Jump to content

Türkiye'de Bedava İşçilik


Recommended Posts

Türkiye henüz tam sanayileşebilmiş bir ülke değildir. Türkiye nüfusunun yaklaşık %25'i tarım işçisidir. Bu oran Almanya'da %2, Fransa'da %3. Buna rağmen Fransa'nın tarım üretimi bizden daha yüksek. Bizim çiftçi o kadar verimsiz çalışıyor ki, bir Fransız çiftçisi bir Türk çiftçisinin yaklaşık 10 katı üretim yapabiliyor.

Bunun nedeni Türkiye'deki bedava işçilik. Türkiye'de çiftlikler birer kurum değil. Toprak sahibi köylüler var. Onlar da kendi çocuklarını karın tokluğuna çalıştırıyor. Bu çalışanlar için asgari ücret, sağlık sigortası falan yok. Toprak sahibi için fazla işçinin maliyeti yok sonuç olarak. O yüzden bu toprak sahibi çiftçiler için karı maksimize etmenin en iyi yolu çok çocuk yapmak. O yüzden kırsal kesim beşer onar çocuk yapıyor. Bedava işçi ne de olsa. İşçinin verimliliği de çok önemli değil.

Bir de Türkiye'de şirketleşme oranı da düşük. Hala ekonominin büyük kısmını küçük işletmeler, atölyeler, dükkanlar oluşturuyor. Buralarda da genel olarak aile üyeleri çalıştırılıyor. Örneğin bizim mahallede bir su satıcısı vardı. Adamın 7 tane çocuğu vardı ve artık çalışır yaşa gelmiş 4 tanesi orada çalışıyordu. Maaş yok, sigorta yok, vergi yok. Adam işin kolay yolunu bulmuş. Mobilya atölyeleri, oto tamircileri hepsi aynı sistemle çalışıyor.

Sonuç olarak verimlilik düşüyor, kişi başına düşen gelir düşüyor. Sağlık ve eğitim sistemi, şehirlerin altyapısı yetersiz kalıyor. Siz bırakın tekel işçilerini, tekel işçilerine gelmeden önce hakkının aranması gereken çok insan var Türkiye'de.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Güzel bir özet...

Bence bundan sorumlu hükümetler..

Onlar kendi başlarının derdine düşünce, ülkenin sorunları ile kimse uğraşmıyor.

Başa gelen hükümetin bütün düşündüğü, tekrar nasıl başa geleceği...

Halk bilinçleninceye kadar bu durum devam edecek.

Bu bir kısır döngü aslında..

Ülke zenginleşemeyeceği için şirketleşemeyecek..

Şirketleşemeyeceği için de zenginleşemeyecek...

Aile ekonomisi hükümetin ekonomik politikasına paralel olarak devam edip duruyor.

Yani ortada alternatif bir ekonomi var..

Vergi ve gelir üretmiyor. Ya da üretilen yetmiyor.

Hükümet onu düzene soksa, düzeliriz. Ekonomimiz uçar..

Ama hükümetler ahlaksız.. Ne yaparsın..

Sorunlara çok güzel değinmişsiniz. Tebrikler..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tarım sektörünün sebebi AB Uyum Yasalarıdır. Türkiye ihracat yapan bir ülke yerine ithalartçı ülke konumuna düşmüştür. Örnek verelim bilmem ne domatesinin bilmem hangi ülkeden bilmem ne organiği tohumuyla bilmem kaç sınırında bilmem ne kadara yetiştirlmesi gibi.

Ucuz iş gücünün, işsizliğin sebebi Özelleştirmedir. Devlete ait ticari kurumların yabancı sermayelere satılmasıdır. Örneğin Yeni Rakı, Telekom, Bankalar vs.

Bu olanların sorumlusu kim pekala?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tarım sektörünün sebebi AB Uyum Yasalarıdır. Türkiye ihracat yapan bir ülke yerine ithalartçı ülke konumuna düşmüştür. Örnek verelim bilmem ne domatesinin bilmem hangi ülkeden bilmem ne organiği tohumuyla bilmem kaç sınırında bilmem ne kadara yetiştirlmesi gibi.

Ucuz iş gücünün, işsizliğin sebebi Özelleştirmedir. Devlete ait ticari kurumların yabancı sermayelere satılmasıdır. Örneğin Yeni Rakı, Telekom, Bankalar vs.

