Jump to content

Atatürk milliyetçiliği nedir? Neye yarar?


Recommended Posts

Milliyetçilik demokratik devrimlerin ideolojisidir.

Batı'da bu, sadece antifeodalizm ve laiklik temelinde şekillenmiştir. Atatürk milliyetçiliği buna bir de emperyalizme karşıtlığı eklemiştir. Temel farkı budur.

Sosyalist devrimler zaten demokratik ve bağımsızlıkçı yönü içinde barındırır. Eskiden Milli Demokratik Devrimler, yani sosyalist olmamasına karşın demokratik ve bağımsızlıkçı devrimler yapmak mümkündü. Çünkü bağımsız bir kapitalizm nispeten kurulabiliyordu. Öte yandan, milliyetçilik sınıf çelişkilerini reddettiği için, ancak modern sınıfsal çelişkileri gelişmemiş olan geri ülkelerde ilerici bir karaktere sahipti. Ama günümüzde bunlar mümkün değildir. Çünkü hem Türkiye orta derecede gelişmiş bir kapitalist ülkedir ve işçi sınıfı da burjuva sınıfı da vardır ve bunların çelişkilerinin üzeri örtülemez, hem de küreselleşen kapitalizm her pazarı birbirine eklemlemiştir. Bağımsız bir kapitalizm mümkün değildir. Bağımsızlık için sosyalizm şarttır. Kemalizm ise, en azından günümüzde, miadı dolmuş bir akımdır.

Tabi bunları kemalizmin bir zamanlar bağımsızlıkçı ve demokratik olduğu kabullerini yaparsak söyleyebiliriz. Oysa kemalizmin solcu olduğu yönünde bir pratik yoktur, bunlar Atatürk'ün din hakkındaki sözleri gibi edilmiş politik laflardır. Kemalist devrim özünde klasik bir burjuva devrim girişimidir. Fakat geç kalmış ve burjuvazinin ilericiliğini yitirdiği bir çağda gelmiş olduğu için burjuva anlamda bile ilerici olamamıştır.

Atatürk milliyetçiliği, maddi koşulları hiç uygun olmamasına karşın tepeden inme biçimde ve şiddet yöntemleriyle cahil bir ümmetten millet yaratma hülyasıdır. Bu hülya uğruna katliamlar yapılmış, dine taviz verilmiş, bol bol asimilasyon metodu uygulanmıştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 104
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Atatürk gibi bir diktatöre ve tepeden inme net devrimlerine kurban olun

padişahım çok yaşa diye bağırmak istemiyorsanız tabi

şuanki hükümetin demokratlığı çok mükemmel zaten

umarım darbe olur ve 10 yıl cuntayla yönetiliriz

demokrasi bütün kötülüklerin anasıdır...

ben çarşaflıları özgür bırakamam arkadaş !

Link to post
Sitelerde Paylaş
Atatürk milliyetçiliği, maddi koşulları hiç uygun olmamasına karşın tepeden inme biçimde ve şiddet yöntemleriyle cahil bir ümmetten millet yaratma hülyasıdır. Bu hülya uğruna katliamlar yapılmış, dine taviz verilmiş, bol bol asimilasyon metodu uygulanmıştır.

Yapılan katliamlar nerede?

Dine kim ve nasıl taviz vermiş?

Bunları Atatürk mü yapmış yoksa onun adını kullanan bazı sapıklar mı yapmış?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çünkü hem Türkiye orta derecede gelişmiş bir kapitalist ülkedir ve işçi sınıfı da burjuva sınıfı da vardır ve bunların çelişkilerinin üzeri örtülemez, hem de küreselleşen kapitalizm her pazarı birbirine eklemlemiştir. Bağımsız bir kapitalizm mümkün değildir. Bağımsızlık için sosyalizm şarttır. Kemalizm ise, en azından günümüzde, miadı dolmuş bir akımdır.

Türkiye'de burjuva sinifi yoktur ve hic olmamistir.

Devlet destegi ve kayirmalari ile zengin olmus sonradan görmelere burjuva denmez.

2010 senesinde dahi hala 35 sene öncesinin klise cümleleri ve sloganlari atilarak bu konuya cözüm getirildigi saniliyorsa yanlis düsünülüyor.

"Bagimsizlik icin sosyalizm sarttir"...bir klise cümle daha.

Nerde imis bu bagimsiz sosyalist devlet?

