insan düşünmeden edemiyor!

Link to post
Sitelerde Paylaş

3 kaynak olunca zulüm olmuyor, tek kaynak olunca mı zulüm oluyor. :)

İlginç, saygı duyarız.

Neyse Tekçi kardeş,

Şimdi seçilmiş insanların, kozmik bilinci, akl-ı evveli, akl-ı küll'ü yansıttıklarını, ona mazhar olduklarını söylemeye çalıştığın anlaşılıyor.

Akla şu soru geliyor: o zaman kim kimi ne diye uyarıyor?

Seçilmişler otursunlar yerlerinde, seçilmemişler de zaten bunu umursamayarak ölümü beklesinler.

Bunca anlama çabası, gerçeği anlamak için verilen bunca çaba neyin nesi o zaman diye insan düşünmeden edemiyor!

Sevgili Fuzûli,

Ben'i candan usandırdı, cefadan yâr usanmaz mı?

Felekler yandı ahımdan, muradım şem'i yanmaz mı?

Muhammed Fuzûli

Diye başlıyan bu şairin dillendirdiği ne olaki? Algıladığımız anlamda "insan" sevgisinden mi söz ediyor?

İnsansılık kabûlündeki "insan"'lar uyarılmış her dönemde "Rasül" olarak sıfatlananlar tarafından. Ama biz, ötemizde ki "tanrının" fermmanamesi hükmünde algılamışız Kur'an da yazılı ayetleri. Oysaki, her bir ayeti insanın hem dışsal hemde içsel yönüne atfediyor, bunu gördüm. Kat'i şekilde bir ateistken dünyam değişti; algıladığım şûur farklı oldu.

Toplumlarda "müslüman" olarak anılanların, kabul etmeselerde kafalarında hayal ettikleri tanrılarına, etiketledikleri Allah ismiyle yaklaşmaktalar. Oysa, Muhammed'in anlattığı ve dillendirdiği Allah, ötemizde, yukarlarda biryerlerde olarak hayal ederdik. Ama dikkat ettim ve yıllarca araştırdım, daha işin başında tanrı ve tanrılık kavramına dayanan totemleri reddederek (Lâ ilahe) realite de yalnızca Allah olduğunu, algıladığımız, algılamadığımız herşeyin "gerçekliği" olduğunu farkettim. Bunun için, arapça gramer bilgisi aldım aylarca. Gördüm ve bildim ki, Kur'an isimli bilgi kaynağı, arapça değil; Allah'çadır. Aklı yetersiz, ilimsiz, bilgi veritabanı eksik olanlar mucize ararlar. Bilgi aradım bu yaşıma gelinceye değin. Allah, bir huda, tanrı veya god değildir. Öyle bir gerçeklik ki insan gibi düşündüğümüz tanrı kavramına dayalı totemlerin hiçbiri değil. Bu insanlar "müşahade" dedikleri, beyinleriyle algıladıklarını sembolize ederek insanlara aktarmaya, neleri yapıp neleri yapmamalarını hususunu dile getirmişlerdir işin bir tarafıyla.

Hâlâ bir teklik görüşünü savunan (hanif) ateistim. Bu realitelerden sonra, toplumumuzun müslümanları olarak anılanların, "tasavvuf" altında ki realiteleri görmezden gelerek, uzaklaştırarak, işin yüzeyelinde kalmışlardır. Bugünün müslümanlarının, geride kalmasının, totemist davranmalarının yegane nedeni, 1450 yıl önce ki "Allah" inanışı ile 2000'li yıllarda inanageldikleri ve "tanrı" etiketine asimile olmalarındandır. Tasavvuf'un önde gelen isimlerinden "Muhyiddin İbn Arabi, Abdulkadir Geylani, Gazali v.s) diğer önde gelenlerin eserlerine baktım, anlattıkları yegâne şey, Allah adının neye işaret edildiği ve ne olduğuydu. Ama bütün bunları yapmadan önce inanç, akım ve bütün idolleri de araştırdım. Kendimi endekslediğim ise yalnızca "bilim" gerçekliğiydi. Bu gerçeklikten sonra akımlara baktığımda , bilim bakışıyla idrâk ettiğim ve veritabanıma yüklediğim bilgilerin, "tasavvuf"ın realitesi olan Sufizm gerçekliği okuyup, araştırmaya gelince durakaldım burada. Aylarca araştırdım ve hâlâ da araştırıyorum işin bir yönüyle. Bu görüşe yakın olduğunu dile getiren Panteist, Taoist ve Budist'lerin uzaktan yakından ilgisi yok ne de Yahudi Mistizmi olan Kabala anlayışı. Bir yönüyle bu olabilir, çünkü İsa' da işin bu yönüne vakıftı. Ancak onu Tanrı sandılar, bugünün müslümanlarının yaptıkları gibi. Neyse.

