Jump to content

muktedirin kaderi...


Recommended Posts

“Madencinin kaderi bu” cümlesi bana İsmet Özel’in “Sözlerimin anlamı beni ürkütüyor” dizesini hatırlattı. Hani “Böylesine hazırlıklı değilim daha/Bilmek. Bu da ürkütüyor. Gene de biliyorum/Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda…” diye devam eden Erbain’in o ünlü dizeleri…

“Madencinin kaderi bu” sözünün anlamı hakikaten ürkütücüdür. Bu sözü söyleyenin kişiliği, kimliği ve yetiştiği dinî iklim düşünüldüğünde, olayın sadece bir dil sürçmesi olmadığı, memleketin ‘muhafazakâr’ bilinçaltını yansıttığı görülür. Onun için ‘kapanmaz bu sözün açtığı yara vicdanlarda’…

Türkiye’de muhafazakâr bir çok çevrenin bilinçaltında bu zihniyet var.

Bu vesile ile “İslam’da kader” konusunu ele alacağım ancak izninizle birkaç kelam etmem lazım.

Bir kamu görevlisi olarak ülkenin Başbakanı meydana gelen bir felaket hakkında “Kaderlerinde var” diyemez. Bu, sorumluluğu bilinmezliğe havale edip olaydan kaçmak anlamına gelir. Keza “kader” dinî bir kavram olduğuna göre, sorumluları sorgulanamaz kılmak anlamına gelir. Laikliğe aykırı olduğundan filan değil; bilakis benim görüşüme göre Emevî zihniyeti ve Muaviyecilik olduğundan. Buna birazdan geleceğiz…

Oysa yapılması gereken olay hakkında rasyonel bilgi vermek, alınan önlemlerden bahsetmek, karşılaştıkları güçlükleri sıralamak, yapılan yanlışları ve hataları cesaretle dile getirmek, kurtarma çalışmaları hakkında kamuoyunu bilgilendirmek gibi herkesin makul karşılayacağı şeyler olmalıydı. Onun oturduğu makamdan bakınca yerin 500 metre altına gömülen madencinin kendi oğlundan farkı yoktur. “Gemicik” sahibi olmak nasıl oğlunun kaderi değilse maden ocaklarında can vermek de madencinin kaderi olamaz.

***

Sadede gelelim…

“-Söyle bakalım İslam’ın şartı kaç?” “- Peki imanın şartı kaç?” diye devam edip giden konuşmaların yüzlercesine şahit olmuşsunuzdur.

Artık böyle sorular soruluyor mu bilmiyorum, ama bizim çocukluğumuzun en ünlü sorularıydı bunlar… Özellikle misafirliklere gidildiğinde çocuklara en çok bu ve benzeri sorular sorulurdu. Çünkü ‘muhafazakâr dindâr’ büyüklerimize göre bunlar ilk öğrenilmesi gerekenlerdendi, bilmemek çok ayıptı. Bu tür sorulara verilen cevaplar çocuğun dini öğrenmeye başlayıp başlamadığının da testi ve göstergesi sayılırdı…

Gel gör ki bu tür “şartlı refleksler” tâ Emevî devrinden kalma ezberden başka bir şey değil. Bari doğru olsa, üstelik yanlış bir ezber.

Bakın nasıl.

***

İslam kelam tarihinde İmam Maturidi’den sonra ekol içinde ikinci adam durumda olan Ebu Muin en-Nesefi (öl.508/1114), Eş’arî’den sonra Bakıllanî gibi Maturidîliği daha sistematik bir tarzda ele almış, derinlemesine temellendirmiştir. Ebu Muin’in’in en önemli eseri Tabsıratu’l-Edille Maturidîliğin serancamına paralel olarak pek tesirli olamamış, bunun yerine Eş’arî eğilimli şerhleri rağbet görmüştür.

Eserde iman ve İslam’ın şartları diye bilinen sıralamada dikkat çekici bir farklılık gözden kaçacak gibi değil.

Ebu Muin en-Nesefi Tabsıra’sında aynen şöyle demektedir: “Deriz ki, inançlara gelince, din alimlerine göre bunlar beş esasa ayrılır; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe iman. İbadetler de onlara göre beşe ayrılmış olur: salât, savm, hacc, zekat ve cihad…” (bkz. İhyadan İnşaya adlı çalışmamızın İslam’ın şiarları böl.)

Ebu Muin en-Nesefî bu sıralamayla dikkat çekici bir şekilde “kaza ve kaderi” iman esasları arasında saymamakta, İslam’ın üzerine bina olduğu şeyler arasında da “cihadı” zikretmektedir.

Buna göre “imanın ve İslam’ın şartları” olarak bilinen esaslar beş teorik beş de pratik olmak üzere on esastan ibaret oluyor. Büyük ihtimalle Cibril hadisi olarak bilinen rivayetin en sahih varyantı Tabsıra’da geçtiği gibidir.

