Jump to content

HAZ VE HIZ MEDENİYETİ!


Recommended Posts

Monoteist (tek tanrıcı) İbrahimî din (Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam) ile dinsizliği kuran veya ayıran şeyin ne olduğu sorulacak olsa, bunun insan arzularını kontrol etme, sınırlama ve serbest bırakma olduğu söylenebilir.

İnsanı hayvandan ayıran şey insanın aklı, iradesi ve ruhu ise; insanın hayvanla ortak yanı içgüdüleri ve arzularıdır. İnsanın akıllı olması, konuşabilmesi, iki ayağının üzerinde durabilmesi, dik yürümesi, kılsız olması vs. onu teknik anlamda hayvanlardan “üstün” yapabilir. Çünkü bunlar sayesinde insanlar, hayvanların üzerinde hâkimiyet kurabilir; ancak, bu özellikler onu değerli, şerefli ve yüce yapmaz. Ayrıca bunlar akıl-baliğ olduktan sonra “kazanılacak” özelliklerdir. İnsan yavrusu, akıl-baliğ oluncaya kadar “masum” ve “masun (korunmuş)” dur. İnsan rüştüne erdikten, yani ehliyete haiz olduktan (aklını kullanabilir olduktan) sonra akıl ve iradesiyle ya içgüdülerini kontrol ederek, eğiterek değer, şeref ve onur kazanır; ya da şerefsiz, değersiz, onursuz, hayvan gibi, hatta daha aşağı bir varlık olur. Tanrı katında değerli olma “iman” ve “ahlâk” ile, insanlar arasında değerli olma ise sadece “ahlâk” iledir.

İşte İbrahimî din, insanı medenileştirme, ehilleştirme ve eğitme bağlamında bir ‘eğitim programı’dır. İnsanın konuşma, akıl etme ve düşünme kabiliyetleri, arzularına hâkim olma ve ahlâkı değerlendirme kabiliyetlerine gömülüdür. İnsan çift kutuplu bir varlıktır.

Bu çift kutup: 1-Arzularına uyma, 2-Ahlâki yanını aktüelleştirmedir.

Arzularına gömülen hayvanlaşır, onları kontrol eden ise değer kazanır (91-Şems/8-10). Sınırsız arzu ile ahlâki kötülük arasındaki direkt ilişkiyi bir başka âyet Hz.

Yusuf’un sözü olarak şöyle ifade eder: “Ben arzularımı(nefsimi) temize çıkarmam, çünkü arzular kesinlikle kötülüğü emredicidir’(12/Yusuf–53).

Arzuları kontrol etme, mistik din akımlarının ve ortaçağda Kilisenin iddia ettiği gibi, onların kökünü kurutma, köklerini sökme, onları inkâr etme, kötü görme ve yasaklama değildir. Arzuları kontrol etmekten asıl maksat, onları hemcinslerimize karşı tehlikeli, zararlı olmaktan çıkarmaktır. Din dilindeki “günah”, “zulüm” veya “ahlâksızlık” budur. Din, hazzın ve zevkin ahlâki-hukuki olarak sınırlandırılmasıdır. Arzuların sınırlanmaması insana haz ve zevk verse de sonuçta ya insanın kendine zarar verir, ya da başkalarına. Örneğin, nankörlük duygusu Tanrı’ya ve başkalarına şükran duymayı engeller, cimrilik duygusu yoksullara yardım etmeyi engeller, kızgınlığı frenleyememe başkalarına zarar verir, bedene keyif verici şeyler (sigara, içki, uyuşturucu, aşırı yeme v.s) bedene zarar verir. Kibir, egoizm, aşırı tahakküm ve istifleme (biriktirme) arzusu emperyalizmi ve sömürüyü doğurur. Bu sebeple Kur’an bütün bu haddi aşma ve aşırılıklara ‘israf’ ve ‘tuğyan’ der.

Din, aslında iki şeydir: 1-Başta kendi varlığımız olmak üzere, içinde kendimizi hazır bulduğumuz nimetlerin (güneş, oksijen, su ve her türlü nesne ile dolu dünyamız) sahibine (Allah’a) minnettarlık duyma, şükretme (iman, ibadet); 2-İnsan cinslerimize karşı empatiyle, şefkatle davranma; onlara adaletsizlik, haksızlık (zulüm) yapmama (ahlâk). Bunların gerçekleştirilebilmesi için insanın büyüklenme (tekebbür), kendini yeterli görme (istiğna) ve nankörlükten (küfür) kaçınması, arzularını kontrol etmesi ve ahlâki yanını aktüelleştirmeye izin vermesi gerekir. Kuran, dinsizliği, “arzuları (heva) ilahlaştırma” (45/Casiye-23) ve arzularla eş anlama gelen sadece “dünya hayatını tercih etme” ve “dünya hayatının insanı ayartması” (79/Naziat-38) olarak tanımlar. Bu, bütün insanlığın tarih boyu temel problemidir.