Günün birinde, okuldan çıkmış, okulun bahçesinde otururken, uzaktan bana yaklaşan yaşlı bir adamın karşıma gelip; evladım, "açım, yardım eder misin" cümlesiyle irkildim. Peki amca diyip okulun karşısında ki lokantada yemek istetip yedi. Bana; evladım, deden geylani hazretlerinin selamı var. Doğru yolu bir gün bulacaksın sözü oldu. Geylani hazretleri de kim amca diyip şiddetle karşı çıkmıştım (ateistken), tabi bir de hazretleri lafını duyunca sinir oldum o an. Şu sözü söylediğini hatırlıyorum, evlat, Allah selamet versin, yakiyne erdirsin demesi oldu. İçimden, ben almayim demiştim :) Neyse, yemeğini bitirip hesabı ödemeye gittik beraber arkamda duruyordu. Hesabı verdim. Amca diyip arkama döndüm, baktim ki yok. Dışarı çıktım, baktım yok. Kasiyere, arkamda duran yaşlı dedeyi sordum öyle biri yoktu ki burada dedi. Az önce yemek yiyordu ya masada diye söyledim, beyfendi yemeği yiyen sizdiniz, yaşlı adam buraya gelmedi demesi olmuştu. Neye uğradığımı şaşırmıştım o an. Günlerce, haftalarca bu olayı düşünüyordum. Sonra karar verdim, ön yargılı olmayacaktım hiçbirşeye ve öylece araştırmaya koyuldum. Ne mi buldum?

Koca bir hiç.

Sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Fuzûli,

Ben'i candan usandırdı, cefadan yâr usanmaz mı?

Felekler yandı ahımdan, muradım şem'i yanmaz mı?

Muhammed Fuzûli

Diye başlıyan bu şairin dillendirdiği ne olaki? Algıladığımız anlamda "insan" sevgisinden mi söz ediyor?

İnsansılık kabûlündeki "insan"'lar uyarılmış her dönemde "Rasül" olarak sıfatlananlar tarafından. Ama biz, ötemizde ki "tanrının" fermmanamesi hükmünde algılamışız Kur'an da yazılı ayetleri. Oysaki, her bir ayeti insanın hem dışsal hemde içsel yönüne atfediyor, bunu gördüm. Kat'i şekilde bir ateistken dünyam değişti; algıladığım şûur farklı oldu.

Toplumlarda "müslüman" olarak anılanların, kabul etmeselerde kafalarında hayal ettikleri tanrılarına, etiketledikleri Allah ismiyle yaklaşmaktalar. Oysa, Muhammed'in anlattığı ve dillendirdiği Allah, ötemizde, yukarlarda biryerlerde olarak hayal ederdik. Ama dikkat ettim ve yıllarca araştırdım, daha işin başında tanrı ve tanrılık kavramına dayanan totemleri reddederek (Lâ ilahe) realite de yalnızca Allah olduğunu, algıladığımız, algılamadığımız herşeyin "gerçekliği" olduğunu farkettim. Bunun için, arapça gramer bilgisi aldım aylarca. Gördüm ve bildim ki, Kur'an isimli bilgi kaynağı, arapça değil; Allah'çadır. Aklı yetersiz, ilimsiz, bilgi veritabanı eksik olanlar mucize ararlar. Bilgi aradım bu yaşıma gelinceye değin. Allah, bir huda, tanrı veya god değildir. Öyle bir gerçeklik ki insan gibi düşündüğümüz tanrı kavramına dayalı totemlerin hiçbiri değil. Bu insanlar "müşahade" dedikleri, beyinleriyle algıladıklarını sembolize ederek insanlara aktarmaya, neleri yapıp neleri yapmamalarını hususunu dile getirmişlerdir işin bir tarafıyla.

