Jump to content

Müslüman huzurlu olamaz.


Recommended Posts

Konuları bütüncül bir bakış açısıyla analiz etmediğimiz zaman, yorumlarımızda hata yapma payımız her zaman söz konusudur. Konuyu fazla uzatmamak için doğrudan hırsızlık vakası üzerinde duralım: Hırsızlık olayında iki taraf vardır: Birinci taraf, malı çalınan mağdur insanlar, ikinci taraf ise cezayı hak eden gaddar bir hırsız.

İnsan olarak bu iki kişiyi adalet ölçüsünde tartacağız. Ne yapalım ki, mazlumun malı korunmuş olsun, zalimin de eli engellenmiş olsun.

Eğer burada caydırıcı bir müeyyide olmazsa, ne malı koruyabilir, ne de hırsızın elini engelleyebiliriz. Hapis gibi cezaların caydırıcı olmadığının en büyük kanıtı, bugünkü hırsızlık vakalarının bilançosudur. Her şeyin hikmetini en iyi bilen Allah, çalışmadan, alın teri dökmeden, başkasının mağduriyetine acımadan malını çalmakta menhus bir lezzetin olduğunu, nefs-i emare sahiplerinin bu çirkin işi kolay kolay bırakmayacaklarını, bunun engellenmesinin tek yolu hırsızlık eden elin kesilmesi olduğunu bilmiş ve hükmünü vermiştir.

- Her hırsız, fakirlikten ötürü bu işi yapmıyor.Bunu alışkanlık haline getiren, yorulmadan çok para kazanma peşinde olanların haddi hesabı yoktur.

- Fakir olsa bile, eli kesilenin kendisi ve bakmak zorunda olduğu insanları aç bırakmamak devletin görevidir. Hırsız kimse de bunun dışında değildir. Nitekim, Hz. Ömer, bir kıtlık döneminde hırsızlık yapanlara ceza uygulamamış ve: “İnsanların karnını doyurmadan, onlardan kanunlara uymayı istemeyiz” demiştir.

- Hırsızın elinin kesilmesiyle ilgili Kur’an’ın hükmü -deyim yerindeyse- en çağdaş bir hükümdür. Çünkü bu çağ kadar hırsızı, şehir eşkıyası, kapkaçı, gaspçısı bol olan başka bir çağ olmamıştır. Bunlara karşı alınan yüzeysel ve düzeysiz cezaların caydırıcı olmadığına dair -hırsızlar hariç- herkse hem fikirdir.

İslam tarihinde, bu cezanın âdil bir şekilde uygulandığı ilk üç asırda, hırsızlık suçundan ötürü, kesilen ellerin sayısı yalnız altıdır. Şu anda, dünyanın her bir şehrinde her gün bu suçlar sebebiyle, talan edilen bunca servet yanında, en az bir veya birkaç-el değil, baş kesilmekte / mal sahibi zalimce öldürülmektedir. Buna caydırıcı bir önlemle dur demeye, her çağdan daha çok bu çağın ihtiyacı vardır

- İlginçtir, hırsızın durumuna acıyoruz da malı çalınan, hayatı boyunca on yıllarca çalışıp zor biriktirdiği bütün servetini hırsıza kaptıran mal sahibinin bu durumunu pek dikkate almıyor gibi davranıyoruz. Bu adamın da çoluk çocuğu yok mu? Kendisi de muhtaç duruma düşmemiş mi?

İnsanın aklına -malına sahip çıkmadığı eleştirilerine hedefi olmuş- Nasrettin hocanın meşhur şu sözü geliyor, “Yani hırsızın hiç mi suçu yok?”.

- Bir zamanlar, kendini bilmez bir cahilin, hırsıza verilen cezayı bahane ederek İslam şeriatına hücum etmesine karşılık, bazı İslam alimleri çok güzel cevap vermişlerdir. Bunu da bilmek bizim de soru soran kardeşimizin de hakkı olduğunu düşünüyoruz.

İtiraz eden demiş ki: İslam dininde kim haksız yere bir kimsenin elini keserse beş yüz altın diyet ödemek zorundadır. Durum böyle iken , nasıl olur da -değeri beş yüz altın olan- bir el yarım altın çaldığı zaman kesilir?

