Jump to content

Kapitalizmde Devrim Mümkün mü?


Recommended Posts

Şöyle söyleyeyim ,ben küreselciliğe karşıyım hatta uyuz oluyorum.Zengini daha zengin fakiri daha fakirleştiren bir sömürgenliğe hiç bir liberal kılıf bulunamaz.Küreselleşme adı altında çarpık bir liberallik uygulanıyor.Holding sahiplerinin bazı istisnalar hariç çoğunluğunun haksız kazançla mal mülk sahibi olduğu ortada ,bu kazancı işçinin memurun devletin sırtından sağladıkları ortada.Bunlara verilen ve geri ödenmeyen sınırsız kredilerle küçük bir ülke doyar.Devlet dediğimiz kurum kesinlikle piyasalara sert müdahale etmeli diye düşünüyorum ,etmezse devlet sıfatı falan kalmaz.Göstermelik değil ama sosyal devlet anlayışıyla büyük iş sahiplerini kontrol etmeli ayrıca.

Koç holding'in mezarlıkların işletmesine talip olduğunu okumuştum bir kaç yıl önce ve buna koca bir çüş dedim.İnsanın ölüsünü bile sömürmektir bunun adı.Bu canavar holdinglerin tekelleşmesi resmen devletin sosyal adaleti koruma görevinde çuvalladığını gösteriyor.Şimdi bir liberal gelir ,tekelleşmeyi devlet yapar der ama olsun bu gerçeği değiştirmez.

Amerikadaki gibi eşitlikçi bir liberal anlayışı savunuyorum ben.Bizimkilerin beyinsiz sermaye savunucusu liboşizmi değil.

Ludvig senden neler duyuyorum böyle. Devletin piyasalara sert müdahalesi falan. Liberaller ağzına biber sürecek senin.:)

Sen resmen sosyal demokrat olmuşsun yahu. Yoksa liberallerin sosyal demokrat kanadı mı desem? Malum artık herşey çorba oldu son günlerde. Sosyalist olmayan sosyalist müslümanlar mesela. Gündem oldular ya.

Koç holdingin mezarlıkların işletmesine talip olmasında ne var? Oda bir iş. Birileri bu işi yapıyor vede yapacak değil mi? Ne alakası var ölü sömürücülüğüyle.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 129
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Saf mısın nesin! Çok zengin olmuş düşük IQ lu, ahlaksız kişiler var. Eşit değilsin zaten.

Durup dururken zengin olmamıştır ya. Miras olabilir. İllegal işler olabilir. Ticaret olabilir. Ama parayı elde tutmak genede hayatı bilmeyi gerektirir. Düşük IQ ya rağmen bunu yapabilene helal derim ben.

Link to post
Sitelerde Paylaş

1-Herkesle eşit olmak istemiyorsan nasıl olmak istiyorsun ? herkesten düşük mü yoksa yüksekmi kaçamak cevap vermemen için çıtayıda vereyim asgari ücreti en düşük olarak baz al

2-Diyelim bahsettiğin kişiler insan! öyle bir ihtimal yok da ! farzı misal diyelim... Peki böyle durumda sen kendini ne olarak görürsün ?

Şu an varolan sistemde kimseyle fazla muhatap olmadan yaşamak istiyorum. Sistem iyileşirse oda güzel tabii. Ama eşitlik diye kafa ütüleyenleri çekemiyorum. Ortalarda bir yerdeyim işte ekonomik açıdan.

Bende minsan olayım bari:) Ne diyeyim. Lafın gelişi söylenmiş birşeydi. Mecazvari. Hayatında hiç duymadın mı? Ben başkalarından duydum bu lafı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şu an varolan sistemde kimseyle fazla muhatap olmadan yaşamak istiyorum. Sistem iyileşirse oda güzel tabii. Ama eşitlik diye kafa ütüleyenleri çekemiyorum. Ortalarda bir yerdeyim işte ekonomik açıdan.

Bende minsan olayım bari:) Ne diyeyim. Lafın gelişi söylenmiş birşeydi. Mecazvari. Hayatında hiç duymadın mı? Ben başkalarından duydum bu lafı.

Tamam tamam fazla üstüne gitmeyeceğim :D cevap için teşekkür....

Link to post
Sitelerde Paylaş
Lüks araba üretilecek. bu kaçınılmaz. Talep var

hayır!

arz olduğu için talep oluyor, talep olduğu için arz değil şunu öğretemedik gitti.