Bu olanların sorumlusu kim pekala?

Bunlara kesin olarak katılmıyorum.

Unholy'nin değindiği aile ekonomisi bizim binlerce yıllık geleneğimizin devamıdır.

AB ile en ufak bir alakası yoktur.

Zamanında işe yarayan bu sistem artık işe yaramamaktadır. Çünkü artık amaç yalnız kendini doyurmak değildir.

Malını satarak kendine daha iyi bir yaşam sağlamaktır.

Ve bunu sağlayınca da ülke zenginleşecek ve ilerleyecektir.

Devletin sattığı kurumların da bu sorunla en ufak bir alakası yoktur.

Devlet onları satarken yanlış bir strateji gütmüş olabilir.

Onları tek bir şirket şeklinde değil de, birbirleri ile rekabet eden birden fazla şirkete bölüp öyle satacaktı.

Devletin görevi ekonomiyi denetlemektir. Aksi takdirde SSCB'indeki durum olan devlet kapitalizmi ortaya çıkar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hacıya katılıyorum. Olayın AB ya da özelleştirmeler ile hiçbir alakası yok. Zaten devlet kurumları da aile ekonomisinden farksız. Her gelen hükümet devlet kurumlarını tanıdıkları ile dolduruyor. Ödenen vergiler verimsiz işlere harcanıyor.

Burada sorun yasaların tam olarak uygulanamaması. Türkiye Cumhuriyeti yasaları her işçinin en az asgari ücret almasını ve sağlık sigortalı olmasını zorunlu kılıyor. Bu yasalar gerçekten uygulansa, bu aile ekonomisi çöker. Hem sermaye sahipleri, hem çalışanlar verimli olma yönünde motivasyon kazanır. Nüfus patlaması da durur.

Fakat bunu yapan hükümet bir sonraki seçimde barajı bile aşamaz. Demokrasinin zayıf bir tarafı da bu. Sanırım tek yapılabilecek halkı bu konuda bilinçlendirmek ama onu da nasıl yapabiliriz bilmiyorum. Devlet yapsa diyebiliriz ama maalesef şu anda başımızda "en az üç çocuk doğurun" diyen bir başbakan var.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Başlığın konusunu okuyunca aklıma geçen sefer baba çiftliğine gittiğimde köy yolunda gördüğüm bir aile aklıma geldi . Aile öyle ki sanki anne doğum yapacağı , günleri takvimde işaretlemiş gibi çocukları öyle bir şekilde dizilmişki . Bir annenin önünde arkasında 8-9 tane çocuk aralarında 2şer 3er cm arayla yolda yürüyorlardı . Üstelik kadının karnında bir çocuğu daha vardı .

Bu tablo bu ülkenin en berbat geleneklerinden bir tanesidir . Kırsal kesimde insanlar çocuk yetiştirmiyor . Tarlalarında çalışacak işçiler yetiştiriyorlar . Eğitimsizler . Cahiller . Fakat bu onların suçu mu ? Hayır değil . Onlar için bu bir baba , anne , büyük baba büyük anne öğretisidir . Başka çareleri olmadığı için ne yazıkki düşünmeden hayat kuruyorlar . Daha ergenlik yaşına girmemiş kızlar kendilerinden 10-15 hatta 20 yaş büyük adamlarla evlendiriliyor . Bir yandan işçi doğurup bir yandan tarlada evde çalışıyorlar . Aralarında okula gidenler var tabi . Fakat okulların durumu içler acısı . Öğretmenler ders saatinde bir yerde oturup sohbet ederlerken , çocuklar okuldan çıkıp sokaklarda dolaşıyor . Birde köye internet cafe açıldımı değmeyin keyiflerine . Ellerine geçen veya ordan burdan arakladıkları birkaç kuruşu da oraya veriyolar .

Link to post
Sitelerde Paylaş

.....

Devletin görevi ekonomiyi denetlemektir. Aksi takdirde SSCB'indeki durum olan devlet kapitalizmi ortaya çıkar.

Avrupa ülkeleri habir Türkiye'ye "devletin ekonomideki payını düşür." diye emir verirken kendileri ne yapıyor bakalım?

