Jump to content

İlginç Benzerlikler..


Recommended Posts

İnsan Hakları bildirgesi size sosyal adalet getirmez ki! Nereden nereye...Eşit insan onurları birim emek farklılıklarına yol açıyor yani.

Neyse, teşekkürler.

Birim emek farkları hakkında karar vermek zor bir şey değil ki! Ama ihtiyaçlarımın ne olduğuna birilerinin karar vermesi ve ona göre eşitlikçi davranacağını iddia etmesi imkansız. Buna ancak ben karar verebilirim.

En klasik örneği verelim.. Bir bilimadamıyla (özelde tıp doktoru bir prof olsun) bir temizlik işçisinin birim emek farkı ortadadır. Marx kol ve kafa gücünün bir yerde eşitleneceğini, bu birim emek meselesinin ortadan kalkacağını iddia etmiş. Devamında da "Herkesten yeteneğine göre [alınacak], herkese ihtiyacına göre [verilecek]" diye eklemiş.

Ben de diyorum ki olmaz. Kim, neye göre belirliyor ve ne hakla?

Ben konforu severim, olanaklarım ne kadarına izin veriyorsa da konfordan yararlanırım. Bunun sınırını kim çizecek peki? Ben şu anda çizebiliyor ve yaşamımı kimseye zarar vermeden sürdürüyorum.

Başkalarıyla yardımlaşmak, dayanışmak, paylaşmak vb her tür etkinlik de eğitim işidir. Kimseyi zorlayamazsınız.

Nereden tutsan elinde kalan bir sistem. İnsanın bencil olma hakkı da vardır ayrıca. Vergiler vs. bunun için konmuştur. Sosyal devlet iyidir, gereklidir, orta bir yol bulma çabası sonucu gelişmiştir diye düşünüyorum.

Sosyal demokrasi.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 135
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Posted Images

Ateizmin bir manifestosu yok Bergüzar. Ateizm insana hiçbir şey söylemez. Bunu göremiyor musun? Kimisi komünisttir, kimisi faşisttir, kimi sağcıdır, kimi solcu.

Yahu AKP'li ateistlerimiz bile bile var. Ama buna "o nasıl oluyor" diye sorma, henüz ben de anlayabilmiş değilim.

Herkes yaşamı kendince açıklar. "Ateizm şöyle der" diye başlayan ve herkesi o ideolojiye davet eden herhangi bir yazı göremezsin.

Herkesin kendi fikri vardır ve onu savunur. Savunulan o şeylerin arasında başka başka izm'ler ve onların dayattıktakları sistemleri bulmak mümkündür ancak ateizm hiçbir şeyi dayatmaz.

Ateistlerin birlik olup savundukları tek şey Tanrı'nın yok olduğudur. Bir Tanrı yoktur, dinler de insan uydurması masalımsılardır.

Başka da bir şey bulamazsın. Olsaydı önce ben burada olmazdım.

Beni temsil etme hakkını hiç kimselere vermem çünkü.

Yani sizin tencerenin dibi hala kapkara. :)

Ben de öperim.

Bildiğin ve kabul etmek işine gelen islamla bizim tencereyi kara görüyorsun haklı olarak.

Ben yıllardır burda islam bu değil diyorum, oraya bakmak yerine benim müslümanlığım bile sorgulanır olan bir ortamda herkes kafasına göre takılıyor işte canım arkadaşım.

Sen, ben, o...

Ve boyut değiştiren tartışmaya bir iki cümle yazmak istiyorum. Senin söylediklerinlede ilintili çünkü.

Herkes aynı fırsatı bulup eğitim alamaz, herkes aynı fırsatı bulup doktor-mühendis olamaz.

Emek değer vs bahsediyorsunuz.

Güneydoğuda yaşayan fakir bir üreticinin oğlu tıp fakültesini kazanınca belki okumaya gidemeyecek, çünkü imkanları kısıtlı.

Şehirde hali vakti iyi olanın çocuğu tıp fakültesini kazanınca doğal olarak ailesinin imkanları buna müsait olduğu için okuyacak.

Sonra o tıp fakültesinden mezun olan çocuk beyin cerrahı olacak.

Tıp fakültesini kazanan fakir çiftçinin oğlu babası gibi çiftci olacak.

Sonra kalkıp birileri diyecek ki bunlara:

Bak bu okumuş koskoca beyin cerrahı olmuş, topluma olan faydası senden daha fazla...

Ben yerim böyle adaleti ve eşitliği güzel arkadaşım.

Beğenmediğiniz ve inanmadığınız Tanrı yağmuru yağdırıyor yeryüzüne. Ama bak bu şurada katiller var, caniler var, hırsızlar var, onların üstüne rahmeti yağdırmayım, iyilere yağdırayım demiyor.

Eşitlik ve adalet kavramlarına iyi bakmak gerek diyorum.

En güzel çözüm islamın sunduğu çözümdür. Ama o müslümanların çoğunluğuda dahil şu an tüm dünyaya çok kalın gelir güzel arkadaşım.