Bagimsiz sosyalist bir tane ülke isminin yazilmasini rica ediyorum.

Miş muş... fiş fuş...cek cak...

...ekleri olmadan.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sosyalist devrimi işçi sınıfının diktatörlüğü haricinde değerlendiremeyiz. Güçlü bir işçi sınıfı şarttır. Türkiye'de ise işçi sınıfı güçlü değildir. Proleterya-Burjuvazi çelişmesi yoktur denemez ama oldukça cılızdır.

İkinci bir faktör, Türkiye'de feodal yapı ve onun uzantısı dini aidiyetler hala gücünü korumaktadır. Bu aidiyetlerin ve toplumsal yapıların bulunduğu bir ülkede sosyalist devrim yapmak da oldukça zordur.

Üçüncüsü, Türkiye'deki burjuvazi kompradordur. Üretim değil, ticaret yapar. Türkiye'de ağır sanayi yoktur. Olası bir sosyalist devrimde milletin aç kalması kaçınılmazdır. Bu Sovyet devrimi pratiğinde de aynen böyle olmuştur. İşin sonunda Lenin, NEP'i uygulayarak küçük burjuvazinin önünü açmıştır.

Kemalizm burjuva demokratik devrimi'nin üçüncü dünya ülkelerindeki versiyonudur diyebiliriz ki ona zaten Burjuva değil, Milli Demokratik Devrim denir. Burada dikkat edilmesi gereken şeyin sosyalist olmayan herşey kötüdür anlayışının sakat olduğudur.

Lenin ansiklopediye yazmış “Marksizm nedir?” diye. Diyor ki:

Marksizm’in üç kaynağı var;

Bir, Alman burjuva felsefesi. Burjuva!

İki, İngiliz burjuva iktisadı. O da burjuva!

Üç Fransız burjuva sosyalizmi. O da burjuva!

Marks, 1853’de Weydemeyer’e yolladığı meşhur mektupta özetle şöyle yazıyor; "Ben burjuvazinin ve insanlığın bana getirdiği bilgi birikimini aldım, buna bir tek bu tarihsel sürecin işçi sınıfının iktidarına doğru gittiğini ekledim."

Yani Marksizm’in kendisinin kaynakları, felsefede olsun, ekonomi politikte olsun, kuracağı toplum düzeni olsun, burjuvadır. Başka deyişle Marksizm, bilimin verileri üzerine kurulmuştur. Burjuva biliminin getirdikleri üzerine kurulmuştur; başka bir temel üzerine de oturamazdı. Çünkü gökten inmemiştir.

Ama gökten inmeyen Marksizm, daha sonra birilerinin kafasında gökten iner hale getirilmiştir. Marksizmin kaynağını oluşturan burjuva bilim adamlarının ortaya koyduğu verileri, diyelim Ricardo’nun, diyelim Adam Smith’in, diyelim Hegel’in, Feuerbach’ın teorilerini, biz Marks’tan öğrendiğimiz zaman, Marksizm diye öğreniyoruz. Yüzeysel bir Marksist, o teorileri, Ricardo, Adam Smith, Fourier veya Hegel’den okuduğu zaman, burun kıvırıyor, burjuva diyor, ama Marks’tan okuduğu zaman, bir ayet veya hadisi şerif gibi görüyor. Feuerbach diye okuduğun zaman başka bir şey, ama altında Marksın imzasını görünce “tamam” diyor “bu ayet”! Ayet oluyor o anda…

Türkiye'deki sol hareketin bu "tü-kaka burjuva" anlayışından sıyırılması lazım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bunları Atatürk mü yapmış yoksa onun adını kullanan bazı sapıklar mı yapmış?

Estağfirullah, Atatürk'ün hata yapması mümkün mü? Kesin onun adını kullanan sapıklar yapmıştır. Fakat gözden kaçırdığınız nokta şu ki, Atatürk dışındaki tüm Atatürkçüler ''onun adını kullanan sapık'' grubuna bir şekilde dahil ediliyor sizin tarafınızdan. O halde, Atatürkçülüğün Atatürk'le başlayıp biten birşey olduğunu savunun bari. Ve bırakın bu takıntıyı. Çünkü bu sizde bir din olmuş artık.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Türkiye'de burjuva sinifi yoktur ve hic olmamistir.

Devlet destegi ve kayirmalari ile zengin olmus sonradan görmelere burjuva denmez.

