Jump to content

Hangisini seçerseniz ahlaklı olursunuz?


Recommended Posts

Diyelim ki 5 tane hasta var. Ve sizin bazı organlarınızı vermenizle o hastalar ölmekten kurtulacaklar. Ama o organlarından her hangi birini sen verirsen bu sefer sen öleceksin. Organlarımın bir tanesini vereyim ben de hayatta kalayım o da diye bir seçenek yok. 5 kişiyi kurtarmak pahasına kendin öleceksin. Tercihiniz nasıl olurdu?

Bu verdiğin örnek ve benzerleri genelde eylem faydacılığı teorisini eleştirmek için kullanılır. Faydacılıkta her insanın (hatta bazı düşünürlerin faydacılıklarında hayvanların da) eşit biçimde değerlendirilmesi ilkesi mevcuttur. Bu yaklaşıma göre sağlıklı bir insanı öldürüp organlarını 5-6 kişiye dağıtıp onların hayatlarını kurtarmak ahlâki açıdan meşrudur, zira 5 kişinin toplam faydası daha fazladır.

Bir de kural faydacılığı var, bu teoride Kant'ın ahlâk felsefesindeki gibi bir "evrenselleştirme", yani benzer durumlardaki tüm vakalarda aynı kuralın uygulandığı durumdaki toplam faydanın hesaplaması gibi bir yöntem kullanılır. Buna göre yukarıda bahsedilen uygulama kural olsaydı yanlış olurdu, zira masum insanlar o durumda her an organlarının toplam fayda gerektirdiğinde toplanabileceği korkusunda yaşayacaklardı.

Ben ikinci yaklaşıma daha yakınım.

Aslında bu gibi durumlarda insanlara yardım etmemek yasalarca da suç diye hatırlıyorum. Haberlerde izlemiştim bir keresinde adam hastaneye yetiştirilmesi gereken bir kızı bir sebepten ötürü öylece bırakmış sonra kız ölmüş ve bunu şikayet etmişlerdi. Hakkında işlem yapılmıştı diye kalmış aklımda

Doğrudur, ben de o tarz bir şeyler hatırlıyorum. Mantıklı ayrıca.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 77
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Ne yapılması gerektiği ancak o anda düşünülür ve olaydan sonra yaralının terkedilmesinin neden doğru olduğu açıklanır. Yada kurtarılmasının neden doğru olduğu açıklanır.

Ahlak sonuçlarınn eleştirisidir. Masa başında oturup hayali olaylar üzerinde ahlaklı kararlar vermek kolaydır tabiki, gerçek hayatta böyle olmaz ama.

Yapacağını yaparsın önce, sonra da ona ahlakasal kılıfını uydurursun.

İki neden için, toplumsal vicdandan ve kendi vicdanından kurtulmak için.

Sonuçta hep ''doğru'' olur, sen yapmışsan senin için doğrudur.

Katılıyorum.

Bencede insan zihni böyle çalışıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bunları söyledikten sonra su soruyu sormak istiyorum. İşe gidiyorsunuz büyük ve hayatını olumlu yönde değiştirecek bir toplantıya yetişmeye çalışıyorsunuz. Arabanıza bindiniz. Hayatınızı çok olumlu değiştirecek olan o toplantıya katılmanız gerekiyor. Belli bir süre arabanızla ilerledikten sonra, ileride bir kaza olduğunu gördünüz. Gittiniz kaza yerine, ama aklınız hayatınızı değiştirecek çok önemli toplantıda, Etrafa bakıyorsunuz etrafta bir Allahın Kulu yok. Bir ara ambulans çağırmayı da düşündünüz diyelim. Kaza yeri çok kırsal bir bölge olabileceği için ambülâns gelene kadar yaralıların durumu çok ciddi olabilir, birde ambülâns gelene kadar beklemeniz gerekir. Bu yüzden de hayatınız için çok önemli olan o toplantıyı kaçırmış olursunuz. Yani ortada hayatınızı değiştirecek olan toplantıya gitmek ve hayatınızı kurtarmak olan bir seçenekle, bir kişinin hayatını kurtarmak arasında bir seçim yapmanız gerekiyor. İki seçenekten birini seçme durumunuz olsa, hangisini seçerdiniz? Kendi hayatınızı mı? Kazazedelerin hayatını mı? Diyelim bu adamın kendini ve geleceğini düşünüp yaralıyı orada bırakması ahlaki açıdan yanlış mıdır? Yanlışsa neden? Doğruysa neden?

Ahlak denen şey çıkar ilişkilerinin örtüsüdür. O yaralıya yardım etmek ancak etrafta bunu gören ve seni takdir edecek birileri varsa veya yaralıların düzelme ve ileride seni onları bırakıp gittiğin için ayıplama ihtimalleri varsa söz konusu olabilir. Ya da yaralılardan biriyle duygusal-cinsel olarak yakınlaşabilirsin veya zengin olup sana fayda sağlayabilir. Tabi ''Aynı şey benim bir sevdiğimin başına gelseydi ve bir başkası ona yardım etmeseydi nasıl hissederdim? O halde bu insanların sevdiklerini de düşünmek lazım'' diye düşünüp empati de yapabilirsin ki biz buna vicdan diyoruz. Önemli olan ahlak palavraları değil empatidir. Ama aslında işin gerçeği şu; eğer gözümün önünde birileri yaralılara yardım etmeyip kendi işine giderse onlara kızarım ama ben yardım etmek zorunda olsam yardım falan etmem ve işime giderdim. Zerre de pişmanlığım olmazdı. Çünkü kendi çıkarımı, hayatımı öcelikli tutarım. Arkadan gelen bir müslüman yardım eder nasılsa. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Iste böyleee,

Yarindan tezi yoh Afganistana ucacam.Cennet Afganistanda,Afganistanin Islamina gurban.Bu gadinciklar biz yaslilarda birseyler bulmuslarki,keyiflerinden sekiz köse olmuslar.Bahsaniza hakir hakir güliyler.Yarabbim senin hezinende bu datli seylerden coh var,birkac denede bene hediye ver,

1 dene karasIn

2 dene sarIsIn

3 dene hafif esmer

4 dene Cikilete renki gibi

1 dene zenci

1 dene bambayaz,dahada fazla verirsen hayir dimem.