Şöyle cevap vermişler: İnsanın canını koruma adına elin diyeti beş yüz olarak hükme bağlanmıştır. Ama insanın malını koruma adına da hırsızın eli değersiz sayılmıştır. Böylece beş yüz değerinde olan bir el yarım altın çaldığında kesilmeyi hak eder. Bir başka alim de şu cevabı vermiştir: Bir el, emin olduğu sürece değerlidir, hain olunca da değerden düşer.

Ne güzel hikmetli sözler.. Gerçekten Allah’ın hikmetini böyle anlamak veya anlamaya çalışmak gerekir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 49
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Evet şeriatte el kesme cezası her hırsızlık olayında gerçekleşmez.Hırsızın ve olayın durumuna bakılır.

bununla ilgili bir hadisin var mı? Hangi durumlarda hırsız tespit olur. öyle boş kafadan sallayarak kıvırtamazsın...

Konuları bütüncül bir bakış açısıyla analiz etmediğimiz zaman, yorumlarımızda hata yapma payımız her zaman söz konusudur. Konuyu fazla uzatmamak için doğrudan hırsızlık vakası üzerinde duralım: Hırsızlık olayında iki taraf vardır: Birinci taraf, malı çalınan mağdur insanlar, ikinci taraf ise cezayı hak eden gaddar bir hırsız.

İnsan olarak bu iki kişiyi adalet ölçüsünde tartacağız. Ne yapalım ki, mazlumun malı korunmuş olsun, zalimin de eli engellenmiş olsun.

Eğer burada caydırıcı bir müeyyide olmazsa, ne malı koruyabilir, ne de hırsızın elini engelleyebiliriz. Hapis gibi cezaların caydırıcı olmadığının en büyük kanıtı, bugünkü hırsızlık vakalarının bilançosudur. Her şeyin hikmetini en iyi bilen Allah, çalışmadan, alın teri dökmeden, başkasının mağduriyetine acımadan malını çalmakta menhus bir lezzetin olduğunu, nefs-i emare sahiplerinin bu çirkin işi kolay kolay bırakmayacaklarını, bunun engellenmesinin tek yolu hırsızlık eden elin kesilmesi olduğunu bilmiş ve hükmünü vermiştir.

- Her hırsız, fakirlikten ötürü bu işi yapmıyor.Bunu alışkanlık haline getiren, yorulmadan çok para kazanma peşinde olanların haddi hesabı yoktur.

- Fakir olsa bile, eli kesilenin kendisi ve bakmak zorunda olduğu insanları aç bırakmamak devletin görevidir. Hırsız kimse de bunun dışında değildir. Nitekim, Hz. Ömer, bir kıtlık döneminde hırsızlık yapanlara ceza uygulamamış ve: “İnsanların karnını doyurmadan, onlardan kanunlara uymayı istemeyiz” demiştir.

- Hırsızın elinin kesilmesiyle ilgili Kur’an’ın hükmü -deyim yerindeyse- en çağdaş bir hükümdür. Çünkü bu çağ kadar hırsızı, şehir eşkıyası, kapkaçı, gaspçısı bol olan başka bir çağ olmamıştır. Bunlara karşı alınan yüzeysel ve düzeysiz cezaların caydırıcı olmadığına dair -hırsızlar hariç- herkse hem fikirdir.

İslam tarihinde, bu cezanın âdil bir şekilde uygulandığı ilk üç asırda, hırsızlık suçundan ötürü, kesilen ellerin sayısı yalnız altıdır. Şu anda, dünyanın her bir şehrinde her gün bu suçlar sebebiyle, talan edilen bunca servet yanında, en az bir veya birkaç-el değil, baş kesilmekte / mal sahibi zalimce öldürülmektedir. Buna caydırıcı bir önlemle dur demeye, her çağdan daha çok bu çağın ihtiyacı vardır

- İlginçtir, hırsızın durumuna acıyoruz da malı çalınan, hayatı boyunca on yıllarca çalışıp zor biriktirdiği bütün servetini hırsıza kaptıran mal sahibinin bu durumunu pek dikkate almıyor gibi davranıyoruz. Bu adamın da çoluk çocuğu yok mu? Kendisi de muhtaç duruma düşmemiş mi?

İnsanın aklına -malına sahip çıkmadığı eleştirilerine hedefi olmuş- Nasrettin hocanın meşhur şu sözü geliyor, “Yani hırsızın hiç mi suçu yok?”.

- Bir zamanlar, kendini bilmez bir cahilin, hırsıza verilen cezayı bahane ederek İslam şeriatına hücum etmesine karşılık, bazı İslam alimleri çok güzel cevap vermişlerdir. Bunu da bilmek bizim de soru soran kardeşimizin de hakkı olduğunu düşünüyoruz.