Selam ederim, ayrıcana öperim. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

proletarya = işçi sınıfı demek değildir, proletarya 18.yy da oluşmaya başlamış, 19 ve 20.yy parlak dönemini yaşamış devrimci bir sınıftır , içinde o dönemin ücretli işçilerini barındırdığı gibi ücretli tarım işçilerini ve benzerlerinide barındırıyordu. karakteristik özelliği marksist literatürde emek-gücü olarak belirlenen unsuru kapitaliste satarak geçimlerini sağlamaları ve bunun dışında hiç bir geçim kaynağına sahip olmamaları, emek-gücünün yarattığı toplam değerden kendilerine ödenen ücretin düşürülmesi kadar bir artı-değeride kapitalistin cebine sokan özel, sömürülen, sınıf bilincine erişen ve toplumu temellerinden sarsan devrimci bir sınıftı. 19.yy ve 20.yy daki bütün proleter marksist-leninist SOL hareketler işte bu sınıftan köken aldılar , bu sınıf 20.yy sonlarında doğru ortadan kalktı ve proleter olmayan yani emek gücünü satmayan ve artı-değer üretmeyen sıradan bir işçiler sınıfı ortaya çıktı. işçi artık eskisi gibi bir proleter sınıf değil, öğretmen doktor mühendis gibi bir meslek kolu haline geldi.

günümüzde solun bitmesinin ardında işte proletarya denilen bu özel ve tarihsel sınıfın kalmamış olmasında yatar, proletarya kalkınca işverende kapitalist olmaktan çıktı, ama servet yüzyıllardır mirasla geldiği gibi günümüz kapitalistlerinin zenginliği geçmiş yüzyılların proleterlerinin sömürüsünden elde edilmiştir.

e şimdi işçi proleter olmaktan çıktıysa, bir devrimci rolü kalmadıysa, bu işçinin yapabileceği tarihsel bir vukuat kalmamıştır bence, günümüze kapitalizm demekte pek doğru olmaz artık, proletarya tarihsel misyonunu 20.yy da SSCB deneyiyle gösterdi, eğer başarılı olsaydı şu an komünizme doğru yol alıyorduk, ama olamadı ve kapitalizminde sosyalizminde dışlandığı saçma sapan bir düzen ortaya çıktı.

Sevgili gavur

Kapitalizm geçmişten günümüze, bilim ve teknolojik imkanları ve enerjiyi kullanarak üretim kapasilesini çok büyük boyutlarda artırmıştır. Bu gelişmeler elbette kol gücünü eskiye oranla daha da önemsizleştirmiş, kol gücü ile yapılacak işleri enerji kullanarak makinelere devretmişlerdir. Böyle olunca makine yapımı önem kazanmaya başlamıştır. Makineleri de yine usta işçiler, mühendisler, biliminsanları tasarlamışlardır. Ancak tasarı tek başına işe yaramaz bu tasarıları, buluşları yaşama geçirmek için de kol gücüne ihtiyaç vardır. Öğretmen, doktor, mühendis gibi meslekler yukarıdaki proleter tanımlarına uyar. Yani işçi sınıfı kafa ve kol emeği olarak iki kategoriye ayrılmıştır. Kafa emeği, masabaşı plan proje emeği üretenler beyaz yakalı işçi, makinebaşlarında bedenen çalışan işçiler de mavi yakalı işçilerdir.

İşçi tanımında ve konumunda bir değişiklik yoktur. Eskiden de geçimini sağlamak için emeğini pazarlıyorlardı, şimdi de, eskiden de emeklerinden başka sermayeleri yoktu şimdi de. Eskiden de değer üretiyorlardı şimdi de, eskiden de sömürülüyorlardı şimdi de.

Senin söylediğin gibi kapitalistler sermayelerini miras yolu ile edinmiyorlar. Elbette kapitalistin sermayesi çocuklarına miras yolu ile geçmektedir. Ancak sermaye kendi özel karakterini sürdürmektedir. İşçileri sömürmeğe devam ederek büyümeye devam etmektedir.

Yani bunca fabrikalarda çalışan işçiler, toprakta çalışan köylüler değer üretmiyor da ne yapıyorlar.

Havanda su mu dövmektedirler.

Özetle, ne kapitalizmin temel özellikleri ve nitelikleri değişmiştir ne de işçi ve emekçi sınıfların. Yalnızca nicelikler artmıştır. İşçi sınıfının da, üretimin de.

Bu nicelik artışları sosyalizmi gündemden çıkarmaz. Daha da kaçınılmaz hale getirir.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili gavur

Kapitalizm geçmişten günümüze, bilim ve teknolojik imkanları ve enerjiyi kullanarak üretim kapasilesini çok büyük boyutlarda artırmıştır. Bu gelişmeler elbette kol gücünü eskiye oranla daha da önemsizleştirmiş, kol gücü ile yapılacak işleri enerji kullanarak makinelere devretmişlerdir. Böyle olunca makine yapımı önem kazanmaya başlamıştır. Makineleri de yine usta işçiler, mühendisler, biliminsanları tasarlamışlardır. Ancak tasarı tek başına işe yaramaz bu tasarıları, buluşları yaşama geçirmek için de kol gücüne ihtiyaç vardır. Öğretmen, doktor, mühendis gibi meslekler yukarıdaki proleter tanımlarına uyar. Yani işçi sınıfı kafa ve kol emeği olarak iki kategoriye ayrılmıştır. Kafa emeği, masabaşı plan proje emeği üretenler beyaz yakalı işçi, makinebaşlarında bedenen çalışan işçiler de mavi yakalı işçilerdir.

İşçi tanımında ve konumunda bir değişiklik yoktur. Eskiden de geçimini sağlamak için emeğini pazarlıyorlardı, şimdi de, eskiden de emeklerinden başka sermayeleri yoktu şimdi de. Eskiden de değer üretiyorlardı şimdi de, eskiden de sömürülüyorlardı şimdi de.

Senin söylediğin gibi kapitalistler sermayelerini miras yolu ile edinmiyorlar. Elbette kapitalistin sermayesi çocuklarına miras yolu ile geçmektedir. Ancak sermaye kendi özel karakterini sürdürmektedir. İşçileri sömürmeğe devam ederek büyümeye devam etmektedir.

