Danger 0 Temmuz 24, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 24, 2010 gönderildi İndemki zi şairi eser nist Sultani suhan menem deger nist... Link to post Sitelerde Paylaş
Afrodit 0 Temmuz 25, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 25, 2010 gönderildi Yeşilsin, Umutsun, tüm doğayı diriltirsin... Mavisin, Berraksın, cana can veren su gibisin... Kırmızısın, Hiddettlisin, gür sesli hür vicdanlısın... Siyahsın, Gaddarsın, bi o kadar da karanlıksın... Beyazsın, Sevgi dolu, bir bebek kadar hassassın... Ve seviyorum, Sendeki tüm renkleri, sadece beyaz olmama rağmen... Link to post Sitelerde Paylaş
HARUNN 0 Temmuz 25, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 25, 2010 gönderildi (düzenlendi) Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim. Bugün sardunyalarım da açmadı Belki de küskün renklere Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım Sensiz soluyorum anlayacağın Mavi mavi ölüyorum Duyuyor musun, orada mısın, Var mısın, yok musun? Bir tek şeyi unutma! Seni sevdim ben. Yanarak, yıkılarak Aklıma her geldiğinde ağlayarak.... Temmuz 25, 2010 tarihinde HARUNN tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
kumarbaz 0 Temmuz 25, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 25, 2010 gönderildi FEZA PİLOTU Yirminci Asrın ablak yüzlü feza pilotu! Buldun mu Ay yüzünde ölüme çare otu? Bir odun parçasına at diye binen çocuk! Başında çelik külah, sırtında plâstik gocuk. Uzaklıkları yenmiş fâtih edasındasın! Dipsizliğin dibini bulmak sevdasındasın!.. Allah'a dil çıkarır gibi küstah bir yarış... Farkında değilsin ki, Ay dünyaya bir karış Fezada milyarlarca ışık, yol, mesafe; Seninki, saniyelik zafer, ilmî hurafe! Kavanozda, kendini deryada sanan balık; Ne acı vahşet, mağrur ilimdeki kabalık; Fezada "Allah diye bir şey yok" iddiası!!! Gel gör, kaç füzeye denk, bir müminin duası; Rafa kaldırmak için ruhlarını dürdüler; Güneş diye kalbteki güneşi söndürdüler. Bilmediler; kalbtedir, kalbtedir asıl feza; Kalptedir, ölümsüzlük kefili kutsî imza. Sayıdan sonsuzluğa sınıf geçirtecek not; Bizdedir, ve bizdedir Arş'a giden astronot, Ve mekândan arınmış ve zamandan ilerde, Fezayı teslim alma sırrı bizimkilerde. Bizimkiler ışığa gem vurur da binerler; Yerden göğe çıkmazlar, gökten yere inerler... Necip Fazıl Kısakürek.. Link to post Sitelerde Paylaş
IFeelGood 0 Temmuz 25, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 25, 2010 gönderildi SONUÇ Gönlüm rahat, çıktım dağın tepesine, Hastane, hapisane, kerhane, araf, cehennem, Kent görünüyor tüm genişliğince, Çiçekler gibi açar tüm aykırılıkları. Boşuna gözyaşı dökmeye gitmezdim oraya, Sen de bilirsin, ey Şeytan, kırık umutlarımın anası; Kocamış bir kadının kocamış belalısı gibi Sarhoş olmak isterdim o koca orospuyla, Cehennem büyüsü gençleştirirdi beni. Sabah yataklarında uyu daha gönlün dilerse, Ağır, karanlık, nezleli, gönlün dilerse dolaş Altın işlemeli akşam perdelerinde, Seviyorum seni, rezil başkent! Orospular Ve haydutlar, sunduğunuz hazlar sonsuz, Yazık ki anlamaz bayağı inançsızlar. Charles BAUDELAIRE Link to post Sitelerde Paylaş