16. yüzyıldan sonra Kilisenin ve Hıristiyanlığın yanlışlıkla insanın bütün arzularını ve aklını baskı altında tutmasına tepki olarak gelişen sekülerizm, aydınlanma veya modernizm, aklın Kilisenin kontrolünden kurtulması yanında aynı zamanda arzuların da başı-boş bırakılmasıdır. Adına “insan hak ve özgürlükleri” dediğimiz hususlar, Kilise ve devletin yaratmış olduğu kısıtlama ve kontrollere karşı bir başkaldırıdır. Bu süreçte insan aklı ve düşüncesi yanında -daha doğrusu içinde-, insanın arzuları da özgürleşti.

Nietzsche’nin “Tanrı öldü” sözü modernleşmedeki bu dinsizleşmeyi, dinin geri itilmesini ifade eder. Arzular, başıboşluk ve saldırganlık nitelikleriyle ahlaki kötülüklerin (küfrün ve zulmün) kaynağıdır.

Dünyanın bu tarihlerden itibaren sömürgeleştirilmesi, işgal edilmesi (Amerika, Afrika, Asya, Avustralya) ve kolonileştirilmesi, arkasından iki dünya savaşının çıkarılması tesadüf değildir. Kapitalizm, insanın sınırsız arzularını ve fantezilerini ekonomik “ihtiyaçlar” olarak tanımlayıp, bunları gidermek için emtia üretimi ve imal edilen malların satımı ve tüketimidir.

Din, doğasında hazlara ve zevklere karşı “acelecilik” (70/Meariç-19-21) bulunan insanı sabırlı olmaya, dinginliğe, durup düşünüp-taşınmaya ve müteenni (ağırbaşlı) olmaya çağırır. Oysa teknoloji ile birlikte modern insan iyice “hızlandı”. Bir reklâmda dendiği gibi, yavaşlayan yere düşmektedir. Arzuların tatmin edilmesi için yaratılan ekonomi, ekolojik dengeyi bozduğu gibi, iklimleri de değiştiriyor.

İbrahimî-monoteist din, arzuların sınırsız tatminine “israf” adını vermiş ve bunu “günah” ve ahlâksızlık olarak nitelendirmiştir. Oysa çağdaş anlayışa göre insan ne kadar tüketiyorsa o kadar değerli veya üstün görülmektedir. Örneğin, iki ayrı dildeki temenni iki kültürün ruhunu ele vermektedir. Türkçe de yemek yiyen birine “Afiyet olsun” denir. Bu ifade kısaca yediklerin “yarasın” anlamına gelir. İngilizcede ise “Enjoy your meal” veya “Good appetite” denmektedir. Burada ise iştah, haz ve zevk vurgulanmaktadır. Artık birçok insan yemek için, zevk almak için yaşıyor. Çalışma, iş yapma ve para kazanma hazzın yoğunlaşma dilimi olan “tatil” için. Hayatın en yüksek gayesi artık sorumluluk (ahlâk, din) değil, yeme-içme, gezme ve sanat, yani zevk ve hazdır. Fast-food hızın, obezite hazzın sonucudur. Günümüzde, heyecanı (adrenalini) arttıran her şey değerlidir. Korku, şiddet ve başkasının acısından zevk alma bile (crime) istenir oldu. Amerikan filmi seyredip “dehşete-korkuya” kapılmayan var mı? Burada durup Kur’an’ın 1400 sene önceki dinsizlere sorduğu şu soruyu sormak gerekiyor: “Nereye gidiyorsunuz?” (81/Tekvir-25).

Prof. Dr. İlhami GÜLER

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte İbrahimî din, insanı medenileştirme, ehilleştirme ve eğitme bağlamında bir ‘eğitim programı’dır. İnsanın konuşma, akıl etme ve düşünme kabiliyetleri, arzularına hâkim olma ve ahlâkı değerlendirme kabiliyetlerine gömülüdür. İnsan çift kutuplu bir varlıktır.