Yani bunca fabrikalarda çalışan işçiler, toprakta çalışan köylüler değer üretmiyor da ne yapıyorlar.

Havanda su mu dövmektedirler.

Özetle, ne kapitalizmin temel özellikleri ve nitelikleri değişmiştir ne de işçi ve emekçi sınıfların. Yalnızca nicelikler artmıştır. İşçi sınıfının da, üretimin de.

Bu nicelik artışları sosyalizmi gündemden çıkarmaz. Daha da kaçınılmaz hale getirir.

Sevgiler.

dr ekinci,

şimdi olayı sana nasıl izah edeyim onu düşünüyorum açıkçası iyi niyetinin farkındayım.

marksizmde emek-gücü ile emek kavramları ayrıdır, işçi ile proleterinde tamamen anlamdaş olmadığı gibi.

ben orada kapitalist tekniğin gelişmesini kastetmedim, emek-gücü ile çalışanların yerini emekle çalışanların aldığını kastettim.

proletarya ise günümüzdeki işçi sınıfından bayağı farklı niteliktedir, eğer bunu iyi açıklayamazsak geri kalan bütün teori sarpa saracaktır.

marksizmde doktor mühendis avukat öğretmen dişçi vs. sınıf değildir, proleter hiç değildir, meslek kollarıdır.

çünkü bu meslek kolları kapitalizmden öncede vardı, kapitalizm bunları kendi ücretli uşakları haline getirdi.

proletarya ise kapitalizmden ve meta üretiminden doğmuştur marksist kaynaklarda, karşıtı burjuvazidir.

proletarya iktisadi bir kavramdır, diğerleri değil.

proletarya siyasi bir kavramdır, diğerleri değil

proletarya toplumsal bir kavramdır, diğerleri hiç değil.

ve günümüzdeki işçi de emekle geçinen ve emek-gücünü satmayan, artı-değer yaratmayan bir meslek kolu haline gelmiştir, sınıf bilinci oluşturabilecek proletarya olsa bile geri ülkelerde olup çok cılızdır bu dönemde, devrimci bir potansiyele sahip değildir.

aşağida emek-gücü ile emek arasındaki farkı anlatan bir vikipedi maddesi var okumanı dilerim,

http://tr.wikipedia.org/wiki/Emek_gücü

tarihinde gavur tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

:)DrEkinci,

Ortada Hacı'ya ithaf edilecek bir şey olduğunu sanmıyorum.

Bunlar tarihsel ve kuramsal bilgiler zaten.

Sevgili fuzuli, hangi açıdan hacıya ithaf ettiğimi zaten aynı iletide yazmıştım.

Hacı savunduğu sosyal demokrasinin ne tarihsel ne de kuramsal bilgilerini bilmiyor. Benzer suçlamaları bana yapıyor ama kendisinin öğrenmeye niyeti yok. İskandinav modeli diye bir şey duymuş zevahiri kurtarmak için savunuyor.

Tabi senin de komünizmi bir ütopya olarak görmen, yerini din ütopyası ile ikame etmen, ayrı bir tartışma konusu.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

değil, bu sıralama ancak ikinci el piyasa kaynaklarında böyledir, marx ve engels in tarihsel materyalizmi tarih teorisi felanda değildir, tarihin diyalektik sentezi teorisidir. alt yapı üst yapı fikride marxın en eski dönemlerine ait fikirleridir, ekonomi politiğin eleştirisine katkıda değinir, sonra bu fikri kullanmaz..

gavur, şu tümevarım-tümdengelim hususunda çıkardığın rezillik yetmedi sanırım, burada da zırvalamışsın...

Alt yapı-üst yapı fikri ve tarihin safhalarına ilişkin pasajlar burada, bulamazsan söyle, yardım ederim:

http://www.marxists.org/archive/marx/works/1845/german-ideology/

Şu tarz bir özet de yardımcı olabilir:

http://www-formal.stanford.edu/jmc/progress/marxism.html

bunuda eklemeyi unutmuşum..

marx a göre her aşamada alttaki sınıf üstteki alt etmiyor, böyle bir şey senin bu konudan abece düzeyinde bile bir şey anlamadığını gösteriyor.

bu bahsedilen belli ölçülerde burjuva demokratik devrim ile proleter devrim için geçerlidir, mesela köleler ayaklanıp feodalizmi getirmemişlerdir, ekonomik rejim çerçevesinde toplumsal düzen kendiliğinden çözülüp yerini feodalizme bırakmıştır..

feodalizmden kapitalizme geçişte aynı şekilde, önce burjuvaziyi ekonomik egemenliğe sürükleyen tarihsel süreç, ardından onun siyasal ve toplumsal zaferini hazırlamıştır. ama burjuvazi ezilen sınıf değildi feodalizmde, bir orta sınıftı , soyluluğa rakipti, güçlendikçe soyluluk gözden düştü ve burjuvazi arkasına proleterlerle serflerden küçük burjuvaziden ve halkın diğer kesimlerinden pek çok sınıfı toplayıp kendi devrimini gerçekleştirdi.

Sen okuduğunu anlamaktan aciz bir adamsın. En alttaki sınıf mı demişim? ALttaki sınıflardan biri demişim. Köleci toplumdan sonra feodalizme geçiş oluşan aristokrasi eliyle olmuştur mesela. Orta sınıf olman, egemen sınıf olduğun anlamına gelmez.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir tür sosyal demokrasi dünyanın her ülkesinde uygulanıyor zaten.