Doğru değil. En azından kısmen. Mesela Almanya'da BMW fabrikasında çalışan işçilerin kazandığı para hiçte azımsanacak kadar az değil. Bugün kapitalist-demokratik ülkeler işçi haklarını "sosyalist" olduklarını iddaa eden ülkelerden çok daha fazla koruyorlar.

birkaç görece refah ülkesi batı toplumunun işçilerine diğer ülkelere nazaran daha yüzsek bir hayat standardı sunduğu doğrudur ancak bub sistemin küçük bir tavizidir olası isyan dalgalarını engellemek maksatlı.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Durup dururken zengin olmamıştır ya. Miras olabilir. İllegal işler olabilir. Ticaret olabilir. Ama parayı elde tutmak genede hayatı bilmeyi gerektirir. Düşük IQ ya rağmen bunu yapabilene helal derim ben.

Miras kavramı zaten baştan illegaldir.

Parayı elde tutmak hayatı bilmekten çok haddi bilmekle alakalıdır. Bu haddi bilen kişi dünyanın en gerizekalı insanı olsa bile en azından parasını bankaya atar faiziyle bir ömür yaşar...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ludvig senden neler duyuyorum böyle. Devletin piyasalara sert müdahalesi falan. Liberaller ağzına biber sürecek senin.:)

Sen resmen sosyal demokrat olmuşsun yahu. Yoksa liberallerin sosyal demokrat kanadı mı desem? Malum artık herşey çorba oldu son günlerde. Sosyalist olmayan sosyalist müslümanlar mesela. Gündem oldular ya.

Koç holdingin mezarlıkların işletmesine talip olmasında ne var? Oda bir iş. Birileri bu işi yapıyor vede yapacak değil mi? Ne alakası var ölü sömürücülüğüyle.

Ludvig değilim şekerim ^_^:D

Link to post
Sitelerde Paylaş

Doğru değil. En azından kısmen. Mesela Almanya'da BMW fabrikasında çalışan işçilerin kazandığı para hiçte azımsanacak kadar az değil. Bugün kapitalist-demokratik ülkeler işçi haklarını "sosyalist" olduklarını iddaa eden ülkelerden çok daha fazla koruyorlar.

Bizim işçilerle alman işçileri aynı tarafta olabilir mi bu durumda imkansız ama solculara göre enternasyonal takılmaları gerek hala.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi bu dediğim çerçevede getir kanıtını anırmayan şerefsizdir, getiremezsen ben seni anırtmam merak etme.

Marks, proleterya diktatörlüğüne örnek gösterdiği Paris Komününü şu sözlerle anlatır: ''Komün, bundan ötürü, devlet iktidarının şu veya bu biçimine, devlet iktidarının yasal, anayasal, cumhuriyetçi ya da imparatorluk biçimine karşı bir devrim değildi. Komün, bizatihi devletin kendisine karşı, toplumu kavruk bırakan bu doğaüstü biçime karşı bir devrimdi. Komün, halkın kendi toplumsal yaşamını kendi eliyle kendisi için geri alışıydı. Komün, devleti yönetici sınıfların bir fraksiyonundan öteki fraksiyonuna transfer edecek bir devrim değil, fakat bu iğrenç sınıf egemenliği aygıtını yıkacak bir devrimdi. Komün, sınıf egemenliğinin yürütmeci ve parlamenter biçimleri arasındaki cüce mücadelelerden biri değil, fakat bu her iki biçime karşı bir ayaklanmaydı… Komün, devletin kesin olarak inkârı ve bundan ötürü de on dokuzuncu yüzyıl toplumsal devriminin başlangıcıydı.'' (K. Marks, “Fransa’da İç Savaş – Birinci Taslak”, Nisan-Mayıs 1871)

Proleterya Diktasının ilk örneği olan Paris Komünü, bırak devletli toplumdaki parlamenter demokrasiyi, devleti ortadan kaldırıp ''halkın kendi toplumsal yaşamını kendi eliyle kendisi için geri alışıydı.''

“Komünün en küçük kırsal yerleşme merkezlerinin bile siyasal biçimi olması ve kırsal bölgelerde sürekli ordunun, hizmet süresi son derece kısa bir halk milisiyle değiştirilmesi gerektiği açıkça ortaya kondu. Her ilin kırsal komünleri, ortak işlerini ilin yönetim merkezindeki bir temsilciler meclisi aracıyla yönetecek ve bu il meclisleri de Paris’teki ulusal yetkililer kuruluna kendi temsilcilerini göndereceklerdi; temsilciler her an görevden geri alınabilecek ve seçmenlerinin emredici vekaletleriyle bağlı olacaklardı.(K. Marks, a.g.e.)