İtiraz eden demiş ki: İslam dininde kim haksız yere bir kimsenin elini keserse beş yüz altın diyet ödemek zorundadır. Durum böyle iken , nasıl olur da -değeri beş yüz altın olan- bir el yarım altın çaldığı zaman kesilir?

Şöyle cevap vermişler: İnsanın canını koruma adına elin diyeti beş yüz olarak hükme bağlanmıştır. Ama insanın malını koruma adına da hırsızın eli değersiz sayılmıştır. Böylece beş yüz değerinde olan bir el yarım altın çaldığında kesilmeyi hak eder. Bir başka alim de şu cevabı vermiştir: Bir el, emin olduğu sürece değerlidir, hain olunca da değerden düşer.

Ne güzel hikmetli sözler.. Gerçekten Allah’ın hikmetini böyle anlamak veya anlamaya çalışmak gerekir.

Hukuk'tan anlamadığınız ortada; ister İslam hukuku olsun, ister modern hukuk fark etmez. Soru gayet basit; bana islam hukuku üzerinden hırsız olduğu söylenen bir kişinin hırsız olduğunu nasıl ispatlayacaksınız.

Adama iftira atılıyorsa... Bunu nasıl ortaya çıkartacaksınız. siz hep ortada bir hıtrsız var teorisinden kesmişiniz cezayı. Peki adamın hırsız olduğunu nereden biliyoruz. Bunu nasıl ispatlayacaksınız... O çok övdüğünüz Muhammet ve onun tanrısı bunu atlamış mı yoksa? "tüh ulan biz iftirayı unuttuk..." diye yakınmışlar mı? Bana bırakın ömer zamanında olanları; Tanrının Ömer kadar kafası çalışmıyor mu ki? kuran'a elini kesin dedikten sonra; ama... diye başlayan bir ayet koyamamış. Siz kendi cevaplarınız ile kendi kuran tanrınızı alaşağı ediyorsunuz. Çünkü Ömer2in yaptığı onnu bağlar; başka birisi çıkıp bunu yapmaya bilir.

"Her hırsız, fakirlikten ötürü bu işi yapmıyor.Bunu alışkanlık haline getiren, yorulmadan çok para kazanma peşinde olanların haddi hesabı yoktur."

Hukuk ve adalet herkesin adaletidir. İster azınlık olsun ister çoğunluk olsun adalet herkese hükmetmelidir. İnsanlar herkesi mutlu edemeyebilirler ama sizin kuranınız; kudretli bir Tanrının ürünü değil mi? o zaman o niye insanlar gibi hata yapıyor...

Çünkü bu çağ kadar hırsızı, şehir eşkıyası, kapkaçı, gaspçısı bol olan başka bir çağ olmamıştır.

Gasp ve kapkaç konusunda Muhammet'in eline kimse su dökemez. Mekke kervanlarını; Yahudi mallarını yağmalakta üstüne yok. Bence ilk onun elini kesmeliymişsiniz...

Ve konuyu değerlendirmeden önce Suç ve Ceza romanını en az iki kere okumanızı tavsiye ediyorum... çünkü ceza bir suçtur ve suç karşılığı olan suç, suçtan daha fazla olamaz. İnsanlık bunu gerektirir. Amaç insanları ömrünün sonuna kadar işleyemez kılmak ise devam edin, ancak adaletten bahsetmeyin, çünkü adalet kaybetmek, yok etmek, bitirmek, işleyemez kılmak üzerine kurulamaz. Adalet bir tek adilliğin üzerine kurulur ve hiç bir adil müeeyyide; hataya hata ile karşılık vermez ve telafi olmayan işler yapmaz; el kesmek gibi...

tarihinde kitapkurdu82 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

bununla ilgili bir hadisin var mı? Hangi durumlarda hırsız tespit olur. öyle boş kafadan sallayarak kıvırtamazsın...

Hukuk'tan anlamadığınız ortada; ister İslam hukuku olsun, ister modern hukuk fark etmez. Soru gayet basit; bana islam hukuku üzerinden hırsız olduğu söylenen bir kişinin hırsız olduğunu nasıl ispatlayacaksınız.