Ve ilginç olarak bu uygulama batının zengin ve kapitalist ülkelerinde çok daha düzenli ve adil.

Ancak bir ülke ne kadar sosyalizme yakınsa sosyal adaleti o kadar kusurlu.

Çünkü önceliğe değil, eşitliğe önem verilince hizmetler halka adil bir şekilde inmiyor.

Hastaya hizmeti ele alalım. Benim en iyi bildiğim konu..

Her hastalık aynı değil. Bazı hastalıkların önceliği var. Bütün hastalıkları eşit olarak kabul ederseniz, halka hizmet etmez, zarar verirsiniz.

Aynı ilke toplumun her türlü sorununda dikkate alınmalıdır.

Önceliğe karar vermek de sanıldığı kadar kolay değildir. Bu sistemin bir parçası olmalıdır.

Ve komünizmde öncelik sistemin kaçınılmaz bir öğesi, parçası değildir.

ABD'de sosyal adalet var mı?

ABD'de aç yok. Kimsenin sokakta yaşaması için bir neden yok. Buna rağmen bir sürü insan sokakta yaşıyor.

Neden?

Çünkü onlar ya akıl hastası, ya da devletin kendilerine müdahalesinden herhangi bir nedenden rahatsız olanlar.

ABD'de parasını tüketene devlet parasız bakar. Ne yapılması gerekirse o yapılır.

Yapılan minumum hizmettir. Ama hastanın kanserinin de tedavisi yapılır, ruhsal bozukluklarının da..

Bu sosyal yardımlaşma bütün batı ülkelerinin alameti farikasıdır.

İslam ülkelerinde, komünist ülkelerde düşkünler sokaklarda perişan olurlarken, kapitalist ülkelerde devlet onlara minumum düzeyde de olsa ulaşır ve yardım eder.

ABD Obama ile sosyal demokrasiye biraz daha yaklaşmıştır.

Avrupa sosyal demokrasiye daha da yakındır.

Ama bu yakınlaşma Marx ve Lenin'n öngördüğü gibi gerçekleşmemiştir.

Onların sapık fantezileri hiç bir zaman gerçekleşmeyecektir.

Sosyal adalet ve demokrasi aslında bünyesinde kapitalizmi de barındıran, insanlığın selameti için en uygun rejimdir.

Çünkü insan hakları ve özgürlüklerine komünist sistemden çok daha fazla yer ve önem verir.

Bence komünizm savunanlar aslında köleliği savunan insanlık düşmanı meczuplardır.

İronik olarak onlar kendilerini insanlığa ve onların gerçek doğasını bilmeyenlere, insancıl olarak kakalamaya çalışmaktadırlar.

İslam'ın özgür iradeyi savunması gibidir onların insan hak ve özgürlüklerini savunmaları.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Eee Cennet bir ütopyadır ve neyini anlatacaksınız ütopyanızın, o ancak sezilir, kurulur ve yaşanabilir. Yaşandıkça görülür.

İşte kutsal metinlerde ırmaklar akar altından. Bal, şarap ve sütten...Durum budur yani.

Gayet iyi yakalamışsın Ifeel. Marksizmin açmazı biraz burada yatıyor.

Komünizm tam da orada, farkların yadsındığı yerde bitiyor senin için ve benim için "din" tam da orada başlıyor. :)

Vicdan, değerlerin yaşamımıza galebe çalması... 12 hizmet!

İçinizde bir diğerine en çok hizmet eden en üstününüzdür (İncil)

Ne diyeyim, eklenecek bir şey yok. Kendinle ilgili yaptığın "komünizm-din" ironin müthiş.:)

İktisadi tekamül sağlandıkça siyaseten bir liberalleşme -olumlu anlamda söylüyorum-, uluslararası hukukun güçlenmesi durumu söz konusudur. Ancak bunun mutlak olmasa bile güçlü bir eşit olma durumuna yol açıp açmayacağı tartışmalıdır.

Bence tartışmalı da değildir. Yol açmaz.

Yine özgürlük meselesi eşitlik ilkesinin karşısına yanlışça koyulur durur.

Özgürlük ancak bazı aşırı yorumlarda negatif ölçekte değerlendirilir.

Birini öldürme özgürlüğünden, sömürme, haksızlık etme özgürlüğünden söz edilemez.

Özgürlük kendini sınırlamak demektir ki bu durum "Hak" kavramıyla ifade edilir.

İşte bu tahdid, bize özgürlük ve eşitlik ilkelerinin pekala yan yana bulunabileceğini söylüyor, teorik olarak.

Ama pratikte bu zordur, çünkü insan haddini bilmez.

Bu yazdıklarına da kesinlikle katılıyorum. Özgürlük meselesi de -belirttiğin haliyle- özellikle çarpıtılır. Özgürlüğün ne olup olmadığı, sınırları ve "hak" kavramıyla olan organik bağı yeteri kadar bilinmiyor. Ya da kabul edilmek istenmiyor, o kadarını bilemeyeceğim.

Bütün sır aslında son cümlende. "İnsan haddini bilmez".

İnsanın yaşamını düzenlemek ve daha iyi bir dünya yaratmak için kurmak istenen sistemler, içinden insan gerçeğini çıkarıp "idealize" edince, zorunlu olarak iflas ediyor. Eder. Benim esas ilgilendiğim kısım budur aslında.

İnsanı tımar etmek, eğitmek vs. iyidir de, onu köle yapmamak lazım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

gavur, şu tümevarım-tümdengelim hususunda çıkardığın rezillik yetmedi sanırım, burada da zırvalamışsın...

