Jump to content

Fil Olayı


Recommended Posts

Habeşistan Krallığına bağlı Hristiyan Ebrehe Yemen valiliğini sürdürdüğü sırada San'â şehrinde "Kulleys" denilen ve yer yüzünün hiçbir yerinde benze­ri görülmeyen bir kilise yaptırdı. Sonra kral Necâşî'ye bir mektup yazarak : «Ben senin için eşi ve benzeri görülmemiş bir kilise yaptırdım, Arap ha­cıları bu kiliseye çevirinceye kadar bu işin peşini bırakmayacağım.» dedi.

Araplar arasında bu kiliseden bahsedilince, Fukaymoğullarından birisi Öfkelenerek çıkıp bu kilise­ye geldi ve def-i hacetini yapıp burasını kirlettikten sonra ailesinin ya­nma geri döndü. Bu durum Ebrehe'ye bildirildiği gibi ayrıca ona bunu yapan kimsenin Arapların hac maksadıyla Mekke'de ziyaret ettikleri Ka' be taraftarı birisi olduğunu ve hacıların Ka'be'den buraya çevrileceğini duyduğu için öfkelenerek bunu yaptığını, söylediler. Bunun üzerine Ebrehe Öfkelendi ve Mekke'ye gidip Ka'be'yi yıkaca­ğına dair yemin etti.

Böylece Ebrehe yanında bulunan Mahmûd adındaki fil ile beraber yola çıktı. Bir rivayete göre, Mahmûd adlı filin peşinden giden on üç fil daha vardı. (Kur’an’da fil kelimesi tekil geçer)

Mekke yakınlarında kendileriyle çatışan Nüfey’lin ordusunu yenip kendisini esir aldılar ve onu rehber olarak kullandılar.

Kureyşliler Ebrehe’nin ordusunu haber alınca "Bu orduyla savaşa bizim gücümüz yetmez" diyerek şehirden kaçıp dağ eteklerine sığınırlar.

Ebrehe Ka'be'yi yıkıp tekrar Yemen'e dön­meğe kararlıydı.

Nihayet Mekke’ye vardıkları bir sıra­da Nüfeyl gelip filin kulağından tuttu ve ona : “Ey Mahmûd! Çök, sonra sağ salim geldiğin yere geri dön; çünkü Allah'ın bel­desi Haram'da bulunuyorsun.” dedi ve filin kulağını bıraktı, bunun üze­rine fil kendisini yere bırakıverdi. Nüfeyl ise bütün gücüyle ko­şup dağın tepesine çıktı. Habeşli askerler, çöken fili kaldırmak için bir hayli dövdüler, fakat fil yine de yerinden kalkmadı. Bu defa fili Yemen tarafına doğru çevirdiler ve fil koşmağa başladı. Aynı şekilde fil Suriye tarafına çevrilince yine koşmasını sürdürdü. Bu defa filin yönü doğuya çevrildi ve fil yine koştu. Fakat Mekke tarafına çevrilince tekrar yere çöktü ve yerinden kıpırdamadı.

Bu sırada Allah, onların üzerine de­niz tarafından kırlangıç kuşuna benzeyen sürüler hâlinde kuşlar gönder­di; bu kuşların her birinin gagasında bir, ayaklarında ikişer taş bulunu­yordu. Mercimek ve nohut tanesi büyüklüğünde olan bu taşları kuşlar getirip üzerlerine bıraktılar. Bu taşlar kime isabet ettiyse öldürdü, fakat atılan taşlar hepsine isabet etmemişti. Bu defa Allah, bir sel gönde­rip onları denize sürükledi. Bu sırada Ebrehe ile birlikte kurtulanlar gel­dikleri yola doğru koşuşmaya ve Yemen'e giden yolu göstermesi için Nü­feyl’i aramaya başladılar. Nüfeyl Allah'ın onların üze­rine indirdiği bu felâketi görünce şu mealdeki mısraları söyledi:

"Allah, peşini bırakmadıktan sonra nereye kaçıp kurtulacaksın. Artık Ebrehe galip değil, mağlûp durumdadır."