Adama iftira atılıyorsa... Bunu nasıl ortaya çıkartacaksınız. siz hep ortada bir hıtrsız var teorisinden kesmişiniz cezayı. Peki adamın hırsız olduğunu nereden biliyoruz. Bunu nasıl ispatlayacaksınız... O çok övdüğünüz Muhammet ve onun tanrısı bunu atlamış mı yoksa? "tüh ulan biz iftirayı unuttuk..." diye yakınmışlar mı? Bana bırakın ömer zamanında olanları; Tanrının Ömer kadar kafası çalışmıyor mu ki? kuran'a elini kesin dedikten sonra; ama... diye başlayan bir ayet koyamamış. Siz kendi cevaplarınız ile kendi kuran tanrınızı alaşağı ediyorsunuz. Çünkü Ömer2in yaptığı onnu bağlar; başka birisi çıkıp bunu yapmaya bilir.

"Her hırsız, fakirlikten ötürü bu işi yapmıyor.Bunu alışkanlık haline getiren, yorulmadan çok para kazanma peşinde olanların haddi hesabı yoktur."

Hukuk ve adalet herkesin adaletidir. İster azınlık olsun ister çoğunluk olsun adalet herkese hükmetmelidir. İnsanlar herkesi mutlu edemeyebilirler ama sizin kuranınız; kudretli bir Tanrının ürünü değil mi? o zaman o niye insanlar gibi hata yapıyor...

Çünkü bu çağ kadar hırsızı, şehir eşkıyası, kapkaçı, gaspçısı bol olan başka bir çağ olmamıştır.

Gasp ve kapkaç konusunda Muhammet'in eline kimse su dökemez. Mekke kervanlarını; Yahudi mallarını yağmalakta üstüne yok. Bence ilk onun elini kesmeliymişsiniz...

Ve konuyu değerlendirmeden önce Suç ve Ceza romanını en az iki kere okumanızı tavsiye ediyorum... çünkü ceza bir suçtur ve suç karşılığı olan suç, suçtan daha fazla olamaz. İnsanlık bunu gerektirir. Amaç insanları ömrünün sonuna kadar işleyemez kılmak ise devam edin, ancak adaletten bahsetmeyin, çünkü adalet kaybetmek, yok etmek, bitirmek, işleyemez kılmak üzerine kurulamaz. Adalet bir tek adilliğin üzerine kurulur ve hiç bir adil müeeyyide; hataya hata ile karşılık vermez ve telafi olmayan işler yapmaz; el kesmek gibi...

El kesme cezasının tatbik edilebilmesi için iki âdil şahidin şahitlik yapması ve hakimin de sorgulaması (muhakemesi) neticesinde suçun sabit olduğuna kanaat getirmesi gerekir. Hakim şahitlere sırasıyla:

Hırsızlığın mahiyetini, çalınan malın cinsini, kıymetini, nasıl çalındığını, hırsızlık yerini, hırsızlığın ne zaman yapıldığını, malı çalan şahsın kim olduğunu sorar.

Hırsızlığın nisabı (el kesme cezasını gerektirecek en az miktarı) Hanefi mezhebine göre on dirhemdir. Cezanın tatbik edildiği dönemdeki dirhemin değeri esas alınır (bk. el-Kâsânî, Bedâyiu`s-Sanâyî`, VI, 67; Ibnü`l-Hümâm, Fethu`l-Kadîr; IV, 220, 230; Nesaî, Sârık, 10; Zeylaî, Nasbu`r-Râye, III, 359, 360).

Link to post
Sitelerde Paylaş

El kesme cezasının tatbik edilebilmesi için iki âdil şahidin şahitlik yapması ve hakimin de sorgulaması (muhakemesi) neticesinde suçun sabit olduğuna kanaat getirmesi gerekir. Hakim şahitlere sırasıyla:

Hırsızlığın mahiyetini, çalınan malın cinsini, kıymetini, nasıl çalındığını, hırsızlık yerini, hırsızlığın ne zaman yapıldığını, malı çalan şahsın kim olduğunu sorar.

Hırsızlığın nisabı (el kesme cezasını gerektirecek en az miktarı) Hanefi mezhebine göre on dirhemdir. Cezanın tatbik edildiği dönemdeki dirhemin değeri esas alınır (bk. el-Kâsânî, Bedâyiu`s-Sanâyî`, VI, 67; Ibnü`l-Hümâm, Fethu`l-Kadîr; IV, 220, 230; Nesaî, Sârık, 10; Zeylaî, Nasbu`r-Râye, III, 359, 360).

Bende onu soruyorum. Tanrı bunu atlamış mı?