Alt yapı-üst yapı fikri ve tarihin safhalarına ilişkin pasajlar burada, bulamazsan söyle, yardım ederim:

http://www.marxists.org/archive/marx/works/1845/german-ideology/

Şu tarz bir özet de yardımcı olabilir:

http://www-formal.stanford.edu/jmc/progress/marxism.html

Sen okuduğunu anlamaktan aciz bir adamsın. En alttaki sınıf mı demişim? ALttaki sınıflardan biri demişim. Köleci toplumdan sonra feodalizme geçiş oluşan aristokrasi eliyle olmuştur mesela. Orta sınıf olman, egemen sınıf olduğun anlamına gelmez.

yoktur demedimki, olgunluk dönemi yapıtlarında değinmemiştir, alman ideoloji adındaki yapıtı marx'ın 20 li yaşlarında yazdığı şeydir ve en eski yapıtlarındandır. aynı şekilde benim verdiğim ekonomi politiğin eleştirisine katkıda öyle. ben o alman ideolojisini orjinal el yazmasından okudum senin haberin var mi? :)

aynı şekilde 1848 elyazmalarını da..

hiç bir şey bilmiyorsun astur, azimlisin ama yeteneksizsin aynı zamandada

Link to post
Sitelerde Paylaş

Birim emek farkları hakkında karar vermek zor bir şey değil ki! Ama ihtiyaçlarımın ne olduğuna birilerinin karar vermesi ve ona göre eşitlikçi davranacağını iddia etmesi imkansız. Buna ancak ben karar verebilirim.

Sosyal demokrasi.

Evet zor bir şey değil. İnsanlar bilinçli olarak birim emek farkı düşük meslekleri seçerler. İnsanlar prof olup 3-5 bin lira alacağına öğretmen olup 1.5 bin lira alırlar. Ya da inşaat işçisi olup yevmiye usulü çalışırlar. Özgürlükten kastınız konforunuzu sağlama hakkınızı savunabilmek mi? Bakın bunlar sizin mahallenizde sorun değil belki, hadi Türkiye'de de sorun değil diyelim. Dünya peki? Sizin konforunuzu bir yana bırakalım dünya profilinde bakalım olay nedir. Kimseye zararımız olmadığımızdan emin misiniz?. Birilerinin, ihtiyaçlara karar verip eşitlikçi olacağı ne kadar yalansa sizin de özgürlük kılıfı altında birilerini ezdiğiniz o kadar gerçektir.

http://www.nytimes.com/2008/01/02/opinion/02diamond.html

Bu yazıyı okurken insan hakları bildirgesiyle baksanız da yeter olaya.

Özgürlük boş bir laftır.

Saygılar,

Link to post
Sitelerde Paylaş

yoktur demedimki, olgunluk dönemi yapıtlarında değinmemiştir, alman ideoloji adındaki yapıtı marx'ın 20 li yaşlarında yazdığı şeydir ve en eski yapıtlarındandır. aynı şekilde benim verdiğim ekonomi politiğin eleştirisine katkıda öyle. ben o alman ideolojisini orjinal el yazmasından okudum senin haberin var mi? :)

aynı şekilde 1848 elyazmalarını da..

hiç bir şey bilmiyorsun astur, azimlisin ama yeteneksizsin aynı zamandada

Bu konulara Marx zaten erken döneminde yoğunlaşıyor. Alman İdeolojisi 27 yaşındayken, Komünist Manifesto da 30 yaşındayken yazılıyor. Olgunluk dönemi yapıtlarında bu konulara değinmemesi ne fark yaratıyor ki?!

Safhalardan biri olan sosyalizme detaylı değinmesi 1870'lerde oluyor tabii, dilersen "Fransa'da İç Savaş" ve "Gotha Programı'nın Eleştirisi"ne bak. Olgunluk döneminde bu tarihin safhaları olayına hiç değinmiyor da değil Marx, sadece içinde bulunduğu ve sonra geleceğini düşündüğü iki safhaya yoğunlaşmayı seçiyor, kapitalizm ve sosyalizm.

tarihinde Astur tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu konulara Marx zaten erken döneminde yoğunlaşıyor. Alman İdeolojisi 27 yaşındayken, Komünist Manifesto da 30 yaşındayken yazılıyor. Olgunluk dönemi yapıtlarında bu konulara değinmemesi ne fark yaratıyor ki?!

Safhalardan biri olan sosyalizme detaylı değinmesi 1870'lerde oluyor tabii, dilersen "Fransa'da İç Savaş" ve "Gotha Programı'nın Eleştirisi"ne bak. Olgunluk döneminde bu tarihin safhalarına hiç değinmiyor da değil Marx.

alt yapı üst yapı konusu bence fazla sağlam değil, marxın klasik materyalizmden diyalektiğe geçiş sürecinde (sol-hegelcilik ile feuerbachcılığa meylolduğu dönemler) kullandığı bir terim, aynı şekilde insanların bilincini maddi yaşam kosulları belirler lafıda feuerbach materyalizminden temel alır. olgunlaştıkça konuları ve kategorileri daha detaylı ele aldıkça bu üst alt yapı kesin hatlarla çizilememiştir, bunu marxın aşağı yukarı tüm yapıtlarını bir zamanlar okurken çok iyi sezmiştim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet zor bir şey değil. İnsanlar bilinçli olarak birim emek farkı düşük meslekleri seçerler. İnsanlar prof olup 3-5 bin lira alacağına öğretmen olup 1.5 bin lira alırlar. Ya da inşaat işçisi olup yevmiye usulü çalışırlar. Özgürlükten kastınız konforunuzu sağlama hakkınızı savunabilmek mi? Bakın bunlar sizin mahallenizde sorun değil belki, hadi Türkiye'de de sorun değil diyelim. Dünya peki? Sizin konforunuzu bir yana bırakalım dünya profilinde bakalım olay nedir. Kimseye zararımız olmadığımızdan emin misiniz?. Birilerinin, ihtiyaçlara karar verip eşitlikçi olacağı ne kadar yalansa sizin de özgürlük kılıfı altında birilerini ezdiğiniz o kadar gerçektir.

http://www.nytimes.com/2008/01/02/opinion/02diamond.html

Bu yazıyı okurken insan hakları bildirgesiyle baksanız da yeter olaya.