2010 senesinde dahi hala 35 sene öncesinin klise cümleleri ve sloganlari atilarak bu konuya cözüm getirildigi saniliyorsa yanlis düsünülüyor.

"Bagimsizlik icin sosyalizm sarttir"...bir klise cümle daha.

Nerde imis bu bagimsiz sosyalist devlet?

Bagimsiz sosyalist bir tane ülke isminin yazilmasini rica ediyorum.

Miş muş... fiş fuş...cek cak...

...ekleri olmadan.

Türkiye'de burjuva sınıfı yok ve hiçbir zaman da olmamış ise demek ki biz her zaman ve hala tarım ülkesiyiz. Sabancı, Koç v.b. 36 dolar milyarderi de toprak ağaları olsa gerek.

Marksizme göre her devlet bir sınıfın diktatörlüğüdür. Burjuvazinin kendi devletinin desteğini alması da gayet doğaldır ve onun burjuvalığına halel getirmez. Kendi kafanızdan burjuva tanımı uydurmayınız.

Bağımsızlık için sosyalizm şarttır. Bu bir klişe ise yanlışlığını açıklarsınız. Benim söylemlerim açık ve net. Küreselleşen dünyamızda diğer herkesten yalıtık veya bağımsız bir kapitalizm kurabilmek mümkün değildir; bağımsızlığın tek yolu anti-kapitalizm, yani sosyalizmdir diyorum. Var mı itirazınız? Varsa anlatınız.

Tüm sosyalist ülkeler bağımsızdır. SSCB bağımsızdı, bugün Küba da bağımsızdır. Küba küçüktür, ambargoya uğramaktadır, yapısal sorunları da vardır ama bağımsız olduğu da bir gerçektir. Hiçbir Kübalı devlet yöneticisi seçimlerden önce ABD başkanının yanına gidip icazet almaz örneğin. Küba ekonomisi IMF, DB, DTÖ v.b.ye de danışmaz. Küba NATO'ya da bağlı değildir. Askeri, ekonomik, politik ve kültürel olarak tam bağımsızdır. Fakirliği başka dinamiklerce belirlenen ayrı bir konudur.

tarihinde Freddy tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sosyalist devrimi işçi sınıfının diktatörlüğü haricinde değerlendiremeyiz. Güçlü bir işçi sınıfı şarttır. Türkiye'de ise işçi sınıfı güçlü değildir. Proleterya-Burjuvazi çelişmesi yoktur denemez ama oldukça cılızdır.

Türkiye'de yeterli işçi sınıfı vardır. Proleterya-burjuvazi çelişkisi de gayet güçlüdür. İşçiler gerek can kaybı gerekse de refah kaybı açısından düzene tepkilidir. Ama bunlar işçi sınıfında yeterince bilince çıkarılabilmiş değildir. Bunu bilince çıkarmak devrimciler olarak bizim görevimizdir. Ama maalesef aramızda işçi sınıfına bilinç götürmek için değil askerlere ve bürokratlara milliyetçilik götürmek için uğraşanlar var. Çünkü öylesi daha kolay geliyor onlara.

İkinci bir faktör, Türkiye'de feodal yapı ve onun uzantısı dini aidiyetler hala gücünü korumaktadır. Bu aidiyetlerin ve toplumsal yapıların bulunduğu bir ülkede sosyalist devrim yapmak da oldukça zordur.

15 milyonluk metropol kentleri bulunan, büyük oranda kentleşmiş ve tarımda kapitalistleşmesini de sağlamış bir ülkede feodalite ciddi bir boyutta olamaz. Türkiye'de de feodalizm ciddi boyutta değildir. Fakat feodal kültür hala güçlüdür. Bunun iki sebebi vardır; Birincisi, bilinçteki değişim geriden gelir, kültürel değişim de alt yapıdaki değişimin gerisinden gecikmeli olarak gelir. İkincisi, kapitalizmin tekelleşmesi yüzünden burjuvazi bir çeşit ''şehir ağası'' olarak ortaya çıkmakta ve kendi iktidarını-sömürüsünü sürdürebilmek için feodal-gerici kültürü hortlatmaktadır. Din de sosyalizme engel değildir. Kemalizmin imajı da din konusunda en az biz kadar bozuk zaten. Dinle barışık biçimde sosyalizmi getirmek ve sonradan dinle bozuşmak da mümkündür. Politika biraz da budur zaten.