Ancah bu ihtiyarlara verdiklerin kimin cocuh olmasin.Söyle eli avucu surasi burasi doldursun.

Bunlar sübyanci yahu.

Sanada pek guvan olmaz ama,hadi bahah.

Ne deyiy müslümanlar?

Hersey Allahdandir.

Yarpagin gimIldamasI bülem.

O zaman bunlarin Allahi bu cocuhlarimi bu götünün gili agaranlara yazmis.

Bele olunca Tüm suclularin basi Allah celle celelühü DEGÜLMÜ?

Fittirmama az galdi,dohtorum NERDeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee.

Tolonbeg

Tolonbeg

child-bride-afghanistan.jpg

afganistanin-cocuk-gelinleri.jpg

evli.jpg

GEce bu cocuh bu adami bulamaz.

Ne bu böyle anasi bunu garanlindami dogurdu.

Ey Yarabbim,böyle gara adam yaratilirmi?

Bazan boyaninda ayarini gaciriyon vallaaa,olmazki,bugadarda gara insan yaratilmazki.

Garismayalim Allahin isine,Sadettin Teksoy gibi cinlere carpilirih sonra.

Tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

tabiki muslmuman olunca daha ahlakli oluruz cunku hirsizlikta yapsak zinada yapsak elinde sonunda limitimiz var diyecegiz ben bunlari yapiyorum ama oteki tarafta bana sorarlar ateistin oyle bir derdi yok hep merak etmisimdir neden ateistler iyilik yapar ben ateist olsam hirsizlik yaparim kibirli olurum cimri olurum ne kadra kotu sey varsa ben yaparim nasilsa olunce allah korkusu yok

Link to post
Sitelerde Paylaş

ben durur yardımcı olurum. sebebini bilmiyorum. olurum. basıp gitsem aklım orda kalacağı için toplantım da berbat geçer sanırım, işi alamam, işi bağlayamam. kemküm ederim sürekli.

bu durumun dinle kitapla alakası yok. her insan yapacağı neyse onu yapar. dindar ya da ateist olması hiçbirşeyi etkilemez.

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Diyelim bu adamın kendini ve geleceğini düşünüp yaralıyı orada bırakması ahlaki açıdan yanlış mıdır? Yanlışsa neden? Doğruysa neden?

Bunun ahlakla filan alakası yok. Bu sürü güdülerimize ve ondan temel alan sosyal yapımıza bağlı bir olgudur.

İnsna, en küçük halinden en büyük haline kadar sürü halinde yaşar. En temel sürü ailedir. VE aile içi dayanışma ile sürü güdüleri başlayıp, tüm toplum çapına yayılır.

Bu noktada yaralı olana yardım etmek demek, sürüye hizmet etmek demektir. Eğer bugün bunu sorguluyorsak, sürü güdülerinin öne çıkması nedeniyle sorguluyoruz. Bu güdüler bize diyor ki, sürü üyelerinden biri zor durumdaysa, ona yardım et. Peki bu ne getirir? Bu kural tüm sürü üyeleri için geçerliyse, o zaman yarın siz yardıma ihtiyaç duyunca, sizede yardım edilecek demek elbette. Böylece karşılıklı yardımlaşma ile sürü daha sağlıklı olacaktır, hepsi bu.

Kısaca, onlara yardım et diye dürtü ve burada bunun tartışılıyor olması, ahlaki vs. değil, biyolojik bir olgudur. İnsanın bugünlere bu sürü yapısıyla gelmiş olduğunu, evriminin bu şekilde ilerlemiş olduğunu gösterir.

Bu bağlamda bakınca bu konunun değerlendirmesi ancak şu şekilde yapılabilir. Öncelikle bu doğrudur şu yanlıştır gibi bir çıkarıma asla gidilemez. İlk bakılacak şey, o kişinin vicdan dediğimiz genetik dürtülerinde böyle bir durumun var olup olmadığıdır. Yani ilkel beyinden (limbik sistem) gelen dürtüler kişiyi onlara yardım etmeye yönlendirmekte midir? Eğer yönlendiriyorsa, zaten kişi onu yapacaktır. Eğer kişide böyle bir dürtü yoksa, siz onu yanlış veya doğru yapmakla nasıl sorgulayabilirsiniz ki?

Burada yapacağı şeyin sonuçlarına bakabiliriz. Sürü güdülerinin zorladığı bu eylemin sonucu, sürünün birbirine yardım ederek hayatta kalmasını kolaylaştıracaktır. Demekki bu insan türü için faydalı bir davranıştır. Öyleyse yardım etmenin iyi olduğunu söylemek mümkündür. Peki tersine bir güdü varsa o kimsede? Bu da ilginçi bir şekilde insan nesli için gene iyidir. Zira bu bir varyasyona işaret eder. Böyle bir varyasyonun toplumda bulunması, gelecekte ortaya çıkabilecek başka doğal seleksiyon koşullarına kolayca uyum için gereklidir.

Evet, her iki davranış biçimide faydalı bir durumdur. Biyolojik açıdan durum bundan ibarettir. Velakin, bugün insan türünün sürü yapısı onu var eden şeydir ve bugün itibarıyla o adamın yardım etmesi daha iyi gibi görülmektedir. Fakat bu diğer davranışa kötü deme imkanını bize vermez.

