Jump to content

Dede'nin Çadırından Notlar


Recommended Posts

Anlam arayışı ve neticesinde psikiyatrik sorunların büyük bir kısmı uygarlığımızın bedelidir.

Hakikate giden yol üzerinde "anksiyete" merhalesi vardır.

Bilincin bütün oryantasyonunu yitirdiği, korkunun egemen olduğu, itminan ve yakin öncesi an!

Korkunun epistemolojisi olmaz.

Putlar yıkılırken korku üretirler.

Cesaret ve cihad!

Fuzuli:

O halde insan Tanrı'yı ararken onu belirler de...

İnsan soru sorarken cevabı çoktan bilmekte olan tek varlıktır.

İnsan ararken bulacağını bilmektedir. Yani Da-sein!

"Baba-Oğul-Kutsal Ruh" bunun remzidir.

El cevap:

Bu noktada Nihilizme düşmemek için mürşid şarttır.

Deccallikten kurtulmak ancak böylelikle mümkündür.

Hulasa: kabemiz insandır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 58
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Fuzûlî,

Bu başlık tartışmaya veya soru yöneltmeye açık, değil mi?

Fakat nasıl oluyor da senin "hakikat" benimse "gerçek" dediğim şeyden birebir aynı biçimde sözediyorken, bu denli farklı yollardan ulaşabiliyoruz, onu da bilmiyorum.

Çok ilginç.

Tanrılı ve tanrısız iki yol. Fakat yolun sonu neredeyse aynı.

Gerçek insan.

Benim anladığım bu.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Fuzûlî,

Bu başlık tartışmaya veya soru yöneltmeye açık, değil mi?

Başlık soruya da katkıya da açık tabi, herkese değil ama :)

Her soruyu yanıtlamama hakkımı saklı tutuyorum.

Zibidilerden korunmanın başka yolu yok.

Fakat nasıl oluyor da senin "hakikat" benimse "gerçek" dediğim şeyden birebir aynı biçimde sözediyorken, bu denli farklı yollardan ulaşabiliyoruz, onu da bilmiyorum.

Çok ilginç.

Tanrılı ve tanrısız iki yol. Fakat yolun sonu neredeyse aynı.

Gerçek insan.

Benim anladığım bu.

"Cihan-ara cihan içredir arayı bilmezler

O mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler"

Günümüz Türkçesiyle:

Cihanı süsleyen cihanın içindedir aramayı bilmezler

O balıklar ki derya içredir, deryayı bilmezler

Din sembollerinden soyununca böyle görünür işte.

Bu İbrahim'in has dinidir.

Gerçek'in kölesi İbrahim'in.

Hakikat talibi nerelerde bak:

"Zâhid benim âbid benim âsî benim fâsık benim

Mümin benim kâfir benim ben külli insân olmuşum"

Nesimi Baba kendisine kafir denmesine aldırmıyor bak. Tevhid'in baygınlığıyla meşgul çünkü.

Ama mesela sen asla kendine "mümin benim" diyecek kadar kendinden geçemezsin. :)

Ben de "kafir" diyemem kendime. Utanırım.

Terör, şiddet ve savaş zihnimizin içindedir.

Dünya zihnimizin bir projeksiyonudur adeta.

Bir savaş ortamında sanat ile ne kadar uğraşabilirse insan, biz de o kadar düşünebiliyoruz gerçek olanı ve onun üstüne.

Bazan ürküyor çekiliyoruz. Kaçıyoruz yani!

Çoğunlukla en geveze organımız olan beynimize söz geçiremiyoruz ve terörize oluyoruz.

Bu "selam"ı bulmaya engeldir.

-Seni tenzih ederim. Sen burada entelektüel seviyesi en yüksek insanlardan birisin- İşte hem hayatında metin analizi yapmamış, okuduğunu doğru dürüst anlamayan insanların ahan da Kur'an'da şu yazıyor, ahan da bu ayet böyle, aman da cihad varmış Kitap'ta, bu nasıl işmiş...türünden vızıltılarını bir düşün.

Bu, aslında bugüne dek inana geldikleri tanrı fikrinin yine Kur'an üzerinden yıkılması ve bunun yarattığı boşluk duygusunu öfke, saldırganlık hislerinin doldurmasının adıdır. Bu bir "cinlenme" durumudur. Sen diyorsun ya teistken ateist olmak öyle kolay değil diye. Aynen...

İşte bu saldırganlık, bu terörize olma durumu bu insanları sanıyorum bu siteye en çok bağlayan şey.

Her gün Kitap'ta açık bulup ve bunu zaman zaman çok ağır bir dil tutturarak haykırmak ancak bir nevroz'a karşılık gelir kanaatindeyim. İşte fikirlerini nahif bulsam da Mantık, Deicide gibi beyefendi üyeleri de tenzih ederim. Bence ateistler onların tutumunu örnek almalı. Bu insanların tutarlı bir biçimde ateist olduklarına eminim mesela.