Ebrehe'nin cesedi öyle bir hâle geldi ki, "bütün uzuvları tek tek dö­küldü; öyle ki San'â'ya getirdiklerinde kuş kadar kalmıştı. Ölmezden ön­ce göğsü yarılıp kalbi dışarı çıktı ve bundan sonra öldü.

Bu olaydan sonra Arapların katında Kureyşlilerin itibarı arttı. Bu yüzden Araplar Kureyşliler için: «Onlar ehlullahtır (Allah'ın yakınlarıdır), bu yüzden Allah Habeşlileri helak edip onların başından uzaklaştırdı.» dediler.

İbnü’l Esir, El Kâmil Fi’t-Tarih Tercümesi, Bahar Yayınları: 1/428-432.

Fil Olayı

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 77
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Fil Olayı efsanesi Arap putperestlerininmiş, anlaşılan o ki Muhammed de sahip çıkıp İslam'a maletmiş.

Ama bu uydurma efsanenin Araplara ait olması olanaksız görünüyor.

İbnü’l Esir ve diğer İslam tarihçileri, Mahmud adlı fille birlikte 13 filin daha olduğunu rivayet ediyorlar.

Toplam 14 fil.

Bir fil sürüsünün sulak ve yeşil arazilere sahip olmayan Arabistan Yarımadasında yaşaması imkansız.

Başka bölgeden getirmiş olsalar dahi, bu filleri beslemeleri mümkün değil.

Bir fil günde 200 kilonun üzerinde ot yiyor, 30-40 litre su içiyor.

14 file hergün 3,5 ton yeşillik lazım. Nerede Arabistan'da o bolluk? :D

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Pante

Sen olayı akıl ve mantığa vuruyorsun ama, efsanelerde mantık pek işe yaramıyor.

Ve bu yüzden Kur'an'daki masallara ve efsanelere inanılıyor.

Din ve inanç bazında bir olgu ne kadar aşırı olursa olsun, farketmiyor. İnanılıyor.

Akıllı ve mantıklı insanların bile bu konuda ilginç bir duyarlığı var.

En akıllımız bile bir yerde aklını yeterince kullanamıyor ve dine teslim oluyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili Pante

Sen olayı akıl ve mantığa vuruyorsun ama, efsanelerde mantık pek işe yaramıyor.

Ve bu yüzden Kur'an'daki masallara ve efsanelere inanılıyor.

Din ve inanç bazında bir olgu ne kadar aşırı olursa olsun, farketmiyor. İnanılıyor.

Akıllı ve mantıklı insanların bile bu konuda ilginç bir duyarlığı var.

En akıllımız bile bir yerde aklını yeterince kullanamıyor ve dine teslim oluyor.

Doğru söylüyorsun sevgili Hacı.

Kuşların gagasında ateş taşları getirip koca orduyu bu taşlarla helak etmesindeki bilimdışılığa inananlar; fillerin de çöl şartlarında yaşayabileceğine inanır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ama o müslüman keşke Yemen'deki mabedin duvarına işemeseydi...

:D

Müslüman değil putperest sevgili Magnesia. O sıra Muhammed daha doğmamış bile.

Mabedin duvarına değil, içine pislemiş.

Def-i hacetten kasıt işemek mi yoksa büyüğünü mü yapmak, onu bilemiyorum. :D

Link to post
Sitelerde Paylaş

bu fil ashabının aslında ad yada semud kavmi olduğu iddi ediliyor du bir yerde...

fil onların sembolu imiş...

ve onların yok oluşuna hatırlatma var imiş bu fil suresinde...

edit

pardon yanlış hatırlamışım lut kavmi imiş...

onların yaşam alanlarında bir çok fil heykeli bulunuyormuş...

tarihinde kirec tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

bu fil ashabının aslında ad yada semud kavmi olduğu iddi ediliyor du bir yerde...

fil onların sembolu imiş...

ve onların yok oluşuna hatırlatma var imiş bu fil suresinde...