Demek ki iman edilecek esasların özeti beştir: 1-Allah’a iman 2-Meleklere iman 3-Kitaplara iman 4-Peygamberlere iman 5-Ahiret gününe iman… Aynı şekilde İslam’ın üzerine bina olduğu esaslar da beştir:1-Salât 2-Savm 3-Hacc 4-Zekat 5-Cihad…

Yani bu dinde teorik olarak 1- Tek Allah’a, 2- Gökte pasif sukûnete çekilmeyip alemde dinamik güçleri olduğuna (melâike), 3- Tarih boyunca insanlıkla sürekli iletişim halinde olduğuna (risalet), 4- İnsanlığın sorunlarına bigâne kalmayıp yol gösterici suhuflar/bildiriler/kitaplar gönderdiğine (kitab), 5- Bunlar aracılığı ile işin sonunu düşünerek davramamızı, her şeyin hesabının sorulduğu bir son gün olduğuna inanacaksın (ahiret)…

Pratik olarak da 1- Dua, tazarru, yakarış, secde ve tevâzu halinde olacak, kibirlenmeyecek, haddini bilecek, Allah’a içtenlikle yönelerek sadece onun önünde eğileceksin, başka hiçbir gücün, kişinin, kurumun önünde eğilmeyeceksin (salât), 2- Çevrene zarar vermekten sakınacak, ahlakî tutarlığa sahip olacak, açı yoksulu unutmayacak, bir aylık talimle de olsa kendini tutmasını öğreneceksin (savm), 3- İmkanın varsa her yıl insanlık ve eşitlik gösterisine katılacak; buradan ögrendiklerinle insanlar arasında dil, renk, ırk, kavmiyet, mülkiyet, cinsiyet ayrımcılığı yapmayacaksın(hacc), 4- İhtiyaçtan fazla mal ve mülk biriktirmeyecek; fazla olanı herhangi bir orana bağlı olmaksızın sürekli vereceksin (zekat), 5- Yeryüzünde zulme karşı adaletin, yalana karşı gerçeğin, ezene karşı ezilenin yanında yer alarak sürekli devrim için mücadele edeceksin (cihad)…

İşte bu dinin teorik ve pratik özeti bundan ibarettir.

***

Bu özetleme gayet anlaşılabilir ve mantıkî bakımdan da gayet tutarlıdır. Çünkü beş teorik beş de pratik ilke vazediyor. “Bu dinde nelere inanmam ve neler yapmam lazım” sorusuna kısaca ve özet halinde cevap veriliyor.

Buna benzer özetlemeler Kur’an’da da yapılır. (ör. Bakara; 2/177).

Ancak bu özetlemelerin hiçbirinde “kadere iman” zikredilmez. Kur’an’da kader bir iman esası değildir ve fakat tevekkül, tevhid, şirk vb. bir Kur’an kavramıdır.

Bu anlamda kader varlık ve oluş kanunları anlamına gelmektir. Her şeyin bir oluş ve bozuluş (kevn ve fesad) kanunu veya gidiş yasası vardır; evren buna göre işler. Demek ki takdir insanın, tarihin, hayatın ve doğanın işleyiş yasaları olmaktadır. Bunlara uyulmalı ki tarih, hayat ve tabiat felaketimiz olmasın. Eğer başımıza bir felaket geliyorsa bu kendi ellerimizle yaptıklarımızdan dolayıdır. Varlık ve oluş kanunlarını tayin etmek (kâdir) ve sürdürmek (emr) ise Allah’a aittir. İkbal der ki “Kader, insanın tarihte Allah ile yaptığı bir yürüyüştür.”

Hal böyleyken “kadere imanın” özellikle Emevî döneminde dinî doktrin haline getirilerek bu ezbere dahil edildiği ve “rivayet piyasasının” da ona göre şekil aldığını görüyoruz.

Hicri 40 yılında Muaviye tarafından, “cemaat yılında”, Medine mescidinde elinde kılıcıyla “Bu iş kaza ve kader iledir” diyerek ilan edildi. 91 küsur yıllık Emevî dönemi boyunca resmi doktrin haline getirildi ve siyasal mana yüklenerek “Bizim ümmetin başında olmamız Allah’ın kaza ve kaderi iledir” argümanı geliştirildi. Buna itiraz eden ilk yüzyıl aydınlanmacılarından Amr el -Maksus, Mabed el-Cuhenî ve Ca’d bin Dirhem gibi bir çok sima “kaderi inkar ettiği” gerekçesiyle ağır işkenceler altında şehit edildi. Üstelik saray ulemasınca “Rafızî, Kaderiyye” diye yaftalanarak…

İlginçtir Roma döneminde de örneğin Aziz Justin kaderi inkar ettiği gerekçesiyle idam edilmişti. Emevî kabileci ganimet düzeni, nasıl “kendi elleriyle” kurduğu statükoyu Allah’ın kaderi olarak görüyorsa , Roma’nın köleci düzeni de Stoacı kader anlayışı ile savunulurdu. Her ikisinde de düzene itiraz edenler kaderi inkar etmekle suçlanırdı.