Asıl önemli olan bir husus ise şudur. Bu kişinin kendi vicdanını geliştirme, sürü hayatına uyum kabiliyetleri acaba çevre etkisiyle törpülenmiş, güdük kalmış olabilir mi? Bir bebeğin ayaklarını bağlayın. Öyle büyüsün. yürümeyi asla öğrenemez ki en doğuştan gelen özelliklerinden biridir.

Peki ne olmaktadır? En başta din denen şey olmak üzere bazı şeyler kişinin vicdanını törpüler. Kişiye içgüdüsel olarak var olan dürtüler yerine başka şeyler aşılar. Mevcut sosyal örgümüze göre yanlış olan bir şeyleri yapabilmek üzere vicdanları güdük bırakır.

Basit bir örnek. Biz burada kaza geçirenlere yardım etmek iyi midir, değil midir diye tartışıyoruz ya. Dindarlar bizi bunu tartışmaya itmeye çalışıyor ya. Peki birilerinin kendi sübyancı arzularını tatmin etmek için cennete gitmek uğruna, sapsağlam insanları gidip tutup kıtır kıtır kesmesine ne derler? Malatya'da bu olay yaşanmadı mı?

Şimdi onların ucuz savunması hazırdır, amanda din bunu emretmez, etmez, tutmaz zart zurt. buradaki konu şu, hiç tanımadığı insanların yaralanması durumunda yardım edip etmemesini tartışabilen sizin, nenden bunu tartışmaya çıkmadığınız? Cevap belli, açık ve net: Din, bir şekilde insanlardaki vicdanı güdüleri yok edip, onları başka insanları kesmeye güdüleyebiliyor. Bu sizin dininiz veya değil, bir şeyi değiştirmez. Nihayetinde din denen olgu, insanlardaki vicdanı yok edebiliyor.

Yakaladığınız yerde öldürün diyen, elin kesin diyen, kolunu kesin diyen, çarmıha gerin diyen, kısas hakkınızdır vs. vs ve her fırsatta vahşeti emreden bir dinle yetişen kimselerin, öldürmeyi, vicdanlarını baskılayıp vahşete teslim olmalarını beklemek gayet doğaldrı ve zaten bugünkü durumda budur. İslam dini, insanların doğuştan gelen birlikte yaşama ve en azından diğer insanları kollama güdülerini yok eder. Onlar birer canavara çevirir.

Eğer siz bunların insan neslinde olduğu gibi olmasını ve insan için kendi evrimsel gelişimine en uygun şekilde yerleşmesini istiyorsanız, o zaman din denen rezillikleri insanların hayatından çıkaracaksınız. İnsanlar kendi vücutlarında kendi türleri için gereken her türlü vicdani ve ahlaki yetiye sahiptir zaten. Olması gereken bu yetileri din gibi bir rezillikle baskılanmamasıdır.

bunlaırn başında empati gelir. Kendini karşısındakinin yerien koyabilme yetisi. Hani diyor ya birisi yukarda:

tabiki muslmuman olunca daha ahlakli oluruz cunku hirsizlikta yapsak zinada yapsak elinde sonunda limitimiz var diyecegiz ben bunlari yapiyorum ama oteki tarafta bana sorarlar ateistin oyle bir derdi yok hep merak etmisimdir neden ateistler iyilik yapar ben ateist olsam hirsizlik yaparim kibirli olurum cimri olurum ne kadra kotu sey varsa ben yaparim nasilsa olunce allah korkusu yok

Gördüğünüz gibi, müslüman olanın daha kendşini tanıma ve empati denen bu olguyu anlama kabiliyeti bile yok. Ne yapacak güya? Allahtan korkacakmış. Geç sen onu. Bu noktalara sana dur veya yürü diyecek olan ilkel beyin allah filan tanımaz. Bu ne demektir, eğer sen bunları allahtan korktuğun için yapmıyorsan, emin ol ki bir an gelecek yapacaksın. Çünük sen kendine bunların bariyerini yanlış yer olarak koydun. Yani sen her tür ahlaksızlık, rezillik, pislik ve şerefsizlik için potansiyelsin. Zaten o sayede tonla karıyla evlenmiş, binlerce insanın kanını elinde taşıyan, 9 yaşındaki kızla gerdeğe giren bir sapığı kainatın varlık sebebi ilan edebiliyorsun ya? Bir anneyi çocuklarının yanında yatağında öldürtebilecek kadar vahşi birini rehber ediniyorsun ya?

Peki bir ateist için durum nedir? Eğer hiç din denen zehirle tanışmamışsa, zaten doğal dürtüleri onu "bunu bana yapsalar.." noktasına getirir ve o kendisini otomatikman kendisi frenler. Çünkü zaten insan kendisi doğuştan böyle bir yapıya sahiptir. Bu yapıyı din gibi bir şey yıkmazsa, o zaten kendiliğinden iyi bir insan olacaktır. Böylece sen başkasının malını çalmazsın, başkasıda senin malını.

Kısaca, bu ahlaki iyi/kötü mevzuları, din denen sapkınlıkların insanlara bıraktığı bir necaset, bir foseptikten ibarettir. Bugün insanlık daha vahşi, daha kötü oluyorsa, bunun yeğane sebebi dindir.

Bizim küçüklüğümüzde, otobüse binen yaşlılara yer verirdik. O zamanlar TV'lerde boyuna zırlayan kurancılar, beşinci boyutlar filan yoktu. Böyle hızrsılık, tecavüz, rezillki alıp başını gitmemişti. Ne zamanki din bu ülkede yükeslmeye başladı, bunlarda hortladı, aldı başını gitti. SEbebi din denen o şerefsiz şey elbette..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yolda gördüğünüz yaralı birini arabanıza atmak onun ölümüne sebebiyet de verebilir. İlk mudahalenin ne olduğunu nereden bileceksiniz?