Bırakın artık ona sembol buna sembol demeyi. Aklınıza yatmıyorsa bırakın gitsin.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bırakın artık ona sembol buna sembol demeyi. Aklınıza yatmıyorsa bırakın gitsin.

ifadelerin sembolik olduğunu söylemiyorum...

fil ashabı ile kasdedilen bir kavim var...

arkeolojik araştırmalar sonunda evlerine fil figürü yptıran büyük fil heykelleri bulunan yer de lut kavminin yaşadığı sanılan yer olan petra...

bu kavmin yaptıkları mekkeliler tarafından bilinen bir hikaye...

alıntı

Sûre 105'te geçen FİL HALKI, özelde Lut halkıdır; genelde ise Kuran'dan önce kuzeybatı Arabistan'da yaşamış olan insanlar.

Şu iki nedenle FİL HALKI diye tanınmış olabilirler:

(1)Filleri güç simgesi sayıyorlar. Çünkü güney ile kuzey arasında köprü durumundalar. Ticaret için güneye gittiklerinde filleri görüp onların iri yapısından ve olağanüstü gücünden etkilenmişler; fil heyekelleri yapıp Sodom ve Gomora'nın yanıbaşındaki Petra tapınağının sütun başlarına koymuşlar.

(2)El-Hicr, SALİH'İN KENTLERİ anlamındaki "Mada'in Saleh"te bir kent. Orada dev gibi bir fil kayası var. Milyonlarca yılın kum fırtınaları dev kayayı aşındıra aşındıra doğal bir fil heykeli yapmış. Büyük olasılıkla halk ona da tapmıştır.

hasanakçay

tarihinde kirec tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuran'da

* Hıristiyan Bizanslılarla putperest Perslerin savaşında Hıristiyan Bizans ordusunun tarafını tutan Allah,

acaba

* Hıristiyan Ebrehe ile putperest Mekkeliler arasındaki savaşta neden Hıristiyan Ebrehe'yi değil de putperest Mekkelileri tutar?

Aklı başında bir yanıtı olan var mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuran'da

* Hıristiyan Bizanslılarla putperest Perslerin savaşında Hıristiyan Bizans ordusunun tarafını tutan Allah,

acaba

* Hıristiyan Ebrehe ile putperest Mekkeliler arasındaki savaşta neden Hıristiyan Ebrehe'yi değil de putperest Mekkelileri tutar?

Aklı başında bir yanıtı olan var mı?

Burda taraf tutma yok. Kabenin korunması var..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hidâyet Güneşi Hz. Muhammed aleyhissalatü vesselamın doğmasına az bir zaman kalmıştı. Kâbe'yi her taraftan insanlar akın akın gelip hac mevsiminde ziyâret ediyorlardı. Kâbenin bu kadar çok ziyaretçi toplamasını birtakım kimseler hazmedemiyor ve rahatsızlık duyuyorlardı. Bunlardan biri de, Habeş Melikinin Yemen valisi Ebrehe Eşrem idi.

Ebrehe, Kâbe'ye olan insan akınını önlemek için, Bizans İmparatorunun da yardımıyla önce San'a şehrinde Kulleys adında bir kilise yaptırdı. İçini büyük masraflar sonucu altın ve gümüşle süsledi. Dışını çeşitli yerlerden getirttiği son derece kıymetli taşlarla donattı. Öyle ki, o anda yaptırdığı kilisenin bir benzeri başka bir yerde yoktu.