***

İslam kelam tarihinde Emevî sultanı Abdülmelik’e Hasan-ı Basri tarafından gönderilen risale meşhurdur. Risale, dönemin iklimini ve argümanlarını bütün açıklığı ile yansıtıyor. Özellikle Emevî Sultanının Hasan-ı Basri’ye hitabı esnasında kullandığı argümanlar çok ilginç ve çok da tanıdık: (!)

“Emiru’l Mu’minin Abdülmelik bin Mervan’dan Hasan Basri’ye…

Sana selam olsun. Zatından başka ilah olmayan Allah’a hamdü sena ederim. İmdi, daha önce geçen alimlerin hiç birinden duyulmadık bir şekilde kader meselesini izah etmeye çalıştığın bana ulaştı. Halbuki ben bu meselenin daha önceden beri senin anlattığın gibi izah edildiğini hiç duymamıştım. Senin salih, alim, faziletli, istekli, titiz birisi olduğunu biliyorum. Doğrusu senden duyduğum bu tür sözler hiç de hoşuma gitmedi. Bu meseleyle ilgili görüşlerini bana yaz. Bu iddialarını nereye dayandırıyorsun? Sahabeden birisinin görüşüne mi, Kur’an’ın bir hükmüne mi yoksa kendi görüşlerine mi? Biz daha önce kader meselesini senin gibi anlatan birisine hiç rastlamamıştık. Bu husustaki görüşlerine bana bildir…”

Hasan-ı Basri de mektubunda görüşlerini yazıyor ve insanın irade ve sorumluluğunu ortadan kaldıran kader anlayışını açık bir dille reddediyor ve özgür iradeyi savunuyor. Bu bakımdan risale baştan sonra bir “özgür irade” savunması mahiyetindedir. Kur’an’dan onlarca ayetin tefsirini yapan Hasan-ı Basri, ısrarla insanın özgür irade sahibi olduğunu, kulların fiillerinden bizzat kendilerinin sorumlu olduğunu, başımıza gelenlerin önceden tayin edilmediğini, zulümlerin ve kötülüklerin O’na nispet edilmesinin Allah’ın adaletine sığmayacağını anlatıyor. (Risalenin tam metni için bkz. “İslam’ın Yenilikçileri” adlı kitap çalışmamız, c.1, ‘Hasan-ı Basri’ böl.).

Böylece Emevîlere demek istiyordu ki: “İşlediğiniz zulümler kendi ellerinizle yaptıklarınızdandır. Bunların kaderimiz olduğu görüşü batıldır. Allah zulmedenleri sevmez. Bilakis böyle durumlarda zulme uğrayanlara cihadı emreder…”

Emevîler de demek istemekteydi ki: “Kime karşı cihad? Biz de Müslümanız. Hiç kelimeyi şahadet getirene karşı cihad olur mu?” Buradan İslam’ın esaslarına cihadın kaldırılıp kelime-i şahadetin eklenmesinin ne manaya geldiği de anlaşılıyor olmalı. Oysa iman esaslarında “Allah’a iman…Peygambere iman…” derken zaten kelime-i şehadeti ifade etmiş oluyorsun.

Görülüyor ki tarih boyunca siyasi iktidarlar bir taraftan kader inancını yardımlarına çağırırken, diğer yandan da cihadı (emr-i bi’l maruf neyh-i ani’l münker) çok sevimsiz ve tehlikeli görmektedirler. Bu nedenle halk kitlelerine kodlanıp ezberletilen “şartların” bilinçli bir tercihi yansıttığını söylemek mümkündür. Bu, Emevî yönetiminin kendilerine zulüm gerekçesiyle karşı çıkanları bertaraf etmek, ellerini kollarını bağlamak için geliştirdiği bir argümandı.

Bugün için artık bir anlamı bulunmuyor.

Anlamı olsa bile aktardığımız şekilde yeniden aslına uygun sıralanması gerekiyor. O bile yapılmayıp kör bir taklit sürüp gidiyor.

Tabi bu İslam’ın hükümlerinin sadece bunlardan ibaret olduğu anlamına da gelmiyor. Bu olsa olsa anlama kolaylığı bakımından bir özetleme olabilir. Bu özetlemenin örnekleri de yukarıda değindiğimiz gibi Kur’an’da verilmekte…

Demek ki “Söyle bakalım İslam’ın şartı kaç?” diye bilgiç bir edayla sorduğumuz sorunun cevabını bile yanlış biliyoruz.

***

“Madencinin kaderi bu” sözünün sahibine çocukluğunda bu sorular çok sorulmuştur ve o da bu ezberi çok tekrarlamıştır. Yetiştiği dinî iklim onu böyle ele verince kömür ocaklarındaki hazin ölümler madencinin kaderi oluyor.

Vicdanı donmadıysa ‘sözünün anlamı ürkütür’ adamı.

Aksi halde açıklayamadığınız veya sorumluluğundan kaçmak istediğiniz şeye kader der geçersiniz.