Vicdanına dönüp kalbini temizledikçe insan, hakikat kendisine gülümseyecektir.

Bu bir "kendini duyma" işidir. Mutlak dikkat mi denir buna, mutlak ilgi veya alaka mı, bilemiyorum.

Ama bu pür dikkate varan sükuneti bulur ve herşeyi bütünlüğü içinde duyumsamayı başarabilir.

o ana kadar neyle uğraşırsa uğraşsın, en has bilim adamı da olsa bildikleri hiç bir halta yaramaz. Bilglerinizi istifleyerek bütünlüğe varamazsınız.

Dede bu durum için şöyle dedi:

Bilgiyi uc-uca ekleyerek, putlarınızı birleştirerek hakikate varamazsınız.

Eninde sonunda yıkılır bildikleriniz.

bu "Babil ziggurat"ının hikayesidir.

Devre kapanmamıştır çünkü.

İnsanın, Hegel'in deyişiyle, öznelliğin sineklerini kovması ne zordur!

Yani olanı olduğu hal üzere görmek, ona bu gayeyle veya gayesizlikle bakmaya çalışmak.

Ona, Gerçeğe kendi kurgunu dayatmamak. Teslim olmak.

Sulh ve Selam.

Ki bu İslamdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Başlık soruya da katkıya da açık tabi, herkese değil ama :)

Her soruyu yanıtlamama hakkımı saklı tutuyorum.

Zibidilerden korunmanın başka yolu yok.

Tamam. Sen daima kendi başlıklarına moderasyon yapmışsındır, bilirim. Başlıkların temiz kalmıştır hep.

"Cihan-ara cihan içredir arayı bilmezler

O mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler"

Günümüz Türkçesiyle:

Cihanı süsleyen cihanın içindedir aramayı bilmezler

O balıklar ki derya içredir, deryayı bilmezler

Din sembollerinden soyununca böyle görünür işte.

Bu İbrahim'in has dinidir.

Gerçek'in kölesi İbrahim'in.

Hakikat talibi nerelerde bak:

"Zâhid benim ‘âbid benim âsî benim fâsık benim

Mü’min benim kâfir benim ben külli insân olmuşum"

Nesimi Baba kendisine kafir denmesine aldırmıyor bak. Tevhid'in baygınlığıyla meşgul çünkü.

Ama mesela sen asla kendine "mümin benim" diyecek kadar kendinden geçemezsin. :)

Ben de "kafir" diyemem kendime. Utanırım.

Kendimden geçemem, evet. Bunu anlamaya çalışabilirim sadece ama geçemem. Anlayabilmem bile zor.

Ama işte esas fark ya da -belki de- sorun bu değil mi zaten? Seni ve beni bu denli ayıran, benim seni anlamama engel olan şey, inancın direkt kendisi değil mi?

Bu zorlamaya olmuyor, olamıyor. Hissetmeden de anlamak mümkün değil. Ben o "aşkın" dediğiniz yere varamadım hiç, varamam da. Öyle olunca Nesimi'yi okur ve haz alırım ama kendimden geçemem.

Bak mesela, "'kafir' diyemem kendime, utanırım" demişsin ya, onu bile anlamak için çaba göstermem lazım. Buradaki anlamıyla kafir, Nesimi ile aynı mertebeye erişmiş olmakla, kendine ne dendiğine ve belki geri kalan hiçbir şeye aldırmayacak kadar kendini bilmekle eş anlamlı ve sen daha oralara gelmedin, geldinse bile bunu dillendirmen haddi aşmak.. Haddi aşmaksa sözcüğün yalın haliyle "kafirlik".

Doğru mu anlamışım?

Terör, şiddet ve savaş zihnimizin içindedir.

Dünya zihnimizin bir projeksiyonudur adeta.

Bir savaş ortamında sanat ile ne kadar uğraşabilirse insan, biz de o kadar düşünebiliyoruz gerçek olanı ve onun üstüne.

Bazan ürküyor çekiliyoruz. Kaçıyoruz yani!

Çoğunlukla en geveze organımız olan beynimize söz geçiremiyoruz ve terörize oluyoruz.

Bu "selam"ı bulmaya engeldir.

Kesinlikle doğru. Bu, hayatın her alanında böyle. Kolay terörize oluyoruz, buna çok meyyaliz. Hem kolay yol, hem de deşarj oluyoruz.

-Seni tenzih ederim. Sen burada entelektüel seviyesi en yüksek insanlardan birisin- İşte hem hayatında metin analizi yapmamış, okuduğunu doğru dürüst anlamayan insanların ahan da Kur'an'da şu yazıyor, ahan da bu ayet böyle, aman da cihad varmış Kitap'ta, bu nasıl işmiş...türünden vızıltılarını bir düşün.