Üçüncüsü, Türkiye'deki burjuvazi kompradordur. Üretim değil, ticaret yapar. Türkiye'de ağır sanayi yoktur. Olası bir sosyalist devrimde milletin aç kalması kaçınılmazdır. Bu Sovyet devrimi pratiğinde de aynen böyle olmuştur. İşin sonunda Lenin, NEP'i uygulayarak küçük burjuvazinin önünü açmıştır.

Lenin'in NEP dönemi Rusyası ile günümüz Türkiyesi karşılaştırılamaz. Günümüz Türkiye'si üretici güçlerin gelişmişliği bakımından çok daha öndedir. Ağır sanayi kurmak çok zor birşey değildir, ki Türkiye bu açıdan da sıfır noktsında değildir. Bunlar sosyalizmi kurmamanın bahanesi olamaz. Sanayinin olmadığı yerde kapitalizm de olmaz zaten. Bu arada, Lenin NEP'i sanayiyi kurmak için yapmadı. Bambaşka sebepleri vardı.

Kemalizm burjuva demokratik devrimi'nin üçüncü dünya ülkelerindeki versiyonudur diyebiliriz ki ona zaten Burjuva değil, Milli Demokratik Devrim denir. Burada dikkat edilmesi gereken şeyin sosyalist olmayan herşey kötüdür anlayışının sakat olduğudur.

''Sosyalist olmayan herşey kötüdür'' demedim. Ama Marksizmin burjuva kökenli ekonomik, felsefi ve sosyolojik sonuçlardan yararlanması, onları burjuva özleriyle koruyup aynen tekrar etmek için değil, onlardan yepyeni ve farklı devrimci bir pratik yaratabilmek içindi. Kemalizmden de faydalanılabilir, dersler çıkarılabilir ama onu burjuva özüyle tekrar etmek için değil. Bunun adı sosyalistlik değil. Ondan sosyalizm için malzeme çıkarabilmek için yapılmalı bu.

Günümüzde Milli Demokratik Devrim mümkün değildir. Chavez bile ilk önce bağımsızlık ve petrolü kamulaştırmak hedefiyle çıktı yola ama kısa zamanda bunu ancak sosyalizme geçerek yapabileceğini gördü. Artık iyice tekelleşen ve gericileşen kapitalizm laiklik, bağımsızlık, demokrasi gibi iddialarını taşıyamıyor. Bu iddiaların hayat bulabilmesi için kapitalizmin tümden tasfiyesi gerekiyor. Günümüzde kemalizm maalesef Atatürk'ün adını kullanarak bu tasfiyenin önlenmesi ve umutların gene ufku kapitalizmi aşamayan hareketlere kurban edilmesini temsil ediyor.

Bu arada, sosyalizm sadece belli bir gelişmişlik seviyesinde kurulan proleterya iktidarı değildir. Yani sadece ekonomik birşey değildir. En az bunun kadar önemli olmak üzere, toplumsal ilişkilerin özgürleşmesidir. Sosyalizm, gerçek bir işçi demokrasisidir, özyönetimdir, doğrudan demokrasi pratiklerinin yaygınlaşmasıdır. Sosyalizm, çoğulculuktur, bürokrasisiz bir düzende yaşamaktır. Sosyalizm, üretenlerin yönetmesidir. Söz, yetki, karar ve iktidar gücünün halka geçmesidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sosyalist devrimi işçi sınıfının diktatörlüğü haricinde değerlendiremeyiz. Güçlü bir işçi sınıfı şarttır. Türkiye'de ise işçi sınıfı güçlü değildir. Proleterya-Burjuvazi çelişmesi yoktur denemez ama oldukça cılızdır.

Türkiye'de yeterli işçi sınıfı vardır. Proleterya-burjuvazi çelişkisi de gayet güçlüdür. İşçiler gerek can kaybı gerekse de refah kaybı açısından düzene tepkilidir. Ama bunlar işçi sınıfında yeterince bilince çıkarılabilmiş değildir. Bunu bilince çıkarmak devrimciler olarak bizim görevimizdir. Ama maalesef aramızda işçi sınıfına bilinç götürmek için değil askerlere ve bürokratlara milliyetçilik götürmek için uğraşanlar var. Çünkü öylesi daha kolay geliyor onlara.