Nietzsche’nin “Tanrı öldü” sözü modernleşmedeki bu dinsizleşmeyi, dinin geri itilmesini ifade eder. Arzular, başıboşluk ve saldırganlık nitelikleriyle ahlaki kötülüklerin (küfrün ve zulmün) kaynağıdır.

“Nereye gidiyorsunuz?” (81/Tekvir-25).

Materyalizm tek gerçeğin madde oluşu gerçeğidir.Maddeyi seven herşeyi bir bütün halinde sever.Herşeyi bir bütün halinde seven bütünün parçalarına aldanmaz.

Biz arzularımızı sınırlandıracak kuralları ortak aklımız olan bilim ve hukukla gerçekleştiriyor, sabit-değişmeyen-değiştirilemeyen dinsel saçmalıkları baz almıyoruz.

Doğruları bulduğumuzu savunmuyor,sürekli doğruları arıyor ve kurallarımızı ona göre değiştiriyoruz.Gün geliyor kapitalist oluyor gün geliyor sosyalist takılıyoruz.

Nereye gidiyoruz ? Değişmeyen tek şeyin değişim olduğu gibi doğruya doğru gidiyoruz.Değişime ayak uyduramayanlar da yok oluyor gördüğün gibi.

tarihinde CEBRrail tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ibrahimden once dunyada hic kimsede ahlak, vicdan yoktu degilmi berguzar. Sonra ibo geldi dunya degisti, hele bide Muhammed geldi duna tam rayina oturdu. Ha masallah.

Hayır canım olurmu öyle şey.

Tevhid -yani tek tanrıcılık- ilk insandan beri var olan sistem.

Dini literatürde bu kullanılıyor o kadar.

Kurandan alıntı yapılması, kuran bir hatırlatmadır ve son hatırlatma olmasındandır.

kim veriyor bu ahmaklara profesör ünvanını şaşıyorum.

İran İslam Cumhuriyeti :D

Alemsin ya. Tu kaka demeyelim lütfen. Yazıya itirazımız varsa onları yapıp bunları konuşalım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Materyalizm tek gerçeğin madde oluşu gerçeğidir.Maddeyi seven herşeyi bir bütün halinde sever.Herşeyi bir bütün halinde seven bütünün parçalarına aldanmaz.

Biz arzularımızı sınırlandıracak kuralları ortak aklımız olan bilim ve hukukla gerçekleştiriyor, sabit-değişmeyen-değiştirilemeyen dinsel saçmalıkları baz almıyoruz.

Doğruları bulduğumuzu savunmuyor,sürekli doğruları arıyor ve kurallarımızı ona göre değiştiriyoruz.Gün geliyor kapitalist oluyor gün geliyor sosyalist takılıyoruz.

Nereye gidiyoruz ? Değişmeyen tek şeyin değişim olduğu gibi doğruya doğru gidiyoruz.Değişime ayak uyduramayanlar da yok oluyor gördüğün gibi.

Aferin .Böyle olmak zorundasınız zaten .Tanrı öyle istiyor.Bir şey tanrının dileğiyse mutlaka gerçekleşir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hayır canım olurmu öyle şey.

Tevhid -yani tek tanrıcılık- ilk insandan beri var olan sistem.

Dini literatürde bu kullanılıyor o kadar.

Kurandan alıntı yapılması, kuran bir hatırlatmadır ve son hatırlatma olmasındandır.

İran İslam Cumhuriyeti :D

Alemsin ya. Tu kaka demeyelim lütfen. Yazıya itirazımız varsa onları yapıp bunları konuşalım.

adam din allah'ın nimetlerine şükretmektir yazmış sen de bir ateiste "yazıya itirazın varsa onu söyle" diyorsun.

sen daha da alemsin :) bil bakalım benim bu yazıya itirazım ne?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tanrı kendinin inkar edilmesini istiyor öyleyse,tam bağımsız bir insanlık...Egoist olmayan bir tanrıya hayır demem.

Narsist olsa her gün rüyamıza girip direktif verirdi akıllım :) Egoist olmadığı için hayatını bizimle paylaşıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İbrahimi dinlerin kendilerini genel geçer doğrular üzerinden pazarlaması doğru değil.

Yazıda doğru eleştirilerd var. Eğer istenirse zaman içerisinde bunlara maddi çözümler getirilir. Mesela insan hakları evrensel beyannamesi, insan aklı tarafında hazırlanmış tüm dünya insanlarına hitabeden doğrular vaaz ediyor.

Yazıda belirtilen diğer konulardada insan aklının çözümleri derlenip genel beyannamelerle tüm insanlığa kabul ettirilebilir.

