Jump to content

27 Mayıs: Darbe mi? Devrim mi?


Recommended Posts

Bugün 27 Mayıs'ın 50. yıldönümü.

12 Eylül dönemine kadar 27 mayıs "Hürriyet ve Anayasa Bayramı" olarak kutlanılır ve bir devrim olarak kabul edilirdi. Bu dönemden itibaren darbe kategorisine alındı. İlginç olan hürriyet bayramı olarak kutlanan bu günü, bayram olmaktan çıkaranın darbeciler olmasıydı.

27 Mayıs, askeri müdahalelerin ilkiydi ve en başta gelen eleştiri, daha sonraki müdahalelere zemin hazırlaması, askeri darbeleri meşru kılar olmasıydı.

Peki darbeyse eğer nasıl bir darbeydi. Nitelik olarak 12 Mart ve 12 Eylül'le aynı antidemokratik ve faşist özelliklere mi sahipti? Yoksa ilerici-devrimci bir niteliğe mi sahipti?

Can Dündar'dan ihtilal sonrasını okuyalım:

27 Mayıs’ın üzerinden 3 gün geçtiği halde “ihtilal coşkusu” hâlâ sokaklardaydı. Ortalık bayram yeri gibiydi.

Burke, tankların, kamyonların üzerinde elde bayraklar, çiçekler ve Atatürk fotoğraflarıyla sevinç gösterisi yapanları görüntüledi. Nerede bir üniformalı subay görseler omza alıp tezahürata başlıyorlardı. Sevinç pozu verenlerin ellerinde 30 Mayıs 1960 tarihinde çıkan Akis dergisi vardı.

Kapakta “Sabık Başbakan” Menderes, üzerine bir çarpı atılmış halde görünüyordu. Coşku o kadar büyüktü ki, radyolardan “Artık tezahürat durmalı” diye anons yapılıyordu.

Sokaklara taşan coşkuyu anlamak için önce Menderes yönetiminin 1950’lerin sonuna doğru nasıl despotlaştığını hatırlamak gerekiyordu.

O günkü coşkunun neden daha sonra söndüğünü anlamak için de 27 Mayıs yönetiminin nasıl kontrolü elden kaçırıp Menderes ve 2 bakanının idamına onay vererek tarihsel bir faciaya imza attıklarını bilmek gerekiyordu.

http://www9.gazeteva...com/50-yil-once ... 0/1/Gundem

27 Mayıs'ı o dönemin tüm ilericileri, devrimcileri desteklemişti. "O gün rahatlamıştık. Artık rahatça konuşabiliyorduk. Daha önce başımız derde girmesin diye fısıltıyla konuşurduk." diyorlardı. Deniz Gezmiş savunmasında 27 Mayıs'ı karşı devrimci ve gerici ittifaka yapılmış bir ihtilal olarak nitelendirir.

Deniz Kavukçuoğlu diyor ki:

27 Mayıs 1960 müdahalesi kâğıt üzerinde de olsa parlamenter demokrasinin ortadan kalktığı/kaldırıldığı koşullarda gerçekleşmiştir ve 12 Mart darbesi ile de, 12 Eylül darbesi ile de bir benzerliği yoktur. Ama ille de bir benzerlik aranıyorsa, bu benzerlik 25 Nisan 1974 günü Portekiz’de, genç subaylar tarafından gerçekleştirilen ve ülkede demokrasinin yollarını açan ‘Karanfil Devrimi’ ile kurulabilir.

http://erdem43.blogc...m/27-mayis-1960 ... lu/3931930

Link to post
Sitelerde Paylaş

Elbette ilerici bir darbe olmasa'da, DP'nin ve yandaşlarının yaptığı uygulamalara,baskılara ve politikaya bakarsak gerici bir darbe'de pek diyemeyiz.