"gelişmiş ülkelerdeki devletin payının incelenmesi bunu açıkça ortaya koymaktadır. Örneğin devletin ekonomideki payı; Almanya’da yüzde 49, Belçika’da yüzde 54.3, Avustralya’da yüzde 51.7, Fransa’da yüzde 54.2, Hollanda’da yüzde 49.9, İngiltere’de yüzde 41, İsveç’te yüzde 62.3, Japonya’da yüzde 35, İsviçre’de yüzde 48.8, Kanada’da yüzde 42.3, İtalya’da yüzde 50.2, en liberal ekonomiye sahip ABD’de bile bu oran yüzde 32.3’tür.

Üstelik tüm bu söylemlere rağmen gelişmiş ülkelerde devletin ekonomideki payı 1998 yılından bu yana hiç değişmezken Türkiye’de devletin ekonomik hayat içindeki payı yüzde 26.6’dan yüzde 14’e düşmüştür." kaynak:Türkiye Haber-İş Sendikası

Acaba bu ülkelerde "devlet kapitalizmi" mi var yoksa "liberal ekonomi" mi?

tarihinde muallim tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Avrupa ülkeleri habir Türkiye'ye "devletin ekonomideki payını düşür." diye emir verirken kendileri ne yapıyor bakalım?

"gelişmiş ülkelerdeki devletin payının incelenmesi bunu açıkça ortaya koymaktadır. Örneğin devletin ekonomideki payı; Almanya’da yüzde 49, Belçika’da yüzde 54.3, Avustralya’da yüzde 51.7, Fransa’da yüzde 54.2, Hollanda’da yüzde 49.9, İngiltere’de yüzde 41, İsveç’te yüzde 62.3, Japonya’da yüzde 35, İsviçre’de yüzde 48.8, Kanada’da yüzde 42.3, İtalya’da yüzde 50.2, en liberal ekonomiye sahip ABD’de bile bu oran yüzde 32.3’tür. Üstelik tüm bu söylemlere rağmen gelişmiş ülkelerde devletin ekonomideki payı 1998 yılından bu yana hiç değişmezken Türkiye’de devletin ekonomik hayat içindeki payı yüzde 26.6’dan yüzde 14’e düşmüştür." kaynak:Türkiye Haber-İş Sendikası

Bu rakamların bazıları yanlış.

Avustralya'da 51.7 değil 34.2'dir mesela; Hollanda'da 45.4, Türkiye'de 23.9, İsviçre'de de 32.2 vs. Devletin ekonomideki payı değişmiyor işi de yalan, her sene oynar onlar, özellikle kriz falan dönemlerinde, stimulus paketleri yüzde 7'ye kadar artış sağlayabiliyor mesela.

Kaynak: http://www.heritage.org/index/

Kolpa-iş Sendikası...

Ülkeler gelişirlerken, zenginleşirlerken nasıl politikalar uygulanmıştı ona bakmak lazım esas, kişi başına düşen gelir 40 bin olduktan sonra paylaşması kolay...

tarihinde Astur tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Unholy,

Güzel tespitlerine ve uyarılarına katılmamak, vurguladığın sorunların önemini takdir etmemek elde değil.

Kanunların ve devletin bu kadar laçka olduğu başka çok az ülke vardır kanımca. Gayrı meşruluk adeta damarımıza işlemiş, herkes yolunu bulup küpünü doldurma, yapabilirse köşeyi dönme peşinde...

Vahşi bir hayatın içinde, namuslu ve dürüst insanlar hergün biraz daha fakirleşip yalnızlaşırken, katil ruhlu, cani, düzen tanımaz, ahlaksız, sefih ve şarlatan uyanıklar mevki, güç ve para elde edip toplumsal hiyerarşinin üst basamaklarını üçer beşer atlıyorlar... Yasalar kimsenin umrunda değil, hukuk işlemiyor; hiçbir aklıcı önlem ve uygulama kendisini hissettirmiyor. İnsanların ne adalete inancı var ne de bunun gerekliliğini umursayan var. Bir düşünsenize, düşmanınızın diz kapağına kurşun sıkıp sakat bırakmanızın cezası 3-5 ay hapistir. Yani bir insan hayatının karartak neredeyse hiçbir yaptırıma tabi değildir. Adam öldürüp, genel afla dışarı çıkan ve bir sene bile geçmeden yine aynı suçu işleyerek yeniden kodese tıkılan binlerce katili ise hiç saymıyorum. Bu ülkede toplu katliam yapıp sonra da milletvekili olabilirsiniz. Zaten ondan sonra ömür boyu çalışmadan hatırı sayılır bir geliri garanti etmiş de olursunuz. Bilirsiniz makam koltuğuna kıçı değmeye görsün, kişi uçarak yükselir servet diyarlarına...