İkinci bir faktör, Türkiye'de feodal yapı ve onun uzantısı dini aidiyetler hala gücünü korumaktadır. Bu aidiyetlerin ve toplumsal yapıların bulunduğu bir ülkede sosyalist devrim yapmak da oldukça zordur.

15 milyonluk metropol kentleri bulunan, büyük oranda kentleşmiş ve tarımda kapitalistleşmesini de sağlamış bir ülkede feodalite ciddi bir boyutta olamaz. Türkiye'de de feodalizm ciddi boyutta değildir. Fakat feodal kültür hala güçlüdür. Bunun iki sebebi vardır; Birincisi, bilinçteki değişim geriden gelir, kültürel değişim de alt yapıdaki değişimin gerisinden gecikmeli olarak gelir. İkincisi, kapitalizmin tekelleşmesi yüzünden burjuvazi bir çeşit ''şehir ağası'' olarak ortaya çıkmakta ve kendi iktidarını-sömürüsünü sürdürebilmek için feodal-gerici kültürü hortlatmaktadır. Din de sosyalizme engel değildir. Kemalizmin imajı da din konusunda en az biz kadar bozuk zaten. Dinle barışık biçimde sosyalizmi getirmek ve sonradan dinle bozuşmak da mümkündür. Politika biraz da budur zaten.

Üçüncüsü, Türkiye'deki burjuvazi kompradordur. Üretim değil, ticaret yapar. Türkiye'de ağır sanayi yoktur. Olası bir sosyalist devrimde milletin aç kalması kaçınılmazdır. Bu Sovyet devrimi pratiğinde de aynen böyle olmuştur. İşin sonunda Lenin, NEP'i uygulayarak küçük burjuvazinin önünü açmıştır.

Lenin'in NEP dönemi Rusyası ile günümüz Türkiyesi karşılaştırılamaz. Günümüz Türkiye'si üretici güçlerin gelişmişliği bakımından çok daha öndedir. Ağır sanayi kurmak çok zor birşey değildir, ki Türkiye bu açıdan da sıfır noktsında değildir. Bunlar sosyalizmi kurmamanın bahanesi olamaz. Sanayinin olmadığı yerde kapitalizm de olmaz zaten. Bu arada, Lenin NEP'i sanayiyi kurmak için yapmadı. Bambaşka sebepleri vardı.

Kemalizm burjuva demokratik devrimi'nin üçüncü dünya ülkelerindeki versiyonudur diyebiliriz ki ona zaten Burjuva değil, Milli Demokratik Devrim denir. Burada dikkat edilmesi gereken şeyin sosyalist olmayan herşey kötüdür anlayışının sakat olduğudur.

''Sosyalist olmayan herşey kötüdür'' demedim. Ama Marksizmin burjuva kökenli ekonomik, felsefi ve sosyolojik sonuçlardan yararlanması, onları burjuva özleriyle koruyup aynen tekrar etmek için değil, onlardan yepyeni ve farklı devrimci bir pratik yaratabilmek içindi. Kemalizmden de faydalanılabilir, dersler çıkarılabilir ama onu burjuva özüyle tekrar etmek için değil. Bunun adı sosyalistlik değil. Ondan sosyalizm için malzeme çıkarabilmek için yapılmalı bu.

Günümüzde Milli Demokratik Devrim mümkün değildir. Chavez bile ilk önce bağımsızlık ve petrolü kamulaştırmak hedefiyle çıktı yola ama kısa zamanda bunu ancak sosyalizme geçerek yapabileceğini gördü. Artık iyice tekelleşen ve gericileşen kapitalizm laiklik, bağımsızlık, demokrasi gibi iddialarını taşıyamıyor. Bu iddiaların hayat bulabilmesi için kapitalizmin tümden tasfiyesi gerekiyor. Günümüzde kemalizm maalesef Atatürk'ün adını kullanarak bu tasfiyenin önlenmesi ve umutların gene ufku kapitalizmi aşamayan hareketlere kurban edilmesini temsil ediyor.