Seçimi kaybettiği Kırşehir'i ilçe yapan;

*** Nato'ya üye olabilmek için, ABD'nin kuyruğunda gençleri Kore'de ölüme yollayan;

*** 6-7 Eylül olaylarıyla azınlıklara yönelik en büyük provokasyonlardan birine imza atan;

*** Nazım Hikmet'i vatandaşlıktan çıkaran;

*** Kore'ye asker gönderilmesini protesto eden Behice Boran, Adnan Cemgil gibi sol görüşlü isimleri 15 aylığına hapse atan;

*** 1951 tutuklamaları ile solculara karşı ülkedeki en geniş sürek avlarından birini gerçekleştiren,

*** Seferberlik Tetkik Kurulu gibi anti-komünist kurullar yaratıp onu da siyasi hasmı Chp'ye karşı kullanan;

*** Yine siyasi rakibi Chp'nin malvarlıklarına el koymak ve hazineye devrini sağlamak için yasa çıkarmak gibi ayak oyunlarına başvuran;

*** Dönemin muhalif basın organlarını mahkeme va yasalarla susturmaya çalışan,

Bir DP yönetimi var sonuçta.

Darbeyi yapan kesime gelirsek; Kürd'lere karşı yaptıklarından bazıları:

http://www.rizgari.com/modules.php?name=News&file=print&sid=6621

http://www.haberaktuel.com/485-kurte-27-mayista-ne-oldu-haberi-53766.html

tarihinde KürdAlevi tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Darbeleri meşrulaştıracak söylemler yapmamak gerek ama Anayasa Mahkemesi yahut denetleyici mekanizmaların eksikliği 1950'lerde şiddetle hissedilmiş.

Darbeler neticede bazı devrimleri beraberinde getirir ve kökten bir anayasa ortaya çıkar.Militarist bir devrimdir denebilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Menderes hükümeti TC hükümetleri arasında en ahlaksız olanıdır ve 27 Mayıs tam zamannda yapılan bir darbe bile değil geç bile kalınarak yapılabilmiş bir darbedir.

Halkın duygularıyla oynayarak başa geçmiş bu adamın başa geçtikten sonra türlü türlü ahlaksızlıkları yapabileceğini sanma dangozluğu nihayet darbeyle durdurulabilmiştir.

En sonunda dünyanın sadece kendisi etrafında dönmediği anlatılmış oldu zatı şahanelerine.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bence darbe, devrim ya da ihtilal; ismi ne olursa olsun, yapılan ülke yönetimine müdahaledir.

Müdahale askeri olabilir, sivil olabilir ya da sivil-asker birlikte olabilir.

Önemli olan müdahalenin ne tür bir yönetime ve ne amaçla yapıldığıdır. Yani, bir darbe vurulmuştur ama neye ve ne amaçla vurulmuştur?

Darbeyi yiyen iyi midir, kötü müdür?

Darbe diktatörlüğe mi vurulmuştur, demokrasiye mi? Önemli olan budur.

Örneğin bir diktatöre karşı da müdahale yapılabilir. Müdahaleyi yapanlar diktatörlüğü yıkıp demokrasiyi getirebilirler. Veya eski diktatörün yerine yeni bir diktatör gelebilir.

Müdahale, demokrasiye karşı da yapılabilir. Demokrasi yerine dikta rejimi getirilebilir. Ya da eskisinden daha farklı bir demokratik aşamaya geçilebilir.

Bu tür müdahalelerde gerekli ve olumlu olan, sonucunda kötünün yerine daha iyinin getirildiği haller genelde devrim olarak adlandırılır.

Devrim sözcüğü ile ihtilal sözcüğü aynı anlamı içerse de, olumsuz nitelendirilenler ihtilal diye adlandırılır.

Sonuçta ister devrim ya da ihtilal olsun, ister askeri ya da sivil müdahale olsun, bunların tümü yönetimlere yapılmış bir darbedir.

İstenmeyen darbeler, demokrasi yerine diktatörlüğü getiren ya da demokrasi içinde bir kesime yapılıp diğer kesimi iktidara getirenlerdir.

Ülkemizdeki yaşananların tümü, demokrasiden kısa süreli bir cunta aşaması geçirildikten sonra tekrar demokrasiye geçilen müdahalelerdir.

Bunlar içinde 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül'le kıyaslandığında olumlu yanlarının çok daha fazla olduğu ve faşizan uygulamalara sahip olmadığı görülür. 12 Mart ve 12 Eylül'deki gibi işkencehaneler kurulmadığı gibi anayasası bir devrim niteliğindedir.

Tek olumsuz yanı Menderes, Polatkan ve Zorlu'nun idam edilmesidir.

Tüm olumlu yanlarına rağmen günümüz değerleriyle düşünüldüğünde darbe yapılması yerine seçim beklenseydi, çok daha uygun olurdu.