Özgürlük boş bir laftır.

Saygılar,

Peki. Tüm dünyayı komünist rejimle yönetirsiniz, her şey hallolur.

Bu adaletsizlikten, insanların sömürülmesinden, dünyanın bir yerlerindeki açlıktan vs. hoşnutluk duyuyorum ve bencilce "ille de benim konforum" diyorum gibi bir anlam çıkarmışsınız.

Benim özgürlük kılıfı altında birilerini nasıl ezdiğimi, ezebileceğimi de belirtseydiniz iyi olurdu.

Bu hamasi lafları geçin. Duygu sömürüsü veya propagandalarla herhangi bir düşünce beyan etmiş olmuyorsunuz.

Bildiğin ve kabul etmek işine gelen islamla bizim tencereyi kara görüyorsun haklı olarak.

Ben yıllardır burda islam bu değil diyorum, oraya bakmak yerine benim müslümanlığım bile sorgulanır olan bir ortamda herkes kafasına göre takılıyor işte canım arkadaşım.

Sen, ben, o...

Ve boyut değiştiren tartışmaya bir iki cümle yazmak istiyorum. Senin söylediklerinlede ilintili çünkü.

Herkes aynı fırsatı bulup eğitim alamaz, herkes aynı fırsatı bulup doktor-mühendis olamaz.

Emek değer vs bahsediyorsunuz.

Güneydoğuda yaşayan fakir bir üreticinin oğlu tıp fakültesini kazanınca belki okumaya gidemeyecek, çünkü imkanları kısıtlı.

Şehirde hali vakti iyi olanın çocuğu tıp fakültesini kazanınca doğal olarak ailesinin imkanları buna müsait olduğu için okuyacak.

Sonra o tıp fakültesinden mezun olan çocuk beyin cerrahı olacak.

Tıp fakültesini kazanan fakir çiftçinin oğlu babası gibi çiftci olacak.

Sonra kalkıp birileri diyecek ki bunlara:

Bak bu okumuş koskoca beyin cerrahı olmuş, topluma olan faydası senden daha fazla...

Ben yerim böyle adaleti ve eşitliği güzel arkadaşım.

Beğenmediğiniz ve inanmadığınız Tanrı yağmuru yağdırıyor yeryüzüne. Ama bak bu şurada katiller var, caniler var, hırsızlar var, onların üstüne rahmeti yağdırmayım, iyilere yağdırayım demiyor.

Eşitlik ve adalet kavramlarına iyi bakmak gerek diyorum.

En güzel çözüm islamın sunduğu çözümdür. Ama o müslümanların çoğunluğuda dahil şu an tüm dünyaya çok kalın gelir güzel arkadaşım.

Selam ederim, ayrıcana öperim. :)

Sevgili Bergüzar,

Konunun ateizmle direkt bir ilgisi yok. Ateizm bize ekonomik bir reçete sunmuyor. Hiçbir konuda reçete sunmuyor. Ateizm başka bir şey ve aslında benim kişisel olarak ateizmle veya Tanrı ile bir derdim yok. Hiç olmadı.

Herkes aynı fırsatları bulamaz demişsin ya, ben de fırsat eşitliği dediğimiz şeyin daha hissedilir olması gerektiğine inanıyorum elbette. Aksini savunamam. Ama bu komünizm olmadan da olur.

Sözünü ettiğin sorunların hepsi sosyal devletle ve bilinçli vatandaş olmakla ilgili. Güneydoğu'da, gariban bir çiftçinin çocuğu tıp fakültesini kazanmışsa eğer, okur arkadaşım. Devlet burs veriyor değil mi? Tıp fakültesi kazanacak kadar iyi eğitim almışsa, ya da çalışmışsa, azmetmişse, o bilgileri onun kafasına Allah koymuş olamaz herhalde. Bu ülkede isteyen okuyor. Dünyanın her yerinde aynı şey geçerli. Ayrıca Türkiye'de üniversite eğitimi ücretsiz. Hele iyi de bir öğrenciysen, burslu okutuyorlar adamı, üstüne de cep harçlığı veriyorlar. Bunları neden görmüyorsunuz bilmiyorum.

Ayrıca o güneydoğudaki fakir çiftçinin durumuyla büyük şehirlerdeki varoşlunun durumu farklı mı? Neden ille de güneydoğu acaba? Sömürüye çok açık bir örnek bu.

Benim babam sonuç olarak bir memurdu ve iki çocuğunu aynı anda üniversitede, birini de lisede okutuyordu. İstanbul'da yaşamak çok da kolay sayılmaz.

Peki bu sistem, işlerliği konusunda yeter seviyeye ulaşmamış mı? Ulaşmamış. O vakit ulaşmasını sağlamak yönünde çalışmak gerekiyor.

İşsizin, yoksulun, sağlık güvencesi olmayanın, 18 yaş altı her bir çocuğun mutlaka koruyup kollanması gerekiyor.