Doğru bildiğiniz bir durum her daim doğru olarak sonuçlar vermeyebilir.

Bu kurgulanmış hikaye ahlakı açıklamaz.

Ahlak ve ahlaksızlık çevrenizde süre giden sosyal hayatın ahenkli olmasını düzenleyen her türlü kanun ve kuralları gözetmek veya hiçe saymakla açıklanabilir. Bu ahengi sağlayan paradigmaların değişkenliklerini yok saymak ya da anlamazdan gelmek bazı ahlaksızlıkları ahlaklıymış gibi gösterenlerin türemesine neden olması gerçekleri yok saymakta etken olmazlar.

Bu konuda yapılmış en doğru, en gerçekçi yorum.

Benzeri şeyler yazacaktım, gerek kalmamış.

----------

Bazen insanların anlam veremediği ve hatta lanetledikleri bir davranış, çok anlamlı ve gerçek ahlakı barındıran bir davranıştır. Küçücük bir detay, alıntıladığım iletide sözü edilen paradigmaların belki de en hayati olanıdır ve bunu görebilmek bazen çok zordur. Anlamak da..

Müslümanların ahkam kesmesine en müsait kondudur ahlak. Çünkü daima kendilerini savunmak ve açıklamak ihtiyacı içindedirler. Ahlaksızlıkların en büyük kaynağı da din adı verilen ilkel öğretilerdir zaten. Her yönüyle...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu soruya kişisel cevap vermektense evrensel kökeninden bahsederek cevap vermenin daha açıklayacağı olacağını sanıyorum..

Ahlak aslında geçmişten günümüze iyi ve kötünün savaşımı sonucunda ortaya çıkmış bir kavramdır..

İnsanoğlu iki ayağının üzerine dikildiğinde hayvandan farkı çok azdı ve vicdan denilen duygusu henüz oluşmadığından böyle bir kavram da geliştirmemişlerdi.. Zekanın evrimiyle beraber kaçınılmaz olarak kavramlar geliştirmeye başladılar..Acıları ve sevinçleri deneylediler.Bu gözlemleri sonucunda güzel,erdemli,yardımsever davranışları iyi,düşüncesiz,aldırmaz,başkalarını zor duruma düşürücü davranışları da kötü diye adlandırdılar.. iyi ve kötü denilen zıt kavramlar dile de girdi ve birer kavram haline getirildiler..Mitsel hikayeler incelendiğinde hep bir iyi ve bir kötünün mücadelesine rastgeliriz.yine destanlarda kahramanlık,iyilik üzerinde oldukça fazla durulmuştur. İnsanoğlunun doğadan ve bilinmez bir evrendeki çaresiz yaşama terkedilmesiyle beraber zarar görmekten duyduğu güçlü korkular ilkel dinsel mitlerde olsun, 3 semavi dinde olsun hep iyi ve kötünün çarpışmasını anlatırlar..Tanrı kahramandır..Eğer bir kahramanınız varsa bir de kötünün olması gerektir değil mi?..İşte o da cisimleştirilmiş şeytandır..Kıyamet günüyle ise iyi ve kötülerin savaşımı sonucunda galibiyet ve ödül - ceza mekanizmasının işe karıştırılmasıyla hikaye tamamlanır...Tanrı şeytan'ın düşmanıdır ama nedense bir türlü şeytanın yaptığı kötülüklere ve insanları dürtüklemesine mani olamamaktadır..Bu hikayede asla ne tanrı ne de şeytan galip gelememiş ve gelemeyecektir. Çünkü bu ikilem ve çatışma evrenin çocuğu insanı anlatır,konuya müdahil bir tanrının parmağını değil...

Dindarlara "ahlağı neden sahipleniyorsunuz" diye sorduğunuzda mantıklı bir cevap verememelerinin sebebi kollektif bilinçaltlarında aslında bu bilginin kalıtımsal olarak zaten var olduğudur..Gerçekte ahlak ve vicdanın sebebi bir tanrı değil,bu kavramı oluşturan insanın ahlağı ve vicdanı sahiplenmesi,cisimleştirmesi ve sahip çıkmaya çalışmasıdır.Tanrı insanlarca yaratılmış bir sığınaktır sadece..Derininde çaresiz insanın gafil avlanmaktan, zarar görmekten duyduğu korku yatar..

Aslında hepimiz bu evrenin ürünleriyizdir..Dindar,budist,hristiyan veya ateist gözetmeksizin herkes iyinin ve kötünün ne olduğunu artık biliyor.Çünkü günümüz homosaphienslerinde ilk atalarından farkla vicdan büyük oranda gelişmiştir..Dindarların dinlerindeki ilkel ahlak kurallarını günümüzde artık açıkça savunamamalarının,hatta meal çarpıtmalarıyle güncellemeye çalışmalarının nedeni işte bu evrensel ve evrimsel geçişin artık geriye döndürülemeyeceği gerçeğinin bilinmesidir...

Dolayısıyla bakkalamca'nın sorduğu soruya kişisel verilen cevaplarla ahlakla ilgili hiç bir şey açığa çıkmaz veya herhangi bir şey kanıtlanamaz.Sadece forum yazarlarının bireysel görüşleri belirtilmiş olunur..

Selamlar..

tarihinde Electra tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yaptığın açıklama evrimsel ve dolayısıyla bilimsel görünüyor ama fazla 'biyolojik indirgemeci' gibi geldi bana.

Sence yaralı birine yardım edip etmememizi beliryen etken biyolojik midir? Yani genlerimizde bizi yardımlaşmaya yönlendiren birşey olması mı? Öte yandan, böyle bir 'yardımlaşma geni' bilim insanlarınca bulundu mu? Peki böyle bir biyolojik yönelimimiz varsa nasıl oluyor da pek çok ''vicdansızlık'' da olabiliyor? Din veya başka bir şey nasıl oluyor da bu biyolojik kökene baskın gelebiliyor?