Anır, eşekler gibi anır şimdi! Anırmazsan, senin de belirttiğin gibi şerefsizsin!

Ama yetmez, biraz daha alıntı yapıp şov yapalım;

''Paris proleterleri, egemen sınıfların ihanet ve beceriksizlikleri karşısında kamu işlerinin idaresini kendi ellerine almak suretiyle durumu kurtarma saatinin gelip çattığını anlamış bulunuyorlar.... Anladılar ki, devlet iktidarını ele geçirerek kendilerini kendi kaderlerinin efendisi kılmak, zorunlu görevleri ve mutlak haklarıdır.'' (Paris Ulusal Muhafız Merkez Komitesi Bildirisi, 18 Mart 1871)

Kautski’ye göre, sosyalizmde madem ki seçilmiş görevliler kalacaktır, o halde memurlar da bürokrasi de kalacaktır! İşte yanıldığı yer tam da budur. Marks, Komün örneğine referans vererek göstermiştir ki, sosyalizmde görevliler, seçimle iş başına gelmelerinin yanı sıra, ayrıca her an görevden geri çağrılma ilkesi uygulandığı ölçüde, maaşları ortalama bir işçi ücreti düzeyine indirildiği ölçüde ve parlamenter kurumlar yerine ‘aynı anda hem yürütmeci hem de yasamacı olan işlek yapılar’ geçtiği ölçüde ‘bürokrat’ olmaktan, ‘memur’ olmaktan çıkarlar.” (V. İ. Lenin, “Devlet ve Devrim”, Ağustos – Eylül 1917, TE, İng., c. 25, s. 492.)

Hemen üstteki alıntıda Lenin adeta sana cevap veriyor. Anır! Anır! Anır!

Yoksa kabul ettiğin üzere- şerefsiz olacaksın!

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bağlantı,

Yanıt verdiğini sanıyor ama saçmalıyorsun. Piyasa mekanizması ve patronların işçileri işsizlikle tehdit etmesi olmaksızın üretimin azalacağını, verimliliğin düşeceğini iddia ediyorsun. Bunu kanıtlaman gerekir. Ben sana aksi yönde pek çok argüman sundum, hiçbirine yanıt verememişsin. Mesela dedim ki;

1- Senin sosyalizm sandıkların devlet kapitalizmidir ama onlarda bile -mesela Stalin döneminde- müthiş bir kalkınma hamlesi yapılmıştır. Çünkü Stalin'in verdiği korku bir patronun verebileceğinden kat be kat fazla olmuştur, zira patron en fazla işten atar. Stalin, grev yapanı idam bile ediyordu! Dolayısıyla, verimlilik için insanların piyasaya benzer mekanizmalarda olduğu gibi daha çok çalışmaya zorlanmasının gerektiğini varsaysak bile bu durum SSCB tipi ''reel sosyalizmin'' eleştirisi için mazeret olamaz. Kafan basıyor mu? Zaten verimsiz ve gelişmeyen bir ülke nasıl olmuş da Batıyla arasındaki farkı 10 yılda kapatmış(Stalin döneminde), uzaya uydular göndermiş, öldürücü silahlar geliştirebilmiş, süper güç olmuş, savaşta yok olmuş ağır sanayi alt yapısını tekrar kurabilmiştir? Buyur yanıtla! Kapitalist TC'de o ağır sanayi alt yapısını o kadar sürede kur sıkıysa.

2- Sana bazı konularda neden kalitesiz ürün üretildiğini de anlatmış ve çözümü işaret etmiştim. Sen ise ezberini tekrar etmişsin. Demiştim ki, gerçek sosyalizmde ne patron baskısı vardır ne devlet. İnsanlar üretim ve dağıtım sürecinde birbirini görürler. Bu yüzden sorumluluk hissederler. SSCB'de üretici ile tüketicinin teması yoktu, bürokratla vardı; bu yüzden tüketiciye karşı sorumluluk hissetmeyen üretenler bazı ürünleri kalitesiz üretebiliyorlardı. Ama gerçek sosyalizmde üretici ve tüketicinin teması söz konusudur. Bu yüzden bu tür etkinsizlikler olmayacaktır.

3- Ve son olarak eklemiştim: Zaten etkinlik ve verimlilik uğruna insanları yarış atı gibi çalıştırmak, boş vakit bırakmamak, strese ve rekabete sokmak, mutsuz etmek de neyin nesi? Deli gibi gelişim olacak diye niye hayatımızın içine edelim? Önemli olan mutlu olmaktır, demiştim. Buna da bir yanıt göremedim.