Peki, o zaman, iktidarda olmanın kaderinde de iktidar zenginleri yaratmak var.

Belediyeci olmanın kaderinde ihalelerden yüzde almak var.

Üçüncü köprü yapmanın kaderinde güzergâhtan arsa kapatma yarışı var.

İktidarın kaderinde oğluna gemicik almak, damadını medya patronu yapmak var.

Banka hesabına servet yığmak var.

Öyle mi?

Muktedirler hep buradan yıkılmadı mı?

Ne kadar ilginç, ‘muktedir’ ile ‘kader’ aynı kökten; neyin ‘kader’ olduğunu tayin eden demek, ‘iktidar’ da tayin edici erk/güç…

İnsanların kaderini tayin edici olmaya başladığınız an ‘muktedir’ oluyorsunuz.

‘Muktedir’ olmakla birlikte yıkılışınız da ‘mukadder’ oluyor.

‘Muktedir’ kibirle bakıyorsa ağurdu çökmüşe

‘İktidar’ ‘kader’ demeye başlamışsa bir felakete

Çanlar artık onun için çalıyor demektir.

“Kadermiş” öyle mi? Haşa, bu söz değil doğru

Belanı istedin, Allah ta verdi, doğrusu bu

Kader; şerâiti mevcud olupta meydanda

Zuhura gelmesidir mümkinatın a’yanda

(Mehmet Akif Ersoy: Safahat; Fatih kürsüsünde)

Not: Patlamada ölen maden işçilerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı dilerim.

eliaçık

Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam'da kader vardır.

Yaşamda kader olduktan sonra, İslam'da nasıl olmasın?

Ama kader yanlış algılanmakta, yanlış tanımlanmaktadır.

Kader denince konu hemen iradeye getirilmekte, özgür irade, cüz'i irade konularıyla anlamından uzaklaşmaktadır.

Ayrıca "önceden tayin edilmiş yazı" tanımlamasıyla çelişkili bir konuma sokulmaktadır.

Kumsaldan denize doğru yol alan iki su kaplumbağası üzerine pike yapan kuş, ya sağdakini ya da soldakini kapacaktır. Sağdaki kapılmıştır. Suya kavuşan soldaki olmuştur. Sağdakinin kaderi yaşamı tadamadan yaşama veda etmek olmuştur.

Şu anda doğan 2 çocuğu düşünelim.

Biri Güneydoğu'da bir mezrada dünyaya gelmiş.

Diğeri Amerika'da muhteşem bir villada.

Doğdukları konum, yaşam kaliteleri için kaderleri olmuştur.

Ve o kader istisnalar hariç hep aynıdır. Örneğin Amerikalı her bin çocuktan belki 990'ı Güneydoğu'ludan çok daha kaliteli bir yaşama sahip olacaktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Pante kader hakkındaki yorumun buysa kuranı islamı daha yorumlama salla gitsin :)Kaldı ki eliaçığı sevmekle beraber dine biraz at gözlüğü ile baktığını düşünüyorum.Belki oda Y.N hoca gibi insanları ürkütmeden bir şeyler anlatmaya çalışıyor olabilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Belki oda Y.N hoca gibi insanları ürkütmeden bir şeyler anlatmaya çalışıyor olabilir.

Aynen öyle.

Kirec'in + ideolojili hali gibi.

İdeolojisini ürkütmeden vermeye çalışıyor ama Eliaçık ilk değil.

Geçmişte bu yolu deneyenler çok oldu.

Bir ara "İslami sosyalizm" düşkünleri vardı. Seyyid Kutup'çular gibi.

Şimdi söndü gitti sanıyorum.

Eliaçık, modern müslümanları hoşnut edebilir ama sol takıldıkça antipatik görülmesi de kaçınılmaz sondur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aynen öyle.

Kirec'in + ideolojili hali gibi.

İdeolojisini ürkütmeden vermeye çalışıyor ama Eliaçık ilk değil.

Geçmişte bu yolu deneyenler çok oldu.

Bir ara "İslami sosyalizm" düşkünleri vardı. Seyyid Kutup'çular gibi.

Şimdi söndü gitti sanıyorum.

Eliaçık, modern müslümanları hoşnut edebilir ama sol takıldıkça antipatik görülmesi de kaçınılmaz sondur.

İslam ne sosyalisttir ne kapitlist nede başka bir ist.İslam insanın insan gibi olmasını, paylaşmayı, adaleti önerir.Hak özgürlük hareketidir.Fakat dünya o zamanlarda bu kadar kirli değildi ...izmleri henüz keşfetmemiştik.Daha bireye odaklı bir sistem.

İnsan zaten düzgün olsa bütün ...izmler doğru işler.Sorun bunların açıklarını yakalayan insansı/maymunsularda.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam ne sosyalisttir ne kapitlist nede başka bir ist.İslam insanın insan gibi olmasını, paylaşmayı, adaleti önerir.Hak özgürlük hareketidir.Fakat dünya o zamanlarda bu kadar kirli değildi ...izmleri henüz keşfetmemiştik.Daha bireye odaklı bir sistem.