Bence iş elbette biyolojide başlar ama orada bitmez, davranışlarımız ve değer yargılarımızın en baskın belirleyeni toplumsallığımızdır. Biyolojik yönlendirmeler ise oldukça küçük bir etkiye sahiptir. Aksini iddia eden fena halde sıkışır ve bocalar.

Eğer insan davranışını belirleyen en büyük etken onun toplumsallaşma biçiminde ise, bu durumda 'sağlıklı insan davranışları' elde ederek sağlıksız davranışların önünü kesmenin anahtarı da bir toplum eleştşirisi yaparak yeni ve daha gelişkin bir toplumsallığı örgütlemektir. Bu da siyasal bir devrimin konusudur. Evet din çoğu zaman kötü davranışların meşrulaştırıcısı olur; ama bunun çözümü en başta -dinin de temel bulduğu- toplumsallaşma biçimini eleştirmektir. Anibal'in bugüne dek bu toplumsallığı eleştirdiğini görmedik! Herşeyden dini sorumlu tutan ergen tepkiselliği triplerini hala aşamadı. Din elbette bir afyon, bir zehir, aklın yanı sıra vicdanı da uyuşturan bir pisliktir. Ama bu pislik de kökünü toplumsallaşma tarzından alır. Bu toplumsallık eleştirisini -ki toplumu ekonomik sistemden yalıtmak mümkün olmadığı için sistem eleştirisi de diyebiliriz- es geçerek sadece dini hedef almak, sanki din hakikaten de gökten inmiş gibi davranmak olacaktır. Bir ateist için ne ironik bir durum.

Devrimci olmadan tutarlı bir ateist olunmaz. Benden söylemesi... Herşeyi kaba biçimde biyolojiye indirgemeye kalkmak da çıkar yol değildir. Benzer bir yönelim Hacı'da da var. Ben böylelerine ''kazma evrimci'' diyorum. :)

tarihinde Freddy tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Freddy'nin öne sürdükleri de doğrudur..Toplum dinle aptallaştırıldıktan sonra önce fakirleştirilerek beynin çalışmasında bir numaralı etken olan protein kesilir ve ülke sefil yiyeceği simit evleriyle doldurulur.Hamur yiyen hamur beyinliler düşünemez hale getirilmiş aptallar sürüsü yapıldıktan sonra gerisi kolaylıkla getirilecektir..Hele islamiyet gibi rızka şükretmemenin Allah'a isyan anlamına geldiği bir dinde "Allah rızkımızı bu kadar vermiş naapalım.Beterin beteri" var psikolojisiyle insanlar bir güzel susturulur ve kullanılır..Ama bu "şükür" psikolojisinden AKP gibi din-Allah sever bir parti hiç nasiplenmez nedense.Parti içi hepsi zengin ve vurguncudur..Yoksa ABD Tayyip'i neden Türkiye'de kök saldırdı??neden ılımlı islamı uygun gördü dimi? :)

Yılanın başı din..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Öncelikle:

>>> İnsanoğlu iki ayağının üzerine dikildiğinde hayvandan farkı çok azdı ve vicdan denilen duygusu henüz oluşmadığından böyle bir kavram da geliştirmemişlerdi..

Bu yanlış. İnsanların iki ayak üzerine kaltıkları dönemde vicdan denen duyguya çoktan sahip oldukları kesindir. Bu duygu insan - primat değil, tüm memeliler arasında ortak bir duygudur.

Bizim vicdani özelliklerimiz pek çok memeli tarafından paylaşılır. Özellikle sürü güdülerine dair hususlar, kahramanlık, paylaşım, yardımseverlik, yaşlıları koruma/kollama gibi hususlar, bilhassa primatlar arasında bizden farksız değildir.

Genelde siz hayvanları fotoğraflarından görüp tanıdığınızı sandığınız için, bu gibi yanlış çıkarımlara ulaşıyorsunuz.

>>> Yaptığın açıklama evrimsel ve dolayısıyla bilimsel görünüyor ama fazla 'biyolojik indirgemeci' gibi geldi bana.

Zira öyle zaten. İnsanda biyolojik olmayan hiç bir haltta yok zaten.

>>> Yani genlerimizde bizi yardımlaşmaya yönlendiren birşey olması mı? Öte yandan, böyle bir 'yardımlaşma geni' bilim insanlarınca bulundu mu?

Genetikten anlamayan birinin soracağı abes bir soru. Senin genlerinde konuşma genide yok. Genlerin seni içgüdüsel olarak bir sürü bireyi olmaya yönlendiren mekanizmalar içeriyor. Bunu ilkel beyindeki mekanizmalar, serotonin, dopamin vs. gibi şeylerin salgılanması ile yürütüyor. Ve bugün bu yardımlaşma vs. dediğin şeylerin insan biyolojisine dair bir şey olduğu da kesin olarak biliniyor. Sadece bu kadarıda değil, güven, aşk, kahramanlık vs. hepsi temel mekanizmaları belli olan beyinsel faaliyetler sadece..

Eğer insan davranışını belirleyen en büyük etken onun toplumsallaşma biçiminde ise, bu durumda 'sağlıklı insan davranışları' elde ederek sağlıksız davranışların önünü kesmenin anahtarı da bir toplum eleştşirisi yaparak yeni ve daha gelişkin bir toplumsallığı örgütlemektir. Bu da siyasal bir devrimin konusudur. Evet din çoğu zaman kötü davranışların meşrulaştırıcısı olur; ama bunun çözümü en başta -dinin de temel bulduğu- toplumsallaşma biçimini eleştirmektir. Anibal'in bugüne dek bu toplumsallığı eleştirdiğini görmedik! Herşeyden dini sorumlu tutan ergen tepkiselliği triplerini hala aşamadı. Din elbette bir afyon, bir zehir, aklın yanı sıra vicdanı da uyuşturan bir pisliktir. Ama bu pislik de kökünü toplumsallaşma tarzından alır. Bu toplumsallık eleştirisini -ki toplumu ekonomik sistemden yalıtmak mümkün olmadığı için sistem eleştirisi de diyebiliriz- es geçerek sadece dini hedef almak, sanki din hakikaten de gökten inmiş gibi davranmak olacaktır. Bir ateist için ne ironik bir durum.

