Jump to content

Demokrasi Gemisinden Atılıcaklar


Recommended Posts

YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan, "Demokrasiye gidiyor gibi gösterilen bir gemiye bir hevesle binen bazı aydınlar denizin ortasında gemiden atılabilirler, kanımca bunun farkında değiller" dedi.

HÜRRİYET gazetesinde Faruk Bildirici imzasıyla yayımlanan haber şöyle:

Emine Ülker Tarhan, yargı saflarından yükselen en aykırı ses. Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) başkanı olduğundan beri sakin ama kararlı, kendinden emin tarzıyla dikkat çekiyor. Mücadelesinin getirdiklerinden şikayeti de yok ama muhaliflere karşı vahşi yöntemler kullanıldığından yakınıyor.

YARSAV BAŞKANLIĞI

Kızımın sigortasını haber yapmışlar

YARSAV, ilk sivil toplum deneyimim. Kurucu üyesiyim. Son süreçte genel sekreterdim. Yarsav’a başkan seçildikten sonra yaşamımda büyük değişiklik oldu. Ön planda olmaktan çok hoşnut değilim. Bazı endişeler ve yargının götürülmek istendiği yer nedeniyle de ayrıca uykularım kaçıyor. Şimdi AB masteri yapan kızım Birsel Tuğçe 24 yaşında. 4 yıl önce kısa süre çalıştığı işyeri sigorta yaptırmış. Beni yıpratmak amacıyla çok aramış bunu bulup haber yapmışlar. Muhalif ses çıkaranlar, medya destekli kampanyalarla taciz ediliyor. Bakıyorsunuz birinin yıllar önce bir arkadaşıyla yaptığı konuşma basına yansıyor. Bunlar vahşi yöntemler. Yargıya her gün saldırmanın, taciz etmenin, yargıç ve savcıları yasadışı dinletmenin, haklarında veri toplamanın tek nedeni, yargı üzerinden demokrasiyi aşındırmak istemeleri. Doğru bildiğimizi söylemeye, yargı bağımsızlığı ve demokrasi mücadelemize devam edeceğiz.

DERNEĞİMİZİ DİNLİYORLAR

Ömer Faruk Eminağaoğlu, bu derneğin bugüne gelmesine en büyük katkıyı vermiş saygın bir hukukçu. Bakanlığın, Ömer Faruk Bey hakkında 65 suçlama getirmesi genel kurul iradesini etkiledi. Benimle ilgili de bana ulaşmış bir suçlama yok ama bu olmayacağı anlamına gelmez. Kanıt gösteremem ama derneğimizin dinlendiğini biliyoruz. Yönetim kurulunda eller kalktığı anda aşağıdaki kalabalıktan “Emine Ülker Tarhan seçilmiş” sözünü duyduk. Bu kesin değil ama yeterli bir gösterge. Kendi telefonlarımın dinlendiğini de tahmin ediyorum.

Biz apolitik bir kuşağız. 80 sonrası üniversite eğitimi gördüğüm için hiçbir siyasi yapıda ve öğrenci derneğinde yer almadım. Siyasi geçmişim olsaydı muhakkak çıkartırlardı. Kendimi tanımlarken siyasal argüman kullanmam, bir kategoriye dahil etmem. Bunlar bana sevimsiz ve sınırlayıcı geliyor. Medya bazen kadın olmamı vurguluyor, bundan da hoşnut değilim. Her söyleşide, “Lütfen kadın olmamı öne çıkarmayın” diyorum. Fakat kırmızı çizginiz olduğunda hemen onu öne taşıyorlar. Halbuki ben sadece olduğum gibi görünmeye çalışıyorum o kadar.