İnsan zaten düzgün olsa bütün ...izmler doğru işler.Sorun bunların açıklarını yakalayan insansı/maymunsularda.

Hayır bütün izmler doğru falan işlemez.Bunu diğer forumlarda müslümanlar da yapıyor.İslamın ekonomi modeli en güzeli en mükemmeliymiş.

Lan islamın bir ekonomi modeli yok ki.Anlat bize islamın ekonomi modelini ? Herkes birbirine versin..

Herkes mallarını değiş tokuş edince üretim artacak,artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayabilecek mi ? Yok..

Eee ? İslamdan ne ekonomide,ne insan haklarında ne özgürlükte ne mutlu bir yaşamda bir halt olmaz,olmadığı da çok açık.

Link to post
Sitelerde Paylaş

kaderci iktidar işte

4:78 ... Onlara bir iyilik dokunsa: "Bu, Allah´tandır" derler; onlara bir kötülük dokunsa: "Bu sendendir" derler. De ki: "Tümü Allah´tandır." Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiç bir sözü anlamaya çalışmıyorlar?

İyi şeylerde de "kaderci" oluyorsa sorun yok. Hakikaten ayette çok güzel açıklamış Allah.

Adamın sağlığında bir düzelme oluyor veya maddi açıdan iyi bir gelişme oluyor "Elhamdülillah" diyor. Sonra birinden bir kötülük geliyor mesela kardeşini vuruyorlar "sen yaptın" deyip bağıra çağıra çıldırıyorlar. O kadar enteresan bir kafa yapısı ki, anlamak mümkün değil. Ortalık cahil dolmuş.

Daha bir cenazede kendinden geçerek ağlayan bir ateiste "kadere iman etmemenin sonucunu çek bakalım" deyip kahkaha ile gülmek nasip olmadı ama inşaAllah olur.

Dindar bilinen, beş vakit namaz kılanlarda da bu cenazede sapıtma olayı oluyor. Bu tip hareketler önemli bir iman zaafiyetidir. Çok dikkatimi çektiği için bu konuyu sürekli vurguluyorum. Beş vakit namaz kılmakla (sadece fiziki hareketlerini yapmayı kastediyorum) konunun özü kavranmıyor maalesef. Münafık da kılıyor aynı namazı. Bu tip kişiler için namaz; kaderi ve temel konuların özünü kavratmadan bir takım hareketlerin yapılmasına başlanmak anlamıan geliyor böylece, çocukluk yıllarından itibaren. Hepsini tenzih ederim tabi. Bir kısmı.

Link to post
Sitelerde Paylaş
4:78 ... Onlara bir iyilik dokunsa: "Bu, Allah´tandır" derler; onlara bir kötülük dokunsa: "Bu sendendir" derler. De ki: "Tümü Allah´tandır." Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiç bir sözü anlamaya çalışmıyorlar?

İyi şeylerde de "kaderci" oluyorsa sorun yok. Hakikaten ayette çok güzel açıklamış Allah.

Bence Kur'an'ın yazarı bile kader konusunda karar verememiş, kendisi de çelişki içinde.

"Bu ayette çok güzel açıklamış" dediğin, diğer ayette bak ne diyor:

4:79. Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.

Ee, hani tümü Allah'tandı????

"Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiç bir sözü anlamaya çalışmıyorlar?" diyene kadar kendi yazdıklarında tutarlı olacaksın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bence Kur'an'ın yazarı bile kader konusunda karar verememiş, kendisi de çelişki içinde.

"Bu ayette çok güzel açıklamış" dediğin, diğer ayette bak ne diyor:

4:79. Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.

Ee, hani tümü Allah'tandı????

"Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiç bir sözü anlamaya çalışmıyorlar?" diyene kadar kendi yazdıklarında tutarlı olacaksın.

Sözü anlamıyan senin gibi hayatı okumaktan bi-haber olanlardır.

Dikkat edersen iki ayet peşpeşe gelmiş.Hayatta başına gelen şeyleri seçme hakkın var fakat bütün kriterleri belirleyen yine Allah.Teslimiyet şart.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sözü anlamıyan senin gibi hayatı okumaktan bi-haber olanlardır.

Dikkat edersen iki ayet peşpeşe gelmiş.Hayatta başına gelen şeyleri seçme hakkın var fakat bütün kriterleri belirleyen yine Allah.Teslimiyet şart.

Haklısın.

Hayatı okudun mu mümin-müslüman gibi okuyacaksın.

Biz öyle ne peşpeşe ayetler gördük. :lol:

Sanki Kur'an'ın yazarı "Bunlara inananlar öyle kapılırlar ki bariz çelişkileri bile göremezler. Şunların birkaçını peşpeşe yazayım da göze batsın bari!" dercesine peşpeşe çelişkiler sıralamış.

Nisa 78 ve 79, Enfal 65 ve 66, Mücadele 12 ve 13 gibi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sözü anlamıyan senin gibi hayatı okumaktan bi-haber olanlardır.