Ama gariban tam gariban, fakir mi fakir, cahil mi cahil, ne için yaşadığını bile bileyen bir acaip mahluk...

Çelişkiler, çıldırtırcasına sivri.

Akılcı bir temelde ortak çözüm arayışı olmadığı ise açık. Bu durum onyıllardır aynı umursamazlık ve aymazlıkla hep geçiştirilmiştir. Yani ortak irade! Yani bir toplumu sürüden ayırt eden en önemli mihenk taşı!

Söyelenecek o kadar çok şey var ki insanın konuyu dağıtmadan tam bir portre çizebilmesi güç...

Fakat şu satırlarını başka bir açıdan yorumlamak isterim:

"Burada sorun yasaların tam olarak uygulanamaması. Türkiye Cumhuriyeti yasaları her işçinin en az asgari ücret almasını ve sağlık sigortalı olmasını zorunlu kılıyor. Bu yasalar gerçekten uygulansa, bu aile ekonomisi çöker. Hem sermaye sahipleri, hem çalışanlar verimli olma yönünde motivasyon kazanır. Nüfus patlaması da durur."

Şuanki ekonomik konjektürü göz önüne aldığımızda, bunun en totaliter bir yönetim politikasıyla bile uygulanamaz olduğunu açıkça görebiliriz. Çünkü; SSK'sız sağlık sigortasız çalışmaya razı yüzbinler var... Devlet yasa dışı eleman çalıştıran her işletmeye kilit vurup ceza kesmeye kalksa, mutlaka uyguladığı cezalardan epeyce bir kaynak elde eder, ama bu sefer de memlekette iş yapacak atolye kalmaz, ekonomi durma noktasına gelir. Hem sonra çok büyük karışıklık çıkar, vurup öldürürler çoğu zabıtayı; çalışanlar da ekmek kapılarından olmak istemez ve işverenden yana tavır alıp işi daha da zorlaştırırlar. Ve kısır döngü böylece sürüp gider...

Ben kısa vadede hiçbir çözüm bulunabileceğine inanmıyorum. Uzun vadede bile olsa, gerçek bir atılım anlayış da göremiyorum. Bu yatağından çıkmış azgın ekonomi kendi mecrasında akmaya devam edecektir. Derhal çok sıkı bir nüfus planlaması uygulanması ve tüm olanaklar seferber edilerek teşvik edilmesi gerekirken, daha da fakirşleşip diz üstü sürünmemiz için en az üç çocuk yapmamızı öğütleyen bir başın altındaki ayaklar olan bizler bu ağır yükü daha çok çekeceğiz...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çelişkiler, çıldırtırcasına sivri.

Akılcı bir temelde ortak çözüm arayışı olmadığı ise açık.

Söyelenecek o kadar çok şey var ki insanın konuyu dağıtmadan tam bir portre çizebilmesi güç...

Şuanki ekonomik konjektürü göz önüne aldığımızda, bunun en totaliter bir yönetim politikasıyla bile uygulanamaz olduğunu açıkça görebiliriz.

Hem sonra çok büyük karışıklık çıkar, vurup öldürürler çoğu zabıtayı; çalışanlar da ekmek kapılarından olmak istemez ve işverenden yana tavır alıp işi daha da zorlaştırırlar. Ve kısır döngü böylece sürüp gider...

Ben kısa vadede hiçbir çözüm bulunabileceğine inanmıyorum. Uzun vadede bile olsa, gerçek bir atılım anlayış da göremiyorum. Bu yatağından çıkmış azgın ekonomi kendi mecrasında akmaya devam edecektir. Derhal çok sıkı bir nüfus planlaması uygulanması ve tüm olanaklar seferber edilerek teşvik edilmesi gerekirken, daha da fakirşleşip diz üstü sürünmemiz için en az üç çocuk yapmamızı öğütleyen bir başın altındaki ayaklar olan bizler bu ağır yükü daha çok çekeceğiz...