HUKUK İDEALİM

Tanrısal bir güçtür hüküm vermek

Ailemin baba tarafı Girit’ten gelmiş. Çocukluğum nasıl sürüldüklerini ve o yolculukta yaşadıklarını dinlemekle geçti. Ailemin geçmişindeki bu haksızlık, mağduriyet öyküsü etkili olmuş olabilir. İyi bir hukukçu olmak istiyordum. Ailemde hukukçular vardı. Amcam Danıştay üyesiydi. Hukuk tek idealimdi. Tek isteğim, Ankara Hukuk Fakültesiydi, oldu. Mezun olduktan sonra bir süre serbest avukatlık ve kamu avukatlığı yaptıktan sonra yargıçlığa geçtim. İlk İslahiye’de çıktım kürsüye. İslahiye’nin, terör ve sınır bölgesi olmasından doğan özel sorunları vardı. Hukuk açısından çok geliştirdi beni. Sonra Sandıklı’da devam ettim. Kadastro, sulh hukuk ve cezanın her kademesinde, ağır ceza, asliye, sulh ceza mahkemelerinde görev yaptım. Yargıçlık büyük bir mesleki tatmin duygusu verdi bana. Gözünüzün içine bakıp sizden adalet isteyen insanların, hayatlarına dokunma, iyileştirebilme gücünüz vardır, hükmedendir yargıç ve Tanrısal bir güçtür hüküm vermek. Adalet duygum çok gelişmiştir. Haksızlıklara tahammül edemem. Türkiye’nin pek çok yerinde zor koşullarda çalıştık. Son günlerde bize başka bir ülkenin yargısıymışız gibi düşmanca davrananlar var, ona üzülüyorum. Oysa biz halkın içinden geldik. Yargıç ve savcılar da memur, işçi, esnaf çocukları. 2001’de Yargıtay’a geldim. Seçme şansım olsa kürsüyü tercih ederdim. Şu anda 4. Ceza Dairesi’nde tetkik hakimiyim. Eşim de Yargıtay üyesi.

HAYATIMIN YOL AYRIMI

Hukukta okurken anne oldum

Eşim Umur ile Hukuk Fakültesi ilk sınıfta tanışıp, ikinci sınıfta evlendik. Aşk evliliğiydi. Son sınıfta kızımız oldu. Kızımıza babaannemizin adını da alarak Birsel Tuğçe adını verdik. Öğrenci annelik zor ama zevkliydi, hep birlikte büyüdük. Oğlumun ismi de Alaz. Alaz alevin ucundaki dili demek. Alaz, sıcağa, ateşe çok ihtiyaç duyduğumuz bir gün doğdu. Erzurum Tortum’da iş makineleri yolu açarak beni doğuma yetiştirdi. O yüzden Alaz adını verdik. Hayatımın yol ayrımı, öğrenciyken evlenmeye karar vermemdi. Asla pişman değilim. Ben mutlu biriyim.

TARSUS’TAKİ ÇOCUKLUĞUM

Anjel Teyze, Artin Amca ve diğerleri

Tarsus, başka yere benzemez, çok renkli, çok kültürlüdür. Çocukluğumda sokağımızda küçük bir kilise ve gayrimüslim arkadaşlarım vardı. Paskalyada sokakta çörek kokusu hissederdik. Anjel Teyze ve babamın komşusu Artin Amca vardı. Müthiş bir hoşgörü ortamıydı. Dedem, ayakkabı zanaatini bir Ermeni ustadan öğrenmiş; babam da devam ettirdi. Gayrimüslimler 1974’ten sonra terk edince Tarsus’ta o doku zenginliği kalmadı. Anne tarafım Demokrat Partili bilinir, hatta annemin amcası DP milletvekiliydi. Babam da aynı çizgide olmakla birlikte aktif anlamda siyasetle ilgilenmedi. Çocukken babam ve annem işlerini bırakır bizi Cumhuriyet bayramlarına götürürdü. İdealim, Mustafa Kemal’e layık olmaktı. Ülkem için yararlı ne yapabilirim diye düşünerek büyüdüm. Bir kitap kurduydum çocukken. Satın alacak param olmadığı zaman kiralardım. Okuldan çıkar kütüphaneye giderdim. Klasiklerden başlayıp 9 Işık’tan tutun Kapital’e kadar elime ne geçtiyse okudum. 12-13 yaşındaki çocuğun bunları anlaması mümkün değildi ama deliler gibi okuyordum. Darbeden sonra babam zarar göreceğimiz endişesiyle kitaplarımızı yaktı. Koliler dolusu kitabıma üzülürüm hala. Ortaokul yıllarında Aziz Nesin ve Gırgır dergisi de çok güldürürdü. Gırgır okuyup çok güldüğüm için hocalarımın beni dersten attığını hatırlıyorum. Artık mizah dergileri o kadar güldürmüyor ya da biz çok büyüdük artık. Ama çok zeki ve komik çocuklarım var. Beni çok güldürüyorlar.