Artık tanrıda vahiy gelecek vahiylere ihtiyacımız yok. İbrahimi dönemi kapalım gitsin.

tarihinde tate tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bergüzar bu konuyu senle daha önce de tartıştık.

Burası din forumu ama dinlerin savunulduğu bir forum değil.

Burada din savnulmuyor, tartışılıyor.

Böyle bir makale asarak sen dini savunuyorsun. Aslında sen de savunuyor sayılmazsın.

Bir dinciye dini savunduruyorsun. Ve bize bu konuda aldığın pozisyondan bahsetmiyorsun.

Bu makalede sence neler savunuluyor?

Makalenin anateması nedir?

Sen makalede geçenlerden hangilerini savunuyorsun? Ve neden?

Onları da yazmalısın.

Bu makaleden çok onlar bizim tartışmamız için gerekli malzemeyi oluşturacaktır.

Yani forum için senin bu makaleden anladıkların ve savundukların önemlidir.

Yoksa dinci bir profesörün inançları ve savundukları değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Lafa bak hizaya gel ..İşine gelince hemen de nasıl Allah ' a sığınıyor :) Hem kafirin duası kabul değil.

bu arkadaşın yazığı saçma sapan yazılara cem yılmazdan fazla gülmeye başladım. demekki mallığın da bir sınırı aşması gerçekten komik oluyormuş.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bergüzar bu konuyu senle daha önce de tartıştık.

Burası din forumu ama dinlerin savunulduğu bir forum değil.

Burada din savnulmuyor, tartışılıyor.

Böyle bir makale asarak sen dini savunuyorsun. Aslında sen de savunuyor sayılmazsın.

Bir dinciye dini savunduruyorsun. Ve bize bu konuda aldığın pozisyondan bahsetmiyorsun.

Bu makalede sence neler savunuluyor?

Makalenin anateması nedir?

Sen makalede geçenlerden hangilerini savunuyorsun? Ve neden?

Onları da yazmalısın.

Bu makaleden çok onlar bizim tartışmamız için gerekli malzemeyi oluşturacaktır.

Yani forum için senin bu makaleden anladıkların ve savundukların önemlidir.

Yoksa dinci bir profesörün inançları ve savundukları değil.

Sağol hacı abi,

Beklediğim şeyi sen yazmışsın. Ben elbet kendi fikirlerimi de sunacağım. Ama ondan önce şunu diyeyim. Yok ben yapmam diyorsan yeniden düzenler yazarım ama gerek yok.

O yazıda dini her türlü kavramı çıkar. Boş bırak oraları. Özgür akıl oraya ne koyacağını zaten bulur.

Kalanına cidden itiraz edecek bir taraf bulabilecek misin buna bakmalısın.

16. yüzyıldan sonra Kilisenin ve Hıristiyanlığın yanlışlıkla insanın bütün arzularını ve aklını baskı altında tutmasına tepki olarak gelişen sekülerizm, aydınlanma veya modernizm, aklın Kilisenin kontrolünden kurtulması yanında aynı zamanda arzuların da başı-boş bırakılmasıdır. Adına “insan hak ve özgürlükleri” dediğimiz hususlar, Kilise ve devletin yaratmış olduğu kısıtlama ve kontrollere karşı bir başkaldırıdır. Bu süreçte insan aklı ve düşüncesi yanında -daha doğrusu içinde-, insanın arzuları da özgürleşti.

Nietzsche’nin “Tanrı öldü” sözü modernleşmedeki bu dinsizleşmeyi, dinin geri itilmesini ifade eder. Arzular, başıboşluk ve saldırganlık nitelikleriyle ahlaki kötülüklerin (küfrün ve zulmün) kaynağıdır.

Dünyanın bu tarihlerden itibaren sömürgeleştirilmesi, işgal edilmesi (Amerika, Afrika, Asya, Avustralya) ve kolonileştirilmesi, arkasından iki dünya savaşının çıkarılması tesadüf değildir. Kapitalizm, insanın sınırsız arzularını ve fantezilerini ekonomik “ihtiyaçlar” olarak tanımlayıp, bunları gidermek için emtia üretimi ve imal edilen malların satımı ve tüketimidir.

Mesela bak yukarıdaki şu cümle, at bir kenara kuranı, islamı ve Muhammedi.

Hadi yazının anafikri bu olsun, bunun üzerinden konuşalım.

Çünkü bu makalede benim savunduğum ana fikir budur diyebilirim.