Hâlâ bir teklik görüşünü savunan (hanif) ateistim. Bu realitelerden sonra, toplumumuzun müslümanları olarak anılanların, "tasavvuf" altında ki realiteleri görmezden gelerek, uzaklaştırarak, işin yüzeyelinde kalmışlardır. Bugünün müslümanlarının, geride kalmasının, totemist davranmalarının yegane nedeni, 1450 yıl önce ki "Allah" inanışı ile 2000'li yıllarda inanageldikleri ve "tanrı" etiketine asimile olmalarındandır. Tasavvuf'un önde gelen isimlerinden "Muhyiddin İbn Arabi, Abdulkadir Geylani, Gazali v.s) diğer önde gelenlerin eserlerine baktım, anlattıkları yegâne şey, Allah adının neye işaret edildiği ve ne olduğuydu. Ama bütün bunları yapmadan önce inanç, akım ve bütün idolleri de araştırdım. Kendimi endekslediğim ise yalnızca "bilim" gerçekliğiydi. Bu gerçeklikten sonra akımlara baktığımda , bilim bakışıyla idrâk ettiğim ve veritabanıma yüklediğim bilgilerin, "tasavvuf"ın realitesi olan Sufizm gerçekliği okuyup, araştırmaya gelince durakaldım burada. Aylarca araştırdım ve hâlâ da araştırıyorum işin bir yönüyle. Bu görüşe yakın olduğunu dile getiren Panteist, Taoist ve Budist'lerin uzaktan yakından ilgisi yok ne de Yahudi Mistizmi olan Kabala anlayışı. Bir yönüyle bu olabilir, çünkü İsa' da işin bu yönüne vakıftı. Ancak onu Tanrı sandılar, bugünün müslümanlarının yaptıkları gibi. Neyse.

Günün birinde, okuldan çıkmış, okulun bahçesinde otururken, uzaktan bana yaklaşan yaşlı bir adamın karşıma gelip; evladım, "açım, yardım eder misin" cümlesiyle irkildim. Peki amca diyip okulun karşısında ki lokantada yemek istetip yedi. Bana; evladım, deden geylani hazretlerinin selamı var. Doğru yolu bir gün bulacaksın sözü oldu. Geylani hazretleri de kim amca diyip şiddetle karşı çıkmıştım (ateistken), tabi bir de hazretleri lafını duyunca sinir oldum o an. Şu sözü söylediğini hatırlıyorum, evlat, Allah selamet versin, yakiyne erdirsin demesi oldu. İçimden, ben almayim demiştim :) Neyse, yemeğini bitirip hesabı ödemeye gittik beraber arkamda duruyordu. Hesabı verdim. Amca diyip arkama döndüm, baktim ki yok. Dışarı çıktım, baktım yok. Kasiyere, arkamda duran yaşlı dedeyi sordum öyle biri yoktu ki burada dedi. Az önce yemek yiyordu ya masada diye söyledim, beyfendi yemeği yiyen sizdiniz, yaşlı adam buraya gelmedi demesi olmuştu. Neye uğradığımı şaşırmıştım o an. Günlerce, haftalarca bu olayı düşünüyordum. Sonra karar verdim, ön yargılı olmayacaktım hiçbirşeye ve öylece araştırmaya koyuldum. Ne mi buldum?

Koca bir hiç.

Sevgiler

Hmm demek Allahça!

Benim dinle kitapla işim olmaz kardeşim.

Tek-mek nedir bilmem. Ahan her yerde "çok" var!

Ben baktım mı "çok"u görüyorum. Tek nerede!

Benim bu dünyaya iltifatım olmadı hiç, o güzeli sevmek dışında...

Sen basbayağı Ahmed Hulusi Baba'nın terminolojisiyle konuşuyorsun.

Numara yapma! Ben yemem.

Fiziksel olarak da benziyorsun ya hadi hayırlısı.

Yaşadığın halleri burada anlatma Tekçiciğim.

Benden demesi. :)

Bin tane papara yersin.

Geylani Baba'yı da bilen bilir.

Sana da reçete yazayım, al:

Biz Erenler Gerçeğiyiz

Has bahçenin çiçeğiyiz

Hacı Bektaş köçeğiyiz

Edep erkan yol bizdedir.

tarihinde Fuzûlî tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Benim dinle kitapla işim olmaz kardeşim.

Tek-mek nedir bilmem. Ahan her yerde "çok" var!

Ben baktım mı "çok"u görüyorum. Tek nerede!

Benim bu dünyaya iltifatım olmadı hiç, o güzeli sevmek dışında...

Sen basbayağı Ahmed Hulusi Baba'nın terminolojisiyle konuşuyorsun.

Numara yapma! Ben yemem.