Zina konusunda dört şahit olayı bizzat kuranda varken; (Ayşenin namusunu kurtarmak için ayet indiriyor...) el kesme eylemi kuran da varken; iki şahit olayını Tanrı atlamış mı?

Tanrının ve Muhammet'in iftira edilebilir konusunda kafaları çalışmıyor muymuş? Onlar kendilerinden sonra gelenlerden daha mı gerizekalılar da; bu konuyu pas geçmişler.

-----------

Kendi fikrim; kuran hırsız olayında olduğu gibi; elini kes der ama ya iftira atılıyorsa gibi bir soruya cevap veremez. Ya da zinayı suç sayar ama tecavüzü pas geçer. Bu nedenle kurana inanan bir insanın hukuki olarak huzurlu olması mümkün değildir.

Tecavüz edildiği için; (kuranda da ayet olmadığı için) kötü idareciler tarafından, mağdur; suçlu olabilir. (Örnekleri için bknz. internet...) Çünkü kuranın Tanrısı herşeyi bilir ama bunları görmekten acizdir. Muhammet'in şeyinin keyfini ayarlayan yığınla ayet indirir ama tecavüz konusunu atlar. Oysa en eski suçtur...

Aynı Tanrı hırsızın elini kes der ama iftira ihtimalini unutur. Müslüman birisinin kendisini sevmeyen birisi tarafından iftiraya uğrayarak elinin kesilmesinin önündeki tek engel; kuran ve tanrı değildir. Tek engel; onlardan daha akıllı olan bir kaç islam alimidir. Bu alimler Tanrıdan daha zekidirler. "ya iftira olursa?" sorusuna tanrı yerine cevap verirler. Tanrı 6666 ayet indirdiğini söyler ama bir tane bile bunu düşünen ayeti yoktur. Suçu belirler; cezayı keser ama suçluyu ortaya koymaz. Buna hukuki boşluk denir. Bu boşluklar insanlar tarafından yapılabilir ama herşeye kadir bir Tanrı yapamaz/yapmaz... Bu nedenle müslüman olan birisinin huzurlu olması muhtemel değildir. Onun sürekli tetikte olması gerekir.

Hırsızlık suçu ile iftiraya mahrum kalmamak için tetikte olmalıdır. Tecavüze uğrayıp hakkını arayamayacağı için tetikte olmalıdır. Huzur; güven ile olur. Müslüman huzurlu olamaz. O bir sebeple tartıştığı komşusundan korkmak zorundadır, eli kesilebilir. Kızını karısını korumak zorundadır, tecavüze uğrayabilirler. Sadece bununla da kalmaz böylece ailece oradan taşınmak zorunda kalırlar. O nedenle karısını kızını kapatır; sokağa çıkmasını engeller "aman bir sapık size tecavüz eder" zihniyeti hep bilinç altında vardır.

Kızını evlendirirken müslüman adam huzursuzdur. Kocanın kızını bir anda boşama hakkı vardır. O rahatsızdır; bunu yaparken bir şey yapamaz. Şartta koşamaz, çünkü ekonomik zorluklar nedeniyle artık kızına bakamayacaktır. Eli mahkumdur. Kızı en iyi gördüğü kişiye verir ve birkaç sene sonra kızın elinde bir/bir kaç çocuk ile geri gelmeyeceğini kimse garanti edemez. İçlerinden en iyisi; kızının birkaç kuması ile beraber mutlu olabilmesini umar...

Müslüman adam huzursuzdur. Tüm bunlara rağmen cehennem denilen bir tehdit sürekli ensesindedir. Sürekli şeytan dürter onu...

Müslüman adam huzursuzdur; çünkü huzur islamdadır sözü koca bir yalandır. Huzur ve güven sadece sağlam bir hukukta olur. Oysa Tanrı'nın hukuku çok konuyu pas geçmiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam insanların dünyada cehennemi yaşamasını ister.

Yok böyle bir şey. İslâm'ı içeriden -güya- çökertmek için uydurulan şeyler bunlar. Örneğin; Müslüman'da evin, arabanın en güzeli olur. Öyle bir hırka bir yelek bir beyaz peynir sürünmece değil. Ama Müslüman, bu mala mülke hırsla bağlanmaz Allahın nimeti olarak görür. Ha yobaz insanlar yok mu var hakikaten de cehennem gibi yaşıyorlar. Sürünüyorlar. Tabi İslamı yanlış yorumlamaları ve cahillik. Bir de şimdi biri gelip de bunlar HY'nin lafları demesin.