Tam tersine. Bu durumun böyle olduğunu bildiğimiz bugün, artık toplumsallaşma süreçlerini sorgulayabilir olduk. 5 bin yıl evvel bunları bilmiyorduk ve din denen zehir topluma taaa o zamanlar yayıldı, hakim olup bugünlere kadar geldi.

Diyorsun ya: "bu durumda 'sağlıklı insan davranışları' elde ederek sağlıksız davranışların önünü kesmenin anahtarı da bir toplum eleştşirisi yaparak yeni ve daha gelişkin bir toplumsallığı örgütlemektir."

Sendne umulmayacak kadar doğru bir söz olmuş. Velakin gerisi yalan olmuş. Şu anda mevcut bir toplumsal örgütlenme işte burada söz konusu zaten. Bu örgütlenmeyi yıkmadan yenisini nasıl kuracaksınız? Önce birini yıkmanız şart değil, ama yeni bir örgütlenme kurmak için el mahkum öbürü yıkılmak zorunda.

Buyur burdan bakalım:

b. Çocuk terbiyesinde ümitle birlikte korku da yer almalı¬dır. Çocuk için korkunun en müşahhas, en uyarıcı tem¬silcisi "dayak"tır. Hz. Peygamber (a.s.), aşağıda belirtile¬cek çok sıkı kayıtlarla dövmeye müsaade etmesine rağ¬men, deyneğin korkutucu, caydırıcı tesirinden istifade edilmesi için onun evde, "herkesin göreceği şekilde asılı tutulmasını" tavsiye etmiştir.(14) Gazali, muallimlere: "Tediblerin büyük kısmını korkutarak, dayak ve tedibi de azaltarak" yapmalarını tavsiye eder.(15)

14- Taberani

15- Gazali

Birde şuna bakalım:

Yapılan araştırmalar, çocuğun yetiştirilmesinde disiplini sağlamak için kullanılan şiddetin, hiçbir zaman işe yaramadığını gösteriyor. Uzmanlar, dayak yiyen çocuğun, yaptığı işe sadece dayak riski devam ettiği sürece ara verdiğinibelirterek, "Dayak riskinin ortadan kalktığını hissettiğinde, hareket tekrarlanır. Çünkü çocuk, bu hareketi neden yapmaması gerektiği ana fikrini almamıştır" diyor.

Çocuklar çoğunlukla kendilerine vuran birine başkaldırı gösteriyor ve onun sözlerine uymak istemiyor. Çocukların, disiplinin asıl amacı olan doğru ve yanlış ayırımını şiddet sebebiyle öğrenemediğini belirten uzmanlar, "Dayak ayrıca birçok negatif etkiye de sahiptir. Mesela bunlardan biri, dayağın şiddeti öğretmesidir. Çocuğunu ya da karısını döven birçok kişi, zamanında kendi de şiddet görmüştür. Kimisi için de dayak, tartışmaları çözmenin tek yolunun kaba kuvvet olduğunu öğretir. Ve çocuğun, hayal kırıklıkları, sinirle başa çıkabileceği daha ılımlı yolları öğrenmekten alıkoyar" diye konuştu.

Buyur al işte. Yeni bir toplum düzeni kurmak için bu rezil ve ahlaksız fetva düzenini kaldıracaksın. Çocuklara doğru ile yanlışı öğreteceksin. Ama bu nasıl gelmiş, bas dayağı çocuğa, allahın izniyle..

Böyle mi siz ahlaklı nesiller yetiştireceksiniz? Bu "cennetten çıkma" ve peygamberden tasdikli dayakla mı?

Bu bir örnek sadece. Eğer siz ahlaklı nesiller yetiştirmek istiyorsanız, allahın cevazına değil, aklın yoluna bakmanız gerekiyor. bunun da yolu din denen şerefsizliği yok etmekten geçiyor.

Zira işte durum ortada? Peygamber ve allah denen melun bedevi tanrısı her şeyin en doğrusunu biliyorsa, bu durumda doğru olan nedir? Çocukları dövmek mi, diğeri mi? Eğer doğru çocuğu dövmemekse, allah denen put ve peygamber denen bedevinin yanlış bildiği kesin olmaz mı? O halde din de otomatikman darmadağın olmaz mı?

>>> Anibal'in bugüne dek bu toplumsallığı eleştirdiğini görmedik!

Laf ola beri gele.. Bugünkü toplumsallık din denen melanetin ekseninde oluşuyor ve dine yönelttiğimiz her eleştir bu toplumsallığın eleştirisi değil mi?

Toplumsallık dediğin, sanırım sürü güdülerimizin dayadığı sosyalleşme durumu, senin genlerinin sana dayattığı bir şeydir. Bundan kopamazsın. Ne zamanki yeterince mutasyon geçirdin, evrim geçirip başka bir tür olursun, ancak o zaman.

Ve sen hava ve su kadar senin için ihtiyaç olan toplumsallığı gidip insan özelliklerinle örgütlemediğin sürece, o insan sürüsü böyle rezil ve sefil kalmaya mahkum olacaktır. Artık insanların vicdan vs. gibi hususlarının nerden geldiğini biliyoruz ve toplumları bu yönde örgütleyip insan için en güzel toplumu oluşturma imkanımız var. Bunun önündeki tek engel ise din denen kepazelik, hepsi bu.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Öncelikle:

>>> İnsanoğlu iki ayağının üzerine dikildiğinde hayvandan farkı çok azdı ve vicdan denilen duygusu henüz oluşmadığından böyle bir kavram da geliştirmemişlerdi..