Bu süs ve tezyînat ile, Ebrehe, güyâ halkı buraya celbedecekti. Dolayısıyla Kâbe'ye karşı gösterilen muazzam teveccühü aklınca kırmış olacaktı. Ebrehe, kilisenin inşası bittikten sonra, Habeş hükümdarına takdirini kazanmak niyetiyle de şu mektubu yazdı:

"Hükümdarım, senin için öyle bir mabed yaptırdım ki, şimdiye kadar ne bir Arap, ne de bir Acem onun gibisini yapmış değildir. Arapların haccını buraya çevirmedikçe de asla durmayacağım. 1

Fakat Ebrehe'nin bütün bu masraf ve gayretleri boşa çıktı. Yaptırdığı kilisenin müstesna tezyinatını ve muhteşem yapısını görmek için birçok kimse etraftan geldi. Ama sadece süsünü, püsünü görmek için. Kâbe'ye olan akını, yine eskisi gibi, eksilmek şöyle dursun, artarak devam ediyordu.

Kulleys'in Kirletilmesi ve Ebrehe'nin Kararı

Ebrehe'nin, Kâbe'ye olan teveccühü kırmak niyetiyle muhteşem bir kilise yaptırdığı Araplarca da duyulmuştu. Bu arada Kinane kabilesinden Nevfel adında biri, bu kiliseyi kirletmeyi aklına koydu. Bir gece yarısı giderek Kulleys'in içini, dışını pisliğiyle kirletti. Sonra da kaçıp memleketine döndü. Bu hâdise, insanların Kâbe'ye teveccühünün devam etmesinden fazlasıyla öfkelenmiş bulunan Ebrehe'yi bütün bütün çileden çıkardı. Hâdiseyi Araplardan birinin yaptığını da öğrenince,

"Araplar bunu Kâbe'lerinden yüz çevirttiğim için yapıyorlar. Ben de onların Kâbe'sinde taş üstünde taş bırakmayacağım" diye yemin etti. 2

Sonra da Kâbe'yi yıkmak gayesiyle Mekke üzerine yürümeye hazırlandı. Habeş Necaşîsinden "Mahmud" adındaki meşhur fili istedi. Necaşî, o sırada dünyada büyüklük ve kuvvetçe eşsiz olan "Mahmut" isimli fili, Ebrehe'ye göndererek arzusunu yerine getirdi. 3

Ebrehe ordusunu hazırladı. Mekke'ye doğru yola çıktı. Mahmud adlı fil ile ordunun önünde Mekke'ye doğru ilerliyordu.

Ebrehe, ordusuyla, Mekke'ye yakın Muğammis denilen mevkie gelince, bir süvari birliğini öncü olarak gönderdi. Süvari birliği Mekke civarına kadar sokularak, Resûl-i Ekrem Efendimizin dedesi Abdülmuttalib'in iki yüz devesi de dahil, Kureyş ve Tihâmelilerin sürülerini gasbetti. 4 Bu sırada, Abdülmuttalib, Kureyş kabilesinin reisi idi.

Ebrehe ve Abdülmuttalib

Ebrehe, bir elçi ile Kureyşlilere şu haberi gönderdi:

"Ben sizinle harbetmek için değil, şu mâbedi yıkmak için geldim. Eğer bana karşı koymazsanız, kanınızı akıtmaktan vazgeçerim. Şâyet, Kureyş kabilesinin reisi benimle harb etmek istemiyorsa, yanıma kadar gelsin." 5

Kureyş Reisi Abdülmuttalib'in elçiye cevabı şu oldu:

"Allah adına yemin ederiz ki, biz kendisi ile harb etmek istemiyoruz. Zaten buna gücümüz de yetmez. Yalnız, bu mâbed Allah'ın evidir. Onu yıkılmaktan ancak Allah koruyabilir. O kendi mukaddes beytini muhafaza etmezse, bizde Ebrehe'yi bu hareketinden vaz geçirecek güç ve kuvvet yoktur." 6

Karşılıklı bu konuşmadan sonra Abdülmuttalib, elçi ile birlikte Ebrehe'nin yanına vardı. Abdülmuttalib heybetli bir görünüşe sahipti. Onu bu haliyle gören Ebrehe, içinden kendisine karşı gayr-i ihtiyarî bir hürmet hissi duydu. Ona, şerefli bir misafir muamelesinde bulunduktan sonra, arzusunun ne olduğunu sordu.