İnsanların ölmeden önce hayattan el çekmelerini, cennete gitmek için ümitle dolu olmayı ama aynı zamanda cehennemden korkmayı ister. Ölümün her zaman hatırlanmasını ister. Kendisi için elle, dille o da mümkün değilse umutla cihad edilmesini ister. Son nefesini imanlı vermek zorundasın. Tüm ömür boyu köle olmuşsan bile son nefes asıl belirleyicidir.

Kısmen doğru demişsin...

Bu ve bunlar gibi bir sürü şey İslamın insanı huzurlu bırakamaz.

Tersine, kadere iman insanı huzurlu yapar. Kader konusunu anladıktan sonra psikolojik anlamda sağlığımda düzelmeler oldu. Soruyorum şimdi kafir nickli arkadaşa, yıllarca bankada biriktirdiğin paran bir günde gitse ya da çok sevdiğin biri ölse, kader olarak düşünmeden nasıl rahat olacaksın? Ya da birinden bir kötülük veya zarar geldiğinde bunu o kişi kendi başına yapmış (haşa) gibi düşüneceksin, bu yine sağlığına olumsuz etki yapacak. Bu, bu dünyada görülebilen bir şey. 'İnanmıyorum' diyor adam. Sırf senin için demiyorum. Ben de 'İnanmazsan inanma...' diyorum. Nitekim adamın başına bir şey gelince kıvranıyor. Aynı şey bana gelince kader olduğunu bildiğimden çok rahatım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yok böyle bir şey. İslâm'ı içeriden -güya- çökertmek için uydurulan şeyler bunlar. Örneğin; Müslüman'da evin, arabanın en güzeli olur. Öyle bir hırka bir yelek bir beyaz peynir sürünmece değil. Ama Müslüman, bu mala mülke hırsla bağlanmaz Allahın nimeti olarak görür. Ha yobaz insanlar yok mu var hakikaten de cehennem gibi yaşıyorlar. Sürünüyorlar. Tabi İslamı yanlış yorumlamaları ve cahillik. Bir de şimdi biri gelip de bunlar HY'nin lafları demesin.

Kısmen doğru demişsin...

Tersine, kadere iman insanı huzurlu yapar. Kader konusunu anladıktan sonra psikolojik anlamda sağlığımda düzelmeler oldu. Soruyorum şimdi kafir nickli arkadaşa, yıllarca bankada biriktirdiğin paran bir günde gitse ya da çok sevdiğin biri ölse, kader olarak düşünmeden nasıl rahat olacaksın? Ya da birinden bir kötülük veya zarar geldiğinde bunu o kişi kendi başına yapmış (haşa) gibi düşüneceksin, bu yine sağlığına olumsuz etki yapacak. Bu, bu dünyada görülebilen bir şey. 'İnanmıyorum' diyor adam. Sırf senin için demiyorum. Ben de 'İnanmazsan inanma...' diyorum. Nitekim adamın başına bir şey gelince kıvranıyor. Aynı şey bana gelince kader olduğunu bildiğimden çok rahatım.

Kadere iman insanı huzurlu yapmaz. O kendisini öyle hissetse bile her an kaderinde bir şey olabilme ihtimali vardır. Bugün büyü, cin, karabasan gibi korku ürünlerinin çıkmasının nedeni budur. Adamın evi sallanır; altta yatır var der. Kaza yapar; büyü var der. Hep bir tedirginlik vardır ve olanları birşeylere bağlamak, gerçekleri değil, gerekçeleri değiştirir. O nedenle müslüman adamda huzur olmaz.

O sürekli korkar, cinlerden korkar, şeytandan korkar, çünkü namaz kılarken bile şeytan onu dürtükler. Herşeyden ötesi de müslüman adam korku toplumunun yarattığı; endişeden korkar. Sürekli bir tecavüze uğrama içgüdüsü vardır onda. Kendisi de sapkın olacağı için (eğer Muhammet gibiyse) küçücük kızının bile başını kapatır. Gerekçe bellidir günah ama gerçek farklıdır. Çünkü kendisi de aynı yaşta kıza yan gözle bakmıştır veya halen bakmaktadır. Anadolu da bir söz vardır; sen ne isen karşındakini de o görürsün derler. İşte müslüman adamın hal yapısı aynen budur. Bu nedenle müslüman kendisinden korktuğu için toplumdan da korkar... Kaderine razı gelmesi veya sesini çıkartmaması huzurlu olduğunu değil; aptal olduğunu gösterir... Bunun için T 1/2 testini aratıp okumanızı tavsiye ederim. Testin sonunda fareler kendilerini ölüme huzur içinde bırakırlar ama birazdan öleceklerini bilmezler...