İşte bu uzun yazının özeti. Tipik bir küçük burjuva enteli.

Orta sınıf proleterleştikçe önce bu safhalardan geçer. Karamsarlaşır, çıkış yolu bulamaz, öneri geliştiremez, kendi gücüne güvenemez.

Kapitalist ekonominin dişlileri arasında ufalandıkça, eleştirecek o kadar çok konu ve o kadar çok çelişki bulur ki neredeyse çıldıracak.

Ama çıkış yolu bulamaz.

Çünkü gönlü kapitalizmde, somut durumu ise proleterleşmeye yüz tutmuştur. Hayali büyükpatron olmakken, küçükpatron oluşu da avuçlarından kaymaktadır. Dahil olduğu proleteryaya ısınması, onlarla birlik olması, onların gücüne inanması daha zaman alacaktır. Patron olma ümidini hepten yitirince, sosyalist fikirlere sıcak bakmaya başlayacaktır. Veya çıkış yolu ararken bulduğu çözümlerin sosyalist çözümler ile örtüştüğünü görecektir.

Hadi hayırlısı.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tarım sektörünün sebebi AB Uyum Yasalarıdır. Türkiye ihracat yapan bir ülke yerine ithalartçı ülke konumuna düşmüştür. Örnek verelim bilmem ne domatesinin bilmem hangi ülkeden bilmem ne organiği tohumuyla bilmem kaç sınırında bilmem ne kadara yetiştirlmesi gibi.

Ucuz iş gücünün, işsizliğin sebebi Özelleştirmedir. Devlete ait ticari kurumların yabancı sermayelere satılmasıdır. Örneğin Yeni Rakı, Telekom, Bankalar vs.

Bu olanların sorumlusu kim pekala?

Askerinde amerikan bekciliginine satilmasi,silahlanma,doguda bitmeyen savas Türkiye yi bitirmistir,siz hala maval okuyorsunuz. Türkiye nin her konuda acilmasinin tek yolu gercek anlamda demokrasidir,digerleri martaval...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sayın drekinci. Sizin çözüm öneriniz nedir? Eğer bahsettiğiniz sosyalist bir devrim ise bunu geçmişte denemiş ülkelerden farklı olarak ne öneriyorsunuz?

Sevgili Unholy, çözüm önerim elbetteki sosyalizmdir. Sosyalizme geçiş devrimle mi olur, evrimle mi? bu konuda bir öngörüde bulunamam.

Sosyalizme geçiş kapitalizmin sorunlarına, çelişkilerine, adaletsizliklerine çözüm yolu olarak hedeflenir. Bu sorunların temelinde yatan nedenler iyi tahlil edilirse ve iyi ortadan kaldırılırsa sosyalizmden geri dönüş mümkün olmaz. Çünkü kimse attan inip eşeğe binmez. Sosyalizm geniş halk yığınlarını, işçilere, köylülere üretici güçlere kapitalizmden daha fazlasını kazandırabilmekle ayakta kalır. Bu başarılamamışsa bunun nedenleri de ayrıca incelemeye tabi tutulur ve yanlışlıklar ortadan kaldırılmaya çalışılır.

Özetle geçmişde denendi, olmuyor işte demek mevcut durumu kabullenmek anlamına gelir. Olurunu mutlaka bulacağız.

Özetle amaç geçmişteki amaçla aynıdır. Ancak Nerede hata yapıldı bunu tesbit edip bir daha bu hatayı yapmamaktır.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yani sosyalizme iman etmek dışında bir çözüm sunmuyor.

Hep aynı lafları gevelemekten nasıl da sıkılmıyor.

Anlamak mümkün değil..

Sosyalizme inanmak ile, iman etmek arasındaki nuans ile şark kurnazlığı yapmak istemen gözlerden kaçmıyor.

Bir sosyalistten, sosyalizm dışında çözüm önerileri beklemek ancak aklı kendine yük olanlardan beklenir.

Hem kapitalizme teslim olacaksın, hem kapitalizmin çelişkilerinden çıldıracak düzeye geleceksin, hem en küçük bir çözüm öneremeyeceksin. Sonra da ona buna laf edeceksin.