Bu yanlış. İnsanların iki ayak üzerine kaltıkları dönemde vicdan denen duyguya çoktan sahip oldukları kesindir. Bu duygu insan - primat değil, tüm memeliler arasında ortak bir duygudur.

Bizim vicdani özelliklerimiz pek çok memeli tarafından paylaşılır. Özellikle sürü güdülerine dair hususlar, kahramanlık, paylaşım, yardımseverlik, yaşlıları koruma/kollama gibi hususlar, bilhassa primatlar arasında bizden farksız değildir.

Cümlelerimi çözemiyor olmalısınız.Ben zaten hayvandan farkı çok azdı demişim...Hayvan da da tabii ki sürüyle bir arada yaşayabilmek için geliştirdiği bir uyum mekanizması ve kaçınma davranışı vardır ama buna vicdan denmez.Hayvanda vicdan olmaz..Vicdan bilinçaltının ve ileri derecede keskin bir zekanın ürünüdür.İçsel sorgulama mekanizması ve ahlaki muhasebe sistemidir..Bireyin kendi içerisindeki adalet ölçüsüdür...

Lütfen saçmalamayın..

tarihinde Electra tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Cümlelerimi çözemiyor olmalısınız.Ben zaten hayvandan farkı çok azdı demişim...Hayvan da da tabii ki sürüyle bir arada yaşayabilmek için geliştirdiği bir uyum mekanizması ve kaçınma davranışı vardır ama buna vicdan denmez.Hayvanda vicdan olmaz..Vicdan bilinçaltının ve ileri derecede keskin bir zekanın ürünüdür.İçsel sorgulama mekanizması ve ahlaki muhasebe sistemidir..Bireyin kendi içerisindeki adalet ölçüsüdür...

Lütfen saçmalamayın..

Vicdan dediğiniz bu şey, aynen hayvanlarda var zaten. Neler saçmalıyorsunuz ki? Vicdan keskin zekanın filan ürünü değildir. Vicdan, beynimizin en ilkel kısımlarının, limbik sistemin ürünüdür.

Hiç kimse düşünüp edip amanda şimdi canımı tehilkeye atıp şu çocuğu kurtarayım vs. demez. Anında buna kalkışır.

Adamın oturup muhasebesini yapma sebebi, vicdanının onu buna zorlamasıdır. Yoksa zekasının vicdanı zorlaması filan değil.

Bilir bilmez konuşuyorsunuz boş boş. Sİze ev ödevi: Amigdala nedir? Hadi şimdi evlere, ödevinizi yapın, sonra gelin..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Vicdan dediğiniz bu şey, aynen hayvanlarda var zaten. Neler saçmalıyorsunuz ki? Vicdan keskin zekanın filan ürünü değildir. Vicdan, beynimizin en ilkel kısımlarının, limbik sistemin ürünüdür.

Hiç kimse düşünüp edip amanda şimdi canımı tehilkeye atıp şu çocuğu kurtarayım vs. demez. Anında buna kalkışır.

Adamın oturup muhasebesini yapma sebebi, vicdanının onu buna zorlamasıdır. Yoksa zekasının vicdanı zorlaması filan değil.

Bilir bilmez konuşuyorsunuz boş boş. Sİze ev ödevi: Amigdala nedir? Hadi şimdi evlere, ödevinizi yapın, sonra gelin..

Ev ödevi vermek için yanlış kişiyi seçtiniz..Sizin o dediğiniz amigdala ve limbik sistemde meydana gelen ve anlıksal davranmaya iten sebepler genetik geçişle kollektif bilinçaltına işlenmişlerin reflex oluşturmasından başka bir şey değildir..Yani sizin vicdan diye adlandırdığınız hayvanlarda ki kaçınma dürtüsü (vicdan değil) reflextir..O reflexte evrimin ürünüdür..İnsandaki vicdani davranışlar da benzer şekilde reflexle harekete geçer..Her seferinde insan oturup uzun uzun ilgili bedbaht durum karşısında ne yapsam diye düşünmez.Biz insandaki gelişmiş ahlak muhasebe sistemine vicdan diyoruz konuyu karıştırmayın..Belki bir yerlerden okuyup öğrenmişsiniz ama eksik bağlıyorsunuz..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ne refleksi yahu? Refleksin ne olduğunu ödev olarak vermemiz gerekiyormuş demekki.

Hoş, amigdala üzerine çalışmış olsaydın, onu da öğrenirdin, her neyse..

>>> Biz insandaki gelişmiş ahlak muhasebe sistemine vicdan diyoruz konuyu karıştırmayın

İnsanda gelişmiş ahlak muhasebe sistemi filan yoktur. Gelişmiş vicdanda. İnsanda gelişmiş bir zeka vardır. Tüm hayvanlardaki (en azından vicdan olan memeliler vs. deki diyelim) vicdan mekanizması, benzerdir, pek üstün / eksik değildir o kadar. Ve tüm limbik sistem uyartımları gibi o uyartımlarda beyni etkiler.

Kısaca, senin dediğin o muhasebe olayının var olması, alttaki sistemden kaynaklanır. İnsanlar da hayvandır ve düşünerek merhamet etmezler, merhamet ederek düşünürler. Eğer merhamet etme ilkel duyusunu yok etmişseniz, takla atsanız, düşünerek merhamet etmesini sağlayamazsınız.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evrensel bir ahlak yasası vardır.

Öncelikle olay sonucunda herkesin toplam kazancını pozitif yapmak.