Tabi müslümanların içinde bunlar gibi olmayanlar yok mudur? Elbette vardır hemde çok daha fazladır ama onlarda asıl olarak müslüman olmadıkları için öyle değillerdir. Bizim müslüman diye bahsettiğimiz kişiler; kendilerini biliyorlar zaten... o insanlar inançları hakkındaki soru veya sorgudan bile korkarlar. Bakınız iki mesaj önce yazdığım sorulara cevap veren olmayacaktır. Hemen atlayıp bu mesajıma cevap yazarlar; ya da yarım yamalak cevap verirler. Siz on soru sorarsınız onlar bir cümlenizi alır yapıştırırlar. Çünkü korkarlar, dinlerinin bir yalan olduğunu yüzlerine vurmanızdan korkarlar. Korkanlarda da huzur olmaz...

tarihinde kitapkurdu82 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yok böyle bir şey. İslâm'ı içeriden -güya- çökertmek için uydurulan şeyler bunlar. Örneğin; Müslüman'da evin, arabanın en güzeli olur. Öyle bir hırka bir yelek bir beyaz peynir sürünmece değil. Ama Müslüman, bu mala mülke hırsla bağlanmaz Allahın nimeti olarak görür. Ha yobaz insanlar yok mu var hakikaten de cehennem gibi yaşıyorlar. Sürünüyorlar. Tabi İslamı yanlış yorumlamaları ve cahillik. Bir de şimdi biri gelip de bunlar HY'nin lafları demesin.

Bir şey iddia etmişsin de ayet hadis nerde? Şimdi sen ilgili ayet hadis bulursun. Ben de onun tersini söyleyen hadisleri bulurum. Ama şimdi araştırmak istemiyorum. İlk sen araştır. Ben de tersini söyleyen hadisleri getireceğim. Söz veriyorum...

Tersine, kadere iman insanı huzurlu yapar. Kader konusunu anladıktan sonra psikolojik anlamda sağlığımda düzelmeler oldu. Soruyorum şimdi kafir nickli arkadaşa, yıllarca bankada biriktirdiğin paran bir günde gitse ya da çok sevdiğin biri ölse, kader olarak düşünmeden nasıl rahat olacaksın? Ya da birinden bir kötülük veya zarar geldiğinde bunu o kişi kendi başına yapmış (haşa) gibi düşüneceksin, bu yine sağlığına olumsuz etki yapacak. Bu, bu dünyada görülebilen bir şey. 'İnanmıyorum' diyor adam. Sırf senin için demiyorum. Ben de 'İnanmazsan inanma...' diyorum. Nitekim adamın başına bir şey gelince kıvranıyor. Aynı şey bana gelince kader olduğunu bildiğimden çok rahatım.

Bir kere bunu iddia edebilmen için kader- özgür irade çelişkisini açıklaman gerekiyor. Bunu açıklayamadıktan sonra ve asla açıklayamayacağın için bu tartışma saçma olur. Hem kader var deyip de hem ben bunun için kendimi iyi hissediyorum demek bir çelişkidir. Kader varsa senin kendini iyi hissetmen bu kaderin içinde olmak zorunda. Eğer özgür iraden varsa o zaman kaderi reddetmek zorundasın.

Ayrıca yıllarca biriktirdiğim para zarar görse hiç bir şey olmaz. Çok tınlamam. Müslümanlar gibi hayat meraklısı değilim ben. Müslümanlar hayatlarına çok değer verirler. İnançlarına göre de vermek zorunndalar zaten. Çünkü karşılığında ebediyeti kazanacaklar. Diğer insanlar müslümanlar için cehennem odunudur. Onlar pisliktir. vs...

Bir müslüman ebediyet için gece gündüz çalışmalıdır. Çünkü her bir hareketinden cehenneme gidebilirsin. Bir hareketinden cennete gidebilirsin. Bu bile insanın kafayı yemesi için yeterlidir. Hala kafayı yemediysen yeteri kadar müslüman sayılmazsın. Ama yine de müslümansın.

Bunun için T 1/2 testini aratıp okumanızı tavsiye ederim.