Toplumsal çelişkiler, sorunlar boşluk kabul etmez. Çaresizlik, teslimiyet kabul etmez. Birileri gelir boşlukları doldurur.

Bakakalırsınız. Öküzün trene baktığı gibi.

Öküz, birkaç dakika sonra trene tepki verir ama. Sizler tren gelip geçtikten sonra bile tepki vermeyenlerdensiniz.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Unholy, çözüm önerim elbetteki sosyalizmdir. Sosyalizme geçiş devrimle mi olur, evrimle mi? bu konuda bir öngörüde bulunamam.

Sosyalizme geçiş kapitalizmin sorunlarına, çelişkilerine, adaletsizliklerine çözüm yolu olarak hedeflenir. Bu sorunların temelinde yatan nedenler iyi tahlil edilirse ve iyi ortadan kaldırılırsa sosyalizmden geri dönüş mümkün olmaz. Çünkü kimse attan inip eşeğe binmez. Sosyalizm geniş halk yığınlarını, işçilere, köylülere üretici güçlere kapitalizmden daha fazlasını kazandırabilmekle ayakta kalır. Bu başarılamamışsa bunun nedenleri de ayrıca incelemeye tabi tutulur ve yanlışlıklar ortadan kaldırılmaya çalışılır.

Özetle geçmişde denendi, olmuyor işte demek mevcut durumu kabullenmek anlamına gelir. Olurunu mutlaka bulacağız.

Özetle amaç geçmişteki amaçla aynıdır. Ancak Nerede hata yapıldı bunu tesbit edip bir daha bu hatayı yapmamaktır.

Sevgiler.

Aslında burada sosyalizm ve kapitalizmi iyi tanımlamamız gerekir. Sosyalizm derken Küba gibi bütün ekonominin devlet elinde olduğu bir sistemden mi bahsediyoruz. Yoksa İskandinav ülkelerindeki gibi karma bir ekonomiden mi? Çünkü dünyada %100 sosyalist ya da kapitalist bir ülke bulmak oldukça zor. En liberal batı ülkelerinde bile devletin ekonomideki payı oldukça yüksek.

Ben belki sürekli liberal ekonomi eğitimi görmüş bir insan olarak önyargılı olabilirim. Karl Marx'tan çok Adam Smith'in fikirlerini okudum. Komünizm ve Sosyalizm hakkında biraz bilgisiz olabilirim.

Biraz klişe bir giriş olacak ama bunu hatırlatmak zorundayım. Dünyada kaynaklar kısıtlıdır. İnsan ihtiyaçları ise sınırsız. Fakat aynı zamanda kaynaklar birbirini tamamlayıcı ya da birbilerinin yerine geçebilirler. Örneğin insanlar balık eti yerine tavuk eti tüketebilirler. Bazı kaynaklar ise farklı faydalar sağlamak amacı ile farklı şekilde kullanılabilirler. Örneğin ağaçlar kağıt üretimi için ya da enerji için kullanılabilir.

Böyle bir dünyada fiyatı arz ve talebin belirlemesi kaynakların en verimli şekilde kullanılması için gerekliliktir. Fiyatı işçi emeği ya da başka faktörler belirlediği zaman kaynaklar farklı alternatifleri bol bulunmasına rağmen gereksiz bir şekilde tüketilebilir. Ekonominin devlet kontrolünde olduğu ülkelerde gözlemlediğimiz durum çoğu zaman budur. Sovyetlerde, Çin'de yaşanan kıtlıklar hatta Türkiye'de fiyatlar devlet kontrolünde iken yaşanan kıtlıklar, kuyruklar bu tür fiyat kontrollerinin sonucu olmuştur.

Ama pazar ekonomisini savunan herkes işçi haklarını ve gelir adaletsizliğini göz ardı etmek zorunda değil. Batı dünyasında pazar ekonomisi oldukça yaygın fakat aynı zamanda devlet ekonomide regülasyon işlevini sürdürüyor. Monopolilere engel oluyor. Asgari ücret, sağlık sigortası gibi yasal düzenlemeler yapıyor. Ekonomi tamamen kendi haline bırakılmış değil. Fakat halkın girişimciliği de engellenmiyor.