Bunlar zaten devlet politikaları haline dönüştürülmeli ve özellikle çocuklar ebeveynlerinin günahını sırtlanmaktan korunmalı.

Fakat vatandaş da görevini bilecek ve bakabileceği, eğitim olanağı sağlayabileceği, kendine ve topluma yük olmayacak sayıda çocuk yapmalı. Bunun için de yaptırımlar uygulanmalı bence.

Madem yaşam standardı artsın ve fırsat eşitliği doğsun istiyoruz, herkes üzerine düşeni yapacak.

Komünizme falan ihtiyaç yok. Allah'a da.

Benden de selam.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili gavur

işçi ile proleter,

Emekgücü ile emek,

kafa emeği, kol emeği,

Meslekleri sınıftan saymamak vs gibi ayrıntılara daldığın zaman global bir değerlendirme yapamazsın.

Genel değerlendirmelerde bunların yeri önemsizdir.

Kapitalizmde temel iki sınıf vardır. Kapitalist sınıf ile bunların üretim araçlarında çalışan işçi sınıfı.

İşçi sınıfı; kendi kafa ve kol emeği ile kapitalistlerin üretim araçlarında çalışıp kapitalistler için, mal ve hizmet üreterek ücret alanların tümünü içerir.

Kapitalist sınıf ise, üretim araçlarının sahipleridir.

Bu kategorizasyon, kapitalizmin başlangıcındaki vahşi dönemleri için geçerli olduğu gibi, günümüzde de geçerliliğini aynen muhafaza etmektedir.

Detaylara takılırsan, boğulursun, çıkış yolu bulamazsın.

Detaylardaki küçük farklılıklardan, kapitalistler kendi adlarına yararlanmaya çalışıyorlar. Mutlak eşitliğin olamayacağını ileri sürerek kendi sömürülerine, eşitsizliklerine gerekçe yaratmaktadırlar.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

bir ülke ne kadar sosyalizme yakınsa sosyal adaleti o kadar kusurlu.

Çünkü önceliğe değil, eşitliğe önem verilince hizmetler halka adil bir şekilde inmiyor.

Önceliğe karar vermek de sanıldığı kadar kolay değildir. Bu sistemin bir parçası olmalıdır.

ABD'de parasını tüketene devlet parasız bakar. Ne yapılması gerekirse o yapılır.

Yapılan minumum hizmettir.

kapitalist ülkelerde devlet onlara minumum düzeyde de olsa ulaşır ve yardım eder.

İşte bir kafa ve kavram karışıklığı örneği daha.

Öncelik ile eşitlik nasıl bir mantık ile karşı karşıya getiriliyor, eşitlik neden adil olmuyor anlayana aşkolsun.

Öncelik; yapılacak işleri sıraya koymaktır. Eşitlik ise, yapılacak işlerden herhangi biridir. Sosyal adaleti sağlamak için yapılması gereken işlerden birisidir. Eşitlik sağlamak için de bir takim öncelikler gereklidir. Örneğin; En tepedeki milyarderlerin üretim araçlarını öncelikle kamulaştırdığınız zaman eşitlik için dev bir adım atmış olursunuz.

En tepedekiler, sokakta sürünenlere bir lokma ekmek bir hırka vermeyi öncelik sırasına koyduğu zaman, hiçbir boka yaramaz, adım bile sayılmaz. Üstelik bu önceliği kapitalistlerin kendisi de yapmıyor. Devlete havale ediyor. Devlet de tüm çalışanlardan aldığı vergiler ile düşkünlere yardım ediyor. Yardım kapitalistlerin önceliklerinde değil, gündemlerinde bile yok.

Yazının diğer sildiğim kısımları,

dilek, temenni ve karaçalmalardan ibaret.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Peki. Tüm dünyayı komünist rejimle yönetirsiniz, her şey hallolur.

Bu adaletsizlikten, insanların sömürülmesinden, dünyanın bir yerlerindeki açlıktan vs. hoşnutluk duyuyorum ve bencilce "ille de benim konforum" diyorum gibi bir anlam çıkarmışsınız.

Benim özgürlük kılıfı altında birilerini nasıl ezdiğimi, ezebileceğimi de belirtseydiniz iyi olurdu.

Bu hamasi lafları geçin. Duygu sömürüsü veya propagandalarla herhangi bir düşünce beyan etmiş olmuyorsunuz.

Bu Türk insanındaki Komunizm düşmanlığını da anlamıyorum. Ben komunist olsun demiyorum ki dünya. Eşitlik bir ütopyadır, bu ütopyaya özgürlük gibi bir başka ütopya ile karşı çıkan zati alinize bir şeyler söylüyorum da anlayamıyorsunuz. Ne eşitliği sağlayabilirsiniz ne de özgürlüğü. Bunlar ideal kavramlar ve madde dünyasında karşılıkları bulunmaz. Kaynaklar kıt ise ve paylaşılacaksa bu bir kavga demektir ve alan aldığıyla kalır. Olur da insanlık Enerji-madde, madde enerji döünüşümünü yapay olarak gerçekleştirebilirse bu tartıştığımız sistemlerin hiç bir anlamı kalmayacak zaten. Bir yerde kıt kaynaklar varken ihtiyaçlarımı konforumu ben kendi ''özgür'' irademle belirlerim diyorsunuz sonra da dünyadaki diğer insanların durumunu ''özgür''lük açısından açıklayamıyorsunuz. Hamasi laflar filan yok ortada, sanal bir hedefe sanal bir kurşun sıkıyorunuz. Hedef eşitlik, kurşununuz da özgürlük. Boş.