Bu, aslında bugüne dek inana geldikleri tanrı fikrinin yine Kur'an üzerinden yıkılması ve bunun yarattığı boşluk duygusunu öfke, saldırganlık hislerinin doldurmasının adıdır. Bu bir "cinlenme" durumudur. Sen diyorsun ya teistken ateist olmak öyle kolay değil diye. Aynen...

İşte bu saldırganlık, bu terörize olma durumu bu insanları sanıyorum bu siteye en çok bağlayan şey.

Her gün Kitap'ta açık bulup ve bunu zaman zaman çok ağır bir dil tutturarak haykırmak ancak bir nevroz'a karşılık gelir kanaatindeyim. İşte fikirlerini nahif bulsam da Mantık, Deicide gibi beyefendi üyeleri de tenzih ederim. Bence ateistler onların tutumunu örnek almalı. Bu insanların tutarlı bir biçimde ateist olduklarına eminim mesela.

Teşekkür ederim Fuzûlî ama ben de zaman zaman bu tuzağa düşüp terörize oluyorum. Dinle ilgili pek değil ama, diğer kimi konularda oluyorum. Sonra çok kızıyorum kendime, bazen "ne işim var ki burada benim" dediğim bile oluyor. İnsanız.

Fakat sözkonusu dinler olunca, eleştirdiğimiz kitaba sinirlenmek, onu kaynak gösterip saldırıya geçmek, küfretmek vb. davranışlar pek akıllıca değil. İletişimi imkansız kılıyor öncelikle. Fakat insan aldığı/almaya devam ettiği tepkiye göre de şekil değiştirebilen bir hayvan.

Buna ben "niyet" diyorum. Niyetin, bulunduğun ortamda yaratmak veya var etmek istediğin bilinci belirliyor aslında. Burada da nitelik ortaya çıkıyor. Herkesten aynı niteliği beklemek mümkün değil zaten ama, çoğunluğa bakarak karar vermek eğiliminde olmak da pek eleştirilir bir durum değil. Dolayısıyla haklısın.

Vicdanına dönüp kalbini temizledikçe insan, hakikat kendisine gülümseyecektir.

Bu bir "kendini duyma" işidir. Mutlak dikkat mi denir buna, mutlak ilgi veya alaka mı, bilemiyorum.

Ama bu pür dikkate varan sükuneti bulur ve herşeyi bütünlüğü içinde duyumsamayı başarabilir.

o ana kadar neyle uğraşırsa uğraşsın, en has bilim adamı da olsa bildikleri hiç bir halta yaramaz. Bilglerinizi istifleyerek bütünlüğe varamazsınız.

Dede bu durum için şöyle dedi:

Bilgiyi uc-uca ekleyerek, putlarınızı birleştirerek hakikate varamazsınız.

Eninde sonunda yıkılır bildikleriniz.

bu "Babil ziggurat"ının hikayesidir.

Devre kapanmamıştır çünkü.

İnsanın, Hegel'in deyişiyle, öznelliğin sineklerini kovması ne zordur!

Yani olanı olduğu hal üzere görmek, ona bu gayeyle veya gayesizlikle bakmaya çalışmak.

Ona, Gerçeğe kendi kurgunu dayatmamak. Teslim olmak.

Sulh ve Selam.

Ki bu İslamdır.

İnsanın "kendini duyma"sı ne demektir bilmiyorum. Dedim ya, anlamam zor. Ben onu belki kendimce açıklıyorum fakat tanrı yok içinde. Mistik anlamıyla "öz" yok.

İnsanın kendini duyması, kendini tanıması, bilmesi ve kabullenmesi demek benim için. Değişmesi, hatta başkalaşması mümkünse eğer ki bence mümkün, bunu da becerebilmesi. Bir tür savaş.. Egolarıyla, kompleksleriyle, her tür çirkin yanıyla.

Ötesini anlayamıyorum Fuzûlî.

Link to post
Sitelerde Paylaş

...

İnsanın "kendini duyma"sı ne demektir bilmiyorum. Dedim ya, anlamam zor. Ben onu belki kendimce açıklıyorum fakat tanrı yok içinde. Mistik anlamıyla "öz" yok.

Sen "onu kendince açıklıyorsun ama içinde tanrı yok"! "Mistik anlamıyla öz yok!"

Açıklama yaparken mistisizme ihtiyaç yok zaten. Mistik olan sonraki safhada devreye giriyor. Açıklamak için değil yaşamak için!

2. veya 3. iletide mistik açıklamaların bilgisizliğimizden kaynaklandığını yazmıştım hatırlarsan.

Sen mistik olmayan bir biçimde de Tanrı'yı bulabilirsin.

"İçinde tanrı yok"...demişsin.

Ama hangi tanrı yok? Tanrı derken neyden bahsettiğimizi biliyor muyuz?