HAYAT İLKEM

Geriye ne bırakmak istediğini bilen bir kadınım

Doğallığa, sadeliğe ve bilginin gücüne inanıyorum. Bu benim hayat ilkem. Ben ne olduğunu kavramış, ne yapacağını ve geriye ne bırakmak istediğini bilen bir kadınım. Birer iz bırakacağız muhakkak ama hayatı aslında çok da ciddiye almıyorum. Felsefeden çok anlamam ama Jorge Luis Borges’in dediği gibi “Hayat ne kadar karmaşık ve uzun olursa olsun aslında bir andan ibaret, o an da aslında kim olduğunuzu anladığınız ve ne olmaya karar verdiğiniz an.” Latin edebiyatını özellikle de Borges’i çok severim, tüm kitaplarını okudum. Orhan Pamuk’un da bütün kitaplarını okudum. İyi bir yazar. Siyasetin edebiyata zarar vermesi rahatsız edici. Pamuk’un da Borges’ten etkilendiğini düşünüyorum. Mesela Beyaz Kale’de iki insanın tek insana dönüşmesi hikayesi vardır. Benzer saptamalar, Borges’te de var.

HAYALİM

Cumhuriyetin 100. yılını kutlamak istiyorum

Hayalim demokrasinin güçlenmesi ve çocuklarımızın Cumhuriyet kazanımlarını kayıp vermeden geleceğe taşımaları. Cumhuriyetimizin 100. yılını yaşlı bir kadın olarak çocukluğumdaki coşkuyla kutlamak istiyorum. Hiçbir kariyer planım, hiçbir beklentim yok. Yaşam nereye götürürse oraya gideceğim. Çalışabildiğim kadar mesleğimi yapmak ve sonra da sevgili eşimle birlikte emekliliği yaşamak isterim. Emeklilikte bahçeye, ağaçlara, çiçeklere döneceğim.

VOSVOS GEZİLERİ

Kasetçalara Livaneli koyar alışverişe giderim

73 model, sarı bir Volkswagen’im var. Bir de 64 model her tarafı orijinal bir vosvosumuz var, eski artık. Onu koruyoruz. Cumhuriyet bayramında yapılan vosvos şenliklerine katılıyoruz. Arabamla sadece kısa mesafelere gidiyorum, kasetçalarına Livaneli’yi koyarım, alışverişe giderim. Zülfü Livaneli’nin müziği, o ses temiz hava gibi geliyor bana.

HAKİMLİK YAPARKEN

Kendi kitabımdan yararlanıyorum

Mesleki birikimimi başkalarına aktarma isteği duydum ve bir adli tatilde oturup kitabımı yazdım. Nasıl bir şey ortaya çıkacak diye merak ederek yazdım. İlk basıldığında “Tehdit ve Hakaret Suçları” adlı kitabımın kokusu çok hoşuma gitmişti. Bizim kuşak için kağıda dokunmak çok önemli. Tetkik hakimi olarak bazen kendi kitabımdan yararlanıyorum. Hakaret suçlarına bakan bu dairenin bir yargıcı olarak diyebilirim ki, bir sözün hakaret teşkil edip etmediği konusunda, heyet kılı kırk yararak karar veriyor. Bir sözün hakaret olup olmadığının saptanmasında söyleyen, söylenen yer, zaman ve konjonktür de çok önemli.

OSMAN CAN’IN DERNEĞİ

Açtığımız yoldan gidiyorlar

Bir kadın yargıç olarak Cumhuriyet değerleri ve kazanımlarına bağlıyım; bu varlık nedenim ve bu konuda tarafım. Avrupa’da yargıçların ilk örgütlenmesi 1907’dir. Biz de bunun eksikliğini duyuyorduk. Yargıya müdahaleler arttıkça ses çıkarma zorunluluğu doğdu. Yarsav, Dünya Yargıçlar Birliği ile Demokrasi ve Özgürlükler için Avrupa Yargıçlar Birliği’ne üye kabul edilerek siyaset dışı bir örgüt olarak tescillendi. Bizim açtığımız örgütlenme özgürlüğü yolunda herkes devam edebilir. Umarım (Demokrat Yargı ile) ortak noktamız, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesinin sağlanması olur. Demokrasiye gidiyor gibi gösterilen gemiye bir hevesle binen bazı aydınlar denizin ortasında kaçak yolcu muamelesi görebilir ve gemiden atılabilirler, kanımca bunun farkında değiller.