Bu testle ilgili bir link alabilir miyim? Nasıl bir test şu merak ettim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu testle ilgili bir link alabilir miyim? Nasıl bir test şu merak ettim.

Çok ünlü bir sosyoloji profesöründen 2004 yılında Kıbrıs referandumundan önce dinlemiştim. kısaca anlatayım ama önce not bu test insan hakları beyannamesi çerçevesinde insanlara uygulanamaz bir testtir. Gelin görün ki; dinler, siyaset ve çıkar dünyası hep bunu yapıyor...

Öncelikle 20X10 metre büyüklüğünde bir havuzun (derinlik 2 metre kadar) 10 metre kadar üzerine tam ortasına gelecek şekilde bir tramplen konur ve ucuna da bir kafes ve fareler. Fareleri 15 gün kadar düzenli bir şekilde beslersin. kafes açıktır ve fareler düşünce öleceklerini bilirler.

15 gün sonunda kafesi kapatır ve etrafını siyah bir örtü ile kapatırsın ve yemek ile suyu zamansız olarak ya çok ya az verirsin. Üstelik sürekli olarak etrafta tehditkar bir kedi sesi vardır. Kafesin siyah örtüsü 15 gün boyunca hiç açılmaz. 15 günün sonunda kafesin kapağını açtığında, farelerin en az yarısı hiç bir şeye bakmadan aşağıda atlarlar. Üstelik ne bir baskı ne de bir mecburiyet vardır. Ancak atlıyorlar. testin adının T 1/2 olmasının nedeni toplamın en az yarısının intihar etmesidir.

Dinde böyledir. Rızık tanrı tarafından verilir ve kimin ne kadar yiyeceğine o kadar verir ya çok verir ya az ve üstelik sürekli bir tehditkar kedi sesi vardır. İşte böyle farelere özgürlüklerini verdiklerinde yaptıkları tek şey intihar etmeleri oluyor. Ancak gülerek intihar ediyorlar. Çoğu öleceğini bilmiyor ya da ölümün kurtuluş olacağını sanıyor, tıpkı teistler gibi; ölünce cennet onların, bu dünya cehennem sanıyorlar... kuran'ın yaptığı bu...

Aynı şeyi ABD Irak'ta yapıyor, incil yüzyıllardır yapıyor. İngiltere aynı şekilde yaptı. Mesela bakın Cezayir'e adamlara soykırım yaptılar git; sana Fransız pasaportu vereceğim de uçarak gider. Oysa onlar sizi öldürdü desen umurunda olmaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu dünyada ve alemde inanmayan,diriliş günündede öbür alemdede gerçekleri kabul etmez ve inanmaz,korkudan affet inandık deselerde içlerindeki Allaha olan nefretleri devam eder.İnanan insan ölümden sonra ne ile korkutulursa korkutulsun,Allah ve resul sevgisinden vazgeçmez,inanmayanda gerçekleri görsede dünyadaki bakış açısı ve nefreti asla değişmez..

Selocan şu sözler beni bu gece güldürdü..Yazdıkların ne islam itikatine! ne de ateist anlayışına uygun...

1.Felsefi görüş olarak ateist olan biri allahtan bırak nefretmeyi kaile bile almaz..çünkü inanmaz xD

2. İslam inancına göre öldükten sonra insanı korkutacak alalhtan başak bir irade yoktur ki müslümalr allah sevgisinden vazgeçsin..bu islama külliyen aykırı varsayımın islama göre şirktir ona göre xD

3. İnanmayanlar insanlar yani 1,5 milyar müslüman dışındakiler geri zekalı değildir.(Gerçi bu 1,5milyarın ne kadar gelişmiş süper toplumlar olduğuna hiç şüphe yokk xD) 4,5 milyar insan ya da sizin sevgi dolu deyiminizle pis mendevur kafirler öteki dünyada gerçeği anladığı halde şu anki bakış açısını ve allah nefretiniden vazgeçmeyeceklermiş...xD İşte islam insana ne absürdlükler yaptırıyor...Bir kez daha şahit oluyoruz...xD

korku ile insanları sevdiğini iddia edenler; aynı korku ile aynı insanları nefretlerinde boğarlar ve buna iman derler.

Muhteşem bir söz...10/10 bir şey ekleyim sonuna..ve bundan sonra da huzur! duyarlar...xD

Sevgi din,tanrı,ırk mırk vs..tanımaz...!

tarihinde Neofreeman tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...