Çünkü Menderes hükümeti son dönemlerinde demokrasi rayından iyice çıkmış, orduya, yargıya, muhalif siyasilere ve üniversitelere tavır almış, gazete ve dergileri kapatmış, meclisteki konuşmalara sansür koymuş, tahkikat komisyonları kurmuş ve tahammül edilemez hale gelmişti ama;

1957 seçimlerinde oyları iyice düşmüştü. DP %47, CHP ise %41 oy alabilmişti. Aralarındaki oy farkı sadece 600.000 idi. Seçimden sonraki 3 yıl içinde hükümet çok daha kötü bir icraat içindeydi. Halkın tepkileri gitgide artmıştı. Müdahale yerine seçim olsa kesinlikle kaybedecekti.

Buna rağmen neden müdahale edilmişti?

Sebebi ABD'den ümidi kesip Sovyetler bİrliğine yanaşması olabilir miydi?

ABD, Menderes hükümetini gözden çıkarmış mıydı?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu ABD ile yakınlaşma mevzusunu birkaç kez Banu Avar'dan da duydum.

Aslı nedir? Neye dayanarak söylenmektedir? Bilgilendirirseniz sevinirim.

Ayrıca ABD'nin Menderes'ten vazgeçmesi ve darbe yapması, 61 Anayasasını ortaya koyacak bir devrim sürecini ve ardından 68'i yaratacak siyasi ortamı şekillendirmesi sonucuna bakılınca biraz havada kalıyor.

Saygılar

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çünkü Menderes hükümeti son dönemlerinde demokrasi rayından iyice çıkmış, orduya, yargıya, muhalif siyasilere ve üniversitelere tavır almış, gazete ve dergileri kapatmış, meclisteki konuşmalara sansür koymuş, tahkikat komisyonları kurmuş ve tahammül edilemez hale gelmişti ama;

1957 seçimlerinde oyları iyice düşmüştü. DP %47, CHP ise %41 oy alabilmişti. Aralarındaki oy farkı sadece 600.000 idi. Seçimden sonraki 3 yıl içinde hükümet çok daha kötü bir icraat içindeydi. Halkın tepkileri gitgide artmıştı. Müdahale yerine seçim olsa kesinlikle kaybedecekti.

Buna rağmen neden müdahale edilmişti?

Sebebi ABD'den ümidi kesip Sovyetler bİrliğine yanaşması olabilir miydi?

ABD, Menderes hükümetini gözden çıkarmış mıydı?

pante ayaklı tarih kitabı gibisin allama

kırmızıladığım yerde , tsknın amerikanın çıkarları doğrultusunda hareket ettiği gibi bir intiba olmuyormu ? malum bu coğrafyada amerikadan icazetsiz bişeyler yapılmıyoda :) heleki son yıllarda iyice populer olmuş tam bagımsız türkiye sloganlarının eşliğinde ve böyle önemli bir meselenin içindede tsknın olduğunu hatırlayınca bu mevzu menderes olayınıda aşıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

1950'den 1956-57'lere kadar Türkiye ABD ilişkileri iktidar açısından olağan üstü güzellikte.Ancak ABD üç-beş yılda Türkiye'yi avucunun içine alıyor.DP ve tabii Adnan Menderes iplerin ABD'nin eline geçtiğinin farkına geç varıyor.Gittikçe fakirleştiklerini gittikçe bağımlı hale getirildiklerini anlıyorlar.

Üstelik üç beş yıl Amerikan eskileri ile bolluk yaşatılan Türkiye belli bir tarihten sonra yokluğa mahkum ediliyor.

1957'den sonra Türkiye devamlı ABD'den para istemek durumunda kalıyor.Oysa ABD Türkiye'yi öyle bir ele geçirmişki değil para vermek üstüne para istiyor.

Adnan Menderes o dönem üçüncü dünya denilen Hindistan ve Mısır gibi ülkelerin yaptığını yapıyor.Sovyetlere yanaşıyor.30 Mayıs'ta SSCB'ye gitme kararı alınıyor.Ancak 27 Mayıs'ta askeri ihtilal oluyor.Maalesef bu ihtilali sola ve Atatürkçülerin üzerine yıkarak bir taşla iki kuş vuruyorlar.