12 EYLÜL

Sivil darbeyle askeri darbenin farkı yok

12 Eylül darbesi olduğunda 16 yaşında bir lise öğrencisiydim. Sonraki günlerde, biz gençler, darbe öncesinin sorumlularıymışız gibi dışlandık. Korku toplumu yaratıldı. Bu kötü günleri, yargıya ağır müdahaleleri getiren de o darbe. Bugünle o günleri örtüştüren şeyler var, bugün de ülkemizde bir korku ortamı yaratmaya ve bundan yararlanmaya çalışanlar var. Bu ülkede, bir daha asla darbe olmasın, üniformalısı da, üniformasızı da. Sivil darbeyle askeri darbenin bir farkı yok.

Humeyni'nin Demokrasi getireceğim,herkes eşit olacak sözlerini yiyenler işte bugün bu halde.İnsan tarihtende ibret almıyor ki.Dünyada hangi gerizekalı ve aşağılık ateist aydın çağdaş grubu vardır ki ALENEN BEN İSLAMCIYIM ŞERİATÇIYIM DİYEN BİRİNİN DEMOKRASİ VAATLERİNE KANSIN.

tarihinde KerpetenVahsi tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Büyük bir ilgiyle okudum, sağol Vahşi.

Gerçekten çok değerli, çok asil bir kadın. Çok da başarılı ve saygın. Müthiş gurur duydum.

Doğallığa, sadeliğe ve bilginin gücüne inanıyorum. Bu benim hayat ilkem. Ben ne olduğunu kavramış, ne yapacağını ve geriye ne bırakmak istediğini bilen bir kadınım.

Yazının ilk cümlesi de çok yerinde bir tespiti anlatıyor tabii.

YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan, "Demokrasiye gidiyor gibi gösterilen bir gemiye bir hevesle binen bazı aydınlar denizin ortasında gemiden atılabilirler, kanımca bunun farkında değiller" dedi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sonu nereye varacak bilmiyorum. Kimse bilmiyor.

Tarihten ibret alanlar yok ama İran'ı düşündüğümüzde hiçte zor değil.

Ha şu fark var,İran bizim kadar güçlü değildi ve hükümet onların elinde olmamasına rağmen şeriat oraya geldi,Ama biz bu kadar güçlüyüz ki hükümet onların elinde hala gelmedi,ama dayanamayacak artık.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ağlayışına üzüldüm doğrusu.

Ama mutlak bir çaresi olmalı değilmi?

üzülme boş ver..Nasıl olsa ateistler yok olacak.

Sizde mazlum numarası var.Ordu bizim biliyorsun değil mi ? Sizi Suudi Arabistan falanda kurtaramaz,İşte insaf sorunu var orduda gördüğüm tek eksik bu zaten,acımayacaksın kardeşim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aynen öyle Sevgili Yakup. Açık açık söylüyor da adam.

Sonu nereye varacak bilmiyorum. Kimse bilmiyor.

Acı çekip oturuyoruz.

Karikatürler aslında insanları güldürmek amacıyla abartılarak yapılır, fakat gel gör ki buradaki karikatürler Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu doğrudan anlattığı için insanda ne gülecek heves kalıyor ne de eğlenecek. KerpetenVahşi'nin başlığında da görüleceği üzere üst düzeydeki namuslu, şerefli insanlara dahi psikolojik baskıdan tut da her türlü yıldırma taktiklerini artık hiç gizleme gereği dahi duymadan açık seçik bir şekilde yapar hale geldiler.

Tayyip Erdoğan'ın işbaşına geldiğinden beri uğraşmadığı, yekine yekine çivisini çıkarmadığı tek bir kurum kuruluş kalmadı diyebiliriz. Başbakanlık onlarda, Cumhurbaşkanlığı onlarda, Emniyet Teşkilatı onlarda, İstihbarat onlarda, Belediyeler onlarda, devletin en alt kattaki memuruna kadar bürokrasinin neredeyse tamamı onlarda ... Kısacası örümcek ağı gibi sardılar her tarafı. Şimdi de Yargıtay'la ve orduyla uğraşıyorlar. Henüz ele geçirememiş olsalar bile en azından ''ne kadar yıpratıp pasifize edersek o kardır'' zihniyeti içerisindeler. Birazcık direnenin nasıl derhal etkisiz hale getirileceğinin tüm yöntemlerini biliyor ve hiç çekinmeden de uyguluyorlar.