Abdülmuttalib isteğini belirtti:

"Askerlerin, iki yüz devemi almıştır. Arzum, develerimin iadesidir."

Ebrehe, bundan pek hoşlanmadı ve alaylı bir tavırla,

"Seni görünce büyük bir adam zannetmiştim. Konuşmaya başlayınca pek de öyle olmadığını anladım. Ben senin ve atalarının tapınağı olan Kâbe'yi yıkmaya gelmişken, sen ondan söz etmiyorsun da, aldığım iki yüz deveden bahsediyorsun" diye konuştu.

Abdülmuttalib, Ebrehe'nin alaylı tavrına aldırmadan,

"Ben develerimin sahibiyim. Kâbe'nin de bir sahibi ve koruyucu vardır. Elbette onu koruyacaktır" diye karşılık verdi.

Bu sözler Ebrehe'yi hiddete getirdi ve şöyle konuştu:

"Onu bana karşı kimse koruyamaz!"

Abdülmuttalib yine sözün altında kalmadı ve,

"Orası beni ilgilendirmez. İşte sen ve işte O!" 7 dedi.

Karşılıklı bu konuşmalardan sonra, Ebrehe, Abdülmuttalib'in gasbedilen develerini geri verdi. Abdülmuttalib ordugâhı terk ederek Mekke'ye geldi ve olup bitenleri Kureyşlilere anlattı. Ayrıca iki yüz deveyi de Allah için kurban etmek üzere işâretleyerek serbest bıraktı.

Mekke Boşaltılıyor

Abdülmuttalib, ayrıca Ebrehe ordusunun şerrinden ve zulmünden korunmak için Mekke'yi boşaltmalarını halka tavsiye etti. Kendisi de birkaç kişiyle birlikte Kâbe'nin yanına vardı ve kapının halkasına yapışarak,

"Allah'ım! Bir kul dahi evini, barkını korur. Sen de kendi evini koru. Tâ ki, yarın onların salipleri ve kuvvetleri senin kuvvetine galebe çalmasın" 8 diye dua etti.

Mekke boşaltıldı. Halk, dağ başlarına ve kuytu yerlere sığınarak, Ebrehe ordusunun yapacaklarını beklemeye koyuldu. Mekke mahzûn, Kâbe mahzûn, Kureyş mahzûndu.

Ordu Harekete Hazır, Fakat...

Ertesi günün sabahı idi. Mekke üzerine yürüyüp, Kâbe'yi yerle bir etmek için Ebrehe ordusunda hazırlık tamamdı. Ordu bir tek işâret beklemekte idi. Tarih, Milâdî 571, 17 Muharrem Pazar günü...Ordu hareket edeceği sırada, Ebrehe'ye kılavuzluk görevini üzerine almış bulunan Nüfeyl bin Habib adındaki adam, büyük fil Mahmud'un kulağına eğilerek şunları fısıldadı:

"Çök Mahmud! Sağ sâlim geldiğin yere dön. Sen, Allah'ın mukaddes saydığı beldedesin!" 9

Bu sözleri söyledikten sonra da koşarak bir dağa sığındı. Nüfeyl'in bu sözleri üzerine, o heybetli fil birden bire çöküverdi. Kaldırmak için her tedbire başvurdular, fakat bir türlü muvaffak olamadılar. Yönünü Yemen'e doğru çevirdiklerinde koşuyor, Şam'a doğru çevirdiklerinde yine koşuyor, doğu tarafına yönelttiklerinde aynı şekilde durmadan koşuyordu. Ancak, yüzünü Mekke'ye doğru çevirdiklerinde, âdetâ bacaklarındaki kuvvet birden bire çekiliveriyor ve Mahmud çöküveriyordu. 10