Hiçbir argüman sunmayıp zeytin yağı gibi üste çıkmış görünmek ve son konuşmuş olmak için yazıyorsun. Hiç mi değişmez bir insan?

tarihinde Fırat_B tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ben o tür kusurdan bahsetmiyorum. İnsanın doğasından bahsediyorum.

İnsan iyidir, kötüdür, hırsızdır, katildir, ahlaksızdır, iyi ahlaklıdır, yalancıdır, doğrucudur vs....

İnsanı hem iyi olarak tanımlayabiliriz ve tanımlamalıyız, hem de kötü.

Kapitalist sistemde insan daha kötü değildir. Aynı insan komünist sistemde de vardır.

Sistem insanı iyi kötü yapmaz. Bu yanlış bir düşünce.

İnsanların arasında çeşitlilik vardır. Bilindiği kadarıyla insanların yüzde 2,5 kadarı suç işlemeye eğilimlidir.

Onlar her türlü rejimde bu doğaya sahip olacaklardır.

Kapitalist rejimde insanları kötü olduğu iddiası absürd..

İnsanlar değişebilir ve değişir de. Yaşam koşullarını değiştirirsen insanlar da değişmeye başlar, çünkü kültür değişir. Kültür gökten inmemiştir, sabit bir insan doğasının ürünü de değildir(öyle olsa her kültür birbirininin aynı olurdu), kültür maddi koşulların ürünüdür. Maddi koşulların temelini ekonomik ilişkiler oluşturur. Günümüzdeki sistem kapitalizmdir. Bu yüzden bu sistemi değiştirirsen insanların birbiriyle ilişkilenme biçimi ve kültür de değişir. Dolayısıyla yeni nesillerin düşünme ve algılamaları, alışkanlıkları, değer yargıları değişir.

Sense öyle yazmışsın ki sanki insanın değişmez bir tabiatı var. İnsan hep aynı insan! Hatta bazıları suç işleyecek hep falan. Bu düşünce nereye varır biliyor musun? Doğacak çocukların genetik yatkınlığını saptayıp bir çeşit kast sistemi oluşturmaya varır. Kapitalizmi savunabilmek için akıl-mantık sınırının dışına çıktın. Madem insanları değiştiremezmişiz, o zaman bırak sosyalizmi, hiçbir şeyi iyileştirmek için bile uğraşmayalım!

tarihinde Fırat_B tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sosyal demokrasi kalıcı değildir.

Özgürlükçü sosyalizm ise kalıcıdır!

Keeeeeeeeeeeeeeeeeeeeh keh kehhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhh

Ben sizi daha çok kapitalizmi bilmiyor sanıyordum ama siz sosyalizm ve komünizmi de bilmiyorsunuz.

Ne bildiğiniz belli değil.

Takiye yapıyor ve bizleri kandırdığınızı sanıyorsunuz.

Sizin sofu İslamistlerden hiç farkınız yok.

Aynı soydan geliyorsunuz.

Şu cümlende karşı argüman, cevap ya da fikir kırıntısı var mı?

Aklın sıra 'ad hominem' yapıp üste çıkmaya çalışmışsın.

Yazık... Belli ki tartışacak denli bilgin yok.

Eksikliğini araştıracak basiretin de yok.

Sidik yarıştırır gibi üste çıkmaya bakıyorsun sadece.

Ne halin varsa gör, sana daha fazla vakit ayıramam.

Bağlantı'nın aynadaki yansıması gibisin aslında.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Marks, proleterya diktatörlüğüne örnek gösterdiği Paris Komününü şu sözlerle anlatır: ''Komün, bundan ötürü, devlet iktidarının şu veya bu biçimine, devlet iktidarının yasal, anayasal, cumhuriyetçi ya da imparatorluk biçimine karşı bir devrim değildi. Komün, bizatihi devletin kendisine karşı, toplumu kavruk bırakan bu doğaüstü biçime karşı bir devrimdi. Komün, halkın kendi toplumsal yaşamını kendi eliyle kendisi için geri alışıydı. Komün, devleti yönetici sınıfların bir fraksiyonundan öteki fraksiyonuna transfer edecek bir devrim değil, fakat bu iğrenç sınıf egemenliği aygıtını yıkacak bir devrimdi. Komün, sınıf egemenliğinin yürütmeci ve parlamenter biçimleri arasındaki cüce mücadelelerden biri değil, fakat bu her iki biçime karşı bir ayaklanmaydı… Komün, devletin kesin olarak inkârı ve bundan ötürü de on dokuzuncu yüzyıl toplumsal devriminin başlangıcıydı.'' (K. Marks, “Fransa’da İç Savaş – Birinci Taslak”, Nisan-Mayıs 1871)

Proleterya Diktasının ilk örneği olan Paris Komünü, bırak devletli toplumdaki parlamenter demokrasiyi, devleti ortadan kaldırıp ''halkın kendi toplumsal yaşamını kendi eliyle kendisi için geri alışıydı.''