Dikkat edersen iki ayet peşpeşe gelmiş.Hayatta başına gelen şeyleri seçme hakkın var fakat bütün kriterleri belirleyen yine Allah.Teslimiyet şart.

Artık bu kadar bariz tutarsızlıklarada at gözlüğü ile bahane üretecekseniz.

Hiç tartışmaya gerek yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu saçma sapan iddialara cevap vermeden önce şunu belirtmem gerekiyor artık. Bazen ateistler güya bir takım iddialar attıktan sonra; kıvırmak, bahane üretmek vb. gibi tabirler kullanıyor. Eğer böyle bir duruma gireceğim düşünce varsa zaten onu savunmam ki. Kendimi avutmanın alemi yok, öyle değil mi? Eğer açıklanamayan ve "kıvırtılan" bir durum varsa kendini resmen kandırmaktır, bu düşüncede bir problem vardır ve artık o savunulmaz. Bunu kafanıza iyice soktuktan sonra devam edelim.

Unutmayın şu başlığın (http://forum.ateizm2.org/index.php?showtopic=36482) sonlarına doğru onlarca sözde Kuran çelişkisi çürütülmüştür. Onun için kimse karşıma gelmesin. Çoğu da cümle yapılarını yanlış anlamaktan kaynaklanıyor. Xislam'ı tenzih ederim. Original yazarı kim bilmiyorum. Çok yerde rastladım hani şu meşhur toplu sözde çelişkiler listesine.

Neyse, uzatmadan konuya gelelim.

4:78 Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: "Bu, Allah'tandır" derler; onlara bir kötülük dokunsa: "Bu sendendir" derler. De ki: "Tümü Allah'tandır." Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiçbir sözü anlamaya çalışmıyorlar?

4:79 Sana iyilikten her ne gelirse Allah'tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahid olarak Allah yeter.

Şimdiye kadar onlarca sözde çelişki iddiasını inceledim ve hepsini de bizzat kendim cevapladım. İlginç olanı da şu ki, hepsini en fazla iki okumada tam anlamıyla anladım ve bir sözde çelişki olduğu aklıma bile gelmedi. Ayrıca bu ayetlerin özellikle bu sırada konduğu belli oluyor. Sizin gibilerin cehennemine vesile yaratıyor Allah. İnsan yazımı bir kitapta bile yan yana bu kadar bariz -sözde, iddia ettiğiniz tarzda- zıtlık olmaz ki burada yok zaten inşaAllah. Bak 3 ayet sonra ne var.

4:82 Onlar hala Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

Demek ki ne yapmak lazımmış? "Çelişki buldum" deyip, birden atlamamak lazımmış. Biraz düşünmek lazımmış. Şuuru açık olanlar yukarıdaki ayetlerle bağlantısını çok rahat kurabilirler. Gelelim ana cevaba:

Cümle yapısından yorumlarsak, iki türlü yorumlanabilir. İkinci ayetteki hitap Peygambere'dir(S.A.V). Cümle akışından bu gayet net anlaşılmaktadır. İlkindeki ise Peygamber'in (S.A.V.) insanlara söylediğidir. Şimdi daha da ana cevaba gelelim.

Burada "sadece Allah'tan" ya da "sadece nefsinden" diye bir ifade yok. Dolayısıyla Allah nefsi kapsadığına göre nefsinden kaynaklanarak ve Allah'tan geliyor. Bu kadar basit! Buna cevap veremeyen şu soruya da veremez: Bir adam bir adamı öldürüyor. Burada canı alan o adam mıdır, Azrail midir, Allah mıdır? Ne kadar benziyor bu konuya öyle değil mi? İyi düşünmek gerekiyor.

Aşağıdaki ayet şu an ate'lerle yaşadığımız durumu tam ve net açıklıyor maşaAllah:

3:7 Sana Kitabı indiren O´dur. O´ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem´dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah´tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.

Ayrıca, Enfal 65 ve 66, Mücadele 12 ve 13'de ise sözde çelişkinin ç'si yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Haklısın.

Hayatı okudun mu mümin-müslüman gibi okuyacaksın.

Biz öyle ne peşpeşe ayetler gördük. :lol:

Sanki Kur'an'ın yazarı "Bunlara inananlar öyle kapılırlar ki bariz çelişkileri bile göremezler. Şunların birkaçını peşpeşe yazayım da göze batsın bari!" dercesine peşpeşe çelişkiler sıralamış.

Nisa 78 ve 79, Enfal 65 ve 66, Mücadele 12 ve 13 gibi.

Ne görürsen gör pante şu yukarıdaki sözü geçen iki ayet külli irade cüzzi irade ve kişilerin kendi kaderini tayin etmedeki özgürlüğünü açıklıyor.İstediğin kadar gül anlayan anlar anlamayan güler.

Sen kuran mushafını çok iyi ezberlemişsin de yaşayan kurandan bi-habersin ''hala'' .