haci 0 Temmuz 25, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 25, 2010 gönderildi Sabah sabah forumda bir deli ile uğraşıyoruz. İnsanlar bazan hiç çekilmiyor. Ne kadar sevgisiz, ruhsuz, aşksız ve değersiz olabiliyorlar bazan.. Bıkkınlık veriyorlar.. Bu durumda ne yapabilirim diye düşündüm.. Eski aşk şiirlerimden birkaçını yayınlayarak sakinleşebilir miyim acaba?.. Deneyim bakalım. Arada bir ağlatsa, düşündürse ve depresyona soksa da, şiirler beni çoğu kere sakinleştirirler.. Bakalım sakinleşebilecek miyim.... YAŞADIĞIM DÜNYA.... Yaşadığım dünyada benim, Günler farklı.... Gündüzler yok ! Sensiz karanlıkta yaşıyorum. Bizi kuzey ışıkları aydınlatıyor. Yaşadığım dünyada benim, Ay doğmuyor, Dolunay yok ! Sensiz yıldızların altında üşüyorum. Bizi kuzey rüzgarları ısıtıyor. Yaşadığım dünyada benim, Çiçekler aynı ama, Sensiz kokular yok ! Mis kokulu güllersiz yaşıyorum. Bizde arılar bal yapmıyor... Yaşadığım dünyada benim, İki mevsim var ! Biri senli, VAR... Diğeri sensiz, YOK..... Link to post Sitelerde Paylaş
placebo 0 Temmuz 25, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 25, 2010 gönderildi Güneş Çavması Can-lan-dım... Elim yüzüm, üstüm başım, sözüm közüm, her yanım can... Oysa ocağına, ağır karalı yıllardan geliyorum... Kolay mı şimdi lâlelerin nasıl sevindiğini izlemek? Aşk’tan konuşmayalım. Tek söz edeyim, bu mevzuyu geçelim: Çok zaman geçti üstünden... Aşk’ın hatırına, ay’a katlanmıştım... Şimdi senin hatırına aşk’a katlanabilirim... Her gün, bin bir güneşle çıkageliyorsun... Ömrüm kamaşıyor... Masmavi gökyüzüne bulutlar çiziyorsam aniden, renklerimin şaşkınlığına ver... Mutlluluk sarhoşuyum biraz, ha deyince bünyesi kaldırmıyor insanın... / Bilen var mı? Sâki, ne zamandır hüzün takmaz parmaklarına? / Kalbimden, özüme yürüyemedi hiç kimse... Alışkın değilim, özümden kalbime yürüyen birine... Bazen, gözlerine yaş bırakıyorsam, çocukluğuma ver... Türlü türlü oyuncakla dolduruyorsun her sabah yatağımı... Yeniden beş yaşında olmak güzel! Çok güzel... de, ninem dirilmiyor bir türlü... bu yüzden, oyunun en güzel yerinde ağlayabilirim birden ve yüzündeki gülümsemeyi bir taşla düşürebilirim... Çünkü... Ninem dirilmiyor bir türlü... Öyle güzel anlatıyorsun ki özlemini... Üstelik sen şair de değilsin... Ama ne kadar çok insansın... Hiç belli etmeden seviyorum, tek tek, bütün söylediklerini... Dağların misafir aldığı mevsimsin sen: Yaz... Bizi sevinçle yaz, bizden kalan kışı ısıtır... ve belki bir yerlerde, ülkelerimize uzak ama cana yakın bir türkü yakılır... Yarın, yolculuk nereye bilmiyorum... Ama şimdi ömrüm, otuz iki yıllık bir rüya borcu ödüyor bana, görüyorum: Sen benim kırmızı bisikletimsin... Bunu hiç kimseye söylemiyorum... ( Sakın! Gözlerinde bırak...) Esra Güzelipek Link to post Sitelerde Paylaş
placebo 0 Temmuz 25, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 25, 2010 gönderildi Giderdik... baştan sona kir hikâyesidir hayat nerde kaldı iyiliği sevdanın dokunmuyor suya sabuna -nerde demlenir vefa? kaç dağlık yolda kıvranır Portekizli kadının sesi mumlar incinir de odamda duymaz mı sevgilisi? birbiri ardına çekilirken düşler sana mavi düşer bana kırmızı gölgeler güneşe avuç açmışken bayram çocuğu olsak ne fark eder? giderdik -biz bu kirden giderdik vurulmasaydı varlığına azımız olmasaydı aşk'la gönül bağımız... Esra Güzelipek Link to post Sitelerde Paylaş