“Komünün en küçük kırsal yerleşme merkezlerinin bile siyasal biçimi olması ve kırsal bölgelerde sürekli ordunun, hizmet süresi son derece kısa bir halk milisiyle değiştirilmesi gerektiği açıkça ortaya kondu. Her ilin kırsal komünleri, ortak işlerini ilin yönetim merkezindeki bir temsilciler meclisi aracıyla yönetecek ve bu il meclisleri de Paris’teki ulusal yetkililer kuruluna kendi temsilcilerini göndereceklerdi; temsilciler her an görevden geri alınabilecek ve seçmenlerinin emredici vekaletleriyle bağlı olacaklardı.” (K. Marks, a.g.e.)

Ama yetmez, biraz daha alıntı yapıp şov yapalım;

''Paris proleterleri, egemen sınıfların ihanet ve beceriksizlikleri karşısında kamu işlerinin idaresini kendi ellerine almak suretiyle durumu kurtarma saatinin gelip çattığını anlamış bulunuyorlar.... Anladılar ki, devlet iktidarını ele geçirerek kendilerini kendi kaderlerinin efendisi kılmak, zorunlu görevleri ve mutlak haklarıdır.'' (Paris Ulusal Muhafız Merkez Komitesi Bildirisi, 18 Mart 1871)

“Kautski’ye göre, sosyalizmde madem ki seçilmiş görevliler kalacaktır, o halde memurlar da bürokrasi de kalacaktır! İşte yanıldığı yer tam da budur. Marks, Komün örneğine referans vererek göstermiştir ki, sosyalizmde görevliler, seçimle iş başına gelmelerinin yanı sıra, ayrıca her an görevden geri çağrılma ilkesi uygulandığı ölçüde, maaşları ortalama bir işçi ücreti düzeyine indirildiği ölçüde ve parlamenter kurumlar yerine ‘aynı anda hem yürütmeci hem de yasamacı olan işlek yapılar’ geçtiği ölçüde ‘bürokrat’ olmaktan, ‘memur’ olmaktan çıkarlar.” (V. İ. Lenin, “Devlet ve Devrim”, Ağustos – Eylül 1917, TE, İng., c. 25, s. 492.)

Anır, eşekler gibi anır şimdi! Anırmazsan, senin de belirttiğin gibi şerefsizsin!

Hemen üstteki alıntıda Lenin adeta sana cevap veriyor. Anır! Anır! Anır!

Yoksa kabul ettiğin üzere- şerefsiz olacaksın!

Sen ne utanmaz bir adamsın yahu?

Bula bula Paris Komünü için yazılanları mı buldun?

Halbuki Paris Komünü 1871'de. 70 günlük macerayı kalkmış örnek diye sunmaktasın.

Bırak 70 günlük Paris Komününü, 70 yıllık Sovyetlere bak.

Paris Komünü yenilgisinden sonra çıkarılan dersleri okursan demokratik seçimler yapılmasının hata olduğunun bizzaat Marks tarafından saptandığını görebilirsin.

Ayrıca Paris Komününde parlamenter sistem yoktur. Lenin "demokrasi" diyenlere karşı bunu kendi ağzıyla belirtir ve komünün demokrasi olmadığını vurgular.

Ve Paris Komünü hakkında Marks proleterya diktatörlüğü dememiştir. “İşçi devleti” demiştir.

Engels böyle bir yakıştırmada bulunduysa da bu konu tartışmalı bir konudur ve asıl proleterya diktasının gerekliliği Paris Komünü yenilgisinden sonra daha fazla benimsenmiştir. Yani, demokrasi fikrinden daha da uzaklaşılmıştır.

Bir de kalkmış anır diye anırmaktasın! Hasta mısın sen?