Sen tarif ettiğin, reddettiğin, yani inanmayı bıraktığın veya inanmadığın tanrıyı arıyor ve bulamıyor olabilir misin!

Herkes kendi tanrısına tapar veya onu reddeder!

Einstein'ın -mealen aktarıyorum- "evrenin varlığındaki acaiplik karşısında etkilenmeyenin aklından şüphe ederim" deyişini hatırlatırım.

Tanrı belki de bir an her şeyi duyup şaşıp kalmamızın adıdır.

Mesela böyle bir Tanrıyı nasıl reddebilirsin!

"Böyle tanrı mı olur" diyebilirsin. Hayır şunun için diyorum: Tanrıya inanıp inanmamaktan ziyade şu soru daha mühim: koskoca bir evrenin içinde anlam üreten bir hayvan olarak, bedeninle, organlarınla ayakları üzerine dikilmiş bir insan olarak bulunmanın yarattığı his nedir sende?

Bu gerçekten hepsinden daha mühim.

Çoğu insan için bu düşünülmeye değmeyecek kadar önemsizdir. İnsanların kahir ekseriyeti için önemli olan geçinmek, yaşamını devam ettirmek, kazanmak vb. hırslardır.

Peki henüz bedensel arzularının kölesi insan Kur'anı veya bir başka metni eleştirse ne eleştirmese ne!

Tanrıyı reddetse ne olur, bulsa ne olur!

Kendisi de dahil hiç bir şeyi bilir durumda değil ki!

Sorun eğitimle de çözülmez.

Geçenlerde bir çocuğu dinledim. ABd'de burslu çift anadal yapmış, acaip bir lise öğretimi almış falan.

Konuştu biraz. Tam bir hayal kırıklığı. Hayır küçümsemiyorum. Sadece bir gerçeğe işaret etmeye çalışıyorum.

Bütün derdi askere gidip gelmek, iyi bir işe girmek bu çocuğun. Siyaset ve dünyanın gidişatı konusunda söyledikleri öyle vasatki...Hiç üzerine düşünmemiş, kafa yormamış anlayacağın.

Demek ki neye kafamızı yorduğumuza dikkat etmeliyiz.

Terör derken bunu kastediyorum.

Kafamızın içinde gereksiz yere çarpışan, bizi meşgul eden, bir karmaşa yaratan düşüncelerin çokluğundan.

İnsanın kendini duyması, kendini tanıması, bilmesi ve kabullenmesi demek benim için. Değişmesi, hatta başkalaşması mümkünse eğer ki bence mümkün, bunu da becerebilmesi. Bir tür savaş.. Egolarıyla, kompleksleriyle, her tür çirkin yanıyla.

Ötesini anlayamıyorum Fuzûlî.

İnsanın her günü muhteşem bir manzara karşısında geçse, bir süre sonra o manzaraya karşı duyarsızlaşır.

Yani tropik iklimlerde yaşayan birisi için beyaz kumsallar, bizim için bir dağın ifade ettiği şey kadardır.

Senin deyiminle "insanın kendini tanıması, bilmesi ve kabullenmesi" kör madde yığını evreni düşündüğünde az şey midir! Kanıksamışız kendimizi. Şaşmıyoruz.

Hayret ilk makamdır. Hayret etmeyi unuttuk.

Yukarıda linkini vermiştim.

Bir daha vereyim.

Biz erenler gerçeğiyiz

has bahçanın çiçeğiyiz

Hacı Bektaş köçeğiyiz

edep erkan yol bizdedir

Geçin kendinizden.

Mesela bu video'da semah dönen yaşlılar, dans eden insanlar var.

Eğer din, ritüel olmasaydı bunların hiç birisi gelenek içinde bugüne taşınmaz ve modern danslar bile kendini var edemezdi. Bunu sağlayan din, kendinden geçme durumudur.

Umuttur!

Bilimsel tutum takınsaydı, sadece gördüğüme, ölçtüğüme, sayısal olarak ifade ettiğim şeylere inanırım deseydi insanlar, hayat çok sıkıcı olurdu, biliyorsun.

Bu durumda muhtemelen tarihin belli bir anında sezgisizlikten ve sevgisizlikten dolayı yok olurdu insanlık.

Doğada dans eden, tapınan tek yaratık insan! Vayy be!

tarihinde Fuzûlî tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Tesbih, kavram üretme yeteneğimizdir; soyutlamadır.

Modernizm -dikkat modernite değil-, mimariyi işleve indirgemiştir. İşlevsel olmayan hemen hiç bir şey evimizde ve giderek sokaklarımızda barınamaz hale gelmiştir.

Tapınak, işlevsel olmayan bir mimaridir.

Tapınak, simgeseldir.

Ciğerim,

bu yazdığını görünce kendime sordum,

en son inşa edilen tapınak hangisiydi diye.

Aklıma Eiffel Kulesi geldi; sahi, mesela ona tapınak diyebilir miyiz?