Bu heyecanlı anda, kimsenin fil-i Mahmud'un bu hareketine akıl erdiremeyip düşündüğü sırada, Cenâb-ı Hak, celâl ile tecelli etti ve Kur'ân'da "Ebabîl" diye adlandırılan kuşları deniz tarafından Ebrehe ordusunun üzerine salıverdi. Kırlangıçlara benzeyen bu kuşların herbiri, biri ağzında, ikisi de ayaklarında olmak üzere nohut veya mercimek tanesi büyüklüğünde üçer taş taşıyordu. Bu taşların isabet ettiği her asker, anında yerde debelenip, ölüveriyordu. 11

Taş yağmuru ile karşı karşıya kalan askerler şaşırıp kaldılar. Bir anda karargâh, yıkılan, yere serilen insan ve hayvanlarla doldu. Kendilerine taş isabet etmeyenler ise, kaçışmaya başladılar. Ebrehe de o anda canlarını zor kurtaranlar arasında idi. Fakat, aldığı bir taş yarası ile sonradan o da arzusuna muvaffak olamadan ölüp gitti. 12

Bu arada, Kâbe üzerine yürümemenin bir mükâfatı olarak Mahmud adındaki fil de sağ kurtuldu.

Cenâb-ı Hak, Ebrehe ordusuna Ebabîl kuşlarını musallat ettikten sonra, Ayrıca arkasından sel halinde yağmur yağdırdı. Yağmur seli, Ebrehe ordusunun ölülerini de silip süpürerek denize döktü. 13

Yüce Rabbimiz, Kur'ân-ı Kerîminde bu hâdiseyi bize şöyle haber verir:

"Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine bölük bölük kuşlar gönderdi.Onlara ateşte pişirilmiş taşlar attılar. Rabbin onları yenilmiş ekin çöplerine çevirdi." 14

Bu hâdise, Resûl-i Ekrem Efendimizin peygamberliğinin bir delili idi. 15 Zira dünyaya gözlerini açmaya pek az bir zaman kala meydana gelmiş ve doğum yeri, sevgili vatanı ve kıblesi olan Mekke ve Kâbe-i Muazzama harika ve gaybî bir surette Ebrehe ordusunun tahribinden kurtulmuştur.

Evet, Cenâb-ı Hakkın rahmet ve hikmeti, elbette Habibinin yüzü suyu hürmetine bu muazzam mâbedi Ebrehe ordusuna çiğnetmeye müsaade etmezdi ve etmedi de.

1. Sîre, 1/45; Tabakât, 1/91; Taberî, 2/109

2. Sîre, 1/47; Tabakât, 1/91; Taberî, 2/110

3. Tabakât, 1/91

4. Sîre, 1/50, Tabakât 1/91; Taberi, 2/111

5. Sîre, 1/50

6. A.g.e.

7. Sîre, 1/51; Tabakât, 1/92

8. Sîre, 1/53; Tabakât, 1/92

9. Sîre, 1/54

10. Sîre, 1/54; Taberî, 2/113

11. Sîre, 1/54-55; Tabakât, 1/92

12. Sîre, 1/56

13. Tabakât, 1/92

14. Fil Sûresi

15. Resûl-ü Ekrem Efendimize risâlet vazifesi verilmeden önce peygamberliği ile alâkalı olarak meydana gelen hâdiselere "irhasât" denir. Bu hâdiseler, Efendimizin peygamberliğine delil teşkil ederler. Âlimler, Fil Vak'asını da irhasâttan kabul etmişlerdir.

Salih Suruç

Link to post
Sitelerde Paylaş

kabeyi kim ne zaman korumus ?

bir kac defa yerle bir olmus bi putperest merkezi var ortada, burasini defalarca selde basmis. Sen ne diyorsun cubbos?

Allah'ın dediği olur diyorum.

Demek ki Allah, Kabe'nin birkaç defa yerle bir olmasına ve defalarca sel basmasına izin verdiğine göre:

Bir kere de Ebrehe yıksaymış da olurmuş..

Allah, Kabe'yi ne zaman koruyup ne zaman korumayacağı konusunda kararsız görünüyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...