Bu arada, sosyalizm sadece belli bir gelişmişlik seviyesinde kurulan proleterya iktidarı değildir. Yani sadece ekonomik birşey değildir. En az bunun kadar önemli olmak üzere, toplumsal ilişkilerin özgürleşmesidir. Sosyalizm, gerçek bir işçi demokrasisidir, özyönetimdir, doğrudan demokrasi pratiklerinin yaygınlaşmasıdır. Sosyalizm, çoğulculuktur, bürokrasisiz bir düzende yaşamaktır. Sosyalizm, üretenlerin yönetmesidir. Söz, yetki, karar ve iktidar gücünün halka geçmesidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Türkiye'de burjuva sınıfı yok ve hiçbir zaman da olmamış ise demek ki biz her zaman ve hala tarım ülkesiyiz. Sabancı, Koç v.b. 36 dolar milyarderi de toprak ağaları olsa gerek.

Marksizme göre her devlet bir sınıfın diktatörlüğüdür. Burjuvazinin kendi devletinin desteğini alması da gayet doğaldır ve onun burjuvalığına halel getirmez. Kendi kafanızdan burjuva tanımı uydurmayınız.

Bağımsızlık için sosyalizm şarttır. Bu bir klişe ise yanlışlığını açıklarsınız. Benim söylemlerim açık ve net. Küreselleşen dünyamızda diğer herkesten yalıtık veya bağımsız bir kapitalizm kurabilmek mümkün değildir; bağımsızlığın tek yolu anti-kapitalizm, yani sosyalizmdir diyorum. Var mı itirazınız? Varsa anlatınız.

Tüm sosyalist ülkeler bağımsızdır. SSCB bağımsızdı, bugün Küba da bağımsızdır. Küba küçüktür, ambargoya uğramaktadır, yapısal sorunları da vardır ama bağımsız olduğu da bir gerçektir. Hiçbir Kübalı devlet yöneticisi seçimlerden önce ABD başkanının yanına gidip icazet almaz örneğin. Küba ekonomisi IMF, DB, DTÖ v.b.ye de danışmaz. Küba NATO'ya da bağlı değildir. Askeri, ekonomik, politik ve kültürel olarak tam bağımsızdır. Fakirliği başka dinamiklerce belirlenen ayrı bir konudur.

Türkiye'de gercek burjuva olmamistir ve hala yoktur.

Tekrar ediyorum...sans eseri veya devletin yardimlari ile zengin olanlar burjuva degildir.

Yukarida sayilan devletlerin hic birisi tam olarak sosyalist de olamamistir ve bagimlilardi / dir. Türkiye'de yasayanlar bagimsiz zannederler.

Sosyalizm... Karl Marx... kitaplarda veya internet sayfalarinda yazildiklari gibi degillerdir.

Türkiye'den dünyaya kücücük bir delikten bakarak sosyalizm ve Marx hakkinda kesin ifadelerin yazilmasinin yanlis oldugunu düsünüyorum. Cünkü alintiladigim yazida ki kesin ifadelerin hepsi yanlistir.

Dogru olup olmadiklari ise kitaplarin ve internet sayfalarindaki yazilarin iceriklerinde yoktur.

Hayatinda bir kez olsun "elma" yememis...elmanin tadini bilmeyen kisinin "elma" hakkinda yazdiklarinin hepsi üfürmekten baska bir sey degildir.

Sosyalizm gibi...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Milli Demokratik Devrim'in, Burjuva Demokratik Devrimi ile ayrışan bir yönü de öncüleri itibari ile BDD'nin amaç, MDD'nin ise bir strateji oluşudur. MDD kapitalizmi getirmez, tam tersi arasız devrimlerle sosyalizme ilerler. Sosyalizmin sağlam inşası açısından bir nevi temel diyebiliriz.

Örnek verdiğin Chavez de MDD'nin kapitalizmi getirmeyeceğinin, daha doğrusu getiremeyeceğinin bir delilidir. Chavez ilk tanınmaya başladığı zaman, "aman canım burjuva devrimcisi bu" diyerekten burun kıvıran kıpkızıl marksistlerimizi de unutmadık.

Türkiye bugün hala, üretim ilişkileri açısından da feodalizmi yapısında bulundurur. Bu, basit bir kültür devamı değildir. Batı'da büyük oranda tasfiye olmasına rağmen doğu tamamen feodalizme teslim olmuş durumdadır. Bunu kitaplardan okumadık. Bizzat hayatın içerisinde görüyoruz. Daha dün, arkadaşlarımız Aslanoğlu Köyü'nde ağanın yaktığı meraları köylülerle beraber söndürdüler. Hayat, kendi gerçeklerini dayatıyor.

MDD'yi de öyle...