deathofdeath 0 Temmuz 25, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 25, 2010 gönderildi (düzenlendi) Karanlık Dünyam Benim suçlanmış aşklarım var Çoğu yasaklarla örtmüş üstünü Kirli elbiseler giyinmiş bir sevgim Siyahlardadır benim rengim Uçları yırtılmış kaybolmuş resimlerim Kırmızıya bürünmüş kokuşmuş cesetlerim var… Kapkara bulutlarım Çamurdan yağar yağmurlarım Çöle benzer bir bahçem var… Geri kalmış ağlayan bir saatim Doğruyu unutmuş saçma sapan bir beynim Paslanmaya yüz tutmuş bir kalbim var… Gölgem takip etmez beni ardımda Hayat aldı istediklerini benden aslında Gözyaşlarımı çaldı acımasızca Kalp denen bir şey kalmadı sol yanımda Benim sevmeye korktuğum sevgilerim var…. [düzenleme nedeni : yazım yanlışı] Temmuz 25, 2010 tarihinde deathofdeath tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
Ofyani 0 Temmuz 25, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 25, 2010 gönderildi YAŞIYORUM DEMEK Çok merak ediyorum kendimi Başıma birşey mi geldi Öldüm mü kaldım mı Hiçbir haber yok kendimden Bu sabah kapımı çaldım Kapıyı açan kendim Bir süre kendime baktım Bu güleç yüz bendim Oh ne güzel bir sabah Bugün de yaşıyorum demek Benden başka yok kimsem Beni merak edecek. AZİZ NESİN Link to post Sitelerde Paylaş
Ofyani 0 Temmuz 25, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 25, 2010 gönderildi Buda begendigim bir siir .... Nasıl anlatılıyordu o duygu Sözler tozpempeydi Susmalar uçuk mavi Nerde benim belleğim Unutmuşum o en çok bildiğim sözü Bu gece ellerim bile dilsiz Konuştukça zehir yeşili Sustukça zifirden karanlık AZİZ NESİN Link to post Sitelerde Paylaş
KAM 0 Temmuz 25, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 25, 2010 gönderildi Bu alemi gören sensin Yok gözünde perde senin Haksıza yol veren sensin Yok mu suçun burda senin Kainatı sen yarattın Herşeyi yoktan var ettin Beni çıplak dışar'attın Cömertliğin nerde senin Evli misin ergen misin Eşin yoktur bir sen misin Çarkı sema nur sen misin Bu balkıyan nur da senin Kilisede despot keşiş İsa Allah'ın oğlu demiş Meryem Ana neyin imiş Bu işin var bir de senin. Kimden korktun da gizlendin Çok aradın, çok izlendin. Göster yüzünü çok nazlandın Yüzün mahrem ferde senin Binbir ismin bir cismin var Oğlun, kızın ne hısmın var Her bir irenkte resmin var Nerde baksam orda senin Türlü türlü dillerin var Ne acaip hallerin var Ne karanlık yolların var Sırat köprün nerde senin Ademi sürdün bakmadın Cennette de bırakmadın Şeytanı niçin yakmadın Cehennemin var da senin Veysel neden aklın ermez Uzun kısa dilin durmaz Eller tutmaz gözler görmez Bu acaip sır da senin Aşık Veysel Şatıroğlu Link to post Sitelerde Paylaş