Ben bazen insanların evlerinde ufak tapınaklar görüyorum arada, işlevi olmayan, kişisel eşyaların oluşturdukları ufak köşeler. Evde senede 1-2 ay geçiriyorum, ama benim de var öyle bir köşem. Hayatımdan bazı anlar öne çıkıyorlar, sık sık onlara dönüyorum; bir sinema bileti, bir şişe kapağı falan da o anlara dönmeme yardımcı oluyor. O da bir işlev aslında ama, dünyevi bir işlev değil.

Lazım bunlar.

Einstein'ın -mealen aktarıyorum- "evrenin varlığındaki acaiplik karşısında etkilenmeyenin aklından şüphe ederim" deyişini hatırlatırım.

Tanrı belki de bir an her şeyi duyup şaşıp kalmamızın adıdır.

Mesela böyle bir Tanrıyı nasıl reddebilirsin!

"Böyle tanrı mı olur" diyebilirsin. Hayır şunun için diyorum: Tanrıya inanıp inanmamaktan ziyade şu soru daha mühim: koskoca bir evrenin içinde anlam üreten bir hayvan olarak, bedeninle, organlarınla ayakları üzerine dikilmiş bir insan olarak bulunmanın yarattığı his nedir sende?

Bu gerçekten hepsinden daha mühim.

Sofi'nin Dünyası diye bir kitap vardır, bilir misin? Çocukken çok sevmiştim, yakınlarda bir daha okudum, yine aynı derece sevdim. Orada filozof şaşırmayı bırakmayandır gibisinden bir şeyler denir, çok da hoşuma gider. Çok da alışmamak lazım, şaşırabilmek lazım.

Wiki'de geçen şöyle bir pasaja rastladım, paylaşayım:

The human condition encompasses the totality of the experience of being human and living human lives. As finite and mortal entities, there are a series of biologically determined events that are common to most human lives, and some that are inevitable for all. The ongoing way in which humans react to or cope with these events is the human condition. However, understanding the precise nature and scope of what is meant by the term "human condition" is itself a philosophical problem.

The term is also used in a metaphysical sense, to describe the joy, terror, humor and other feelings or emotions associated with being and existence. Humans, to an apparently superlative degree amongst all living things, are aware of the passage of time, can remember the past and imagine the future, and are aware of their own mortality. Only humans are known to ask themselves questions relating to the purpose of life beyond the base need for survival, or the nature of existence beyond that which is empirically apparent: What is the meaning of existence? Why was I born? Why am I here? What happens when I die? The human struggle to find answers to these questions — and the very fact that humans can conceive them and ask them — is what defines the human condition in this sense of the term.

http://en.wikipedia.org/wiki/Human_condition

İnsan olmak hakikaten ilginç, özgün bir şey. İnsan-merkezcilik, minsan-merkezcilik! Bu olay böyle.

Arendt'in linkte bahsi geçen kitabına da ilk iş başlayacağım, güzel gibi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

yol içinde yollar var...

sır içinde sırlar var...

biten ne başlayan ne(!)

bir anda bin gerçek,Yâr..

sınırlar çekildi mi(?!)

sır-atlar geçildi mi(?)

gönlünün kitabında,

her lisan çevrildi mi..

insandır kabem dedin,

lütfuyla yol eyledin...

haddini bilen için,

su/s olup, söz söyledin...

kimi der benim malik,

kimi der hani halik,

gönül süz bir bakışla:

halledir, asıl maarif.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Geçen Bensaid'den okuduğum derleme kitapta 4-5 Arendt atfı var; Zizek ve Negri'nin olumsuz birkaç atfından dolayı, bu yazarı hiç okumamıştım.

Bu aralar ''Totalitarizmin Kaynakları''nı okumak istiyorum.

tarihinde gerarddepardieu tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Geçen Bensaid'den okuduğum derleme kitapta 4-5 Arendt atfı var; Zizek ve Negri'nin olumsuz birkaç atfından dolayı, bu yazarı hiç okumamıştım.

Bu aralar ''Totalitarizmin Kaynakları''nı okumak istiyorum.

:)

"Human Condition"ı beğenirsem Arendt'in diğer eserlerine de bakarım herhalde. Şu kitap da sırada: http://en.wikipedia.org/wiki/The_Denial_of_Death

Yine "insanlık hâli"ne(human condition'ı böyle çevirmeyi uygun gördüm :) ) ilişkin bir kitap. İnsan "teleonomi"sine sardım bu aralar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

:)

"Human Condition"ı beğenirsem Arendt'in diğer eserlerine de bakarım herhalde. Şu kitap da sırada: http://en.wikipedia.org/wiki/The_Denial_of_Death

Yine "insanlık hâli"ne(human condition'ı böyle çevirmeyi uygun gördüm :) ) ilişkin bir kitap. İnsan "teleonomi"sine sardım bu aralar.