Günümüzde ABD'de çalışanların hisse sahiplerinden daha çok para kazandığı sık görülen bir durumdur. Çünkü ABD'de çalışanlar oldukça nitelikli ve sermaye sahipleri onlara muhtaç. Ellerinde büyük bir pazarlık gücü var.

Türkiye de hukuku güçlendirerek böyle bir yol izleyebilir.

Ama dediğim gibi sosyalist teorileri çok iyi bilmiyorum. Fikirlerinizi ve itirazlarınızı öğrenmek isterim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hem kapitalizme teslim olacaksın, hem kapitalizmin çelişkilerinden çıldıracak düzeye geleceksin, hem en küçük bir çözüm öneremeyeceksin. Sonra da ona buna laf edeceksin.

Ben kapitalizmin çelişkilerinden değil senin gibi cahillerin akılsızca uygulamalarından rahatsızım.

Bak daha bunu bile anlayamamışsın. Her yer senin gibi masal anlatanlarla, gerçekleri saklayanlarla, çözüm diye tarihin çöplüğüne terk edilmiş, çürümüş ideolojileri pazarlamaya çalışanlarla dolu...

Bana Başbakanım masal anlatıyor, İç İşleri Bakanım yalan söylüyor; izlediğim haberlerde gerçekleri göremiyorum, gösterilmiyor... Çağ atlayan Türkiye lafını okuduğum gazeleri, satılmışları, adileri, yalancıları görmekten ve dinlemekten usandım! İsyanım bunlaradır ve bunda da sonuna kadar haklıyım.

Hal buyken sen de bana maval okuyunca ister istemez gerçekte ne olduğunu söylemek durumunda kalıyorum. Tek korkum, insanların senin gibi meczupların peşine takılıp herkesi uçuruma sürükleyebilecek olmasıdır.

Yoksa sana laf anlatma çabası içinde değilim.

Çünkü bu olanaksızdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ben kapitalizmin çelişkilerinden değil senin gibi cahillerin akılsızca uygulamalarından rahatsızım.

Bak daha bunu bile anlayamamışsın. Her yer senin gibi masal anlatanlarla, gerçekleri saklayanlarla, çözüm diye tarihin çöplüğüne terk edilmiş, çürümüş ideolojileri pazarlamaya çalışanlarla dolu...

Bana Başbakanım masal anlatıyor, İç İşleri Bakanım yalan söylüyor; izlediğim haberlerde gerçekleri göremiyorum, gösterilmiyor... Çağ atlayan Türkiye lafını okuduğum gazeleri, satılmışları, adileri, yalancıları görmekten ve dinlemekten usandım! İsyanım bunlaradır ve bunda da sonuna kadar haklıyım.

Hal buyken sen de bana maval okuyunca ister istemez gerçekte ne olduğunu söylemek durumunda kalıyorum. Tek korkum, insanların senin gibi meczupların peşine takılıp herkesi uçuruma sürükleyebilecek olmasıdır.

Yoksa sana laf anlatma çabası içinde değilim.

Çünkü bu olanaksızdır.

Birazcık aklın olsa, Türkiye'yi bu hale getirenlerin sosyalist ve komünistlerin olmadığını görürsün. Sosyalist ve komünistler ne zaman iktidara geldi, ne zaman sizleri çıldırtacak gelişmelere neden oldu da, hıncını sosyalistlere yöneltiyorsun.

Tam tersi, seninkiler senin gibi boş konuşa konuşa, milletin ensesinde boza pişire pişire büyük bir iktidar boşluğu yarattılar ve bu boşluğu dinciler doldurdu. Ve son çözümlemede dincilerin icraatları ile sizinkilerin arasında önemli bir nitelik farkı olmadığı da ortada. Al birini vur ötesine.

Sosyalistlere ve komünistlere senin gibi kin güdenler bu sonuca yol açmıştır. Türkiye'nin seni isyan ettiren konuma gelmesinde sen ve senin gibiler baş rolü oynamıştır ve oynamaya devam etmektedir.

Çağdaş medeniyet seviyesinden, emperyalizmin uşağı olmak anlaşılınca, çağdaş medeniyet seviyesinden kapitalist bir ülke olmak anlaşılınca, daha bu durumdan farklı ne bekliyordunuz?

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...