Bu gerçeği o dönemle ilgilenen herkes bilir.Ancak yeni yeni ifade edilmeye başlandı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

tsknında biraz uyanık olması lazımmış , be kardeşim , panteninde paylaştığı bilgiler doğrultusunda son secimden sonra chp menderes hükümetiyle aralarındaki farkı nerdeyse kapatmış , durup dururken efsana yaratmanın ne alami vardı ?

al işte , bir önceki secimdede büyükanıt muhtıra yayınladı , akp oy artırarak secimi aldı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İsrail büyükelçimize yapılan diplomatik nezaketsizliği hatırlarsınız.

Alçakta oturtulması olay olmuştu. Bir konu daha vardı. Görüşme öncesi kapı önünde birkaç dakika bekletilmesi. Bu bekletme dahi kasıtlı görülmüştü ve kabalık olarak karşılanmıştı. Sadece 3-4 dakika.

Ben de tahammül edemem böyle bekletilmelere. Devlette, kamuda çeşitli görüşmelerim oldu. Randevu aldığım vali yardımcısı, belediye başkanı ve iş görüşmelerinde birkaç dakika ötesinde hiç bekletilmedim. 1-2 iş başvurusu görüşmesindeki bekletilmem 15-20 dakikayı bulduğu için terkettim.

Peki bir devlet başkanı, bir başbakan, bir bakan başka bir ülke ziyaretinde kapı önünde bekletilir mi?

Hele bu bekletilme birkaç dakika değil, 50 dakikayı bulmuşsa bu ne demektir?

Menderes hükümetine yakın gazetecilerden Orhan Karaveli anlatıyor:

Menderes’le Amerika’ya gittiğimizde Dışişleri Bakanlığı’nda yaklaşık 50 dakika bir odada bekledik. Menderes sürekli olarak ipek bir mendille alnını siliyordu. Son derece rahatsız olduğu da belliydi. Ben yanımda oturan o zamanın Dışişleri Bakanı Suat Hayri Ürgüplü’ye ’Abi, böyle bir şey olur mu? Koskoca Türkiye Başbakanı bekliyor’dedim. O da kulağıma eğilerek ’Orhan Bey, bunu yazılmamak üzere ben size söyleyeyim. Amerika Menderes’i sildi’ dedi... Menderes beklediği krediyi Eisenhover’den alamadı. Hover, ’size bir uçak hazırladım. Yarından itibaren bu uçakla Amerika’da istediğiniz kadar dolaşabilirsiniz’dedi. Ürgüplü ” Amerika buraya gelip aradığını bulamayanlara hep bunu yapar. Git ne yaparsan yap der gibi.

http://www.cevizkabugu.com.tr/gundem.asp?procid=131

http://www.tumgazeteler.com/?a=122581

Tarih: 9 Ekim 1959

Menderes hükümeti büyük bir para krizi yaşamaktadır ve krediye ihtiyacı vardır. ABD ziyaretinin asıl nedeni budur. Ama karşılanmadıkları gibi, 50 dk. bekletilirler ve sadece 25 dk. görüşebilirler. Menderes, konuyu açıp talepte bile bulunamaz. Eisenhover, onlara uçakla Amerika gezisine postalar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İsrail büyükelçimize yapılan diplomatik nezaketsizliği hatırlarsınız.

Alçakta oturtulması olay olmuştu. Bir konu daha vardı. Görüşme öncesi kapı önünde birkaç dakika bekletilmesi. Bu bekletme dahi kasıtlı görülmüştü ve kabalık olarak karşılanmıştı. Sadece 3-4 dakika.

Ben de tahammül edemem böyle bekletilmelere. Devlette, kamuda çeşitli görüşmelerim oldu. Randevu aldığım vali yardımcısı, belediye başkanı ve iş görüşmelerinde birkaç dakika ötesinde hiç bekletilmedim. 1-2 iş başvurusu görüşmesindeki bekletilmem 15-20 dakikayı bulduğu için terkettim.

Peki bir devlet başkanı, bir başbakan, bir bakan başka bir ülke ziyaretinde kapı önünde bekletilir mi?

Hele bu bekletilme birkaç dakika değil, 50 dakikayı bulmuşsa bu ne demektir?