Oku bakim:

"PARİS KOMÜNÜ VE DEMOKRATİK

DİKTATÖRLÜĞÜN GÖREVLERİ"

MAKALESİNİN SONUCU[5*]

BU makale ilkin, sosyalist proletarya temsilcilerinin küçük-burjuvazi yanında devrimci hükümete girişinin, ilkeler planında pekâlâ kabul edilebilir ve, belirli koşullar içinde, düpedüz zorunlu olduğunu öğretiyor. Bu makale bize daha sonra Komünün üstesinden gelme zorunda kaldığı gerçek görevin, her şeyden önce sosyalist değil, ama demokratik diktatörlük, bizim "asgari program"ımızın uygulanması olduğunu gösteriyor. Ensonu bu makale bize, Paris Komününden ders çıkartırken, onun yanlışlıklarına değil (komüncüler Fransa Bankasına elkoymadılar, Versailles'a karşı saldırıya geçmediler, açık programlan yoktu, vb.), ama bize izlenecek yolu gösteren, o başarılarla taçlanmış pratik davranışlara öykünmemiz gerektiğini anımsatıyor. Biz büyük 1871 savaşçılarından [sayfa 17] "Komün" sözcüğünü almamalı, onların sloganlarından herbirini körükörüne yinelememeli, ama Rusya'nın güncel durumuna yanıt veren, ve proletarya ile köylünün devrimci demokratik diktatörlüğü olarak özetlenebilecek program ve davranış sloganlarını açıkça uygulamalıyız.

Proletari n° 8,

17 (4) Temmuz 1905

Burjuva demokrasisi ve Proleterya Diktatörlüğü

Aynı linkten “Demokrasi ve Diktatörlük” başlığından Lenin’in bir cümlesine yer verelim:

“Ama neden bu ereğe bir tek sınıfın diktatörlüğü olmadan erişilmesin? Neden "saf" demokrasiye doğrudan doğruya geçilmesin?” diye soranlar, burjuvazinin ikiyüzlü dostları ya da burjuvazi tarafından aldatılmış saf küçük-burjuva ve hamkafalardır.

Bu cümleden açık ve net olarak görülmektedir ki Lenin saf demokrasiyi reddetmektedir.

Devam edelim:

Aynı linkin "Burjuva Demokrasisi ve proleterya Diktatörlüğü Üzerine Tezler" başlığından:

İşçi yığınlarının ona karşı içten ve sıcak bir sevgi beslediklerini bildikleri için, kendini sosyalist göstermek isteyen herkes tarafından sözlerle göklere çıkarılan Paris Komünü, burjuva parlamentarizmi ve burjuva demokrasisinin, ortaçağa_ oranla son derece ileri, ama proleter devrim çağında tepeden tırnağa zorunlu olarak yeniden düzeltilmeleri gereken bu kurumların, tarihsel olarak saymaca (conventionnel) [sayfa 121] niteliği ile sınırlı değerini çok çarpıcı bir biçimde göstermiştir. Komünün tarihsel anlam ve önemini herkesten daha iyi değerlendirmiş ve tahlilinde, ezilen sınıflara, varlıklı sınıfların, halkı, parlamentoda "temsil edecek ve bastıracak" (ver - und zertreten) vekillerini birkaç yılda bir kez seçme hakkının verildiği burjuva demokrasisi ve burjuva parlamentarizminin sömürücü niteliğini göstermiş bulunan, Marx'ın ta kendisidir.[46*] Sosyalizm dönekleri, "genel olarak demokrasi" üzerine eski burjuva saçmalarını dillerine dolayarak, Paris Komünü deneyimi ile onun somut derslerini, tam da bütün dünyayı kucaklayan sovyetik hareket herkesin gözleri önünde Komünün başladığı işi sürdürdüğü şu sırada, unutuyorlar. Komün hiçbir zaman parlamenter bir kuruluş olmadı.

Linkin "Kurucu Meclis Seçimleri" başlığındaki tablolara göz atarsan Kasım 1917 seçimlerinde Bolşeviklerin oyların sadece 1/4'ünü aldığını göreceksin. Sosyalist Devrimciler ise Bolşeviklerin oyunun neredeyse 3 katını alıyor. Menşevikleri ve Kadek'leri de kattığında arada müthiş bir fark var. Ama sonuç mucize! Nasıl oluyorsa Bolşevikler kaybetmiyor ve iktidarda kalıyorlar. Hangi demokrasi bu?

Tabi sonrasında bırakın sağcıları, burjuva yanlılarını, Çarlık taraftarlarını ne Sosyalist Devrimciler kalıyor ortada ne Menşevikler ne Kadekler. Sonrasında ise Bolşevik kadrolar bile demokrasiden nasiplerini alıyorlar. Devrimin 4 büyük önderinden ikisi Troçki ve Galiyev öldürülüyor. ne demokrasi ama!