Olmuyorsa herkesin toplam kaybını en aza indirgemek.

Uzun vadede toplam faydaların dengesi değişir ayrıca toplam fayda herkesin toplam faydasıdır,belki herkesin toplam faydası bazı bireylerin breysel zararlarına neden olacaktır o zaman da o kişilerin haklarını gaspettiğimiz için topupuz toplam fayda sağlayalım derken asıl hak yediğimiz iin ahlaksızlığın belki de kucağına düşeceğiz.

Gerçekten karmaşık bir başlık arıyorsak forumda bence obaşlık bu başlıktır.

http://img341.imageshack.us/i/carter2545x588x300dpidn3.jpg/

Bu fotoğrafa çeken gazeteci belli bir süre sonra intihar ediyor. Sorum hemen hemen bununla bağlantılıdır. Şimdi bu adam bu fotoğrafı çekip hiçbir şey olmamış gibi geri gittiği zaman ahlaksız mı oluyor? Sorun da burda ortaya çıkıyor. Benim soruma çok yakın. Bu adam açlıkla boğuşan birisine yardım etmek zorunda mıdır?

Oradaki çocuğun açlığı gazetecinin suçu değildir, ve o çocuğun açlığını giderme sorumluluğu da uluslarası yardım fonlarına aittir bir gazeteciye ait değildir, pişmanlık duyması mesleğini sorgulamasınla beraber mesleğinin kurallarını dışına çıkamasının getirdiği bir sonuçtur. Ama intiharı dünyaya duyduğu tepkidendir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu verdiğin örnek ve benzerleri genelde eylem faydacılığı teorisini eleştirmek için kullanılır. Faydacılıkta her insanın (hatta bazı düşünürlerin faydacılıklarında hayvanların da) eşit biçimde değerlendirilmesi ilkesi mevcuttur. Bu yaklaşıma göre sağlıklı bir insanı öldürüp organlarını 5-6 kişiye dağıtıp onların hayatlarını kurtarmak ahlâki açıdan meşrudur, zira 5 kişinin toplam faydası daha fazladır.

Bir de kural faydacılığı var, bu teoride Kant'ın ahlâk felsefesindeki gibi bir "evrenselleştirme", yani benzer durumlardaki tüm vakalarda aynı kuralın uygulandığı durumdaki toplam faydanın hesaplaması gibi bir yöntem kullanılır. Buna göre yukarıda bahsedilen uygulama kural olsaydı yanlış olurdu, zira masum insanlar o durumda her an organlarının toplam fayda gerektirdiğinde toplanabileceği korkusunda yaşayacaklardı.

Ben ikinci yaklaşıma daha yakınım.

Patron belki de 1 insanın faydası o hayat verdiği 5-6 kişinin faydasından daha fazladır, ciğer nefes alana göre, muamele edebilir ancak. Ben de eylem faydacılığını pek mantıklı bulmadım.

Bu arada Marijanl fayda, uzun vade maximum kar konularına girdik birazdan Türkiye'nin Arjantin ile ihracatına bakacağız. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ne refleksi yahu? Refleksin ne olduğunu ödev olarak vermemiz gerekiyormuş demekki.

Hoş, amigdala üzerine çalışmış olsaydın, onu da öğrenirdin, her neyse..

>>> Biz insandaki gelişmiş ahlak muhasebe sistemine vicdan diyoruz konuyu karıştırmayın

İnsanda gelişmiş ahlak muhasebe sistemi filan yoktur. Gelişmiş vicdanda. İnsanda gelişmiş bir zeka vardır. Tüm hayvanlardaki (en azından vicdan olan memeliler vs. deki diyelim) vicdan mekanizması, benzerdir, pek üstün / eksik değildir o kadar. Ve tüm limbik sistem uyartımları gibi o uyartımlarda beyni etkiler.

Kısaca, senin dediğin o muhasebe olayının var olması, alttaki sistemden kaynaklanır. İnsanlar da hayvandır ve düşünerek merhamet etmezler, merhamet ederek düşünürler. Eğer merhamet etme ilkel duyusunu yok etmişseniz, takla atsanız, düşünerek merhamet etmesini sağlayamazsınız.

Size özel ders vermek üzere forumda bulunmuyorum.Doğruları ister öğrenirsiniz ister öğrenmezsiniz..Sizin bilginizin tam mı eksik mi olduğunun sizin hayatınıza etkisi var benim değil.İster gerçek bilgiyi öğrenir ister öğrenmezsiniz...Aslıda ikimizinde anlattıklarında pek bir fark yok,hemen hemen aynı şeylerden söz ediyoruz..Sadece bu sayfalar destan yazmak ve uzun uzun açıklamalar yapmak için uygun olmadığından detaydan eksik yazılar..Buna rağmen yazım tarzınız sinir bozucu olduğundan size hakettiğiniz cevapları vermeyi uygun görüyorum..

Düz mantıkta, indirgemeci,ayrıntıdan detaydan yoksun,eksik bilgilerle ürettiğiniz yeni tezinizi hayretler içerisinde okumaktayım..Heralde bu mantık ta müslümanların meallerle oynayıp kendi aklına uydurmaya çalışması gibi bir şey olmalı..Her şey kanıtlı desteklidir bilimde,kafanıza göre kurguladığınız ve aklınıza yatırdığınız şeyler sadece size özel düşünce tarzı olarak kalmaya mahkumdur ..

Forum da hacı'nın ahlakla ilgili açtığı başlıkta bilimsel araştırmalar var daha evvel yazdığım..Okursanız ne anlatmak istediğimi daha iyi anlayabilirsiniz sanıyorum..

Not; Babanızın kızı sandınızsa,değilim!...Tartışacaksanız konu olarak şu an da da işlediğimiz ahlak kurallarına riayet ederek tartışın..

tarihinde Electra tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...