Baksana sen bile din sosyalizme engel değildir, politika yaparız diyorsun.

Normal tabi.

İşçi sınıfını daha sonraki hedefler uğruna emperyalizmin karşısında tek başına, ittifaksız bırakmanın bir aleminin olmadığını da aynı gerekçeler ile görmeni umuyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Freddy canım benim Lenin NEP'i niye uygulamaya koymuş yazda okuyak.

Zorunluluktan, ortada işçi kalmamış, devrimi açlıktan boğmayı kafaya koymuş köylüyse bol bol var. Naapaydı?

tarihinde severin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Örnek verdiğin Chavez de MDD'nin kapitalizmi getirmeyeceğinin, daha doğrusu getiremeyeceğinin bir delilidir. Chavez ilk tanınmaya başladığı zaman, "aman canım burjuva devrimcisi bu" diyerekten burun kıvıran kıpkızıl marksistlerimizi de unutmadık.

Chavez MDD'ye girişmedi ki! MDD, kapitalizmin henüz uğramadığı topraklarda, yeni gelişen burjuva sınıfının devrimci ve demokratik yollarla iktidarı ele alması demek. Bugün burjuvazinin kendisi direniyor Chavez'e; adama yalnız yoksullar, köylüler ve işçi sınıfı destek veriyor. Türkiye'deki ilk MDD'ciler proletaryanın yeteri kadar gelişmemiş olduğundan filan dem vuruyordu.

Kavram kargaşası yaşıyorsun: Nisan Tezleri Bolşevizmi, kapitalizm-öncesi bir toplum olarak Rusya'nın, kapitalizme hiç uğramadan sosyalizme sıçrayabileceğini iddia ediyordu. Plehanov'lar ''ı-ıh, olmaz!'' diyordu. MDD'ciler, SD'yi önceleyen bir burjuva devriminin olmasının bir zorunluluk olduğunu iddia ediyordu. Yani MDD, Leninizm'le alakası olmayan, nesnelci 2. Enternasyonal Marksizmi'yle ilişkili bir kavrayıştır. Zaten Plehanov da fikirlerini Kautsky'ninkilere dayandırıyordu.

Chavez'e gelince: Kendisi bir asker ve kafasındaki dönüşüm vizyonunun sınırları var. Benim umursadığım da ''pek saygıdeğer'' liderler değil zaten; desteğimin sebebi, Chavez'in ciddi ölçüde halk desteğine sahip olması ve adamın iktidarının aşağıdan halk hareketinin giderek güçlenmesine vesile olması. Venezüella'da ümit beslediğim bir aşağıdan hareketlilik var, yoksa Chavez'miş, Lula'ymış, bilmem neymiş tek başına umurumda değil, kendisine Marksist diyenlerin de umurunda olmamalı.

tarihinde severin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Tabi bunları kemalizmin bir zamanlar bağımsızlıkçı ve demokratik olduğu kabullerini yaparsak söyleyebiliriz. Oysa kemalizmin solcu olduğu yönünde bir pratik yoktur, bunlar Atatürk'ün din hakkındaki sözleri gibi edilmiş politik laflardır. Kemalist devrim özünde klasik bir burjuva devrim girişimidir. Fakat geç kalmış ve burjuvazinin ilericiliğini yitirdiği bir çağda gelmiş olduğu için burjuva anlamda bile ilerici olamamıştır.

Tez 1: Burjuvazi, tarihinde hiçbir zaman ilerici olmamıştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tez 1: Burjuvazi, tarihinde hiçbir zaman ilerici olmamıştır.

Haydi açayım: Kapitalizm, köylülerin en ilkel, en vahşi metotlarla topraklarından kovularak, şehirlere sürgün edilmesi yoluyla mümkün olmuştur. Marx da, Kapital 1'inci ciltte ''köylünün topraktan koparılmasının, kapitalizmin gerek şartı'' olduğunu söylüyor. Sahibi olmayan, köylülerin ortak kullandığı topraklar da ilk defa mülk olarak burjuvazinin hanesine yazılmıştır.

Şehirlere akan köylüler de önce dilencilik, fuhuş, hırsızlık vs. yaparak ayakta kalmaya çalışmış, fabrikalara doluşmamıştır. Bu dönemeç; merkezi iktidar ve denetim aygıtları olan, Ortaçağ'da eşi benzeri görülmemiş kapatma ve cezalandırma aygıtları olarak hapishanelerin ve tımarhanelerin doğuşu anlamına gelmiştir.