Sana mesajımı yazmadan evvel ufak bir makale okudum ''Human Condition'' üzerine, ilginç bir kitaba benziyor. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

"Alemi bilinmek, ademi bilmek için yarattım" Efendimizden sadır olan bir Kutsi Hadis...

Bu cümle felsefi olarak okadar büyük ve temel bir cümledirki. Belkide tarihdeki bir çok deve dişi gibi adamların tüm felsefesinin temelini oluşturur.

Ama gel görkü alıntıladığın kutsi hadis bildiğimiz hiç bir hadis kriterlerine dahil değildir. Hadis olarak biz neye deriz. Hz Muhammedin yaşarken söylediği sözler ve davranışların diğer insanlar tarafından aktarılmasıdır diye biliriz.

Halbuki yukardaki söz. İbni Arabi'nin mana alemindeyken Muhammedi görüp ondan işittiği sözmüş.Böyle birşey hadis olabilirmi. Yani mana alemine çıkan biri mesela ben . Desemki gece mana aleminde Hz Muhammet'le görüştüm bana şunu dedi desem bu söz hadis olabilirmi. Elbette olur. Çünkü islam dünyasında bu tür sözlerin hadis olabileceği kabul edilmiş ve inanılmış.

Yani yukardaki hadis diye bahsedilen söz. Muhammedin öldükten asırlar sonra mana aleminde Muhyiddin Arabiye söylediği sözdür.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilmem paylaşırmısınız.

Bir insan durmadan çok dürüst biri olduğunu söylüyorsa. Üçkağıtcır.

Bir bayan habire namus pozları satıyorsa. Orospudur.

Bir kişi durmadan babasından bahsediyorsa.Piç tir.

.............

Bunlar benim gözlemlerim. Doğruda olabilir yanlışta.

Tüm tarikatlerin kendi secerelerini öne çıkarmalarını. Yani bu şeyhimizden önceki şuydu, ondan önceki şuydu......diye diye tarikatı mutlaka ya Hz Aliy'e yada Ebubekir'e dayandırıp ondanda Hz Muhammed'e dayandırmaları ve bu secereyi önemsemeleri ve öne çıkarmalarının sebebi ne acaba.

Halbuki Kuran ortada bir kitap, Bu kitabı ister Muhammet yazmış olsun isterse başkaları. Şu çok açıkki bu kitabı yazanlar gnosis değiller , yani sufi öğretileriyle alakaları yok. Böyle olduğu halde neden tüm tarikatler secerelerinin Muhammete dayandığını göstermek isterler. Hiç alakası olmadığı halde kendi öğretilerinin önemli bilgilerini güya bir ayete zorlamalıda olsa dayndırmaya, yakıştırmaya çalışırlar.

Halbuki Muhammetin ana fikirleri ve yaşam modeli ile sufi öğretilerinin anafikirleri , yaşam şekil ve felsefesi arasında hiçbir benzerlik yoktur.

Yani sufizm başlı başına bir algılayış ve yaşam şeklidir. Sufizmin anafikirleri oluşturulmuştur geçmişte ve bu fikirlerin oluşuş şekli ve ouşturanlar günümüzde biliniyor artık. Bu öğretinin önemli temsilcileri, yaratıcıları arasında muhammet yoktur ve argümanlarını yaratanlar ve savunanların arasındada ne Muhammet nede Kuran vardır.

Bu apaçık ortadada neden islam dünyasında gnosis inançlar İslam, Muhammet boyasına boyanmıştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

halla halla.. :lol: :lol: :lol:

Ayrıca bu cümleyle birbiriyle bağlantılı felsefi bir düşünce sistemi yaratılabilmiştir. Kendi içerisinde tutarlı.

Ha cümle doğrumudur, bu cümlenin özetlediği felsefe gerçekcimidir değilmidir. Bu ayrı bir konu.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Benim gördüğüm Fuzuli'nin olanı biteni anlamaya çalışması değil anlamamaya çalışması, anlamamakta bir gizem, bir tat, ölümsüzlük buluyor.

Sözleri ne kadar allayıp pullasanda, hayatın sadece basit bir numbers game olması fikri seni rahatsız ediyor fuzuli. Sen bu kadar değersiz olmamalısın. Arasıra kendini değersizleştiren, hiçleştiren sözler etsende orda durum farklı. Orda sen kendini "tanrısal" birşeylerin içinde yok ederek, hiçleştirerek yine kendini kutsuyorsun aslında.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ciğerim,

bu yazdığını görünce kendime sordum,

en son inşa edilen tapınak hangisiydi diye.

Aklıma Eiffel Kulesi geldi; sahi, mesela ona tapınak diyebilir miyiz?

Bir şehrin sembolü olması bakımından belki.

Ama unutma ki Paris'i yüksekçe bir yerden görmek gibi bir işlevi de var. Dibinde az uyumadım onun. Sokaklarında yattım o şehrin. Per-perişan.