DUygu sömürüsü dediğiniz şey ne? Bazı insanların bazı insanlardan 32 kat fazla tüketebilmesi mi? Propogandayı nerede yapmışım? Yok özgürlükmüş, yok eşitlik adaletsizlikmiş. Boş laf bunlar. Madde dünyasının dışına çıkan kavramlarla madde dünyasının sorunlarını tartışmak saçmalıktır. Sizin, benim ve başka birinin konforu başka birinin temel eksikliğidir. Ben objektif olarak yaklaşabileceğinizi düşünerek sizin üzerinizden anlatım yaptım ki bunu genel bir bakış açısıyla değerlendirebileceğinizi düşünmüştüm. Yanılmışım. Mesela sizin bakış açınıza göre amerikalılar sizden daha özgür. Siz kendinizi özgür mü sanıyorsunuz? Herkese yetecek ev yok. Herkese yetecek kadar temiz su kaynağı yok. Herkese iş yok. Şimdi bu durumdaki insanların ihtiyaçlarını kendi kendilerine belirlemedeki özgürlüklerini ballandıra ballandıra anlatın. İnsanların bu durumlarından hoşnut olduğunuzu bir an bile düşünmemiştim fakat savunma ve saldırı biçiminiz bu konuda da yanıldığımı düşündürüyor.

Haydi alın klavyeyi elinize, benim ne kadar komunist, ne kadar konfor düşmanı olduğumu da ekleyin. Hepinizin servetini üstüme geçiricem, evsizlere verecem, korkun benden. Büüü...

Genel olarak:

Türkiye'de çok derin bir komunizm tehlikesi var galiba. Şeriatla benzerlikleri bile düşünülmüş. Kahrolsun la komunizm, sizi mi kıracam. Tamam artık bir şey olmaz, rahat olun.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ben yıllardır burda islam bu değil diyorum, oraya bakmak yerine benim müslümanlığım bile sorgulanır olan bir ortamda herkes kafasına göre takılıyor işte

İslam'ın ne olduğu fiili uygulaması ile ortadadır. Seninki gibi saf, naif ve masum bir İslam'ı hiçbir şekilde temellendiremezsin; herşey bir yana Nisa suresindeki kadına dayak hakkını hiçbir yolla örtbas edemez, geçiştiremezsin. Ya sopa yemeyi kabul edecek ya da bu ilkelliği görüp anlayacak ve dünya görüşünü yeniden oluşturacaksın. Bu ikincisini yapabilmek elbette kemikleşmiş düşünce sistemine göre ahkam belirleyen insanlar için çok güçtür. Özeleştiri ancak sıradışı bir yeteneğe ve erdeme sahip insanların işidir. Yanlış anlama sen böyle değilsin demiyorum; sadece düşünce alışkanlıklarından kurtulmanın zor olduğunu söylemeye çalışıyorum.

Güneydoğuda yaşayan fakir bir üreticinin oğlu tıp fakültesini kazanınca belki okumaya gidemeyecek, çünkü imkanları kısıtlı.

Şehirde hali vakti iyi olanın çocuğu tıp fakültesini kazanınca doğal olarak ailesinin imkanları buna müsait olduğu için okuyacak.

Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte toprak reformu sorunu gündeme gelmiş ve ne yazık ki erdem sahibi insanların sayıca azlığından dolayı bir türlü çözülememiştir. Atatürk'ün bile tek başına çözmeye gücünün yetmediği kadar derin ve zor bir meseledir bu. Acılarını bugün hala yaşıyoruz. Köylerden şehirlere göç eden cesareti kırık kitleler ülkenin sosyo-kültürel yapısını da bozmuşlar ve avcı politikacıların en büyük geçim aracı haline gelmişlerdir. Fırsat eşitsizliği insanları düzen dışına savuracak kadar belirgin ve derin bir yara olagelmiştir. Toprak reformu bu ülke için olmazsa olmazdır. Ne var ki beyinleri dogmalarla yıkanmış cahil kitlenin bu yönde bir kaygısı olduğundan bile söz edilemez. Bindiği dalı kesmeye programlanmış akıl almaz bir meczuplar cehenneminde yaşıyoruz. Düşünen insanlar için sonsuz bir acı kaynağı olan bu çelişkileri gündeme getirmekte bile zorlanıyoruz. Herkesin kafası had safhada karışık. Cehaletimizin sınırı yok gibi. Liberal oldukları iddiasıyla çağ atlamaktan dem vuran yalancı politikacılar, liberalizmin beşiği Amerika'daki geniş ölçekli toprak reformlarını bilmezden geliyorlar. Yine aynı kurt politikacılar, bugün binlerce imam beslediğimiz ve tam 8 bakanlık bütçesine denk devasa bir kaynak ayırdığımız Diyanet İşleri Bakanlığı'nın Amerika'da kurulu bir müessese olmadığı gerçeğini de görmezden geliyor, basın ve medyada ise satılık kalemler bildiklerini saklamakta ne kadar mahir olduklarını her zamanki adilikleriyle hergün bir kez daha ispatlıyorlar. Topluca alıklaşmışız ki artık bunu çözmek neredeyse olanaksız görünüyor. İşin acı yanı ise bu çözümü hak edip etmediğimizin tartışılır olması... Sırtında bunca asalak taşıyan bu halk, üstlendiği ivazın ağırlığı altında ezilip kahrolmadıkça aklını başına almayacaktır. Biz ne söylesek bunlara kar etmez. Bunları kalın sopalarla dövsen de yine adam edemezsin.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...