Sınırların güçlendirilmesi, merkezi orduların kurulması, fabrika-sisteminin verimlilik gibi araçsal akılcı, kantitatif ölçüm metotlarıyla vs Holocaust ta o zamandan ''geliyorum!'' diyordu.

Marx Alman burjuvazisinin ''çekingenliği'', ''korkarklığı''ndan vs. bahsediyor ve Fransız burjuvazisini övüyordu. Fakat dönüp, Fransız Devrimi'nde radikallerin nasıl takır takır katledildiğine bakarsak, durumu daha iyi anlarız.

Burjuvazi, feodalizmi alt etme mücadelesi verirken işçi sınıfı tarih sahnesine çıkmıştı bile. Bu yüzden, tüm ''ilerici'' söylemine rağmen burjuvazi asla ilerici olmadı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Baştan çürümüş bir tez,

Burjuva nedir. ? İlericilik nedir ?

Bu soruların cevabı tezin ne kadar çürük olduğunu veriyor zaten.

Öyledir, Michael Löwy'ninkiler kadar çürük bir tez :)

Ezilenlerin, kitlelerin kendi kaderlerini tayin edebilmek adına giderek yetkilendiği/inisiyatif kazandığı tüm politik adımlar ''ilerici''dir. Fransız Devrimi'nden, 19.yy işçi sınıfı mücadelelerine kadar böyle birşey görmüyoruz modern tarihte. Ondan sonra ne kazanıldıysa da işçi sınıfı takır takır mücadele ederek kazanmıştır. Burjuvazi birşey vermemiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Haydi açayım: Kapitalizm, köylülerin en ilkel, en vahşi metotlarla topraklarından kovularak, şehirlere sürgün edilmesi yoluyla mümkün olmuştur. Marx da, Kapital 1'inci ciltte ''köylünün topraktan koparılmasının, kapitalizmin gerek şartı'' olduğunu söylüyor. Sahibi olmayan, köylülerin ortak kullandığı topraklar da ilk defa mülk olarak burjuvazinin hanesine yazılmıştır.

Şehirlere akan köylüler de önce dilencilik, fuhuş, hırsızlık vs. yaparak ayakta kalmaya çalışmış, fabrikalara doluşmamıştır. Bu dönemeç; merkezi iktidar ve denetim aygıtları olan, Ortaçağ'da eşi benzeri görülmemiş kapatma ve cezalandırma aygıtları olarak hapishanelerin ve tımarhanelerin doğuşu anlamına gelmiştir.

Sınırların güçlendirilmesi, merkezi orduların kurulması, fabrika-sisteminin verimlilik gibi araçsal akılcı, kantitatif ölçüm metotlarıyla vs Holocaust ta o zamandan ''geliyorum!'' diyordu.

Marx Alman burjuvazisinin ''çekingenliği'', ''korkarklığı''ndan vs. bahsediyor ve Fransız burjuvazisini övüyordu. Fakat dönüp, Fransız Devrimi'nde radikallerin nasıl takır takır katledildiğine bakarsak, durumu daha iyi anlarız.

Burjuvazi, feodalizmi alt etme mücadelesi verirken işçi sınıfı tarih sahnesine çıkmıştı bile. Bu yüzden, tüm ''ilerici'' söylemine rağmen burjuvazi asla ilerici olmadı.

Bizim babamızın parası yoktu okuyamadık, dolayısıyla özel üniversitelere gidip önümüze geleni papağan gibide tekrar etmedik.

fakat sen bu işi hiç bilmiyorsun , hiç .

Link to post
Sitelerde Paylaş

Öyledir, Michael Löwy'ninkiler kadar çürük bir tez :)

Ezilenlerin, kitlelerin kendi kaderlerini tayin edebilmek adına giderek yetkilendiği/inisiyatif kazandığı tüm politik adımlar ''ilerici''dir. Fransız Devrimi'nden, 19.yy işçi sınıfı mücadelelerine kadar böyle birşey görmüyoruz modern tarihte. Ondan sonra ne kazanıldıysa da işçi sınıfı takır takır mücadele ederek kazanmıştır. Burjuvazi birşey vermemiştir.

Konu başlığından uzaklaştın istersen Burjuva nedir diye başlık açayım bizi orda aydınlat.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...