Ben bazen insanların evlerinde ufak tapınaklar görüyorum arada, işlevi olmayan, kişisel eşyaların oluşturdukları ufak köşeler. Evde senede 1-2 ay geçiriyorum, ama benim de var öyle bir köşem. Hayatımdan bazı anlar öne çıkıyorlar, sık sık onlara dönüyorum; bir sinema bileti, bir şişe kapağı falan da o anlara dönmeme yardımcı oluyor. O da bir işlev aslında ama, dünyevi bir işlev değil.

İnsanın anıları var, nostalji duygusu da...Bu mühim.

Sofi'nin Dünyası diye bir kitap vardır, bilir misin? Çocukken çok sevmiştim, yakınlarda bir daha okudum, yine aynı derece sevdim. Orada filozof şaşırmayı bırakmayandır gibisinden bir şeyler denir, çok da hoşuma gider. Çok da alışmamak lazım, şaşırabilmek lazım.

Wiki'de geçen şöyle bir pasaja rastladım, paylaşayım:

http://en.wikipedia.org/wiki/Human_condition

İnsan olmak hakikaten ilginç, özgün bir şey. İnsan-merkezcilik, minsan-merkezcilik! Bu olay böyle.

Arendt'in linkte bahsi geçen kitabına da ilk iş başlayacağım, güzel gibi.

Sofi'nin dünyası ne la:)

Kumda oynamayı bırak.

Küreğini kovalarını bir kenara bırakıp yüzmeye başla!

Onu işçilere öneriyorduk. Dili hafif diye.

Ayrıca bu yazdıklarımdan "humanizm" sonucu çıkarmayacak kadar akıllı biri olduğunu biliyorum.

"Human condition" ayrı mesele ama humanizmin alakası yok yazdıklarımla, bunu görüyorsun değil mi!

yol içinde yollar var...

sır içinde sırlar var...

biten ne başlayan ne(!)

bir anda bin gerçek,Yâr..

sınırlar çekildi mi(?!)

sır-atlar geçildi mi(?)

gönlünün kitabında,

her lisan çevrildi mi..

insandır kabem dedin,

lütfuyla yol eyledin...

haddini bilen için,

su/s olup, söz söyledin...

kimi der benim malik,

kimi der hani halik,

gönül süz bir bakışla:

halledir, asıl maarif.

B-ismi-Şah

"İdris Baba Hülle biçer

Biçer Allah Deyu deyu"

Halbuki yukardaki söz. İbni Arabi'nin mana alemindeyken Muhammedi görüp ondan işittiği sözmüş.Böyle birşey hadis olabilirmi. Yani mana alemine çıkan biri mesela ben . Desemki gece mana aleminde Hz Muhammet'le görüştüm bana şunu dedi desem bu söz hadis olabilirmi. Elbette olur. Çünkü islam dünyasında bu tür sözlerin hadis olabileceği kabul edilmiş ve inanılmış.

Konumuz Hadis sigaları, senetleri, hüccetleri, sıhhat dereceleri, mevdu hadislerin bulunup ayıklanması değil sevgili Ercüment.

Yazı tek bir söylenceye, bir rivayete dayanıyor olsa haklı olurdun.

Bilmem paylaşırmısınız.

Bir insan durmadan çok dürüst biri olduğunu söylüyorsa. Üçkağıtcır.

Bir bayan habire namus pozları satıyorsa. Orospudur.

Bir kişi durmadan babasından bahsediyorsa.Piç tir.

Elbetteki paylaşmayız. Böyle absürd şey mi olur!

Valla biri bir şeyden fazla bahsediyorsa, mesela Kur'an imandan bahsediyorsa habire, o vakit Kur'anın asıl gayesinin ne olduğunu düşünmemiz gerekir? Veya peygamberlerin en çok konuştukları şey nedir gayeleri nedir!

Onu bunu bilmem, dürüstlükten bahseden üç-kağıtçı mıdır değil midir benim ilgi alanıma girmiyor.

Ya da şöyle diyeyim.

İnsanları güvenilmez bulan birisi fena halde güvenilir midir :)

Geçelim bu absürd değerlendirmeleri.

Bunlar benim gözlemlerim. Doğruda olabilir yanlışta.

Tüm tarikatlerin kendi secerelerini öne çıkarmalarını. Yani bu şeyhimizden önceki şuydu, ondan önceki şuydu......diye diye tarikatı mutlaka ya Hz Aliy'e yada Ebubekir'e dayandırıp ondanda Hz Muhammed'e dayandırmaları ve bu secereyi önemsemeleri ve öne çıkarmalarının sebebi ne acaba.