Masallları, mavalları bırak Fırat!

Ben senin gibi çocuk beyinli değilim ki anırmanı isteyeyim. Ama gerçek budur!

Sosyalizmin gelişi de, iktidarda zorla kalışı da demokratik değildir. Hiçbir sosyalist ülkede demokratik seçim olmamıştır, demokratik seçimlerde kaybeden ve iktidarı bırakan bir sosyalist hükümet de olmamıştır. Çünkü tümünde diktatörlük kurulmuştur. Başa gelen gitmemiştir ölene kadar.

Bu pratiğe rağmen, 140-150 sene öncesinin teorilerinden cımbızlayarak bize proleterya diktatörlüğünü demokrasi diye yutturamazsın.

Demokratik diktatörlük diye birşey olamaz. Diktalara demokrasi denir mi hiç?!

"İşçiler, köylüler için demokrasi sayılır" diyebilirsin ama pratikte gerçekleştiremedikten sonra ne anlamı var.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ayrıca Paris Komününde parlamenter sistem yoktur. Lenin "demokrasi" diyenlere karşı bunu kendi ağzıyla belirtir ve komünün demokrasi olmadığını vurgular.

Şu cümlenden demokrasiyi parlementer sistem olarak gördüğünü ve tüm saçma sapan yazılarının sebebinin bu olduğunu anlıyorum yazık çok yazık....

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şu cümlenden demokrasiyi parlementer sistem olarak gördüğünü ve tüm saçma sapan yazılarının sebebinin bu olduğunu anlıyorum yazık çok yazık....

Demokrasiyi başka nasıl uygulayacaksın?

Aklında olanı bizle paylaş.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Demokrasiyi başka nasıl uygulayacaksın?

Aklında olanı bizle paylaş.

Bugünün evrensel demokrasi tarifi şudur;

Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir.

Bunun doğrusunun ne olduğunu kapsamlı olarak bir ara yazıya dökerim ama şimdilik şu sorunun cevabını insanların vicdanına bırakıyorum ;

TC. deki parlementer sistemin yukarıdaki demokrasi tarifiyle uzaktan yakından bir alakası var mıdır ?

tarihinde b213hs5fn2skx-m3 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bugünün evrensel demokrasi tarifi şudur;

Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir.

Bunun doğrusunun ne olduğunu kapsamlı olarak bir ara yazıya dökerim ama şimdilik şu sorunun cevabını insanların vicdanına bırakıyorum ;

TC. deki parlementer sistemin yukarıdaki demokrasi tarifiyle uzaktan yakından bir alakası var mıdır ?

TC'den bahsediyorsan haklısın ama sen genel bir ifade kullandın.

Neyimiz doğru ki demokrasimiz doğru olsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şu cümlenden demokrasiyi parlementer sistem olarak gördüğünü ve tüm saçma sapan yazılarının sebebinin bu olduğunu anlıyorum yazık çok yazık....

Sosyalistler tarafından eleştiren; parlamenter sistem değil, burjuva parlamenter sistemdir.

Neden eleştirilir?

Çünkü göstermelik olduğu için, saf ve tam bir demokrasi olmadığı için, yani halkın tüm bireylerine eşit özgürlük sağlamadığı için.

Senin de zırvalamanın sebebinin sonraki mesajında Türkiye örneğini vermenden ne olduğu anlaşıldı.

Farklı katmanlara-sınıflara sahip, farklı yol ve yöntemlerin, farklı fikir ve görüşlerin olduğu toplumlarda demokrasi ancak parlamenter çok partili sistemle sağlanır.

Ama devrimini yapmış olan sosyalistler "Başka yol ve yöntem, başka fikir ve görüş yok, yol sosyalizmdir, hedef komünizmdir." der. O yüzden de demokrasiye gerek duyulmaz.

Nitekim giderek demokrasi yokolur ve komünizmde demokrasisizlik vardır.

Ayrıca sosyalistlere göre özgürlük demek demokrasi demek de değildir.