mratheist 0 Temmuz 26, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 26, 2010 gönderildi (düzenlendi) Cehennem varmışmış Uyanırdık her sabah beyaz bulutların derinliğinde hep bir ağızdan esner sonra da güneşe bakardık gözlerimiz uyku mahmuru yüzlerimiz Çiğ taneleriyle yıkanırdı bizler Tanrıya inanmadık eğilmedik yalancı tacirlere ya da Tapınaklardan dönen içi boş kalabalıklar gibi hissiz/duygusuz olamadık... güneşten mahrum etmedik kendimizi terzilere gerek duymadık biçimlendirmek için bedenimizi tabiat ördü bizi ilahiler söylemedik isli mumlar, tütsüler yakmadı ciğerlerimizi cenneti hayal etmedik yaşadık hikayeler anlatıp boş umutlar dağıtmadık karanlıklardan korkmadık daha önce de, daha sonra da başka bir zaman yok Cehennem varmış bize ne... mitch/24 ?Kasım ?2009 ?Salı Bir teist için, yaşamın geleceğine ait bütün düşünceler,inandığı andan ibaren son bulur; çünkü tanrıdan geldiğini söyledikleri kitaplarında, geleceğe ait herşey geçmişte zaten yaşanmıştır. Temmuz 26, 2010 tarihinde mratheist tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
severin 0 Temmuz 26, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 26, 2010 gönderildi akşam gezintisi: hapisten çıkmışın çıkar çıkmaz da gebe koymuşun karını takmışın koluna geziyorsun akşamüstü mahallede karnı burnunda hatunun nazlı nazlı taşıyor mukaddes yükünü sen saygılı ve kibirlisin hava serin üşümüş bebek elleri gibi bir serinlik avuçlarına alıp onu ısıtasın gelir mahallenin kedileri kasabın kapısında ve üst katta kıvırcık karısı yerleştirmiş pencerenin pervazına memelerini akşamı seyrediyor alacaaydınlık tertemiz gökyüzü duruyor ortada çoban yıldızı bir bardak su gibi pırıl pırıl bu yıl uzunca sürdü pastırma yazı dut ağaçları sarardıysa da incirler hala yeşil mürettip refikle sütçü yorginin ortanca kızı çıkmışlar akşam piyasasına parmakları birbirine dolanmış bakkal karabetin ışıkları yanmış affetmedi bu ermeni vatandaş kürt dağlarında babasının kesilmesini fakat seviyor seni çünkü sen de affetmedin bu karayı sürenleri türk halkının alnına mahallenin veremlileri yataklara düşenler bakıyor camların arkasından çamaşırcı huriyenin işsiz oğlu omuzlarında keder kahveye gidiyor ajans haberlerini okuyor radyosu rahmi beylerin uzak asya da bir memleket sarı ay yüzlü insanlar beyaz bir ejderha ile dövüşmekteler oraya gönderildi seninkilerden dört bin beş yüz tane memet kardeşlerini katletmeye kızarıyor yüzün öfkeden ve utançtan ve umumiyetle filan değil sırf sana ait ve eli kolu bağlı bir hüzün karını arkadan itip yere yuvarlamışlarda düşürmüş gibi çocuğunu yahut yene hapisteymişinde karakolda yene dövülüyormuş gibi köylü jandarmalara köylüler ansızın bastırdı gece bitti akşam gezintisi bir polis jipi saptı sizin sokağa karın fısıldadı bizim eve mi ? nazım hikmet Link to post Sitelerde Paylaş
Guest foolishcasanova Temmuz 26, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 26, 2010 gönderildi (düzenlendi) FEZA PİLOTU Yirminci Asrın ablak yüzlü feza pilotu! Buldun mu Ay yüzünde ölüme çare otu? Bir odun parçasına at diye binen çocuk! Başında çelik külah, sırtında plâstik gocuk. Uzaklıkları yenmiş fâtih edasındasın! Dipsizliğin dibini bulmak sevdasındasın!.. Allah'a dil çıkarır gibi küstah bir yarış... Farkında değilsin ki, Ay dünyaya bir karış Fezada milyarlarca ışık, yol, mesafe; Seninki, saniyelik zafer, ilmî hurafe! Kavanozda, kendini