Menderes hükümetine yakın gazetecilerden Orhan Karaveli anlatıyor:

Tarih: 9 Ekim 1959

Menderes hükümeti büyük bir para krizi yaşamaktadır ve krediye ihtiyacı vardır. ABD ziyaretinin asıl nedeni budur. Ama karşılanmadıkları gibi, 50 dk. bekletilirler ve sadece 25 dk. görüşebilirler. Menderes, konuyu açıp talepte bile bulunamaz. Eisenhover, onlara uçakla Amerika gezisine postalar.

Sevgili Pante

Bizim şahsiyetsiz iç ve dış politikamızın ürünüdür bu aşağılanma..

Bu aşağılanmalara karşılık vermesini bilmiyoruz.

Diplomatlarımızın maruz kaldığı ve aşağılama olarak nitelendirilecek her türlü müdahaleye karşılık verilmesi gerekir.

Biz karşılık vermiyoruz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Karşılık vermiyoruz çünkü ülkeyi yönetenlerin beş paralık onuru yok.

Birazcık onurum olsun diye uğraşanlar yöneticilerimizin ise bu milletin cehaleti ve umursamazlığı karşısında çaresi yok.

Bir gerizekalılar cehenneminde kulaç atıyoruz.

Bu güzelim ülkeyi ve en gerçek şey olan yaşamımızı bize zehir eden aptallar sürüsünün içinde bizler de böyle geçip gidiyoruz işte...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Karşılık vermiyoruz çünkü ülkeyi yönetenlerin beş paralık onuru yok.

Birazcık onurum olsun diye uğraşanlar yöneticilerimizin ise bu milletin cehaleti ve umursamazlığı karşısında çaresi yok.

Bir gerizekalılar cehenneminde kulaç atıyoruz.

Bu güzelim ülkeyi ve en gerçek şey olan yaşamımızı bize zehir eden aptallar sürüsünün içinde bizler de böyle geçip gidiyoruz işte...

+ 1

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ayrıca ABD'nin Menderes'ten vazgeçmesi ve darbe yapması, 61 Anayasasını ortaya koyacak bir devrim sürecini ve ardından 68'i yaratacak siyasi ortamı şekillendirmesi sonucuna bakılınca biraz havada kalıyor.

Sevgili İmhotep;

1968'le hiç ilgisi yok.

Ama Sovyetlerle ve komünizm tehlikesiyle ilgili.

1957 seçimlerinde 9 milyon seçmene 610 milletvekili düşüyor.

4.372.000 oyla DP 424 milletvekili çıkarıyor.

3.753.000 oyla CHP 178 milletvekili çıkarabiliyor.

Aradaki yaklaşık 600.000 oyun karşılığı 40 milletvekili olmasına rağmen 246 milletvekili fazlasıyla mecliste anormal bir üstünlük kuruyor. Çünkü seçim çoğunluk sistemine göre.

Fakat DP'de düşüş devam ediyor. Ekonomik bunalım büyüyor. Halkın rahatsızlığı gitgide belirginleşiyor.

ABD bunun farkında. Bir sonraki seçimde kesinlikle kaybedeceğini biliyor ve kaybedenin yanında olmak ABD'yi tedirgin ediyor. Neden?

Çünkü yıl 1959'dur ve burnunun dibindeki Küba'da devrim olmuştur.

ABD'nin psikolojisi bozulmuştur. Nitekim daha sonra Domuzlar Körfezi çıkartmasına kalkışacak ve hezimete uğrayıp geri püskürtülecektir. Bir Sovyet ve komünizm tehlikesi ABD'nin 1. derecede sorunu haline gelmiştir. Ve gladio projelerini uygulamaya koymak zorunlu görülmeye başlamıştır.

İhtilalle direk ABD'nin bağlantısını iddia etmek belki mümkün değildir. Ama ihtilalin içindeki bazı isimlerin ve en başta radyodan ihtilali duyuran Alpaslan Türkeş'in ABD'de 2,5 yıl eğitim aldığı biliniyor. İhtilal öncesi yüksek rütbeli subaylardan destek bulunamıyor. Hiçbir kuvvet komutanı katılmıyor sadece Amerika'ya 12 günlük bir gezi yapan Kara Kuvvetleri komutanı Cemal Gürsel destek veriyor. Bu dikkate değer bir bilgi.