Aşağıdaki linkte "Engels'in Bebel'e mektubu" başlığındaki tabloda Lenin'in notunu görebilirsin:

"Çoğunlukla "özgürlük" ve "demokrasi" kavramlarının aynı anlama geldikleri kabul edilir ve sık sık birinin yerine öteki kullanılır. (Başlarında Kautsky, Plehanov ve avanesi olmak üzere) vülger marksistler de bu konuda aynen böyle düşünmektedirler. Gerçekte ise demokrasi özgürlükle bağdaşmaz. Gelişmenin diyalektiği (ileriye doğru seyri) şöyledir: mutlakiyetten burjuva demokrasisine; burjuva demokrasisinden proleter demokrasisine; proleter demokrasisinden demokrasisizliğe."

http://www.kurtuluscephesi.com/lenin/burjuvatr.html#b13

Tabi sen anarşist olduğun için seni Marks-Engels-Lenin ilgilendirmiyor, demokrasi de. Bu alıntıyı ilgilendirenler için ekledim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

TC'den bahsediyorsan haklısın ama sen genel bir ifade kullandın.

Neyimiz doğru ki demokrasimiz doğru olsun.

TC. den bahsetme sebebim forumun hitap ettiği kitlenin birebir içinde yaşadığı sistem olmasından dolayıdır. Yoksa yunanistan , macaristan , portekiz yada amerikan parlemenrter sistemlerininde demokrasi ise alakası yoktur. Evet burada demokrasi vardır diyebileceğimiz tek ülke İsviçre'dir. Evet burada demokrasiye çok yakın bir sistem işliyor diyebileceğimiz ülkelerde İsveç ,Norveç ve Danimarka gibi iskandinav ülkeleridir. Demokrasinin özü anlamında düşündüğümüzde kağıt üzerinde çift partili amerikan parlementer sisteminin Çin deki ÇKP parti yönetimininden daha demokratik olduğu iddia edilemez.

Amerika bu açığını yerel yönetimlerini güçlendirerek kapatmaya çalışmıştır ki onlarda zaten demokrasinin ayrılmaz bir parçasıdır. Avrupadaki parlementer sistemlerde halkarını diğer dünya halklarıyla karşılaştırıldığında daha iyi olanaklara kavuşturduğu için hayatlarını devam ettirmektedirler. Ama aynı olanaklara hattta daha fazla olanaklara sahip olan zengin körfez ülkerinin halklarınında sistemleriyle bir sorunu yoktur. Ekmek bedava su bedava ev yol sağlık eğitim herşey bedava üstüne de her evde malezya-pakistan yada banledeşten gelmiş hizmetçide bedava bu durumda demokrasi kimsenin umrunda olmuyor. Ama tüm dünya gerçekten bir demokrasiye geçebilmiş olsa körfez ülkelerindeki krallar herkese 1 külçe altında dağıtsalar sistemlerini bir gün bile ayakta tutamazlar.

Konuyla alakasız gibi görünen körfez ülkeleri örneğini şunun için verdim.Demokrasi ile yönetildiği yalanı yutturulan halkların buna sessiz kalmalarının sebebi ya kendi ülkelerinin maddi olarak gerçekten daha iyi durumda olmaları yada kendi sistemlerinden daha iyi diyebilecekleri sistemlerin dünya üzerinde henüz güçlü ve yaygın bir biçimde kurulamamış olmasıdır

tarihinde b213hs5fn2skx-m3 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Aşağıdaki linkte "Engels'in Bebel'e mektubu" başlığındaki tabloda Lenin'in notunu görebilirsin:

"Çoğunlukla "özgürlük" ve "demokrasi" kavramlarının aynı anlama geldikleri kabul edilir ve sık sık birinin yerine öteki kullanılır. (Başlarında Kautsky, Plehanov ve avanesi olmak üzere) vülger marksistler de bu konuda aynen böyle düşünmektedirler. Gerçekte ise demokrasi özgürlükle bağdaşmaz. Gelişmenin diyalektiği (ileriye doğru seyri) şöyledir: mutlakiyetten burjuva demokrasisine; burjuva demokrasisinden proleter demokrasisine; proleter demokrasisinden demokrasisizliğe."

http://www.kurtuluscephesi.com/lenin/burjuvatr.html#b13

Tabi sen anarşist olduğun için seni Marks-Engels-Lenin ilgilendirmiyor, demokrasi de. Bu alıntıyı ilgilendirenler için ekledim.

Ben Marks'a Engels'e düşman değilim.Sadece verdikleri doktirinlerin çoğuna bugün ihtiyaç kalmamıştır. O yüzden yeni değişimlerde onları baz almak gerekmediğini söylerim. Ama gereksiz sözlerle doğru sözleri biribirnden ayırırım. Yukarıda aktardığın Engels'in sözü o kadar doğru ki sadece sen onu anlayacak kapasitede değilsin. Hatta Engelsin yarım bıraktığı cümleyi ben tamamlayayım. demokrasizlikten de sonsuz anarşizme ...

tarihinde b213hs5fn2skx-m3 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...