deryada sanan balık; Ne acı vahşet, mağrur ilimdeki kabalık; Fezada "Allah diye bir şey yok" iddiası!!! Gel gör, kaç füzeye denk, bir müminin duası; Rafa kaldırmak için ruhlarını dürdüler; Güneş diye kalbteki güneşi söndürdüler. Bilmediler; kalbtedir, kalbtedir asıl feza; Kalptedir, ölümsüzlük kefili kutsî imza. Sayıdan sonsuzluğa sınıf geçirtecek not; Bizdedir, ve bizdedir Arş'a giden astronot, Ve mekândan arınmış ve zamandan ilerde, Fezayı teslim alma sırrı bizimkilerde. Bizimkiler ışığa gem vurur da binerler; Yerden göğe çıkmazlar, gökten yere inerler... Necip Fazıl Kısakürek.. Çok güzel bir ninni, üstat büyük adammış. Bunu okuyup da mışıl mışıl uyumayacak Müslüman yoktur herhalde. Bir ninni de ben paylaşayım. Nenni Bebek Bebeğin Beşiği Çamdan, Yuvarlandı Düştü Damdan, Bey Babası Gelir Şam'dan. Nenni Nenni Nenni Nenni, Nenni Nenni Nenni Bebek Oy. Çamlıbelden Çıktım Yayan, Dayan Su Dizlerim Dayan, Kardeş Atlı Bacı Yayan. Nenni Nenni Nenni Nenni, Nenni Nenni Nenni Bebek Oy. Bebek Beni Del Eyledi, Yaktı Yıktı Kül Eyledi, Her Kapıya Kul Eğledi. Nenni Nenni Nenni Nenni, Nenni Nenni Nenni Bebek Oy. Anonim, Elazığ Yöresi Temmuz 26, 2010 tarihinde foolishcasanova tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
HARUNN 0 Temmuz 26, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 26, 2010 gönderildi (düzenlendi) Kırklar dağının düzü Ziyaret çarptı bizi Kör olasın, Suzan Suzi Sular apardı bizi. Köprü altı kapkara Suzan gel beni ara Saçlarıma kumlar doldu Tarak getir, sen tara. (Diyarbakır yöresi, anonim) Temmuz 26, 2010 tarihinde HARUNN tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
Mr.Kont 0 Temmuz 27, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 27, 2010 gönderildi Ben senin... Ben senin, penceredeki kuşlar gibi ürkek bakışını sevdim. Kurduğun cümlelerin içinde sakladığın sorularını. Bana kızdığında, sevgini öldürmek için tuttuğun kiralık katillerini. Hırçınlığını, kendine kilitlenmeni. Anahtarı denize atmanı, gemileri yakmanı. Kan şekerim düşerken, beni tutmanı sevdim. Ben senin, gözlerinin altındaki kırışıklıkları sevdim. Sivilceni, yastığa dökülen saçlarını. Eski zaman kokunu... Her sabah uyandığımda sevdamı başucuma bırakmanı. Namusunu, iffetini, nefretini. En doğrusundan uydurduğun yalanlarını. Gömleğimi koklayan hasretini sevdim. Ben senin, yazdığım şiirlerin içinde kendini aramanı sevdim. Siyah beyaz filmlerdeki duruşunu. Bardaktan boşanırcasına ağladığın sahneleri. Hayatla olduğu kadar, benimle mücadele etme biçimini, taktik savaşlarını... Her geç kalışında uydurduğun bahaneleri sevdim. Ben senin, hastayken başucumda sabaha kadar oturmanı sevdim. Mum yakmanı, çaydanlıkta sevda kaynatmanı. Ayna olmanı bana, aksayan yanlarımı onarmanı. Başkaldıran yanını, sakladığım günahlarımı yakalarken oralı olmamanı. Ardımdan mahzun mahzun bakarken, bana yakalanmanı sevdim. Ben senin, bir tiyatro bileti için, saatlerce kuyrukta beklemeni sevdim. Çiçekçi kadınlarla pazarlık yapmanı, papatya fallarını.. Kendinle barışık olmanı, bana darıldığında bile. Berduşluğumu baş tacı ederken gösterdiğin sabrı. Çağdaşlığını, arkadaşlığını, taşıdığın çocukluğun izlerini. Ben senin yangın çıkaran gözlerini sevdim. Ben senin benimle aynı darağacında ölmeyi göze alışını. Ben senin, ardımdan bakarken, yoksul bakışını sevdim. Hakkı Yalçın Link to post Sitelerde Paylaş