Oysaki bunlar önceden de biliniyor, Fetullah Gülen youtube'a kadar düşen açıklamalarında cemaat mensuplarına sessizce ilerlenmesini, bir erken kalkışmanın davaya zarar vereceğini ve zamanı gelinceye kadar sabredilmesi gerektiğini anlatıyordu. İşte o an geldi ve gereği şu anda teker teker yapılıyor. Ki Tayyip Erdoğan da geçmişte gerekirse davası için papaz elbisesi dahi giyebileceğini, demokrasinin sadece bir durak olup o durağa gelindiğinde inileceğini, Atatürk ve devrimlerinin bir numaralı düşmanı olduğunu adeta haykırırcasına Kasımpaşalı ağzıyla banal bir tarzda ''mıçına girsin onların laiklik'' dediğini, demokrasinin çoğunluğun azınlığa hükmetmek olduğu zannıyla küstahça ''halk isterse şeriat bile gelir'' söyleminde bulunduğunu herkes bilir. Tüm bu açık seçik söylemlere ve tehlike sinyallerine rağmen Atatürk ve devrimlerinin bekçileri olarak bildiğimiz mevki ve makam insanlar nasıl oldu da bu zamana kadar böylesi akıl almaz bir aymazlık, vurdumduymazlık, adamsendecilik anlayışına kapıldı gitti anlamak mümkün değil.

Tayyip Erdoğan'ın ve AKP mensuplarının demokrasiyi içselleştirebildiğine şahsen hiç inanmıyorum. Adam muhalefe o kadar dayanıksız ki en ufak, en zararsız sayılabilecek muhalefette dahi inletiyor ortalığı. Ne zaman bu adamın açıklamalarını, konuşmalarını vs. dinlesem kendi kendime ''bundan iyi muhalefet partisi lideri olurmuş, resmen hakkını yemişler'' diye düşünüyorum bazen. Kaldı ki ikinci karikatür bunu gayet güzel anlatıyor. Herkese, herşeye muhalif bu adam. Sanırım, tıpkı o da Hitler gibi evde boy aynası karşısında muhalifleriyle tartışıyor, hadlerini onlara bir güzel bildiriyordur!

Dünyanın her ülkesinde işbaşındaki hükümetler eleştirilir, fakat işin garip tarafı bizim ülkemizde hükümeti eleştirenler eleştiriliyor. Bu ilginç durum bu sitede de, üstelik de kendisini ateist addedenler tarafından da sergileniyor. Dikensiz gül bahçesi bulmuş bu Tayyip, hala daha ona buna saldırgan tavırlarla höykürüp duruyor. Bu da herhalde ülkemizin şahit olduğu en büyük ironi olsa gerek. Hayır hayır, bu adamda demokrasi kültürü kesinlikle yok. Herkes onu sorgusuz sualsiz tasdikleyecek, çok yaşa Tayyip diyecek, tüm basın mesupları, gazeteciler, köşeyazarları vs. bunun mıçını kurulamak için peçetecilik yapacak, o da kafasına göre takılacak ... Ne ala memleket!

Turgut Özal geldi, ülkeye dört çivi çaktı, fakat onunu da söktü attı, böyle giderse korkarım Tayyip ne varsa hepsini söküp atacak. Söke söke geriye Türkiye'ye kalacak olan da herhalde sadece cemaat demokrasisi olabilir. Ne diyelim, ufuktaki cemaat demokrasisi hayırlara vesile olur inşallah.

Selam ve dua ile AKP peçetecisi çok çok demokırat ateist kardeşlerim.

Bilürsüz, Tayyip'e sadece peçete tutmakla olmaz bu işler, ardından 80 derece tütün kolonyası tutmanız da şart. Şart, çünkü etrafa saçılan pis kokuları başka türlü gidermenin mümkünatı yok.

Tayyip size minnettardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ağlayışına üzüldüm doğrusu.

Ama mutlak bir çaresi olmalı değilmi?

üzülme boş ver..Nasıl olsa ateistler yok olacak.

Senin böyle küstahça konuşmana vesile olan samimiyetsiz ateistler utansın, bizim utanacak hiçbir şeyimiz yok.

Hediye ediyoruz sana onları, tepe tepe kullanabilirsin.

Çünkü bizler sizin gibi BİT PAZARI'ndan giyinmiyoruz.