Halbuki Kuran ortada bir kitap, Bu kitabı ister Muhammet yazmış olsun isterse başkaları. Şu çok açıkki bu kitabı yazanlar gnosis değiller , yani sufi öğretileriyle alakaları yok. Böyle olduğu halde neden tüm tarikatler secerelerinin Muhammete dayandığını göstermek isterler. Hiç alakası olmadığı halde kendi öğretilerinin önemli bilgilerini güya bir ayete zorlamalıda olsa dayndırmaya, yakıştırmaya çalışırlar.

Halbuki Muhammetin ana fikirleri ve yaşam modeli ile sufi öğretilerinin anafikirleri , yaşam şekil ve felsefesi arasında hiçbir benzerlik yoktur.

Yani sufizm başlı başına bir algılayış ve yaşam şeklidir. Sufizmin anafikirleri oluşturulmuştur geçmişte ve bu fikirlerin oluşuş şekli ve ouşturanlar günümüzde biliniyor artık. Bu öğretinin önemli temsilcileri, yaratıcıları arasında muhammet yoktur ve argümanlarını yaratanlar ve savunanların arasındada ne Muhammet nede Kuran vardır.

Bu apaçık ortadada neden islam dünyasında gnosis inançlar İslam, Muhammet boyasına boyanmıştır.

Öncelikle sufizm zahir-batın dengesi kurmaya çalışan yollardan birisi sadece. Tek yol değil.

İnsanların büyük bölümü kulaktan dolma bilgiye sahip olduğu için "sufizm" terimi yaygınlaşmış zamanla.

Kaldı ki Kur'an'dan pek çok delil getirmek de mümkün. "O taşı sen atmadın, Allah attı", Ağacın Musa karşısında dile gelerek "Ben Allah'ım" demesi, "miraç hadisesi", "İlm-i Ledün verilmiş kişi", "Müteşabih ayetlerin varlığı", Bu ayetlerin ulu'l elbab tarafından fehmedilebilmesi...İlk elden aklıma gelenler bunlar.

İlaveten, salt akıl ve yani felsefe ile yürürsen varacağın yer neresi olur bir bakmak lazım.

Bir insan "ben sadece Kur'ana inanıyorum" kardeşim dediğinde "saygı duyarız beyefendi ama Kur'an'a inanmak ne demek, Kur'an'ı veya yaratıcıyı bize anlat bakalım" diyebilme hakkımız var.

Aklını, bilimi-felsefeyi-sanatı kullanmayı reddeden biri, bunlara rağmen inanıyorsa, bu inancın adı boş-inançtır. Bir kıymeti vardır belki bir nebze. Saygı duyarız.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Benim gördüğüm Fuzuli'nin olanı biteni anlamaya çalışması değil anlamamaya çalışması, anlamamakta bir gizem, bir tat, ölümsüzlük buluyor.

Sözleri ne kadar allayıp pullasanda, hayatın sadece basit bir numbers game olması fikri seni rahatsız ediyor fuzuli. Sen bu kadar değersiz olmamalısın. Arasıra kendini değersizleştiren, hiçleştiren sözler etsende orda durum farklı. Orda sen kendini "tanrısal" birşeylerin içinde yok ederek, hiçleştirerek yine kendini kutsuyorsun aslında.

Sen akıllı adamsın.

Terbiyesiz ve küstah olmadığın zamanlar seviyorum seni.

Hayat ne olursa olsun yavru-kurt, ister bir rastgelelik, ister bir olasılık oyunu!

Bana fark yapmaz.

Neden mi yapmaz!

İşte bu anlatılamaz.

Hayır gizemli olduğu için anlatılamaz değil, gerçekten dile getirilemeyecek bir şey olduğu için öyle.

Bir gün kelleyi koltuğa alır, ölüme ve deliliğe kafa tutarsan, diyemediğim şeyi anlarsın.

Siz yine iyisiniz. 5 sene evvel ben bu meselelerde kimseyi konuşturmuyor, gülüp geçiyordum.

Durum böyle.

Şimdi size çok göremem bunu!

Takılın kafanıza göre.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hayat ne olursa olsun yavru-kurt, ister bir rastgelelik, ister bir olasılık oyunu!

Bana fark yapmaz.

Neden mi yapmaz!

İşte bu anlatılamaz.

Hayır gizemli olduğu için anlatılamaz değil, gerçekten dile getirilemeyecek bir şey olduğu için öyle.

Al benden de o kadar!!

Mucizeleri görmek ve tadına varmak gerek. Neden ve nasıl olduğunun önemi bile yok. Açıklanabiliyor olması onun mucize olduğu gerçeğini ve büyüleyici, dudak uçuklatıcı etkisini değiştirmiyor.

"Gözlerinin önündeki mucizeleri göremeyenlere acırım" gibi beylik bir laf edesim var...

Felsefe, sanat, edebiyat ve tabii en başta bilim, gözlerinin önünde duran mucizeleri görüp de çılgınca heyecan duyan insanlar tarafından var edilmiş, yine onlar gibiler tarafından günümüze dek gelmiştir..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...