ABD'nin ihtilalden habersiz olması imkansız.

Üstelik daha önce DP hükümetine karşı bir harekat durumunda, hükümete destek olacak şekilde müdahale etmesi yönünde Menderes'le anlaşmışken, hiçbir girişimde ve eleştiride bulunmuyor.

http://bianet.org/bianet/siyaset/122292-amerika-nin-rizasi-olmadan-ihtilal-yapilamaz

Link to post
Sitelerde Paylaş
1957 seçimlerinde 9 milyon seçmene 610 milletvekili düşüyor.

4.372.000 oyla DP 424 milletvekili çıkarıyor.

3.753.000 oyla CHP 178 milletvekili çıkarabiliyor.

Aradaki yaklaşık 600.000 oyun karşılığı 40 milletvekili olmasına rağmen 246 milletvekili fazlasıyla mecliste anormal bir üstünlük kuruyor. Çünkü seçim çoğunluk sistemine göre.

Güzel bir nüans.

Bir önceki yorumumda anayasa mahkemesi ve denetleme kurumlarının eksikliğinden bahsetmiştim.1950'lerde yapılan seçimlerde alınan oy ile mecliste temsil oranı çok komikti.

Bu zamanlardan ders almamış görünüyoruz.

Seçim sistemimiz hala demokratik değildir.Ve milletin gerçek iradesini meclise yansıtamıyor.Barajın %5 lere çekilmesi şart.

tarihinde Galileo100 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

1961 Anayasası ile ilgili bir kaç bilgi aktarmak isterim.1961 Anayasa'sı o dönem Komünizm'in dünyadaki inkişafını engellemek amacı ile hazırlanmıştır.Kapitalist ülkeler Komünizm karşısında ilkel feodal devletler gibi idiler.Halkları bu gerçeğin farkına varıyor,Türkiye dahil pek çok geri kalmış ülkede Kominizm yükseliyordu.Kapitalizm 1961 Anayasası'nı çıkarmaya mahkum idi.O dönemde bütün kapitalist ülkelerde sosyal,ekonomik ve siyasal haklarda iyileştirmeler yapılmıştır.

Afedersiniz.

S S yaptılar.

Kömünizmin çökeceğini anladıklarında verdikleri hakları birer birer geri almaya başladılar.Türkiye'de 12 Eylül 1980'de başladı karşı devrim.

Sürüyor!

tarihinde store tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

ABD'nin darbe ile direk ilgisinin olup olmadığı önümüzdeki yıllarda açıklığa kavuşabilir. Çünkü üzerinden 50 yıl geçince gizli belgelerin çoğunu açıklıyorlar.

Örneğin darbe gecesi ABD büyükelçiliği Washington'a 32 mesaj gönderiyor. Bunlardan sadece ikisi açıklanıyor.

Biri Ankara'da 50 kişinin öldüğü, diğeri ise cuntanın para talebi.

Diğer 30 mesaj gizli tutuluyor. Bu gizlilik ilginç.

50 kişinin öldüğü yolundaki haberin sebebi ise anlaşılır gibi değil. Çünkü Türkiye'de böyle bir haber hiç yok.

İhtilalcilerin maaşları ve emekliye ayıracakları istenmeyen askeri personelin emekli ikramiyelerini ödemek için 15 milyon dolara ihtiyaçları var ve bunu ABD'den sağlıyorlar. Üstelik bağış olarak. Ayrıca ilave olarak ordunun modernizasyonu için 50 milyon dolar daha alıyorlar. Bunu Alpaslan Türkeş anılarında açıklıyor.

Şimdi düşünelim. Bir ülke darbeyle işbaşına gelen cuntaya para yardımında bulunuyorsa, bu cuntayı destekliyor demektir. Karşı olduğu bir cuntayı tanımaz ve eleştirir. Halbuki ABD, daha ilk gün para talebine olumlu yanıt vermiştir.

Bir başka bilgi de o sıra İran büyükelçiliği görevi yapan Mahmut Dikerdem, İran istihbaratının ve şahın 27 Mayıs'ı bildiğini ama Menderes'e haber vermediğini söylemesidir. Mahmut dikerdem, İran'ın bu bilgiyi CİA'den almış olacağını, dolayısıyla CİA'nin darbeyi önceden bildiğini belirtiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...