Fiziksel olarak da benziyorsun ya hadi hayırlısı.

Yaşadığın halleri burada anlatma Tekçiciğim.

Benden demesi. :)

Bin tane papara yersin.

Geylani Baba'yı da bilen bilir.

Sana da reçete yazayım, al:

Biz Erenler Gerçeğiyiz

Has bahçenin çiçeğiyiz

Hacı Bektaş köçeğiyiz

Edep erkan yol bizdedir.

Ahmed Hulusiyi bir haftadır tanıyorum bu foruma geldikten sonra tanıdım googleden arayarak.

Baktığım bakış açısını dillendiriyor o da. İyiki de bu foruma gelmiş ve de kendisinin eserleriyle karşılaşmışım.

Ne yapalım, nedenlerin oluştuurduğu sonuçlarla karşı karşıyayız her an bu skalada. Bu foruma gelmemin de bir nedeni vardı, sonucu ne olacak merakla bekliyorum.

Yûnus'un divanında şöyle der; Kimde mânâ varsa hiç mahcûp değil, kimde mânâ yoksa olmuştur rezil. Şekle, ey sûret seven mânâyı kat, çünkü mânâ şekli yükselten kanaat. Yoldaş ol alemde mânâ ehline, hem bağış al; hem gerçek er ol hem yine... Diye devam eder.

Velhasılı kelâm, yaşadığım hâl olarak kasıtın neyse onu samimi olarak yazıya döktüm, hepsi buydu.

Ama şunu ön yargısız kendimize sorabilmeliyiz... Akıl-mantık ölçütlerimize sığdıramadığımız, kelimelerin anlamlarını, GÖRE'lerimize göre şekillendirdiğimiz için hep reddettik, hep te edeceğiz.

sevgiler

tarihinde Tekchi tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yûnus'un divanında şöyle der; Kimde mânâ varsa hiç mahcûp değil, kimde mânâ yoksa olmuştur rezil. Şekle, ey sûret seven mânâyı kat, çünkü mânâ şekli yükselten kanaat. Yoldaş ol alemde mânâ ehline, hem bağış al; hem gerçek er ol hem yine... Diye devam eder.

Bu Yunus'un dili değil. Yunus'un olamaz yani bu dizeler.

Ama bu da olur! Menba' aynı. Ab-ı kevser...

"Öteki kapımdan gel bunu açamazsın" sevgili kardeşim.

Velhasılı kelâm, yaşadığım hâl olarak kasıtın neyse onu samimi olarak yazıya döktüm, hepsi buydu.

Sen yine de böyle şeyleri, başına gelen işleri, uluorta yazıya dökme.

Bu siteye de fazla takılmamanı tavsiye ederim. Zaten burada barındırmazlar seni! İtelerler.

Ama şunu ön yargısız kendimize sorabilmeliyiz... Akıl-mantık ölçütlerimize sığdıramadığımız, kelimelerin anlamlarını, GÖRE'lerimize göre şekillendirdiğimiz için hep reddettik, hep te edeceğiz.

sevgiler

Aklımın-sezgilerimin dışına çıkan bir şeyi bilmem imkansızdır.

Aklımın-sezgilerimin konusu olan şeyleri bilebilirim.

Allah'tan Prometheus gibi vicdanlı bir varlık çıkmış da, senin şu seçilmişlik göndermelerini boşa çıkarmış.

Prometheus, ateşi tanrılardan çalıp insanlığa sunalı çok oluyor Tekchiciğim.

Arsen Lüpen'imizdir o bizim!

Benim dinle bi ilgim yok ama biliyorum ki Rahmet gazabı aşmıştır.

Heytt kurban olayım be!

"Tek kare resim!"

Haydi'n saygılar, sevgiler, muhabbetler

Al dinle de kendine gel biraz:

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu Yunus'un dili değil. Yunus'un olamaz yani bu dizeler.

Ama bu da olur! Menba' aynı. Ab-ı kevser...

"Öteki kapımdan gel bunu açamazsın" sevgili kardeşim.

Sen yine de böyle şeyleri, başına gelen işleri, uluorta yazıya dökme.

Bu siteye de fazla takılmamanı tavsiye ederim. Zaten burada barındırmazlar seni! İtelerler.

Aklımın-sezgilerimin dışına çıkan bir şeyi bilmem imkansızdır.

Aklımın-sezgilerimin konusu olan şeyleri bilebilirim.