Link to post
Sitelerde Paylaş
Unutmayın şu başlığın (http://forum.ateizm2.org/index.php?showtopic=36482) sonlarına doğru onlarca sözde Kuran çelişkisi çürütülmüştür. Onun için kimse karşıma gelmesin. Çoğu da cümle yapılarını yanlış anlamaktan kaynaklanıyor. Xislam'ı tenzih ederim. Original yazarı kim bilmiyorum. Çok yerde rastladım hani şu meşhur toplu sözde çelişkiler listesine.

Ben çürütülen bir çelişki iddiasına rastlamış değilim henüz. Kendinizi kandırmayın.

O toplu çelişkiler listesinde varsa çürütebileceğine inandığın bir ya da birkaç madde, aç konuyu tartışalım.

Çürüttüğün her madde listeden çıkarılacaktır.

Cümle yapısından yorumlarsak, iki türlü yorumlanabilir. İkinci ayetteki hitap Peygambere'dir(S.A.V). Cümle akışından bu gayet net anlaşılmaktadır. İlkindeki ise Peygamber'in (S.A.V.) insanlara söylediğidir. Şimdi daha da ana cevaba gelelim.

Burada "sadece Allah'tan" ya da "sadece nefsinden" diye bir ifade yok. Dolayısıyla Allah nefsi kapsadığına göre nefsinden kaynaklanarak ve Allah'tan geliyor. Bu kadar basit! Buna cevap veremeyen şu soruya da veremez: Bir adam bir adamı öldürüyor. Burada canı alan o adam mıdır, Azrail midir, Allah mıdır? Ne kadar benziyor bu konuya öyle değil mi? İyi düşünmek gerekiyor.

Sen çelişkileri böyle çürüttüğünü sanıyorsan kendini kandırırsın ancak.

Kendini kandırman çok kolay. "Çelişki yok" demen yeterli.

Müslüman arkadaşlarına, islami forumlardakilere de yeterli belki.

Ama non-teistlere geldiğinde bu kadar basit değil.

Şimdi yazdıklarına bakalım:

Burada "sadece Allah'tan" ya da "sadece nefsinden" diye bir ifade yok.

"Sadece nefsinden" yok ama "tümü Allah'tan" ifadesi var.

Dolayısıyla Allah nefsi kapsadığına göre nefsinden kaynaklanarak ve Allah'tan geliyor. Bu kadar basit!

O kadar basit değil işte!

Bu sadece bir üçkağıt! Kelime oyunlarıyla aldatmaya çalışmak. Elmalılı vb. tefsircilerin yöntemi.

Madem öyle iyiliği neden Allah'tan diye yazmış? O nefisten değil mi?

Desen ki "iyilik de, kötülük de nefisten, ama nefis de Allah'tan" o zaman doğru olabilirdi ama ayette iyiliği direk Allah'tan yazmış. Demek ki nereye çevirirsen çevir, çelişki yokolmuyor.

Buna cevap veremeyen şu soruya da veremez: Bir adam bir adamı öldürüyor. Burada canı alan o adam mıdır, Azrail midir, Allah mıdır? Ne kadar benziyor bu konuya öyle değil mi? İyi düşünmek gerekiyor.

Canı alan adamdır.

Ama sizin gibiler, Allah'ı-Azrail'i devreye sokar. Hatta şeytanı. "Şeytana uydum" diyene inanıverir.

Şu konu bile Azrail denen ölüm meleğinin bir palavra olduğunun göstergesidir.

Bu konunun o ayetlerdekine benzer yanı yoktur.

O ayetlerde bahsedilen şudur:

Medine'nin ilk yıllarında oranın putperestleri başlarına güzel-iyi olan ne gelirse Allah'tan bilirlermiş. Ama o yıllar kurak geçince, pahalılık ve kıtlık olunca suçu Muhammed de bulmuşlar. "Muhammed geldi böyle oldu, uğursuz!" diye suçlarlarmış. İşte ilk ayet bu suçlamalara cevaptır. Yani "Kötülükler benden değil, iyilik de-kötülük de Allah'tan" şeklinde cevap verilmiş.

Zamanla müşrikler, ikide bir de kendilerini İslam'a zorlayan Muhammed'e "Ee, sen değil miydin iyilik de kötülük de Allah'tandır diyen? Madem ki bize kafir diyorsun, kafirlik de Allah'tan değil mi?" cevabını vermeye başlamışlar.

Bunun üzerine "Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir." denmiş ve 79. ayet yazılmıştır. Doğrusu 79. ayet, 78. ayeti neshetmiştir.

Yani, ilk söylenen hatalı söylenmiştir. Sonra düzeltilmiştir. Ama ne var ki bu hata İslam'ın amentüsüne bile yerleşmiştir. Sökülüp atılamıyor.

Halbuki ilk cevapta 79. ayet söylenseydi herhangi bir çelişki olmayacaktı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sen çelişkileri böyle çürüttüğünü sanıyorsan kendini kandırırsın ancak.

Kendini kandırman çok kolay. "Çelişki yok" demen yeterli.