Selam ederim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İbrahimi dinlerin kendilerini genel geçer doğrular üzerinden pazarlaması doğru değil.

Yazı doğru eleştiriler var. Bunlara istenirse zaman içerisinde çözüm getirilir. Mesela insan hakları evrensel beyannamesi, insan aklı tarafında hazırlanmış tüm dünya insanlarına hitabeden doğrular vaaz ediyor.

Yazıda belirtilen diğer konulardada insan aklının çözümleri derlenip genel beyannamelerle tüm insanlığa kabul ettirilebilir.

Artık tanrıda vahiy gelecek vahiylere ihtiyacımız yok. İbrahimi dönemi kapalım gitsin.

Ateizm kendisini gelir geçer doğrular üstünden hiç pazarlayamaz ama.Doğruluğa yönelmek dünyada insan için tek çözümdür.Türün hayatta kalması için olmazsa olmaz bir yöneliştir.Bu gerçeği ateizm üzerinden hiç bir yere oturtamazsınız.Bu bir amaçtır.Canlının hayata tutunmak için doğruluğa ihtiyacı var.Birliğe ihtiyacı var.Yaşamak tek gayemiz.Oysa tek bir hayatımız var.Kendimizi hayatımızı yeri geldiği zaman feda ederiz gelecek nesli garantiya alırız..Bencil olmaya konuşlandırılmış bir yaratığın bunu neden yaptığına getirilen yorumlar hiç ama hiç doyurucu bulmuyorum.

Ayrıca tanrı vahiy falan göndermiş değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sağol hacı abi,

Beklediğim şeyi sen yazmışsın. Ben elbet kendi fikirlerimi de sunacağım. Ama ondan önce şunu diyeyim. Yok ben yapmam diyorsan yeniden düzenler yazarım ama gerek yok.

O yazıda dini her türlü kavramı çıkar. Boş bırak oraları. Özgür akıl oraya ne koyacağını zaten bulur.

Kalanına cidden itiraz edecek bir taraf bulabilecek misin buna bakmalısın.

16. yüzyıldan sonra Kilisenin ve Hıristiyanlığın yanlışlıkla insanın bütün arzularını ve aklını baskı altında tutmasına tepki olarak gelişen sekülerizm, aydınlanma veya modernizm, aklın Kilisenin kontrolünden kurtulması yanında aynı zamanda arzuların da başı-boş bırakılmasıdır. Adına “insan hak ve özgürlükleri” dediğimiz hususlar, Kilise ve devletin yaratmış olduğu kısıtlama ve kontrollere karşı bir başkaldırıdır. Bu süreçte insan aklı ve düşüncesi yanında -daha doğrusu içinde-, insanın arzuları da özgürleşti.

Nietzsche’nin “Tanrı öldü” sözü modernleşmedeki bu dinsizleşmeyi, dinin geri itilmesini ifade eder. Arzular, başıboşluk ve saldırganlık nitelikleriyle ahlaki kötülüklerin (küfrün ve zulmün) kaynağıdır.

Dünyanın bu tarihlerden itibaren sömürgeleştirilmesi, işgal edilmesi (Amerika, Afrika, Asya, Avustralya) ve kolonileştirilmesi, arkasından iki dünya savaşının çıkarılması tesadüf değildir. Kapitalizm, insanın sınırsız arzularını ve fantezilerini ekonomik “ihtiyaçlar” olarak tanımlayıp, bunları gidermek için emtia üretimi ve imal edilen malların satımı ve tüketimidir.

Mesela bak yukarıdaki şu cümle, at bir kenara kuranı, islamı ve Muhammedi.

Hadi yazının anafikri bu olsun, bunun üzerinden konuşalım.

Çünkü bu makalede benim savunduğum ana fikir budur diyebilirim.

Selam ederim.

muhammedin "allah var" sözünden sonra olanlara benziyor bu yazılanlar. tesadüfmüdür?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Birde şunu diyebilirim hacı abi,

Ahlak, insanın insana karşı olması gereken sorumluluğudur.

İman ise kişinin Tanrıya karşı olan sorumluluğudur.

Burada kimse Tanrı olmadığına göre hiç kimse kimseye imanını ispat ile mükellef değildir.

Buradan hareketle bu yazıyı ahlaki açıdan da değerlendirebiliriz.

Böyle olunca göreceksinki ben bir din savunmuyorum, ama bizim din diye adlandırdığımız insanlığın ortak mutluluğu ve huzuru için çareler arıyorum.

Selam ederim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...