Mr.Kont 0 Temmuz 27, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 27, 2010 gönderildi Sevgililer günü 1 Bir elinden satın aldığım çiçeği, verdim öteki eline çingene kızının. Nevzat çelik. Link to post Sitelerde Paylaş
Mr.Kont 0 Temmuz 27, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 27, 2010 gönderildi O Uzak Göçebeler Epeydir Göçebeler “Say acı olanı, uyanık tutanı say Beni de onlara kat... -Paul Celan- I Nerdesin? Beni anlamazsan duyulmaz sesim… Masallar öldü, o sevilen yüzler de. Benim ömrüm ölü yüzlerle arkadaş; yaslı sözlerle, yitik güzlerle, benim ömrüm infazlarda o güllerle arkadaş... Hey güller, martıları bilir misiniz? Kaç metre küp ter, kaç milyon megavat keder yüklenir otobüsler: Sorsam... Sorsam anlatabilir misiniz? O uzak göçebeler epeydir göçebeler... II Masallar öldü, öpülesi yüzler de! Biz şu dağların buzulundayız. El vurup yüz sürdükçe zamanın aynasına, gördük ki tufanlar ortasındayız… Masallar öldü, yaralıdır düşler de; biz aynı notalardayız, köhne rüyalardayız… İlkyazlar yağma, esriktir gülüşler de, hangi anılarla avunmadayız? O uzak göçebeler epeydir göçebeler... III Daha aşklarımız kuruyor, dağlar kuruyor; hızla ölüyor her şey, hızla soluyor. Bu yüzden kahrını dağlara salan uzak bir yıldız gibi, yıldızını uzaklara salan kahırlı dağlar gibi, yıldızsız dağ, dağsız yıldızlar gibi, yaşamak bile bile: Üstelik kuşlar gibi. Üstelik kuşlar gibi... IV Yine geceyi bir kurşun sesi vurdu; kimse görmedi, kimse! Fail de beraat, meçhûl de. Ölüm oyununda duraklardayız. Şu yıkımlarda savrulan ömrümüzdür, savruldukça küçülen, çürüyen ömrümüzdür; biz külü, kül de bizi tanımlar, ağlar... V Büyük sevgiler büyük ölürler. Papatyalar, akarsular ölürler. Kan sıçrar, seherin göğsüne vurur: masallar ölür, düşler ölürler! Oysa kim bilir ki yanağımda yangınlardan çok önce o yârin bıraktığı öpüş izi var; yüreğimde oralardan kalan bir düş izi var... VI Kaç ömür eskittik şunca yaşamışlıkta. Nerdesin? Nerdesin? Beni anlamazsan duyulmaz sesim... Daha bizi soracak olursan, burada her şey bilmediğin gibi. Daha beni soracak olursan: “Herkesin biraz faili olduğu meçhûl bir cinayetim şimdi! ” Yılmaz Odabaşı Link to post Sitelerde Paylaş
MissAtheist 0 Temmuz 27, 2010 gönderildi Raporla Share Temmuz 27, 2010 gönderildi BENİ ÖP SONRA DOĞUR BENİ Şimdi utançtır tanelenen sarışın çocukların başaklarında. Ovadan gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan çeviriyor o küçücük güneşimizi. Taşarak evlerden taraçalardan gelip sesime yerleşiyor. Sesimin esnek baldıranı sesimin alaca baldıranı. Ve kuşlara doğru fildişi: rüzgarın tavrı. Dağ: güneş iskeleti. Tahta heykeller arasında denizin yavrusu kocaman. Kan görüyorum taş görüyorum bütün heykeller arasında karabasan ılık acemi - uykusuzluğun sütlü inciri - kovanlara sızmıyor. Annem çok küçükken öldü beni öp, sonra doğur beni. CEMAL SÜREYA Link to post Sitelerde Paylaş
Recommended Posts