Müslüman arkadaşlarına, islami forumlardakilere de yeterli belki.

Ama non-teistlere geldiğinde bu kadar basit değil.

Şimdi yazdıklarına bakalım:

Sadece "çelişki yok" deyip bırakmadım. Sayfalarca açıkladım.

Hahaha. Kesin kanaatim gelmeyen bir şeye inanacak ve savunacak kadar üç kağıtcı ve aptal değilim. Kandırmak diyip durma. Kendimi kandırdığım bir konu doğru değildir demektir. Bin kere söylememiz gerek anlamanız için herhalde.

Ben çürütülen bir çelişki iddiasına rastlamış değilim henüz. Kendinizi kandırmayın.

O toplu çelişkiler listesinde varsa çürütebileceğine inandığın bir ya da birkaç madde, aç konuyu tartışalım.

İnanç yok gerçek var. Al bakalım sen istedin.

23- 109/1-6'da Muhammed, kafirlerin tapındığı tanrının veya tanrıların Allah'tan farklı olduğunu söylemektedir. Ehl-i Kitap (Yahudiler ve Hıristiyanlar) ya da putperestler sözkonusu olabilir. Halbuki Kuran, Yahudiler ve Hıristiyanlar'ın da (2/62, 2/139, 3/64, 29/46), putperestlerin de (16/35, 39/3) Allah'a inandığını söylemektedir.

İlgili ayetler:

109:1 De ki: "Ey kafirler."

109:2 "Ben sizin taptıklarınıza tapmam."

109:3 "Benim taptığıma siz tapacak değilsiniz."

109:4 "Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim."

109:5 "Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz."

109:6 "Sizin dininiz size, benim dinim bana."

2:62 Şüphesiz, iman edenler(le) Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler(den kim) Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların Allah Katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.

2:139 De ki: "O bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz iken, bizimle Allah hakkında (sözde kanıtlarla) tartışmalara mı giriyorsunuz? Bizim amellerimiz bizim, sizin de amelleriniz sizindir. Biz, O'na gönülden bağlanmış (muhlis) olanlarız."

3:64 De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız."

29:46 İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: "Bize ve size indirilene iman ettik; bizim İlahımız da, sizin İlahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz."

16:35 Şirk koşmakta olanlar dediler ki: "Eğer Allah dileseydi, O'nun dışında hiçbir şeye kulluk etmezdik, biz de, atalarımız da; ve O'nsuz hiçbir şeyi haram kılmazdık." Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Şu halde elçilere düşen apaçık bir tebliğden başkası mı?

39:3 Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez.

Nasıl yapalım? Kim anlatsın önce iddiayı?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sadece "çelişki yok" deyip bırakmadım. Sayfalarca açıkladım.

Sayfalarca mı? Ben birşey göremedim. Sen havayı yumrukluyor olmayasın? :lol:

İnanç yok gerçek var. Al bakalım sen istedin.

xislam said:

23- 109/1-6'da Muhammed, kafirlerin tapındığı tanrının veya tanrıların Allah'tan farklı olduğunu söylemektedir. Ehl-i Kitap (Yahudiler ve Hıristiyanlar) ya da putperestler sözkonusu olabilir. Halbuki Kuran, Yahudiler ve Hıristiyanlar'ın da (2/62, 2/139, 3/64, 29/46), putperestlerin de (16/35, 39/3) Allah'a inandığını söylemektedir.

İlgili ayetler:

109:1 De ki: "Ey kafirler."

109:2 "Ben sizin taptıklarınıza tapmam."

109:3 "Benim taptığıma siz tapacak değilsiniz."

109:4 "Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim."

109:5 "Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz."

109:6 "Sizin dininiz size, benim dinim bana."

2:62 Şüphesiz, iman edenler(le) Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler(den kim) Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların Allah Katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.

2:139 De ki: "O bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz iken, bizimle Allah hakkında (sözde kanıtlarla) tartışmalara mı giriyorsunuz? Bizim amellerimiz bizim, sizin de amelleriniz sizindir. Biz, O'na gönülden bağlanmış (muhlis) olanlarız."

3:64 De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız."

29:46 İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: "Bize ve size indirilene iman ettik; bizim İlahımız da, sizin İlahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz."

16:35 Şirk koşmakta olanlar dediler ki: "Eğer Allah dileseydi, O'nun dışında hiçbir şeye kulluk etmezdik, biz de, atalarımız da; ve O'nsuz hiçbir şeyi haram kılmazdık." Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Şu halde elçilere düşen apaçık bir tebliğden başkası mı?

39:3 Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez.

Nasıl yapalım? Kim anlatsın önce iddiayı?

Ne şimdi bu?

Sen çocuk musun? Tevellüt kaç?

Var mı çelişkiler listesinde böyle bir konu? Bak bakalım:

Kur'an'daki Çelişkiler

Kafandan, ya da çürük bulduğun yerlerden seçip gelme. Onlar beni ilgilendirmiyor.

Listeden gel listeden. :D

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...