Allah'tan Prometheus gibi vicdanlı bir varlık çıkmış da, senin şu seçilmişlik göndermelerini boşa çıkarmış.

Prometheus, ateşi tanrılardan çalıp insanlığa sunalı çok oluyor Tekchiciğim.

Arsen Lüpen'imizdir o bizim!

Benim dinle bi ilgim yok ama biliyorum ki Rahmet gazabı aşmıştır.

Heytt kurban olayım be!

"Tek kare resim!"

Haydi'n saygılar, sevgiler, muhabbetler

Al dinle de kendine gel biraz:

Tesekkür ederim :-)

sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş
bilim bakışıyla idrâk ettiğim ve veritabanıma yüklediğim bilgilerin, "tasavvuf"ın realitesi olan Sufizm gerçekliği okuyup, araştırmaya gelince durakaldım burada. Aylarca araştırdım ve hâlâ da araştırıyorum işin bir yönüyle. Bu görüşe yakın olduğunu dile getiren Panteist, Taoist ve Budist'lerin uzaktan yakından ilgisi yok

Panteizm Budizm Taoizm'den ziyade Hinduizm bu görüşe en yakındır (islam alimlerine göre tasavvuf felsefesinin kaynağı da Hint'tir zaten).

Panteizm'de evrenin bir "yanılsama" olduğuna dair spesifik bir görüş yoktur, bu görüşe yakın Panteistler de vardır yakın olmayanlar da.

Taoizm'de de böyle bir görüş açıkça yok sadece bazi imalar var onlar da tao te ching te değil de diğer Taoist metinlerde.

Budizm'de ise belli mezheplerde vurgulanıyor ama onların da ilüzyondan kastı "olan bir şeyin gerçeğinden daha farklı algılanması" değil de "hiçbir şeyin olmayışı". Yani evren diye bir şey gerçekte hiç yok, evreni yaratan zihin diyor bazı Budist mezhepleri. Yani zihin dünyamızda değil, dünya zihnimizde, evren zihnimizde. Bu mezheplerden en önemlisi Vijnanavada denilen mezhep.

Hinduizm'de ise "bizim algılamamızdan farklı bir maddesel gerçeklik vardır ancak biz, o gerçekliği olduğu gibi değil de olduğundan farklı algılıyoruz" denir. Yani evren yanılsamadır ancak "yok" değildir, bizim 5 duyuyla algıladığımız evren yanılsamadır denir. Meşhur Matrix filmi/felsefesi de konu olarak yanılsamanın Hindu versiyonunu işler.

Varlığın birliği, yanılsama felsefesi, Tanrı'da yok olma, her şeyin Tanrı olduğu inancı en kuvvetli ayrıntılı ve açık şekliyle Upanişadlar denilen antik Hint kutsal metinlerinde vurgulanır. Şu "kısa ve öz" link ilgini çekebilir sevgili Tekchi:

http://www.xxanadu.org/advaita.html

Advaita Vedanta denilen bu Upanişad felsefesi, "monizm" yani varlığın her şeyin birliğine kuvvetli bir vurgu yapar.

Ibn Arabi ekolünü takip eden Sufizm/tasavvuf felsefesi de varllığın birliğini kuvvetli biçimde vurgular. Zaten Ibn Arabi'nin kitapları, antik Hint Upanişadlarındakine oldukça benzer fikirler barındırır.

tarihinde Anthemoessa tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Diyelim ki hepimiz illüzyonuz. Bu neyi, nasıl değiştirecek? Benim illüzyon olmam, gerçekte var olmadığım anlamına filan mı gelecek? Eğer öyleyse gerçekte var olmak, ya da illüzyon olmamak ne demek?

Diğer yazılarda "ayna nöronlar" hakkında bir görüşümü dile getirdim Dehri'e cevap yazarken. Araştırırken şu videoyu buldum. Nöron bilim (neuro science) tarafından öngörülen beyin ve nöron , nöron ve uyarımlar (reseptör), uyarımlar ve bilinç üstünde çok güzel düşünceler dile getiriyorlar. Bir nebze olsun anlatır bu video sorduğunuz cevaba.

http://www.viddler.com/explore/okyanusumvideo/videos/5/436.598/

Link to post
Sitelerde Paylaş

''Like'' is not correct word for using to understand what is going around us.

Used against you at the British English that people can't tell anything to .. Standing stability of the current American English, never mind to do it isn't his wife. I hope, I hope you understand the tate.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...