Üstünüzde eskisin!

Birşey daha var ki erken öten horozların başını çabuk keserler.

Keserler ve 1400 yıllık senin gibi kart horozların eti de yenilemeyeceği için tiksinerek çöpe atarlar.

tarihinde Yakup tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

CHP e oy vermeyen ateist değildir !

Komünist ateist olmaz !

RTE de olsa, Baykal da olsa, Atatürk te olsa iyi işleri desteklenir, kötü işleri eleştirilir.

Siz takım taraftarısınız,holigansınız,sağlıklı düşünme yetileriniz elden gitmiş.Tezahüratlar eşiliğinde kendinizi tatmin ediyorsunuz.

tarihinde CEBRrail tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

RTE'nin politikaları, demokratikleşme reformları dincileri iktidara belli bir mesafede tutmaya yarayan aygıtları kaldırmak istiyor. Bunun sonucunda ne olacağı konusunda Liberaller ve Kemalistler ayrılıyor.

Kemalistler kötümser bakıyor ve İslami potansiyelin yeterince asimile edilmediğine dikkat çekiyor. Liberaller ise toplumda laik ve demokratik zemin hazır olduğuna inanıyor, ve hatta demokratikleşmenin kendisinin bu zemini kuvvetlendireceğini kabul ediyorlar gibi.

Kimin haklı çıkacağını bilemeyiz şimdiden.

Ama bana da öyle geliyor ki demokratikleşme gibi, hak ve özgürlük gibi kavramların dincilerin diline dolanması aslında faydalı birşey olabilir çünkü onların retoriğine yerleşecektir bu kavramlar, ve tutarsızlık yapmaktan kaçınmak adına bu ilkelere uygun davranmaya zorlanacaklar ve bu bir davranış kalıbı olarak oturacak. Ya da Liberaller öyle umabilir.

Demokratikleşme İslamcıların da özlediğimiz reformunu gerçekleştirebilir.

Tabi olmaya da bilir. Bir bakarsın takiyye bilincini kaybetmezler, demokratikleşmenin kavramlarına kendileri de inanmazlar, ve gizli amaçlarından vazgeçmez bunu hep kovalarlar. Tabi ne kadar tabanları olduğuna bakıyor herşey. Tabanları yetecek mi? Refah 90larda %20'nin üstüne çıkamadı. Bugün AKP oyunun hepsi dinci değil, yarısı merkez sağcı. Bunlar demokratikleşmenin ötesinde dinci politikaları destekleyecekler mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş

"HEM LAİK HEM MÜSLÜMAN OLUNMAZ"

"EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ ALLAHINDIR"

diyenlerden İslam'da reform yapmayı umanların aklından kuşkulanmak için daha açık bir neden olabilir mi?

İslam'ın İslam içinden reforme edildiğinin bir örneği/kanıtı yoktur.

Böyle bir sözü ancak İslam dininin karakterini bilmeyenler telaffuz edebilir.

Kemalist olarak adlandırılan kesim - bu adlandırmada isabet olduğunu varsayarak- karamsar olabilir belki ama bu gerçekçiliğin gerektirdiği bir sonuçtur. Sağlıklı düşünen bir beyin eldeki verileri işleyerek sonuca varır. Yargıya ve askeriyeye karşı düzenlenenler/yapılanlar demokratikleşme sürecinin mi yoksa karşı devrimin mi belirteçleridir?

Bu düğümü çözmek, mevcut siyaseti doğru okumanın önkoşulu konumundadır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

CHP e oy vermeyen ateist değildir !

Komünist ateist olmaz !

RTE de olsa, Baykal da olsa, Atatürk te olsa iyi işleri desteklenir, kötü işleri eleştirilir.

Siz takım taraftarısınız,holigansınız,sağlıklı düşünme yetileriniz elden gitmiş.Tezahüratlar eşiliğinde kendinizi tatmin ediyorsunuz.

===>

Link to post
Sitelerde Paylaş

CHP e oy vermeyen ateist değildir !

Komünist ateist olmaz !

RTE de olsa, Baykal da olsa, Atatürk te olsa iyi işleri desteklenir, kötü işleri eleştirilir.

Siz takım taraftarısınız,holigansınız,sağlıklı düşünme yetileriniz elden gitmiş.Tezahüratlar eşiliğinde kendinizi tatmin ediyorsunuz.

===>

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...